AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Bir Tesadüf...

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyPaz Tem. 26, 2009 5:46 pm

Anlaşmalı bir RP'dir, ÖM atmadan karışmayınız.

........

Zaman: Gece
Kurgu: Tanışma RP'si.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyPaz Tem. 26, 2009 5:56 pm

Güç!
Gecenin bu puslu karanlığında elinde tuttuğu şeyin adı buydu işte şifa verme veya yok etme gücü, hayatı bahşetmek veya ölüme neden olmanın gücü…
Ursula, herhangi bir tablo kadar görkemli ve bir o kadarda ürpertici olan gecede bir çöl perisi kadar zarif ve harikulade bir şekilde yürüyordu. O ve çevresi, Ursula’yı hem bir sanat eseri, hem de olağanüstü bir zekâya sahip bir bilgin olarak tanımlarlardı. Kendini övmekten kaçınmazdı çünkü kendinin ne olduğunu biliyordu. Bu dünyada önemli olabilecek her şeyde her konuda bir Tanrı’ydı.
Tanrı, acımasız ve ileri görüşlü olmak zorundaydı Ursula’ya göre ve o öyleydi. Atacağı her adımı önceden bilmeli aldığı her nefesin amacını bilmeliydi ve bu gece olanlar ona yıllardır tozlu raflarda sakladığı başka şeyleri hatırlatmıştı. Karanlığın sarmaladığı binlerce yüz çığlılıklar atarak Ursula’nın arkasından geliyorlardı ve Ursula hissizdi, kelimenin tam manasıyla hissiz…
Korkmuyor acı duymuyor sadece içinde hala geçmeyen o nefretin peşinden gidiyordu, boş ve anlamsız bakan mavi gözlerinde derin bir acı vardı ve bu acı içindeki nefretle çarpıştığında garip bir ürperti yaratıyordu. Genç kadın bu duruma şaşırtıyordu çünkü çay partisinin verildiği alandan uzaklaşalı çok olmuştu ama hala aynı heyecanı duyuyordu. Bir şeyler onu takip etmeye devam ediyordu ve bu Ursula’nın içinde ki ürpertinin en büyük sebebiydi. Bilmişlikle gülümsedi güne nasıl başlamıştı ve gün nasıl sonlanıyordu…
Üstünü bir kez daha değiştirme gereği duymamıştı göle atıldıktan sonra sadece kurutma büyüsüyle yetinmişti, fildişinden oyulmuş kadar zarif ve narin yüzü karanlığın sakinliğini taşıyordu, saman sarısı saçları ay ışığında bir alev topunu andırıyordu. Bu haliyle bile oldukça etkileyici ve güzeldi kaldı ki güzel olması gerekli miydi onu bile bilmiyordu şu saatte ama o mükemmel olmalıydı, değil mi?
Nerde olduğunu umursamadan bir süre yürümüştü ve birden çevresine bakınma ihtiyacı duydu, bu gece çok yorulmuştu aynı şeyleri tekrardan en azından şimdilik yaşamak istemiyordu. Bir parktaydı ve ortalarda da kimse gözükmüyordu, evine veya geceyi geçirebileceği bir hana gitmeliydi fakat o kendini yere çimlerin üstüne bıraktı hala yağmurun etkisini taşıyan nemli toprağın kokusunu içine çekti, saçlarını tutan tokayı elinin bir hareketiyle açtı ve çimlerin üstüne yaydı. Biraz ilerisinde ki lamba her an sönecekmiş gibiydi geceyi şenlik alanının dağılmasından sonra aydınlatan tek bir fenerden farksız olan ay ise Ursula’nın tam kafasının üstündeydi. Gözlerini yumdu ağzına küçük bir dal parçası koydu ve toprağın enerjisinin tüm vücudunun yorgunluğunu almasını bekledi. Yorgunluk, heyecan hepsi bedeninde farklı bir etki yaratıyordu ve uykusunun geldiğini de biliyordu fakat inatçı mizacı kendiyle bile çatışıyordu eve gitmeyecekti ve handa’ da gecelemeyecekti. Bulunduğu mekân en uygun yerdi zaten ona yaklaşmayı cesaret edende kendi ölüm emrini vermiş olurdu…
Tabi o bunları düşünürken arkasından gelen ayak sesleri ne kadar yanıldığını gösterdi. Eli pantolonunun cebinde olan asasına gitti ve gözleri kapalı bir şekilde beklemeye başladı.
Kurban olmayı seviyordu ama en sevdiği de avcının sonunda av olmasıydı. Davetsiz konuğu içinde garip bir gülme hissi uyandırdı, kahkaha atmak istiyordu ama önce onu rahatsız edene küçük bir ders vermeliydi. Kişi başına gelip durduğunda hala gözlerini açmamıştı, ona küçük bir hanımefendi olmayı öğretmişlerdi öyle değil mi? Oda bu kurala uyarak nezaketle bekledi ve içindeki şeytanın gülüşünü dinledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lynam C. Dunstan

BannedBanned




Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyPaz Tem. 26, 2009 7:14 pm

    Daima izledi ve izliyor. Neyin ne olduğunu yada olanın ne olduğunu bilen. İnkarcılar ve korkaklarsa daima oynadı. İzleyene anarşik düetler yaparak, sonun başlangıcında ki perde ve ötesi inanmayan içinse marjinal bir gölge.


Bedenini saran rüzgar yada etraftaki karanlık ona hiçbir anlam vermiyordu. Bütün bu oluşumlar, yapılar maddeler. Hiçbirinin ona faydası yoktu. Solgun yüzünde ifadesiz bir şekilde etrafa bakarken bunlar geçiyordu aklından. Tabii şuan için. Hiç.. Lynam için hiçbir zaman bu olmamıştı. Kafatasının içinde durmadan büyüyen bir soru kitlesi vardı. Ve tüm bunların yanında ayrı olarak bir çözüm bölümü. Durmadan üretilen algoritmalar hayatını sürdürmesini borçlu olduğu şeydi belkide. Boş elinin içine baktı. Solgun ve ölü bir ten. Ve içinde gördüğüyse ihtiras yada zevklerden uzak bir çıkar ömrü. Yinede başından beri bu olmamışmıydı Lynam’ın hayatı. Evet, her zaman onu tutan şeyde bu oluyordu. Var oluşu..bTitreyen ve solgun derili sol elini yavaşça kaldırarak ağzına doğru götürmesi ve çakmağından çıkardığı ateş sayesinde ciğerlerine doldurduğu duman bile boş bir hareketti onun için. Kurumuş ağzından çıkan berbat duman gökyüzüne yayılırken tam karşısında duran araçtan çıkan silüetleri fark etmesi Lynam’dansa yanında duran iki kişiyi harekete geçirmişti. Kısık bir sesle, ”Kıpırdamayın.” dedi gayet sakince. Hastalıklı denilebilecek ölü bir beyaza sahip sağ elinde tuttuğu sigarasını tekrar dudaklarına götürdü. Karşısında ki araçtan çıkan üç silüet yanlarına gelmeye başladıklarında fark ettiği ilk şey ortadaki fazlasıyla iyi beslenmiş hiç’in elinde durduğu büyük çanta oldu. İçinden geçirdiği lakırdılar onun bu gece boşuna bir zaman kaybetmemiş olmasını doğruluyordu. Silüetler onlara yeterince yaklaştığında ortada ki adam konuşmaya başladı.
”Ah, Bay Dunstan! Sizi görmek ne büyük şeref!”
”Eğer bir eksik dahi çıkarsa kafanın vücudundan ayrılacağını biliyorsun değil mi?”
”Kesinlikle! Kesinlikle biliyorum Bay Dunstan. Buyrun..”
Lynam’ın yanında duran adamlardan biri ileri doğru giderek çantayı aldı ve hemen açarak içini kontrol etti. Eliyle sıradan bir olumlu işaret yapan adam çantayı alarak geri çekildi. O anda etrafta bulunan herkesin nabzını kulaklarında duyabiliyordu. Ritmli bir şekilde ve durmadan. Sıcak ve temiz. Hayatlarını sürdürebilmeleri için geçerli olan o sıvı ne kadarda değerliydi.. Lynam sakince sigarasını dudaklarından çekerek ceketinin cebinde ki muggle aletini çıkararak kulağına götürdü. Birşeyler mırıldandıktan sonra arkasını dönüp; ”Sevkiyat yapıldı. Bay Wagner’a selamlarımı ilet. dedi ve karanlığa doğru yürümeye başladı. Yanına yine çelişki kaosunuda alarak..

Spoiler:

İlerliyordu. Sakin ve ağır adımlarla, olabildiğince sessizlik içersinde düşünmeyi tercih etmişti. Ağzından çıkan her duman gökyüzüne doğru giderken aklı dahada karışıyordu. Ömründe aldığı sorunların ağırlığı artık onu çökertecek cinstendi. Ama buna dayanıyordu. Çünkü onu sıkan bu ağırlık ilerde kendi kendini biritecekti. Yanında ki adamlara bir el hareketiyle gitmelerini söyledi. İki küçük pof sesiyle tamamen yalnızdı artık. Yürüdü sakince. Sessizliğin ve soğuğun tadını çıkartarak. Elini gömleğinin üst düğmelerinden birine götürerek bir düğmesini açtı. Bir elini cebine sokup yürümeye devam etti. Uzun bir süre yalnızlığın keyfini yaşamıştı. Yalnızlığın ve sessizliğin onda uyandırdığı his onu rahatlatmıştı.. Sessizlik, belkide onu dahada kaçık yapabilecek bir şey olabilirdi.

Spoiler:

Ağır adımlarla içinde titreme yaratan duyguya doğru yöneldi. Çok uzun zamandır böyle bir şey hissetmemişti. En son böyle bir şey gördüğü zamansa hiç kimse için iyi olmamıştı. Sigarasını sonuna kadar çeken Lynam sakince olduğu yerde buharlaşarak onu kendine çeken şeye doğru yöneldi. Siyah bulut hızla parkın sakin bir yerine indiği zaman Lynam ağır adımlarla çevreye bakmaya başladı. İlerde, bir şey vardı. Hissedebiliyordu. Asasını eline alıp karanlığın içinde sakince yürümeye başladı. Yakınlardaydı.. Tam orada. Yerde.. Solgun elinin içinde ki kemik asa ona doğru doğrulmuştu. Sonuç dudaklarının arasından çıkacak cümlelere bağlıydı. Ama o.. Ne olduğunu bile anlayamadığı biriydi. Birkaç adım atarak ona yaklaştı. Kısık ve soğuk bir ses tonuyla; "Ayağa kalk." dedi sakince..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.google.com
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyPaz Tem. 26, 2009 9:54 pm

Ursula yattığı yerden adamın sesini iliklerine kadar hissetmişti, tanımadığı birine emir verebilecek bu adam ya çok cesur bir salaktı ya da gerçekten kendine çok güveniyordu ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Salak birini alt etmek bile Ursula’nın şuan için canını sıkıyorken kendine gerçekten güvenen biri onu bayağı bir zorlayabilirdi ve o son gücünü biraz önce tüketmişti. Dişlerini birbirine sürtmemek için kendini zor tuttu, gecenin nemli havasından derin bir nefes çekti ve adamın ağır tütün kokusuna karışan erkeksi kokusu kadının hoşuna gitti. Yine de yaptığı kabalık hele ki Ursula’ya yapılan bu kabalık için küçük bir dersi hak ediyordu. Ursula saniyeler içinde konsantre oldu karanlığın kendine hükmetmesine izin verdi. Ruh aydınlığın içinden derin geçmişe doğru kapılarını açarken bir piyanonun üstünde veya bir arpta harikalar yaratan parmakları olabildiğince kuvvetli bir şekilde asasını sıkıyordu. Yıllarca bütün olduğu damlayan her gözyaşıyla daha da fazla güçlendirdiği asasını…
Sesler, hapsoluş ve çığlık yine, yine ve yine. Durmadan saniyenin içinde belki de milyonlarca kez, ormanın içinde ağlayan bir küçük kız, ona uzanan derin yaralı bir el, bir mahzende geçirilen iki yıl hepsi beyninde dönüyordu ve o tanıdık ses;
*Acı, acıyı getirecek her son farklı bir yarınla bitecek.
Kaçtığın tüm gerçek bir gün gelip derin bir öpücükle hapsedilecek.*

Kahretsin, yalnızdı serin bir kuyunun içine doğru itiliyordu ve o kuyu onu içindeki parlak ışıkla boğuyordu, başının döndüğünü hissediyordu. Hatta kemiklerinin çatırtısını duyabiliyordu, nefes almak yeniden önemini yitirmişti tekrardan hayallerinin acının olduğu ruhunun söndüğü yere dönmüştü işte.
Babasının kendisini neden buraya kilitlediğini anlamaya çalışıyordu. Hiç bilmediği, görmediği bir yerdi ama bunun babasının verdiği bir ceza olduğunu çok iyi biliyordu. Düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu bulunduğu o anda odadaki aşırı ışık dikkatini dağıtıyordu. Menekşe rengi gözleri dökemediği gözyaşları yüzünden yanıyordu, kafasındaki ağırlıkla zor zar baş ediyordu sanki bin tonluk bir güç ona baskı yapıyordu. Bir kez daha kafasını kaldırıp odaya bakmaya çalıştı. Odada sadece onun bulunduğu yer karanlıktaydı, geri kalan yer turuncu, çarpıcı bir ışıkla kaplanmıştı. Odanın sonunda mihraba benzeyen gibi bir yerde sarmaşıkların sardığı bir masa vardı, bu masanın üstündeki anlam veremediği bir nesne vardı ve bu şey her ne ise onu olduğu yerde daha rahatsız kılıyordu ve yanında biraz önce sesini duyduğu o adamı hissediyordu, nesneyi eline almış ona bakıyordu. Yüzünü göremiyordu ama onun o olduğunu biliyordu asasının elinde yanmaya başladığını hissetti. Gözünden akan yaşa, burnundan akan kan eşlik ediyordu. Gecede ölümün karanlığı dans ediyordu, gözyaşının saflığına kanın kini nefreti ve tutkusu karışıyordu. Asasının parladığını biliyordu tıpkı gözlerinin parladığı gibi, tıpkı bedeninden çıkan sonsuz enerji gibi artık ayağa kalkabilirdi ve konuğunla küçük bir oyun oynayabilirdi ya da…
Sakince gülümsedi beyaz yüzünde ki kan onu korkunç gösteriyor olmalıydı ve ya daha gizemli. Ayaklarını yavaşça kendine doğru çekti ve tek sıçrayışta adamın önüne kalktı, burnundan akan kanı sağ elinin tersiyle sildi ve gözlerini direk adamın gözlerine bakarak açtı. Bir kedininki gibi kısık ve sinsi gözleri sakinliğinin altında deli bir açlıkla yanıyordu, karşısındakine kızgınlığına olan açlıkla. Seherbazlığa başladığı sıralarda ruh emicilere fark ettiği öfkesini karşısında ki adama da hissediyordu, etkileyici bir görünüşü vardı. Yakışıklı asla ama etkileyici…
Avucundaki ıslaklığı hissedebiliyordu asası onun ruhunun bedeninin bir parçasıydı Ursula’nın öfkesiyle büyür, acısıyla alevlenir ve karanlığın ışığında yücelirdi. Adamın tetikte olup olmadığını anlamak Ursula için çok kolay olmuştu elinde ki asa yeterince açık ve belirgindi, beyaz dişlerini göstererek bir tilkinin kurnazlığıyla gülümsedi. Koca park birbirini tanımayan bu iki kişi için küçük gelir olmuştu, her yer boşluğa boğulmuş ve aralarında ki şimşeklerle dönmeye başlamıştı. Dönence hızlandıkça Ursula’nın gülümsemesi daha bir büyüyordu hayat tesadüflerin toplamından ise eğer bu gün çok fazla tesadüfü bir arada yaşamıştı ve en ilgincini de şuan yaşıyordu.
Bir adım öne çıktı asası sol elinin derisiyle bütün olmuş bir şekilde saklı duruyordu sağ elini reverans yaparcasına öne eğdi ve
“Bayım gecenin karanlığı size bir berduşun saflığını vermiş sanırım…” Burada cümlesini kesti ve kafasını yana eğdi bir iki saniye adamın gözlerine baktı ve hep yaptığı tiki olan dilini üst dudağının sol bitimine değdirdi ve tekrardan başladı konuşmaya;
“Kaldı ki emir verebilecek kadar güçlüyseniz ve asanızı zavallı bir kadına doğrultabilecek kadar zavallıysanız buyurun, sizi bekliyorum.”Büyük laflar küçük lafların içinde gizlidir eğer adamın zekâsı buna yeterse Ursula böyle bir adamla düşman olduklarına üzülebilirdi ama yetmezse zavallıyı şu hayatın dağınıklığından kurtarmalıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lynam C. Dunstan

BannedBanned




Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyPtsi Tem. 27, 2009 9:55 pm

    Ayrılanlar kaçanlardı ve öyle bilindi satır aralarında..
    Diğerlerinden habersiz.. Sadece birkaç sözcük yada anlamsız, sonun adını taşıyan bir his.
    Yazara yazılan, kaçanların kaleminden. Adı isyan olan manifestonun içinden. Ve sadece kalem bilir mürekkebini.
    Öyleyse, yani eğer geleceği yazan kalemse, bildiği halde neden kaçmaz o zehirli bir mürekkepse..?


Solgun derisinin içinde ve dışında. Parmak uçlarından ve ölü sinirlerinden başlayan titreme, hızla ve giderek yoğunlaşarak artıyordu. Boşluk ve anlamsızlığın gölgesine gömülü olanın hissettiği, uzun zamandır, yaşamının tozlanmış sayfalarının arasında eskimiş ve kurumuş anılarının görüntüsünü karşısında gördüğü ve yaşadığı oluyordu. Nasıl?
Zaman herkes için aynıydı. Üzerine alınan değerlerden ve yorumlardan ayrı olarak tek bir anlamı taşıyordu. Kavramsızlığın unvanını üstlenmiş olan görünmez etken herkes ve herşey için aynı anda ilerliyordu. Toprağın altında ki hiçlikten, üzerinde duran amaçsız hareketlerin oluşumun da bile vardı o. Anlamsızlığın bile içinde. Yanlışın yada doğrunun. Saçmalığın yada mantığın. Acının yada zevkin. Zaman..
Yinede çelişki için aynı şey söylenemez. Nede olsa gerçek olan her varlık için bir irade yada bir karar seçimi asla genel bir özellik olamaz. Çünkü çelişki özeldir. Kalemi tutmanız ve kaldırarak ne yazacağınızı düşünmeniz ve karar verememeniz. İşte, bunu sağlayan odur. Çelişki. Kaos..
Ve şuan. Tam orada, ayakta duran solgun adamsa bu ikisinin oluşumundan meydana gelmiştir. Zamanın içinde, ve en küçük zerresi bile çelişki. Lynam için pekçok şeyin anlamı yoktu. Doğru. Ancak zaman, her varlık gibi onun içinde önemliydi. Belki daha bile çok. Ve bunun için sabrı öğrenmişti. Kafatasının altında, genlerinde taşıdığı olağan üstü kas ve diş yapısı onun sabrını herzaman gücüyle birlikte zorlasada, çelişki ve mantık onun sınırı oluyor ve kaos oyunu siyah perdelerle erteleniyordu onun için.
Her zamandı. Bu bir prensipten çok zevk daha doğrusu lükstü onun için. Birçok kişinin sahip olamadığı boşluk onun herşeyiydi neredeyse. Ve şimdi bile. Şuan için karşısında duran varlık hakkında onun tozunu alan his portresi içinde geçerliydi. Zaman boşluğunun ona kazandırdığı bilgi bulutu onun kafasını pekçok şeyle doldurmasına izin veren birşeydi. Ve Lynam çıkarlarını sabırla kaplayan biri olarak asla boş bilgi edinmezdi. Onu tanıyordu. Sarı saçları, çekici ve sıradışı vücudu, hafızasına kazınan ve küçük tetiklemelerle aklına dolan özellikler onu tanıdığını yada bir zamanlar tanımaya çalıştığını kendi kendine söylüyordu.
Tam karşısında, öylece duruyordu. Ayağa kalkışını ve o çekici insan bedeniyle mimiklerini kullanarak kendini ifade edişini izledi. Farklılık. Onda gördüğü buydu.
Spoiler:
Elinde hissettiği kemik dokusunu asasına borçluydu. Sakince ve hızla bileğinin arkasına alarak elini sakladı. Zira solgun derisi onda fark edilen büyük özelliklerden biriydi. Her nekadar çevresi onu hasta biri olarak görsede zaman onun için büyük gizleri saklamayı öğreten bir yol göstericiydi de aynı zamanda.
Hafif rüzgardan dolayı uçuşan ceketi bir süre sonra durgunlaşarak sabit kaldı. Büyük siyah gözleri, onda hissettiği farklılık nedeniyle kasılan ve zar zor bastırdığı çenesi yüzünden titreyerek kadına sabitlenmişti. Solgun ellerinden biriyle uçuşan saçlarını düzeltti.

”Bağışlayın. Ne saf veya kontolsüz bir sokak adamıyım, nede emir veremeyecek kadar güçsüz ve sönük biri.”
Sesi kısık, ve soğuk çıkmıştı. Onunla konuşurken benliğinde hala hissettiği titreme giderek kayboluyordu. Yada bu umusamaz beden, uzun zaman sonra gördüğü farklı bir hisse yabancı gözüyle bakarak kendini alıştırıyor ve hissi ona giderek unutturuyordu.. Önünü yavaşça ilikleyerek ona doğru yaklaştı. Kendisine karşı gördüğü isyankar tavıra karşı bütün olgunluğu ve korkunçluğunu ortaya koyarak isyan edercesine, ama gayet sakin bir tavırla ona doğru yöneliyordu. Daha ayağa kalkarken fark ettiği sert asasını sakladığını görene dek ona yaklaşmaya devam eden Lynam, bir yerden sonra onun hemen yanına doğru yönelerek aynı kısık ses tonuyla konuşmaya devam etti.
”Peki ya siz? Hayatınızın monotonluğundan sıkılarak farklılık arayan bir insan mısınız. Yoksa sahip olduğunuz hayatta pek fazla bir yük taşıyan yorgun bir kadın mı?”

Onda ki farklılığı anlamaya çalışmadan önce ne olduğunu öğrenmeliydi. Ne olduğu ve nasıl olduğunu..
Spoiler:

    "Satır aralarını bilen azdı. Detaycılar yada hayalperestler.
    Kaçanların kimliği yada geçmişi, masal yada kurguydu genelde.
    Saklı olanların içinde ki gerçeklerde, daima yatan şekilsiz gölge.
    Zamanı geldiği zaman hepsi için açığa çıkardı.
    Zaman, onların silahıydı."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.google.com
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptySalı Tem. 28, 2009 12:08 am

Zaman varoluşun habercisi olduğu gün doğmuştu tutku dünyaya nefes almanın gerisinde ışığın belki de çok ilerisinde anlar yaşanırken dünyada varoluşlar hep kaybolurdu iki arada. Karanlığın hükmettiği iki beden yalnızlığın gem vurduğu iki insan düşünceleriyle belki de beyinlerindeki küçük zerre akıllarıyla hesaplaşırken kader dört rengi attı ortaya birbirine bağlanan dört renk. Beyaz, siyah, kırmızı ve yeşil…
Beyaz içlerindeki gücün simgesiydi kadın gücünü ruhundan alıyordu adam ise aklından, siyah ölümün sonsuzluğun ve boşluğun rengiydi kadının siyahı var oluşuydu adamın siyahı ise yokluğun sonuydu. Kırmızı ateşin sıcaklığının ve tutkunun rengiydi, iki bedeni açlıkla ve nefretle birbirine bağlayan tutkunun rengi kırmızı derin yaralar açan kanın şekil bulduğu renk, hayatın anlamı…
Yeşil saf huzur mutluluğun yaşamın rengi iki bedende çarpışıp kaybolan renk kaderin onlar için sunduğu başka bir seçenek.
Fakat boş parkta durmuş bu iki beden yeşile ne kadar teslim ederdi ki kendilerini, Ursula adamın gözlerinin içindeki kaosu görebiliyordu etkileyici ve çarpıcı, keskin ve tiksindirici bir bakış. Kişiyi yüceltebilirken yerin derinliğinde şeytanın ininde bile misafir edebilecek bir duruş. Adam ona biraz yaklaştıktan sonra kısık ve soğuk sesiyle Ursula’nın söylediklerine karşı bir iki şey söyledi ve bu Ursula’nın adama daha çok sinirlenmesine neden oldu fakat yine de ayın soluk ışığı adamın saydam denilebilecek tenine değdikçe Ursula içinde ona dokunmak için deli bir arzunun çığ gibi büyüdüğünü fark etti.
Kendine gelmeliydi yine saçmalamaya başlamıştı böyle oyunlara harcayacak zamanı yoktu, olamazdı. Hayat seçeneklerle doludur ve her seçenek başka bir kapıya çıkar bazı kapılar hiç açılmamak üzere insanın üstüne kapanır bazıları da hep aralık kalır. Ursula hayatında hiç aralık kapı bırakmamıştı, her çıktığı kapıyı sonsuz bir boşluğa göndermişti, anarşist bir ruha sahip değildi yine de ruhunun kendisine hükmedilemezdi var olma çabasına girmeden yaşardı ve kendini hissettirirdi. Adamın onu hissettiğini biliyordu çünkü oda onu hissediyordu ama gerçeğin yıkımı her zaman vardı ve his amaçlarını kapayan bir anlık duyguydu, buna izin veremezdi. Sertçe adama baktı, nefretinin yeniden varoluşuna izin verdi o buydu ölümün yoluydu ve iziydi ve kimsenin onun önüne geçmesine izin veremezdi. Asasının elinle bütünlüğü hala sürüyordu ya adamın yaptığını yapacak asasını saklayacak ya da bu gece yorgun bir kadının neler yapabileceğini bu adama gösterecekti.
Lanet ses yine konuşmaya başladığında Ursula adama asasını doğrultmaya hazırlanıyordu.
*Tik tak tik tak yaşam sen kirliğin gözyaşsısı, yalancıların aşk şarabı…
Gelişi durduramazsın ^Ursula^ hiçbir gelişi durduramazsın…
Bırak inançsızlığını derin kollarıma…*

Ursula, Ursula, Ursula…
Adamın ya da her ne ise kulaklarındaki çınlayan o sesin defalarca beynine çakılmasına izin verdi, genç kadın isminin her tekrarlanışında biraz daha nefes alamıyordu. Duyduğu acıdan mavi gözbebekleri büyüdü, elinin üstündeki hayatına yaşam veren damarların tüm vücut da belirginleşmesini izledi, bir gece için yeterince acı ve acı…
Orman aynı yeşillik ve karşısında ki o adam ona elini uzatmış duruyordu, her şey yeşildi, sadeliğin ve sonsuzluğun diyarındaydı…
Nefret, kaos, sinir bu sefer adam elinde asasını ona doğrultmuş duruyordu, her yer kırmızı, tutkunun rengiydi, Ursula’dan akan kan gündüzü geceye çevirmişti.
Görüntüler genç kadına ağır gelmeye başlamıştı, dizlerinin üstüne çöktü ve yıllardır yaşadığı o krizin biteceği günü beklemeye başladı keşke o gün şuan olsa bu adamdaki şey her ne ise uzun süredir hapsolan her şeyi ortaya çıkarmıştı işte…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lynam C. Dunstan

BannedBanned




Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyÇarş. Tem. 29, 2009 9:43 pm

    “Boşluğun, karanlığın içinde. Orada ki diğer herşeyden ayrı olan bir gölge. Aynı haklar, aynı tavırlar. Peki ya farklılık nerede?! Tecrübe ve kötülüğün ötesinde, arada kalmış ufak bir eksiklik. Yada iradenin açıklarından biri daha.”

Zamana sahip biri onunla nelere sahip olabilir? Sabırla herşeye.. Peki ya zaman onlara ait olmadan sahibinden birşeyler kopardıysa. Seçeneklerini kısaltabilecek, onları yozlaştırabilecek şeyler..?
Lynam için var oluş ve amaçlanma her şeyin başında başlamıştı. Bir şey olarak kalmak isteyenin bir şeylerden fedakarlık yapması zorunda olduğu gerçekliğin portresini ezberlemiş biriydi o. Hayatta kalmanın yada herhangi bir şeye sahip olmanın zorluğunu kabullenmiş biri olarak sert şeyler görmüş ve zorlukları öğrenerek gelişmişti. Bu yüzden pişmanlık yada yanlış bir plan onun için kabul edilemez bir şeydi. Ve daha sonradan eline geçen zaman fırsatınıysa bu oluşumundan dolayı kendi için bir silah haline getirebilmişti. Sabrını etrafına çevirerek bilinmezliğin ve çıkarlarının aracısı yapmıştı. Onun için çabuk bir gelişme adında bir lüks yoktu. Her şeyin bir sırası ve zamanı vardı çünkü..
Zamanı vardı. Her şey için. Toprakta ki bitkiden çevresinde ki insanlara kadar her şeyi kapsayan bir etken yanındaydı onun. Ve bu, onun zihnini ister istemez perde arkasından körelten bir şey haline gelmişti. Çıkarlarını zamana yayan ve daha fazlasına sahip olabileceğini düşünerek daha kapsamlı ve daha sabır gerektiren amaçlar edinmesi onun benliğini parçalayan bir şey olmuştu.
Hafızasında durmadan sonsuz bir döngü sayesinde tekrarlanan anılar onun geçmişini de ona karşı kullanıyordu. Bulunduğu atmosferi kendi zehirlemişti ve bununda farkındaydı. Her şeyiyle değişmişti. Çözümsüz ve unutulmuş bir değişikliği kazanmıştı varlığı.

Büyük ve sonsuzluğu anımsatan siyah gözlerinin içinde, cansız görünen dokularının hemen ardında ki zihninde durmadan dönen hafıza kaosu sayesinde bunun farkındaydı. Alışılmışlığın yada pişmansızlığın perdesinin arkasına atılmış yitik değerler onun için her zaman ayrı bir şekilde hatırlanıyordu. Ona zarar verircesine, ama onu daha da katılaştırırcasına onu köreltip daha farklı bir şeytana çeviriyordu.

Hemen önünde, cansız dokusunun altında ve zihninde ona farklı bir duygu hissettiren kadına baktı. Zihninde ki karışıklığı görebiliyordu gözlerinde. Lynam’ın gözlerinin içinde kaybolmuş ve kendi gözlerinin önüne çektiği perdenin arkasında sessizce oynanan monologları görebiliyor ve hissedebiliyordu. Onu kendine çeken haykırışlar yada dokunuşları görebiliyordu. Ve bu oyunun ona rahatsızlık verişini, onu tüketişini gördüğü gibi hissedebiliyordu da. Zihninde ki, çöküşünü ve yakarışlarını dışında da görebiliyordu. Yavaşça aşağı kayışını, gözlerinde ki boşluğu ve bedeninden akan kanını. Aklında çelişkileri bir bir yaratıp onu çekiştiren şey her neyse bunu tanıyor ve biliyordu. Çok uzun zamandır karşılaşmadığı bu şey karşısında ki kadının hemen içindeydi. Bu çekici insan bedeninin içinde, onu farklı kılanda bu olmalıydı. Ancak neden ve nasıl..?

Spoiler:

Hemen önündeydi. Elinin ardında sakladığı kemik asası her an çıkmak için tetikteydi. Ve onun kaçık derecesinde çalışan zihni tüm kaos bulutunun altında karşısında ki bu farklılık için daima tetikte duruyordu. Tükenişini izledi. Sakince ve sessizce. Gözlerini inceledi. Ona boş boş bakan gözlerini. Varlığına bakıyordu, zaman karşıtı bedenine. Saçlarına ve canlı tenine.. Damarlarında ki akan kanın ritmini ve kalp atışlarını duyabiliyordu. Ağzında geçmişinde biriken güçle büyüyen açlığı ve kaslarını kaşındıran dişlerini fark etmeden ona yaklaşıyordu. Onda gördüğü farklılıktan korkan yanı, işini bitirmek istercesine sabırsızlıkla ona yaklaşırken kusursuz canlı bedenini saran farklılık ve içinde taşıdığı yaşam onu kendine getirdi. Boynuna biraz uzaklık kalmıştı. İrileşen göz bebekleri küçülürken çenesi normalleşmeye başlamıştı. Tekrar gözlerinden içeri baktı. Onda gördüğü karışıklık devam ediyordu. Karşısında ki bu canlı bedende ki farklılığı istiyordu. Onu tanımak ve bunca zamandan sonra neden karşısına çıktığını bilmek.. Boş olan elini ona doğru uzattı ve onu sırtından yakaladı. Yumuşak bedenini kaldırarak onu sakince karşısında tuttu. Cansız bedeninin içine dolan kokusu onu hareketlendirmişti. Kısık sesiyle ona seslenmek istedi. Ama hayır. Şimdi zamanı değildi. Yinede varlığının içinde ki ona rahatsızlık veren oyunu sonlandırmalıydı. Konsantre oldu. Zamanın ona kattığı tecrübeyi ve gücü kullanmak Lynam’a her zaman zevk veren bir şeydi. Canlı bedeninin içine, iradesine girdi ve zihnini gerçeğe yönlendirdi. Kısık ve soğuk sesi ona duyduğu hayranlığını gizlemeye çalışarak cansız dudaklarından çıktı ve karşısında ki ne yöneldi.

”İyi misin?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.google.com
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Bir Tesadüf... Empty
MesajKonu: Geri: Bir Tesadüf...   Bir Tesadüf... EmptyÇarş. Tem. 29, 2009 10:51 pm

Kapılar kaderin bekçisiydi sonsuzluğun emekçisi hayallerinin kelepçesi. Şuan da açılan her kapı ona yaşadığı başka acıları başka sonları gösteriyordu hayatı adamın duruşunda ki cesarette tekrar yaşıyordu. Alamadığı her nefeste kopan bağları duyumsayabiliyordu geçmişe olan, geleceğe olan ve şimdiye olan…
Pandora’nın sırlar kutusu bir kez daha açılmıştı, tüm büyüleyiciliğiyle karşısındaki adamın her şeyini kaplayarak. İşte o kaplama anında, anlar vardır yaşanmamış korkularda sakinliğin yansıması gibi gelen ve sonda kırılıp yüzlerce renge dönüşüp geceyi kuyusuz bir deliğe dönüştüren değdiği her şeyi kendine çeviren.
Adamın her hareketini Ursula kendi yapıyormuş gibi hissediyordu ve çektiği acının büyük bir çoğunluğu da bu yüzden kaynaklanıyordu, adamın beyninde iki ayrı sonsuz ve kırıcı gücü hissetti. Akan kan ruhunun derinliklerinden geliyordu ve her damla karşısında ki yaratığı biraz daha susatıyordu, düşüncelerine hükmetmeye başladığından beri Ursula artık onun ne olduğunu biliyordu ya da nasıl bir şey olduğunu. Bu işin en ürkütücü yanı ise adamın karşısındakinin ne olduğunu bilmemesiydi ve en tatlı yanıydı bu belki de…
Karanlık ruhlar dans ederken gecenin o koyu saflığında ihtiraslar yakıcı güçler olurmuş iki bedende gözlerinin görmediği o saf siyahlık kaybolurmuş yalan perdelerin ardında. Bilmek sonsuzluğun içinde ki tek anlamlı kelimeyse Ursula şuanda her şeyi biliyordu. Adamla ilgili olan hüküm sürdüğü zihin onun yemeğiydi ve bu yemek lezzetli bir şaraptan farksızdı onun için, çektiği acıda yemeğine renk katan bir tutam baharattı yalnızca.
Adamın her adımını kalbinde hissediyordu sakince ve yazgısını tamamlayarak onun karmaşık düşünceleriyle yanına yaklaşmasına izin verdi. Her an tetikte olmayı düşlemesi sadistliğinin vurgusunu biraz daha arttırdı Ursula’da.
Keskin acılar ve kan kokusu gecenin yaradılışını oluşturuyordu fakat adamın ona dokunduğu anda ki arzu bütün geceyi kırbaçlayıp deviriyor ve en belirgin istek olarak ortaya çıkıyordu. İki beden kan ve ateşin içinde kasılıyordu Ursula buna alışabileceğini düşündü ve düşünce beyninde ki yargıcı tekrar uyandırdı. Adamın dokunuşunu engelleyen hislerini parçalayan o ses…
*Varlığın yaratıcısı seni seçti ve her seçim yalnız seçimdir.
Yol gösterici bağlılığını kanıtla!*

Kolunda ki ağrı giderek dayanılmaz olmuştu adamın siyah gözleri benliğini ne kadar hapsetse de onda ki tüm gerçekleri de ortaya çıkarıyordu ve ağrı, istek, seçimler…
Tekrar geceyi tiz sesiyle boğan o ses;
*Kanıtlar toprağın kanıyla sulanacak o senin bu yaşamdaki sonun olacak.
Nefes almayı bıraktığın o anda kalbin sonsuz zehirle dolacak.
Asanın yoldaşlığına güven Ursula.
Seni hapseden kör kuyudan çık çık ve efendine itaat et…*

Ursula beyninde ki yankının yoldaşlığını yıllardır biliyordu ama adamın beynindeki yoldaşlığında farkındaydı. Farkında olmak gecenin şu eşsizliğinde ne kadar önemliydi ki peki ya önem, önem neydi ki?
Esen ani rüzgârda genç kadının sarı saçları adamın yüzüne doğru savruldu, beyazın saflığına sarının duruluğu da karışmıştı. İki beden uzak fakat ayın ışığınla çevrelenmiş ve sonsuz olmuşlardı bir bütünlüğün içinde ki yıkım gibi ve bu yıkım Ursula’nın asasının parlamasıyla daha da ölümsüzleşti. Genç kadının kolunu zorlayan o sonsuz güç ve adamın ağzından çıkan iki kelime işte bitişin hapsolduğu geceye vurdumduymaz bir ceylan gibi atıldığı andı. Kadının kolunla bütün olan asa büyük bir güçle geceyi aydınlattı ve Ursula’nın kendisinin olmayan ses gecede yankılandı.
“Avada K…”
DURRR…
Genç kadın adamın kollarına yığılırken ne ve neden olduğunu bilmiyordu bildiği tek şey içindeki şey adamı öldürecekken onun bunu engellediğiydi ya da engellediğini sanmıştı çünkü lanet ağızdan bir kez çıkmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Bir Tesadüf...

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3  Sonraki

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-