AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Mezuniyet Balosu

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptyÇarş. Şub. 24, 2010 11:19 pm

Yer: Dublin Marina
Zaman: Ekim ayı ortaları
Hava Şartları: Serin ama sakin bir sonbahar gecesi
Oyuncular: Hogwarts mezunu veya öğrencisi herkes, basın mensupları, önlemler için seherbazlar ve BGT çalışanları


Hogwarts’ın kendi içinde her yıl düzenlediği mezuniyet balosu bu sene yaşanan olaylar ve içinde bulunan durum nedeniyle askıya alınmış ve bugüne kadar aksamasına neden olmuştur. Büyücü dünyası artık eski günlerinde değildir ve aranan anahtar ile her şey birbirine girmiştir. Yaşanan ölümler ile korkutucu günler geçiren bu alemin eğitim yuvası, olanları bir nebze olsun unutturmak için düzenleyeceği balo ile harika dakikalar geçirmeyi planlıyordur. Okul müdire yardımcısının sır dolu ölümüyle yasa boğulmuş bu okul, hayata devam etmek zorundadır ve bu balonun tam zamanı olduğunu düşünmektedir.

Balo için seçilen şehir Dublin’in deniz kıyısında bulunan bir marinada gerçekleştirilmektedir. Görüntü olarak bir yat gemisine benzeyen otel personeli ile büyücü alemini beklemektedir. Bir geceye mahsus ayarlanan bu yer özel tılsımlarla ve seherbazlarla korunmaktadır. Otelin giriş kapısının önü kırmızı halıyla kaplı ve iki yanında belirli aralıklarla konulmuş mum ışıkları gelen misafirlere kapıya kadar eşlik etmektedir. Özel arabalarla gelen büyücüler tam olarak kapının önünde indirilmekte ve misafirler kırmızı halının üstüne basarak ilerlemektedir.

Otelin balo salonu büyünün etkisiyle genişletilmiş ve tavanına Hogwarts’taki gibi gökyüzünü gösteren büyü yapılmıştır. Başlangıç olarak harika bir yemek, ardından yavaşça eğlencenin başlaması ve ilerleyen saatlerde eğlencenin doruğa çıkarak harika dakikalar geçirilmesi için gerekli ortam sağlanmıştır. –Büyücülerin dans etmesi için genişçe bir alan ve içki servisi için ayrılan bar kısmı da vardır- Eğlencenin aralarına serpiştirilmiş olan bazı kısa programlarda vardır. Bunlar; mezun olan büyücüler ve eski yıllara ait büyücülerin öğrencilik anıları gözler önüne serilir. Eğer bu programlardan sıkılan olursa diye rahatlamak amaçlı suların kıyıya vuran sesleri ve ay ışığının suların üzerinde yansımasını izlemek için sahile çıkmaya karar verebilirler.

Balonun özel bir kurgusu olarak okul müdiresine suikast yapılır. Eski Hogwarts öğrencileri, şimdiki karanlık taraf sempatizanları okulu ele geçirmek için baloya darbe vurmaya çalışırlar. Tabi buna izin verilmez ama yaşanan olaylar herkesin keyfini kaçırır. Ancak balo kaldığı yerden devam eder. Bazı öğrencilerin geceye hareketlendirecek bir fikri vardır ve bu ortama biraz renk getirecektir.

Not: Hogwarts’tan baloya katılacaklar için; baloya testrallerin -ya da tılsımlı ejderhaların- çektiği araba ile geliniyor ve arabalar okulun arazisinden havalanıyor.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptyPaz Şub. 28, 2010 2:35 pm



Hüzünlü günler bu sonbahar mevsiminde rüzgarın etkisiyle çevreye yayılıyor, havadaki bulutlar göz yaşlarını yeryüzünde bulunan canlılara ulaştırırken üzüntüden harap olmuş bedenin üzerine damlayan sularla birlikte arazide gezinerek düşüncelerden uzaklaşıyordu. Aslında üzüntüsü yersizdi fakat sevgilisinin kendisiyle konuşmaması onu derinden yaralamıştı. Kendisine güvenmeyişi nedeniyle kırılmış olan kalbinde tedavi edilemez hasarlar bırakmıştı. Günler geçtikçe gerçeği öğrenen sevgilisi konuşmak istese de kendisini kabul etmiyordu ama onu her reddedişinde kalbi sızlıyordu. Ona karşı koşulsuz bir sevgi besliyordu ve onu bir türlü bırakamıyordu. Nasıl bir aşk ile birbirlerine bağlıydı böyle? Her koşulda birbirini seven iki genç…

Hüzünlü günleri geride bırakmış olan Tristan, mezuniyet balosu yaklaştığı için özel bir planı vardı ve bunu uygulamak için dostlarından yardım almalıydı. En yakın arkadaşlarından birinden yardım almak için gizli olarak görüşmüşler ve Olivia’nın baloya gelmesini ikna etmesini istemişti. Balo gününe kadar Olivia ile görüşmeyen Tristan, artık bu küskünlüğünün bitmesinin zamanı geldiğini anlamıştı. Planı tıkır tıkır işliyor, hiçbir engele takılmadan yoluna devam ediyordu. Balo günü yaklaştıkça büyücüler heyecan içinde hazırlıklarını sürdürüyor ve kavalyeler seçiliyordu. Tristan baloya sadece bir kişi ile gidebilirdi fakat yaptığı plan ile ona davette bulunmamış, sürpriz hazırlamıştı.

Beklenen gün gelmişti ve okul artık son hazırlıklarını yapıyordu. Hogwarts arazisinden kalkacak arabalar hazırlanmış ve tılsımlarla korunmaya alınmıştı. Tristan da kendi hazırlığını yapmak için yatakhanesinde elbiselerini dolabından çıkartıyordu. Bugüne özel kıyafeti ile klasik bir havaya bürünmüştü. Üzerine giydiği fildişi beyazlığındaki gömleği, boynuna taktığı siyah ince kravatı ve giydiği siyah pantolon ile sade bir görüntü içindeydi. Gömleğinin kollarına taktığı kol düğmeleri ile geceye hazır olmuştu. Sarı saçlarını dağınık halde bırakarak gecenin konuğunu beklemek üzere araziye doğru gitmek için yatakhaneden ayrıldı.

Sonbahar mevsiminde olmalarına rağmen sakin bir hava Hogwarts arazisinde geziniyor ve gecenin ışığı Ay tüm ihtişamıyla parlıyordu. Yolda ilerlerken öğrenciler eşleriyle birlikte baloya gidecek arabalara doğru ilerliyorlardı. Tristan, zihninde çakan şimşekle yüzünde bir gülümseme oluşturarak sonbaharın döktüğü yaprakların hışırtısı ile yoluna devam ediyordu. Arabaların yanına geldiğinde kendisi için özel olan araba onu ve sevgilisini bekliyordu. Kendi arabalarını bir testral çekmiyor onun yerine müdirenin kendince minik ejderhası olan Kyrnn tarafından çekiliyordu. Onunla son karşılaşmalarında açılış şölenini birbirine katmışlar ve Tristan’ın yere düşmesine sebep olmuştu. Yanına yaklaştığı arabanın çekicisi olan ejderha ağzından püskürttüğü ateş ile Tristan’ı selamladı. Bugün için özel olarak tılsımla korunmuş ve Tristan’a hiçbir zarar vermemesi emredilmişti.
“Hey selam ufaklık!” diyerek ona gülümsedi fakat ejderha hoşnutsuzluğu belirtmek için boğazından küçük bir hırıltı yükseldi. “Tamam, tamam benimde senden hoşlandığım pek söylenemez ama bugün için rahat durmanı öneririm.” Diyerek elini arabanın kapısına atı ve vücudunu arkaya yaslayarak gecenin prensesini beklemeye başladı.

Kısa bir bekleyişin ardından küçük bir kız grubu bağrışlarla Tristan’ın yanına doğru yaklaşıyorlardı. Bedenini dikleştirerek sihirli sözleri havaya salmasıyla elinde oluşan bir adet gül ile küçük grubu karşılamak için bir adım önde gitti. Sevgilisini görmesiyle birlikte sağ elinde duran gülü burnuna yaklaştırdı ve yüzünü hafifçe yere eğerek gözlerini karşısında duran kızlara baktı ve yüzünde oluşan gülümseme ile selam verdi…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptySalı Mart 02, 2010 12:03 am

İmkansızım,

Karanlık üzerime çöküyordu, görülen yüzler bir flulaşıp bir aydınlanırken görüntüden nasıl emin olabilirdim ki? Sadece bir yansıma mı anlatacaktı siluetime çarpıp yüreğimdeki sıra dağları deviren rüzgarı yoksa dahası mı vardı? Hayat her daim böyle acı olmak zorunda mıydı? Gözlerimi kapattım ve hayallerimden bir bahçe yarattım, mavi mavi bulutlar kaplamış gökyüzümü ve sapsarı ışıklar aydınlatıyor etrafımı. Yemyeşil bir zeminin üzerine adeta özenle çizilmiş çiçekler var ve biri elimde duruyor. Parmaklarımın arasından kayıp gidecekmiş gibi bakıyor bana. Narin ve ürkmüş… Umut her bir yaprağına sinmiş ve adeta burada olduğunu haykırıyor gezegenin her noktasına. Evrenin umrunda bile değil! Ne sen umrundasın onun, ne de ben? Hangimizi umursamış ki bugüne kadar bu aptal hayat? Ya da biz mi büyütmüşüz her gece hayalimizde hayatı? Yalanmışta anlamamış mıyız? Hayallerle yaşarken gerçek dünyayı mı yitirmişiz ellerimizden? Ya da ona sahip miymişiz? Bir an için, bir saniye ya da sadece bir öpücük süresince. Bir busenin yanakta bıraktığı o son kan kırmızı sevgi tomurcuğunda saklamışız her şeyi. En çok anlamı sığdırmışız hayata ama en çok hayattan çalmışız. Onu en gereksiz anda hırpalamış, uğrunda da yapmadığımızı bırakmamışız. Yeni bir gül gibi açmak bilmemiş umutlar, kaybedilenler çaba gerektirmiş ama bir kişi, sadece bir kişi koşulsuzca sevmiş! her şeye rağmen hayata bağlayan en büyük sebep yalnızca onun bir bakışı ya da bir tebessümü olduğunda elden ne gelir ki? Tüm dünyayı onun üzerine kurmuşuz. Hayallerimiz o, nefesimiz o, gülüşümüz o ve hüznümüzde o! Yitirmek belkide en aptalca düşüncemiz olmuştu onu. Bembeyaz bir yaprağın üzerine nazlı nazlı yayılan mürekkep damlası gibi asilmişiz ama silinmemişiz. Hatalar her çarptığında yüreğimize delip geçmiş kurşunlar gibi ve biz hayata her haykırdığımızda, her isyanımızda kendimizden çalmışız. Kime? Yine kendimize. Yine, yine ve yine… Her şeyi toz pembe beklemişiz ayağımıza oysa zaten her şey pembeymiş, bizmişiz boyayan onları karanlığa. İçlerindeki anlamları göremeyip savaşmaktan vazgeçmişiz. Güzel olanın zor olduğuna inanmamışız hiçbir zaman ve imkansızın asla olmayacağına. Sevgi, yalnızca bir kelime mi bu? Arkasında getirdiği duygular bir roman olur ve taşar dünyaya. Nehir gibi suyunu asil boşluklara yavaş yavaş akıtır cilveyle. Ama biz göremeyiz bunu! fark ettiğimizde içimizde açmış olan o koca ağaç tüm ruhumuzu sarmıştır bile. Sarmış mı? Ruhumuz aslında o olmuştur belkide? Silmek mümkün müdür? Ya da her şeyi geri sarıp değiştirmek? Gördüğünü, acı çektiğini ve hislerini unutmak? Yalanların sardığı bir yatağa giriyoruz. Sence ısınız mıyız? Sence yeter mi bu ısıtmaya bu yorgan? Kaç yalan daha gerek üşümememiz için? Hayaliyle mi yaşayacağız bu Güneş’in? Asla doğmayacak mı? Ya da hep olduğu yerde bizi gizlice mi izleyecek? Güldüğünde oluşan gamzeler gibi her bir yalanla mı ortaya çıkacak kızgın yüzü? Biz sıcaklığı ateş sanmışız aslında. Oysaki sıcaklık yalnızca sevginin kollarında olmakmış! Anlayamamışız… Ruhumuz yaralar almış ve bir hala ateşe sarılmışız, yanan bedenimiz işlediğimiz günahları örtmeye yeter mi dersin? Ya da sen haklısın, hata benim. Ben güvenmedim! Ne kadar kaçarsan kaç artık hak ettiğimi biliyorum. Bu satırlar sana benden son söz olacak elbet. Her ne kadar imkansız olsa da ben gidiyorum…

Ne kadar zor olursa olsun, artık yokum. Hayır, senden kopmuyorum. Yalnızca seni kendimden kurtarıyorum. Özgürce yaşayabileceğin bir hayat sunarak ellerimin arasından o yeşilliklere bırakıyorum seni. Ama unutma seni seviyorum. Gökyüzüne her baktığında yıldızlarda seni izliyor olacağım ve şunu unutma, sana güveneceğim. Hayattan vazgeçiyorum, aptallığımın bedelini ödeyeceğim. Seni hak etmediğimi bilmeliydim. Özür dilerim…


Olivia Scarlett Isis



Elindeki zarfı kibarca ona doğru eğilen büyücüye uzattı. Artık emindi, yaşamak istemiyordu. Yazdığı satırlarda bıraktığı gözyaşları yeterince anlatıyordu belki de acısını. Kendisinden nefret ediyor ve özür dilemenin yetersiz olacağını biliyordu. Gözlerinde biriken yaşlara engel olamayarak zarfı alan büyücüye son bir kez sarılır gibi hızla yaklaştı ve sıkı sıkı sarıldı. hak etmemişti bunu, bencillik yapıyordu. İşte oradaydı ve işleri daha da berbatlaştırıyordu. Şaşkın büyücü ve kız topluluğunun içinde duran beyaz elbiseli kız az sonra üzerindeki kar örtüsünü kana bulamayı planlıyordu. Başarabilecek miydi? "Seni seviyorum..." Çekilir çekilmez bunun bir veda olmaması için hızla yasak ormana doğru koşmaya başladı. Yaptığı şey aptallıktı! Tristan’dan ayrılamazdı ama ruhu zaten hep yanında olacaktı, onu her daim izleyecekti. İlk gün ki aşkla… Peki Tristan ne yapacaktı?

not: Olivia ölmeyecektir ve Oliv, Tris'i değil hayatı terkediyor!!!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptySalı Mart 02, 2010 2:38 pm



İşte beklediği hayat kaynağı, yaşam amacı, sevgi kelebeği narin adımlarla nemli yeşil çimleri üzerinde ilerliyor, bastığı yerlerde sanki ayrı bir yaşam doğuyordu. Serin ama bir o kadar da ılık hava Tristan’ın saçlarını dalgalandırarak araziyi baştan sona geçerek ilerliyor, küçük canlılar kış uykusu için son hazırlıklarını tamamlıyorlardı. Öğrencilerin heyecan dolu sesleri her tarafı kaplamış şekilde yankılanırken Tristan, heyecandan kalbinin yerinden çıkacağı kanaatindeydi. Beklediği kişi yavaş adımlarla kendisine yaklaşmış ve biraz bekledikten sonra sıkıca sarılmıştı. Tristan da onun sarılışına cevap vermiş ve kollarının arasına alarak kendisine yaklaştırdıktan sonra başını genç kızın saçlarının arasına gömmüştü. Kokusunu yeniden ciğerlerine doldurduğu için mutluluk hissi tüm vücudunu sardı. Birbirinden ayrılan çift birbirlerinin gözlerine kilitlenip kalmışlar, etraftakiler merakla onları izliyorlardı. Hayatında duymak istediği ses kulaklarında çınlamasıyla birlikte yüzünde oluşan gülümseme ile mutluluğunu gösterdi. “Bende-” yarım kalan sözün ardından eline sıkıştırılan zarfla birlikte şaşkına döndü ve Olivia’nın yanından hızla uzaklaşması kalbine atılan zehirli ok gibi derinden yaraladı. Nefesini tutmuş, bedenini gerginleştirmiş olan Tristan, şaşkınlığını üzerinden bir türlü atamıyordu. Elinde kalan gül birden solmaya mı başlamıştı. Kalbi delinmiş ve akan kan ile ölüme yolculuk mu başlamıştı? Gözlerini kapatıp açıp başını sallamasıyla birlikte kendine geldi ve Olivia’yı aramaya başladı. Ormana doğru koşan bir siluet mi görmüştü? Evet, doğruydu Olivia ormana doğru koşuyordu ve Tristan bir şey yapmıyordu?

Ayrılık… Seven insanların birbirlerini bırakıp gitmesiyle o mutlu günleri karanlık kaplı dolaplara saklamasıyla hüzün ve yalnızlıkla dolu yaşamlarına geçerek dünyadan vazgeçmesiyle her şeyi geride bırakıp acı dolu günlere merhaba derler. Peki bu ayrılık neden? Birbirlerini sevdiklerini bilen kişiler neden ayrılmak zorunda kalırlar? Sevdikleri için her şeyi yapmaya göze almış, öl deseler gözlerini kırpmadan canlarını feda eden bu kişiler ne olmuşta birbirlerine acı çektirmek için uğraşırlar? İkinci kez kaybediyordu yaşam kaynağını, onu kaybedince bedeni halsiz ve bitkin bir şekilde kalarak ölümü beklemekten başka çaresi kalmıyordu. Şimdi ne yapmalıydı, peşinden gidip neler olduğunu öğrenmeli miydi yoksa gitmesine izin mi vermeliydi?

Vücudundaki her bir damarının içinden geçen üzüntü yüklü hisler onu yarı felç yapmış, bedeni kilitlenmişti. Bir şeyler yapmalıydı ve cebinden çıkarttığı asasını havaya kaldırmasıyla birlikte acı dolu bir feryatla bağırdı: “Accio Olivia’nın ayakkabıları!”. Asasından çıkan mavi ışık bulunduğu yeri sarmalamasıyla hızla kilitlendiği yöne doğru ilerlemeye başladı ve hedefini bulmasıyla dağılarak onu kendisine getirmek için itici bir güç uyguladı. Hızla ışığın gittiği yöne doğru koşan beden, bir yandan da halsizliğe direnmek için çaba harcıyordu. Yaşam kaynağını her kaybedişinde Tristan’a beklenmedik olaylar oluyor ve onun zarar görmesine neden oluyordu. Ayakları geri geri gelen cadı bu güce dirense de başaramıyor ve bedenini hızla Tristan’a yaklaştırmaktan alıkoyamıyordu. Adımları yavaşlayan beden, kısa bir süre bekleyişinin ardından Olivia’nın yanına gelmesiyle onu sıkıca tuttu ve kaçmasını engelledi.

“Aşkım, hayatım neler oluyor lütfen, neden böyle bir şey yaptın, o verdiğin zarfın içinde ne vardı söyle bana?”

Olivia’yı kollarının arasına alarak kendileri için bekleyen arabaya doğru ilerlemeye başladı. Ellerinin arasındaki beden rahat durmuyordu ve kaçmak için çaba harcasa da bunu başaramıyordu çünkü Tristan, içinde daha önce hissetmediği bir güç ile sıkıca tutuyordu. “Hey Kyrnn, sorun yok işine bak!” diyerek hızla arabanın içine geçti ve Olivia’yı beyaz desenli, üzeri altın rengiyle işlenmiş, yumuşak ve rahatlatıcı koltuğu oturtarak kapıyı kapatmasıyla gözlerini Olivia’ya dikerek cevap almayı bekledi.

Kyrnn, işini yapmak için durduğu yerde havalandı ve balonun yapılacağı yere doğru uçmaya başladı. Gökyüzü bugün açıktı ve tüm yıldızlar onlara eşlik ederek bu çifti korumaya çalışıyorlardı. Kyrnn hoşnutsuzluğunu göstermek için arabayı sarssa da emirler gereği işini en iyi biçimde yapmak zorundaydı. Elinde kalan gülü Olivia’ya uzatarak gözlerinin içine bakmayı sürdürdü.

“Bu senin için sevgilim… Bana neler olduğunu anlatacak mısın?”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptySalı Mart 02, 2010 8:43 pm



Var gücüyle karanlığın içerisinde bembeyaz bir nokta gibi koşuyordu. Ciğerlerini olabildiğince iyi kullanmaya çalışsada içindeki ses hep geri dönmesini ve Tristan'a, hayata bağlanmasını sağlayan tek şeye, sarılmasını söylüyordu. Yapmalı mıydı? Onu haketmiş miydi? İçindeki yaralar birer birer kabuklarının deşilmesini büyük bir zevkle beklerken kan damlaları ruhunu sarmıştı bile. İçine içine akıyordu dert, kederini bir kutuya kapatıp yaptıklarını unutması imkansız olacaktı. Yaptığı şey büyük bir hataydı ve bunu kapatmak için yeni hatalara sarılıyordu. Yapmamalı mıydı?

Gözlerinin önünden sıra sıra geçen ağaçların içinde boğulmak üzereydi, kalbi deli gibi çarpıyor ve tek bir kişinin yanında olmak istiyordu. Ona yalvarmak, kendini affettirmek ve bir daha asla güvensizlik yaşamamak. Hata yapmayacaktı bir daha ama ne çare? Çoktan en büyük hatasına imza atmıştı bile. Elinde mektupla kim bilir ne haldeydi şimdi sevgilisi... Düşünemiyordu, hisleri tüm bedenini kaplamış, önüne gelen saçlarını umursamadan az sonra ayaklarına yüklenen onu geri çeken büyüye karşı koymaya çalışıyordu. Ah! Hiç bir şeyi beceremeyecekti, hata yapmayı bile. Aslında bu durum onun gerçekten yürekten istemediği bir durum değildi elbet ama onun doğrusu buydu. Tristan'dan kopması gerekiyordu, onun kendine güvenmeyen bir sevgiliye mahkum kalacak kadar büyük bir günahı yoktu. Bir yandan da tekrar onun sıcak bedenine sarılmak ve tüm sevgisiyle onun gözlerine bakmak istiyordu. Karşı koymaya çalıştığı büyü onu çoktan Tristan'a çekmişti bile. Hala kollarının arasında çırpınsa bile parlamaya başlayan kolyelerle birlikte sanki Olivia'nın karşı koyacak direncide kalmıyordu.

"Lütfen bırak...." Yalvarıyordu adeta sesi ama aslında bırakmamasını istiyordu, onu affetmesini ve sonsuza dek böyle kollarında tutmasını. Krynn'ın çektiği özel araca doğru ilerleyen ikili -aslında sürüklenen Olivia- en sonunda aracın zarif görünümlü iç yapısıyla karşılaşabilmişlerdi. Gözlerinde kuruyan yaşlarla yanıbaşındaki sevgilisini onu bırakmamasını söylercesine izleyen gözlerine karşın bırakmasını ister gibi davranıyordu cadı. Gözleri o duygu dolu gözlerle kesiştiğinde ise tüm düşünceleri birer birer aklından uçuvermişti. Ve sevgilisinin verdiği gülle beraber açıklama borcunu şimdi istediğini dile getirmesine karşılık yüzündeki ufak tebessümle adeta kendini ağlamamak için zorluyordu. "Der IvaIvanëxt, ben seni haketmiyorum. Yani ben sana güvenmedim, kendimi aptal gibi hissediyorum ki zaten öyleyim. Ve sen benim gibi bir belayı hakedecek hiç bir günah işlemedin, her ne kadar aşık olsamda bensiz olman senin için en iyisi. Tristan, seni seviyorum ve ben çok özür dilerim. Seni bırakamıyorum, hata yaptım ve onu kapatmak için bir hata daha yaptım ama hata yapmayı bile elime yüzüme bulaştırdım. Beni böyle çekmek istediğine emin misin? Gerçekten eğer sen gidersen hayat biter ve ben senin iyiliğin için hayattan vazgeçebilirim." Son sözünden sonra yutkunarak derin bir nefes aldı. Tristan'dan vazgeçmek ona çok aptalca gelsede eğer sevdiği iyi olacaksa herşeye hazırdı. Çünkü Tristan'a aşıktı, aşık olmak sahiplenmek demek değildir. Herkesten, herşeyden önce, koşulsuz şartsız karşındakini düşünebilmektir. Elindeki gülün yapraklarına baktı ve bir tanesini kopararak oyuntulu aracın camından gökyüzüne üfledi. "Seviyor... " Bir tane daha kopararak tekrarladı "Sevmiyor..." Papatyalara ne olmuştu? Kişi Olivia olunca mantık sınır tanımıyordu. "Hangisi?" Gözlerinde büyük bir aşkla cevabını bekliyordu şimdi ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptySalı Mart 02, 2010 9:18 pm



Meraklı bakışların altında karşısındaki genç cadı esir alınmış şekilde oturuyor ve yüz ifadesi ağlamaklı gibiydi. Tristan gözlerini kırpmadan dikkatli bir şekilde odakladığı yere bakıyor ve bu duruma bir açıklama bekliyordu. Tristan, sağ elini yüzüne götürdükten sonra dirseğinin arabanın kare biçiminde açık olan bölümüne koydu ve gözlerini dışarıdaki sakin havaya kaydırdı. Az sonra duyduğu ses ile konsantresini yeniden tek bir yere odakladı. Duydukları karşısında kendisini gülmemek için zor tutsa da dudaklarını geriye çekilmesini engelleyemedi. Hafif bir kıkırdama ile kendisini topladı ve konuşmak için öne doğru eğildi.

“Hmm, şu mesele… Aslına bakarsan o konuyu unutmadım ve beni ne kadar kırdığının farkındasındır. Fakat şimdi o günleri geride bıraktık ve biz geleceğe doğru uçuşumuza geçtik… Kyrnn biraz daha sakin lütfen!”

Konuşmasının ardından arkasına yaklaştı ve dışarıyı seyrederek konunun geçmesini bekledi. Gözleri birden Olivia’ya verdiği gül takıldı ve yaprağı kopararak havaya salmasını sakin bir şekilde izledi. Ardından söyledikleri karşısında yeniden gülme hissine kapıldı ve engellemeyerek kahkahasını attı. “Buna inanamıyorum, bunu nasıl söylersin… Ben seni sevm-” yarım kalan cümlesinin ardından Olivia’nın gözleri büyüdü ve merakla Tristan’ın söylediklerine odaklandı. Tristan ne diyecekti, sevmiyorum? Asla böyle bir şey yapmayacaktı tabiî ki. Derin bir nefes aldı ve ellerini karşısında duran cadının zarif parmaklarıyla birleştirdikten sonra arabanın içerinde diz çökerek konuşmaya devam etti. “Sayın Isis, bunu sizden beklemezdim. Biliyorsun ki ben, ben, ben seni sevmekten asla vazgeçmem, seni bir ömür boyu seveceğim” diyerek Olivia’nın yanına oturdu ve kollarını ona sararak kendisine doğru çekti. Yüz yüze gelen çift birbirlerine aşk dolu gözlerle bakarken yüzleri birbirlerine doğru yaklaştı ve dudakların birleşmesiyle son buldu. Elini Olivia’nın saçlarında dolaştırmasıyla dudaklarını onun dudaklarından çekti ve pürüzsüz ve yumuşak cildinde dolaştırdı. Kulaklarına geldiğinde sessizce fısıldadı: “Sana aşığım!” diyerek öpmeye başladı…

“KYRNN!” diye haykırarak itirazını dile getirdi. Bu ejderha ne zaman vazgeçecekti kim bilir. Yolculuklarının artık sonuna gelmişlerdi ve balo yerine çok az bir mesafe kalmıştı. Tristan kendini Olivia’dan uzaklaştırdı ve arabanın yere inmesiyle birlikte kapıyı hızla açarak elini prensesine uzattı. Arabadan inmesine yardım etmesiyle birlikte kırmızı halı ile kaplı yerde beklemeye başladılar. Gözleriyle balo yerini incelemeye başladıklarında şaşkınlıklarını gizleyemediler ve kırmızı halıda kol kola yavaşça ilerlerken mum ışıkları da onlara eşlik ediyordu. “Burası harika!” diyerek gülümsedi ve yat gemisi şeklindeki otelden içeriye girdiler…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laetitia Prevensie

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : R.S.P
Rp Sevgilisi : Jackson Sparks
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Unicorn

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptyC.tesi Mart 06, 2010 3:16 am

Tamamen yalnız kalana kadar bekledim. Tek başıma hazırlanmak bana zaman kazandırırdı. Sırtı beline kadar açık, boyu düzümün üstüne kadar olan kırmızı elbisemi üzerime nazikçe geçirdim. Göğüs hizasında bulunan sarı taşların dökülmemesi için oldukça yavaş hareket ediyordum. Aksi taktir de tüm gece moralim bozuk olurdu. Koltuk altından ense kısmındaki bölüme kadar uzanan ince taşlı kısım biraz kaşıntı yapsa da buna katlanabileceğimi düşündüm. Dar olan bu elbise vücudumun tüm hatlarını ortaya çıkartmıştı. Aynada kendime bakıp gülümsedim. Koca bir yıl forma ile geçmişti. Hafif bir makyaj yaptım. Kırmızı ruj, rimel, göz kalemi ve allık… Bunları yaparken uzun zamandan beri bakımsız kaldığımı hissettim. Makyaj yaparken engel olmasını istemeyerek topladığım sarı saçlarımı açıtım. Hafif dalgalı olan saçlarım omuzlarımdan aşağıya doğru döküldü. Dağınık bırakarak bu kibarlığa biraz hırçınlık eklemek istedim. Kolye takmaktan her zaman nefret etmişimdir. Aynanın önünde daha önceden hazır duran sarı zincirli ve kırmızı taşlı bileziğimi bileğime taktım. Bu bana hediyeydi ve ilk defa kullanıyordum. Yatağımın ayak uzunda duran ayakkabılarımı giyidim ve küçük el çantamı da kapıp biran önce eğlence yerine varmak için kapıya yöneldiğim sırada şalımı unuttuğumu fark edip geri dönmek zorunda kaldım. Neyse ki el altındaydı.

Usulca yağan yağmurda ıslanmak istemiyorsam hızlı, topuğumun kırılmasını istemiyorsam yavaş yürümem gerekiyordu. Orta hızla ilerleyerek arazide bekleyen son arabalardan birine bindim. Eğlence saati yaklaşmış ve boş olan okul ürkütücü görünmüştü bir an. Tam o sırada yanımdan havalanarak ayrılan arabanın içindeki Olivia ve Tris’i gördüm. Bu manzara bana partnersizliğimi hatırlattı ve Jackson’u özlememe sebep oldu. Ardından da aramızdaki uzaklığı hissettim. Bunu her ne kadar istemesekte… Ben bunları düşünürken sadece sima olarak tanıdığım birkaç kişi daha arabaya binmişti. Karşımda oturan dağınık saçlı çocuğun yanını boş görünce biraz olsun rahatladım. Demek ki baloya yalnız giden tek ben değildim. Çok geçmeden araba havalanmış ve Marina’nın yolunu tutmuştu.

Gecenin karanlığına dalıp gitmişken arabanın yavaşladığını hissederek toparlandım. Omuzlarımdan düşmüş olan şalımı düzeltip arabadan indim. Az önceye oranla biraz daha yavaşlayan yağmur korunmayı gerektirmiyordu. Uygun adımlarla dağınık saçlı çocuğun arkasından ilerledim. Kırmızı halının sonunda harika bir kapı görünüyordu. Kısa bir süre içimi bir heyecan sardı. Kapının ardını görmek için küçük bir çocuk gibi can attığımı görünce içten içe kendime güldüm. Henüz yeni farkına vardığım eşsiz güzellikteki denizin tuzlu kokusunu içime çekemeden kapıdan içeriye girdim. İçerisi dışarıdan göründüğüne göre daha genişti. Yüzüme munzur bir gülümseme yerleştirip içimden söylendim. Büyü! Tanıdık birini bulmak zahmetine girmeden en yakın boş masaya gidip oturdum. Önümde duran bardaklardan birini alıp içkiyi yudumlayama başladım. Birinin gelip beni bulmasını umuyordum.

‘’ Hmm… Böğürtlen! ‘’


En son Laetitia Prevensie tarafından C.tesi Mart 06, 2010 9:42 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/laetta-p-r-e-v-e
Agatha Konstantinova

GezginGezgin
Agatha Konstantinova



Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Kan Durumu : Safkan

Mezuniyet Balosu Empty
MesajKonu: Geri: Mezuniyet Balosu   Mezuniyet Balosu EmptyC.tesi Mart 06, 2010 4:04 pm

Gerindi Agatha, kitap okumak için uzandığı yatağından güçlükle kalktı. İlginç bir yatış stiliydi, omzu tutulmuştu. İçinden bir lanet savurdu. Aslında kalkmak için erkendi, baloya gidecekti ama yine de heyecanlanmıştı. İlk kez baloya gidiyordu, daha doğrusu ilk kez baloya gidecek kadar güveniyordu kendine. Ayağına tüylü terliklerini geçirerek banyoya yöneldi, yatakhane banyosunda yıkanırken şarkı söyleyen kızlar mevcuttu burada da, Agatha da onlardan biriydi. Dar paça pantolonunu zorlukla sıyırdı uzun bacaklarından. Giymesi çıkarması zor olsa da, Agatha kullanmaya bayılıyordu. Kıyafetlerini çıkarıp mermer taşa attı, nasıl olsa yıkanacaktı, bir daha giyecek değildi ya. Kendini sıcak suya attı, tutulmuş boynuna iyi gelmişti su. Saçlarını iyice köpürttü. Bu gece dalgalı sarı saçlarının muhteşemliğini gözler önüne sermek istiyordu. Ardından durulandı ve banyodan çıktı. Hogwarts evcinleri çoktan kıyafetlerini alıp yıkamış olmalıydılar, Agatha onların bu hızına her zaman şaşardı. Yine şaşırdı ama çoğunlukla memnuniyet duydu. Kelebek desenli beyaz havlusuna sarınıp yeniden yatakhaneye döndü. Önce saçlarını tarayarak açtı, ardından ufak bir büyüyle kuruttu anında. Dalgalı sarı saçların, buğday rengi omuzlara dökülüşünü aynadan seyrederken kendi kendine gülümsedi, her zaman kendini güzel bulurdu. Uzun bir burnu, yatıştıramadığı kalın telli saçları yoktu; aksine insanların 'güzel' diye tabir ettiği bir vücudu vardı. Uzun bacaklar, yeterince dolgun göğüsler, mavi gözler ve uzun sarı saçlar... Her erkeğin hayalini süslediği bir genç kızdı. Omzunu silkti. Kendini övmenin sırası değildi, hazırlanmalıydı. Gözleri gömme dolaba çevrildi, mutlaka resmi kıyafetleri olurdu. Beyaz, mini elbisesini seçti bu gece için. Ayağına hafif topuklu beyaz ayakkabılarını giydiğinde hazır olacaktı işte. Bu kadar basitti. Elbisesinin en sevdiği yanı straplez olmasıydı. Agatha straplez kıyafetlere bayılırdı, annesinin öğrettiği üzere varolanı göstermekten yanaydı. Elbisenin içine girdi, fermuarı yandaydı, bu yüzden kimseye çekmesi için ihtiyaç duymamıştı. Ayağına beyaz topuklularını giydiğinde tek yapması gereken saçlarını taramak ve ufak bir makyajla yüzüne renk vermekti. Altın sarısı saçlarını omuzlarıne tel tel dökülene dek sabırla taradı. Ardından tenine kapatıcı, gözlerine kalem, elmacık kemiklerini insanların gözüne sokmak için allık, dudaklarına parlatıcı sürdüğünde ve yanına beyaz bir şal aldığında artık hazırdı. Balonun en güzel kızı olabilirdi. Ancak o an aklına geldi Claudia'nın nerede olduğu. İnsan en yakın arkadaşını unutabilir miydi? Unutmamalıydı. Aslına Agatha da unutmamıştı ama Claudia'yı düşünmek için işini bitirmesini beklemeliydi. Claud'un gelip gelmeyeceğini bilmiyordu, yatakhanede de yoktu. Rastlarsam sorarım, diye geçirdi aklından. Ardından Hogwarts öğrencilerini bekleyen testraller ve tılsımlı ejderhalara doğru yola koyuldu.

Serin bir sonbahar akşamı, Hogwarts'lı tüm büyücüler Dublin'deydi. Gözüne tanıdık milyonlarca isim çarptı, Ravenclaw'da olması mümkün Olivia ve yanlızca guyaben tanıdığı yedinci sınıf kız göze batmıştı. Anlaşılan yanlız olacaktı, ancak bu onun için bir lütuftu böylece kimsenin dırdırını çekmeyecekti. Ellerinde içkilerle dolanan garsonların birinden Balkabağı Suyu'nu kaptı ve kana kana içti. Oldukça susamıştı. Ardından büfeye doğru yöneldi, kanepeleri tabağına doldurdu ve sırtını büfeye dönerek yemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Mezuniyet Balosu

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

 Similar topics

-
» Noel Balosu
» Noel Balosu ~
» Noel Balosu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-