AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Bir Mektup

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Dhoenes Stuart D'Bridge

GezginGezgin
Dhoenes Stuart D'Bridge



Mücadele Tarafı : .
Patronus : Beyaz Kaplan

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Bir Mektup   Bir Mektup EmptySalı Mart 02, 2010 7:10 pm

Spoiler:


Mattrew satırları tekrar tekrar okudu. Özellikle de son iki paragrafı. Geçen sene, üçüncü sınıftayken, mektupta bir kez daha su yüzüne çıkarılan bu kirli gerçekler giderek güçlenmişti zihninde. Lakin Mattrew bir bu şüpheleri, aklına takılan bu noktaları başarıyla savurmuş, adeta unutmuştu. Lakin şimdi, elindeki parşömene kara mürekkeple işlenmiş satırlar, bunları bir kez daha toy delilkanlının karşısına çıkarıyordu. Ve artık, Mattrew'in bunlarla savaşacak gücü kalmamıştı, kaldıysa da azmi kalmamıştı.

Her satırda, her kelimede, her hecede görüyordu kabullenmek istemediği gerçeği. Mektuba işlenmiş bütün harfler; Andrey'in zihninin duvarlarına çarparak kanatan, acısını hiç eksik etmeyen, düşüncelerini yutan yaralar açan tümceler bu gerçeği bas bas bağırıyorlardı. Amelia haklıydı. Her ne olursa olsun annesinin, beş yıllık evli bir kadının, iki yaşında bir çocuk annesi bir kadının İrlanda'nın en eski Büyücü ailelerinden birinin en çok öne çıkmış bir üyesi olan eşini zengin bir Muggle'la aldatması ve onla kaçarak Muggle dünyasında yaşamaya başlaması, bütün sihirsel yeteneklerinden vazgeçerek, oğlunu baba tarafından sürekli kaçırması ve onu bir Muggle gibi yetiştirmek için elinden geleni yaparak adeta bir büyücüyü öldürmesi, peşine düşen büyücü eşi ve ailesini de Muggle güvenlik birimlerinin en üst şebekelerine kadar ihbar ederek Sihir Bakanlık'ını dahi zora sokması affedilemezdi. Her ne kadar pişmanlıktan büyük işkenceler çektiğini iddia ediyor olsa da, Muggle sevgilisi iflas ettikten sonra tekrar büyücü oğlunun peşine düşmesi kabul edilemez bir suçtu.

Mattrew de artık bunu görüyor ve geçen senelerde yaptığı gibi bastıramıyordu. Hele de babası ve halasının sözleri, içinden gelen kendini bırakma, mücadeleden çekilme dürtüsünü ateşliyor, bütün "ama"larını ortadan kaldırarak boyun eymeye zorluyordu. Ama Andrey, bir yandan da Muggle hayata dönmek istiyordu. Üç yıldır sürdürdüğü ve dördüncü yılına adım attığı sihirli hayata hala alışamamıştı. Muggle'ların üstün teknolojili, kısa soluklu alternatif hayatından büyücülerin karmaşık, savaşı, mücadelesi eksik olmayan, teknoloji dendiğinde tılsımlar ve iksirlerin akla geldiği uzun soluklu hayatlarına geçiş onun için zamanda yolculuk gibi bir şey olmuştu. Sanki 21. yüzyıldan 17. yüzyıla çakılmış gibiydi.

İkilemler arasında ezilmek, birbirini dengeleyen gerçeklerden kaçarak varsayımlar ya da duyguların sahte korumalarına sığınmaktan bıkmıştı artık. Tüm büyücü ve cadılara rüya gibi geçen yedi yılı, apayrı bir hayatı ifade eden Hogwarts, onun için birbiriyle aynı güçte iki ordunun kan ve revan içindeki çarpışmasında tam ortada kalan küçük bir çocuğun yaşadığı anlardan farksızdı. Hayatının en büyük kararını hala verememiş olmanın yaşattığı duraklık ve bu kararı sizin adınıza vermeye çalışan büyük insanların elindeki bir piyondan ibaret bir hayat...

Gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Kısa bir süre sonra da görüş alanı bulanıklaştı. Yaşlar, gözpınarından taşıyordu yavaşça. O ise tepkisiz, başını geriye bırakmış; kuş tüylerinin her bir kanat çırpışta salınmakta olduğu, kuş pisliklerinin korkuluklarda kuruyup kaldığı, sarımsı bir toz bulutunun içeride bir sağa bir sola salınıp durmakta olduğu Baykuşhane içerisinde gezdiriyordu mavi gözlerini. Derince iç geçirdi. Toz yüklü havayı ciğerlerine çekerken, gözlerinin artık tahammül edilemez derecede yandığını hissetti. Kayıtsız yumdu onları. Tekrar açtığında ise sıcak yaşlar yanaklarından yavaşça süzülüyordu. Mattrew kendisi ağlamıyordu, gözyaşları kendiliğinde akmaktaydı. Sahibi ise bu yaşlara karışmıyordu. Kendisi edinemediği özgürlüğünü bari onlar ediniyordu işte!


.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptySalı Mart 02, 2010 7:59 pm



Dünya’nın ısıtıcısı bugün oldukça parlak ve sıcaklığını dünyaya şefkatle sunuyor, dünya da onun yanına biraz daha sokularak sevgisini gösteriyordu. Beyaz, kabarık bulutlar gökyüzünde seyahatlerine devam ederken, Hogwarts arazisinde koşuşan birkaç beden kendilerince seyahat ediyorlardı. Birbirlerinin arkalarından çocuklar gibi koşan büyücüler ne yapmıştı ki?

“Tamam, Joseph özür dilerim ama bunu hakkettin”
“TRISTANNN! Bittin oğlum senn gel buraya kaçma!”
“Sanırım duramam Joe…”
“Expalliarmus!”

Joe’yi sinirlendirmeyi başaran Tristan şimdi kaçacak delik arıyor, ondan kaçarak bedenine yiyeceği darbeden kurtulmaya çalışıyordu. Joe’nin yolladığı büyü Tristan’ın sağ tarafından geçerek bir ağaca çarptı. Tristan olduğundan hızlı bir şekilde koşarak Joseph’i geride bıraktı ve önüne ilk çıkan yere doğru hızla ilerledi. Karşısında posta göndermek için baykuşhaneyi gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi çünkü buraya gelmek için bir işi olmamıştı. Merdivenleri birer ikişer çıkarak kapıdan hızla girerek içeriye daldı. Kapıyı kapatmadan önce Joseph’e şaşırtma büyüsü yollayarak kendisini bulmasını zorlaştırdı.

Buraya ilk defa geliyordu ve içinde kabaran merakla etrafını incelemeye başladı. İçeride gerçekten ağır bir koku vardı ve bu baykuşların dışkılarından kaynakladığı apaçık ortadaydı. Baykuşların sesleri her tarafta yankılanırken, kuleye giren yeni kuşların kanat sesleri ve yerlerine konup beklemelerini izledi. Kulenin merdivenlerindeki basamaklardan çıkarak incelemeye başladı. Buraya daha önce gelmiş miydi yoksa? Hafızasını kaybettiği için burayı hatırlayamıyor ve meraklı gözlerle incelemesini sürdürüyordu. Gözleri kulenin okul arazisine bakan bölümünü gördü ve oraya yönelerek araziye baktı. İlk gördüğü kişi Joseph olmuştu ve kendisini deli gibi aradığını izlediğinde yüzünde oluşan sinsice gülümseme hızla kahkahalara karıştı.

“Hey, Joseph bir daha ıslanmak ister misin?”

Joseph’e bir şeyler söyleyerek yeniden gizlendi ve üst kata doğru çıktı. Biraz önce yaşadığı maraton nedeniyle vücudu yorulmuş ve derin derin nefes alarak kalp ritmini dengelemeye çalışıyordu. Joseph hiç vazgeçmezsin değil mi? Diyerek iç geçirdikten sonra gözleri bir siluete takıldı ve merakla onu izlemeye başladı. Oldukça dikkatli bir şekilde parmaklarının arasında tuttuğu parşömen kâğıdını okuyor, Tristan’ın geldiğini farkına varmıyordu. İçinde doğan bir muziplikle onu korkutmak istese de bundan vazgeçerek kendisini görmek için yavaş adımlarla ilerledi.

Karşısında duran bir Ravenclaw’lı büyücü ve saçları kendisinin ki gibi altın sarısıydı. Bu çocuğu daha önce görmüş müydü? Zihnini biraz zorlayarak onu daha önce görmüş olabileceğini düşündü ancak hiçbir anı bulamadı. Sevgilisinin binasından birini nasıl hatırlamıyordu, kesin onu bir yerlerde görmüştü. Kısık bir sesle karşısında duran gence seslendi: “Hey, merhaba!” demesiyle yerinden irkilen büyücü parmaklarının arasında tutan kâğıdı katlayıp cüppesinin arasına yerleştirdi. “Sakin, sakin seni korkutmak istememiştim. Ben Tristan, Tristan der Ivanëxt” diyerek kendisini tanıttı. Belki de karşısındaki kişi kendisini tanıyordu ama Tristan onu hatırlayamıyordu. “Ve sende?” diyerek bir soru yönelterek meraklı gözlerle bakmaya başladı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dhoenes Stuart D'Bridge

GezginGezgin
Dhoenes Stuart D'Bridge



Mücadele Tarafı : .
Patronus : Beyaz Kaplan

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptySalı Mart 02, 2010 10:52 pm

Mattrew Baykuşhane'den yükselen hışırtılar, alt katlardan gelen konuşma ve gülüşler duyuyor lakin algılamıyordu. Çünkü o sırada Andrey, uzun zamandır kafasını kemirip duran, halissülasyonlarını doğuran bu karmaşaya son vermek, ne zamandır içinde bocalayıp durduğu denizde yüzeye çıkmak istiyordu. Işığı görmek, özgürce nefes alabilmek istiyordu. Çünkü artık nefesini tutabilecek yetide değildi.

Gözleri karşısındaki taş duvar üzerine çizilmiş çeşitli semboller, öğrenci karalamaları ve yazılar üzerinde gidip gelirken, birden duyduğu bir sesle elindeki parşömenl hemen rulo yaparak cüppesinin cebine daldırdı. Gerek babası gerekse annesi Andrey'in aldığı mektupları kimseye göstermemesini sık sık tembih ediyorlardı. Her ne kadar bu, Mattrew'e bir hayli saçma gelse de (sonuçta postalar okul yönetimince denetleniyordu) delikanlı bu hükümlere uyuyor, mektuplarını ustaca saklıyordu. Tabii o anki biraz istisnai olmuştu.

Matt mavi gözlerini kaldırdı. Gelen kişinin kim olduğunu mektubunu cebine yerleştirdikten sonra meraj etmişti çünkü. Bu gelen, Matt'le aynı renk saçlara sahip, renkli genelde gülen gözleri ve kırmızı yakalı ve yenli Gryffindor cüppesiyle Thris'ti. Thristan, Mattrew'den bir yaş, iki dönem büyüktü (Andrey babası ve annesinin kovalamacasından ötürü Hogwarts'a bir yıl geç başlamıştı). Thristan ve Mattrew Ravenclaw kulesine çıkan merdivenlerde tanışmışlardı. Çünkü Thristan, Ravenclaw Öğrenci Başı'nın erkek arkadaşıydı ve geçen senelerde özellikle o merdivenlerin sıkı ziyaretçilerindendi. Thristan hep eğlenceli, sempatik biri olarak bulunurdu, ki bu durum genelde bir cesetten farksız olan Andrey için dahi öyleydi.

Thristan'in öncelikle kendini tanıtma ihtiyacı duyması Andrey'i şaşırtmamış değildi. Tamam, bir süredir konuşmuyor olabilirlerdi ama zaten yeni sezon başlayalı henüz bir şey olmamıştı. Yoksa Andrey yanlış mı hatırlıyordu? Sorusunun cevabını, halissünasyon sesinden almıştı: Saçmalama And, delisin tamam ama Alzheimer değil! Öyle somurtarak oturuyorken, gülmemek için kendini sıkmaya, kıvrılan dudaklarını eliyle gizlemeye başladı. Onu en çok neşelendiren şeydi bu beyninin, bozuk psikolojisinin ona yaptığı zihin oyunları. Ama şimdl, bu oyunlarla uğraşma zamanı değildi, çünkü Thristan'in tuhaf bakışlarını hissediyordu.

Yavaşça öksürüp boğazını temizleyerek toparlandıktan sonra "Matt, Thristan, Mattrew Andrey D'Alone ben de." dedi, 'Sen iyi misin' dercesine bir ses tonuyla ve aynı şeyi fısıldayan gözlerini Thristan'inkilere dikti.


.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptySalı Mart 02, 2010 11:36 pm



Matt… İsim zihninde yankılanırken bir yanda da onun kim olduğunu düşünüyordu, karşısındaki büyücü kendisini tanıyor olmalıydı ama Tristan bir şey hatırlamıyordu. “Matt?” sözü bir soru olarak çıkmış olması zihninde bir şeylerin oluştuğunu hissetti. Sihir Tarihi dersinden sonra bu hatırlama işi oldukça iyi gidiyordu ama şimdi takılmış, çark yeniden durmuştu. Gözlerini kapatıp açtıktan sonra karşısında duran büyücüyü süzdükten sonra sakin bir sesle “Imm, şey Matt, özür dilerim ama seni hatırlayamadım, hafızamı kaybettim ve eskiye dair anılarım silindi. Fakat günler geçtikçe anılarıma yeniden kovuşuyorum, sanırım seninle önceden tanıştım, kusuruma bakma, bana bi’ kaç dakika ver” demesiyle birlikte dersteki gibi iç sesiyle konuşmaya geçti.

“Ne oldu Tris?”
“Matt, Matt kim hatırlayamıyorum?”
“İyi düşün Tris bunu yapabilirsin?”


Düşüncelere daldıktan sonra zihnini yeniden karıştırmaya başladı ve tabandaki çamurları eşelemesiyle birlikte berrak su yeniden bulanıklaştığı için hatırlaması zorlaştı. Fakat kısa bir süre sonra zihninde isim yeniden yankılandı ve kaybettiği anıyı parazitli bir şekilde de olsa hatırlamayı başardı. Yüzünde oluşan gülümseme ile karşısında duran kişiye baktı ve kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra konuşmaya başladı.

“Tamam, tamam hatırlamayı başardım, özür dilerim Matt, bu benim elimde olan bir şey değil… Yavaş yavaş hatırlayacağım dostum”

Konuşmasını bitirdikten sonra göz kırpmasıyla elini Matt’in omzuna vurdu ve onun hakkında net bir anı zihninde canlandı. Bu hatırlama işi gayet iyi gittiği için mutlu oluyordu. Bulundukları ortamda oldukça fazla baykuş vardı ve biri Tristan’ın cübbesinin üzerine dışkısını bırakmıştı. “Ohh, hayır kuşlar!!!” diyerek beyaz tüylü ve siyah benekleri olan baykuşa sinirli bir bakış attıktan sonra asasını omzuna götürdü ve “Akla Pakla!” diyerek dışkıyı cübbesinden temizledi. “Kuşlar!” diyerek iç çekti. “Eee Matt nasılsın, ne yapıyorsun burada?” diyerek yönelttiği soruyla birlikte yüzünde dostluğunu belirten bir gülümseme ile büyücüye bakmaya başladı.



En son Tristan der Ivanëxt tarafından Çarş. Mart 03, 2010 1:15 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dhoenes Stuart D'Bridge

GezginGezgin
Dhoenes Stuart D'Bridge



Mücadele Tarafı : .
Patronus : Beyaz Kaplan

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptyÇarş. Mart 03, 2010 12:01 am

Mattrew donuk bakışlarla takip ediyordu Tristan'ı. Sanki bir filmi izler gibiydi. Muggle yaşantısında çok sevdiği o filmlerden birini izler gibi, konuşmadan ve tepki vermeden. Tris de Andrey gibiydi, farklıydı. Belki de aralarında yegane tek bir fark vardı: Mattrew'in farklılığı, Tristan'ınkinden biraz daha tehlikesliydi Tristan iç muhayekeleriyle mutluydu (en azından dışardan öyle görünüyordu) Mattrew ise içine sığamayıp dışarı fırlayan, ayrı birer insan gibi konuşan, laflara karışan ve de en kötüsü, Matt'in düşüncelerini okuyup bunlara cevap veren hayal-adamlarıyla didişip duruyordu!

"Yoo, sorun değil. Hafızanı kaybetmene de çok üzüldüm, umarım yakında iyileşirsin." dedi tebessüm ederek. Dudakları hafifçe kıvrılırken, yanaklarında kuruyup kalmış gözyaşlarının kıvrılan hatlar üzerinde gerilişini hissetmişti. Tristan aniden geldiğinden, gözlerini silecek vakti olmamıştı Mattrew'in. Bu nedenle de mavi irisleri, kızarmış göz akının içerisinde, kan dolu birer kaşığa yerleştirilmiş elmas taneleri gibi duruyordu. Andrey, fırsat buldukça cüppesinin mavi yeniyle gözlerini silmeye çalışıyor, lakin zeminden toz kapmış cüppe kolundan gözüne kaçan toz zerrelerinden ötürü gözlerinde yaş kurumuyor aksine çoğalıyordu

“Ohh, hayır kuşlar!!!”
Cüppesinin iç cebine aceleyle yerleştirdiği parşömen tomarını gizlice düzeltmek ve derinlere ittirmekle meşgul olan Andrey, duyduğu ses ile bakışlarını tekrar Tristan'a çevirdi. Tris, omzundaki kuş pisliğini temizlemekteydi. Mattrew, sessizde olsa gülmekten alamamıştı kendini. (Bu sırada "Hey, kes gülmeyi, hem bana neden gülüyordun sen, bu komikse? Hey, sana diyorum!" diyerek çırpınmakta olan dış sesini duymamazdan gelmişti Matt. Onlarla yaşamayı yavaş yavaş öğreniyordu!) Tris'in omzunu temizledikten sonra asasını cüppesine aldıktan sonra, "Ben... ben, hiç-yani oturuyordum, sadece." dedi Andrey cevaben. Bir yandan da Güzel bahane olmadı diye düşünüyor, hala kızarık gözlerini de mümkün olduğunca karşıya doğrultmamaya gayret ediyordu.

Spoiler:


En son Mattrew Andrey D'Alone tarafından Çarş. Mart 03, 2010 6:03 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptyÇarş. Mart 03, 2010 12:32 am



Gözlerini dostunun üzerinde gezdirirken yanaklarında parlayan kristalleri gördü ve gülüşü anında solarak yerini endişeye bıraktı. Neler olmuştu? Matt ağlamış mıydı? Gözlerini kısarak dikkatli bir şekilde bakmaya başladı. Sorusuna karşı verdiği kaçamak cevaplarla bir şeyler olduğu kesindi. Gözleri ağlamaktan kızarmış olmalıydı, renkli gözlere sahip kişiler ağlayınca gözleri kan çanağına dönerdi ve karşısındaki büyücü aynı durumdaydı. Tristan endişeli bir şekilde Matt’e yaklaştı ve sol elini onun omzuna atarak konuşmaya başladı.

“Sanırım söylediklerine kendinde inanmadın, bu yerde nasıl oturulabilir Matt, sende bir şeyler var ama bana söylemiyorsun, tamam hafızamı kaybettim ama hislerim oldukça kuvvetli ve burada olumsuz bir hava seziyorum, bana neler olduğunu anlatacak mısın?”

Konuşmasını ona güven sağlamak için yapmıştı. Neler olduğunun farkında olmayan Tristan aklına getirdiği düşüncelerle boğuşmaya başladı. Sorun yalnızlık mıydı yoksa özlem mi ya da sadece sıkıcı bir gün mü? Ama onu bu kadar üzmesine sebep bu olamazdı. Daha önemli bir sorun olmalıydı ama ne? Zihninde yaptığı konuşmayla birlikte içinde doğan yardım etme hissi doruğa ulaşmıştı. Karşısında duran büyücüye yardım etmek için elinden geleni yapacaktı. Bir zamanlar Tristan’da çaresiz durumda olduğu zaman dostları kendisine her zaman yardım etmişlerdi ve şimdi sıra Tristan’da idi.

“Matt, bana her şeyi anlatabilirsin, eğer önemli bir şey ise hiç kimseye söylemeyeceğime yemin ederim.”

Sesinin güven verici ve rahatlatıcı bir tonda çıkması kendini mutlu etmişti. Yardıma ihtiyaç birine her zaman el uzatmayı borç biliyordu. Hatırladığı kadar Matt, hep üzüntülü bir şekilde dolaşıyor ve sanki bu yere bir türlü alışamıyormuş gibiydi. Onun hakkında fazla bilgi sahibi olmadığı için ne diyeceğini bilemediğinden fazla konuşamıyordu.

“Matt, her şey yolunda değil mi?”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dhoenes Stuart D'Bridge

GezginGezgin
Dhoenes Stuart D'Bridge



Mücadele Tarafı : .
Patronus : Beyaz Kaplan

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptyÇarş. Mart 03, 2010 5:50 pm

Mattrew kendisini boşluğa düşmüş gibi hissetti bir an. Tristan'ın sözleri, adeta zihninde dönüp duran çatışmalara bir reset atıvermişti. Dikkatini artık kendi üzerinden, kendi dünyasından ayıran Andrey mavi gözlerini Tristan'a çevirdi. Evet, bu boşluğa -daha doğrusu afallamaya- neden olan şeyi görebiliyordu şimdi. Samimiyet. Gerçekçilik. Ya da başka bir tabirle içtenlik. Sahte yüzlere, maskeleri üzerinden onu anlayabildiklerini ve halinden ötürü üzüntü duyduklarını haykıran ancak maskeleri altında zevkten kahkaha atan sahte yüzlere hiç benzemiyordu Tris. Mattrew de böyle yüzlere alışıktı, her sözün, her bakışın, her nidanın altında "Acaba kendisi için ne arıyor?" diye sormaya ve beklediği hatta asla bekleyemeyeceği cevaplar almaya son hattine kadar alışıktı. Şimdi aynı soruyu Tristan'ın sözlerine sormuş, cevap alamamıştı. Şimdi de gözlerine soruyordu. Evet, yine cevap yoktu. Daha doğrusu şimdiye kadar gördükleri gibi bir cevap yoktu, Tris'teki cevap sadece "Yok"tan ibaretti. Onun sözleri de bakışları de sonuna dek kalbini yansıtıyordu.

Mattrew elini, tereddüt duyarak cüppesinin cebine yöneltti. Lakin birden tekrar durdu. Ona anlatacak mıydı? Annesinin bir Kofti hem de kendi istediğiyle Sihir'den yoksun bir cadı olduğunu anlatacak mıydı? Peki ya annesinin bunca işlediği günahı ya da yalnızca kendisinin bildiği bunca günahı? Tristan'ı süzdü yavaşça. Annenin bir Muggle olmayı seçmesi konusunda aşağılamaya girmeyecek bir insan olduğu belliydi. Ama Matt, annesinin yaptıklarını anlatabileceğini sanmıyordu. Hem, Tristan D'Alone' un, Britanya'da ünlü ve Bakanlık için her şeyi yapacak ailenin Azkaban'daki en azılı katillerin, lanet heriflerin en büyük destekçisi olduğunu, her karanlık faaliyette üst mertebelerde görev aldıklarını öğrendiğinde -bir Gryffindor olarak- ne tepki verecekti? Mattrew hakkında ne düşünecekti?

"Ne yazık ki değil Tris. Her şey yolundan çıkmak için elinden geleni yapıyor ve beni de peşinden sürüklüyor. Ve sanırım artık, kendi yolumu seçip sapkın patikalardan vazgeçmem gerek, yoksa bir daha bunu yapmak için fırsatım olacağını sanmıyorum."


St.Mungo'yu düşündü. Ya da her hangi bir Muggle ve ya Büyücü hastanesinin Akıl Hastalıkları kliniğini. Kısacası bir tımarhaneyi düşündü. Bir Muggle genci olarak yaşıyorken, hayatından, ailesinden, arkadaşlarından, sevgilisinden, okulundan kısacası hayatındaki her şeyden faslasıyla memnunken bir grup kara büyücü tarafından kaçırılıp bambaşka bir hayata yerleştirilmek dengesini epey sarsmıştı. Bu hayatta geçirdiği üç yıl boyunca da bu dengeyi yeniden ele geçirmek, kendi kafasının içindeki düşmanları mağlup etmek için türlü cephelerde, türlü savaşlar vermiş lakin hepsinde yenik düşmüştü. Küçük büyük yenilgiler, can yakan özyergiler, alçak gerçekler ve melek yüzlü yalanlar... İşte bütün bunların getirdiği kabus yüklü geceler, halissünasyon sesler ya da yüzler ve ya eller olmuştu. Yavaşça ürpererek elini, tekleyerek de olsa cüppesinin cebine daldırdı. Hızla olmasına rağmen özenle katlanmış parşömeni aldı ve parmaklarında çevirerek, kararsızlığına yeni bir savaş açtı. Ve sonra birden, kayıtsızca uzattı parşömeni Tristan'a.

"Mektubu okuyunca benden tiksinmezsin umarım."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Bir Mektup Empty
MesajKonu: Geri: Bir Mektup   Bir Mektup EmptyÇarş. Mart 03, 2010 6:42 pm



Tristan endişeli bekleyişini sürdürürken, Matt kendi içinde sanki bir savaş veriyor, kararsızlık tüm yüz hatlarını kaplıyordu. Dudakları bir şeyler söylemek için kıpırdasa da yeniden eski halini alıyor ve suskunluğa gömülüyordu. Tristan, dostuna destek olmak amacıyla derin bir nefes alarak konuşmaya çalıştığı anda Matt sessizliği bozdu ve konuşmaya başladı. Sesindeki titreklik ve hüzün yüklü kelimeler teker teker dışarı çıkıyor ve Tristan’ın daha da endişelenmesine sebep oluyordu. Düşündüğü gibi daha önemli bir sorun vardı ve bu Matt için oldukça zorlayıcı bir konu olmalıydı.

Hüzün yüklü sözler tüm baykuşhaneyi sarmış, baykuşlar sanki bu durumu anlamış gibi seslerini çıkartmıyor ve sakince durdukları yerlerde bekliyorlardı. Güneş ışınları kulenin açık olan yerlerinden girerek karanlık ortama aydınlık oluyor, sanki yardım etmek için yol gösteriyordu. Dışarıdan yükselen sesin sahibi hala Tristan’ı arıyor ama bulmak mı istemediğinden bilinmez baykuşhaneye bakmayı bir türlü akıl edemiyordu. Zaten Tristan şu anda onunla uğraşamayacak kadar meşguldü. Ortamdaki ciddi hava bozulmamalı ve yardım konusu havada kalmamalıydı.
Mat’in çelişki ile uzattığı kâğıdı tereddütle parmaklarının arasına alan beden ilk olarak karşısında duran büyücüye ardından parşömen parçasına baktı ve sağ kaşını kaldırarak Andrey’in önyargılı sözünü dikkatle dinledi. Parmaklarının arasında olan rulo kâğıdı yavaşça açmasıyla yazanları okumaya başladı. Gözleri yazılanlar arasında gidip gelirken zihninde bazı kelimeler vurgulu bir şekilde yankılanıyordu. Kanı-bozuk Muggleler… Kofti… Soylu… Asalet… Tristan okudukları karşısında şaşkınlığını gizleyememiş ve iki kaşı yukarı kalktı, gözleri büyümüş bir şekilde son sözleri yeniden okudu. Sersemlemiş bir şekilde kâğıdı yeniden rulo yaparak Matt’e uzaktı ve şaşkın gözlerle onu süzmeye başladı. Matt böyle bir değil hayır, o safkan delisi bir büyü olmamıştı hiç, ama burada yazılanlar neyin nesiydi, annesi bir kofti miydi? Babasının soyu nam salmış karanlık sempatizanı bir büyücü ailesi miydi? Zihninde kendine sorduğu sorulara cevapları o mektupla birlikte cevap bulmuştu. Fakat Matt’i hiçbir zaman öyle düşünmemişti ve düşünmeyecekti. Matt’in mavi gözleri meraklı bir şekilde Tristan’a bakarken bir cevap beklediği apaçık ortadaydı. Tristan onu daha fazla bekletmeyerek derin bir nefes aldı ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

“Matt, çok ön yargılısın dostum… Aileni kendin seçmedin öyle değil mi? Anladığım kadarıyla ikilem arasında kaldın ve nereyi seçeceğini bilemiyorsun. Senin düşüncelerini başkasının değiştirmesine izin verme, ne isen o ol ve nerede yer almak istiyorsan o tarafa geç. Umarım doğru olanı yaparsın. Ben sana her zaman yardım etmek için destek olacağım”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Bir Mektup

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-