AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 İşte, Yeniden.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Gabriella Adeliné O'Brien

GezginGezgin
Gabriella Adeliné O'Brien



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : Alain Paul Dixie.^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Su Samuru.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptyPtsi Haz. 08, 2009 4:30 pm

Kızgınlık. Mutlu olması gerektiğinin farkındaydı ama hissedebildiği tek şey buydu. Soğuk terle kaplı elinde tuttuğu notu ilk başta kararsızca katladı, ama daha sonra kızgınlığı bütün vücudunu sardı ve hışımla buruşturdu onu. Vücudundaki her bir hücre zonkluyordu sanki, küçük bir hıçkırıkla sarsıldı ama ağlamıyordu. Kafasını ona yaslamış olan Mia'nın ağladığını düşünmesini istemiyordu. Delicesine ağlamak istediğini inkâr edemezdi yine de. Kabullenmesi o kadar zor bir şeydi ki. Derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı. Başta bu notu Alain’ın şakalarından biri sanmıştı. Ama Alain, Sintié hakkında asla şaka yapmazdı, bunu biliyordu. Yine de Alain olmasa da biri mutlaka ona şaka yapıyor olmalıydı. Olamazdı, olmuş olamazdı. İmkansızdı. Aylarca bunun olmasını bütün benliğiyle isterken o anda gerçekleşmiş olmasına inanamıyordu. Evet, bu notu bir gün önce aldığında bir şaka, bir oyun sanmıştı. Ta ki sabah baykuş postasıyla gelen Gelecek Postası’nın manşetinde Sintié’yi gülümseyerek el sallarken görünceye kadar. Kalp ritmi hızlandı, kalbi göğsünü delecekmiş gibi atmaya başladı adeta. Göz pınarları metabolizmasının ister istemez ürettiği ve Gaby’nin aslen nefret ettiği sıvıyla, gözyaşıyla dolmuştu. Bir an için dünya durdu, her şey hareketsiz bir halde durmuş sadece Gaby’nin olayı hazmetmesini bekliyordu sanki. Sonra her şey durduğu hızla kırıldı ve tuzla buz oldu. Gözü gazeteden, Sintié’nin gazetede el saalayarak gülümseyen hareketli fotografından başka hiçbir şey göremiyordu artık Gaby’nin. Gazeteye ağzı açık halde bakarken yanında Mia da kafasını uzatıp gazetenin manşetine baktı, ve onun da ağzı Gaby’ninkiyle aynı açıyı çizerek açık kaldı;

On Yedi Yaşındaki Yeni Sihir Bakanı; Sintié Camile Dixie.

Not aynı zamanda Mia’yı da ilgilendiriyordu, birlikte bu aptalca ‘şaka’yı düşünen ve uygulayan kişiye epey bir sövmüşlerdi. Ama şimdi… Ne şakaydı ne de açıklanabilir bir şey. Bunu düşünmekten nefret ediyordu ama Sintié ölmüştü! O, Alain ve Mia, ardından aylarca yas tutmuşlar, tonlarca göz yaşı dökmüşlerdi ve her şey geride kalmıştı. Orada Sihir Bakanı koltuğunda oturup gülümseyerek objektiflere el sallayan kişi Sintié’ye çok benziyordu, evet, ama o olamazdı. Hiç kimse ölümsüz değildir. Orada oturup o gazeteye ne kadar baktığının farkında değildi Gaby, tek hissedebildiği midesinden tüm vücuduna yayılan kızgınlıktı. Ne kadar kabul edilmesi zor olsa da Sintié geri dönmüştü ve mutlaka bir açıklaması vardı olanların. Yine de hiçbir şey, ona değer veren, onu seven insanlara bu kadar acı çektirmesini açıklanabilir kılamazdı. Gözlerini gazeteden ayırıp bilinçsizce balkabağı suyuna çevirdi. Nasıl olmuş olabilirdi? Olanların nasıl bir açıklaması olabilirdi? Neden böyle bir şey yapmaya ihtiyaç duymuştu Sintié? Ya da yapmaya mecbur mu kalmıştı, çok mu acımasız davranıyordu Gabriella? Gözleri bakar ama görmez bir şekilde balkabağı suyuna kilitlenmişken iç çekti, yanındaki Mia’nın da farklı bir durumda olmadığından emindi. Öylesine büyük bir şoktu ki. Notun bir şaka olduğunu düşünmüştü Gabriella, evet. Ama yine de nedense, belki de Sintié’nin anısına duyduğu saygı ve aslolarak Sintié’nin kendisine duyduğu sevgiden dolayı özenle, buruşturmadan katlayıp cebine koymuştu. Aslında kağıtta yazılanların şaka olmadığını başından beri biliyordu, onun el yazısını nerede görse tanırdı. O Sintié’nin düzgün ve hafif sağa yatık yazısıydı, bundan emindi. Fakat olanlara inanamadığından, biraz da kendini kandırmaya çalışarak bunun iyi taklit edilmiş bir kopya olduğunu düşünmüştü. Bir elinde gazete ve gözleri balkabağı suyuna kilitlenmiş halde elini cüppesinin cebine daldırdı, cebinden iyi muhafaza edilmiş notu çıkardı ve nihayet gözlerini balkabağı suyundan ayırıp nota çevirdi.


“ Gaby,
Senden nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum. Ne kadar üzülmüş, ne kadar ağlamış olabileceğini o kadar düşündüm ki. Aynı sahne defalarca rüyalarıma girdi. Bu yüzden kendimi asla affetmeyeceğim. Şu anda ne kadar şaşırdığını biliyorum. Belki okkalı küfürlerinden bir demet sayıyorsun bana. Ama o kadar garip şeyler yaşadım ki. Sizinle iletişime geçmem çok sakıncalıydı. Lütfen affet beni. Birazdan Hogwarts’e geliyorum. Detaylarını sonra anlatırım. Akşam yemeğinden sonra Avlu’da olabilir misin? Seni çok özledim canım. Sesini duymaya, her şeyi anlatmaya ihtiyacım var. Mia’yı da getirmeyi unutma. Şimdilik bu kadar. Seni seviyorum.

Sintié. “



Bu kadar kısa. Evet bir not için pek kısa sayılmazdı ama yine de ağlayarak geçen ayların açıklaması için o kadar kısaydı ki bu. Ve ‘seni seviyorum’. İnandırıcı mıydı? Ah, gerçekten mi? O zaman bunu bize neden yaptın? Neden ‘öldün’ ve neden ‘geri geldin’? Gözleri bulanık görüyordu artık sebepsizce, anlam veremedi. Yanakları ıslak ve sıcak bir şeyler tarafından acımasızca ısıtılıyor ve kızartılıyordu. Ancak notun üzerine bir damla gözyaşı düşüp “Sintié.” yazan yerin mürekkebini dağıttığında ağladığını farketti. O kadar kızmıştı ki, o kadar fazla kızmıştı ki…

Şimdi de elinde o meşhur ve suçlu notla, asıl meşhur ve suçlu kişiyi beklemek için avludaydı. O ve Mia. Kalpleri kırılmış ve incinmiş bir şekilde kafalarını birbirlerine yaslamış duruyorlardı. Gaby göz ucuyla, biraz da zorlanarak Mia’ya baktı. O kadar masum ve üzgün duruyordu ki. Kendisi de öyle duruyor olmalıydı. Masum olmasa bile en azından üzgün. Ama aslında sadece kızgınlık hissediyordu, Mia’nın da aynen öyle hissettiğinden emindi. Sintié’nin onlara bunu yaşatmaya hakkı yoktu. Ölüm, Gabriella’nın yabancı olduğu bir konu değildi, evet. Ama Sintié’yi o kadar çok seviyordu ki, sanki ölen başka birisi değil de Gaby’nin vücudundan bir parçaydı. Öyle acı verici. Ölmemiş olsa bile, ki ölmemişti, aniden ortaya çıkıp, bir zamanlar arkasında bıraktıklarının ona kucak açmış, bağrına basmaya hazır beklediklerini düşünmemeliydi. Ya da böylesine aniden olmamalıydı. En azından onca ay içinde bir şekilde, her ne olursa olsun bir şekilde haber vermeyi akıl etmeliydi, fırsat bulmalıydı. Birinin ölümünü yeni kabullenmişken tekrar yaşıyor olduğuna inanmak dünyanın en zor şeyiydi o an. Ne kadar mutluluk verici olması gerekiyor olursa olsun. Gözlerini kapattı ve bir başka hıçkırıkla daha sarsıldı. Mia’nın ağladığını düşüneceğinden korkarak sesinin titremediğini göstermek için laf olsun diye konuştu.


“ Sence gerçekten gelecek mi? ”

Mia cevap vermedi. Düşünerek, soruyu işlediği amaca uygun sormamıştı ama bir an bunu gerçekten merak ettiğini farketti. Akşam yemeği biteli neredeyse bir buçuk saat olmuştu ve şimdiden hava oldukça kararmıştı. Belki de sevgili Bakan, onlara burada buluşmalarını söylediğini unutmuştu. Belki de gazetedeki kişi gerçek anlamda Sintié değil, onun kimliğini ve görünüşünü çalan bir düzenbazdı ve bu notlar onları yakından tanıyan birinin yaptığı aptalca bir şakaydı. Ya da belki sevgili Bakan’ın aylarca öldüğünü sanarak kendilerini harap eden eski dostlarına açıklama yapmaktan daha önemli işleri çıkmıştı. Hafifçe kıpırdanarak Mia’nın ona yasladığı kafasını kaldırmasını sağladı ve ayağı kalktı.

“ Mia, sana da ekilmişiz gibi gelmiyor mu? ”

Kızın masmavi gözlerine baktı, ama o anda farkedebileceği en son şey Mia’nın gözlerinin güzelliğiydi. Çünkü hem gözleri yine bulanık görmeye başlamıştı, hem de tam arkasından gelen son derece tanıdık bir ses kalbinin teklemesine ve birkaç saniye boyunca ritminin bozulmasına neden olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/gabriell
Audrey Autumn

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Audrey Autumn



Mücadele Tarafı : Beyim bilir.
Rp Sevgilisi : Castor.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Tavus kuşu.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: Geri: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptyPtsi Haz. 08, 2009 11:20 pm

Çok kötü, çok kötü... Hızlı ve dengesiz adımları güzel cadıyı kısa sürede kulelerden zemin kata ulaştırdı. Kafası karışık değildi, ne var ki gerçekten gereğinden fazla doluydu. Aynı anda birden fazla şey düşünmek yeni bir durum değildi ama daha önce sadece kendisi vardı. Şimdi ne yapsa, başkalarını da etkileyeceğini biliyordu. Her hareketini bu şekilde düşünmesi lazımdı. Fakat en azından bir süreliğine her şeyi erteleyecekti. Bir de üstüne geç kalmıştı. Akşam yemeği demişti evet. Oysa o sırada karanlık çoktan çökmüştü bile. Kim bilir kaç saattlik bir bekletmeydi bu?

Mektupta belirttiği gibi Avlu'ya doğru ilerliyordu. Şato'nun duvarları arasından çıkınca, birden aklı başka bir olasılığın varlığını fark etti. Ya gelmezlerse? Evet. Üç yılın ardından hortlayan eski bir arkadaş düşüncesi yeterince kafa karıştırıcıydı zaten. Kendisini affetmemeleri o kadar olasıydı ki Sintié korkuyordu. Yine dikti, yürüyüşü zarifti, ama adımları çekingendi. İnce dudakları titriyordu. Soğuktan falan değil. Belki karanlığın biraz etkisi vardı. Ama asıl içindeki korku buna yol açıyordu. Toprak zemine saplanabilecek gibi duran aykkabısı, bir an için bu korkuyu dağıtıp dikkatli yürümesine neden olsa da; genel anlamda ruh hali değişmiyordu. Gaby'e gönderdiği notu hatırlamaya çalıştı. Yeterince açıklayıcı olamamıştı. Kızın geri dönüşü yüzünden çok yıpranmadığını umdu ama onun güçlü olduğunu biliyordu. Ne olursa olsun güçlüydü. Mia'ya değil de ona yazmasının sebebi de buydu. İlk tepkisinin Mia'nın muhtemel tepkisinden çok daha serinkanlı olduğuna emindi. Ki bunun sadece kızgınlık olması en iyi ihtimaldi ve Sintié tüm kalbiyle bunu diliyordu. Üzülürse, ağlarsa... Dayanabileceğinden emin değildi her şeyden çok sevdiği arkadaşının göz yaşlarına... Neyse ki öncesinde Alain'e de bir mektup yollamıştı. O güçlü kalır, birbirlerine sarılıp hıçkırıklara boğulmaları muhtemel olan üç kızı rahatlatabilirdi. Aklına Alain'in gelmesiyle artık yaşlanmış olan simsiyah kedisi de geldi. Perlé. Kim bilir yokluğunda nasıl bir depresyona girmişti zavallı kedisi? Alain'den onu getirmesini de istemişti. Onun yumuşacık tüylerini hissetmeyi, dilinin ıslaklığını elinde hissetmeyi, boncuk boncuk gözlerindeki canlı rengi izlemeyi bile çok özlemişti.

Aklında türlü düşünceler birbirine girerken, görüş açısına giren iki Ravenclawlı kız duraksamasına neden oldu. Eli saten elbisesinin arkasına gitti ve parlak kumaşa dokundu. Gözleri irileşmiş, göz pınarları dolmuştu. Bir an için ayakta kalabileceğinden emin olamadı ve yanındaki ağaca dayandı. İşte oradaydılar. Upuzun üç yılın ardından… Kendisine asır gibi gelen üç yıl. Birbirlerine dayanmış, bu haberin şokunu ağlayarak atlatmaya çalışan arkadaşlarını görmenin bu kadar zor olacağını tahmin bile edemezdi. O kadar tuhaf hissediyordu ki, gözleri dolmasına rağmen ağlayamıyordu. Deniz mavisi gözleri buğulanmış, görüşünü bulanıklaştırmıştı. Ama tek bir damla bile inmiyordu yanağından. Annesinin cenazesinde de yaşamıştı daha önce. O zaman kızmıştı kendisine. Böyle bir kaybın ardından ağlayamıyordu bile. Ama babası eğer çok fazla üzülürsen, ağlayamazsın demişti küçük kızına. Evet, o anda aynen öyle hissediyordu. Ailesinden ve dostlarından ayrı kalmak, Sintié’yi öyle yormuş, öyle yıpratmıştı ki hayatına binlerce şey sığdırmış yaşlı bir kadının kalbine benzemişti, genç kalbi. Ve o anda sanki yıllardır atmayan kalbi tekrar atmaya başlamış gibi hissetti. Mutluluk. Sanırım o tarif edilmez duyguyu resmedebilecek kadar yoğun yaşıyordu şimdi. Vücudunun hala beyninin kontrolünde olup olmadığını anlamak ister gibi bileğini hareket ettirdi. Güzel, yürüyebilirdi. Koşmak istiyordu, hatta uçmak. Ama küçük bir çocuğun ilk adımları gibi yavaş, kontrolsüz ve sallantılıydı yürüyüşü. Yine de sonunda onların yanına yaklaşabildi. Tam arkalarında duruyordu bedeni. Ellerini uzatsa dokunabilecek kadar hem de. O kadar uzun süre buna benzer hayaller kurmuştu ki gerçek olup olmadığına inanmak için bir tepkiye ihtiyacı vardı.

"Sonunda olmam gereken yerdeyim değil mi?" O kadar bilinçsizdi ki sesinin nasıl çıktığına emin olamamıştı. Anında kendisine dönen yüzler, uzun süredir biriken yaşlarını eskiden olsa akmasına neden olabilirdi. Ama zayıf görünemezdi. Ne konumu ne duyguları buna izin veriyordu. Ağlamıyordu ama içindeki fırtına için aynı şeyi söyleyemezdi de.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gabriella Adeliné O'Brien

GezginGezgin
Gabriella Adeliné O'Brien



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : Alain Paul Dixie.^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Su Samuru.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: Geri: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptySalı Haz. 09, 2009 1:22 pm

“ Sonunda olmam gereken yerdeyim, değil mi? ”

Hızla arkasını döndü Gaby, ve evet, bu Sintié’ydi. Yine kendinden emin, yine tanrıça güzelliğindeki bir kız. Sarı denebilecek saçlar, bembeyaz ten ve etkileyici bakan gözler. Hiç değişmemişti, belki biraz boyu uzamıştı. Boyu uzayan bir Sihir Bakanı? İçinde beliren kahkaha atma isteğini güçlükle bastırdı. Bu isteğinin mutluluktan mı yoksa düşündüğü şeyin komikliğinden mi geldiğini merak etti, ama önemi yoktu. Her şey mantıksız geliyordu, karşısında duran kızın yüzü hem onyedi hem kırkyedi yaşında gösteriyordu, hem genç hem olgun. Hiç değişmemişti, evet, en azından yüz hatları. Ama duruşu dikleşmişti, mimikleri son derece mağrurdu artık, giyimi de değişmişti ve kesinlikle Sihir Bakanı gibi duruyordu; onyedi yaşında bir yeniyetme gibi değil. Yine inanamamazlık duygusu sardı bedenini Gaby’nin. Kızı incelemeyi bitirdiğinde sözcükleri üzerinde düşünmeye başladı. Olması gereken yer? Olması gereken yer kahrolasıca bir mezar değil miydi? O orada diye değil miydi yıllarca süren acıları? Anında bunları düşündüğü için pişman oldu Gabriella, her şeye rağmen, Sintié’ye olan bütün kızgınlığına rağmen; orada, karşısında durduğu için aynı anda dünyanın en kızgın ve en mutlu insanıydı. Ve kesinlikle olması gereken yerin kahrolasıca bir mezar olduğunu düşünmüyordu. Doğrudan kızın gözlerinin içine baktı, üzgünlüğünü yansıtabilmek adına. Bir an için Sintié’nin üzgün gözlerinde Alain’in onu kaybettiğini sandığında gördüğü üzgün gözleri gördü, beki de dünyada en sevdiği varlıklardan birinin dünyadaki en üzgün gözlerle kendine bakmasını sağlayan kişi orada, karşısında duruyordu ve bu Gaby’nin köpürmesi için yeterli bir sebepti. Hüzün kendini tekrar kızgınlığa bıraktı, gözleri inatla yere dikili halde konuştu.

“ Olman gereken yer mi? Olman gereken yer gerçekten burası mı? Üç yıldır bile bile acı çektirdiğin insanların yanı mı? ”

Sözleri neredeyse nefretle söylemişti, Sintié de bunu anlamıştı ki cevap vermedi. Sintié’den nefret etmiyordu, hala Alain’in gözlerinin hayali duruyordu gözlerinin önünde. Gözleri tekrar bulanıklaşmaya, midesi delici ve sıcak bir şey içmişçesine yanmaya başlamıştı. Kafasını kaldırıp Sintié’ye bakmaya cesaret edemedi, ağlayacağından korkuyordu. Ağlamamalıydı, onun için bu kadarı yeterdi, üç yıl boyunca yeteri kadar ağlamışlardı onun için. Daha fazlasını ne istemeye ne de almaya hakkı vardı. Sintié’nin dik sırtı karşısında kambur ve gözleri yere kilitli halde durduğunun ayrımına varınca içinden kendine küfretti ve nihayet gözlerini kaldırıp Sintié’nin yüzüne baktı tekrar. Aynı anda karmakarışık bütün duyguları boşaldı, sıcak gözyaşları hızla yanaklarını aşıp boynuna doğru akmaya başladı. Anılar gözlerinin önünde uçuşuyordu, kolkola girip Hogsmeade’de dolaştıkları, ateşviskisini ilk deneyişleri, Bağıran Baraka’yı görmeye gelen küçük çocukları korkuttukları. Neredeyse bütün mutlu anıları kafasının içinde son derece etkili bir girdap oluşturmuştu. İçindeki ona sarılma isteğine daha fazla karşı koyamazdı, ona doğru koştu ve boynuna atıldı.

“ Neden bunu yaptın bize? Neden? Ne kadar üzüldüğümüz, ağladığımız hakkında bir fikrin var mı? Bütün bunların bir açıklaması olduğunu söyle lütfen. ”

Arkasında Mia’nın hıçkırıklarını duyuyordu. Söyledikleri soru değildi, sadece sitemdi, cevap istemiyordu. Sıcak gözyaşları yanaklarını ısıtırken hıçkırırken sıcak nefesi havada buhar oluşturuyordu ve kolları hala Sintié’nin boynundaydı. O anda bir şey farketti, onu çoktan affetmişti; yine de acı çekiyordu. Hissettiği duygular anlatılacak gibi değildi. Sevinçhüzün, kızgınlıkpişmanlık, güvenyabancılık, özleminanmazlık. Gözleri kapalıydı ve gözlerinin önünden renkli lekeler geçiyordu sürekli, anıları canlandıran renkli lekeler. Her bir anıyla daha da sarsılıyordu ve duygu karmaşasına yeni duygular ekleniyordu. Ölümün acısı ve yaşamın değeri. Karşısında duran kız, Gaby’nin bu iki acı verici deneyimi yaşamasını sağlayan kişiydi. Ama onu sadece bununla etiketleyemezdi, sadece bu iki deneyim değildi Sintié’nin ona kazandırdıkları. Daha öncesi de Sintié’ydi, evet belki değişmişti ama kollarını boynuna doladığı kişi hala Sintié’ydi ve kesinlikle tekrar kazanmaya değer biriydi. Gözlerini kapattı va kafasını Sintié’nin omzuna gömdü. Ve o an bütün duygu karmaşası kayboldu; yerini sadece büyük bir sevgi ve özleme bıraktı. Nihayet Sintié’nin ellerini omzunda hissedince daha şiddetle hıçkırmaya başladı ve daha sıkı sarıldı ona.

Neredeyse yıllarca öyle kaldılar. Onyedi yaşında bir yeniyetme ve Sihir Bakanı. İkisi de ağlıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/gabriell
Alain Paul Dixie

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Alain Paul Dixie



Mücadele Tarafı : Fıratizm ~
Rp Sevgilisi : Mia ^^.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: Geri: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptySalı Haz. 09, 2009 11:48 pm

“Ne yani Sintié hortladı mı?”
“Hiç komik değildi ve kapa çeneni Kevin. Yoksa yumruğumun tadına bakarsın, balkabağı suyu yerine.”
Elleriyle dudaklarında görünmeyen fermuarı kapayan Kevin karşısında pis pis sırıtmaktan başka bir şey yapmasa da içinden geçenler, yüz ifadesine yansımaya çalışıyordu. Mimiklerini içine atmak, gelen koca bir hapşırığın dışarıya tüm gücüyle çıkmasını engellemek gibi bir şeydi. İkinci mektup… Sintié’nin tamamen yaşıyor olduğunu gösteren bir mektup daha gelince, ilk mektupta olduğu gibi Kevin’a sataşmamıştı. İlk mektup aklına gelince, eli cüppesinin iç cebine kaydı, ister istemez. Sağ elinin parmakları arasında tuttuğu mektubu kimsenin göremeyeceği bir şekilde çıkardı ve her ne kadar kâğıda bakması gereksizde olsa tekrar okudu. Gözleri satırlar arasında kayarken beyni, ezberlediği kelimeleri iç sesiyle ona tekrar okuyor gibiydi.

“Alain,
Seni yalnız bırakmak hayatımda yapabileceğim en korkunç şeydi. Öldüğüme inandırmam, annemin ölümü ve babamın terk edişiyle baş başa bırakmam ise; kesinlikle affedilemez biliyorum. Ama ne olur anlamaya çalış. Hayatım şu anda çok farklı. Seninle görüşmeme bile izin yok. Seni o kadar özledim ki. Artık dayanmıyorum buna. Yaşadığımı bilmeden, hayatta yalnız olduğunu hissederek yaşamandan nefret ediyorum. Çektiğim vicdan azabını tahmin bile edemezsin. Her şeye rağmen benim bir parçamsın. Varlığımı inkâr edemezsin. Senden özür bile dileyemem, hakkım yok. Sadece hala benim için dünyadaki en önemli şey olduğunu bil.
Doğum günümüz kutlu olsun Alain. Bugün için, sadece tek bir gün için benden nefret etmemeye çalış. Ah bir de, dediğim gibi sizinle iletişime geçmem çok, çok tehlikeli. Başka kimse bilmesin yaşadığımı.
Sintié”


Ah, evet, kimse bilmemişti Sintié’nin yaşadığını. Mektupta yazılan gerçek olduğundan emin olmadığı şeyi herkesten saklamıştı. Her zaman için ikinci bir plan olarak gördüğü yalan söyleyebilme yeteneğini kullanmıştı ama Gaby’nin yüzüne karşı yalan söylemek en zoru olmuştu. Bir şeyler sakladığını anlamasın diye ortak salonda geçirdikleri zamanlarda her zaman için yanında Kevin oluyordu. Uzun zaman önce bıraktıkları Sintié konusu ne zaman hortlasa, işi hep dalgaya vurmuştu. İkinci mektubun gelmesiyle biraz daha rahatlamıştı ama bu seferde yüzüne şaşkınlıkla harmanlanmış kızgın bir ifade oturtması gerekiyordu. Her şekilde Sintié’ye kızgındı ama yüz yüze gelecekleri zaman, kızgınlığı yerini özleme bırakıp tüm kalbiyle onu affettiğini söyleyebilir miydi? Bilmiyordu. Öfkesi içinde çığ gibi büyüyüp, patlamaya hazır bir bomba gibi dururken, ona olan özlemi tüm bunları yenebilir miydi? Daha da önemlisi, ikinci mektupta dediği gibi avluya gidecek miydi? Kafasını iki yana sallayarak düşüncelerinden sıyrılmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Perlé nerelerdeydi? Nefretle bakan o kediyi de istiyordu tabiî ki, isteyecekti de. Her ne kadar karşılıklı olarak birbirlerinden nefret etseler de o kediye bakmıştı, bakmak zorunda hissetmişti.

Ne kadar zaman geçtiğini ya da ne zamandan beri Perlé kucağındaydı, bilmiyordu. Ancak bildiği bir şey vardı ki; bütün bedeni, Sintié’yi görmeyi istiyordu. Şuursuzca davranışlarının başka bir açıklaması olamazdı.
“Rahat dur seni lanet.” Yanağına doğru uzanan bir pençe ve yanağında oluşan hafif yanma hissi, kedinin amacına ulaştığını gösteriyordu. Ön patilerini, sol eliyle birbirine kenetledikten sonra gözleriyle etrafı taradı. Oradaydı. Onlarlaydı. Sol elini biraz sıktığında kucağındaki kedi bir kere daha yüzünü çizdi. Artık onu önemsemiyordu. Onu, asıl sahibine, Sintié’ye verecek ve her şey bitecekti. Hızlı adımlarla üç kızın durduğu meydana geldiğinde Mia ve Gaby'nin ağladığını görünce çenesi ister istemez kasıldı. Bu tablo karşısında, kendi tutumunun çok daha acımasız kalacağını biliyordu; ancak ihanete uğramışlık hissine karşı koyamıyordu. Sol elini, kedinin patilerinden ayırıp Gaby’nin omzuna koyduğunda başını kaldıran cadıyı Sintié’den uzaklaştırdı. Kucağında, her zamankinden farklı olarak uysal bir biçimde duran kediyi Sintié’ye uzattığında, boşalan kollarını bağlayıp bir adım geriye çekildi. “İstedin, getirdim. Sırada ne var? Başka bir boyuta göre hayatta olduğunu ve o boyuttaki yaşam hakkını burada kullandığını mı söyleyeceksin?” Ses tonunun sert çıkmasını istemiyordu; ancak ses tonundaki sertlik, adeta somutlaşmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/alain-pa
Karyn Mia Roseen

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Karyn Mia Roseen



Mücadele Tarafı : Paletidir artık tek tarafı.
Rp Sevgilisi : Alain. ^^
Patronus : Kelebek.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: Geri: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptyC.tesi Haz. 13, 2009 1:00 pm

Yaşama dört elle sarılmaya karar verdiği her anda sanki gözükmeyen birisi karşısına çıkıp, o elleri söküyordu. Güçlü olmaya çalıştığı zamanların hepsinde, nefret ettiği o yenilgi tüm bedenini ele geçiriyordu. Sarışın cadı her ayağa kalkmaya çalıştığı anda bacaklarına doğru güçlü bir tekme yiyordu. Ve işte yine yenilgi, yine gözyaşları, yine o tekme. Zaman, mekan, olay değişmişti, ama benliğini ele geçiren hayal kırıklığı hep aynıydı. Daha birkaç hafta önce annesi hayatından bir anda uçup gitmemiş miydi? Bir anda kaybetmemiş miydi onu? Bir asır geçmiş gibi gelen üç sene önce hayatında ilk defa ölümü tatmamış mıydı? Peki ya şimdi? Kabuslarından zorla attığı, o üç sene boyunca bir mucize olup da geri gelmesi için yalvardığı kişi, kendileriyle dalga geçiyormuşçasına 'ben yaşıyorum' diyordu. Küçük yüreği bunu kaldıramazdı. Ölü birini görmek için beklemeye, onun bedenine dokunmaya, sarılmaya, her zaman sarışın cadıyı rahatlatan sesini onca zaman sonra duymaya dayanamazdı. İnanamıyordu Gabriella'nın kendisine okuttuğu notun, gazetede gördüğü resmin doğru olduğuna. Nasıl kabullenebilirlerdi ki? Bir anda hayatından çıkan kişinin, tekrar hayatına girdiğine. Ama kabullenmeyi, yazılanların doğru olduğuna inanmayı, onu bir kerecik de olsa görmeyi öyle çok istiyordu ki...

Sintié. Son yarım saattir kafasında onu nasıl canlandırabileceğini hayal ediyordu. Onu en son ne zaman görmüştü ki? O kabuslarına giren gecenin hemen öncesinde. On dört yaşında, küçük bir kızken. Kafasında onun on yedi yaşına basmış halini canlandıramıyordu, o büyümüş, olgun Sintié'yi düşünemiyordu. Kendilerine o aynı zarafetle, dik bir şekilde mi yürüyecekti? İnce dudaklarından fırlayıp gelen ilk sözler ne olacaktı? Sarı saçlarının altında yatan beyninde o kadar çok soru işareti vardı ki, o duygu karmaşasında hiçbirine doğru düzgün cevap bulamıyordu.
“Sence gerçekten gelecek mi?” Yorgun bir sesle düşünce dünyasından sıyrılıp bulundukları yeri sonunda fark eden Mia, cevap verecek gücü kendine bulamıyordu. Sorunun cevabını düşünmekten korkuyordu. Ya gelmezse? Titreyen ince bacaklarıyla, küçük bir kuş gibiydi genç kız. Ayakta durması, hatta şuan nefes alması bile bir mucizeydi. Destek aldığı, en kötü anlarında birbirlerinin yanında olan cadı olmasaydı belki de çoktan yığılmıştı. Gaby. Dünden beri, o notu okuduğu andan beri, güçlü gözükmeye çalışsa da, ağlamamak için çabalasa da en az kendisi kadar şoka uğradığını, korktuğunu biliyordu Karyn. Bir annenin kızı yanında ayakta durmaya çalışması gibiydi bu. Gaby sağlam görünüyor, Mia ise gözyaşlarına hakim olamıyordu. Ama her ikisi de Sintié'ye üç sene boyunca acı çektirdiği için kızgındı. Ve bir o kadar da özlemişlerdi onu.

Gabriella'nın hafifçe yerinden kıpırdamasıyla kafasını kaldırdı ve elindeki peçeteyle akan gözyaşlarını bir kez daha sildi. Peçete bile yaşlardan dolayı sırılsıklam olmuştu. Hayalet ortada yoktu, olmayacaktı da. Mia'nın bir umut geleceğine inandığı arkadaşı gelmeyecekti. Ama yanıldığı, düşüncelerini bıçak gibi kesen sesle ortaya çıkmıştı. Sintié. Yumuşak sesiyle, veela'ları kıskandıracak güzelliğiyle karşılarındaydı işte. Kalbinin atış hızı öylesine hızlanmıştı ki şimdi, sesini duyabiliyordu. Yer ayaklarının altında kayıyordu sanki. Gözlerinin önünde kocaman bir toz bulutu var gibiydi. Sadece Sintié'yi görüyor, diğer her şey gri bir toz bulutu haline gelmişti. Ah, onu görünce tüm kızgınlığının yok olacağını tahmin bile edemezdi. Öyle ki ona sarılıp, tüm çektikleri acıyı unutabilecek kadar özlemişti. Yufka kadar yumuşak olan yüreği, daha da yumuşamıştı şimdi. Ama kızgınlığı gibi soru işaretleri yok olmamıştı. Neden yoktun Sintié? Neden? Gabriella'nın hızla ona doğru ilerlediğini gördüğünde, onun da hissettiği özlemin kızgınlığına ağır bastığını düşündü Mia. Ama sözleri, sorgulayıcı ve sitemliydi. Daha fazlasını duymaya ne kulakları ne de kalbi müsaade etti genç kızın. Küçük ellerinin aceleyle tutunduğu duvara yasladı narin bedenini. Bir anlığına gözlerini kapadı, öldüğünü sandığı birinin, küçük bir umutla her gece gelmesi için dua ettiği kişinin, birden bire karşısına çıkmasıydı onu böyle güçsüz yapan.

Gözlerini tekrar açtığında Alain daha önce görmediği bir şekilde karşısında duruyordu. Ciddi ve sert. Kendisinden çok daha güçlü bir karakteri olan çocuk Sintié'ye kızgın olmayı belki de en çok hak edendi. Buğulanmış ve ağlamaktan kızarmış gözleri, Alain'ın dudaklarının oynadığını görüyor, ama ne söylediğini anlayamıyordu. Belki Sintié bir cevap vermek için hazırlanıyordu, belki de çoktan bir şeyler söylemişti ikizine. Ama Mia daha fazla dayanamayacaktı. Ona göre sessizliğin bir battaniye gibi örtüldüğü ortama, kendi titrek sesini bırakmıştı şimdi.
"Sintié." Belki de orada olduğunu ilk defa fark ediyordu on yedi yaşındaki küçük Bakan. Deniz mavisi gözlerin üzerine çevrilmesiyle, dayandığı duvardan uzaklaşıp kıza doğru hızlı hızlı yürümeye başladı. Kız elindeki tombul kediyi yere bırakıp, kollarını açmıştı bir anne edasıyla. Kaybettiği kıymetli bir eşyasını bulup da sevinen bir çocuk gibi o kolların arasına girdi Mia. Kafasını onun omzuna gömmüş, sadece ağlıyordu. Ne ona sitem edecek, ne de özlediğini söylecek gücü vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/karyn-mia-t7423.
Audrey Autumn

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Audrey Autumn



Mücadele Tarafı : Beyim bilir.
Rp Sevgilisi : Castor.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Tavus kuşu.

İşte, Yeniden. Empty
MesajKonu: Geri: İşte, Yeniden.   İşte, Yeniden. EmptyCuma Haz. 19, 2009 4:30 pm

Yaralanmış mıydı? Hayır. Ne kadar uğraşsa da Gaby’nin onu yaralamasına imkan yoktu. Böyle bir tepki bekliyordu zaten. Hak veriyordu da kıza. Her şeyi mahvedip bir anda düzeleceğini ummamıştı kendisi de. Onları yalnız bırakıp gitmeye hakkı yoktu. Kendisini yeterince suçluyordu. Kalbindeki ağırlığı saklamaya çalıştıkça çok daha derine inmişti. Bunu yapmaktan da vazgeçmişti sonunda. Kendisine karşı tüm öfkesini kusmuştu. Asla affedilmeyen. Ama yine de dönmüştü değil mi? Orada olmadığında bile zihni hep Hogwarts’daydı. En yakınlarını asla terk etmemişti. Acı dolu bir ayrılık, evet. Ama her ayrılığın bir kavuşma anı olmalı. Kızgınlıkları ne kadar büyük olursa olsun, tepkileri ne kadar hırçın olursa olsun; dayanabilirdi. Bu bile hala önemsendiğini göseriyordu. Üç yıldır ilk kez bu kadar mutluydu Fransız cadı. İlk kez bu kadar önemsendiğini hissetmiş, ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde yaşamıştı duygularını. Kendisini görmezden bile gelebilirlerdi, hatta o anda orada olmayabilirlerdi. Ama oradalardı. İkisi de. Sintié’yi beklemişlerdi. Bırak... Bırak istediği kadar kızsın. Konuşsun, bağırsın. Karşısında hala güçlü almaya çalışarak doğrudan kızın buğulu gözlerine baktı. Çok yakın olduğunuz insanların bakışı bile yeter onu anlamanız için. Sintié, Gaby’nin hislerini ve düşüncelerini anlamaktan öte, adeta yaşamıştı o bakışla. Arkadaşının kahverengi iri gözlerinde gördüğü sevgi, birazcık bile azalmamıştı. Ama o kadar yıpranmış olmalıydı ki; nasıl diğer tüm kötü duyguları bastırıp kendini gösterebileceğinden emin değildi. Bıraktığından çok daha büyümüş, güzel bir genç kadın haline gelmiş arkadaşına cevap vermedi. Sustu ve içindeki çelişkiyi bastırmasını bekledi. Düşüncelerini dağıtmasını, rahatlamasını...

Karanlığın henüz tek başına egemen olamadığı Avlu’da, Gaby’nin ağlayacak gibi ve güçsüz duran bedeniyle bile karşılaştırılınca daha zayıf görünen biri daha vardı. İpeksi sarı saçları, ıslanmış yüzünü çevreleyen güzel cadı; ne söylenenleri duyabiliyormuş, ne de hareketlerini izleyebiliyormuş gibiydi. Tam üç yıldır kendisi için hayalden ibaret olan bir yüze doğru yürüyecekken hemen önünden gelen sesle duraksadı. Gaby’nin ağlıyor olmasına rağmen güçlü çıkan sitemlerinden, sonunda sevgisini yenemeyen kızgınlığın, kızın ruhundan göç ettiğini –ya da kısa süreliğine rafa kaldırılmıştı- fark edebildi. Kızın kollarını kendisini dolamasıyla, Sintié de aynısını yaptı. Hiç ayrılmayacakmış gibi sarılmıştı ikisi de birbirlerine. Sonunda patlak veren özleme dayanamayacak kadar sevgi doluydu yürekleri. Gaby’nin hıçkırıkları, uzun süre duyabildiği yegane sesti. Göz yaşları, omzunda nemli ve sıcak bir his bırakmasa, algı yeteneklerinin sınırlandırıldığını düşünebilecek kadar şuursuz olduğuna inanmıştı o anda. Mutlu biten bir pembe dizi havasındaydı her şey. Açık alanda sadece üç kız görülebiliyordu. Sevinçten mi şaşkınlıktan mı olduğu birbirine karışmış yaşlar, yanaklarını ıslatmıştı. Yalnızca Sintié ağlamıyordu. Bir daha hiçbir şey yüzünden de ağlamayacaktı. Birine bir söz verir gibi tekrarladı içinden. Sonra başını Gaby’nin omzundan biraz kaldırıp gökyüzüne baktı ve gülümsedi. Ne yaptığından emin değildi ama o sırada oldukça gerekli gibi gelmişti genç cadıya.

Ne kadar olduğunu bilmediği bir süre sonunda, Ravenclawlu cadının yumuşak ve sıcak dokunuşundan uzaklaştı. Omzunda sanki Gaby’i kaybetmekten dolayı oluşmuş bir boşluk vardı ve elleri beceriksizce arkasına birleşmişti. Kızın kendisinden neden ayrıldığını anlayamayan zihni, sarılmaya devam etmesi konusunda kendisini zorlayınca birkaç saniyeliğine gözlerine boş bir bakış hakim oldu. Ardından hızlı bir şekilde görüş alanına yakışıklı, sarışın bir büyücü girdi. Yüzünü okumak ilk başta zordu. Kucağında tuttuğu hayvana biraz zorlanarak da olsa nefretle bakıyordu. Aslında nefretin asıl kaynağının o kedi olup olmadığı bile çok net değildi. Adımları sertti ve ses çıkartıyordu. Geldiğini özellikle belli etmek istermiş gibiydi. Oğlanın sol elinin Gaby’de olduğunu ancak kafasını o noktaya çevirince fark edebildi Sintié. Kızı kendisinden ayıran oydu. Doğrudan yüzüne gitti bakışları. O tanıdık güleç ifadeden yoksun olunca tanımak güçleşmişti. İkizinin yüzündeki kararlılığı okuyabildi. Sintié’nin Alain hakkında şüpheye düştüğü asla olmazdı. İkizlerdi onlar. Aynı rahmi paylaşmış, aynı kadın sayesinde hayata tutunmuşlardı. Birbirlerine söylemişlerdi ilk sözlerini. Tüm ilkleri birlikte olmuştu ve hiç ayrılmak zorunda kalmamışlardı. Daima birlikte. İkisinin de hep söylediği bir şeydi. Ama diğer tarafın en çok ihtiyacı olduğu anda bırakıp giden, aramayan, sormayan Sintié idi. Ormanda saldırıya uğradığı anda, öleceğinden emin olduğu anda, ilk olarak aklına Ravenclawlu büyücü gelmişti. Onu kendi ölümüyle başbaşa bırakacağını düşününce, kendi acısını bile bastırmıştı bu yeni işkence. Ama daha sonra kurtarılıp, yaşama dönünce ve bundan haberi olmayan büyücüye bu kez bilerek ve iradesiyle o yalnızlığı ve terk edilişi yaşamıştı. Sintié’nin üç yıldır devamlı hissetiği, saldırı anındaki acıyla karşılaştırılamazdı bile. Şimdi en çok ihtiyacı olan insana bakarken, onun haklı sinirini izlerken bile savunmaya geçmek yerine, kendisine yaşatıyordu en büyük vicdan azabını.

Gaby’i kendisinden, yerine geçmek için ayırdığına inanmamıştı ama içinde yine de küçük bir umut vardı. Ancak kucağına bırakılan tüy yumağı ve pervasız birkaç söz onu da kuruttu. Düşünmeden dostları kadar özlediği kedisine giden elleri güçsüzdü. Parlak tüyleri, gecenin içerisinde kamufile olmuştu ve sadece gözleri görülebiliyordu. Alain’in sert yüz ifadesi, Gaby gibi yumuşamamıştı. Hala kızgındı. Sintié tekrar onun tenini hissedebilmeyi, kahkahasını duyabilmeyi o kadar beklemiş, o kadar hayalinde canlandırmıştı ki; olacağından yüzde yüz emin olsa bile, bu saldırı için hazırlamayı unutmuştu kendisini. Ne söyleyeceğini belki de hayatında ilk kez bilmiyordu. Kendisini en çok yaralayan ve şoka sokan o mektubu aldığında bile, bir şekilde bağırıp çağırması, yaşadıklarını dışarıya vurması gerektiğini bilerek davranmıştı. Ama Alain onu tamamen hazırlıksız yakalamıştı. Sesinin çıkabileceğinden bile emin değildi. Yine de konuşmayı denedi. Sinirini geçirmeye yetmeyecekse de...

“Sırada neyin olduğu sana bağlı Alain. Yanında olamadım. Beni kaybettiğine inanırdım. Biliyorum nefret etmekte haklısın. Seni düşünmeden bir günümün bile geçmediğini söyleyebilirim ya da yaşadığım onca duyguyu tarif edebilirim. Nedenlerimi, bahenelerimi sunabilirim. Ama ne fark eder? Eğer beni affetmemeye karar vermişsen... Ama beni hiç mi özlemedin? Bak, karşındayım işte. İntikamını almak istiyorsan, bana yeteri kadar acı çektirdiğine inanmak istiyorsan; rahatla. Fazlasıyla acı çektim. Artık kardeşimin güldüğünü görmek istiyorum. Kollarını ve sıcaklığını hissetmeyi... Kimsesi kalmadığını düşünen tek kişi değilsin.” Kaslarını ne kadar sıktığından emin değildi. Gözlerini artık dibinde duran oğlanı bile silüet şeklinde görmesine neden olan kalın bir yaş perdesi örtmüştü ve onların akmasına izin vermemek için gerçekten çabalıyordu. Sesinin güçsüz çıkmadığına sevindi. Netti. Olmak istediği kadar içten ve inançlı. Dengede durmak gittikçe zorlaşıyordu. Eğer eskiye dair en ufak bir anı dahi hatırlar ya da birine daha cevap vermek zorunda kalırsa yere yığılacağına emindi. Her an düşmek üzere olan birine göre oldukça sağlamdı yine de. Biraz titreyen kolları haricinde neredeyse kıpırdamıyordu. Kendisini aradan geçen yıllar içerisinde geçmiş olan ikizinin parlak bir mavilikle açılan gözlerine bakabilmek için dik duruyordu. Dudakları gergindi ve sevimsiz bir tebessümle kıvrılmıştı. Büyük bir çığlığı bastırmaya çalışır gibi sıkıca kapatmıştı ağzını sözleri bitince. Daha fazlası vardı ama konuşmaya devam ettikçe, zayıflayacağından korkuyordu. Perlé kokusunu anında tanıdığı sahibine iyice sokulmuş, cadının gerginliğini azaltabilmek için patisini koluna sürtüyordu. O yumuşak temasın işe yaradığı aşikardı. Sintié’yi ayakta tutup, sevgisini fedakarca sunan Perlé’yi biraz daha sıkı kavramak için harekete geçmişti ki; bu sefer de kuzguni renkteki kedinin kollarından kurtulduğunu fark etti.

“Sintié.” Mia’nın hiç değişmeyen o çocuksu ve yumuşak ses tonu, Sintié’nin Gaby’e olan özlemini de Alain’den beklediği cevabı da geçici süreliğine unutmasına neden oldu. Hala Sintié’ye bol reytingli bir pembe diziyi andıran olayın içine yeni bir yüz eklenmişti. Kızın kokusunu hasretle içine çeken Sintié sıkıca sarıldı arkadaşına. İlk karşılaşmalarından o ana kadar yaşadıkları her anı güzel bir ilkbahar esintisi edasıyla aklından geçti Fransız cadının. Onları her şeyden çok özlediğini biliyordu. Ama her birinin yüzüne bakmasıyla, bir anda kalbini saran duygu; özleminin hissetiğinden çok çok daha büyük olduğunu anlıyordu. Bu sanki ihtiyaç gibi bir şeydi. Nefes almak ve su içmek gibi. Parçalarının yavaş yavaş, aşınmış da olsalar eski yerlerine döndüğünü hissediyordu. Toparlanıyor ve bulunduğu konumla ilgili şüphelerini de uzaklaştırıyordu kendisinden. Tek başına olmadığını bilerek hayatındaki tüm zorluklarla başa çıkmak eskisiden daha kolay olacaktı. Yarım saat kadar önceki görüşmede aklına takılan her soruyu çözebilecek, hayatının geri kalanında bir kez bile tereddüt etmeyeceğine inanacak kadar emindi. Rahatlamıştı. Hala onların kızgınlıkları kendisini korkutuyordu ama en azından zor kısmı halletmişti.

Mianın sevgi dolu temasından uzaklaşmaktan korkarak kaldırdı başını. Gözleri Alain’e gitmişti tekrar. Daha ne kadar sürdürebileceğinden emin değildi bunu. Ama ne olursa olsun Sintié dayanacaktı. Onu kendisi için ağlar bulmaktansa sinirlenmesini binlerce kez tercih ederdi. Bu tutumunu şiddetlendirirse, genç cadıyı acıtacak olsa da.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

İşte, Yeniden.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-