AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Ortak Salon

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Laetitia Prevensie

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : R.S.P
Rp Sevgilisi : Jackson Sparks
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Unicorn

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyPaz Ağus. 02, 2009 9:21 pm

Sadece Ravenclaw öğrencilerinin girebildiği, Hogwarts'ın kuzeyine bakan büyük bir salondur. Salonun bir tarafında Rowena Ravenclaw heykeli bulunmaktadır. Şömineli büyük odaya mavi ve gümüş rengi hakimdir. İki ayrı merdiven ile yatakhanelere ulaşılır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/laetta-p-r-e-v-e
Daphne A. Diedrick

GezginGezgin
Daphne A. Diedrick



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyCuma Eyl. 18, 2009 11:47 pm

Ravenclaw ortak salonuna ulaşmak zor, ve alkol kanında gezip vücudu uyuşturmuşken daha da zordu. Daphne zor da olsa sonunda kata gelmişti, ilerliyordu ortak salona gitmek için. Yorgundu, üstünü değiştirmeden kendini yatağa atma gibi bi düşüncesi vardı. Aslında uyuması zordu, çünkü hafiften titriyordu, kendine verdiği 'bir daha aç karnına içki içmeyeceğim' sözünü tutmamasının sağlam bi cezasıydı bu. Bugün ona büyücü olduğunu unutturan bi gündü, kendini iyi hissetmek için asasını kullanabileceği ihtimalini bile geçirmemişti aklından, yürüdüğü koridor hareket eden tablolarla dolu olmasına rağmen. Ve yanından birisi hızlıca geçip gitti, şık bir balo kıyafeti yerine üstünde okul cüppesi vardı üstünde, yorgunluktan ölüyor olması onu tanıma konusunda Daphne'yi zorlamadı bile, yakın arkadaşı Steven geçmişti hızlıca. Steven'ın onu görmemiş olma ihtimali? Gerçekten düşük bir ihtimaldi, ama baloya da gitmemişti ve belki canı bir şeye sıkılmıştı. "STEVEN!" diye böğürdü arkasından, böğürdüğünü bunu yaptıktan sonra fark etmesi de pek bir şeyi değiştirmezdi. Ama Steven onu duymadı, aslında kendine yalan söylemeyi düşünmüyordu Daphne, Steven onu duymamazlıktan gelmişti. Neden? Bi an öyle sinirlendi ki, görüşünün karardığını hissetti, daha sonra beynine sıçrayan kan yavaşça vücuduna yayıldı ve görüşü netleşti. Şu an ona ihtiyacı vardı, sarhoştu, kötü hissediyordu, konuşmaya ihtiyacı vardı ama Steven onu duymamazlıktan geliyordu! Aslında konuşmaya ihtiyacı yoktu, onunla konuşmaya ihtiyacı vardı. Bunu fark ettiğinde morali daha da bozuldu Daphne'nin.

Ortak Salona girdiğinde Steven'ı koltukta otururken gördü, Aloe'ya bakmıyordu, bakışları dalgın ve sabitti. Bi' şey demeden yatmaya karar vermişti aslında Daphne ama, onu görünce neden onu umursamadığına dair bir mantık yürütmeye çalıştı, ve bunu yaparken salak gibi dikildiğinin farkında değildi. Farkında vardığındaysa, Steven'a bağırdı, ama bu sefer ses tonu yanlışlıkla yükselmemişti. "Beni tınlamaman iç-için tek mantıklı b-bir sebep söyle!" Doğru düzgün bir cümle kuramadığını da cümlesini tamamladıktan sonra fark etmişti, sinirle kendini koltuğa, Steven'ın biraz uzağına attı. Hızlı nefes alıyordu, sinirliydi, saçmalama ihtimali çok yüksekti. En mantıklısı uyumaktı, yorgundu, ve kalkınca gerçekten daha iyi hissediyo olacaktı. Tartışmak için de, hesap sormak için de, merak edilen bir cevabı öğrenmek için de doğru zaman değildi. Bunları düşündü, ama gene de kendine söz geçiremedi, mantıksız davrandığının bilincinde olarak kaldığı için yapacağı her türlü aptallığın sonucunu kabulleneceğini sayıkladı kendi kendine. Sırtını koltuğa dayayıp kafasını da arkaya yatırdı, Steven ne diyecekti? Yüzünü buruşturdu merak ettiği cevabı beklerken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Steven Buckner

GezginGezgin
Steven Buckner



Mücadele Tarafı : tarafsız, şimdilik.
Rp Sevgilisi : kısfmet.
Kan Durumu : Melez
Patronus : Boyutunun ilerdeki yıllarda büyümesini umut ettiği bir anka kuşu.

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyC.tesi Eyl. 19, 2009 12:06 am

“Defol!”
“Şey- pardon.”

Karanlık koridorda duvara yaslanmış halde muhtemelen öpüşüyor olan iki öğrencinin keyfini kaçırmıştı. Kendisinden büyük olduğunu zannettiği çocuğun kimliğini tespit etmeye kafasını yoramadı, o koridoru olanca hızıyla geçmeye çalıştı. Köşeyi döndüğünde tekrar yavaşlattı temposunu. İki yanda bulunan iki kocaman pencereden ayın ışığı vuruyordu. Pencerelerden bir tanesinin yanına gidip birkaç saniyeliğine gökyüzünü süzmek istedi, ancak ani bir nefes sesi, bir kez daha yalnız olmadığına işaretti. Arkasında kalan pencerenin oyuğunda oldukları belli iki insan silüeti yansıyordu yere. “Lanet olsun.” Diye mırılandı arkasından belli belirsiz edilmiş bir küfürü duymazdan gelerek. İstifini pek bozmadan son katın merdivenlerine ilerledi. Onca merdiven ve geçilen koridor sonunda ne kadar da olsa yorulmuştu. Bir an önce ortak salona gidip kendini şömineye en yakın koltuklardan birisine şöyle rahatça bırakıvermeyi hayal ediyordu. Koridorlarda birer ikişer öğrenciler görüyordu. Balonun bitmemiş olacağını umdu, ortak salona kendisinden önce hücum edecek bir kalabalığı çekecek hali yoktu.

Birisiyle konuşabilecek, muhabbet edebilecek gibi değildi. Saat kulesinde yeni tanıştığı Pauline ile konuşurken de, koridorlarda ağır adımlarla hedefine doğru yürürken de aklının belirli bir köşesinde zaman zaman çıkıp kendini hatırlatan lanet bir düşünce, bir duygu yüzünden. Bu duyguyu asla tanımlayamıyordu, son zamanlarda kendisiyle ne zaman baş başa kalsa sorgulamasına rağmen. Bu yüzden de birileriyle daha diyalog kurmaktan çekiniyordu, koridorda tanıyor olabileceği birisi ile karşılaşma ihtimali yüzünden de başını olabildiğince öne eğmiş, adımlarını istemeye istemeye hızlandırmıştı.

Hemen yakınından birisi daha geçti. Normalde ayakkabılarına bakarak insanları tanıyabilen birisi değildi Steven, ama o gün en azından yakın arkadaşlarından bir tanesinin alt kostümünü hatırlıyordu. Şüpheleri yoğunlaşmıştı, ta ki ortak salona gitmek üzere son koridora sapmak üzereyken yanından geçip gittiği kişinin Steven’ın arkasından koridoru çınlatan bir şekilde adını haykırana kadar. Bu sesi tanımamasına imkân yoktu, Daphne… Ancak bir anlık bile tereddütle duraksarsa hepten durması gerekecekti. Ve Daphne o an yüzleşmek isteyeceği son kişilerdendi. Koridorun sağına doğru tereddütsüzce saptı, sonunda ortak salonun önünde dikildi. Şifre seremonisini olabildiğince çabuk atlatmaya çalıştı. Koridorda yankılanan topuklu ayakkabı sesleri kapının ardı sıra kapanmasıyla beraber kesildi.

Bomboş bir ortak salon vardı karşısında. ‘Mükemmel’ dedi cansız cansız. Sonra asasını tembelce çıkardı ve ufak birkaç büyülü sözcük mırıldandı. Steven kendisini şöminenin hemen önündeki yumuşak ve uzun koltuğa bırakırken yatakhanenin olduğu taraftan olabildiğince hızlı bir şekilde kocaman bir kitap süzülerek ona doğru geliyordu. Asasını geri sokuşturduktan sonra havada bekleyen kitabı çekip aldı ve ortalarında bir sayfasını açtı. Kaldığı yerden devam etmesi için sihirle sertleştirilmiş bir kağıt parçası koymuştu. Parçayı cüppesinin cebine bıraktıktan sonra okumaya gözlerini dikti kitaba: dikti, çünkü bir dakika sonra şöyle bir baktığında cümlelerin aslında birer birer zihninden kayıp gittiğini, okuduklarının hiçbir iz bırakmadığını fark etti. Kızdı kendine, sırf Daphne yüzünden aylardır merakla beklediği, sonunda kütüphanede alma sırasının kendisine geldiği büyük tarih eseri ‘İngiliz Büyücülerin Yayılmasında Woodcroft’lu Hengist’in Yeri’ isimli kitabı okuyamıyordu. Halbuki Daphne ona sıradan bir ilişkisinden bile söz etmemişti. Belki de balonun başlarında onu Matthew denen o Gryffindor’lu çocuk ile samimiyetin doruklarında bir halde görmeseydi balodan sonra konuştuklarında ‘çok sıkıcı bir çocuktu’ gibi beyanatlarla ikna olacaktı. Bunu ilk karşılaştıkları yerde Daphne’nin yüzüne vurmak ve iğneleyici sözler karşısında ifrit olduğunu görebilmek Steven’ı keyiflendirebilirdi, ancak lanet olsun ki neredeyse beş gündür Daphne’ye normalden farklı davranmasının tek sebebi bu değildi. İşte buna bir türlü anlam veremiyordu, ve sırf bu yüzden de olayları bir süre daha büyüttükçe büyütecekti. Gözlerini şöminede cılız bir şekilde yanmakta olan ateşe dikmiş şekilde tüm bunları düşünürken kitabının kontrolü dışında kapanmasına engel olamamıştı. Yaklaşık dokuz yüz sayfalık kitapta nerede kaldığını bulması bir sonraki seferde çok canını sıkacaktı.

Tam bu sırada bir kez daha ayak sesleri duyuldu. Yavaş yavaş ve düzensiz atılan birkaç adımın ardından sonunda yine sessizlik hakim oldu salona. Koridorda görmezden geldiği Daphne olduğundan emindi. Ah belki şu adım sesleri biraz daha geriden gelseydi uyuyor taklidi yapabilirdi, ama şimdi gözünü şömineye dikmiş şekilde uyuduğuna inanmasını bekleyemezdi. Belki o da beni görmez, diye düşündü sonra, çünkü koltuğa cidden fazla gömülmüştü. Muhtemelen hem Daphne hem de Steven için son derece gergin geçen, sessizlik içindeki birkaç saniyenin ardından Daphne’nin aldığı derin nefes duyuldu. “Beni tınlamaman iç-için tek mantıklı b-bir sebep söyle!”

Telaffuz hatalarından tonlamasına, sarhoş olduğu her halinden belliydi. Şömineyle göz temasını korkmuş bir ifadeyle kesiverdi Steven. Gözlerini ona dikmeye hazırlanıyordu ki kız hızla yürüyüp kendini koltuğun Steven’a uzak bir köşesine atıverdi. Steven şimdi gözlerini son derece sert bir ifadeyle Daphne’nin gözlerine dikmiş, kitabını da bakmadan uzak köşedeki koltuklardan birisine fırlattı. Bu, hayatı boyunca bir kitaba, hele de kendi çapında kutsallaştıracak kadar sevdiği tarih kitaplarından birine yapmış olduğu en kaba hareketti muhtemelen. Göz temasını kesti şimdi, en az ilk anki gibi keskin duygular yaşıyordu içinde, ancak belki de sakinliğini koruması gerekiyordu.

“Çok merak ediyorum baloda ateşviskisinden sen kadar sarhoş olabilmiş biri daha var mıydı?” dedi omuz silkerek. Bu bir soru cümlesi değildi, sakinliğini koruyabilmek için aklına gelen ilk düşünceyi savuşturma amacı güdüyordu sadece. Daha sonra bedenini bütünden Daphne’ye doğru çevirdi. “Eğlendiniz mi, şu Gryffindor’lu çocukla?” dedi dudak bükerek. Aslında o çocuğa dair çok daha farklı şeyler söyleyebilirdi, ama yaşayacağı patlamayı en azından ertelemek istiyordu, biraz daha iç yüzüne vakıf olabilirdi belki olayların…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daphne A. Diedrick

GezginGezgin
Daphne A. Diedrick



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyC.tesi Eyl. 19, 2009 12:16 am

“Çok merak ediyorum baloda ateşviskisinden sen kadar sarhoş olabilmiş biri daha var mıydı?” Konu değiştirmek. Sanki sarhoş olduysa ne olacaktı? Sanki Steven'la beraber hiç sarhoş olmamışlardı? Önce bakışlarını, sonra da kendini Daphne'ye çevirdikten sonra Daphne'nin cevaplamasına izin vermeden devam etti cümlelerine. "Eğlendiniz mi, şu Gryffindor'lu çocukla?" İğnelemeye devam eden sözleri, Aloe'nun sinirden delirmesine yeterdi. Derin bi nefes aldı, dişlerine birbirlerine kenetledi. Sarhoş olduğundan aşırı tepki mi veriyordu emin değildi ama, şu an Steven'ı yumruklama isteği dolup taşıyordu. "Sarhoş olduysam ne var sanki! Çok umrunda olsaydı, Londra'ya gelip altıncı kadehi dikmeme izin vermezdin." Bu sefer bağırmadı, daha sakindi. Zonklayan başını, Steven'ın sözlerini kavramaya ve daha sonra kendi düşüncelerini kelimelere dökmeye yoğunlaştırmıştı. Zordu, çünkü zonklamalar göz ardı edilecek kadar hafif değildi. *Aç karnına içki içmek yok... Aç karnına içki içmek, yok, yok, yok!* Hala bir kaç büyü kullanmak aklının ucundan geçmiyordu, sadece uyumak istiyordu. Halsizliğinin farkındaydı, yine de Steven'ın diğer sözlerini duymamazlıktan gelmedi. "Bana tınlamama sebebinin Gryffindor'lu çocukla baloya gitmem olduğunu söylemeyeceksin değil mi?" Gerçekten sinirlenmişti bu sefer. Sadece ufak bir tınlamamayı deli gibi abarttığının farkındaydı, morali bozuk olabilirdi Steven'ın, ama bu ihtimalleri bilmek Daphne'nin davranışlarını değiştirmesini sağlamıyordu. Sarhoş olunca, fazlasıyla alıngan olabiliyordu, ve bu an da onlardan biriydi, belki. Ama Steven'ın kelimelerindeki iğneleyici ton, Aloe'nun kendini kontrol etmesini iyice zorlaştırmıştı. Derin bir nefes daha aldı kontrol için, bakışlarını kendisine dikmiş olan Steven'a dikti o da.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Steven Buckner

GezginGezgin
Steven Buckner



Mücadele Tarafı : tarafsız, şimdilik.
Rp Sevgilisi : kısfmet.
Kan Durumu : Melez
Patronus : Boyutunun ilerdeki yıllarda büyümesini umut ettiği bir anka kuşu.

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyC.tesi Eyl. 19, 2009 1:01 am

Aloe’nun bakışlarından hiç mi hiç hoşlanmamıştı. İğneleyici konuşmaların onun hayatta en nefret ettiği sayılı şeylerden birisi olduğunu biliyordu Steven. Ama damarlarında kana karışmış bir şekilde dans eden alkol, olası bir tepkinin şiddetine kuşkusuz ki etki edecekti. Nefes alış verişlerinin ne kadar hızlı olduğuna dikkat kesildi Steven. Ve karşısındakinin nihayet nefretle sıkı sıkıya kenetlenmiş dişlerini serbest bıraktığını, muhtemelen bağırmak üzere ağzını açtığını gördü, “Sarhoş olduysam ne var sanki!” diye gürledi. Daha sinmiş bir tonu vardı sesinin. Bunun da kendisinden değil, damarlarında gezinmekte olan dost görünümlü düşmanının bir etkisi olduğundan emindi, çünkü ne zaman içse sarhoşluğu maksimum seviyelerde yaşar, etkilerini de en uçlarda hisseder, doğal olarak çevresine de hissettirirdi. “Çok umrunda olsaydı, Londra’ya gelip altıncı kadehi dikmeme izin vermezdin.” Dedi artık kulağa büsbütün sakinleşmiş gibi gelen bir tonla. O an yeniden göz göze geldiler. Vereceği cevap ile vermesi gereken cevap arasındaki ince ayrımı tarttı beyninde. ‘Aslında geldim,’ demek istiyordu, geldiğini ve onu Matthew isimli çocuğun yanı başında, hem de gayet samimi bir halde gördüğünü, bunun üzerine de ardına bakmadan gittiğini…

Ve tabi ki o andan beri bir türlü ayrıştıramadığı, karmakarışık duygularla boğuşmakta olduğunu söylemek istiyordu. Ancak ne yazık ki tüm bunların, vermesi gereken cevap olduğundan emin olamıyordu bir türlü. Çünkü konuşursa bu söylemeyi planladığı şeyleri dile getirirken sakinliğini koruyabileceğini hiç sanmıyordu. Belki de cevap vermemeliydi? Sükûnetini koruyup karşısındakinin konuşmasını beklemek gerçekten parlak bir fikir gibi geldi o an için. Ve tam o sırada beklediği üzere kızın sesi bir kez daha duyuldu, “Bana tınlamama sebebinin Gryffindor’lu çocukla baloya gitmem olduğunu söylemeyeceksin değil mi?”

Lanet olsun, bir kez daha manipüle ediyordu işte. Steven’ı iyi yada kötü, ne şekilde olursa olsun konuşturmaya yeminli gibiydi adeta. Konuşursa aralarındaki sıkı dostluk ilişkilerini inciteceğinden korkuyordu, hem de bu hiç boş bir korku değildi, şu anki durumlarına bakılırsa. Sarhoş olması, ertesi sabah kalktığında bu gece yaşadıklarını unutacak olması anlamına gelmiyordu, çekindiği şey de buydu Steven’ın. Gözlerini şömineye sabitledi bir kez daha. ‘Düşün… düşün…’ Neredeyse bir dakika geçti, şöminenin ateşi yavaş yavaş sönmeye yüz tutuyor, odaya hakim gümüşi renklerin soğukluğu açık bir şekilde ikilinin psikolojisini de etkiliyordu. Steven gözlerini hala hafif hafif tüten ateşten alamıyor, Daphne ise derin derin nefeslerle hala bir cevap beklediğine işaret ediyordu.

Ayağa fırladı aniden, bunu yaptığına bir an için kendisi bile inanamadı, ama kararlılık etkenini kullanması gerekiyordu, belki de ne olacaksa olsun demek en iyisiydi… “Bunu neden yaptın?” diye sordu önce hafif bir tonda, ve sonra, “NEDEN O LANET HERİFLE OLAN İLİŞKİNDEN –HER NASIL BİR TÜRSE- BANA HİÇ BAHSETME GEREĞİ DUYMADIN?” diye böğürdü. Hıncını alamayabilirdi, sarhoş birisinden böyle incelikli konularda o an ne derece sağlıklı beyanatlar duyacağı umrunda bile değildi artık, belki de onun şu anda Gryffindor’un altın rengiyle donatılmış ortak salonunda değil, Hufflepuff’un sarılar ve siyahların oluşturduğu cümbüşün etkisinde kalmış salonunda değil, Slytherin’in yılan desenleri ve yeşil renge bürünmüş salonunda değil, burada, Ravenclaw ortak salonunda olmasını sağlayan en büyük etken olan mantığı, ilk defa elden bırakmıştı…

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Monica Moore

GezginGezgin
Monica Moore



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyÇarş. Eyl. 23, 2009 12:17 am

Monica sürekli dönüp duran merdivenleri zar zor çıkarak, nihayet masmavi Ravenclaw ortak salonunun kapısına ulaştı. Ravenclaw. Asil mavi rengi, özgürlüğü, ve zekayı temsil eden mavi rengi. Ortak salonun kapısındaki portreden çıkan sesin tonu bile maviyi anımsatıyordu, zeka dolu bir ses. Sorduğu mantık sorusunun cevabı basitti. Zaten günün sonuna kadar tüm çocuklar ne sorduğunu, ve sorunun cevabını ezberliyorlardı. Monica da aynı cevabı söyleyince kapı ardına kadar açıldı, ve Monica'nın upuzun bacakları Ravenclaw ortak salonuna inen iki küçük basamağı aştıktan sonra, kızın uzun bir koltuğa oturmasıyla birlikte kendilerini koltuğun önündeki pufa uzattılar. Rahat bir şekilde bacaklarını pufa uzatmış olan Monica, hemen elindeki kitabı açıp okumaya başladı. Aslında Ravenclawlılar inek değillerdi, zekiydiler. Hatta kimisi ders çalışmayı hiç sevmezdi, her öğrenci gibi. Ama Monica'nın yeni şeyler öğrenmeye karşı çok derin bir ilgisi vardı, ve elinde sürekli bir kitapla dolaşırdı. Kitaplar genelde öğretici nitelikteki romanlar, ya da klasikler olurlardı. Büyü kitaplarına karşı pek ilgisi yoktu. Hep mugglelarım kitaplarını okurdu, belki de bu annesinin de muggle olmasından kaynaklanıyordu. Dostoyevski, William Shakespeare, best seller yazarlar, tarihi romanların yazarları, ve daha nice muggleların okuduğu kitap sürekli baykuş postası yoluyla, annesi ve babası tarafından ona yollanıyordu.

Elinde duran, doğu felsefesini ve Müslümanlığı anlatan kitabı kucağının üstünde bırakarak, terleyen vücudunu serinletmek için kolundaki küçük lastik tokayla saçlarını ense hizasında topladı. Alnındaki perçemler kaşlarından birkaç santim yukarıda bir kavis oluşturarak kulaklarına doğru iniyor, kimi zaman gözlerinin önüne geliyorlardı. Şikayetçi olduğu bir durum olsa da, perçemler aynaya baktığında onun daha da güzel hissetmesini sağlıyordu.

Elindeki kitabı kucağına bırakıp saçlarını topladığı an, bir anda Ravenclaw ortak salonunun tamamiyle boş olduğunu fark etti. Muhtemelen popüler seçmeli derslerden biri vardı ve bütün öğrenciler o derse girmişlerdi, küçük sınıflarda bahçede koşup duruyorlardı. Fakat Monica Aritmansi dışında hiçbir seçmeli dersten hazzetmiyor ve ortak salonda oturmayı tercih ediyordu. Belki de, bir Gryffindor - Slytherin maçı vardı ve tüm meraklı hogwarts öğrencileri Quidditch sahasında toplanmışlardı. Hiçbiri umrunda değildi. Önündeki kitabı yeniden eline aldı.

Tam o sırada dışardan Ravenclaw ortak salonuna açılan portrenin açılırken çıkardığı gıcırdama duyuldu, ve basamaklardan inen birinin tok ayak sesleri. Monica arkasını döndü, gelen tanıdık biriydi, Steven.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/m-o-n-i-
Steven Buckner

GezginGezgin
Steven Buckner



Mücadele Tarafı : tarafsız, şimdilik.
Rp Sevgilisi : kısfmet.
Kan Durumu : Melez
Patronus : Boyutunun ilerdeki yıllarda büyümesini umut ettiği bir anka kuşu.

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyÇarş. Eyl. 23, 2009 11:07 pm

Yatağın hemen yanındaki pencereden vuran güneş ışıkları Steven’ı neredeyse bir buçuk saat öncesinden uyarmaya başlamıştı, ancak bütün gece düşünmekten gözüne uyku girmediği için, uykuyu yakaladığı anda bırakmaya pek de niyetli değildi. Büyüyle uyku sersemi şekilde yatağın çevresindeki gümüşi tülün kalınlığını arttırmaya çalıştıysa da başaramadı, böylece son derece rahatsız bir bir saat geçirdi uykuyla uyanıklık arasında. Sonunda uyandığına kesin olarak kanaat getirdi, ancak gözlerini açmaya cesaret edemedi. Önceki gece yaşadığı şeylerin rüya olmasından öylesine korkuyordu ki… ‘Dün gecekiler bir rüya olmasın… rüya olmasın… rüya olmasın…’ diye telkinde bulundu boşluğa, ve sonra gözlerini aniden açtı. Boş gözlerle tavana bakarak bir on – on beş dakika daha geçirdi. Daha sonra gümüş renkli gülü eliyle aralayıp yanındaki yatağı süzdü, boştu. Panikledi, arkasındaki yatağa baktı, boştu. Büsbütün ısınıverdi kafası. Terliğine eğreti şekilde basarak duvardaki büyük saate doğru ilerledi, geç kalmıştı işte. Yüzünü yıkayıp aceleyle cüppesini giydikten sonra yatakhaneden aceleyle inmeye başlayacaktı ki, gözü son anda saatin altındaki tarih kutucuğuna takılıverdi. “Bugün tatil, salak!” diye azarladı kendisini. O gün öğleden öncesi tamamen seçmeli derslere ayrıldığı için ve Steven’ın o gün alacağı seçmeli dersi olmadığı için, öğleden sonrasına kadar uyumak hep yaptığı bir işti. Aklının tamamen karıştığını biliyordu, ama bu kadar derinden hissetmemişti. Yine de takvimin noel partisinden bir sonraki günü işaret ediyor oluşuna sevinip, dün gece yaşadığının bir rüya olmadığı konusunda içi rahatladı, ama yine de emin değildi. Çünkü o kadar farklı bir akşamdı ki, her şeyi o kadar ani yaşamıştı ki, bunun bilinçaltının kendisine uykuda oynadığı basit bir oyundan ibaret olduğunu sanması gayet normaldi. Neyin ne olup ne olmadığını öğrenmek için takvime güvenemezdi, Daphne ile ilk karşılaşmalarını bekleyecekti.

Güne bu kadar erken başlamışken, kalan boşluğu ortak salonda kitap okuyarak geçirmenin en iyi fikir olacağına kanaat getirdi ve kütüphaneye teslim etme tarihi gittikçe yaklaşmasına rağmen, hiç adeti olmadığı üzere hala bitiremediği ‘İngiliz Büyücülerin Yayılmasında Woodcroft’lu Hengist’in Yeri’ isimli kitabını bulmak üzere çantasındaki kitap yığınını karıştırmaya başladı. Dakikalar sonra üçüncü kez tüm çantayı boşaltıp kitabı aramaya koyulacakken, nihayet onu önceki akşam ortak salona fırlatıverdiğini hatırladı. Ancak bu onu rahatlatmadı, kitabı bulamamanın verdiği panik, yerini kitabı bıraktığı yerde bulamama veya daha da kötüsü paramparça şekilde bulma korkusuna bıraktı. Tüm kitapların ilk sayfalarında altında kütüphane görevlisinin imzasıyla beraber bulunan o ürkütücü uyarı yazısı zihninden kayıp gidiverdi: Bu kitabı parçalar, yırtar, lime lime eder, katlar, kıvırır, biçimini bozar, paçavraya çevirir, kirletir, lekeler, fırlatır, düşürür yada herhangi bir şekilde zedeler, kötü kullanır yada ona saygısızlık ederseniz, yetkim ne kadarına izin veriyorsa başınız o kadar derde girecektir.

Ortak salondan bütün bir Ravenclaw sınıfı geçmiş olmalıydı Steven uyanana kadar. Hiçbirisinin kitaba dikkat etmemiş olması mucizevi bir şeydi. O an inanmak istediği tek şey Ravenclaw öğrencilerinin kütüphaneye ve kitaplara olan saygısı ve korkusu nedeniyle kitaba dokunmamış olmasıydı. Hızlı adımlarla yatakhaneden ayrıldı, kapıyı ardından çarpar gibi çıktı, tam da boş olmasını umduğu gibi bir ortak salon vardı. Koltukları hızla şöyle bir taradı, gri kaplı bir kitap arıyordu, koyu renkli koltuklar arasında kitlendiği tek renk griydi. Aradığı gri kapaklı kitabı köşedeki ufak puflardan birisinin üzerinde bulunca içini çok büyük bir huzur kapladı. Koltuğa gömülmüş birisinin olduğunu, ancak kızın pufa uzatmış olduğu bacaklarını görünce fark etti. Kim olduğunu biliyordu, tanımamasına da imkan yoktu zaten. Yine de aşağıya inen merdivenleri yarılarken onay amaçlı olarak “Monica?” dedi, kız arkasına dönüp hep yaptığı gibi gülümserken Steven da aynı şekilde karşılık verdi. Merdivenleri tamamlayıp salon zeminine ayak bastıktan sonra iki büyük adımla kızın bulunduğu koltuğun arkasında bitiverdi. “Nasılsın?” diye sordu, ve daha kızın cevap vermesine hiç fırsat vermeden elini Monica’nın elinde tuttuğu kitaba götürüp kapağını kendine doğru çevirdi, “Vay! Kral Lear ha? Shakespeare’den. Kütüphaneden alınmışa benzemiyor, şey, bitirdikten sonra ödünç verirsin değil mi?” dedi bir çırpıda.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Monica Moore

GezginGezgin
Monica Moore



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan

Ortak Salon Empty
MesajKonu: Geri: Ortak Salon   Ortak Salon EmptyÇarş. Eyl. 23, 2009 11:22 pm

Steven, Monica'yı fark edip hızlı hızlı ona yaklaşmaya başlayınca, kız bembeyaz bacaklarını karşısındaki puftan, yere indirdi. Steven'la çok yakın olsalar bile ona saygısızlık yapmak istemiyordu çünkü. Saçına taktığı lastik tokayı da hemen çıkardı. Saçlarını toplamayı sevmezdi, bazenleri rahatlamak için yapardı bunu ama, kimsenin onu saçları düzgün bir biçimde toplanmış olarak görmesini istemiyordu nedense. Steven hemen gelip Monica'nın yanına oturdu ve heyecanla kıza halini hatrını sorduktan sonra, cevap bile beklemeden elindeki kitabı kapıp incelemeye başladı, ödünç alıp alamayacağını sordu.

"Evet, veririm tabii ki." dedi içtenlikle, gülümsedi, mavi gözleri parlıyordu. "Eh sen neler yapıyorsun? Baloya gittin mi?" Bu soruyu sorarken açıkçası Daphne'i düşünmüştü. İnsanların işlerine karışmayı oldum olası sevmişti. Üstelik Steven da Daphne de iyi arkadaşlarıydı. Aslında Daphne ile Steven'ın da iyi arkadaş oldukları söylenebilirdi -ki onlar sürekli arkadaş olduklarını dile getiriyorlardı-, fakat aralarında garip bir çekim vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/m-o-n-i-
 

Ortak Salon

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-