AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Karmaşık Şeyler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptyPaz Ağus. 17, 2008 1:24 am

"Aptal! Kendini benimle denk mi tutuyorsun?"

Arina'nın tamamen gerilmiş yüz hatları taş koridordaki loş mum ışıklarında açıkça fark edilebiliyordu. Yeşil gözleri irileşmişti ve kırmızı dudaklarını ısırıyordu. Bembeyaz olan teni karanlıkta parlamaktaydı adeta. Karşısında bulunan çocuksa onunla boyca eşit sayılırdı. Pek normal olmayan bu sahnede, Arina asasını çocuğun boynuna dayamıştı. Çocuk korkusunu belli etmemek adına muazzam bir savaş vermekteyken, titreyen bacaklarının farkında değildi. Sadece mutfağa inen bu koridorda karşılaşmışlardı ve bu, Slytherin-Gryffindor tarafları adına adeta bir savaşa dönüşmüştü. Sözsel aşağılamanın sonunda asalar çekildi ve Arina onu çok basit bir hareketle duvara yapıştırdı. Çocuk korkuyordu, yine de karşı çıktı.

"Hiçbir şey yapamazsın, ödlek Slytherin!"

Arina'nın yüzü korkutucu derecede aydınlanmıştı. Bir neşe belirtisi, sinirsel bir hareketlilik ya da öyle şeyler. Bu ani sıçrayış genç Gryffindor'u tedirgin etmiş gibiydi. Sesini alçalttı. Arina dümdüz tuttuğu asasını bir milim bile oynatmadan yüzünü çocuğunkine yaklaştırmıştı. Vampir dürtüleri uyanıyordu, çok sık olmazdı. Etkileyici bakışları çocuğu hipnotize etmiş gibiydi. Nefesi öyle soğumuştu ki çocuğu üşütüyordu. Tıslarcasına konuştu.

"Ben basit bir çıban lanetinden söz etmiyorum... Seni öldürebilirim..."

Bu kez karşı çıkan bir cevap alamadı, Gryffindor öylesine korkmuştu ki belli etmemek için verdiği savaşı da kaybediyordu, direncine rağmen. Arina porselen beyazı yüzündeki yegane iki renk kaynağını kıpırdattı. Asit yeşili gözleri şimdi çocuğun boynunu deşen asasına kaymıştı ve dudakları alaycı bir gülümsemeyle kıvrılıyordu. Ne yapacağını merak ediyordu. Son bir hamle edip Gryffindor aptallığıyla asasına mı yapışacaktı yoksa gururunu kenara bırakıp yalvaracak mıydı? Taş koridora sessizlik hakim olmuştu. Çocuk gerçekten tedirginleşmişti, bu tehtid basit bir büyü tehtidi değildi, onu öldüreceğini söylemişti. Yapabilirdi de... Damarlarında dolaşan vampir kanı ona herkestan daha çevik ve güçlü kaslar bahşetmişti. Asasını damarına biraz daha bastırırsa çocuğun hayatı fena halde tehlikeye girecekti. Bunu, kanını son damlasına kadar içerek de yapabilirdi ama asil dudaklarına bir Gryffindor'un kanının değmesi demek, hakaret demekti. Bunu asla yapmazdı. Kıpırtısızca kaldıkları süreyi sona erdiren şey, koridorun öbür ucundan yükselen ayak sesleri olmuştu. Akşamın bu vaktinde buraya bir profesörün inme olasılığı yüksek değildi. Belki de yüksekti... Bunun mukayesi içersindeyken Arina asanın dokunduğu noktayı hafifçe gevşettiğinden çocuk aniden kurtulmuştu. Bir Gryffindor bu durumda hemen asasına yapışır ve intikam almaya çabalardı. Tabi ki bu kadar korkmamışsa... Çocuk yutkanarak genç kıza baktı, gözlerinde korku ve merak vardı adeta. Hatta şüphe. Ne fark ederdi ki? Arina onu yeniden kıstırmaya hamle etmemişti. Bütün akşamını bir Gryffindor'u korkutarak harcayamazdı.
Bu saniyelik bakışmadan sonra, çocuk hemen koridorun ucunda kaybolma eğilimi göstermişti. Arina arkasından donuk bir kahkaha attı, kahkaha atmayı beceremezdi.


"Çok cesursun, seni sıçan!"

İki ayak sesi birbirine karışıyordu ama farkı, az önce kendisini kurtaran çocuk koşmaktaydı. Diğer ayak sesinin sahibiyse dingin adımlar atıyordu. Arina kimin geldiğini şu noktadan sonra umursamıyordu. Gözlerini tavana dikti ve soluk aldı. Çocuk onu sinirlendirmemişti, sinirlenmiş olsaydı gözlerinin altın sarısına dönüşeceğinden emindi. İnce ve soğuk parmaklarında asasını tutuyordu hâlâ. Belki de o sıçanı yarın haklayacaktı... Hayır, yarın bunu yapması pek olası değildi. O dolunaylardan birinin yarın olması çok muhtemeldi. Nöbet geçirecekti... Belki de o değişime uğrarken birkaç Gryffindor görür ve öldürürdü. Kendi düşüncesine güldü bir süre sonra. Dönüşümünü Yasak Orman'da yapacaktı ve orada bir Gryffindor görmek, koca bir İfrit görmekten daha olası bir durum değildi. Soğuk parmaklarında tuttuğu asasını bir iki kez döndürdü. Yarın ortalıkta olmayacaktı. Huzursuz değildi, üç yılın ardından yeniden Hogwarts'ta bir dönüşümün başına gelmesi belki de onu heyecanlandırıyordu. O an hissettikleri o kadar müthişti ki, Ateş Viskisi'nin verdiği sarhoşlukla bile kıyaslanamazdı. Yeniden yaşayacaktı, kanı yeniden tadacaktı. Hem bir saf-kan'ın, Gin'in kanını. Güçle dolacaktı, sonsuz açlık hissi bitecekti.
Olaya yeniden karışan ve yaklaşmış olan ayak seslerinin sahibini görmek için herhangi bir çaba göstermiş değildi. Sadece bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jón Hallbjörn

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Rp Sevgilisi : Vecthia Athulnar
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptySalı Ağus. 19, 2008 7:56 pm

"Çok cesursun, seni sıçan!"

Donuk bir kahkaha sonrasında duyduğu bu ses. Bu sesin sahibini tanıyordu. Hem de çok yakından... Dudak kıvrımlarına küçük bir gülümseme yerleştirdi. Arina diye mırıldandı, kendi kendine. Görüntüsünü aklına getirmeye çalıştı, kızın kırmızı dudaklarını düşünmek bile Jón'u endişelendiriyordu. Adını koyamadığı bu duygu... Düşünme. Bunları düşünmenin sırası değil. Hogwarts'a henüz bu sene gelmişti ve ilk tanıştığı kişilerden biri Arina olmuştu. Bu yüzden mi bu kadar etkileniyordu ondan? Pek sanmıyordu Jón. Diğerlerinden farklı olan yanları vardı. Yarı vampir oluşu onu gizemli kılıyordu belki. Bu sırrı da geçen günlerde öğrenmişti. İksir dersi çıkışında, kendi isteği ile anlatmıştı Arina. Jón ise duyduğunda pek şaşırmamıştı. Arina'nın farklı olduğunu daha ilk günlerden hissetmişti. Teninin bu kadar beyaz oluşunun nedeni sorulduğunda, güneş alerjisi diyerek geçiyordu ama Jón'u kandıramamıştı. Yine de Jón, kendi kendine anlatmasını beklemeye karar vermişti. Bu sırrı öğrendikten sonra da Arina'nın düşündüğü gibi, Jón ondan soğumamıştı. Aksine daha çok bağlanmıştı. Zaten yoğun duygular hissediyordu ama bu yarı vampirlik meselesini öğrenince, Arina biraz daha çekici olmaya başlamıştı Jón'a göre.
Jón'a duyduğu bu güven, Jón'un korkmasına sebep oluyordu aslında ve asla güvenini sarsacak bir şey yapmak istemezdi.

Bu düşüncelerle boğuşurken tam yanından geçen küçük Gryffindor'luyu gördü. Yaşı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu ama kendisinden küçük olduğunu düşünüyordu. Arina'nın bağırdığı minik bu olmalıydı. *Kim bilir güzeller güzeli vampirellamı kızdırmak için ne yaptın* içinden söylemişti bunları. Arina'nın minik sırrını böyle açığa vurarak güvenini kaybetmeye hiç gerek yoktu. Bu sırada Gryffindorlu çocuk, gözlerini Jón'a dikmişti. Alaycı bir gülümseme kapladı dudaklarını, "Sizin cesur olduğunuzu düşünürdüm" Bunu söylediği an, çocuk nefes nefese kalmasına rağmen yine koşmaya başlamıştı. Yeni bir macerayı kaldıramayacak halde olmalıydı. Yüzündeki alaycı gülüşü silerek, Arina'nın herhangi bir şey daha söylemesini bekledi. Orada olduğuna dair herhangi bir kıpırtı. Bir ses, bir varlık belirtisi.

Oradaydı. Korktuğu şey gerçekleşmemişti, gitmemişti Arina. Varlığı ona huzur veriyordu. Diğer kızlardan neden ayrılıyordu peki? Onun için önemsiz bir sürü kız vardı bu okulda. Üstelik ona karşılık vereceğine emin olduğu kızlar. Arina farklıydı. Diğerlerinden farklı. Gizemli oluşu, karşı konulamaz güzelliği ve elbette neredeyse Jón ile aynı olan düşünce tarzı. Bunları düşünürken yüzünde en ufak bir duygu belirtisi yoktu. Kıza doğru ilerlerken, sağ elini saçına götürerek zaten dağınık olan saçlarını biraz daha dağıttı. Bu onun her zaman yaptığı hareketlerden biriydi. Gülümsedi. Soluk bir gülüştü bu. Ne hissettiğini belli etmeyen, sıradan bir gülüş.

Yanındaydı şimdi. Arkadaş... gözlerini kızın saçlarında gezdirdi. Düz ve parlak. Şampuanının kokusunu duyumsadı, çilek kokulu bir şampuan. Bu kokuyu bir daha koklayamayacağını düşündü, böyle bir şey olmayacak. Sahte gülümsemesini bozmamıştı. Arina'nın onda herhangi bir tuhaflık sezmesini istemiyordu. Sezgi gücü oldukça kuvvetli olduğundan, bunu başarmak çoğu kez zor oluyordu. Ama Jón da rol yapma konusunda elbette mükemmeldi.

"Burada ne işin var, Arina?"

Soğuk ve etkileyici ses tonu ve aynı şekildeki bakışlarıyla Arina'yı etkisi altına almaya başladığını hissediyordu. Ya da en azından öyle olmasını istiyordu. Bir adım daha attı kıza doğru... Gerçekten, burada ne işi vardı? Cevap beklediğini belirten gözleriyle kızın asit yeşili rengindeki gözleri buluştu. Bu buluşma sonrasında ise, sahteliği bir kenara bıraktı Jón ve bu sefer gerçekten gülümsedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptySalı Ağus. 19, 2008 10:02 pm

Gryffindor'un uzaklaşan ayak seslerini dinliyordu. Bir de başka birine ait olan, yaklaşan ayak seslerini... Bir süreliğine bu iki ses de duraksamıştı. Gözlerini şamdandan ayırmadan duruyordu, yeterince güçlü değildi. Taş duvarları bağlayan tuhaf yosun kokusu midesini bulandırmıştı. Yiyeceğe ihtiyaç duymadığı halde buraya inmişti, sebebini pek bilmiyordu. Belki de evcinlerine biraz zarar vermek, o iğrenç derilerine ve kocaman kanlı gözlerine bakarak eğlenmekti amacı. Evcinlerinin çoğu Arina'nın gizemini fark etmişlerdi, onu gördükleri anda korkuyla yutkunuyorlar ve iğrenç gözlerini kısarak titriyorlardı. Onların bir şeyler sezmesi garipti, o kadar aptaldılar ki hayat felsefeleri sadece hizmet etmekti. Neden umursamış olabileceğini bile bilmiyordu. Kafası pek olmadığı kadar karışıktı.

"Sizin cesur olduğunuzu düşünürdüm"

Koridordan gelen boğuk tıslamadan sonra ayak seslerinden biri, ters yöne doğru, kulak tırmalayıcı derecede duyulur olmuştu. Bu soğuk ama alaycılık taşıyan sesi tanıyordu. İrkildi. Neden birden tuhaf bir telaşa kapıldığını anlayamamıştı. Nefes alıp vermesi öyle hızlanmıştı ki, bir an ölebileceğini düşündü, mümkün olmadığı halde. Bir ölümlüyü aklına getirdiği zaman hissetmesi gereken şeylerin tam aksiydi bu duygular. Ölümlüler onun için -zaman zaman- av demektiler. Yanlarında tattığı şey kan kokusundan ibaretti ve bağlandığı çok az sayıda ölümlü tanımıştı. Bu tuhafıktı. Onu daha insanî bir yaratık haline getiriyordu. Oysa aşk hakkında onlarca kitap okumuştu, bir sürü laf kalabalığı dinlemişti, tattığını pek sanmıyordu, şu ana dek. Tattırmak isteyenler olmuştu ama o, karşılık verme yanlısı olmamıştı daha çok. Bu kadar yakıcı bir duyguyu içinde taşımak bazen onu şaşırtıyordu. İçinde fırtınalı bir deniz taşımak gibiydi, bir anda kabaran, patlayan ve vahşileşen bir deniz.

Kıskançlık duygusunu hayatında ilk kez tatmıştı, çok komik ama sinir bozucuydu. Tüm bunları ona tattırdığı için Jón'a sinirleniyordu. Yatakhanedeki kızlar onun hakkında konuşmaya başladıklarında laf dinlememe huyunu bir kenara bırakarak kendisini hep onların tam yanında buluyordu. Jón'un yakışıklılığından saatlerce konuşmak hiçbirini sıkmıyordu. Kıskançlık dedikleri berbat şeyi ilk yaşadığı an o zamandı. Sonra daha fenasını yaşayacağı o günlerde pek aklına gelmemişti.

Gözlerini taş koridora çevirmekten kendisini alamadı. Bu mağraya benzeyen taş koridor aniden gözüne hayvan inini andıran bir zindandan çok, gri gökyüzünün altında, uçsuz bucaksız çimlerin yayılışı kadar huzur verici gözükmüştü. Jón'un yüzü, yüzüne çarptığı zaman sarhoş olduğunu hissetti ama mimikleri bunu en ufak derecede açık etmiyorlardı. Çocuk, etkileyici bir biçimde dağanık olan saçlarını eliyle daha beter dağıtmıştı. Yüzündeki gülüş herhangi bir şey ifade etmiyordu. Bir dosta rastlandığı zaman fırlatılabilinecek türdendi. Ondan uzak durmalıydı yoksa bu aşk Arina'yı cehenneme gönderecekti. Kendine hakim olamadığını hissediyordu. Zayıf bir insan gibiydi. Savunmasız kaldığı yegane zaman dilimi, Jón'la aynı ortamda soluk aldığı süre olsa gerekti. Yine de onun yüzüne doğrudan bakabilecek kadar dirençliydi. Bakışları buluşmuş değildi ama Jón'un bakışlarının saçlarında dolaştığını hissediyordu. Bir an için onu etkilediğini hissetmişti ama bu hissi, yüzündeki sıradan ama mükemmel olan gülümsemeyi görünce kayboldu.


"Burada ne işin var, Arina?"

Bu kez doğrudan kendisiyle konuştuğundan sesi kulaklarını okşuyordu. Sakin, soğuk ve baştan çıkarıcıydı. Adım sesini duyduğunda artık eskisinden daha yakın olduklarını fark etti. En güzel özelliğiyse, Jón yanında olsa bile ölümlü kızlar gibi konuşma yeteneğini kaybetmeyişiydi. Ellerini ters yöne çevirerek ince parmaklarının yosunlu duvara dayanmasına izin verdi. Bakışları buluşmuştu. Bu buluşmanın pek de hayırlı bir durum olduğu söylenemezdi, kendini kontrol etmekte zorluk yaşıyordu. Sımsıkı kenetlenmiş kızıl dudaklarını, Jón'dan daha gerçekçi bir gülümseme aldıktan sonra gevşetti. Gözleri, onun koyu renk gözlerini süzerken ufak bir işaret arıyordu sanki. Birbirlerine bu konuda adeta tamamen kapalılardı. Tutkusunu ona açık edecek diye ürküyordu. Hayatında belki de ilk kez ürküyordu. Genelde arzu etmek yerine arzu edilmişti. Şimdiyse tam tersi bir durumu yaşıyordu. Ona saatler gibi gelen bu bakışma anı aslında birkaç saniye sürmüştü.

"Sıkıntımı bastırmak için, tenezzül ederek evcinlerini biraz aşağılamaya gelmiştim." diye itiraf etti Arina.

Fısıltı gibi çıkmıştı sesi, sanki utanç duyduğu bir olayı anlatıyordu. Artık, o geldiğine göre can sıkıntısı teriminden uzaklara doğru yolculuk yapmaya başlamıştı ama yüzüne bakmaya ne kadar dayanabileceğini kestirmeye çalıştı. Onu deli ediyordu. Bu insanî düşüncelere kapılmakla öyle meşguldü ki, onun burada ne aramış olabileceğini sormak henüz aklına gelmişti. Bu saatte neden gelmiş olabilirdi? *Romantik bir buluşma ayarlayacak olsaydı bunun için mutfak koridorunu seçmezdi heralde* diye geçirdi aklından. İşte yine olmuştu. Bu tür paranoyakça düşüncelerin onu ele geçirmesinden nefret ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jón Hallbjörn

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Rp Sevgilisi : Vecthia Athulnar
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptyPerş. Ağus. 21, 2008 5:56 pm

Sorduğu sorunun yanıtını bekliyor ve aynı zamanda kendi kendine teoriler üretmeye çalışıyordu. Neden buradaydı? Gözlerini hemen yanlarından geçen evcinine kaydırdı. Gözlerini evcinine kaydırdığı an, suratındaki nazik gülümseme kaybolmuştu. Sarkık kulakları, her daim dolu dolu olan büyük gözleri, kenetlenmiş ince dudakları ve haddinden uzun burunlarıyla çok itici geliyordu evcinleri, Jón'a. Tiksinti dolu bir bakış fırlattı. Bu bakış sonrasında evcini ondan hızla uzaklaşmaya başlamıştı. Tekrar Arina'ya döndürdü yüzünü. İsteyerek gülümsedi, tekrar. Kızın bakışları bile onu mutlu ediyordu. İçinde adeta kaybolduğu, her zaman farklı bir anlam bulduğu yeşil gözlerine bakmayı çok seviyordu. Bunları düşünürken, ister istemez kendinden utanmıştı. Arina onun arkadaşıydı. Arkadaş... Duygularını belli ederse arkadaşını kaybedecekti. Buna neredeyse emindi. Bunu istemiyordu. Arina'nın duyguları Jón'un duyguları gibi değilse, aralarına ister istemez bir soğukluk girecekti. Bu soğukluk ardından gelen utandırıcı duygular kaçınılmazdı. Daha sonra, her zaman rol yapmaya başlayacaklardı birbirlerine. Jón, Arina'yı unutmuş gibi davranacaktı. Ve belki de sırf inadına gidip başka kızlarla ilgilenecekti. Arina ise, onu hala arkadaşı olarak gördüğü yalanını söyleyecekti. Böyle olmadığını bileceklerdi ama bir şey yapamayacaklardı. Hep böyle olur diye düşündü. Hep böyle... Bir taraf severken, diğeri onu arkadaşı olarak görürdü. İki tarafında aynı duygular beslediği bir ilişkiye rastlamamıştı Jón bugüne kadar. Her zaman bir eksiklik olurdu.

Bunları düşünürken, istem dışı olarak kafasını önüne doğru eğmişti. Ani bir hareketle yeniden yüzünü kıza çevirdi. Yüzündeki gülümseme bozulmamıştı. Bunu hissediyordu ama bütün yüz kasları gerilmişti. O etkileyici sesi duymuştu, yeniden. Gryffindor'lu çocuğa bağırırken kullandığı öfkeli ses tonu gitmişti. Aslında Jón, o tür ses tonlarını daha çok severdi. Her zaman öfkeyi çekici bulmuştu.

"Sıkıntımı bastırmak için, tenezzül ederek evcinlerini biraz aşağılamaya gelmiştim."

O kadar kısık bir sesle söylemişti ki bunları, hemen yanında olmasına rağmen Jón bile zar zor duymuştu. Bu kadardı. Jón'un neden burada olduğunu bile merak etmiyordu. Yüzüne bile bakmıyordu zaten konuşurken. Bu kadar rahatsız mı ediyordu Arina'yı? Eğer öyleyse hemen ortamdan uzaklaşabilirdi. Başka biri olsaydı elbette pek umursamazdı karşısındakinin bu davranışını ve böyle bir şey hissettiği anda inadına orada daha fazla kalmaya gayret gösterirdi. Gözlerini kızdan aldı. Madem o Jón'a bakmıyordu, ona bakacak kadar değer vermiyordu, Jón da kıza bakmayacaktı. Neden bakarak kendine işkence yapacaktı ki? Dudaklarını bir kez daha araladı, zorlukla.

"Peki."

Sadece bunu söyledi. Gitmek istiyordu ama yapamıyordu. Sahiden, burada ne işi vardı? Kendisinin de bilmediği bir nedenden dolayı buradaydı. Buraya gelmesi gerektiğini hissetmişti. Normalde her sıkıldığında mutfağa gelecek tipte biri de değildi. Evcinlerinin ürkmüş bakışlarını üzerinde hissetmek için yanıp tutuştuğu söylenemezdi. Arina sormuş olsaydı ne diyecekti? En basitinden "Acıktım" diyerek geçiştirebilirdi. Belki... Sormadığı iyi oldu... Yalan söylemek zorunda kalmadım en azından diye mırıldandı, içinden. Yine kendini avutmaya çalışıyordu işte... Kaç dakikadır öylece dikiliyordu kızın karşısında? Belki de bundan da rahatsız olmuştu. Hiçbir ses çıkarmadan, Arina'nın sağ tarafına geçti ve kendisini bıraktı. Yere oturdu ve sırtını yosunlu duvara yasladı. Hemen sağ tarafında duran Arina'nın bacaklarını gördüğünde ise kafasını hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Diğer erkekler gibi olduğunu düşünmüyordu Jón. Sadece kızların görünüşünü önemseyen erkekler... Arina'nın da böyle düşünmesini istemiyordu. Bu yüzden ani bir şekilde başını havaya doğru kaldırmıştı. Şu anki durumları komik sayılabilirdi. Konuşmadan öylece duruyorlardı. Mutfakta. Göl kenarı veya başka bir yer değil, mutfak. Arina ile böylesine tuhaf yerlerde karşılaşmayı seviyordu. Bunları düşündükten sonra kendini tutamayarak mırıldandı,

"Yüzün her zamankinden daha solgun görünüyor."

Bunun anlamı açıktı, Jón ve Arina'ya göre. Dışarıdan duyan biri asla neden bahsettiklerini anlamazdı. Buna emindi, Jón. Ve belki de bu yüzden sesini kısmak gibi bir zahmette bulunmamıştı. Bu solgunluğun nedenini bilse de korkmuyordu Jón. Aptal cesareti vardı üzerinde belki de ama korkmuyordu. Korkması için sebep arıyor, bulamıyordu. Böyle bir sebep bulmuş olsaydı, Arina'dan uzaklaşabilirdi. Ve elbette ona saçma gelen duygularından da... Böylesi daha mı iyi olurdu? Eğer bu duygular yok olacaksa, evet. Gözlerini kapadı ve Arina'nın etkileyici ses tonunu duymayı beklemeye koyuldu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptyPerş. Ağus. 21, 2008 10:47 pm

Jón'a daha fazla bakamayacağını kestirdiği zaman yüzünü usul usul yanmakta olan şamdana çevirmişti Arina. Yanakları kızarabilseydi eğer, şuanda kıpkırmızı bir yüze bile sahip olabilirdi. Loş ışığın oyunuyla tebeşir beyazı yüzü parlıyordu. Gözlerinin altı gölgeliydi. Jón'a hiçbir şey söyleyememek kalbini sıkıştırıyordu, keşke karşısındaki bu tuhaf, hüzünlü çocuğa duyduğu en insanî duyguyu, o da Arina'ya duyabilseydi ama buna ihtimal vermiyordu. Onu dün Ravenclaw'dan bir kızla gördüğüne emindi. Önceleri duyduğu çocukça kıskançlık duygusu katlanmıştı. Sadece yüz olarak tanıdığı Ravenclaw'u öldürmek istemişti, onlara bakmaktan kendisini alamamıştı. Bu, hep sahip olmak istediği bir şeyi, başka birinin satın alması gibi bir duyguydu. Tek farkı, bunun milyonlarca kat fazlası bir acı yaşatıyordu. *Belki de aralarında bir şey yoktur* diye geçirmişti sonra aklından. Bu bir çeşit avuntu da olabilirdi, kendini bir Muggle'dan daha çaresiz hissetmişti.
Artık Jón'un bakışlarını üzerinde hissetmiyordu. Bakmasını isterdi... Neler saçmalıyordu böyle? Gözlerini ilk kaçıran o olmuştu. *Ah ne önemi var ki* diye düşündü. Sonuçta Jón'un, Arina'ya bakmak gibi bir zorunluluğu yoktu. Yine de kendisine yenik düşerek yüzünü indirdi ve çocuğun gölgelerle kaplanmış kusursuz yüzüne baktı. İlk kez bu kadar güzel bir insan yüzüne rastladığını düşünüyordu bazen. Gözleri öylesine tuhaf bir hüzünle parlıyordu ki, bu Arina'yı bazen bir gizemin içine atıyordu. Şimdi ona bakmayan bu gözler etrafı inceliyormuş gibiydi. Arina'ya bakmaktansa, yosunlu duvarlara bakmayı tercih ediyordu.


"Peki"

Birden irkildi. Bunun, az önce söylediğine bir tepki olduğunu birkaç saniye sonra algılayabilmişti. Jón'un sesindeki hayal kırıklığıyla karışık soğuk ifadeye bir anlam verememişti. Yanlış bir şey mi söylemişti? Belki de onun buraya neden gelmediğini sormak bir kabalıktı ama hesap soruyor gibi olmak istememişti. Ne de olsa sadece arkadaştılar. Dudaklarını ısırmaya başladı. Gerildiğinde hep bunu yapardı... Gözleriyle Jón'un yüzünü yoklamaya devam etti. Oysa defalarca incelemişti bu yüzü. Ortak Salon'da, Büyük Salon'da, göl kenarında, İksir Sınıfında... Beraber oldukları heryerde bakmıştı ona. Hafızasına kazımıştı sanki. Çocuğun siyah ve dalgalı saçları hafifçe yüzüne düşüyordu ve gözlerini gölgelendiriyordu. Bazen tamamen ciddi, bazense tamamen alaycı oluyordu bu yüz. Neşelendiği zamansa hep ince dudaklarının kenarında bir gülücüğü asılı bırakıyordu, Jón.

Birden havanın hareketlendiğini hissetti. Jón usul hareketlerle Arina'nın sağ yanına geçmişti ve bunu yaparken kızı deli eden kokusunu havaya yaymıştı. Bir şey söylemeden duvara yaslandı ve aynı hizaya oturdu. Arina gözlerini kapatmıştı, bu kokuyu içine çekti. İki saniye süren bu olayın ardınan gözlerini hafifçe yere eğerek Jón'un saçlarıyla buluşturmak istemişti ama saçları yerine yüzüyle karşılaşmıştı. Yukarı bakıyordu. En güzel özelliklerinden birisi de bu olmalıydı herhalde, Arina etek giyindiği halde bacaklarını dikizleme ihtiyacı duymaması. İçindeki sevginin kabardığını hissetti.


"Yüzün her zamankinden daha solgun görünüyor."

Bu cezbedici fısıltı kulaklarına çarptığı anda Arina yüzünü, onun yüzünden ayırarak yeniden şamdanlara çevirmişti. Şimdi yine düşüncelere boğulmuştu. Bu sözcüklerin anlamını biliyordu, Jón da sezmişti. Bazen onun kendisinden korkup korkmadığını merak ediyordu. Onu korkutmak istemiyordu. Korkuyor olsaydı, giderdi ama gitmiyordu. Bir sebepten hep Arina'nın yanındaydı. Derin bir nefes aldı. Yüzünü yeniden yere indirdiğinde Jón'u, gözlerini kapamış olarak buldu. Dudaklarına çarpık bir gülümseme oturttu, ona yaklaşmak istiyordu. Kendisine göre yavaş sayılabilecek bir hızla yere oturdu. Şuan yosun kokusundan çok Jón'un baş döndürücü kokusunu duyuyordu. Yüzüne bakmaya devam etti. Bir süre sonra gülümsemesi silinmişti.

"Evet... Yakın zamanda olacak. Yarın gece diye tahmin ediyorum."

Sesi tuhaf bir direnç ifadesini içinde barındırıyordu. Yarın gece Jón'a gözükmeyecekti, Gin'in yanına hallolacaktı bu iş. Gin'in kanını kullanmak istemese de yapacaktı bunu, yapmak zorundaydı.

Bacaklarını ileri doğru uzatarak damalarındaki kanın rahatça akmasına izin verdi. Gerçekten de vücudu her zamankinden daha solgundu. Yeşil gözlerini yeniden Jón'a çevirdi. Şimdi onun bakışları da Arina'nın yüzündeydi. Bu bakışın dostça olup olmadığını çözemiyordu Arina. Onun düşüncelerini okuyabilmeyi isterdi. Okusa neyle karşılaşabilirdi ki? *Herneyse* diye geçirdi içinden. Jón'un varlığı onu hem ürkütüyor, hem de huzurla dolduruyordu. Elleri kucağına düşmüştü. Koyacak bir yer bulamamıştı sanki. Teni, doğumundan beri buz gibiydi ama Jón'unki sıcak olmalıydı. Kirpiklerini yere eğdi. Gözleri yeniden gölgelenmişti ve uzun saçları yüzüne düşüyordu. Açıktaki boynu, gölge oyunlarına rağmen tebeşir beyazı kalabilmeyi başarmıştı. Bu sıcaklığın nasıl olduğunu hissetmek istiyordu. Herkesin kendisine ait bir ten kokusu vardı ama Jón'unkinin anormal derecede baştan çıkarıcı olduğuna emindi. Tereddütlerini hareketlerine hiç yansıtmadan kucağındaki sağ elini hafifçe kaldırdı ve Jón'un elini nazik bir hareketle kavradı. Soğuk ve ince parmaklarının dokunduğu her santim sıcacıktı... Bunu ilk kez yapıyordu. Ona daha önce hiç dokunmuş olmadığını o zaman fark etti. Dudaklarını araladı, nefesi de teni kadar soğuktu.


"Gerçeği bildiğin halde benden korkmaman etkileyici, biliyor musun?"

Ses tonu gerçekten etkilenme duygusunu yansıtıyordu. Avcunun kavradığı bu el, kendi elinden büyüktü ama parmaklarıyla onu sarmayı başarabilmişti. Koşuşan ev cinlerine ikisinin burada olduğu haberi kısa sürede yayılmış olacak ki mutfaktan çıkmama kararı almışlardı. Akşamın bu vaktinde lanet yemek istemedikleri açıktı. Göğsü hızlıca inip çıkıyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Jón'un tepkisini beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jón Hallbjörn

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Rp Sevgilisi : Vecthia Athulnar
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptyC.tesi Ağus. 23, 2008 10:59 pm

Gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Başını yosunlu duvara yaslamıştı ve bu sayede yosun kokusunu daha net bir şekilde tadar duruma gelmişti. İğrenç bir kokuydu bu. Arina'nın kokusunu düşündü. Onun baş döndüren şampuan kokusunu. Arina hala ayakta durduğundan, kokusunu alamıyordu. Böylesi daha iyi diye mırıldandı, içinden. Çünkü Arina'nın o cezbedici kokusunu duyduğunda saçmalamaya başladığını hissediyordu. Kendine hakim olamıyor, sürekli onun yanında durmak istiyordu. Ve o muhteşem kokuyu duyumsadığı an, karnında bir şeyler olmaya başlıyordu. En az on bardak ateş viskisi içmiş gibi hissediyordu. Midesini yakan, baş döndürücü ama bırakılamayan. Sarhoş eden o muhteşem duyguyu hissediyordu. Gözlerini kapadığında, Arina'yı düşünmekten az da olsa uzaklaşmak istemişti. Bunu yapamıyordu. Onu görüyordu, yine. Karanlıkta. Sadece bembeyaz teni, kırmızı dudakları ve yeşil gözleri. Başka kimse yok. Onları rahatsız edebilecek kimse... Baş ağrıtan ışık yok, saçma sözler yok. Ve gülümsüyor. Kendinden emin bir ve etkileyici bir şekilde.

Onun baş döndüren kokusunu tekrar hissettiğinde ise, gözlerini açmak zorunda kalmıştı. Bu Jón için iyi olmuştu çünkü hayal aleminde kalmaya devam ederse, kendisini tutamamaktan korkuyordu. Hemen yanına oturmuştu kız. Başını yosunlu duvardan yavaşça çekti. Her daim dudak kıvrımlarında bulunan gülümseme, Arina konuşmaya başladığında daha belirgin bir şekilde belli olmaya başlamıştı.

"Evet... Yakın zamanda olacak. Yarın gece diye tahmin ediyorum."

Kendisinin söylediği şeye cevap olduğunu anlamıştı ama ne söylediğini bilmiyordu. Ah şu lanet koku... Aklını başından almaya sadece kokusu bile yeterken, neden anlatamıyordu içindekilerini? Olmazdı. Arkadaşlıklarını bozmamak için, ikisinin de iyiliği için. Birden aklına Vecthia geldi. Vecthia... Onun için sıradan bir kız olmaktan öte biriydi. Değişik, anlaşılamaz, gizemli ve kendine doğru çeken. İstese bile Vecthia'dan kopamıyordu. Kalbinde iki kızı birden bulundurması mümkün müydü? Şu an, Arina'nın yanında olduğu için Arina'ya olan duyguları daha baskın bir şekilde ortaya çıkıyordu ama durum Vecthia'nın yanına gidince de değişiyordu. Bu yaptığım adilik, diye düşündü. Gerçi, Arina bilmediğine göre sorun yoktu. En azından şimdilik. Ama yine de değişik duygular hissediyordu. Arina'dan hoşlandığını sanıyordu ama Vecthia'ya karşı daha yoğun duygular hissediyordu. Şu an önemli değil diye mırıldandı. Az önce, daha iyi bir şekilde düşünebilmek için yere çevirdiği bakışını tekrar Arina'nın kusursuz sayılabilecek kadar güzel yüzüne çevirdi.

Arina'nın gözlerine tekrar baktığında, ellerinin üzerinde, soğuk bir el hissetti. Bu soğuk el, kalbinin daha hızlı çarpmasına ve kızarmasına neden olmuştu. O an, kendi sıcaklığının ikisine de yetebileceğini düşündü ama sonra hemen bu düşünceleri kendinden uzaklaştırdı. Gözlerini, Arina'nın eline çevirdi. İnce parmaklarıyla, Jón'un elini kavramıştı. Jón'un yüzündeki şaşkınlık gizlenemeyecek türdendi. Arina ilk defa elini tutuyordu. Arkadaşçaydı belki ama yine de Jón için güzel bir ilkti. Koyu gözlerindeki soğuk olarak nitelendirilebilecek bakışlar, kızın elindeydi hala. Ve hala, kendi duygularını bastırmaya çalışıyordu. Kızın nefesini kulaklarında hissetti.

"Gerçeği bildiğin halde benden korkmaman etkileyici, biliyor musun?"

Basit bir teşekkür için elini tutmuş olmalıydı. Başka açıklaması olamazdı. Daha doğrusu, olmaması gerekiyordu. Daha demin hissetmiş olduğu her şeyi bir kenara bırakmayı denemeye çalıştı. Bunun için yüzüne sahte bir gülücük yerleştirdi. Hayret ifadesini zorlukla geçirebilmişti. Arina'nın bir şeyleri fark etmesini istemiyordu. Aptal... Bi' elini tuttu diye hemen senaryolar yazmaya başlamıştın, değil mi? İçindeki sesi dinlememeye çalışıyordu. Derin bir nefes aldı. Bacaklarının uyuştuğunu hissediyordu ama bu uyuşukluğu gidermek adına bir şey yapmak için herhangi bir hamlede bulunmuyordu. Sahte gülümsemeyi bozarak dudaklarını araladı.

"Korkmam için bir neden olduğunu düşünmüyorum."


Bunları söyledikten sonra, Arina'nın ellerini çekmesini beklemişti ama yapmıyordu. Hala öylece duruyorlardı. Bütün düşünceleri dağılıyordu, soğuk elini kendi elinde hissettiğinde. Üşüyordu ama bu üşüme kızın soğukluğundan kaynaklanmıyordu. İçi üşüyordu. Kızın hala tutmakta olduğu sol elini yavaşça kızın soğuk elinden çekti. Onun geri çekilmesini beklemeliydi, belki. Ama düşüncelerine bu kadar uzak kalmışken, bunu bekleyemezdi. Normal bir durummuş gibi, sol elini dalgalı saçlarına götürdü. Beceriksiz bir şekilde düzeltmeyi denedikten sonra tekrar kucağına koydu elini. Ama bu sefer kendi sağ eliyle kenetlemişti. Büyük ihtimalle kız bunu yanlış anlayacaktı. Rahatsız olduğunu düşünecekti. Böylesi çok daha iyi olabilirdi, öyle olmasını umuyordu. Dudaklarını tekrar araladığında, kalp atışı normal hızına dönmüştü. Yanaklarındaki fazla belli olmayan kırmızılık da gitmişti. Şükürler olsun.

"Yardım edebileceğim bir şey olursa..."

Dedi ve sözlerini tamamlamadı. Kızın anladığını biliyordu. İçten gelmiş sözlerdi bunlar. Arina'ya yardım etmeyi gerçekten istiyordu ama aynı zamanda, onunla biraz daha aynı ortamda kalmaya devam ederlerse, kendini tutamayacağından korkuyordu. Normalde böyle biri değildi Jón. Duygularına kolaylıkla hakim olabilirdi. Rol yeteneği de oldukça gelişmişti. İstediği herkese rol yapabilirdi... Arina dışında diye cevap verdi, kendisine. Ama artık Arina'dan da duygularını gizlemeyi öğrenmesi gerekiyordu. Patlamaya hazır bir bomba gibi etrafta dolaşmak hiç iyi değildi. Ve kıza rol yapamama durumu sinirlerini oldukça bozuyordu. Bu durumu başka insanlardaki ilişkilerine de yansıtmaktan çekinmiyordu. Kendini her zaman güçlü biri olarak görmüştü. Ve her zaman fiziği ile istediği kızı etkileyebileceğini düşünmüştü. Bu düşüncelerinden şüphe etmeye başladığı için kendisinden rahatsız olmaya başlamıştı. Gözlerini devirerek uyuşmuş olan sağ bacağını kendisine doğru çekti. Sol bacağını ise karşısına doğru uzattı. Yalnızca hafif bir acı duydu. Bu acı da kısa sürelik bir acıydı. Kızın nefesini bir kez daha yüzünde hissetmek için beklemeye koyuldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Karmaşık Şeyler Empty
MesajKonu: Geri: Karmaşık Şeyler   Karmaşık Şeyler EmptyPaz Ağus. 24, 2008 12:15 pm

Arina, cezbedici sıcaklıktan ayrılmak istemiyordu. Tenine elektrik verildiğini hissetse de elini çekmedi. Jón'un yüzüne doğrudan baktığından şaşkınlığı sezebiliyordu. Oğlanın soluk benzi hafifçe kızarmıştı, ya da Arina uyduruyordu. Hissettiği tek şeyden emindi, o da Jón'un bedenindeki hareketlenme. Kalbinin atışını duyabiliyordu, tıpkı herkesinkini duyduğu gibi. Bu fazlaydı, kanı bedenine hızla yayılıyor olmalıydı. Bir heyecan belirtisi olabilirdi. Bu, iyiye mi işaretti yoksa kötüye mi anlamıyordu çünkü Jón'un onu arkadaşı olarak gördüğünü biliyordu ve öyle görse bile erkek olan her insan Arina'nın varlığından ve temasından etkilenirdi. İnsan gözlerinin büyülenebileceği kadar güzel yaratılıştaydı. Yine de onu büyüleyebildiğini sanmıyordu çünkü hareketlerinde tuhaf bir rahatsızlık da sezmişti.

İnsan duyguları gerçekten karmaşık olabiliyordu ve kalbinin derinliklerinde bir yerlerde varolan tüm bu duyguları neredeyse yeni yeni keşfetmeye başlamıştı. Kıskançlık, nefret ve uçurumdan düşüyormuş hissi yaratan o diğer büyük duygu... Çocuğun gözleri, Arina'nın ince ve beyaz parmaklarını süzmeye başlamıştı şimdi. Dalgalı saçları yüzüne düşerken Jón'un ne kadar etkileyici gözüktüğüne bir kez daha kanaat getirdi. Bu sıcaklık elini uyuşturuyordu ve Arina'nın soğuk tenine rağmen elinin altındaki bu el terlemeye başlamıştı.


"Korkmam için bir neden olduğunu düşünmüyorum."

Bir neden... Çoğu insana göre bir vampirle yaşamak korkmak için bir neden olabilirdi ama Jón bunu önemsemiyordu. Karşısındaki başka biri olsa yine önemsemezdi, kendi kendine büyütmesine gerek yoktu durumu. Birden sıcaklığın, elinden uzaklaştığını hissetti. Gözlerini Jón'un yüzünden indirdiğinde elini Arina'nınkinden ayırdığını gördü. Aniden saçlarını düzeltmekle ilgilenmeye başlamıştı. Arina irkilmeyle elini kendisine doğru çekti. Şimdi Jón, iki elini birbirine kenetlemişti. Kendi kendisine kızdı. Benliğine hakim olamamıştı. Oysa bunu yapabilirdi, yapabileceği en basit şey olurdu bu ama yapmamıştı. Onu rahatsız etmişti. Belki de az önceki tüm o kalp atışlarının sebebi irkilmesiydi. *Ne de olsa hergün bir vampir elini tutmuyordur* diye geçirdi içinden. O da tıpkı Jón gibi ellerini birbirine kenetleyerek kucağına koydu ve yüzünü tamamen ters bir yöne çevirdi. Yanındaki bir insanı yoksayıyormuş gibi hissettirmek yaptığı en iyi şeylerden biri sayılabilirdi. Jón'un teninin kokusu onu deli etmeye devam etse de yüzünü çevirmedi. Aniden dökülen tavanla gözlerini buluşturduğunda sonunda yüzünü sabitleyebilmişti.

"Yardım edebileceğim bir şey olursa..."

Belki elini bırakmasının etkisiyle, sesi diğer cümlesini sarf ederkenkinden daha emin çıkıyordu. Tamamlanmamış bir cümle olsa da Arina anlamının farkındaydı. Yardım edebileceği bir şey... Dudağında çarpık bir gülümseme oluştu ama hemen kayboldu. Gözlerini kapatmıştı, genellikle sakinleşmek için bunu yapardı. Jón'un gerçekten yardım etmek istediğini biliyordu, bunu taktir ediyordu. Ne var ki ona kimse yardım edemezdi. Böyle doğmuştu ve sonsuza dek böyle yaşayacaktı. Birilerinin kanıyla beslenerek. Gözlerini yeniden araladı, tavanın yosun tutmuş dökülen boyası iç açıcı bir manzara sayılmazdı. Yanında, Jón'un hareketlendiğini hissediyordu, önce kalkıp gideceğini sandı ama bacağını kendisine doğru çekmekle meşgul olduğunu anlayınca bu düşüncesinden kurtuldu.

"Teşekkür ederim." dedi nezaketen "Bu konuda yapabileceğin en büyük yardımı zaten sırrımı saklamakla yapıyorsun."

Sesinin biraz daha sert ve resmi çıktığının farkındaydı ama elinde değildi. Jón, aralarında mesafe olmasını istiyordu ve Arina da bunu ona verecekti. Tavanla haşır neşir olarak sarf ettiği sözcüklerden sonra gözlerini yeniden Jón'a çevirdi. Ne hissetmesine yol açarsa açsın ondan korkmuyordu. Öfke dedikleri şey bu olmalıydı. O sadece bir erkekti, sadece bir insan. Kendisine hakim olabilirdi... *Hayır, bu çok zor*
Kendi kendisiyle kavga ediyordu ve Jón'la hiç karşılaşmamış olmayı diliyordu. Onu hiç görmeseydi eğer, böyle acı çekmeyecekti. Kokusunu ve sesini her duyduğunda tuhaf bir delilik nöbetine tutulmayacaktı. Aralarında bir şey olamazdı. Karşılık görmediği birinin ardından böyle umutsuzca gitmek insanlara özgüydü ve ne yazık ki, Arina'nın insan yönü baskın geliyordu. Belki de Jón'u duraksatan şey, yanında gördüğü kızdı. O olmasa... *Ne saçmalıyorum böyle?* diye geçirdi içinden. Jón'u o kızdan önce tanımıştı ve eğer Arina'ya karşı bir şey hissediyor olsaydı şimdi daha farklı olabilirdi. Olabilirdi... İhtimaller dahilinde bir durumu değerlendirmek onun tarzı sayılmayacak kadar uzaktı. Yine de Jón'a baktıkça kendisine yenik düşüyordu. Kokusu, nefesi ve sıcaklığı belki de vampir yanını cezbediyor olabilirdi ama yüzüne her bakışında çok farklı duygularının tetiklendiğine emindi.
Birden porselen beyazı çehresine tuhaf bir hüzün çöktü. Çocuk, bu anî mimik değişimlerini belki de dengesizlik olarak algılıyordu. Uzun kirpiklerini yere indirerek Jón'un ellerine baktı.


"Gerçekten üzgünüm, elini hiç tutmamalıydım. Seni rahatsız edebileceğimi düşünmemiştim."

Gerçek bir özür bile sayılabilirdi bu. En azından bunu yapması gerekiyordu. Jón'un ne olursa olsun kendisinden uzaklaşmasını istemiyordu -hem istiyor, hem istemiyordu- ona rahatsızlık vermek niyetinde değildi. Yüzüne yayılan hüzün bir insanın anlayabileceği dereceye gelmişti. Saklamak için çaba göstermedi, gözlerinin altındaki gölgeler belirginleşiyordu ve dudağının çizgisi kıvrılmıştı. Ellerini sıkı sıkı birbirine kenetleyerek şeffaf beyaz teninin altındaki tüm damarları açık etti.

"Bir daha olmayacak."

Kendisiyle savaşıyordu ve sesinin kararlı çıkması için elinden geleni yapmıştı. Jón, onun arkadaşlığından hoşlanıyor olabilirdi ama temasından hoşlanmadığı açıktı. Yeşil gözlerine Jón'a yeniden bakmaları için izin verdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Karmaşık Şeyler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-