AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Bakan Robert'ın Odası

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Robert Walker

Büyülü Nesneler Bürosu BaşkanıBüyülü Nesneler Bürosu Başkanı
Robert Walker




Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyPerş. Haz. 12, 2008 3:16 pm

...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Robert Walker

Büyülü Nesneler Bürosu BaşkanıBüyülü Nesneler Bürosu Başkanı
Robert Walker




Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyPerş. Haz. 12, 2008 3:20 pm

Soğuk sabah havasının içinde Londra’nın sabah ıssızlığında göklerde bir şey belirmişti. Burada olması fazlasıyla garip olduğundan mükemmel gören gözleri ile tepeden muggleların görüşüyle güvercin sanılabilecek yükseklikten doğru aşağıya iniyordu. Maviliğin uçsuz bucaksız enginliğinde bulutlar kadar beyaz tüyleri rüzgarla hafiften dalgalanırken ıssız bir sokağa doğru inişe geçmişti. Muggeların düzensiz evleri taş kaldırımları ile bezeli sokakta eski solgun bir tabelanın önünde kanat çırparken bir duman dalgası eşliğinde normal haline döndü. Beyaz bir şahinin şehirde olduğunu görmesine mi onun insan olmasına mı şaşıracağını bilemeyen muggle’ı görünce yüzünü buruşturdu. Adam elindeki içki şişesini yere düşürmüş ve gözlerini ovuşturmuştu.

-Obliviate dedi hızlıca asasını sallayıp ve uyuması için bir büyü daha salladı. Onu köşedeki çöplerin arasındaki duvara yaslarken yerden bir içki şişesi bulup eline verdi. bu onun için her şeyi anlamlı kılardı. Sonra mugglelar arasında palto görünümünde olan cüppesini silkeleyerek asasını cüppe içine daldırıp muggle sokaklarına daldı. Sabahın serin havasında uçma özlemini gidermek güzel olmuştu. Tek kötü olan planlanmayan sarhoş muggle idi. Aslında ona pek kişi inanmaz gibiydi. Ancak yine de dikkatli olmalıydı. Mugglelar arasında yaşamayı iyi bilirdi. Seherbazlık yıllarında ilk öğrendiği şey denebilirdi. İlk iki yılı mugglelar arasında geçmişti. Bu onları anlamasını büyük ölçüde sağlamış gibiydi ama yine muggle aşığı değildi.

Telefon kulübesine girerken yine etrafına bakındı ve rakamları tuşladı. Klasik formalitelerden sonra kendini bakanlığın klasik sabah koşuşturmasının içinde bulmuştu. Evinde uçuç şebekesi olmasına rağmen oradan geçmeyi tercih etmemişti. Uçmak gibi büyük tutkusunu gerçekleştirmek daha çok iyi olmuştu. Yürürken yolunun üzerindeki her kişinin söylediği söz hala kaşlarının çatılmasına sebep oluyordu. Selamlar bakan hazretleri... Bakan…Bir bakan olacağını bundan birkaç yıl önce söyleseler gülmekten ölürdü herhalde ama gerçek olmuştu. Aldığı nefes kadar keskin bir gerçekti.

Selamlamalara nazik ve resmi bir dille karşılık verirken adımları bakanlık odasına doğru yönelmişti. Yürürken Büyüceşura başkanından sihir yasaları kitabını istemişti. Kolunda o kalınca kitapla birlikte kapıyı açtığında düzenli ve bir o kadar da bir parça süs sahip bir odayla karşılaştı. Oda büyü yardımının da katkısıyla mükemmel ölçüde genişletilmişti. Beyaz duvarlarına yanlarında mavi perdeli ahşap pencereden içeri süzülen ışık huzmeleri yansıyordu. Duvarların kenarında dolaplar vardı. Dolapların içindeyse birkaç iksir ve büyü malzemesi küreler ve gizemli eşyalar vardı. Yan tarafta bir anka vakurlu bir tavırla duruyordu ki eski bakan onu kendisine miras bırakmıştı. Tıpkı dolaylı bir şekilde görevini de bıraktığı gibi onu da bırakıp gitmişti. Anka Robert içeri girdiğinde uzun uzun öterek selamlarken gülümsedi.

-Nasılsın dostum… Yeni bir günün sabahı ha? Söylesene eski bakan esrar dairesi başkanlığından buraya geçince benim kadar şaşkın mıydı acaba? Anka kuşu zekice gözleriyle ona bakmış ve kafasını hafifçe indirip kaldırmıştı. Bu evet demek oluyor gibiydi. Eh o zaman normaldi. Elbisesini üç ejderin birbirlerine yılanmışçasına dolarak yukarı çıkıp üç elbisenin asılması için oluşturduğu askılığa astıktan sonra parmaklarını kütletti. Beyaz ve rahat görünen koltuğa kendini bıraktıktan sonra ciddi bir tavırla büyü yasalarını okumaya başladı. Okurken bir eli otomatik olarak parşömenlerden birini çekmiş ve tüy kalemi alarak tüy kısmıyla masaya vurmaya başlamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyCuma Haz. 13, 2008 10:01 pm

Bakanlığın girişi her zamanki gibi kalabalık ve o bir o kadar da baş ağrıtıcıydı. Çoğu büyücünün uçuç şebekesini tercih etmesinin hiçbir yararı olmuyordu sanki, telefon kulübesi yine cadı ve büyücülerle kaynıyordu. İşlerine yoğunlaşmışlar içeriye girmek için çaba harcıyorlardı. Uzun zaman sonra ilk defa kırmızı kulübeden yararlanan biri için bu kalabalık pek de iyi değildi. İnsanlar kendisinden farklı bir şekilde gülüyor, eğleniyordu. Sanki hiçbir dertleri yokmuş gibiydiler.

Her zaman olduğu gibi baştan aşağı siyah giyinmiş, saçını klasik bir biçimde topuz yapmış, yüksek topuklarının sesi Londra sokaklarında yayılan kumral bir cadı, muggleların anlayamadığı bir geçitten Bakanlığa ilerliyor, bu yöntemi uzun süredir demediği için fazla sıkıntılı görünüyordu belki de. Pek de sevmediği iki bakanlık çalışanıyla kulübeye girdiğinde, fenalık geçireceğini sanmıştı bir an için. İki kadın için fazlasıyla laubaliydiler.
*Bir insan gülerken otuz iki dişi birden gösterir mi yahu? * Onları dinlememeye çalışarak yerin metrelerce altına indiğinde, bir daha bu yolu denememeye karar verdi kesinlikle. Kapalı alanda kalma korkusunu unutmuştu birkaç saniyeliğine, bu da hafif nefes daralmasına yol açmıştı Roxie’de. Etrafına fark ettirmemeye çalışarak, dik duruşuyla ilerlemeye başladı bakanlığın içersinde.

Her iki yanındaki şöminelerden yeşil bir alev eşliğinde cadı ve büyücüler çıkıyor, yüzlerindeki neşeli ifadelerle etrafındaki tanıdıkları insanlara selam veriyorlardı. Tanıdığı yüzlere başıyla nazik bir selam vererek ilerleyenler arasında olan Valerian ise, yeni gelen sihir bakanının odasına doğru ilerliyordu. Yeni gelen büyücünün kim olduğunu bilmiyordu, açıkçası bilmek de istemiyordu fazla. Eski sihir bakanını gerçekten severdi, işini ciddiyetle yapan biriydi. Onun gittiğine üzülüyordu elinde olmadan. İşine yeni başlayan bakana ise minnet duyuyordu içten içe, onu tekrar yuvası olan yere atadığı için.

Bakanın kapısını tıklattı ve içeriye adımını attı. Karşısına nasıl biri çıkacağını bilmiyordu, ama kafasındaki şekille karşısında gördüğü adam kesinlikle birbirlerine uyuşmuyordu. Elindeki çanta yere düştü önce farkında olmadan, daha sonra ise uzun bir süre geçen şaşkın bakışma. Hayal mi görüyordu yoksa karşısındaki gerçekten ölü olduğu haberinin her yere yayılmış olduğu eski sevgilisi miydi? Ama gözlerinde yanılıyor olamazdı, oturduğu yerde kendisine bakmakta olan kişi kesinlikle Robert’tı.
*Nasıl olur böyle bir şey?*

Şaşkınlığını üzerinden savmaya çalışsa da bunu becerememişti. Titreyen eliyle yere düşen çantasını eline aldı tekrar. Gözleri hala ondaydı. Belki de son bir haftadır kaçırdığı haberlerdeki güncel konuydu bu. Düşüncelerini bir kenara bırakmaya karar verdi son anda. Sonuçta karşısındaki kendisini saçma sapan bir bahaneyle terk etmiş eski sevgilisi ve Valerian’ın üstüydü. Sesindeki titremeyi önlemeye çalışarak, kelimeler ağzından döküldü.

“Beni çağırmışsınız Bay Langdon” İlk defa ona bu kadar ciddi, şaşkınlık, soğukluk karışımı bir ses tonuyla hitap etmişti. Hem de soyadıyla. Buradan ayrılır ayrılmaz son bir haftanın gelecek postasını alacak ve her haberi detayına kadar okuyacaktı. Robert’ın ölü bedenini gözleriyle görmüştü, onun şokunu atlatması çok zaman almıştı. Ve şimdi bir şok daha..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
Robert Walker

Büyülü Nesneler Bürosu BaşkanıBüyülü Nesneler Bürosu Başkanı
Robert Walker




Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyCuma Haz. 13, 2008 10:54 pm

Gözleri anayasa kitabına fazlasıyla dalmış bir şekilde okumaya devam ediyordu. Kitap okumayı severdi ama bu iş uzadıkça sıkıcılaşıyor gibiydi. Notları uzadıkça uzuyordu ki bu değişikliklerin çok olması demekti. Eski bakanı oldukça iyi tanırdı. Babası gibi sevdiği bir adamdı ancak ani ve garip bir şekilde öldürülmüştü. Öldürülen bir bakanın arkasındansa Robert'a sadece gizem ve dosyalar yığını kalmıştı ki büyüceşura bunu en iyi çözecek kişi olduğunu düşünüyordu. Casus avcılığında iyi bir casus usta bir hayalet olduğunu kanıtlamış biri olarak böyle düşünmekte pek haksız sayılmazdı. Ancak Robert başaracağından emin değildi.

Tüy kalem ritimlere devam ederken güneş de hafif hafif yükseliyordu. Odaya pencerelerden daha bir aydınlık geliyor oda üzerinde güneşin ısısı yayılıyordu. Yayılan ışıkla birlikte dolapların içindeki iksir şişeleri daha göze çarpar bir hal alıyor, paltosunu astığı ejderha figürlü askılık üzerine vuran ışıkla bir parça parlıyordu. Gözleri bir an kırmızı ve ipeksi tüyleriyle dikkat çeken anka kuşuna takıldı kendisini izliyordu. Bir bakanın çalışması onun için ne kadar ilginç bir hareketti acaba?Ama o incelemeye devam ediyordu. Oldukça meraklı bir kuş olduğunu önceki konuşmalarında keşfetmişti. İlk karşılaşmalarında da bu şekilde bakıyordu ona ve gömleğinin kalp hizasındaki resmi çekiştirip düşürmüştü. Bunun sonuncunda Roxie ile olan ilişkisini eski bakana açıklamak zorunda kalmıştı. Eli istemsiz olarak aynı yere gitti. Ayrılmışlardı ki bu kendi isteğiyleydi ama hala cebindeydi. Kalbinden aşkı atamadığı gibi o da oradaydı hala.

Tam bu sırada topuk sesleri kulağını doldurmuştu. Yeniden bakışlarını yönelttiği kitap topuklar eşliğinde hiç aklına giremiyordu ki henüz yarısına bile gelememişti. Adımlar seslere bakılırsa oldukça sert ve kendinden emin bir şekildeydi. Bu ona bir yerden tanıdık gelmiyor da değildi. Kaşları çatılıp okumaya çalışırken kapının açıldığını duydu. Kadın buraya gelmiş olmalıydı. Birkaç yeni atama yapmış ve atanan herkesle de görüşmek istemişti. Bu da onlardan biri olmalıydı. Parmaklarını kütletip başını son okuduğu cümleye tüy kalemiyle işaret koyduktan sonra kaldıracakken duyduğu titrek sesle irkildi.

-Ro... Roxie... sen... Otur lütfen dedi şaşkınlığını gizleyemeyerek. Kalbi duracak nefesi kesilecek gibi olmuştu. Buradaydı yeniden yanındaydı. Donakalmış bir şekilde ona bakıyor bir taraftan da konumuna yaraşır bir vakurla durmaya çalışıyordu. Onu çok iyi bildiği gibi yuvası gördüğü Hogwarts'a kendisi atamıştı. Bunu kendince sürpriz bir hediye olarak düşünmüştü. Hayat kendisi için pek olumlu gitmese de onun için gitmiş olmasını istemişti. Küçüklüğünden beri aşıktı ona. Hogwarts'ın ilk günlerinde dostluk sonrasındaysa aşk olarak ilerleyen ilişkilerinde en büyük etken elbette ki onu en iyi anlayabilecek kişilerden olmasıydı. Aynı yaşta ailelerini kaybetmişlerdi. Kim bilir belki de aynı kişilerce öldürülmüşlerdi. Onun babaannesi vardı ancak Robert'ın hiç olmamasıyla aynı derecede kötüydü. anlaşılmaz katı bir kişiydi ki bunu olabildiğince Roxie'ye aşılamış iyi karakterine rağmen soğuk biri yapmıştı. Tüm bunları en iyi görebilen kişi sayılırdı ve bu yüzden ona gerçekten de aşıktı.

-Sanırım burada nasıl olduğumu merak ediyorsundur. Bilgileri aptal bir gazeteden değil benden alsan daha iyi olacağından anlatmak istiyorum. Sonra sana görevin dahilinde yapacaklarını... anlatırım. dedi ve kalemi ayraç gibi arasına koyarak kitabı kapattı. İçerisini dolduran güneşe pencereden baktı. Görüntü sihirli bir yansıma da olsa yine de rahatlık vericiydi. Ona her şeyi anlatmanın vakti gelmişti artık. Ölümü neredeyse gerçekleşeceği doğruydu ve yaşaması gerçek bir mucizeydi. İşte tam da bu yüzden artık birlikte olamayacaklarını söyleyerek belki de saçmaca sebeplerle ayrılmıştı ondan. Sırf korumak için. Şimdi aşk kalbini ısıtıyor beyin hücrelerini dolduruyordu. Ne yapacağını bilemiyordu.

-Öncelikle evet ölmemiştim. Öyle düşünülmesini istemiştim ama yaşıyordum. Çatışma gerçekten oldu ve ben gerçekten o resimde gördüğün kadar kanlar içindeydim. Ancak yaşıyordum ve zor da olsa şifacı bir dostuma cisimlenebildim. O da beni yaşatmayı her ne kadar imkansız görünse de başardı. Ben o sırada haberi okuduğumda aklımda bir fikir uyandı. İntikamımı almak için bir fırsat olarak kullandım. Bunu başararak 7 ölümyiyeni öldürdüm. Üstelik onların en yakını olmuştum. Bana canlarını emanet edecek kadar güvendiler ki... kendimce hayalet dediğim benden farklı olan o halimin intikamını alışı tam da bu anda oldu. diye açıklarken sesi pusluydu. Sanki bir ölüm yiyenmiş de öldürdüğü yoldaşlık örgütü üyelerini anlatıyor gibiydi. Anılar zihninde uçuştu. Önce ailesinin ölümü... Kanlar ve çığlıklar... Sonra ölüm yiyenlerin ölümü... Kanlar ve çığlıklar. Kişiliği gerçekten değişmişti. Kanın aktığı çığlıkların yükseldiği o anda gerçekten zevk almıştı. Tıpkı onlar gibi davranmıştı. Bu yüzden o zamanlarda kendini kendisi olarak görmüyordu. Hayalet... Evet ona böyle diyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyC.tesi Haz. 14, 2008 2:13 am

İçeriye girdiği andan beri başlayan sessizlikte sadece kalbinin atışlarını duyabiliyordu. Hayal görmesi imkansızdı, belki de karşısındaki kişi Robert’a çok benzeyen biriydi. Ama o olamazdı. Kanlar içindeki resmi hala gözleri önünden gitmiyordu ki o günün gazetesini hala saklıyordu. Robert’ın oturmasını söylemesiyle yavaş adımlarla masaya doğru ilerledi ve koltuğun tekine bedenini bıraktı. İyi gelmişti bu ona, biraz sakinleşmesini sağlamıştı en azından.

Kalbi yerinden çıkacak gibiydi, hiç bu kadar kötü hissetmemişti kendini daha önce. Robert’la ayrıldıktan sonra da bir araya geldikleri olmuştu ama bu seferki çok daha farklıydı. Bir hayaletin karşısında oturuyormuş gibi hissediyordu kendini. Bir yıl boyunca ortadan kaybolmasının mantıklı bir açıklamasının olduğunu düşünüyordu Roxie. Ama bunu soramazdı ona, merakına yenilmeyecekti asla. Gururu her şeyden önce geliyordu nedense, ağzını açıp bir şey söylemek istediğinde karşısındaki adamın ayrılmaları gerektiğini söylemesi geliyordu gözleri önüne.

O gün olmasaydı zaten, belki de davranışları bu kadar soğuk olmazdı ona karşı. Çünkü onu en iyi anlayan kişi olmuştu hep Robert. Okula geldiği ilk yıllarda kimseyle samimi olamayıp yalnız başına oturduğu bir zamanda tanışmışlar, çocuğun hayat hikayesini anlatmasıyla bir yakınlık hissetmişti ona karşı. Kendi yaşadıklarıyla çok uyuşuyordu, bundan dolayı ailesinin ölümünü çektiği acıları anlattığı ilk kişi olmuştu. Kendi karakterinin soğukluğunun nedenini bilen sayılı kişilerden olmuştu karşısındaki adam. Her şey bir rüya gibiydi, onunla yaşadığı anılar, maceralar. Ama o rüya bir gün sona ermişti, saçma bir sebepten dolayı.

Robert'ın arkasındaki pencereden giren güneş ışıkları gözlerine geliyor, ela gözlerine daha bir canlılık katıyordu. Gözünü rahatsız eden bu ışınları umursamadan, bakışlarını Robert’ın bakışlarında kenetleyip, sessizliğini koruyarak dinlemeye başlamıştı onu. İçindeki merakın giderilmesi, bu anlattıklarına bağlıydı. Dikkatini hiçbir şeye vermemeye çalışıyor, odada duran Anka kuşundan çıkan belli belirsiz sesleri umursamadan dinliyordu. Konuşacak gücü kalmamıştı zaten..


Robert’ı dinlerken istemsiz bir şekilde gözleri irileşmiş, hiç beklemediği açıklamalar duymuştu kulakları. Büyük bir tehlike atlatmış, ölümden dönmüştü belki. Evet bunu kabul edebilirdi ama –en azından- kendisine bir açıklama yapmasını beklerdi. Hiç mi düşünmemişti Valerian’ı, hiç mi değeri yoktu gözünde? Bakışlarındaki ciddiyet yerini öfkeye bırakırken “Öyle düşünülmesini istemiştim ama yaşıyordum.“ lafı kulaklarında çınlıyordu hala. Durup dururken ayrılmış olmalarına bir mana veremezken bir de bu olay kafasını kurcalamıştı şimdi. Ne acılar çekmişti onu unutmak için, beyninden o kanlar içindeki Robert’ı çıkartmak için neler yapmıştı. Tam her şeyi yoluna koydum derken nereden çıkmıştı bu adam şimdi?

“Peki neden bana bir haber vermedin? Hiç mi düşünemedin, ne kadar acı çekeceğimi? Hiç mi düşünemedin seni merak etmeyeceğimi? Evet ayrılmıştık ama gözünde hiç mi değerim kalmamıştı?” Dudaklarının arasından dökülen bu cümleler, hiç düşünmeden söylediği laflar arasındaydı. Ne yapacağını şaşırmıştı aslında, geri döndüğüne sevinmeli miydi, üzülmeli miydi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
Robert Walker

Büyülü Nesneler Bürosu BaşkanıBüyülü Nesneler Bürosu Başkanı
Robert Walker




Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyC.tesi Haz. 14, 2008 2:57 am

Her şeyi anlattıktan sonra bir süre sessizce öyle kalmıştı. Güzel gözleri içeriye giren ışıklarla birlikte parlıyor rengini daha bir canlı hale getiriyordu. O gözler... Her şeyi onlar için yaptığını hala anlamamış mıydı? Onlar hep böyle ışıkla parlasın asla ışığını kaybetmesin diye onsuzluğa bile kendini alıştırmaya çalışmıştı. Onların sönmesini görmektense uğruna canını verirdi. Aynı şekilde Robert'ı hayata bağlayan şey de o gözlerdi. Onlar için canını verdiği gibi onlara yakışmayan yaşların akmaması için hayata bağlanıyordu. Başına bir şey gelmemesi için ayrılmayı bile göze almıştı. Onu bıraktığını söylemek dayanılmaz ölçüde zor gelmişti. O anılar zihninde uçuşurken bedenini bir ürperti kaplamış kalp atışları hızlanmaya devam etmişti. Roxie'nin cevabıyla birlikte kalbi mantığından üstün gelmişçesine sözcükler ağzından dökülmüştü.

-Hala anlamıyorsun değil mi? Görmüyorsun... Seni ne için bıraktım sanıyorum. söylediğim gibi artık beraber olamayacağımız için mi? Yoksa seni sevmediğimi aşkın hepsinin yalan olduğunu mu düşünüyorsun. Eğer öyleyse yanılıyorsun! Ben... senden ayrıldım. Yaşadığımı çoğu kişiden fazla senden sakladım. Çünkü güvende ol istedim. Gözlerindeki ışığın sönmemesini istedim. yutkundu. Ankanın fırlattığı acı feryat sanki sözlerini kalbindeki acıyı destekliyor gibiydi. Hüzünlü bir tonda uzun uzun öttükten sonra susmuştu. Robert arkasına yaslanırken gözlerini kıstı. Bir süre öylece kaldı. Onu unutmaya çalışmıştı ancak bir türlü başaramamış zihninden gitmemişti. Onca anı onca macera ve aşklarının kalbinde bıraktığı o derin izi silip atmak imkansız olmuştu. Öfke ve intikamıyla bastırıp onu geriye atmaya çalışmıştı.

-Seni hala seviyorum Roxie... Her şeye rağmen aşkımı içimden atamıyorum. dediğine kendisi bile inanamıyordu. Mantığı hala onu bırakmasını söylüyordu. Buraya ne için çağırmıştı ki onu? Dosyalarını incelemek ve okulda yapacağı şeyleri anlatmak için. En zor olacağını düşünüyor en son gelmesini umuyordu ki bir şeyi atlamıştı. Onun gibi disiplinli birisi ilk olmayı severdi. Şimdi ise onun yanında hep olduğu gibi kalp atışları hızlanmış nefesi durmaya başlamış haldeydi. Sadece gözlerine bakıyordu. Hayran olduğu muhteşem güzellikteki ela gözlerine bakıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Ona geri dönsün de onu kelebeğin aşk ile aleve düşmesi misali ateşe mi sürükleyecekti? Yoksa doğru olanın da olduğu gibi her şeyin unutulmasını mı dileyecekti bilemiyordu. Kalbi söz konusu olduğunda karar her zaman zor olmuştu.

Anka yeniden bu sefer daha uzun ötmüştü. Ötüşü zihnine ve kalbine işliyor içindeki aşk sanki odun atılmışçasına alevleniyordu. Alevlerin güzel kelebeği yakması istemiyordu ama alevi seven bir kelebek yanmaya mahkumdu. Alevle kelebeğin buluşması hep hazin olurdu. Bu gerçek dünyada bir nefes kadar kesin bir şeydi. Güneş ışığı ankanın tüylerini aydınlatıp masasına vurmaya başlamıştı. Oda aydınlanmaya devam ediyor güneş yükseliyordu. Güneş yükseldikçe gözler daha güzelleşiyor daha belirginleşiyordu. Robert'un griye bakan gözleri de onunkilere odaklanmıştı. Sessizliği bozan tek şey ankanın şarkısıydı. İçe dokunan o şarkı. Aklında soru işaretleri uçuşuyordu. Kalbi ve mantığı... Savaşı kazanan kim olacaktı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyPtsi Haz. 16, 2008 3:47 pm

Kalp atışları birazcık dinmiş gibiydi. Geçen her saniye biraz daha sakinleşiyordu, ya da duruma alışıyordu. Kafasındaki parçalar tamamlanıyordu gittikçe, onun ölüm haberinin aslını daha iyi anlıyordu şimdi. Robert’ın ölmediğine, karşısında sapasağlam durması içini rahatlatıyordu, belki de güven veriyordu ona. Ama kalbinde bir karmaşa oluşmuştu şimdi. Yokluğuna alışmaya başlamıştı, onsuz yaşamaya, yeni bir güne merhaba demeyi öğrenmişti. Birden karşısına çıkınca haklı olarak afallamış, büyük bir duygu karmaşası içine girmişti. Oturduğu koltukta arkasına doğru yaslandı, güç almak istiyordu sadece.

Robert’ı dinlerken içinden bir şeyler koptuğunu sandı bir an için. Şimdiye kadar hep ayrılmalarının altında başka nedenler aramış, Robert’ı suçlamıştı. Aklına hiç sevdiği adamın tehlikede olabileceği gelmemişti, ya da bunu düşünmek bile istememişti. Bir yandan ona hak veriyordu ama yine de aklının köşesinde kalan sorulara cevap alamamıştı. Yaşadığına dair küçük bir haber de mi verememişti? Bir işaret, bir mektup çok mu zor gelmişti ona? Bunu kabullenemezdi işte, madem seviyordu Roxie’yi bu kadar merakta bırakmamalıydı.

Robert’ın kendisini hala sevdiğini söylemesiyle, bir şeyin farkına vardı Roxie. Kalbi yine eski ritmine dönmüştü, hızlı ve deli gibi atmaya başlamıştı tekrardan. Ne diyecekti şimdi? Yalan söyleyemezdi, söylemezdi. Seni sevmiyorum diyemezdi asla. Kalbi hala onun için atıyordu, o kadar olanlara rağmen. Karşısında gördüğü andan beri çarpan kalbini inkar edemezdi. Ama doğruyu da söyleyemezdi. Hala seni seviyorum da diyemezdi. Lanet olası gururu buna izin vermiyordu. Kendisini –her ne sebepten olursa olsun- bırakıp giden birine dönemezdi. Kalbi hala onun için çarpsa bile.. Anka kuşu durmadan acıklı sesler çıkarıyordu. Bu durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Ama her şey için çok geçti artık. Kendini her ne kadar berbat hissetse de durum böyleydi işte.


Bana küçük bir haber bile vermedin. Bir mektup, bir işaret çok zor şeyler değil bunlar. Her şey için çok geç Robert, çok geç.” Ela gözleri buğulanmış bir cam gibi olmuştu şimdi. Sanki bir damla yaş bırakmak için emir bekliyorlardı. Ama ağlamazdı Roxie, ne olursa olsun. Hayat şartları alıştırmıştı artık onu. Hayata gözlerini açtığında ailesinin ölümü, sonrasında ise Robert’ın ortadan birden bire kaybolması, güçlü kılmıştı hayata karşı. Ağlamak sadece bir zayıflıktı onun için. Göz kapaklarını kapattı aniden ağlamamak için. Uzunca geçen sessizlikten sonra tekrar Robert’a baktığında söylenecek pek bir şey kalmamıştı.

“Hogwarts’daki işim hakkında konuşmak için çağırmıştın sanırım.” Konuşmak istemiyordu artık, bir an önce her şeyin bitmesini ve bu odadan ayrılıp evine kapatmak istiyordu kendini. Biraz yalnız kalıp, kafasını dinlemek, son yarım saat içinde öğrendiği gerçekleri düşünmemek istiyordu artık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
Robert Walker

Büyülü Nesneler Bürosu BaşkanıBüyülü Nesneler Bürosu Başkanı
Robert Walker




Bakan Robert'ın Odası Empty
MesajKonu: Geri: Bakan Robert'ın Odası   Bakan Robert'ın Odası EmptyPtsi Haz. 16, 2008 4:32 pm

Sessizlik kararsızlığını destekliyordu Roxie'nin. Sanki bir şeyi kesin bir dille söylemek isteyip söyleyememiş gibiydi... Zihninde bir korku uyandı. Bir yıl... Kendisi için bir asır hatta büyük bir dönüşümün uzun evresi olarak geçen koskoca bir yıl... Ayrılmışlardı ve ayrılırken gözlerindeki hüznü görmemek için Robert onlara bakmamıştı bile. Tavrını sert ve ciddi tutmuş yumuşamamak için çaba harcamıştı. Konuşmalarından neler çıkarmış bilemiyordu. Ancak bütün suçu kendisinin omuzlarında bildiğinden emindi. Sözleri şu anda onu belki de bu yüzden altüst etmişti. Onun kalbini ne kadar acıtıyordu kim bilir. Göz göze geldiklerinde onların buğulandığını görmüştü. Göz yaşları. . Ah onlar Roxie'ye hiç yakışmıyordu. Yakışmayacaktı da...

Solgun güneş içeriye ağır ağır kuvvetlenerek odayı dolduruyordu. Oda ısınmaya başlamıştı hatta masanın ahşap desenli yüzeyine değen eli hafifçe yanmaya bile başlamıştı. Ankanın kırmızı tüyleri de Roxie'nin güzel yüz hatları da ışıkla daha belirgin oluyordu. İçerisi ısınıyordu ancak bu Robert için hiçbir şey ifade etmiyordu. Tüm bedeni bir ürpertiyle kaplanmıştı. Işığın da ruhu karanlıklarla boğuşurken bir önemi yoktu. Ankanın acıklı ötüşü bir şarkıya dönüşmüştü sanki odayı dolduran ve içine bir ürperti dolduran bir şarkıya. Kalbinin sızladığını hissediyordu. Ankanın acıklı sesi her kalpte bu etkiyi bırakırdı ama gerçek neden farklı gibiydi. Gerçek sebebi az önce dudaklarından döküldüğü gibi hakkı olmamasına rağmen onu sevmesiydi. Onu daha fazla üzmeye hakkı yoktu. Kendisinin yaşamı bir parça daha rahat olsa da tehlikeliydi. Onu yeniden ölüme sürükleyemezdi. Buna hakkı yoktu ama onu yine de seviyordu.

-Anlatamadım sanırım. Mektup bırakırsam sizlerden birini yakalayabilirlerdi. Gerçeği söylemeniz için işkence edebilirdi. Diğerlerine her şey geçtikten sonra yolladım. Seninle... burada konuşmayı ve her şeyi yüzüne anlatmayı daha uygun buldum. Seni sevmeye hakkım yok biliyorum... Aşkını hak etmiyorum Roxie ama bilmeni isterim. - cebinden resmini çıkarırken bakışlarında hüzün vardı. - O hala burada gömleğimin sağ cebinde... Senin bana bunu verdiğin gün sana seni unutmadığım sürece onu kalbimin üstünde taşıyacağını söylemiştim. İşte hala burada... yutkundu ve ruhu yeniden karanlıklara gömülürken ankanın şarkısını tamamlamasına bekledi. Şarkı ruhuna işliyor kalp atışlarını delicesine hızlandırıyordu. Roxie'yi yeniden öpmek ona sarılmak isteği içinde uyanmıştı. Ona kavuşma isteği ama kendini tuttu. Ankanın susmasına kadar sessizlik içinde onu dinledi. Sessizliği bozan sadece ankaydı.

Sessizlik içinde düşünceli bir şekilde gözleri odanın içinde döndü. Üzerine vuran güneşle parlayan ve ısındığı belli olan heybetli üç başlı ejder şeklindeki askılığa büyük odanın altını dolduran desenli siyah taşa ve daha sonra dolaplara kaydı. Bazıları durmuş bazıları çalışıyor olan aletler ve kürelerin hepsi eski bakana aitti. Boşaltmalarına izin vermemişti. Onların bir gün işe yarayacağını biliyordu. Eninde sonunda işe yarayacaktı. Odanın içinde gözleri dolanırken içindeki aşkı kıpırdatan şarkıyı duymamaya çalışıyordu. Şarkı bittiğinde gözlerini Roxie’ye kilitlediğinde tavrını bir bakan ciddiliğine kavuşturması bir parça zor olmuştu. Sessizliği anka dışında ilk bozan kişi olan Roxie’nin sorusu üzerine hafifçe öksürdü ve konuşmaya başladı.

-Ah evet... Hogwarts'a gittiğinde havayı koklarsan alacağın koku kan ve ölümün habercisi olan savaşın kokusu olacak. Kaderin büyük desenine kan bulaştı. Savaşı hiçbirimiz istemeyiz ancak o lanet ölüm yiyenlerin başka hayatları da mahvetmesine izin veremeyiz. Müdür John ve Müdür yardımcısı James zaten biliyorsun ki benim dostlarım. Ama diğer herkesi hatta öğrencileri bile izlemeni istiyorum. Özellikle guruplaşmaları kontrol altına almalısın. Karanlık taze kan arıyor ve savaş onlara da yansıyacak gibi. derken sesi dingin yumuşak ve Neetham’daki nehir kadar serindi. Konuşmasında en ufak bir emir kokan hitap olmadığı gibi ciddiyetsizlik de yoktu. Robert emretmekten çok rica eder ama onların gerçekleşmesini beklerdi. Bu herkes için daha etkileyici oluyordu. Aşk zihninin bir köşesinde ve onun ateşiyle yanan kalbinde hala dalgalansa da bunu zorlukla da olsa bastırmaya çalışmıştı. Hakkı olmayan bir sevgiyi sahiplenmeye çalışmamalıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Bakan Robert'ın Odası

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-