AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Kahrolası Bir Durum

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Izaac Eitan

GezginGezgin
Izaac Eitan



Mücadele Tarafı : .

Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Kahrolası Bir Durum   Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 4:29 pm

Carmelita'nın söylediklerinin yanlışlığı ve masumluğu karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu Charles. Gerçekten, Benjamin ile o kadar iyi arkadaşlardı ki, onun Isadora'yı sevdiğini düşünüyordu. Daha da kötüsü, Charles'ın da onu sevdiğini sanıyordu. Charlie, iyice sinirlenmiş görünen Carmelita'ya bir şeyler söyleyecekti ki, Carmelita'nın ona doğru yaklaşıp, yanına varınca kolunu sıvazladığını fark etti. Bu durumdan hiç şikayetçi değildi; fakat ardından gelen teselli sözcükleri ona gerçeği bir kez daha hatırlatmıştı. İçindeki burukluk tarif edilemezdi. Charles, hiç olmadığı kadar üzgün. Carmelita onun yanından ayrılıp yanlarından geçerken, gözyaşlarına engel olamadı. Gözlerinden yanaklarına doğru süzülen iki damla gözyaşı, geçtiği kısmı hafifçe nemlendiriyordu. En sonunda, gözyaşları tozlu zemine indi ve solmuş olan tahta parkede iki küçük nokta hâlinde koyu bir alan oluşturdu. Merlin'in b.ku, diyordu içinden. Düştüğü durumunu tanımlayacak başka kelime bulamıyordu. Daha doğrusu, bildiği tüm küfürleri unutmuş gibiydi. Konuşmak istiyordu ama yapamıyordu. Ruhundaki burukluğu tarif edemiyordu. İçi acıyordu. On altı yıllık yaşamında böyle bir anın benzerini daha önce hiç görmemişti. Yerinden kıpırdayamıyordu. Olduğu yerde, Albert'ın Carmelita'ya doğru ilerleyişini ve onu kolundan tutuşunu izledi. Benjamin, Charles'ın anlamadığı birtakım şey söylemişti Carmelita'ya. Ne söylediğini tahmin edebiliyordu. Ama yine de, Charles da gerçeği açıklamak zorundaymış gibi hissediyordu kendini. Daha fazla dayanamadı, gözlerindeki nemi silip konuşmaya başladı,
''Isadora değil, Carmy. Isadora'nın duyduklarınla hiçbir ilgi-alakası yok.'' İşte söylemişti. Şimdi ise korkuyordu. Carmelita'nın vereceği tepkiden korkuyordu. Bir seçim yapacaktı şimdi. Charles, insanlık namına ikisini de seçmesini istemiyordu. Daha yarım saat önce, Carmelita'yı elde edebilmek için biricik kardeşine kafa atmıştı. Ama şimdi, onu ne kendisi için ne de Benjamin için istemiyor gibiydi. Çünkü, Carmelita'nın yapacağı seçimin olası sonucundan korkuyordu. Sol gözü seyirmeye başlamıştı. Bu, fazla endişelendiği veya korktuğu zamanlarda gelirdi başına. Bu da öyle bir şeydi işte. İyice ruhsuzlaşmış olan bakışlarını Benjamin ve Carmelita arasında dolandırmaya başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Albert Benjamin Caldwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Albert Benjamin Caldwell



Mücadele Tarafı : Zıpırlık.
Kan Durumu : Muggle doğumlu.

Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Kahrolası Bir Durum   Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 EmptyC.tesi Ağus. 29, 2009 11:24 pm

Carmelita’nın söylediklerini algılaması birkaç saniye sürmüştü. Albert’ın, Isadora’ya âşık olduğunu düşünüyordu, öyle mi? Kulaklarına inanamıyordu. ‘Siz beni seviyor olabilirsiniz, ama ben sizi sevmiyorum’ gibi bir cümle beklerken, Carmelita’nın söyledikleri onu şok etmişti. Bir şeyler söylemeye niyetlense de, dilini yutmuş gibiydi. Hayatının en tuhaf ve ne yapacağını bilemediği bir anını yaşıyordu. Hâlâ öfkeyle parlayan gözleri, Charles’a odaklandığında, ağladığını fark etti. Ağabeyini ilk kez bu durumda, böyle çaresiz görüyordu. İçindeki kardeşlik duygusu ağabeyi için üzülüyor olsa da, söz konusu Carmelita iken gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Gözleri, kızın üzerine odaklandığında, üzgün ve sinirli ifadeyle karşılaştı. Onun ağladığını gördüğünde gözleri sulansa da, büyük bir çabayla kendini sıktı ve gözlerinden birkaç damla yaş dökülmesine engel oldu. Ağlamayı hiçbir zaman sevmezdi; gözyaşlarına hâkim olamayan iki kişiye katılmak istemiyordu. Kızın onlardan uzaklaştığını gördüğünde, neden yaptığını bilemeyerek onu takip etti ve kolundan tuttu. Carmelita, onunla göz göze gelmekten kaçınır gibiydi. Israrla ona baktı ve güçsüz bir ses tonuyla konuştu.

“O değil. Yani, bahsettiğimiz kişi… Isadora değil. Sanırım asla tahmin etmeyeceğin biri.” Ağzından çıkan sözcüklerin farkına vardığında, yüzünün hafifçe kızardığını hissetti. Acaba, Carmelita, iki kardeşin bahsettiği kişinin kendisi olduğunu anlayacak mıydı? Bilemiyordu. Anlamaması için, Albert’ı sadece arkadaş olarak görmesi gerekirdi. Sadece arkadaş… Ve Albert, Carmelita’nın onu bir arkadaş olarak gördüğüne neredeyse emindi. Bu yüzden söylediklerini büyük bir sessizlik izledi. Onunla göz göze gelmeye çalışarak, gözlerinden bir şeyler okumasını umut ederek, sadece bekledi. Söz edilen kişinin kendisi olduğunu anlayabilirdi; bu durumda az sonra bir seçim yapacaktı. İkisinden biri seçeceği ya da hiçbirini seçmeyeceği düşüncesi tekrar aklına geldiğinde, içini büyük bir korku kapladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Kahrolası Bir Durum   Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 EmptyCuma Eyl. 11, 2009 6:39 pm

Carmelita koca bir aptaldı. Önce onları gizlice dinleyip sonra da oturup zırlamaya başlamıştı. Neden ve ne için? Aşkı için mi? Onun için arkadaştan öteye gidemeyeceğini bildiği biri için mi? Yoksa iki kardeşin beyinsizce olan kavgaları yüzünden mi? Yaptığı, söylediği her şey saçmaydı. En azından özür dilemeyi unutmadığı ve onu doğru düzgün yaptığı için şükrediyordu. Hiç bu kadar küçük düşmemişti. Kim bilir hıçkırarak ağladığını gören iki kardeş ne olduğunu sanmıştı? Özellikle onları duyduğunu söylediği zaman. Açık verdiğinin farkındaydı ama anlaşılmamış olmasını diliyordu. Gerçi bunu anlamamak ancak onun yapabileceği türden bir salaklık olurdu ya. Yüzünü onlara tekrar dönmeden boş kalan eliyle nemlenmiş gözlerini sildi ve kimin tuttuğunu bilmediği elini hızla karşısındaki kişinin ellerinin arasından kurtarıp yüzünü tekrar iki kardeşe döndü. Albert, Carmelita'nın bir kaç adım ötesinde duruyordu. Charles ise kardeşinden bir kaç adım ötedeydi. İkisi de ona bakıyordu. Demek ki Carmelita'nın kolunu tutan Albert idi.

''Isadora değil, Carmy. Isadora'nın duyduklarınla hiçbir ilgi-alakası yok.''
“O değil. Yani, bahsettiğimiz kişi… Isadora değil. Sanırım asla tahmin etmeyeceğin biri.”
Yaa demek öyle, Isadora değil ve asla tahmin edemeyeceğim biri. O kişi her kimse onu gerçekten merak etmişti. Nasıl biriydi? Carmelita onu tanıyor muydu? İki kardeşi birbirine düşürecek kadar etkili biriydi demek. Şimdi yüzüne boş ve anlamsız bir gülücük yapıştırmıştı. Daha doğrusu aptal bir sırıtış. Tam da ona yakışır bir şekilde ve kafasını onaylamayan bir tavırla iki yana sallıyordu.
"Ah, hayır. Kim olduğu inanın umurumda bile değil. Hem bu konu beni ilgilendirmiyor. Kimi delice seviyorsanız sevin ama böyle bir durum için birbirinizi yemeniz saçmalık. Buraya hiç gelmedim, konuşulanları hiç duymadım ve sizinle hiç karşılaşmadım gibi devam edin. Çünkü ben öyle yapacağım."

İkisi de ciddi görünüyorlardı. En azından sevdikleri kızın Isadora olmaması içini rahatlatmıştı. Kardeşine sevdiği adamın delice âşık olması düşüncesi büyük bir acı veriyordu. İkisine de son kez iğneleyici bir bakış atıp arkasını dönüp gitmişti. Bundan sonra ne halt edeceklerini umursamıyordu. Albert onun dostu olmasına rağmen onunla bir daha nasıl konuşacağını bilmiyordu. Ondan her seferinde kaçacaktı. Nereye kadar? Nereye kadar devam ederse, oraya kadar. Charles ise… Onun yanlış kişiye aşık olmaktan başka bir suçu yoktu. Charles’i her zaman sevmişti, sevmeye devam edecekti de. Hatta onunla eskisinden daha yakın olmayı bile düşünüyordu. Bu yaşananları kime anlatacaktı? Isadora? Kesinlikle, hayır. Onu sevdiklerini düşünmesi bile Isadora’yı çileden çıkartmaya yeterdi. Priscilla? Hayır, o aşktan nefret eden ve böyle duygulardan anlamayan biriydi. Kimseyle bu yaşananları paylaşmayacaktı. Bu yaşananlar üçlü arasında kalacaktı ve bu konu hakkında daha fazla kafa yormak istemiyordu. Biran önce sıcacık yatağına kendini atmak ve uyumak istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Izaac Eitan

GezginGezgin
Izaac Eitan



Mücadele Tarafı : .

Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Kahrolası Bir Durum   Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 EmptyC.tesi Eyl. 12, 2009 9:48 pm

"Ah, hayır. Kim olduğu inanın umurumda bile değil. Hem bu konu beni ilgilendirmiyor. Kimi delice seviyorsanız sevin ama böyle bir durum için birbirinizi yemeniz saçmalık. Buraya hiç gelmedim, konuşulanları hiç duymadım ve sizinle hiç karşılaşmadım gibi devam edin. Çünkü ben öyle yapacağım."
Carmelita'nın söyledikleri Charles'ın beyninde bir şüphe uyandırmıştı. Bunun üstüne kafasını çalıştırdı ve olasılıkları değerlendirmeye başladı. Bunu yaparken, istemsiz olarak çattı kaşlarını ve gözlerini Carmelita'ya kilitlemiş olmasına rağmen onu görmezden gelip düşünmeye devam etti. Carmelita'nın, Ben ve Charles'ın yanından ruh gibi süzülüp, merdivenler arasında kaybolup gitmesinin ardından kardeşler arasında uzunca bir süre sessizlik hâkim oldu. İkisi de birbirine ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Korkuyorlardı, düştükleri bu durumdan korkuyorlardı. En önemlisi de, bu duruma düşmelerine neden olan kızın, kardeşler arasındaki bütün gizli kavgayı berbat etmesiyle beraber, aynı zamanda işleri yanlış anlamasıydı. Çatık ve biraz da hüzünlü bakışlarını Benjamin'e yönlendirdi. Fakat onun hâlâ Carmelita'nın gittiği yere doğru, acıklı acıklı, sanki o hâlâ oradaymış gibi baktığını gördü. Kardeşinin girdiği bu trans durumundan, onu çıkarmayı hiç de düşünmeyen Charles, taştan bir yükseltiye -büyük ihtimalle bir zamanlar oturakmış- oturdu ve ellerini göğsünde kavuşturdu. Bir an ağlayacakmış gibi iç çekti; lâkin ağlamadı, ağlayamazdı. Böyle bir durumdayken ağlamamalıydı. Çünkü şimdi sarılıp dertlerini anlatacağı bir kardeşi yoktu. Derdi başlı başına kardeşiydi. Ciddî ve sert durmalıydı, tıpkı buraya ilk geldiği gibi. Tıpkı... tıpkı Carmelita gelene kadar olduğu gibi sert durmalıydı Charles. Başını eğdi, gözlerini yere, soğuk betone; kardeşini serdiği betone odakladı. Gene düşünüyordu. Ne kadar da çok düşünüyordu? Charles gibi umursamaz birinin böyle dertli ve düşünceli olması, kendisini dâhi şaşırtacak derecedeydi. Belki de başkaları görse Charles'ın farklı biri olduğunu düşünecekti. Ama o bunu düşünmedi. Oturduğun yerden ayaklandı ve kardeşine doğru ilerlemeye başladı.

Attığı her adımdan sonra, adımları biraz daha zorlukla atıyor gibi geliyordu Charles'a. Bu kısa; fakat Charles'a göre zor mesafeyi aştıktan sonra Benjamin'in yanına geldi. Artık gözlerini merdivenlerden çekmişti, şimdi öfkeli ve belki kin dolu gözleri ağabeyi Charles'a doğru dönmüştü. Fakat Charles'ın da alta kalır yanı yoktu, bütüm o sert bakışları küçük kardeşine aynen iletti ve bir süre böyle bakıştıktan sonra, sanki yıllardır konuşmuyormuş zorlukla birkaç kelime döküldü ağzından,
"Carmelita... ya artık bildiğimiz Carmelita'dan daha saf, ya da içimizden birine -veya herhangi birine- verdiği özel önem anlamasını engelliyor.". Sesinde her zamanki sıcak ve neşeli hava yoktu. Katı ve soğuk konuşuyor, ciddî görünüyordu Charles. Biraz da üzgün. Aslında bayağı bir üzgündü, kötü durumdaydı; fakat bunu kardeşine göstermiyordu. Sözlerini sarf edeli birkaç saniye olmuştu ki Benjamin'in öfkeli ve tükürüklü patlamasına tabi oldu. "Hepsi senin yüzünden! Bir aptal gibi beni buraya getirmeseydin ve şu gerizekalıca, fantastik sorgu oyunlarını yapmasaydın bunlar başımıza gelmeyecekti, Charles Clifford Caldwell! Seni rezil atadam b.ku!" Benjamin'in sözleri ağırdı ve küfürlü konuşmuştu. Ve dikkat etmesi gereken ikinci nokta tam adını söylemişti. Bu kötüye işaretti ama Charles da daha azını beklemiyordu zaten. Benjamin'in bağırışlarını metanet ve sükûnetle dinledi. Tam aynı hızla ve öfkeyle karşılığını vermek için, artık iyiden iyiye konuşturabildiği ağzını açacaktı ki, üst dudağıyla burnunun bir kısmını kapsayacak şekilde bir yumruk indi Charles'a. Bu, Charles'ın kafasının yana doğru kaymasına ve bir-iki adım sendelemesine neden olacaktı. Dudağından ağzının içine doğru inen sıcak kanın tadını aldığında, gelen acıyla beraber dudağının patlamış olduğunu anladı. Ama Benjamin'in saldırısı bununla bitmiyordu. Adam akıllı bir şekilde görüşünü Benjamin'e sabitleyebildiğinde kardeşinin onun üstüne doğru koştuğunu ve kısa sürede yanına varınca üstüne doğru zıpladığını fark etti. Benjamin'in iyiden iyiye tırlattığının düşünen Charles, kendini savunmak için hazırdı. Hemen eğilip kambur pozisyona geçti ve kendine doğru tam gaz uçmakta olan kardeşini sırtına alıp tuttu. Böyle onu daha yavaş bir şekilde düşürecekti. Hiç tutmadan bıraksaydı kardeşinin boynu dahi kırılabilirdi. Sırtında tutup birkaç saniye beklettikten sonra bıraktı. Bu, Benjamin için daha hafif bir düşüştü. Benjamin ayaklanırken, o da yumruklarını sıkmış bekliyordu. Carmelita'nın gelip gitmesi kardeşler arasındaki hıncı engellemişe benzemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Albert Benjamin Caldwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Albert Benjamin Caldwell



Mücadele Tarafı : Zıpırlık.
Kan Durumu : Muggle doğumlu.

Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Kahrolası Bir Durum   Kahrolası Bir Durum - Sayfa 2 EmptyPtsi Eyl. 14, 2009 12:01 am

“Ah, hayır. Kim olduğu inanın umurumda bile değil. Hem bu konu beni ilgilendirmiyor. Kimi delice seviyorsanız sevin ama böyle bir durum için birbirinizi yemeniz saçmalık. Buraya hiç gelmedim, konuşulanları hiç duymadım ve sizinle hiç karşılaşmadım gibi devam edin. Çünkü ben öyle yapacağım.”

Kızın söylediklerine bir anlam vermekte güçlük çekiyordu. Kaşları çatık bir vaziyette, düşünüyordu sadece. Carmelita, onu sevmiyordu büyük olasılıkla; hatta onları veya kimseyi. Benjamin, kızın, kendisini sevmediğine yıllardır emindi zaten. İşittikleri, düşüncelerini doğrular gibiydi. ‘Kim olduğu inanın umurumda bile değil.’ Demek ki, iki kardeşi birbirine düşüren kişinin kendisi olduğunu öğrense de, bunu hiç umursamayacaktı. En azından Albert’ın kafasında bu fikir oluşmuştu. Kız, yüzünde anlamsız bir ifadeyle yanlarından süzülüp giderken, Benjamin, onu tutmaya niyetlenmedi bu kez. Ama gitmemeliydi; ona söylemek istedikleri vardı. İşler bu duruma kadar gelmişken, iyice arapsaçına dönmüşken, cesareti de hiç olmadığı kadar üst seviyedeyken, duygularını anlatmak istiyordu. Yüzünde acıklı bir ifade olduğunun farkındaydı. Ne var ki bu ifadeyi bozmak oldukça güçtü. Ne yaparsa yapsın, bakışlarını az önce Carmelita’nın bulunduğu noktadan başka bir tarafa doğru çekemiyor, onun hâlâ orada olmasını diliyordu; ya da tekrar orada belirmesini. Bekledikleri olmayınca, küçük bir çocuk gibi huysuzlanmak istedi. Keşke, diye düşünüyordu. Keşke, küçük bir çocuk olsam… O zaman bu kargaşanın içinde olmazdım; bunları hissetmezdim. Bir acı gerçek vardı ki; artık büyümüştü ve ne kadar isyan etse de, her yeri dağıtmak, bir şeyleri bahane edip öfkesini atmak istese de, içinde bulunduğu durumdan çıkması imkânsızdı. Aklına, Carmelita buraya adım atmadan önce yaşananlar geldi ve bakışları, otomatik olarak ağabeyi Cliff’in üzerine yoğunlaştı. Onun için üzüldü bir an. Ne yaşanırsa yaşansın, Charles onun ağabeyi idi ve ona karşı davranışlarına dikkat etmeliydi. Birbirlerine girmelerine sebep olan kişi rasathaneye adımını atmadan önce yaşananlar yüzünden, Cliff ile bir konuşma yapmalıydı; kendinde bu zorunluluğu hissediyordu.

O daha bir şey söylemeden, ya da en ufak bir tepki vermeden, Cliff hareketlenmişti. Ağabeyinin, yavaş ve tedirgin adımlarla kendisine yaklaştığını görüyordu. Daha da yakından gördüğünde, bakışlarının hâlâ sert ve kin dolu olduğunu anladı. Aynı şekilde, kendi bakışlarını da sertleştirdi. Nedense, bu hiçte zor olmamıştı. Aksine, Benjamin’in tahmin ettiğinden çok daha kolay olmuştu. Nefretini yok etmeye çalışıyordu. Görünüşe göre öfke, bir anda yok edilebilecek bir his değildi. “Carmelita... ya artık bildiğimiz Carmelita'dan daha saf, ya da içimizden birine -veya herhangi birine- verdiği özel önem anlamasını engelliyor.” Anlamsız ve kontrolsüz bir şekilde büyüyordu öfkesi. Kendini durdurması, neden bu kadar zordu? Sinirine yenik düştüğü zaman dilimlerini hatırlamıyordu, ancak birkaç saniye sonra bu anlardan biri yaşanacaktı. “Hepsi senin yüzünden! Bir aptal gibi beni buraya getirmeseydin ve şu gerizekalıca, fantastik sorgu oyunlarını yapmasaydın bunlar başımıza gelmeyecekti, Charles Clifford Caldwell! Seni rezil atadam b.ku!” Dudaklarından çıkan sözcüklerden dolayı en ufak bir pişmanlık duymuyordu. İçinde bir yanardağ gibi püskürmeye başlıyordu siniri. Cliff, Benjamin’in ona tam adıyla hitap etmesinden, bir şeyler anlamış olabilirdi. Önemsemedi genç büyücü, zaten az sonra neler yapacağına dair düşünceleri, tam adını söylemesini anlamsız kılacaktı. Daha fazla düşünmeyi bırakmak istedi; düşünmekle bir sonuca varamıyordu artık. Ve öfkesini çıkartabileceği tek bir kişi vardı: Charles. Öyle hızlı bir şekilde Charles’ın bulunduğu noktaya ulaşmıştı ki, buna kendisi bile şaşırdı. Hiç düşünmeden, sağ elini bir yumruk hâline getirdi, gerindi ve var gücüyle Cliff’in dudağına doğru bir yumruk indirdi. Ağabeyi birkaç adım geriye doğru ilerlerken, Benjamin, onun dudağını patlatma başarısını gösterdiğini anladı. Çılgınca bir zafer hissi içini doldururken, öfkesi hâlâ dinmemişti. Yine hızla ve hiç tereddüt etmeden Charles’a doğru koştu ve yakın bir mesafeye geldiğinde, üzerine atladı. Ancak bu kez beklediği sonucu elde edememişti; Cliff, kambur pozisyon almış, ardından Benjamin’i sırtına aldı. Neler olduğunu birkaç saniye içinde anlayabildi Albert. Charles, onu bıraktığında, sert bir sesle zemini boyladı. Hissettiği acıyı unutmaya çalışarak, hızla ayaklandı ve kin dolu bakışlarını ağabeyine odakladı. Öfkesi geçmiş miydi? Sorunun yanıtı kesin bir hayırdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Kahrolası Bir Durum

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-