SU ALTINDA PARTİ-DENİZ KIZLARI NAJDA İÇİN ÇALIŞIYOR

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.

Yılanlar birer birer yosunları yiyip dalıyorlardı.Onlar yosunları yedikçe ben kusacak gibi oluyordum.Bir anda kendimi çöp karıştıran bir domuz gibi hissettim.İğrenç bir yosun parçası ağzıma tıkılıverilmişti.Daha neler olup bittiğini anlamadan suya dalmış,dibi boyluyorduk."Boyluyorduk" diyordum çünkü ağzıma yosunu tıkan,beni çeken Caprice'in kendisi idi.Etrafıma sağ elimde asam ile herhangi bir saldırıya hazır bekliyordum.Gardımı indiremezdim.Sol elimde bir sıcaklık hissetmem ile "Onu sıkı tut" sözü geldi.Ona rağmen bıraktım.Çünkü,tanımıyordum bile.

"Tamam,ilk defa bu kadar derine iniyorum.Sanki parti yapılacak başka yer yoktu." diye söylenirken

"İYİ Kİ DOĞDUN NAJDA" yazısını keşfettim,zamanında burada niye bir geminin olduğunu düşünürken kafa dağılması için sataşacak birini arıyordum.Yılanlardan birine çatmanın tehlikeli olabileceğini biliyordum.

Kafamda bir ampul patladı.

"Heeey,şu Huff'lardan değil mi?Evet evet. Gidip çatacağım.Hahaha." diye düşündüm.Kızıl saçlı Baobban'ın yanına gittim.

"Selam." diyip gülümsedim ve el salladım.

VII. Sınıf

Sarı, parlak çizgiler su kenarında daha da bir dağılıyor ve mükemmeliyeti resmediyordu. Havada sanki çikolata kokusuyla karışık bir mutluluk vardı, bu güzel havayı kaçırmak istemeyen cadı dostlarının yanına gitmek için hızlı hızlı göle doğru ilerliyordu. Elindeki bir parşomen parçasına ufak ufak yazılar yazmıştı. Hepsinin bir anlamı vardı ama dış görünüşleri anlamlı bir kelime bile oluşturamıyordu. İngiltere dönüşü fiziki açıdan değişen, olgunlaşmaya karşı koymayı reddeden cadı bu haline alışmaya çalışmaya çalışıyordu. Ayağındaki bağcıklı spor ayakkabıları hala değiştirmediği için memnundu, içmeyi ve kokoşlaşmayı öğrenmesi gerekiyordu. Gözlerine gelen güneş ışığını engellemek için taktığı siyah gözlükleri manzaranın tonunu değiştirmişti, yine de harika görünüyordu. Elindeki parşömeni koyacak bir yer arıyordu, sihir yapmak istemiyordu bu iş için ve doğaya zarar vermekte. Bir ağacın dalnına sıkıştırmak belkide akıllı bir çözüm olacaktı. Başını çevirmesine gerek kalmadan gözlerine kavuşan ağaca sıkıştırdığı parşomenin ardından tekrar ilerlemeye devam etti.

Kulağındaki müzik yine onunlaydı, mırıldanmasını durduramıyordu. Bir kuş olup uçmayı, gökyüzünde kendi krallığını kurmayı diliyordu çoğu zaman. Kanatlarını özgürlüğe açmayı. Sonra düşünüp dostlarını buluyordu kalbinde, hiç aramasına gerek kalmaden hemde. O sıcaklık tüm sorunları çözmeye yetiyordu her seferinde. Parmaklarının arasına aldığı saçına bakarak kafasındaki boşluğa engel olmadı. Değişmek onu korkutuyordu. " Yeni bir saç, yeni bir görünüm belkide yeni bi O...Tris?" Gözünün önünde neredeyse suya batmak için ilerledikçe ilerlemiş olan sevgilisini gördüğünde çok şaşırmıştı. Ne işi vardı orada? Üstelik neden suya birini arıyormuş gibi bakıyordu? İsmini söylediği anda yüzünü dönen sevgilisine şaşkınlıkla baktı. Böyle bir manzarayla daha önce kaç kere karşılaşmış olabilirdi ki? "Aşkım sen demin suda birini aramıyordun di mi? " Yüzündeki tedirgin ifade ile ıslanmamak için suya girmeden onu izleyerek bir cevap bekledi. Mantıklı bir söz duymayı bekliyordu. Ama tüm bu açıklamaların yanında ona baktığı anda gözlerinde gördüğü tanımsız duyguyu asla açıklayamayacaktı. O sıcaklığı, mutluluğu ve sevgiyi. Aşkı ...

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.

‘Biraz kibar davranamazlar mıydı!Bir haber verselerdi dalıyoruz diye en azından çekiştirmeselerdi. Sözde partinin yapılacağı alana kadar eşlik edeceklerdi peh! Yaptıkları hiç hoş değil! ’ Caprice’in iyi olduğunu görmesiyle nefes almaya başlaması bir olmuştu. Her şey süt limandı, yaşadığı küçük çaplı korku denizkızlarının saçma sapan davranmasından kaynaklanmıştı. Paranoyaklığı had safhadaydı o gün. Önce, sabah bir şeyi olmadığı halde eklemlerine ağrılar girmişti, sonra, yosun yuttuğu halde nefes alamamıştı. Psikolojisi iyi durumda değildi muhtemelen. Caprice’e tatlı bir gülümseme sundu, iyiyim ve iyi olduğunu anladım anlamında. Yılanlar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Onlardan hoşlanmıyordu. Soğukkanlı pis yaratıklardı. Suda nefes alabilmek güzeldi. Hoş çocukluğundan beri pek hoşlanmazdı sudan, sulu şakalardan, yüzmekten, dalmaktan, içinde su geçen her şeyden, banyo hariç tabi…. Ruh temizliği olarak görürdü banyo yapmayı, suyu da bir araç olarak. Böyle bir amaç için istemediği yardımı alacaksa almalıydı. Ruhunun saflığına kimse erişememeliydi. Mavi dünya tüm ıslaklığına rağmen göz alıcı gözüküyordu. Şu doğum günü olan kız şanslı olmalıydı, ya da önemli biri. İki ihtimalden en yakını üzerinde durdu. Önemli… Herhangi birine bu güzellikte bir parti yapılması deli saçmasıydı. Özellikle de yılansa…

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.

Ne komikti, bundan sonra Hogwarts dendi mi akla göl gelecekti. Mai halinden o kadar memnundu ki bir an parti kızını almayı unutmuştu. Suyun içinde hazırlıklarda tamam olduğuna göre yapılacak iş belliydi. Saniyeler içinde ortadan kaybolma rekorunu elinde tutan Mai hızla gölden çıkarak yılanların yuvasına gitti. Ortak salonda kendi başına oturan kıza yaklaşmak hiç de kolay olmayacaktı, Mai ortak salona giremiyorduı ki! Bir kaç dakika bekledi, Najda'nın ortak salonda olduğunu adı gibi biliyordu, nereden mi eh bütün arkadaşları ve düşmanları şuan gölde olduğuna göre... Mai aklındaki hınzır düşüncelerle gülümsedi, her şey iyi hoşda bu kızı salondan nasıl çıkaracaktı? Düşündü, taşındı ama bir çare bulamadı. Tam vazgeçecekti ki, açılan ortak salonun kapısında Najda'yı gördü. Havadan direk kıza doğru pike yaptı. Kolundan tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. " Hey küçük hanım, Galadrîel tılsım dersi için sana verdiği o boynundaki kolyeni hemen göle getirmeni istiyor. Sanırım senle ilgili bir sorun var. Hemen göle gidiyorsun ve deniz kızlarına Galadrîel gönderdi diyorsun, senden başka kişilerde olacak, sakın onlara bir şey söyleme, onlarda da aynı sorun var ve bu bilgi çok gizli. Gölün içine gireceksin ve tek soru sormayacaksın. Yoksa bu derstten kalacakmışsın. Bakma bana öyle, Galadrîel tembih etti, diyorum. Koş!!" Yutmuş muydu? Yutsa iyi olurdu, Mai sözünü bitirir bitirmez tabloların içine girdi ve uzaktan kızı izlemeye başladı. Acaba gidecek miydi?

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.

Göl suyunun tuzlu suyu dolmuştu ağzına. Halbuki göle küfretmek için açmıştı ağzını. Yemiş olduğu yosun hala midesinde gürültülü sesler çıkarıyorken birde ağzından çıkan fokurtu sesleri iyice sinirlerini bozmuştu Gabriélle'in. Son bir hamleyle derin bir nefes aldı ve ağzını açtı. Göl suyunun yeşil-mavi karışım rengi belli bir ahenk içerisinde dans ediyordu sanki. Gabriélle ise bu ahenge uyum sağlarmışçasına nazik hareketlerle kulaç atıyordu. Nefes alma sorunu geçmişti artık, yosun iyice etkisini gösteriyordu. Ama midesinin bulantısı hala geçmemişti. Gölün derinlerine doğru yüzerken böyle bir partiyi kimin akıl edeceğini düşündü. Zekicemiydi? Yoksa salakça mı? Bu düşünceler arasında ikileme düşen Gabriélle sonunda partinin yapılacağı yere ulaşmıştı. Diğer insanları görebiliyordu burada. Hiç hazetmediği bölümlerde okuyanları. Daha sonra eski geminin üstünde 'İyiki Doğdun Najda' yazısını gördü. ''Ne yani. Bu parti bir Slytherin öğrencisi için mi düzenlendi!'' Şaşkınlığını gizleyemedi. Gözleri kendinden başka olan Slytherin öğrencilerini aradı ama bulamıyordu. Gryffindor, Ravenclaw ve Hufflepuff'tan birçok öğrenci Slytherin öğrencisinin doğum günü partisindeyken bir Slytherin öğrencisi yoktu. Gabriélle şaşkınlığını gizleyemiyor, gördüğü durum midesini iyice altüst ediyordu. Gözleri heryerde bir yılan aramaya başladı. ''Ahh evet şuradaki ikizler Slytherin olmalı.. Evet evet bunlar onlar.'' Büyük bir kulaçla kızların bulunduğu yöne kulaç attı ve onların yanına gitti. ''Selam Floja ve Rosalie. Sizi burada görmek ne güzel. Heryer de bir yılan arıyorum ama yok. Hele ki doğum günü partisi bir yılanınsa bu olayı daha da çok garip kılıyor. Napıyorsunuz? Bişey daha, diğer binaların burada ne işi var. Sanırım gerçek partinin ne demek olduğunu onlara göstermemiz gerek. Var mısınız?'' Gölün altında sert ve koyu bir kahkaha attı Gabriélle. Fokurtular ve köpükler yükseliyordu yukarı doğru. Konuşurken de yüksek sesle konuşuyor, diğer öğrencilerin onu duymasını sağlıyordu. Amacı yine bir öğrenciye sataşmak ve partinin tadını çıkarmaktı. Diğer öğrencilere selam verme gereği bile duymadan yılanların yanına gitti ve onlarla konuştu. Karşısında bir grup Hufflepuff ve Gryffindor öğrencisi gülüşüyorlardı. Bu nedemek miydi? Gabriélle sinsice gülümsedi ve aklındaki entrikaları devreye soktu.. Artık onun için eğlence vakti başlamak üzereydi..

Gezgin

Baloncuklar zevk veriyordu, şirin bir görünümü vardı. Onları seyire dalmışken bir ses ile irkildi. Alıştığının aksine Irene'ın sesi değildi. Kafasını çevirdiğinde karanlıkta yanına doğru Gryffindorlu bir öğrencinin geldiğini gördü. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin James olduğunu anladı.

"Selam"

Baob'ta gülümseyerek "Ahh Selam. Biraz korktum aniden seslenince. N'ber?" cevabını verdi.

Su altında hareket etmek ne kadarda zordu. Deniz kızlarının neden bu kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu. İnsan istediği gibi hareket edemeyince sıkılıyordu. Bir yandanda suda serbestçe kıvrak hareketler yapmakta güzeldi. Bu normal sular için geçerliydi tabiki. Yoksa bu gölde yaşamak hiç hoş değildi.

Bu gölü bozan manzaralardan biride 'İyiki Doğdun Najda' yazısının yazılı olduğu batıktı. Bu batmış gemi bir okyanusta olsaydı eminim çoktan resif olmuştu ve daha çok işe yarıyordu.

VII. Sınıf

Yarı beline kadar gelen su seviyesinin içinde arayış içinde olan beden, başını suya daldırmış ve gözlerini açarak çevresine bakmaya başlamıştı. Tuttuğu nefesinin son damlasına kadar suyun içinde aradı ve ciğerlerinin içindeki oksijeni daha fazla tutamayacağını anladığı anda hemen su üstüne çıktı. Dostlarını görememiş olması canını sıkmasıyla sağ elini yumruk haline getirerek suya geçirdi. O anda suda oluşan kabarcıklara dikkat veren Tristan, kendisinin neyin beklediğini merak etmeye başladı. Şortunun içinde duran asasını eline aldı ve beklemeye başladığı anda Caprice’nin başı gözükmesiyle kahkahalara boğuldu. “Bekle beni ben geliyorum!” diyerek kıyıya döndü o iğrenç yosunlardan almak için. Bedenini çevirmesiyle kıyıda meraklı gözlerle izleyen bir misafir olduğunu gördü ve tatlı bir gülümsemeyle el salladı ve ‘gel’ işareti yaparak yanına çağırdı. Sonra bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmeyerek kıyıya doğru koştu ve sevgilisini kucaklayarak ıslak ıslak bir öpücük kondurdu. “Az önceki halimi görmüşsündür, Capriceyi ve Carmelitayı arıyordum, sonra bir baktım ki Caprice balık olarak suyun içinden çıktı ve bir şeyler geveleyip suyun içine daldı, ehh sende geldiğine göre bizde gidelim öyle değil mi?” diyerek sağ elini Olivia’ya uzattı ve Tanrıçasının elini tuttuğu anda hissettiği sıcaklık ile mest oldu. Göl’e doğru giderek yaklaştılar ve iğrenç yosunlardan birer tane alarak birbirlerine baktılar. Olivia üzerindeki fazlalıkları kıyıya bırakmasıyla göle giren çift aynı anda yosunları ağızlarına atarak çiğnemeye başlamışlardı. İğrenç bir tada dönüşen yosunlar, dilini uyuşturması geçtiği anda nefesi kesilmeye başladı. O anda hızla suya dalarak tekrardan nefes almaya başladı.

Sevgilisi ile el ele derinliklere doğru yüzerken gördükleri büyüleyici güzellik karşısında şaşkına dönen çift, kulaç atmayı bırakarak çevresindeki güzellikleri incelemeye başladılar. O anda Olivia’nın bu güzellik karşısında ne kadar harika göründüğünün farkına varan Tristan, ellerini narin sevgilisinin saçlarına götürdü ve yanına yaklaştırarak tek vücut oldular. Duydukları şarkı eşliğinde dans etmeye başlayan çift, bir ömür boyu burada kalıp dans edebilirlerdi. Genç büyücü sağ tarafta gördüğü karaltıya dikkatlice bakmaya başladığında onun denizkızı olduğunu gördü. “Arkadaşlarınız sizi bekliyor!” diyerek yanlarından uzaklaştı. Sevgilisinden ayrılan genç büyücü “Gidelim mi?” dedi ve derinlere doğru ilerlemeye başladılar. Dipte batık gemiyi gördüklerinde yazılı olan mesajı okuyarak dostlarının yanına ilerlediler. Gözleri Caprice ve Carmelitayı arayan beden hızla onları buldu ve seslendi. “Heyy, Caprice, Carmelitaa biz geldik!” diyerek yanlarında durdular. “Ee, hani eğlence, hanidoğum günü kızı, nerede? Ona bir sürprizim var” diyerek kıkırdadı.

Zihnindeki tilkileri kafeslerinden serbest bırakarak özgürce dolaşmalarını sağladı. Sürpriz için hazırlık yapmalıydı ama ilk olarak biraz eğlenmeliydi. Caprice arkadan yaklaşarak ayağından yakalamaya çalıştı ve bunu başardığı anda sağ tarafa doğru çekiştirmeye başladı. Debelenen Caprice’yi gören genç büyücü kahkahalarını serbest bırakarak gölde çınladı. Eğlence için Caprice, Tristan’a çok büyük yardımları dokunacaktı ama henüz bunu bilmiyordu genç cadı. Eğlencenin başlamasına çok az bir süre kalmıştı…

VII. Sınıf

Az sonra suyun derinlerine doğru gitmekten vazgeçip yüzünü kendisine dönen sevgilisi yanına doğru ilerlemeye başlamıştı. Olanları anlattığında az önceki düşünceleri aklından yok olmuş ve yüzünde kocaman bir tebessüme devretmişti yerini. Elini uzatan bedenin bakışları cadının adeta kalbine işliyordu, elini tuttuğu anda kalbindeki fokurdamayı daha iyi duymaya başladı.İçindeki sıcaklığın üzerine gelen serin, sulu öpücükle tekrar kendine gelmişti. Az önce sevgilisinin dediği gibi suya gireceklerdi şimdi. Bikinisi dışındaki zımbırtıları çıkaran cadı artık hazırdı. Üzerindeki beyazlıklar - bikini- teniyle tezat oluşturuyordu. Az sonra iğrenç kokulu ve tatlı yosunları ağızlarına atan ikili kendilerini suya bıraktılar. Maviler, yeşiller...

Mükemmel bir dünyaydı burası, özellikle yanında sevdiği kişi olduğunda hiç bir eksik kalmıyordu. Onun gözlerinde hayat bulup, her an kusursuzluğu yaşıyordu. Suyun altı gerçekten muhteşemken neden insanlar suyun üzerinde yaşarlardı ki? İşte cevap, oksijen. Sihri seviyorum... Yüzüne baktığında kendini cennette bulmuştu. İşte cennetin anahtarı oradaydı, o yüzde. Yükselen müziğin eşliğinde dans etmeye başlayan belalı aşıklar uzaktan oldukça güzel görünüyordu. Fakat az sonra yükselen ses bu tabloyu bozmuştu. Artık gitmeleri gerekiyordu, yeterince oyalanmışlardı. Elele dostlarının yanına yüzmeye devam eden ikili az sonra oraya varmışlardı.

İşte şimdi tablo daha da mükemmel olmuştu. Dostlarda oradalardı. Ah, doğum günü kızı... Nadja. Tıstıs, şimdi geri dönmek istiyorum. İçinden geçen düşüncelere engel olamıyordu. Gerçekten her ne kadar aynı evde olsalar bile onunla yaşamak bir hayli sinir bozucuydu. Ne yaparlarsa yapsınlar yaranamayacaklarını bildikleri için bunu denemek istemiyorlardıda artık. O bir yılandı, aslında üvey anneleride bir yılandı ama asil bir yılan. Bu doğum gününün pekte sıradan olacağı söylenilemezdi. Aklına her doğum günü gelişinde ailesini kaybettiği o kahrolası gün canlanıyordu beyninde. Şimdi belkide burada olabilirdiniz, doğum günlerinden nefret ediyorum. Az sonra Caprice, Tristan'ın arkasnda belirmiş ve kaybolmuştu. Bu duruma alışmışlardı artık, bu kişi bazen Tris te oluyordu. " Bir planınız mı var sizin yine?"