AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Aynalar

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
James Lyer Vigoureux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
James Lyer Vigoureux



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Rp Sevgilisi : Freya Artemis
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Simurg

Aynalar Empty
MesajKonu: Aynalar   Aynalar EmptyCuma Haz. 18, 2010 12:10 am

Kurgu Hakkında bilgiler: http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/kurgularynyz-f155/aynalar-t7313.htm


Sabahın ilk saatlerinde gelen yeni görev ile kendini dışarıya çıkmak için hazırladı Bakanlıkta, siyah takım elbisesinin üzerine giydiği siyah cübbesinin iplerini sıkıca bağladı ve gitmesi söylenen yere gitti. Dar sokakların birbirini bağladığı ücra köşelerin birinde küçük köhne bir bara girdi James etrafına bakındığında ince zayıf suratlı bir adamın onu çağırmak için elini kaldırdığını görünce ona doğru ilerledi. Adamın karşısındaki sandalyeye oturduğunda hiç konuşmadan adam masanın altından iki tane üzerinde Latince kelimeler yazan top büyüklüğünde kutuları masanın üzerine koydu ve James’e doğru iteklerdi. James kutuları incelemek için etrafına bakarken adam kutular hakkında birkaç bir şeyler söylüyordu ama kutuların üzerindeki yazıların James’i çok etkilemiş ve kulaklarını tıkamıştı. Tek duyabildiği adamın derinden gelen sesi ile “Çok hassaslar ve kırılabilirler dikkat et” oldu James kafasını anlamış evet anlamında salladı ve kutuları aldığı gibi bardan çıktı. Bakanlığa ulaştığında masasının üzerine bırakmak istemedi kutuları en güvenli yeri dediği deri kaplamalı kapının hemen arkasındaki soyunma odasına bırakırken Latince kelimeler yine gözüne takılmıştı. Kutuların albenisi onu cezp ediyordu ama kutuların tekinsiz bir şeyler olduğunu da biliyordu.

Buluşulacak yerin adresi geldiğinde hiç tanımadığı bir barın adresi yüzünden erken çıkmak için yola çıktı uzun bir seyahatin ve kutuların artık ağırlığından bezmişti. Tekinsiz kutulardan kurtulmak için elinden geldiğince hızlı davranıyordu. Uzun siyah pelerini ve içinde saklamak için çabaladığı iki kutu ile ilerlerken gözleri derin endişe ile büyümüştü. Uzun süre iki kutuyu taşımanın rahatsızlığı bedenine işlemiş gibi elleri kutulara yapıştırmıştı ve parmak uçları artık hissizleşmişti. Giydiği siyah takım elbisesinin içindeki beyaz gömleği koşuşturmanın harareti ile terden sırılsıklam olmuştu, uzun dar sokaklardan geçerken insanların onun ne taşıdığını anlamaması için elinden geldiğince belli etmemeye çalışıyordu. Sabah aldığı bu iki paketi teslim etmek için buluşacağı barın adresini aldığında kendini mutlu hissetmişti ama şimdi barı aramanın daha kötü olduğunu keşfetmişti. Kutuları eline ilk aldığında hissettiği o anlamsız korku şimdi koltuk altlarına iyice sıkıştırdığı bu iki kutunun tenine her temasında daha da alevleniyordu. Kafasından birçok düşünce vardı kutu hakkında ama bunların birini bile gözünün önüne getirmek istemiyordu zira taşıdığı şeyin elbette ki büyük bir riski ve gizliliği vardı.

Uzun adımlarla ilerlediği sokakta hafifçe tekrar ettiği barın ismini aramak ile Hogsmeade sokaklarında gezerken insanların yoğun olduğu bir barın önünde durdu ve yukarda barın ismi yazılı olan tabelaya baktı. Barı görmenin ve iki kutudan kurtulmanın sevinci ile kapıyı itekledi gövdesi ile barın insanlarla dolu olmasının etkisi ile buluşacağı görevliyi bulması zor olacaktı. Kapının hemen yanında gözlerini kısarak etrafına bakmaya başladı, bakışlarının yetersiz olacağını anladığında masaları yavaşça geçti. İlerde tanıdık bir sima gözlerinin ışıldamasına neden oldu, dostunun burada ne işi olduğunu düşünmeye başlamıştı ki BGT çalışanı olduğunu hatırladı. Birkaç masa ilerledikten sonra dostunun karşısındaki boş sandalyeye doğru hamle yaptı ellindeki iki kutu hala koltuk altlarında bir şekilde rahatsızca oturdu. “Seni göndereceklerini bilmiyordum” dedi yüzündeki gülümseme günün yorgunluğu ve stersini alacak şekilde, ilk defa gözleri güzel bir şeyler görüyormuşçasına ışıldamış ve net görmeye başlamıştı. İki kutuyu üst, üste yere ayağının dibine yavaşça bıraktı, kırılacak derecede hassas oldukları söylendiğinden beri gözü gibi bakmıştı onlara şimdi görevinin son dakikalarında sakarlık yapmak istemiyordu. Brenda ile kısa bir söyleşi yapıp ona bu iki baş belası kutuyu verip ayrılmak isteyen biri gibi huzursuz hareketler yapıyordu. Bakanlıktaki işlerini göz ardı edemeyecek bir zamandaydı masasının üstü parşömenlerle kaplıydı ve elinde hiçbir bilgisi olmadığı ama içinden çok tehlikeli olduklarını bildiği iki tane kutuyu taşımak onu bu bardan biran önce çıkarmak istiyordu. “Brenda kutuları sana bırakıyorum söylendiği gibi ve benim acelem var gitmeliyim” dedi dostuna durumu açıklar bir sesle kutuları masanın üzerin koydu ve Brenda’ya doğru itekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brenda Stormrage

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Brenda Stormrage



Mücadele Tarafı : Canım ne isterse.Mantık işler sadece.
Rp Sevgilisi : Marius (L)
Kan Durumu : Safkan
Patronus : İspinoz

Aynalar Empty
MesajKonu: Geri: Aynalar   Aynalar EmptyCuma Haz. 18, 2010 4:39 pm

Yine bir görev yine bilinmedik bir yer arama çabalarıydı cadının yaptığı.Bakanlıkta da fazla işi olmamasının en güzel yanı erken çıkmasına engel olmamasıydı.İşini sevmesi, severek yapması onu her zaman başarılı kılmıştı.Hogsmeade sokaklarını da barı bulmak zor değildi fakat daha önce gelmemiş olması onu gözün de pekte sevimli kılmıyordu.Nihayet bulduğun da ince parmaklarıyla kapıyı iterek içeri girdi ve kısık gözlerle etrafına bakarken tanıdık büyücü görmemek için de dua ediyordu.Duası tutmamıştı anlaşılan.Gözüne kestirdiği ücra yere ilerlerken ,bakanlıkta çalışan bir kaç kişi selam vermişti.İçinden lanetler yağdırırken bir yandan da gülümseyerek karşılık vermeyi başarmıştı.Çektiği sandalyeye otururken sevimli hale getirdiği suratını ciddileştirmişti.Beklemeyi seven biri olmasa da erken geldiğinden yapacak başka bir şey de yoktu.

Beklemeye devam ederken gelecek kişi hakkında bir fikri yoktu.Gözleri etrafta gelen kişiyi aramayacağı için de cübbesinde duran dergiyi karıştırabilirdi.Dergiyi çıkardığında barmen de yanına gelmiş fakat Brenda bir şey istemediğini söyleyerek onu göndermişti.Sayfaları karıştırırken aklının dergide baktıkların da değilde gelecek kişi de olduğunu anlamıştı ve dergiyi tekrar cübbesine yerleştirip dirseklerini de masaya dayayarak kapıya odaklanmıştı.Aldığı görevler de her zaman o bilinmezliği oynardı.Şimdi ise durum tam tersine dönmüştü.Gelecek kişi tüm BGT çalışanlarını tanıyordu.Öyle olmasaydı görevi üstlenirken nasıl tanıması gerektiği hakkında bir ipucu verilirdi.Bu durum onu tedirgin ediyordu.Güçlü bir büyücü olması korkmasına engeldi fakat tedirginliğine değildi.Bir şey içerek oyalanmak istese de midesi de buna izin vermiyordu.Ne yapacağını bilmez halde gözlerini devirdi.Ortamın sıcaklığından saçlarını toplama gereği hissetti ve çantasında toka arama çalışmalarına başladı.Başarısızlıkla sonuçlanan olaya asasıyla müdahale etmek isterken açılan kapıya takılan gözlerin de parlamasına sebep olacak kişi belirmişti.En yakın dostu kolunun altı kabarık bir halde ona gülümsemiş ve yanına doğru emin adımlarla gelmeye başlamıştı.Brenda James'i beklemiyordu karşısın da.Onun çok yoğun çalıştığını biliyordu.Üstüne de böyle bir görev verilmez sanıyordu ama işi yapacak kişi güvenilir olunca her şey dururdu.James masaya geldiğinde Brenda ayağa kalktı onu öptü ve oturması için işaret ettikten sonra ikisi de yerlerine yerleşti.James kadını gördüğüne şaşıran ifadesini saklayamamış ve söylemişti.Kadın da karşılık veremeden edemedi."Ben de seni beklemiyordum tatlım.Yoğun olduğunu sanıyordum.İyi olmuş sanki he? Yine görüşmüş olduk.."Kolunun altında ki kutuları usulca yere bırakırken gözlerini de saniyelik bile olsa üzerinden ayırmıyordu.İki paketti koruduğu.Üzerine yazılan yazılar da hayli merak uyandırıyordu.“Çok hassaslar ve kırılabilirler dikkat et” .Neydi bu böyle? diye içinden geçirmeden edemedi Brenda.Biraz sohbet etmişlerdi.Başka biri olsaydı Brenda teslim ettikten ya da teslim aldıktan hemen sonra oradan uzaklaşırdı.Üstelik hiç konuşmadan.Her zaman böyleydi.İş James'e gelince her şey değişirdi.Brenda dostunda garip bir hal sezmişti.Bu da kutularda ki merakını bir hayli arttırmıştı.James sözlerini tamamladığın da kutuları kadına doğru iteklemişti .Kadın ise görevi gereği kutuları kontrol etmek durumundaydı.'Kutuları açmalıyım dostum' James'in bakışları onaylar derecede olmasa da Brenda bunu yapmak zorundaydı.Bakmak ve emin olmak durumundaydı.İçerisinden çıkacak nesneler doğru olanlar değilse başına bela almak istemezdi.Israrlı bakışlarla James'e bakarken adam ayağa kalktı ve barın sakin bir köşesine –arkada köşe koltuklardan biri, üç tarafı kapalı tek kaile salona bağlanan özel bir bölüm olan yere- giderek iki kutununda ambalajlarını usulca açarak kadına doğru itti.Bakışlarını da kadından onaylayan cevabı almak istercesine ona kilitledi.Kadın ise kutudan çıkan iki oy aynasına şaşkın bakışlarla bakarken tüm duyma yeteneğinde yitirmişti..Beynini meşgul eden tek şey onu bu hale getiren ve yavaş yavaş bedenini sömüren aynalardı.Aynanın içine hapsolunca ne yapacağını bilemez halde çırpınırken nasıl bir yerde olduğu hakkında da bir fikri yoktu.İçeriden dışarıyı olduğu gibi görebilmekte fakat sesinin gittiğine emin olamadan gözyaşları yanaklarını yıkamaya başlamıştı.Çaresizce çırpınırken ses çıkarmay da korkmuştu.İlk defa böyle bir durumla karşılaşmanın şaşkınlığı da bedeninde kol gezerken James pelerini ile aynanın tekini örttüğünde çıkan insan sesleri ortamı daha da ürkütücü hale getirmişti.Kadın ise ellerini yumruk yaparak aynaya vurmaya başlamış James'in -dostunun- odadan çıkışını görmüş ve çaresizce olduğu yere sinmişti.Tüm duyguları saniyenin milyonda bir hızına denk gelecek şekilde yerlerini birbirlerine devrederken Hogwarts yıllarında başına gelen olayı hatırlamasına sebep olmuştu ve James'in yine yardım bulmak için gittiğine kendini inandırırken eli boynunda ki kolyesini kavradı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
James Lyer Vigoureux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
James Lyer Vigoureux



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Rp Sevgilisi : Freya Artemis
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Simurg

Aynalar Empty
MesajKonu: Geri: Aynalar   Aynalar EmptyCuma Haz. 18, 2010 8:14 pm

Tanıdık yüz ile karşılaşmanın üzerindeki baskıyı hafifletmesiyle rahatlayan bacaklarını serbest bıraktı masanın altında, Brenda’da onu beklemiyordu. İki arkadaşa da bu sürpriz iyi gelmişti görüşmüş olmuşlardı ama böyle gizli ve tehlikeli bir görevin verdiği rahatsızlık sohbetlerine elbette ki etki ediyordu. Masanın üzerinde duran kutulara dokunmamıştı Brenda onları açmasını söylediğinde James içinden ettiği lanetlerle başa çıkmaya çalışıyordu. Henüz kurtuldum derken şimdi onları açacaktı eski dostunun hatırına bunu yapabilirdi ayağa kalktı yine elleri iki üzerinde Latince kelimeler yazan kutuyu koyduğunda bildiği sıcaklığı hissetti içi ürperdi karşısında onunla beraber ayağa kalkan Brenda’ya baktı. Neden bu kadar tedirgin olduğunu anlamıyordu altı, üstü iki küçük kutuydu ama içindeki şeylerin neler yapabileceğini bilmiyordu.

Geçtikleri odada kimsenin olmaması şanstı iki tane sandalyeyi yan yana çekti James ikisini de güzelce yerleştirdikten sonra asası ile dokundu ayrı, ayrı kutuların üzerindeki Latince kelimler kırmızılaştığında James bakışlarını arkasında duran Brenda’ya döndü. Arkasından gelen genişleme sesine aldırış etmiyordu arkadaşından onay almak için biraz bekledi. Bakışları kutuları açmış olduğu yerde sabit kalan Brenda’ya “Tamam mı Brenda?” dedi önce gözlerine bakarak. Ama ses vermemişti Brenda ve giderek şeffaf bir hal almaya başlamıştı. Uzun ince ve zarif bedeni bir hayaleti andıracak şekilde şeffaf bir hal alıyor, bakışları arkasında duran şeylere kilitlenmiş ve donuklaşmış öylece duruyordu. “Brenda” diyebildi sadece James ve yok oluşunu izledi, kaybolduğu yere elini uzattı önce yakalayabilmek adına ama gitmişti. Arkasına dönmekten korkuyordu ve ince cılız bacakları ise Brenda’nın gittiği son saniyede ona oyun oynayarak titremeye başlamıştı. Yüzünden akan sıcak ter barın sıcaklığı ile alakalı değildi, korkunun tüm vücudunu sardığını hissetmişti. Arkadaşını kendi elleri ile kapana sıkıştırmıştı, üzerine giydiği siyah pelerini hemen çözdü gözlerini kapadı ve arkasını döndü, yavaşça ilerledi ve ellerini daha yeni kutuda olan nesnenin ince zarif oymalarına geldiğinde siyah pelerini üstüne attı. Pelerini kapatırken hafifçe değdiği parmakları kutuyu tutuğundaki sıcaklığı yine hissetmesine neden oldu. Gözlerini açmaya cesareti yoktu ama Brenda’nın sesi ile kalbine saplanan hançer misali yerinden sıçradı.

Aynaya sıkışmıştı ve bu onun suçuydu en sevdiği arkadaşını bir aynaya hapis etmek yeterince kötüyken Brenda’nın yardım istemesi daha beter bir hale getirmişti. İnce uzun bacaklarının titremesi hızlanmıştı, saçından akan terler kapalı gözlerine geliyor gözlerini yakıyordu, ellinde tutuğu asa elinin titremesi ile sallanıyordu. Arkasını aynalara döndü korkudan açamadığı kapalı gözleri ile kapıya yöneldi ve içinden Brenda’nın onu anlayacağını umarak odadan dışarıya çıktı. Odadan çıkar çıkmaz açtığı gözleri ışıkla buluştuğunda etrafı taradı hemen barın sahibi gibi görünen yakışıklı adama doğru ilerlerdi.Adam James yaklaşınca içki isteyeceğini zannederek barın arkasında sırıtrak bakıyordu James kalın bi sesle “O odaya kimseyi sokma ve neler olduğunu da şimdi sana anlatamam, sana o odaya kimse girmeyecek dedim bakanlığın emri” adamın sorgular bakışlarını görmezden gelerek emir veriyordu. Kızgınlık, çaresizlikle birleşince neler yapacağını kestiremiyordu bir yardım bulması gerekiyordu ama o yardımı nasıl bulacağını bilmeksizin bar sahibinin onaylar sözlerini arkasında bırakarak bardan dışarıya çıktı.

Gece bir pelerin misali şehrin üzerini örtmüş, yağmursa tüm hünerini insanlara gösterircesine yağmaya başlamıştı. Yağmuru hiçbir zaman sevmeyen James kapısından dışarıya adımını attığında yine bir küfür etti gökyüzüne bakarak. İnsanlarla dolu sokakta çaresiz bir halde üzerindeki takım elbisenin her santimetresi ıslanana kadar koşturmaya başladığında tanıdık bir sima aramaya başlamıştı. Kafasından tekrar ettiği şey Brenda’ya bir şey olursa bunun sonuca birçok kişinin katlanacağıydı, üzerine düşen yağmur damlaları ile birlikte koşuşturduğu sokakta köşeden dönen mavi pelerinli sarışın kadını görünce hemen tanıdı. Kayarak durdu yanında bildiği simayı görmenin ferahlaması ile koştu yanına ve hiçbir şey söylemeden kolundan tutuğu gibi bara doğru götürüyordu. James kadının onu tanıdığından emin olarak sürüklediği bardan bir hışımla içeriye girdi ve daha yeni terk ettiği odaya doğru sürükledi kadını içkilerini yudumlayan ve onlara bakan büyücülere aldırış etmeden. Odaya girdiklerinde James hemen kadına olayları anlatmak için gözlerine baktı ve devam etti “Yardımına ihtiyacım var” kadının sessiz duruşundan ona yardım edeceğini çıkaran James olayları en ince noktasına kadar kadına anlatmaya başlamıştı. En son sözcüğü “Arkadaşım, her şeyim Brenda şimdi o aynanın içinde, yardım edebilir misin?" Dedi sesindeki çaresizlik onu daha da kötü hale getiriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Karyn Mia Roseen

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Karyn Mia Roseen



Mücadele Tarafı : Paletidir artık tek tarafı.
Rp Sevgilisi : Alain. ^^
Patronus : Kelebek.

Aynalar Empty
MesajKonu: Geri: Aynalar   Aynalar EmptyPaz Haz. 20, 2010 8:36 pm

Paletinde yerini alan sarı rengini daha açık bir tona kavuşturmak için verdiği çabalar işe yaramıştı. Fırçasının ucunu saçlarının rengiyle aynı olan boyaya daldırdı. Artık kendi saçlarını resmetmek için önünde bir engel yoktu. Yanındaki boy aynasında yansıyan siluetine bir kez daha baktı ve tüm beynini ele geçirmeye başlayan ağrıyı umursamadan önündeki beyazlığı sarıya boyamaya başladı. Ardından ise vücudunun geri kalan kısmını. Güneş karlı dağların arkasından yükselmeye başladığında resmini tamamladığına inanarak geri çekildi. Ah, hayır! Yine olmamıştı. Bu denediği üçüncü resimdi ve bir türlü kendisinin aynısını o tuvale yansıtamıyordu. Ya da ona öyle geliyordu, bilmiyordu. Etrafındaki herkes olduğuna inansa da genç kadın resimde kendini göremiyordu. Tüm geceyi buna harcamıştı ve sonuç kocaman bir hiçti. Elindeki fırçayı yere fırlatırken aklından hiç iyi düşünceler geçmiyordu. Tuvalin sol tarafına elini koydu ve büyük bir hışımla yere yuvarladı tahta parçasını. Salonun tabanında hiçbir şey yoktu, üstelik evine sessizlik hakimdi. Bunun sonucunda kopan gürültü bir haftalığına yanında kalan Simone’yi uyandırmaya yetmişti. Telaşlı adımlarla yanına koşan cadının gözlerindeki şaşkınlık rahatça okunuyordu. Sinirle kısılmış gözlerini misafirine yönlendirirken onu korkuttuğunun farkında bile değildi. Düzenli bir biçimde sıralanmış tablolarının arasındaki yıkık tuvalin bulunduğu bu salonu hışımla terk ederken Simone bir şeyler demek için ağzını aralamıştı. “Tanrı aşkına, neyin var böyle Mia? Ne-” Kızıl saçlı kadın sözlerini tamamlayamadan Mia onu omzundan hafifçe iterek ilerdi ve mavi pelerinin üzerine geçirerek kapıyı açtı. “Bir şey sorma, ben gidiyorum. Hava almam lazım.” Tüm bedenine hakim olan öfke, duvarların üstüne üstüne gelmesine sebep oluyor, Mia’nın kendi gibi davranmasına engel oluyordu. Salonun o halini umursamadan yağmurun şiddetle dövmekte olduğu sokağa attı kendini. Bir şeyler içip kendine gelmeliydi yoksa öfkeli bir canavara dönüşecekti.

Sabahın ilk ışıklarında dahi açık olan bir bar biliyordu. Yağmur tanelerinin tüm vücuduna iğne gibi saplanmasını umursamadan ilerliyordu Londra sokaklarında. Tek hissettiği büyük bir hüzündü. Emeklerinin karşılığını alamıyordu ya da lanet mükemmeliyetçiliği buna engel oluyordu. Kendisine garip gözlerle bakan mugglelardan, yanından geçen uçmayan arabalardan bihaber bi’ şekilde yürüyordu sadece. Gitmeyi planladığı bara ne kadar kaldığından haberdar değildi, umurunda bile değildi bu. İliklerine kadar ıslanmak ona iyi geliyordu. Barın olduğu sokağa ilk adımını attığında, ilk anda tanıyamadığı bir büyücü koluna sarılmıştı. Resmini yaparken içtiği şarap ve biraz önceki siniri olayları algılamakta güçlük çekmesine neden oluyordu. Bu yüzden adamın yanında sürüklenirken onun kim olduğunu anlaması biraz geç olmuştu. James. Bakanlıkta çalıştığı yıllarda tanışmış olduğu bu büyücünün telaşı meraklanmasına yol açmıştı. Ona zorluk çıkarmadan hızlı adımlarla yürüdü Mia, sorunun ne olduğunu öğrenmek için bir an önce gidecekleri yere gitmeliydiler. Üzerindeki pelerin yağmurdan dolayı iyice ağırlaşmış, sarışın cadının taşıyamayacağı bir hale gelmişti. Bu ağırlığın verdiği zorluğun bir an önce bitmesi için dua ederken gitmek istediği barın içine girmişti bile koluna sıkıca sarılan James ile birlikte.

Kafayı bulup aptalca gülen insanlar, üzüntüsünü unutmak için kendini içkiye verenler ve alkole bağımlı olanların dolup taşırdığı barın içinden geçerek daha önce girmediği loş ışıklı bir odaya gelmişti. James kendisine yardımcı olup olamayacağını sormuştu. Peki ama ne için? Suratı ifadesizleşmişti ve algıdaki bozukluk James’e vaktinde cevap vermesini engellemişti. Kendisine yardım edeceğini düşünen esmer büyücü Brenda adında tanımadığı cadının aynaya hapsolduğundan bahsediyordu. Şaka mı yapıyordu? Ona cevap vermeyi reddederek Vigoureux’e eliyle iteledi ve iki tane boy aynasının karşılıklı olarak durduğu alana yöneldi. James’in kendisine engel olmaya çabalayan sözlerini umursamamıştı bile. Güzelliği su götürmez olan bir bayanın aynanın içinde ağladığını gördüğü an beyninden vurulmuşa döndü. Büyülenmiş boy aynaları. Bakanlıktayken Yasaklanmış, Büyülenebilen Nesneler Sicil Bürosunda çalışmıştı ve tehlikeli bir biçimde büyülenmiş bu nesneler için eğitimi vardı. James’in doğru kişiyi seçmiş olmasından dolayı içinden onu takdir etti ve dudaklarını araladı.
“Pekala, bunu hallede-” Son sözcüğünü tamamlamasına izin verilmemişti. Bedeni saydamlaşmıştı çünkü. Başının döndüğünü, etrafının karardığını hissetti en son. Tekrar kendine geldiğinde odaya farklı bir bakış açısından bakıyordu. Tam karşısında Brenda denilen cadı, odanın diğer tarafında ise kendisine endişeli bakışlar atan James. Ayna kendisini esir almıştı ve James geç kalırsa bu savaşı kaybedecekler, esirler yok olacaktı. Sonsuza kadar. Ölmek için daha çok genç olduğunu düşünen Mia’nın gözlerinden bir damla yaş gelmişti. Korkuyordu, evet. Her zamanki gibi o ahmakça duygu tüm bedenini ele geçirmişti. “Seni dinlemeliydim. Bu lanet olası ayna bizi buraya hapsetti, bir yolunu bul James. Çıkar bizi buradan.” Sözleri önündeki cama çarpıp yankılanıyordu yalnızca. James’in tek gördüğü kıpırdayan dudaklar ve kendisinden yardım isteyen gözlerdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/karyn-mia-t7423.
James Lyer Vigoureux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
James Lyer Vigoureux



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Rp Sevgilisi : Freya Artemis
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Simurg

Aynalar Empty
MesajKonu: Geri: Aynalar   Aynalar EmptyÇarş. Haz. 23, 2010 3:33 am

Yine aynı sahnenin yaşanmasından korkmanın tedirginliği üzerindeydi kadının onu iteklemesini şaşkınlık ile karşılamıştı ki kadın yavaş, yavaş yok olurken yine aynı tutma isteği ile uzandı kadına ama yok olmuştu. Aynalar, sırayla karşısına geçenleri yutan bir canavar gibi tehlikeli olmaya başlamıştı, kendini bu durumun sorumlusu olarak gören James kadının kaybolduğu yere bakıyor ve yerinde sallanıyordu. Delirmenin eşiğindeki insanların yapmış olduğu hareketleri yapmaya başladığında Brenda’yı düşündü tekrar, onu her zaman korumuştu ve orada onu öğlece bırakamazdı. ‘Evet’ kendi, kendine ve kadının kaybolduğu yere geçti ve aynalara bakmaya başladı. Kaybolmayı, Brenda’nın yanına gitmeyi ummayı diliyordu ama iki aynadaki, iki güzel yüze bakıyor vücudunda hiçbir değişiklik olmuyordu.

Elleriyle vücudunu yoklarken aynanın diğer tarafına geçemememsine lanetler yağdırıyordu bunu da başaramadın diyordu kendine bunu da başaramadın. Aynalarda gördüğü insanların çaresizlikleri ile kendi korkularını birleştirdiğinde ince cılız bacakları yine kendilerini kaybetmiş gibi sallanmaya başlamıştı. Gözlerinin dolmasını engellemek istedikçe onlar bir kova misali gözaltlarına baskı yapıyordu. Ellerinin titremesi sarmıştı artık vücudunu titremesini engelleyemiyordu vücudu hislerinin depremi ile şiddetli bir şekilde sarsılırken Brenda’nın boynundaki kolyesine sarıldığını gördüğünde kendine geldi. Diğer aynaya baktığında güzel kadının gözlerinden yaş elmacık kemiklerine indiğini gördüğünde cesaret damarlarındaki kanda gezinmeye başlamıştı. Onları bu iki tane saçma aynada bırakamazdı ve ne pahasına olursa olsun onları çıkaracaktı. Hızlı bir şekilde arkasını döndü bakanlığa geri dönecekti ve yardım edebilecek usta kişileri ulaşmak için barın kapısına doğru ilerledi. İnsanların bakışlarını aldırmıyordu koşarak çıktığı kapıda barda duran adamın sorgulayan gözlerle baktığını gördüğünde sinirli bir şekilde ona baktı ve “İçeriye kimseyi sokma” dedi biraz yüksek sesle, masalarında oturmuş içkilerini yudumlayan insanların kafası James’e doğru çevrilmişti. “Dönün önünüze” dedi yüksek sesle içkilerini yudumlayan insanlara avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Yüzlerine bakıyordu bu umursamaz insanlara inanamayarak bir oda ilerlerinde en sevdiği arkadaşı ve masum bir kadın aynaya hapis olmuş onlar burada gülebiliyorlar diye düşündü.

Büyücüler bakışlarını James’in üzerinden aldıklarında James’te bardan dışarıya çıktı yine koşmaya başlamıştı. Ciğerleri soğuk havayı teneffüs ettikçe yırtılırmış gibi acıyordu, saçlarından gözlerine ve yanaklarına inen yağmur damlaları şiddetini artırmıştı. İnsanlarla dolu olan loş ışıklı sokakta koşarken çarptığı büyücülerin sözlerine aldırmıyor sadece koşuyordu. Ayakları onu nereye götürmesi gerektiğini biliyormuşçasına kendini onlara emanet etmişti, kalabalık bir sokaktan sağa doğru kayarak döndü. Küçük bir barın ışığında kapıda üzerine yağmurdan ıslanmamak için ceketini giymeye çalışan arkadaşını gördüğünde gözlerinden yağmurla karışık yaş damlası elmacık kemiklerine süzüldü. Tanıdık bir insanı yakalamıştı ve bu James’in arkadaşıydı böyle işlerde de uzman sayılırdı. Hızlıca yanına koştu Matt’in kayarak durduğunda Matt’in yüzündeki şaşkınlığa cevaben James hemen “Dostum benimle gelmelisin önemli bir konu” dedi ve Matt’i beklemeden önden geldiği yola tekrar koşarak ilerledi. Arkasına bakmaya fırsat kalmadan Matt’de James’e yetişmiş ikisi de sokakta koşuyordu yağmurun sırılsıklam yaptığı takım elbisesi artık vücuduna yapışıyordu. Barın ışıklı tabelasını gördüğünde rahatladı yanında bir umut ışığı taşıyordu ve acele ediyordu, bara girerken Matt’e gelmesi için el işareti yaptı ve Matt’i arka odaya doğru çağırdı. Matt odaya girdiğinde James aynalara bakmasına izin vermeden önüne geçti ve olanları anlatmaya başladı. Matt’in kasılan surat ifadesine aldırış etmeden kelimeleri hızlıca bırakıyordu ağzından çıksın aciz bir durumdaydı ve arkadaşı zor durumdaydı. Kelimeler tükendiğinde James sağ elini Matt’in sol omzuna koydu “Yardımına ihtiyacım var Matt” diyebildi son söylediği nida olarak çıkmıştı ağzından.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Matt Steven Mylés

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Matt Steven Mylés



Mücadele Tarafı : -

Aynalar Empty
MesajKonu: Geri: Aynalar   Aynalar EmptyC.tesi Haz. 26, 2010 11:24 am

Bulunduğu ortamdan sıkılmış son kadehini içerek kalkmaya niyetlenmişti Matt.Etrafta ki bazı kadınların bakışları da hayli rahatsız edici boyuta ulaştığı için kadehini bitirmeden masaya bıraktı ve hızla ayağa kalkarak ilerlemeye başladı.Cebinden çıkardığı paraları orada çalışanların önüne atarak devam etti ve sakince kapıyı araladı.Yağan yağmurun şiddeti onu şaşırtsa da hayli güzel gelmişti.Öylece etrafı seyre dalmışken buradan sonra ne yapsam diye düşünmeye başlamıştı.Eve gitmek istemiyordu.Başka bir bara giderek tek kalmakta istemiyordu.Bu düşünceler eşliğinde ıslanmamak için ceketini giymeye koyulmuştu.Yağmurda koşarken çıkan ayak seslerine kafasını kaldırdığında bir adamın ona koştuğunu gördü.Yüzünü seçmek hayli zordu karanlıkta.Ona biraz daha yaklaştığında kim olduğunu anlayabilmişti.Gelen James'ti.Durması gereken yere kayarak ulaşabilmişti.Bu Matt'in şaşkınlığını iki katına çıkmasına neden olmuştu.Arkadaşının yüzü yağmurdan ıslanmıştı.Gözlerin de ise kırmızılık vardı.Ne olduğunu anlamak için beynini zorlasa da bir şey başaramayacağını anlayan Matt arkadaşının konuşmasını bekledi.James'te tek elini arkadaşının bileğine atarken onunla gelmesi gerektiğini çok önemli bir durum olduğunu dile getirmişti.Dudaklarından dökülen kelimeleri Matt algılamaya başladığı anda James hızla geldiği yöne koşmaya başlamıştı.Neler olduğu hakkında hiç bir fikre sahip olmadan ceketinin yakasını kaldırarak hızla peşine düştü.Hızını arttırarak arkadaşını yakalamayı başarmıştı ve yağmurun şiddetinden hemencecik ıslanmıştı.Nereye gittiğini bilmeden deli gibi koşuyordu.İçine çektiği nefes ciğerlerini yakmaya başlasa da durmaması gerektiğini de biliyordu.Arkadaşını iyi tanıyordu.Acil durum olmasaydı böyle bir davranış sergilemezdi.Tanıması da şaşkınlık yaratmasına engel değildi.Işıklı bir tabela görününce arkadaşının da gözleri parlamıştı.Kapıdan içeri hızla girdiğinde James bir odanın önünden ona el işareti yaparak gelmesini söylemişti.Hızla oraya ilerlerken insanların bakışları da merak içerisindeydi.Odadan içeri girdiğinde James iki aynanın önüne geçmiş dudaklarından dökülen kelimeler birbirlerini kovalamaya başlamıştı.Matt saçından damlayan suları elleriyle silerken kasılan yüzünü kontrol etmeye çalışıyordu.Burada neler olmuştu böyle.Üstelik içerisi meraklı bir çok cadı ve büyücüyle doluyken.Arkadaşı anlattıklarını sonlandırdığında elini sağ omzuna koyarak ondan yardım istemişti.Matt
"Elbette dostum.Şimdi kenara çekil de şu aynaların ne olduğuna bir göz atayım" diyerek onu aynaların önünden kendi bulunduğu yere çekmiş ve rahatlatırcasına eliyle ıslak ceketinden sırtını sıvazlarken devam etmişti."Sende şu üzerindeki ağırlaşmış ıslak ceketi çıkar da rahat bir nefes al"Tedirgin bir halde ceketinden kurtulurken Matt de arkadaşına önerdiğini yapmıştı.Ceketinden kurtularak derin bir nefes aldı ve karşılıklı duran aynalardan tekinin önüne geçti.
Aynaya baktığında içerisine hapsolmuş bir kadın kolyesini tutarak başını dizlerine kapamıştı.Matt öylesine şaşırmıştı ki hızla kafasını diğer aynaya dönmüştü.Orada da sarışın bir bayan aynadan çıkmak için çırpınıyordu.Yüzü tanıdık gelmişti Matt'a.Sakince ne yapması gerektiğini düşünmeye başlarken elini kolyesini tutan kadının olduğu aynanın kenarına sürmeyi başladı.Bu aynaların ne olduklarını yeni yeni anlamıştı.Fakat bu aynaları nereden bulduklarını anlamakta zorluk çekmişti.Böyle nesnelerin korum altına alındığını bilinçsizce kullanılmaması gerektiğini biliyordu.Ne yapılması gerektiği hakkında pek bilgisi yoktu.Ayna da elini gedirmeye devam ederken kadın başını kaldırdı ve gözleri faltaşı gibi açıldı.Matt'ta bu kadını tanıyordu.Bakanlıkta çalışan BGT görevlisi Brenda'ydı.James'le olan yakınlığını Hogwarts'tan biliyordu.Arkadaşının da bu denli tedirgin ve korkuyor olmasını şimdi daha iyi anlıyordu.Böyle durumlarda hep sakin tavrı onu daha rahat düşünmeye ve çözüm bulmaya yönlendiriyordu.Sakince başını dostuna dönerek konuşmaya başladı.
"Dostum bu aynaları nereden buldun? Bunlar korunuyor olması gerekmez mi?Üstelik kendine iki kurbanda bulmuş.Bunlar çözmek için daha detaylı bilgiye sahip olmamız gerekiyor.Bu yüzden bir kaç büyücüye de ihtiyacımız olabilir." diyebilmişti.Tek başına yapılacak bir iş değildi aynadan cadıları çıkarmak.James bir şeyler söyledikten sonra hızla ayağa kalkarak kapıdan dışarı yönelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Aynalar

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Aynalar

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-