AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Beklenmeyen Misafir.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Achille Matteo D'Aloise

BüyücüBüyücü
Achille Matteo D'Aloise



Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Sfenks

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 14, 2008 12:37 am

Sıcak olan hava mıydı, yoksa Achille'in hissettikleri miydi? Hemen göğsünün altında bulunan narin beden kendisini, güneşin dünyayı ısıtması gibi ısıtıyor; kalp atışlarını hızlandırıyor, vücudundaki böbrek üstü bezlerinin adrenalin salgılamasına yol açıyor ve ruhunun astral bir yolculuktaymış gibi rahat kalmasını sağlıyordu. Onunla ilk karşılaştığı anı hatırladı Achille. Celia'yı azarlarmaya dalmışken, gözlerinin şömineye buluşması ve O'nun orada, kitapları ile baş başa kalışını görüp, yalnızlığına ortak olma isteğini güçlükle bastırması. Kızı sarmalayan kolları ile uzaklara, eski diyarlara gittiğini farketti bir an için. Ölmeden önce gözlerin önünden, hayatın kısa bir fragmanının geçmesi gibi. Acılı bir gülümseyişti kendisininki. Gözleri alta eğilip, kızın kızıl saçlarına kuş bakışı bakar iken.

"Bu kadar yalnız olmak zorunda değilsin. En azından bu çabana karşı bir tehdit oluşturuyorum sanırım." Demişti, Ida. Ah ne kadar da düşünceliydi? Aklına gelen sorgu cümlesini elininin tersi ile hızlıca geri attı. 'Peki neden o zaman, bu zamana kadar benim için hiçbir tehdit unsuru değildin.' Şimdi bunu konuşmayacaktı, hem suçlu, hem de güçlü diye tabir edilen o lanet duruma düşmeyecekti. Kızın soğuk dudaklarının çenesine değdiğini, bunun sonucunda da midesinin alt üst olduğunu ve başının dönmeye başladığını hissetti. Ne kadar zaman olmuştu ki, bunu hissetmeyeli. O dudaklara aynı şekilde cevap vermeyi isterdi, fakat bunun uygun bir davranış olup olmayacağını düşünüyordu. Kendisine göre yüzsüzlük anlamına gelen bu hareket, belki de ona bir şeyleri anlamlı kılmayı sağlardı. Belki de onun hissettiği suçluluk duygusunu üzerinden atmasını sağlardı ve belki de herşeyi unutacak birkaç saniyeleri olurdu. Ne kadar süredir düşünüyordu, hiç bilmiyordu. Fakat düşüncelerinden sıyrıldığında, kızın öpücüğünü henüz çenesinden çektiğini farketti. Yapmalı mıydı?

Ida'nın narin yüzünü hafifçe kendisine doğru kaldırdı, soğuktan beyazlamış yüzünü süzdü, soğuktan kızarmış şirin burnuna baktı, ve kan kırmızısı dudağının aralığını farketti. Kendi dudağını, onunkisi ile buluşturdu ve hayal aleminde gezmeye başladığını farketti. Sanki yeryüzü ayaklarının altından çekilmişti ve cisimlenerek Kıbrıs'a gelmişlerdi. Burnuna o acı şarabın kokusu geliyordu, şarabın yarattığı sarhoşluğu üzerinde hissediyordu. Etrafında kimseler yoktu, bedenini belirsiz bir sıcaklık kaplamıştı. Uzaktan gelen piyano sesleri, ortama gotik bir hava katıyordu ve o kurbanını, kendisine bağımlı hâle getiriyordu. Peki gerçekten bu kişi, kurban olacak mıydı? Yoksa Achille kurban olmaması için uğraşacak mıydı? Bu sorunlu çocuğun umduğu tek bir şey varsa, o da kendi sorunlarının Ida'yı boğmamasıydı. Dudağını kızınkisinden çekti ve yeniden gerçek hayata döndüğünü farketti. Eski, soğuk, ürkütücü hayat.

"Tanıdığım en güzel tehdit sensin."
dedi heyecandan titreyen sesine engel olamayarak. Sağ eli ile kızıl saçları okşamaya başladı ve yeşil gözlerin parlaklığında, kendi kurşuni gözlerinin yansımasını gördü. Nasıl farkedememişti ki? Onunla iken hayatın, hayat olduğunu. Gülümsedi ve dudaklarının kenarında kıvrımlar oluşmasına izin verdi. "Ve benim için kalıcı bir tehdit olmanı o kadar çok isterim ki." O, onunla mutluydu; bunu geçte olsa farketmişti. Bazen gerçekten de, zararın neresinden dönülürse kârdır sözü gerçeği yansıtıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 14, 2008 3:03 am

Anja'nın kanı damarlarında daha hızlı akıyordu. Keşke bunu durdurabilseydi. Öyle gürültülü biçimde akıyordu ki Achille'in bunu duyduğuna emindi. Yüzünü kaldırıp, yumuşak göz kapaklarının açılıp açılmadığına bakma fikri uzak görünüyordu. Açılmış olması ihtimal dahilindeyse eğer, onun kurşuni gözleriyle buluşmak için birkaç nefes süresine ihtiyacı vardı. Sıcaklığıyla hâlâ dudaklarının yandığını hissedebiliyordu. Ne kadar da özlemişti.
*İlginç.*
Analiz etmek imkansızdı. Achille'in kolları onu sarmaktayken kayıp gitme ihtimali sıfırdı. Birden etrafındaki bu korumanın gevşediğini hissetti. Yanaklarında hissettiği eller ona kırılacak bir eşya muamelesi yapıyorlardı adeta. Ne korumacı. Bu hareket karşısında gözlerini de kaldırmak zorunda kaldı. Yüzü usulca yukarı kalkarken kalbi de göğüs kafesinden kaçarak fırlamak istiyordu.
Achille'in sert yüz hatlarının arasındaki en yumuşak ayrıntı olan gözleri bir şeyi tartmaktaydı sanki. Yüzünü inceliyordu. Oğlanın neler gördüğünü tahmin edebilirdi. Heyecanla çırpınan biri kızın yüzü... Bedenindeki tüm kanın yanaklarına hücum etmemesi için yakarıyordu. Birazdan yüzlerinin arasında esmekte olan rüzgar kesildi. Achille, şok edici derecede sıcak olan dudaklarını Anja'nınkilere bastırmıştı.
Kanı teninin altında kaynıyordu ve dudakları yanmaya başlamıştı. Ensesinin terlediğini hissediyordu. Hangi zamanda olduklarını veya mekanı çoktan unutmuştu. Yaşamak güzeldi, kesinlikle çok güzeldi. Ona tamamen teslim olmuştu. İnce parmakları oğlanın pardesüsünü kavrıyordu. Her an, o farkına bile varmadan hayatı sona erebilirdi. Önemi var mıydı? Şuan Achille'den başka bir şey düşünemiyordu. Bedeninden ayrılmıştı.
Ve bitti.
Rüzgar yeniden Anja'nın yüzünü üşütmeye başladı. Düşünme yeteneğini yeniden kazandığında afallamıştı. Ondan yeniden ayrı kalmak, kıza fiziksel bir acı da yaşatacaktı. Achille'in zalimliği bununla da sınırlı kalmıyordu. Şimdiden yanaklarının kızarmış olabilceği tahminini yürütmüştü bile. O metafizik anı boyunca durmuş olan kalbi tüm gücüyle atıyordu şimdi. Onu yine susturmayı isterdi. Nefes almamayı, konuşmamayı. Çok şey istiyordu.
Achille'in sıcak nefesinin dalgası yüzüne vuruyordu. Bu bir buhar değil, bir sisti. Kızı tamamen hapsediyordu. Siyah pardesüyü sıkı sıkıya tutan parmaklarını çoktan unutmuştu. Sersemlemişti. Acaba Achille bunu fark edebiliyor muydu?

"Tanıdığım en güzel tehdit sensin."
Usulca titreyen ama o tanıdık notalarını kaybetmeyen ses. Gözlerini onunkine odakladı ve öylece kaldı. Yansıma... Çok mu savunmasız duruyordu acaba? Achille'in zaferi kesin bir biçimde kanıtlanmış olsa da ona karşı bu kadar savunmasız görünmeyi istemiyordu. Elinde değildi. Kendisini madde bağımlısı gibi hissetmeye başlamıştı ve eroini karşısında dikiliyordu. Onun düşüncelerini bilmeyi iserdi. Dudaklarının kenarında oluşan neşe kıvrımları ne kadar tatlıydı. Eliyle onları takip etmek istedi ama hareket edemediğini fark ediyordu. Achille'in eli saçlarında dolaşıyordu.
"Ve benim için kalıcı bir tehdit olmanı o kadar çok isterim ki."
İstiyor muydu gerçekten? Onun karmaşasını anlamak güçtü. Hissettiği tek şeyse bu sözlerin doğrulanmasını istediğiydi.
*Kalıcı*
Bir şey sonsuza dek yaşayabilir miydi? Bozulmadan, ilk günkü gibi, tadılan ilk heyecan gibi ya da ilk acı. Bildiği tek şey, Achille onun kalıcı katagorisinde uzun zamandır bulunuyordu. Dünyası -kimsenin değiştiremeyeceğini düşünürken- birden değişmişti işte. İstese de yaramaz bir çocuk gibi rahatça bu buzun üzerinden kayıp gidemezdi, istese de geri dönemezdi. Nasıl bir sondu bu? Cevabı kafasında tarttı. Hayatı için tasarladığı en muhteşem son bu olabilirdi. Şuan kalbi dursa -kuvvetle ihtimal- huzurla ölebilirdi. Parmaklarını pardesüden gevşetmeyi denedi ve bunu hızla yapmaması grektiğini bir an sonra dengesi kaybolduğunda anladı. Sarhoş gibiydi. Hafifçe tökezledi. Tekrar toparlanması güç olacaktı anlaşılan.
Kendinden geçerek güldü.

"Varlığınla kendimden geçtim, uzaklaşınca ne duruma geleceğimi düşünemiyorum bile."
Utanç verici bir itiraf olabilirdi ama doğruydu. Bunun sebebini iyice kavradığını düşünmüştü hep. Kitaplarda ve tiyatro binalarında rastlamıştı ama daha önce bu kadar şiddetli hissettiğini hatırlamıyordu. Çok sıcaktı. Hissettiği tek şey buydu.
"Bu hiç adil değil."
Bir isyan belirtisi değildi. Dengesini kaybeden o olmuştu. Başı döndüğünden kontrollü davranamamıştı. Achille'in yüzünde belirsizce asılı kalan gülümsemeye baktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille Matteo D'Aloise

BüyücüBüyücü
Achille Matteo D'Aloise



Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Sfenks

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 14, 2008 1:40 pm

Belki de ilk defa bu kadar savunmasız ve güçsüzdü Achille. Belki de ilk kez duygularının kendisini yönetmesine izin vermiş ve bu boyun eğemediği baskı altında, her ne kadar mantıklı olanı yapmaya çalışsa da, bunu beceremediğini farketmişti. Böylece kendi zaafını, bir tenor gibi bağıra çağıra söylüyordu. Anja Ida Järvinen onun zaafıydı ve öyle de kalacaktı. Gerçek hayata döndüğünü anladığında keşkeler yağmuru aklına sağanak bir biçimde düşmeye başladı. Keşke hiç yalnız kalmayı tercih etmemiş olsaydı. Keşke onu öpmeyi bırakmamış olsaydı. Keşke ona hak ettiği değeri vermiş olsaydı. Keşke. Kızın bedenini tutan parmaklarının gevşediğini hissetti ve bir an için onun düşeceğini sandı. Ah ne kadar da gerçek! Kendi sarhoşluğunun etkisinden kurtulduğu an farkettiği bir şey vardı ki o da Ida'da yarattığı etkiydi. Duyguları ön plana çıktığı için belki de ilk kez sevinebilirdi. Hatta bu sevinci ile kızı kucaklayıp kaldırabilir, etrafında çevirerek özlem giderebilirdi. Tabi ki buna yerin kayganlığı izin vermezdi. Aklında canlandı, ayağının kayıp düştüğünü hayal etti ve gülmek için hiç de fena olmayan bir sahne olduğu kanaatine vardı. Salaklaşmıştı Achille. Aklından bu düşünceleri sıyırıp attı ve Ida'nın güzel bir şarkıdaki, yumuşak tınıya sahip sesinin kulaklarını doldurmasına izin verdi.

"Varlığınla kendimden geçtim, uzaklaşınca ne duruma geleceğimi düşünemiyorum bile." Yine belirsiz bir gülümseme yüzüne yerleşmişti bu suçlu çocuğun. Gerçekten öyle bir ihtimal olabilir miydi? Ondan tekrar uzaklaşabileceğini düşünüyor olabilir miydi? Daha önce olmamış bir olay değildi bu. Peki tekrarı olacak mıydı bu filmin. Hiç sanmıyordu. Tekrarları yaşamaktan sıkılmış biri olarak mı düşünüyordu bunu. Asla. Zaafını öğrenmek hoşuna gitmişti, zaafı ile birlikte olmak ona zevk veriyordu. Konuşmasalar bile orada öylece bekleyebilirdi. Asırlar boyu. Orada çürüyen cesedini, Ida'yı izlerken bulmaları garip olmazdı. Tekrar gülümsedi. Bu tür duyguları hissedeceği hiç aklına gelmezdi bu soğuk, sert çocuğun. Hayatın ne zaman neler yaptıracağı hiç belli olmuyordu. Senaryosu belli olmayan bir oyunun, doğaçlama yapan oyucusuydu kendisi. Bu rolü iyi mi, yoksa kötü mü oynadığı ise gerçek bir tartışma konusuydu. Düşünceler aleminden gerçek dünyaya iniş yaptığında, kendisini çıplak bir vaziyette, kötücül dünyanın göbeğinde buldu. Fakat hızla uyum sağladı ve sanki dünyaya yeni gelmişcesine etrafı inceledi kısa bir müddet. Soğuk gözüküyordu, peki neden bu soğuk bedenine hiçbir tesir etmiyordu.

"Bu hiç adil değil." İşte nedeni buydu. Hatırlıyordu onu, hem de çok iyi bir şekilde. Belirsiz gülümsemesi, dudaklarına yayıldı ve minnetle kıza baktı. Karların parıltısı üzerinde daha güçlü bir parıltıydı o. İnsanın içini ısıtan, görüş mesafesini açan. Bir an için kızın buzu eriterek göle düşeceğini sandı ve gerçek ile sanalı farkedince, reflekslerini kontrolü altına aldı. "Evet. Bana yaşattıkların hiç de adil değil." dedi gülümsemesini daha da belirginleştirerek. Nasıl oluyordu da, şu an karşısındaki narin beden kendisini bu kadar etki altına alabiliyordu. Gizemi çözülemeyen bir efsuna sahipti ve Achille'i bu efsun ile kendisine bağımlı hâle getirmiş gibiydi. Fakat ortada bir sorun vardı ki, Achille bu efsundan kurtulmak istemiyordu ve bunun için en ufak bir çaba da göstermiyordu. Neden göstermeliydi ki? İnsan sevdiği bir şeyden neden uzaklaşıp kurtulmak isterdi ki? Bırak efsun sarsın seni, alsın aklını, bedenini.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyPaz Ara. 14, 2008 11:33 pm

Tanıdık bir şeyler ona geçmiş zamanı hatırlatmıştı. Henüz oldukça utangaçken, zorlukla yapılan bir itiraf ve karşılık bulan sözcükler. Gözlerinin önünde şimdi o çocuktan kalan tek eser, aynı heyecanın dalgası olabilirdi. Onu ne kadar sevdiğini anlamak için uzaklaşmasını mı beklemişti? Sırf bu yüzden daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapıyor, kendisinden nefret ediyordu. Yaşam ne Hogwarts'tı, ne de İngiltere'nin başka bir köşesi. Yaşam tam karşısında dikiliyordu. Ya kalıp yaşamalıydı, ya da gidip ölmeli.
O muhteşem ve kıvrımlı gülümseme en sevdiği yerde asılı dururken hipnotize olmuşçasına Achille'in Yunan başına benzeyen yüzünü izlediğini fark etti. Elinde değildi. Heraketlerine artık karşısındaki silüet karar veriyordu.

"Evet. Bana yaşattıkların hiç de adil değil."
Gözlerinden okunabilen bir bağlılık vardı. Daha önce ne kadar dikkatlice bakarsa baksın fark edememişti ama artık görüyordu. Sözcüklerden hoşnut bir biçimde dudakları kıvrıldı, Anja'nın. En azından adaletin yerini bulduğunu duymak rahatlatıcıydı.
Onun zihnini okumaya yönelik isteğiyse dakikalarla birlikte artıyordu. Acaba birine karşı taşıyamayacağın kadar büyük hislerin olduğunu fark ettiğinde böyle mi oluyordu? Acaba hangisinin karmaşası veya şiddeti daha fazlaydı? Acaba birgün onu gerçekten çözebilecek miydi?
Gizli kapaklı olmak konusunda önceden Achille'le yarışamazken şimdi bir şansı olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Duvarlar kalktıkça bu çocuk genç bir adama dönüşmekteydi Anja'nın gözünde. Eskisi kadar büyüleyici olmakla birlikte, daha da farklılaşıyordu. Soğuğun içinde kendisinden bir baş uzun bu insan şimdi en güzel varlıktı. Beyaz buluttan onu çıkaransa dakikalar, belki de yıllar öncesine dönmek oldu. Zaman kavramı nereye kaybolmuştu?
Achille yeniden uzaklaşabilir miydi?
*Beni seviyor.*
Belki de doğru ama bu yeterli bir teminat mıydı? Paranoyaklaştığını hissetmek isterdi ama düşünceleri midesinin adeta yere düşmesini sağladı. Hafifçe soluk aldı ve verirken titredi. Karda kamufle olmasına yetecek kadar beyaz olan yüzünü Achille'in göğüs hizasına yasladı ve gözlerini yumdu. Şimdi yüzü tedirgindi, dünyalı insanlar kadar tedirgindi. Kalbini duymayı deniyordu ve bedeninden yayılan sıcak dalganın şiddetini hissetmekten mazoşistçe bir zevk alıyordu. Tıpkı seni öldürdüğünü bildiğin halde altın vuruş yapmak gibiydi, bilinçli bir acı. Onun hakkındaki her şeyi özlemişti. İnce çizgiler halinde yüzüne dağılan gülümsemesini, gözlerini, solukları arasında geçen zamanı, kokusunu, kızgınlığını, parmak uçlarındaki sıcaklığı.. Bir daha özlemek istemiyordu. Özlediğini bile unutmuştu. Ne tuhaf. Zaman ikisinden de nankördü.
Zihninde istemsizce dolaşan bir kehanet vardı. Sanki en başında Achille'in kaybolmasına sebep olan şey, onu yeniden alacaktı. Sırlar... Sırlarına karşı savunmasızdı. O an, onun hissettiği en gizli duyguları bile bilmek isterken, sırlarını saklamasına nasıl dayanabilirdi? Gözlerini daha sıkı yumdu. Sanki ne kadar sıkarsa, o kadar fazla duyacaktı çocuğun kalp atışlarını. Daha önce sonsuza dek yaşamayı isteyecek bir sebebi olmadığını düşünürdü hep. Artık vardı. Onun kalbi attığı sürece Anja da ölemezdi.
Dudaklarını araladı. Haklı bir tereddüt anı... Ona bunu nasıl soracaktı?

"Neler oldu, Achille?"
Sesi ne ciddi ne de ciddiyetsizdi. Tanımlanacak olursa eğer, kesinlikle savunmasız bir ses tonuydu bu. Neler yaşamıştı? Başına ne gelmişti? Bunu sormak için çok geç bir vakit olduğunu bilerek soruyordu. Cesaretini toplamıştı. Hisleri bedenini uyuşturuyordu. Başını usulca çekti ve hissettiği kalp atışının sıcaklığını da yanağıyla birlikte uzaklaştırdı. Kendi bedeninin ne kadar soğuk olduğunu biliyordu. Ellerini açtı ve nefesinin tüm gücüyle sıcak hava dalgasını üfleyerek onları ısıtmaya çalıştı. Sis ve buhar. En azından kan akışını yeniden kazandırabildiğine inanarak ısıttığı elleriyle Achille'in köprücük kemiğiyle yüzünün arasında kalan sıcak boynunu buldu ve güveninin simgesi olarak ona dokundu.
"Bana anlatmalısın. Bilmezsem eğer... Her an bu korkuyla yaşamaya çalışmak acı verici olacak." korkmazdı ama söz konusu olan yalnızlık veya terk edilmekten öteydi, tümcenin asıl öznesi, karşısında ona bakıyordu "Seni ne olursa olsun yargılamam."
Şimdi merak tamamen kaybolmuştu. Sadece sahip olduğu en değerli varlığı korumaya çalışan insanlara mahsus o bakışlarla gözleri onunkilere çarpmaktaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille Matteo D'Aloise

BüyücüBüyücü
Achille Matteo D'Aloise



Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Sfenks

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyC.tesi Ara. 20, 2008 11:23 am

Aşk tarihin en eski, en yıpranmış sayfalarında bulunan bir duygular kümesiydi, tıpkı en yeni ve en taze sayfalarında bulunan gibi. Binlerce yıldır insanı tutkularına esir eden, bir tabancanın namlusunun önünde intihar etmeyi veya bir darağacında asılmayı beklerken, daima insanın içinde bir umudun, aşkına kavuşma gerekliliğinin hissedilmesine neden olabilecek kadar güçlü bir duyguydu aynı zamanda. İnsanlık binlerce yıldır bu gücün altında ezilmekte, bu güç için yaşamakta ve bu gücü elde edebilmek için çırpınmaktadır. Tıpkı taptıkları şeyler gibi. Bir insanı etüt edebilmek için eline güç verilmelidir. Gücü eline alan insan, kendi kişiliğini ortaya koyar ve bu yolda ilerler. Fakat aşk, güç bakımından diğer güçler ile karşılaştırılacak kadar küçük bir güç değildir. O maddi, toplum ve benzeri şeylerin güçlerine dayanmaz. Onunki ilahi bir güçtür ve insanın ruhuna hitap eder. İnsanın ruhunu tamamlar, insanın ruhunu besler ve insanın ruhunun yaşamını anlamlı kılar. Tıpkı bir besin maddesi gibi. Tıpkı kan gibi ve tıpkı yaşamayı unutmuş bir ruha, yaşamanın gerekliliğini geçerli sebepler ile anlatan yeni bir ruh gibi. İnsanlar aç gözlüdür. Zevkin en sınırsızını tatmak isterler, kendilerini en üst seviyede görürler ve diğerlerini küçümserler. Hatta bazıları o kadar ileriye gitmiştir ki 'Küçümsemeyi dağıtırken dikkatli davranın. Çünkü buna çok gerek duyacaksınız.' diyebilmişlerdir. İşte bu dünyada Achille'in istediği ne maddi, ne toplumsal, ne de başka bir şeyin gücüydü. Onun istediği ilahi bir güçtü. Onu kutsayacak ve onu yaşatacak.

Kızın o narin başını göğsüne yasladığını hissetti. Yine burnuna onun sarhoş edici güzellikteki kokusu geliyordu. Yine kalbine onun damarlarında dolaşan kanın sıcaklığı geliyordu ve yine duygularına, onun kendisine karşı hissettikleri ulaşıyordu ve kendi duyguları da buna karşılık vermek için delicesine çırpınıyordu. Belki bir zorunluluk gibi görülebilirdi bu. Hatta belki de bir refleks sayılabilirdi. Fakat bunlar düşünülürse Achille'e haksızlığın en büyüğü yapılmış sayılırdı. Bu haksızlığın nedenini bulmak ise zor değildi. Onun iç dünyasına inmek, hislerini hissetmek, onunla aynı duruma kendini koymak, ona haksızlık yapılmamasını engellerdi. Çünkü bu on dört yaşındaki yeni yetme İtalyan çocuğun hisleri, yoğunluğu yüzünden bedeninden taşmak üzereydi ve bunu taşırmamak için de varını yoğunu ortaya koyduğu bir çabadan öte, bir gerçekti. Evet, onu yargılamak, ona haksızlıktır. O, her ne kadar soğuk bir kişi olduğunu, ne kadar ciddiyet sahibi olduğunu ve ne kadar acımasız olduğunu kanıtlasa da; bu durum insan olduğu gerçeğini ve duygulara yenik düşüp, onların kendisine hükmetmesine izin verecek kadar güçsüz olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Kar durmuştu, Achille bunu gözlemliyordu. Sanki bu anı bekleyen kar, onların kavuşmaması için gerekli çabayı göstermişti ve bunda da başarısız olunca, ümidini keserek yağışını kesmişti. Şimdi başbaşaydılar. Achille ve Ida. Yalnız ve birlikte.

Rüzgarın sessizliği içerisinde, kendi aralarında da bir sessizlik vardı. Gizli konuşmalar içerisinde sürüp giden bir yüzleşmeydi sanki bu. Achille onu kucaklıyor, o ise mahrum kaldığı bedenin tadını çıkarıyordu. Evet, olanlar bundan ibaretti. Ta ki kızın, eşsiz bir şarkıya benzer sesinden yansıyan sözcüklere kadar.
"Neler oldu, Achille?" 'Neler olmadı ki?' demeyi ne kadar da çok isterdi. Fakat kendisini bunu anlatacak kadar cesur hissediyor muydu? Hayır, o asla cesur birisi değildi. Çevresine cesur gibi görünmüş olabilirdi, hatta bunu kanıtlamış bile sayılabilirdi. Fakat iş, kendisini belki de zora sokacak duruma gelince, ondan korkağı yoktu. Hatta o kadar korkaktı ki, bunları Ida'ya anlatamayacak, ona neden ondan uzaklaştığını anlatmayacaktı. İşte Achille, bu kadar korkaktı. Karşısındaki ile yüzleşemeyecek, ona çektirdiği acıyı anlayamayacak ya da çektiği acıyı aktaramayacak ve yaşadıklarının sebep ve sonucunu anlatamayacak kadar. Aptal Achille. Düşündükçe batıyor, kendisini yok ediyordu. Hâlbuki o da sıradan insanların arasında yer alarak, tek derdini geçim ve aşk olarak benimseyebilirdi. Ama o basit ve sıradan bir insan değildi. Geleceği, şimdiki zamanı ve geçmişi düşünecek kadar bilgiliydi. Onun için her şey şu an varolmuştu, varolacaktı ya da varolmaktaydı. Üç yönden düşünen herkes için bu geçerliydi. Fakat şimdi düşünmesi gereken tek bir an ve tek bir kişi vardı. O da kendisine, tanımsız duyguları yaşatan, tanımsızlığın tanımını yapan ve kendisi için yaşamı anlamlı kılan kişiydi. O kişi, Anja Ida Järvinen'di.

"Bana anlatmalısın. Bilmezsem eğer... Her an bu korkuyla yaşamaya çalışmak acı verici olacak." Ne kadar da inatçıydı. Reddedilmeyeceğine inanmak ve bunu koz olarak öne sürmek, onunla merakını giderip, aynanın yansıyan yüzünü görmek ne kadar da zalimceydi. Kızın kendisini nasıl da hayata döndürdüğünü anımsadı Achille. Soğuktan donmuş ruhuna, kendi görüntüsüyle nasıl elektroşok uyguladığını ve ardından düşünceler ile boğulmuş bedenini, söyleyemediği sözcükler ile tıkanmış akciğerlerini, suni teneffüs ile nasıl açtığını hatırladı. Ne kadar da uzak geliyordu, yakın olmasına rağmen. Evet kız bilmeyi hak ediyordu. Mükafatlandırılmalıydı bu üstün başarısından ötürü. Ve bu kız her sonuca razı olacağını da söylüyordu üstelik. "Seni ne olursa olsun yargılamam." Bir söz müydü bu yoksa tanrının arkasına gizlenmiş şeytan mıydı karşısındaki? Gülümsedi Achille ve kıza yalvarır gözler ile baktı. Süngüsü düşmüştü Achille'in. Müttefik kuvvetler antlaşmayı bozarak kendisine saldırmıştı, ordularını ezip geçmişti ve şimdi Ida'nın kendi topraklarında gezinen düzenli ordularının ayak seslerini işitiyordu. Achille Savunması adı verilen bu savaş uzun sürmüştü fakat en sonunda kaybetmişti. "Pekâla. Anlatıyorum." dedi, elinden başka bir şey gelmeyeceğini belirten bir ses tonu ile. İmzaladığı antlaşmanın hükümünü yerine getiriyordu o. Bu antlaşma ya Versay olacaktı ya da Sevr.

"Yasak ormanda tanıdığım ve bağlandığım bir vampir, kurtadamın teki tarafından kaçırıldı. Ah komik gelebilir. Ama bu bağlılık, bağlılıktan öte bir şeydi." Ne kadar üstü kapalı anlatmıştı ve dışarıdan bakan birisi için ne kadar da aykırı gelebilir bu durum. Hatta o kadar aykırı gelebilir ki toplum tarafından yadırganır, linç edilme girişiminde bulunulur, bunu yaşayan kişi toplum tarafından onursuz ilan edilir, toplum tarafından dışlanır. Ta ki bu toplum, eski toplum olsaydı. Büyücü dünyası çok değişmişti. Karanlık dönemden sonra gelen aydınlanma, kafaları da aydınlatmış ve hoşgörülemezi hoşgörmeye başlayanların çıkmasını sağlamıştı. Ida bu hoşgörülü insanların arasında mıydı, yoksa zıttında mıydı? Kızın gözlerinin içine baktı. Yeşilliğin kalabalığı arasında başının döndüğünü, kızıl iplerin onu kurtarmaya çalıştığını, yüzüne gelen sıcak hava buharının ise onu ısıtıp, kendisini kurtarmaya çalıştığını hissetti. Elini uzattı ve kızın omzuna dokundu. Ardından da kendi hâline gülerek, "Daha ilgi çekici bir hikayem yok." dedi ve kızın yanağına bir öpücük kondurdu. Amacı neydi? Özür mü, teşekkür mü, mükafat mı? Bu öpücüğünün amacını bilmiyordu. Tek bildiği varsa, Ida'nın anlayışlı hâlini bugün sıkça gördüğüydü ve bunu görmeye devam istediğiydi. Ya da hiçbir şeydi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyC.tesi Ara. 27, 2008 10:49 pm

Karşısındaki yüzün ifadelerini okumak ne kadar da kolaylaşmıştı birden. Endişe, tedirginlik, yoğun düşünce izleri... Belki bir parça korku. Korkuyu bir insanın yüzünden nasıl okuyabilirdi? Gözlerine baktığı genç insan istemsizce açık ettiği duygularına rağmen tam bir gizdi Anja için. Ona tehlikeli bir biçimde bağlandığını hissediyordu. Achille ölmeden Anja ölemeyecekti. Ölüm özgürlüğü tamamen elinden alınmıştı sanki. Gözleri ona bakmak için yaratılmıştı ve ruhu onu duyumsamak için. Aptalca bir tutku muydu? Gelip geçici miydi? Bunu konduramıyordu bir türlü. Geçmesini istemiyordu.
"Pekâla. Anlatıyorum."
Teslim oluş.
Gözbebekleri irileşti, nefesi hızlandı. Karşılacağı hikayenin akibeti hakkında hiçbir fikri yoktu. İçeriğiyle ilgili tek bilgisi 'yakın biri' idi. Kim olduğunu bilmediği gizemli bir kişi. Achille'i paylaşmak zorunluluğu yaratan biriydi belki. Gözlerini kaçırmak istedi ama yapamadı.

"Yasak ormanda tanıdığım ve bağlandığım bir vampir, kurtadamın teki tarafından kaçırıldı. Ah komik gelebilir. Ama bu bağlılık, bağlılıktan öte bir şeydi."
İfadesinde zerrece oynama olmamıştı. Neden bunu yeterince garipseyemiyordu? Neden korkmuyordu? Vampir ve kurtadam. Achille'in her hücresini inceleyip hırpalanıp hırpalanmadığına bakabilirdi. Belki bir anne gibi azarı basardı. Hatta yaygara koparabilirdi. Evet, bedeninin içinde başka bir kimlik taşıyor olsaydı yapardı bunları. Oğlanın izlenmeye değer olan yüzünü ilk kez reddederek bakışlarını indirdi. Bedenindeki tüm kanın yanaklarına dolduğunu fark ediyordu. Hissettiği şey şimdi endişe veya korkudan çok öteydi. Daha önce hiç olmayan bir şey, adını koyamadığı-
Bir dokunuşla irkildi. Sıcaklık giysilerini aşarak tenine nüfuz ederken gözleri anlamsızca buzu inceliyordu.

"Daha ilgi çekici bir hikayem yok."
*Emin ol yoktur.*

Yanakları sanki alev topu olmak için özel bir çaba harcıyordu. Kendisinden nefret etti. Hissettiği duygunun analizini yapabilmişti ve tüm oklar aynı yönü gösteriyordu, kıskançlık. Yanağına dokunan dudaklar sıcaklığı körükleyerek ateşlenmesine yol açtı. Bir çeşit af dileme ifadesi olabilirdi bu. Achille'in yüzü, yüzünden uzaklaşmış olsa da yanabileceğini hissediyordu. Bu duygudan nefret etti. Ona bu duyguyu ilk kez olarak enjekte ettiği için Achille'den de. Ne kadar da bencildi. Nefes alan en bencil insanın kendisi olduğunu düşünürken yalnız olmadığını şimdi anlıyordu. Belki de bencil denilemezdi buna. Düşüncesizlikti. Bu konuda da kimseyle yarışamayacağını hissederdi hep ama Achille yine varolan tüm klişeleri yıkmıştı.
Bu kısa hikayeyi hiç de komik bulmadığını fark etti veya korkutucu. Dehşete düşürtücü de değildi, aykırı bile gelemiyordu gözüne. Takıldığı tek nokta onun bağlandığı diğer canlıydı. Oğlanın isteri krizine girmesine yol açan diğer yaratık. Belki de çarpıcı bir cazibesi vardı, kesinlikle öyle olmalıydı. Vampirler hakkında sayısız kitap okumuştu, etkileyicilikleri hakkında bilgi birikimi de muazzamdı. Talihsizce kaçırılan bu yaratığın cazibesi bir bağlılığa mı yol açmıştı yani?
Düşüncelerini dizginlemeyi denedi. Dişi bir vampir olduğunu nereden biliyordu sanki?
*Elbette öyleydi.*
Kendisiyle savaşmak yorucu olabiliyordu. Karşısındakiyle savaşmaksa daha yorucu olacaktı belki. Üstelik onu yargılamayacağına da söz vermişti ama bunu sadece hikayenin niteliği üzerine söylemişti. Kendisini kandırdı. Ne diyebilirdi? Omzunda olan elin sahibine karşı savunmasız olduğu gerçeğini nasıl yadsırdı? Nefesinin buharı takip edemeyeceği kadar çoğalmıştı, nikotin aleminden çıkmışa benziyordu. Gözlerini kaldırdı ve yanaklarındaki ateşin sönmüş olmasını diledi.

"Daha ilginç bir şey beklememiş olmam seni rahatlatır umarım." *Lanet olsun!*
Sesi ne kadar da sert çıkmıştı böyle. Dudaklarını ısırdı. Sakinleşmeliydi, sakinleştiğini ummuştu ama sözcükler Achille'e akmakta ısrar ediyorlardı.

"Bağlılıktan öte şeyler hissettiğin birini kaybetmek acı olmalı."
Onu teselli etmeliydi ama yapmıyordu, yapamıyordu. Sözcüklerin üzerine basıyordu. Zihnini boşaltıyordu sanki. Suçlayıcı bir şeyler vardı sesinde. Kıskançlığını açık etmiş olduğuysa kesindi. Achille'in bunu hissedip hissetmediğini bilmiyordu. Hissetmesini istemiyordu. Kıskançlığı her zaman zayıflık olarak gören biri için -ilk kez olarak- kıskandığını açık etmek sinir bozucu olurdu. Omzunda duran eli usulca indirdi ve kurşuni gözlere derince baktı. Sadece acizlikten gözlerinin dolmamasını diliyordu.
"Tabi ben de aynı süre zarfında bağlandığım birini kaybetmiştim ama kurtadam tarafından değil de bir vampir tarafından kaçırılmış olması içimi rahatlattı, en azından tek parçasın."
Vaad ettiği her şeyin tersini yapıyordu. İnce parmaklarını olmayan rüzgara salmıştı ve kemikleri uğultu sonucu kırılacak kadar hassastılar. Artık üşüdüğünü bile hissetmiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille Matteo D'Aloise

BüyücüBüyücü
Achille Matteo D'Aloise



Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Sfenks

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyÇarş. Ara. 31, 2008 8:34 pm

Yargılamak. Güç sahiplerinin, kontrol edemediği insanlar üzerinde yaptığı kontrol çalışmasının fiile dökülmüş hâli. Achille, bir mahkumdu ve elleri kelepçeler ile bağlıydı. Kelepçelerin buz gibi soğuk olan demir halkalarının bileklerine dokunmasıyla oluşan ürkütücü hissi bedeninde yaşıyordu. Özellikle de onun suçlu olmama durumuna rağmen, bu şekilde hüküm giymek kendisini kızdırmaktan çok, ıstırap çeken bir kişi hâline sokuyordu. Lanet olsun! Az önce sanki suçluymuşcasına yumuşatmaya çalıştığı hâkime karşı olan gülümsemesi tamamiyle yüzünden silinmişti, onu yargılayan hükümlerinden sonra. O sırada Ida'nın sözünü tutmayan birisi olduğunu görmüştü. Fakat bu kadar kötü düşünce içerisinde, kıskanılmak içinde ilginç bir duygu oluşturmuştu. Bu ilginç duygu onun tüm bedenini tatmin ediyordu. Fakat bu düşünce diğerleri içerisinde, karışmış bir dolabın içinde aranan ufak bir iğne kadar küçük kalıyordu. Yüzündeki sertleşmeyi Ida'nın farketmemesi imkansızdı. Bir süre süzen gözler ile Ida'ya baktı. Neyi elde etmeyi, neyi planladığını bilmek isterdi. Belki de bağlılıktan öte terimi, yanlış bir anlaşılmaya kurban gitmişti. Ama ya Ida, vampirin cinsiyetinin kız olduğunu nasıl tahmin etmişti? Gözlerini Ida'nın kendisine bakan yeşil gözlerinden alarak, soğuktan buz tutmuş, parıltılı hâllerini yansıtan büyük aynaya baktı. Ne kadar da yalancı.

Tekrardan yüzünü yerden kaldırdığında kendisini savunmasını gerektirmeyecek bir şey yaptığını biliyordu. Susmak iyi bir fikirdi. Ama bu, onu onaylıyor anlamına da gelebilirdi. Zaten şu an Ida'nın da ikinci seçeneği seçeceğine dair başka, en ufak bir ihtimal bile yoktu. Yüzündeki sert ifadeyi sildi. Yeni bulduğu bir eşyaya zarar verecek kadar salak olduğunu düşünmüyordu. Kızın omzundan çekmiş olduğu eli, buz gibi olmuş eli ile tuttu ve gözlerindeki yansımasını gördü. "Kıskanılmak böyle bir şey sanırım." dedi, sesindeki ton ne alaycıydı ne de kibirliydi. Sakince söylemiş bulunduğu bir cümleydi ve bunları söylerken hayli düşünceli gözüküyordu. Ardından bir şey hatırlamış gibi bir işaret yaptı ve kıza sorgulayan bir ifade ile, "Yargılamamak buysa, yargılanmayı görmek istemiyorum. Sanırım beni bir giyotine bağlı tutardın ve ipi keserdin." Soğuk hava rüzgarlarının estiğini yeni farketmeye başlamıştı. Az önce sıcaklık ile yanan gölün üstü, şimdi gerçekliği hissettirmeye başlamıştı. Acı gerçeği.

Artık Ida'ya bakmıyordu. Kendisini doğanın güzelliği ile meşgul ediyordu. Karşısında sonsuz bir heybete sahipmişcesine görkemli duran dağların arasındaki, koyu zikzak şeklindeki yolları izliyordu, ağaçların karla kaplı yapraklarının altında gizlenmiş, kahverengi ve siyah karışımı gövdelerine bakıyordu. Sonra orada yaşayan canlılar aklına geldi ve bunu yaratıklar izledi. Kurtadamlar, testraller, vampirler ve niceleri. Orada yaşasa, tüm insanlardan uzakta bulunsa nasıl bir dünya kurabilirdi? O, bu kadar güçlü değildi. İhtiyaç odasındaki zümrüt yeşili koltuğunun üzerinde, şömineye karşı oturup kitap okumak onun işiydi. Maceralara atılacak kadar cesur değildi o. Tıpkı Ida'ya karşı gelip, onun yargısına baş kaldıracak kadar cesaret sahibi olamadığı gibi. O kozlarını iyi kullanan bir oyuncuydu. Achille ise bu oyunun masum, dürüst oyuncusuydu. Bağlılık nedeniyle kaybettiği itibarını ancak, Ida'ya karşı göstereceğini bağlılık ile kazanabilirdi. O bir köpek gibiydi. Sahipten sahibe dolaşan, sahipsiz bir köpek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen Misafir.   Beklenmeyen Misafir. - Sayfa 2 EmptyPerş. Ocak 01, 2009 3:20 pm

Gözyaşı kanallarını dizginleyerek emri altına yeniden aldı. Yanaklarının ıslanmasına izin vermeyecekti. Bu kadarı fazla dramatik olurdu. Buzun üzerinde dikilen iki seyirci asil kan taşıyor olsalar da bir tragedyayı izleyebilecek kadar hazırlıklı değillerdi. Sahneden çekilebilirdi. İsteseydi eğer. İstemiyordu. Ondan nefret etmesini gerektirecek bir gerçeği öğrenmek üzere bile olsa gidemeyeceğini biliyordu. Bunun için Achille'e hem minnet hem de öfke duyuyordu. Duygularına biraz olsun insaniyet getirmişti.
"Kıskanılmak böyle bir şey sanırım."
*Ve kıskanmak da böyle bir şey.*
Achille'in yüzü dalgın olduğu kadar tepksizdi de, sesi bile okunabilir değildi. Hızlanan rüzgarı hissediyordu, belki bedenleri uzaklaştığından böyle bir duygu oluşmuştu içinde. Gözlerine çarpan kurşini iki göze yanıt vermedi. Tam anlamıyla kıskanmıştı, haklıydı. Yapabileceği daha iyi bir şey var mıydı peki? Zihnindeki Achille'in yanına porselen tenli ve soğuk bir vampir yerleşiyordu. Önceden tek olan silüet şimdi çiftlenmişti. Saçmalıyordu..

"Yargılamamak buysa, yargılanmayı görmek istemiyorum. Sanırım beni bir giyotine bağlı tutardın ve ipi keserdin."
Karşı atak. Kıskançlığını bastırarak bu atağa yanıt vermeliydi aslında. Ona karşı tarafsız olamadığı gerçeğini kenara bırakmalıydı ve... Ve ne? Ne diyebilirdi ki? Ona vaad ettiği sözün farkında olsa da patlamıştı. Şimdi Achille, keşfettiği ettiği bu ayrıntının tadını çıkaracaktı. Oklar tersine dönüyordu. Dönmemeliydi. Tiksinti duysa da tuhaf bir biçimde vampir hakkındaki tüm ayrıntıları bilmek istiyordu. Umursamaması gereken şeyleri umursamaya başlamıştı. İnatlaşıp evli bir çift gibi kavga mı edeceklerdi? Bu komik senaryoya bile gülemiyordu. Kıskançlığını çözümlemeye çalışıyordu. Achille'e bu kadar bağımlı olmaması gerektiğini geçiriyordu içinden. Kontrolünün dışında olmasıysa onu deli eden diğer unsurdu. Ondan uzaklaşmak acı veriyordu ama şuan mesafeyi kapatacak gücü bulamıyordu. Çekici yüze hapsolan gözler Anja'dan kaçmışlardı. Fevriliği onu incitmiş olabilir miydi? Kıskanılmak da kıskanmak kadar iğrenç miydi?
"Başından geçenler konusunda yargılamayacağımı söylemiştim," cılız bir mırıltıyla konuştu.
Kurtadamlar ve vampirlerle ne yaptığı konusunda sorguya bile çekmemişti ki Achille'i? Karşısındaydı işte, yaşıyordu. Çekiciliğinin tüm hilesiyle dikilmekteydi. Anja'nın tek sorunu onu bağlılığın ötesine geçiren kişiyleydi. O ise bunu anlamasına rağmen savunmaya geçmişti. Haklı bir savunmaydı belki de. Öğrenecekti.

"Takıldığım noktanın farkındasın." farkındaydı elbette, öyle fena bir biçimde açık etmişti ki, "Aslında seni bu konuda da yargılamam yanlıştı. Bağlılığa nasıl karşı koyabilirdin ki? Mükemmel olsan da kusursuzluk derecesinde güzel bir varlığa karşı direnç göstermek elinde değildi belki de."
İlk kez olarak çarpık bir gülümseme savurdu ve hafifçe omuz silkti. Kızıl saçları havalanmştı. Tam bir teslim oluşla bakıyordu oğlana. İlerisini kestiremiyordu. Bedenini terk eden sıcaklığa karşı direnmeyi deniyordu. Zordu. Yoruluyordu. Nefret etmişti. Bulduğu şeyi aslında kaybettiğinin farkına varan kişilere mahsus bir buruklukla iç geçirdi. Yaşil gözleriyle onun yüzünü araştırıyordu. Okumaya çalışıyordu. Boş bir yaşamda tek ve anlamlı olan varlıktı sanki. Dünyanın umrunda olmaması normaldi. Dünya, üzerinde yaşayanlar için adi ve iğrenç olsa da masumdu aslında. Hayat aziz ve lekesiz olandı, tek suç kendisindeydi. Suçu hayata atmak, kolay bir davranış. Her zaman kolaya kaçmayı seçmemiş miydi? Şimdi de öyle yapıyordu. Tek fark, şuan kolaya kaçmak bile acı veriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Beklenmeyen Misafir.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-