AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Geri Dönüş

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Margaux D'Aloise

GezginGezgin
Margaux D'Aloise



Mücadele Tarafı : Dark Spirit
Rp Sevgilisi : -
Kan Durumu : Safkan.

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptyC.tesi Ara. 20, 2008 3:16 pm

Yavaş dokunuşlarla etkisini hafifleten bir kabus, yalnızlık ve çaresizlik… Neredeyse iki hafta boyunca gördüğü kabuslardan, son bir kaç gündür, haykırarak açmıyordu gözlerini. Yatakhanedekiler bile bu duruma şaşırmış olacaklar ki her sabah bununla ilgili bin türlü uğultuyla doluyordu kulakları. Yapmacık bir gülümseme, geçtiğine sevindiklerini belirten bir kaç söz oyunu ve harcanılan zaman. Aslında kendileri için sevindiklerini çok iyi biliyordu Celia. Her sabah gereksiz birinin çığlığıyla uyanamayacak kadar değerliydi uykuları. Kim başkasının saçma sapan kabusları yüzünden uykusundan olmak isterdi ki? Neden bir kişi bile artık tam anlamıyla durumun değiştiğine sevinmiyordu? Kimse neden Celia açısından bakamıyordu? Bakmasını isteyen var mıydı ki. Evet, yoktu. Aslında geçen sadece haykırışlarıydı. Kabusları değil. Belki de alışmıştı bir şekilde. Beyni etkilenmiyordu artık. Achille’e söyleme işini biraz daha erteleyebilirdi. Gereksizdi…
Hakikaten son bir kaç gündür gereksiz olduğunu düşünüyordu genç cadı. Her gece bu kararmış bedene yüklenen acı, çevresinde bunu bilen sadece bir kişinin olması – ki o da artık Celia’nın yanında değildi – içinde yaşanan fırtınalar, boş, karanlık, çaresiz ufuklara doğru sürüklenişler… Önünde bir kılavuzu da yoktu ve nereye gideceğini kendi bulmak zorundaydı. Sahip olduğu yaşam enerjisi kendini çekiyordu vücudundan ağır hareketlerle. Derinliklerinde bulunan umutları, gitgide cılızlaşarak, saklanıyordu artık. Kendilerini göstermeye korkar olmuşlardı. Fark edilirlerse eğer, karanlığın onları emeceğini biliyorlardı sanki. Hafif fırça darbeleri kendilerine her defasında geride yön buluyordu. Yaptıkları her güzel hamle siliniyor, yerine boş tuval kalıyordu. Bir şeyleri iyileştirmektense, yıpratıyorlardı onu daha fazla. Belki de yeni bir başlangıç için ortam hazırlıyorlardı. Her şeye yeniden başlamak için… Olabilir miydi ki bu?

Gerçekten bu durumdan kurtarabilir miydi kendini? Coşkuyla dalgalanan karanlık, girdaplar oluşturup onu içine çeken denizden, sağ olarak kurtulmayı becerebilir miydi? Çabalayabilirdi. Sadece biraz hareket belirtisi gösterecekti hepsi bu. Lakin, bundan bile acizdi bedeni. Alelade bir yaşam, kabuslar ve yalnızlıktan ibaretti her şey onun içinde. Bundan üzüntü duyduğunu kim söyleyebilirdi peki. Aksine, kendiyle yüzleşmek, yalnızlık, en büyük ilhamdı onun için. Tutkunlarından arınmasının en büyük yardımcısıydı. Yanında kimse olmadan katlanmalıydı her şeye. Hep böyle olmuştu. Bir döngü, bozulması olanaksız sistemlerden biriydi, aynı bunun gibi. İhtişamlı kasvetini, bunaltıcı, güneşin yeryüzünü yaktığı yaza bırakmıştı, kış. Ona sunduğu tüm nimetlerini çekmişti. O da yanından ayrılmış, kızı yalnız bırakmıştı. Güneşin parıldayan ışıltıları karşısında, siması bir duvarı andırıyordu adeta. Biçimsiz, sade ve katı. Uzunca bir süre soluğamayacağı, derinliklerinde kaybolamayacak olan Hogwarts'ın o müthiş havasını ciğerlerine dolduruyordu. Bulunduğu ağacın altına yaklaşamayan güneş, onu etkilemiyordu. Sadece biraz sıcaktı, o kadar.


En son Celia Mariella D'Aloise tarafından Salı Ara. 30, 2008 2:18 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/c-e-l-i-
Kieron O'Farrell

GezginGezgin
Kieron O'Farrell



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : Yok.
Kan Durumu : Safkan

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptyC.tesi Ara. 20, 2008 5:34 pm

Soğuktu. Hissettiği şey sadece soğuktu. Sonsuz mavilikte, bir kere daha aşağıya doğru düşüyordu. Gene çaresizdi. Canı yanıyordu, ama kurtuluş yoktu ki. Kendini kurtaracak zamanı yoktu. Başlamalıydı, çok geçti. En sığ yerden başlamış, düşüşünü derin sularda tamamlamıştı. Üşüyordu. Her tarafı uyuşmuştu. Ama ışık çok yakındı, kurtulacak mıydı? Düşünmek bile nefesinin kesilmesine neden oldu. Sonuna gelmişti. Ama bitiyordu. Hayır, bitmemeliydi. Oradaydı işte, yakalayabilirdi... Hayır, çok geç...

Ter içersinde kalmıştı. Kâbusları acımasız bir süreklilik içerisinde devam ediyordu. Uyumaktan bile nefret etmişti artık. O hep iğrendiği, depresif insanlara dönüşüyordu. Dalga geçilecek biri varsa, o da kendisiydi. Saat, erken olmalıydı ki, herkes hâlâ uyuyordu. Herhalde böyle şeyler gören sadece kendisiydi. Güzel ve sakin uyku çekebilmeyi mumla arar olmuştu. Üzerini değiştirdi. Aşağıya, ortak salona indi. İçerisi sakinceydi, bir kaç öğrenci dışında kimse yok gibiydi. Merdivenlerden inerken gözüne bir şey çarptı. Komidinin üzerinde bir fotoğraf duruyordu. Işık, fotoğrafa vurduğundan dolayı gözünü almıştı. Ayaklarının altından geçen halıyı hissederek komidinin yanına yürüdü. Yürümekten çok sürünüyordu. Fotoğrafı eline almadan önce omzu üzerinden arkasına baktı. Ona bakan biri olmadığını anlayınca, fotoğrafı eline aldı. Uzun saçlı, orta yaşlı bir cadı ve yanında, Slytherin'li olduğunu bildiği bir oğlan sinsi sinsi gülümsüyordu. Mutlu görünüyorlardı. Kendi ailesini özlemişti, uzun yaz tatilini harabe bir yazlık evinde geçirmişti. Eğlenceli olduğu söylenemezdi. Ama yalnızlığı, ona karışılmamasını seviyordu.

Çok rahat görünen koltuklardan birinin üzerine attı kendini. Koltuğun rahat döşemesini sırtında hissediyordu. Orada sonsuza dek kalabilirdi. Kafasının altına süslü ve zengin görünen bir koltuk yastığı koydu. İşte şimdi harika hissediyordu. Kafasına batan süslemeler olmasaydı, keyfine diyecek yoktu. Ayaklarını da uzatıp, koca bir koltuğu zapt ettikten sonra, mutluydu.

Neden bu kadar nefret etmişti aşktan. Nefreti korku ya da çaresizlik mi doğuruyordu? Birinci sınıf, basit bir duyguydu. Sıradan herkesin kapılabileceği bir şeydi. Çok fazla kız arkadaşı olmuştu, ama hiç biriyle beklentisi olmadan birlikte olmamıştı. Gereksizdi, olmadan daha yaşanılabilir bir dünya olabilirdi. Aşk, küçük, aptal ve sümüklü çocuklara göreydi. Döşemelere sürtünerek, yan dönerken, düşündüğü zırvalıklara güldü. Ama bir şey onu içine çekiyormuş gibi hissediyordu. Terk etmek, yeterli çözüm değildi. Kaçınılmazdı işte. Sonu kötü olacak gibiydi. Kara delik gibi her şeyi içine çekiyordu. Dolayısıyla Kieron'u da. Gözlerini araladı. Koltukla bütünleşmiş olup, gülünç bir durumda olduğunu anlayınca koltuk üzerine bağdaş pozisyonuna geçti. Hayır, bu da yeterli değildi. Aptal düşüncelerine, dışarıda devam edecekti.

Diğer ortak salonların aksine, daha yüce ve asil bir görüntüsü vardı. Şamdanlar, Slytherin amblemi dokunmuş, duvardan aşağıya doğru uzanan kilimler... Yeşil ve gri renklerinin inanılmaz ahengiyle göz alıcı havası vardı. Alışık olduğu görsel şöleni gerisinde bırakıp zindan taşlarına ayak bastı. Ayaklarını sürüye sürüye zindan merdivenlerini çıktı. Buranın nemli ve karanlık havasına hayran olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. Ona eziyet gibi gelen kısa yürüyüşün ardından, göl kenarına ulaşmıştı. Buraya onu ayakları getirmişti. Beyni buraya gelmesini söylemişti, karşı çıkmamış, buraya gelmişti. Bakımlı çimlerin serinliğini ayağının altında hissediyordu şimdi de. Duyguları kabuğuna çekildi. Bazen hiç bir şey hissetmemek en iyisiydi. Ağaçların bir araya gelerek oluşturduğu manzara, göl... Her zamanki basit ve sıkıcı görüntü. Burada öpüşüp-koklaşan aşıklar sık takılırdı. Yaptıkları aptal şeyin farkında olmadıklarını düşünüyordu. Zaten aşk; basit insanlara göreydi. Hoşuna gitmeyen görüntüler karşısında göle daha yaklaşmayı çözüm edindi kendine. Şimdi daha iyi hissediyordu işte. Güneşin yakıcı ışığı dışında, iyiydi. Yukarıdan vuran hafif bir sıcaklık hissi, hiç alamayacağı kadar oksijen ve göl. Aslında hiçte o kadar kötü değildi.

Güneş ışığının rahatsız edici sıcaklığına karşı kendine siper edinmek için bir ağacın altına geçti. Yalnız değildi, kızıl saçları beline kadar inen, beyaz tenli, tanıdık bir sima vardı. Biraz daha yakınlaşsa çıkaracaktı. Kalp atışı ritmini kaybediyordu. Derinden, ritimsiz bir şekilde atıyordu. Orada öylece dikilmeye devam etti. Tanıdık bir his, bedenine girmiş ve yayılıyordu. Ayakları güçsüzleşmişti. Kolları, artık kontrolsüz bir biçimde sallanıyordu. Bu kızı tanıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Margaux D'Aloise

GezginGezgin
Margaux D'Aloise



Mücadele Tarafı : Dark Spirit
Rp Sevgilisi : -
Kan Durumu : Safkan.

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptyC.tesi Ara. 20, 2008 7:49 pm

Tutunduğu hayallerini yarıda kesmek zorunda kalacaktı, kalmıştı. Bugün burada kimse olmayacağını düşünmüştü oysa ki, işte yanılmıştı. Uzaktan, seçemediği bir siluet yaklaşıyordu kıza. "Bu kadar boş yer varken neden burası? İşte garip mahluklardan biri." diye geçirdi içinden ister istemez. Her defasında yükünü daha da arttıran sorunlarıyla yine baş başa kalamayacaktı. Yine yarıda kesecek, bir dahaki sefere ağırlığını artırıp, altında ezilene kadar sürmesine izin verecekti. Başka bir kaçış yolu var mıydı ki? Hayır.
Gözlerini devirerek son kez bakmaya hazırlandı, önünde ona tüm ihtişamını sunan berrak sulara. Yosunların arasında süzülen yaratıklardan, yaşayan tüm varlıklara kadar özleyecekti burayı. Belki de bağlanmıştı buraya istemeden. Başka neresi için böyle hislere kapılmıştı ki. Ah, bir de bahçeleri vardı. Nedensiz bir şekilde, evde ki zamanının çoğunu orada geçirirdi Celia. Onun gibi birinin gözünden bakılınca oldukça büyük olduğu değiştirilemez bir gerçekti. Çevresi, kalın, gri taş duvarlarla bezenmişti, oldukça ilerisinde bir koruluk baş gösteriyordu. Arka tarafında ise bir göl bulunmaktaydı. Evet, kızın neden buraya bu kadar bağlandığı açığa şimdi çıkıyordu. Burası ona bahçelerini anımsatıyordu; küçükken yaptığı saçma şeylerden, yarattığı boş, ama onun tüm yaşamını içine alan, koskaca bir dünyayı önüne seren, küçük ama umutlu hayallerinden arta kalan tüm zamanını geçirdiği yeri.

Tıpkı orayı her sene katlanan hisleriyle özlediği gibi, buraya da özlem duyacaktı. Düştüğü boşluklardan, içinde bulunduğu gereksiz yaşamdan, derinlerden sığ sahalara sürüklenerek kurtulmasını sağlayan yerdi burası İtalyan cadının. Mahluk yanına varacaktı neredeyse. Mavi gözlerini gölün üzerinden zar zor kaydırdığı sırada, gitmeye hazırlanıyordu. Arkasından gelen küçük bir adım.
Fakat yarım kaldı. Tüm duyularını okşayarak, bedeninin ürpermesini ardından da uyuşmasını sağlayan, mavi gözler, her an karıştırmak için can attığı, siyah, uzun sayılabilecek dalgalı saçlar ve tüm görkemiyle karşısında duran umursamaz bir çehre. Bir an hayal gördüğünü sanarak, olduğu yerde kalakaldı. Gerçek miydi yoksa? Olamazdı. Bilinç altının ona oynadığı oyuna yenik düşmemeliydi. Etkilendiği tüm zorluklardan onu çekip çıkarabilecek tek kişiyi bulup önüne getirmişti beyni. Hayatını daha da kolaylaştırması içindi belki de. Ancak, beyni bu ortamı ona sunarken bir şeyi atlıyordu. Ona geri dönülemez bir tutkuyla bağlı olmasının yanında, aynı zamanda nefret de ediyordu ondan. Affedemeyeceğini biliyordu. Bir kaç saniye durup gidecekti sadece. Buharlaşıp, tüm kötülükleri hapseden gökyüzüne karışacaktı. Yok olacaktı.

Lakin hayal, hala orada duruyordu. Ufak çaplı bir afallama, ardında gelen baş dönmesiyle birlikte denge kaybı ve yalpalama. Geriye attığı adım sayesinde düşmekten son anda kurtulmuştu kız. Şaşkınlık belirtilerinin tümüne sahip olan, beyaz yüzünün, bir pamuk beyazlığından farkı kalmamıştı artık. Kısılan gözleriyle, tutku, bağlılık ve nefret hissi veren, karşısında ki tek zayıf noktasına fırlatılan bakışlar... Onun burada olduğuna inanması bir hayli uzun sürmüştü. Tam anlamıyla inanabilmiş değildi ya. Artık ne ağacın yapraklarının arasından başına doğru sızan güneşin ısıttığı yeri, ne de bedeninde ki başka bir yeri hissediyordu. Tamamen uyuşmuştu vücudu. Buna beyni de dahildi ki, hala olayı kavrayamamasından meydana gelmişti bu. Karşıklı duruyorlardı öylece. Gözleri anlatıyordu her şeyi zaten. Konuşuyorlardı onlar, kalpleriyle etkileşim gösteriyorlardı. Neden dönmüştü peki? Aynı şeyi tekrarlamak için mi? Ya da bilerek canını yakmak? Her şeyi hiçe sayarak nasıl dönebilirdi? Anlayamıyordu. Ne istiyordu Celia'dan. Rahat bırakmalıydı onu. Aynı şeyleri kaldıracak kadar güçlü değildi artık bedeni, fazla yıpranmıştı. Ya onu yeniden görmek? Varlığını hissetmek? Kendinden geçmesini sağlayan gözlerine yeniden bakabilmek? En az kapıldığı karanlık kadar derinden etkilemişti bunlar da Celia'yı. Yine aynı şeyi yapmıştı işte. Hayatını alt üst etmişti. Her defasında aynı şey oluyordu. Bilerek mi yapıyordu ki. Emin değildi.

Belki de sadece kendisi için buradaydı. Kızla bir alakası yoktu olamaz mıydı? Müthişlik derecesi fazlasıyla yüksek olan yüzüne bakıyordu. Tam gözlerinin içine. Yaşadıklarını yeniden hatırlıyordu. Yapmamalıydı. Acıları harekete geçmeye başlamadan, kesmeliydi bunu. Bulandığı balçıktan kurtulmalıydı. Kaybolduğu duygularından bir an önce sıyırmalıydı kendini. Yüzünü yere eğdi, afallamış simasının tüm duygularını açığa çıkarmasından korkuyordu. Aynı hızla, bir kaç saniye içinde başını kaldırarak, karşısındaki muhteşem varlığın yüzüne odaklandıktan sonra usuldan açılan, kurumuş dudaklarından bir kaç sözcük döküldü;

"Döndün demek?"


En son Celia Mariella D'Aloise tarafından Salı Ara. 30, 2008 2:08 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/c-e-l-i-
Kieron O'Farrell

GezginGezgin
Kieron O'Farrell



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : Yok.
Kan Durumu : Safkan

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptyPtsi Ara. 22, 2008 8:36 pm

O an orada bulunduğuna bile bin şahit isterlerdi. Ruhuna ağırlık çökmüştü. Lanet bir hissin içindeydi gene. Kendinden, duygularından iğreniyordu. Bu lanet duyguyu atmak, sonsuza dek kurtulmak istiyordu. Yakıştıramıyordu. Kendisini beğenir, severdi. Ama bu lanet şey, onu küçük, basit bir adam yapıyordu. Bu ona yakışmıyordu, yakışmazdı ki. Kendi ruhunun ağırlığı altında eziliyordu. Ama içini ısıtan tuhaf his bir şekilde ona enerji veriyordu ve orada durması için beynine komut yolluyordu. Kieron'un bedeninin yorulduğu aşikârdı. İki duygu, içinde savaş halindeydi sanki. Birisi daha fazla ağır bassa, o tarafa istemsiz sürüklenecekti. Hisleri bedeninden dışarı taşacak gibiydi. Nasıl bir şeydi bu lanet duygu?

Birden esen rüzgâr suratına tokat misali çarptı. Yeşil yapraklarının, birbirlerine çarparak, - insanın içine huzur dolduran bir melodi eşliğinde - koro oluşturmuşlardı. Göl; bir çarşaf misali, kıvranıp orada oturuyordu. Sakin görünüyordu. Güneş; artık yorulmuş olacak ki gölün üzerinde dinleniyordu. Onu bu hoş duygudan çekip çıkaran şey o anda oldu: kız onun orada olduğunu anlamış olacak ki arkasına, ona doğru döndü. İşte damarlarının çekilip, büzüldüğü, kan dolaşımının daha yavaşlayıp, hatta durduğu andı. Kalbi, yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Sanki yardım istiyordu. Bir şeyden korkuyordu. Acaba ne söyleyecek? Sorusu beynini kemiriyordu. Bu kadar fazla duyguyu aynı anda hissetmek Kieron'a göre değildi. Bu derece duygusal biri değildi, olamazdı da. Babasını örnek alırdı hep yaşamında Kieron. Yakışıklı, güçlü bir adamdı. Her yönden örnek alınabilecek bir babaydı. Ona saygıda kusur etmezdi. Babası, duygularını belli etmezdi. Soğuk görünüşlüydü. Gözüne babası geliyordu. Oğlunun bu rezil durumu karşısında utançtan ölür müydü acaba? Babasının bakışlarının azizliğine uğramış gibi hissetti - silkelendi. Bir süre birbirlerine öylece baktılar. Onun narin, ipeksi yanaklarına ateşli öpücükler kondurmak istedi. Dudakları? Hayatında az rastladığı, ateşli dudakları vardı. İnsanda tahrik etme gücü yüksek duygular uyandırıyorlardı. Kızın inanılmaz fiziği, onun gözlerini kamaştıran diğer bir unsur olmuştu. Saçlarının her bir tanesini sıkılmadan sayabilirdi. Geçen az sürede çok güzelleşmişti - ki güzel demek yetersiz kalırdı. Ama onu zorlayan unsur, diğer kızlardan farklı olmasıydı. Ona karşı başka hisler besliyordu. Hep onunla olmak, beraber uyumak, öpüşmek istiyordu. Acaba hâlâ ona aşık mıydı? Kieron kızı terk ettiğinde, başka biri hayatına girmiş olabilirdi. Öte yandan, kafası karışmıştı. Duygularını göstermemek için bitkin düşmüş çehresini yeşil çimlere indirdi. Ancak o sırada, kulağını okşayan bir ses tonuyla, Celia konuştu:

"Döndün demek?"

Sesi; kulağından, östakisine, östakisinden beynine, beyninden de tüm vücuduna yayılmıştı. Ses tonunun yumuşaklığını tüm vücudunda hissediyordu. Adeta sesiyle okşuyordu onu. Utanmasa daha fazla konuş diye yalvaracaktı. Yapmadığı aptallık bir bu kalmıştı herhalde? Cevap verebilecek yeteneği bulamadı kendinde. Bağlama büyüsü yapılmış gibi orada duruyordu. Kendisini göle atmak istedi. Kaçmak, bir korkak gibi hiç bir şeyle yüzleşmeden kaçmak... Yaşadığı travma, onun acıyla inlemesine neden oluyordu. Sessizdi, sanki dünya, onların konuşması için onlara bıraktığı tüm nimetleri almış gibiydi. Bildiği tek bir şey vardı: O da kanının son damlası akana kadar, bu lanet duyguyla savaşacaktı, kabullenmeyecekti. Bedeninde zerresi bile hüküm süremezdi, sürdürmezdi. Her zamanki umursamaz tavrını takındı. Vücudunda kullanılmayı bekleyen tüm enerjisini konuşmak için kullanacaktı.

"Gördüğün gibi..."
Gerçekten konuşabilmiş miydi? Kızın etkileyici gözlerine bakarken konuşmak her ne kadar imkânsız gibi gözükse de başarmıştı işte. Gurur duydu kendiyle. Evet, böyle. Duygusuz ve soğuk Kieron... Doğru yoldaydı. Gözünü Hogwarts'ın ihtişamlı siluetine kaydırdı. Beş yıldır buradaydı, binasını, kendini, yaşamayı seviyordu. Kusursuz yaşamı vardı. İstediğini elde edebiliyor, kimle isterse onunla olabiliyordu. Aşka değer vermediğinden, onu hiç hissetmediğindendi bu mükemmellik. Ama eğer o gerçekten hayatına girerse her şey değişecekti. Celia'yla tekrar olmazdı, hatta mümkün olduğunca az görüşmeleri gerekiyordu. Ama kalbi öyle demiyordu işte. Hiç bir şey o kadar kolay değildi. Celia diğerleri gibi değildi. Bu his ona mahsustu. Aynı amaçla yaklaşıp, adeta büyülenmişti. Bu yüzden hiç bir şey söylemeden kaçıp, gitmişti. Her şeye çözüm olur umuduyla. Harap olmuş bedenini dinlendirme çabasıyla kaçıp gitmişti. Ama ruhu hâlâ onu istiyordu. Çılgınca... Ağaç yaprakları; güneşin rengi onları döverken daha güzel görünüyorlardı. Artık hafif esen rüzgâr ise güzellikleriyle konuklarını büyülemesi için yapraklara yardım ediyordu. Bir ressam çağırtıp ikisini resmetmesi gibi çılgınca bir hisse kapıldı. Eşsiz bir manzara, Celia ve Kieron. Kendine güldü. Rüzgâr bir kez daha yaprakları hışırdatırken, çıkan eşsiz melodiyi kulaklarına doldurdu. Yeniden kızın gözlerini izlemeye devam etti.

"Beni özledin mi?"
Sesinden alay ettiği anlaşılıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Margaux D'Aloise

GezginGezgin
Margaux D'Aloise



Mücadele Tarafı : Dark Spirit
Rp Sevgilisi : -
Kan Durumu : Safkan.

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptySalı Ara. 23, 2008 5:29 pm

Aydınlığın esrarlı bir yanı yoktur. Nerede olursa olsun aynıdır. Açığa çıkan, her zaman orada olduklarını belli eden gerçekler, yaşanmışlıkların yeryüzüne vurması, kıvılcımlarını belli eden aşklar, ilgiyle kabullenilip yaşanılan hisler. Mutluluktur çoğu kez aydınlık, her yeni gün başka bir bulutun üzerinde yaşanır. Biten bir günden kalanınkinde değil. Ne retle sonuçlanır, ne de başkalaşmış, yapmacık duygularla. Ne yaşanmış geçmişi anımsatır insana, ne de gelecek günleri. Anın içinde kaybolmaktır, aydınlık. Ne olduğunu umursamadan, sadece gerçekleri görmek, sadece gerçekleri duymak… Kararmaya başladığındaysa her şey değişir. Bir mahkûmun sessiz çığlıkları arasında yitirir etkisini, karanlığa teslim eder kendisini…

Ve güneşi arzının içine alarak hapsetti sema. Hastalıklı parıltılarını, sonsuz karanlığında hüküm sürmeye mahkûm etti. Delicesine haykırırken güneş, biraz daha kanıtlayabilmek için kendisini, kalan son ışınlarının da yeryüzünden çekilmesini sağladı gök küre. Aynı Celia’nın damarları yoluyla tüm vücuduna yayılan duyguları gibi. Lakin kız, güneşten farklı olarak, kendini göstermek için savaşacaktı. Ben buradayım dercesine, fark ettirecekti içindekileri ona çekinmeyerek. Karşısındaki müthiş varlığa hissettirecekti benliğini. Tüm tutkuları yeniden hayat bulurken vücudunda, atıyordu kalbi; göğüs kafesini kırmak istercesine sert, güçlü ve tükenmek bilmeyen bir güçten enerji alarak. Görkemli varlığın, umursamaz simasına aldırmadan, hatta daha da fazla güç alarak ondan, kalbine dokunuyor, cesaret buluyordu duyguları.

Biliyordu; belki karşılıksızdı aşkı, artık umursanmıyordu müthiş varlık tarafından. Belki fuzulîydi kız, onun için. Tarihin sararıp, yırtılmış, çürümeye yüz tutmuş, hızı kesilerek parçalanmaya başlamış, kuytu sayfalarında kalmıştı. Umurunda mıydı ki bu? Hayır. Kieron hep böyle değil miydi zaten. İstediğini elde ettikten sonra, kenara fırlatırdı paçavralarını. Tutkularına yenik düşmeyerek, devam ederdi can yakıcı avına. Döngüye dönüştürdüğü sistemini tekrar devam ettirirdi sonra da. Celia’yı da o muhteşem cazibesi altına alıp hapsetmişti, kızın hala kurtulamadığı, kurtuluş yolunu da bulamadığı, bulamayacağı kalbinin acımasız duvarları arasına. Elde etmesinin ardından onu da, izin vermişti çıkmasına. Fakat Celia kurtulamadı. Öylesine içine işlemesine izin vermişti ki o ihtişamlı varlığın, tüm boşluklarını onunla doldurmuştu. Düşlerinin en güzel köşesine onu oturtmuştu. Yaşayamayacağı duyguları tattırmıştı belki de çocuk ona. İstese de yapamazdı. Karşı koyamazdı ki. Tüm gücünü yitiriyordu yanında, elinde olmadan yumuşuyor, kontrolünü kaybediyordu. Beyniyle değil, yüreğiyle hareket ediyordu. Onu istiyordu. Ve sonra müthiş varlığın sesi kulaklarını doldurdu. İşittiği tüm seslerden güzeldi sesi, ferahlamasını sağlıyordu.
“Gördüğün gibi…”
Umursamadı. Hiç değişmemişti işte. Geçen iki yılda sadece daha cezbedici olmuştu o kadar. Aynı düşünce yapısı, insanları umursamadan hareket eden beyni… İstediği neydi? Tekrar kırılmasını sağlamak mı? Kızı cazibesi altına alıp, kontrolünü yeniden kendisinin sağlamasını istemesi mi? Eğer bunu istiyorsa hakikaten başarılı da oluyordu. Peki Celia? Nasıl böyle davranmayı başara biliyordu? Kendine inanamıyordu. Asla böyle olmasını istemiyordu. Bu güçlü gibi görünen kız, nasıl oluyor da onun yanında, söz konusu o olunca bu kadar değişebiliyordu? Kieron hiç bir açıklama yapmaya gerek duymadan, karşısında nasıl durabiliyordu? Gözlerine nasıl olup da bakabiliyordu. Çok farklıydı. Sonra tekrar okşadı sesi Celia’nın kulaklarını.
“Beni özledin mi?”
Vazgeçmeyecekti Celia. Ne yapıyorsa tersine gidecekti. Daha fazla sinire dokunup, kızdıracaktı onu. Neler yaşadığını anlamalıydı çocuk. Yoksa nasıl olurdu da pişmanlık, biraz vicdan azabı duymadan karşısında dikilmeye cüret edebilirdi. Yaptığını yanına koymaya hiç niyeti yoktu. Her ne kadar ondan vazgeçemese de, öfke de duyuyordu. Ama öfkesi onu gördüğünde eriyip, kayboluyordu. Kendi yoluyla halledecekti bunu da. Aralarında ki mesafeyi, bir kaç adımda tamamladı. Celia’nın nefesini yüzünde hissediyordu çocuk artık. Celia’da onunkini elbette. Yeniden ona bu kadar yakın olabilmek, işte bu çıldırtıyordu kızı.

Günün gerçeklerinden biriydi hükmünü süren sessizlik. Gitmeye niyeti olmadığı belliydi. Boşlukları dolduruyor, karanlığa eşlik ediyordu adeta. Kıza asırlar geçmiş hissi veren bir süre sonunda, müthiş varlığın kulağına doğru eğdi başını. Öyle aceleyle değil, yavaş ve emin adımlarla yapıyordu bunu. Tereddüt bile etmeden bir an, yanaklarını bütünleştirdi. Karıştı saçları birbirine, hissetti onu derinliklerinde. Müthiş varlığın, müthiş kokusu doluyordu artık ciğerlerine. Başı feci bir şekilde dönüyordu. Hareket etse düşecek gibiydi. Kalbi süratle çarpmaktan yorulmuşa benzemiyordu ki, bir ton daha arttırmıştı ritmini. Çocuğun bunu da hissedebildiğine emindi. Yeterince cezalandırması gerekti onu. Damarlarından, yanaklarına, yanaklarından onun yanaklarına geçiyordu yanma hissi. Alevlenen dudaklarından, çocuğun iyice yaklaştığı kulağının derinliklerinde kaybolmasını umduğu şu sözcükler çıktı fısıltıyla
“Tahmin bile edemezsin.” Kızın nefesi tenine çarptı, muhteşem varlığın. Fazla kısık çıkmış, kendisi bile zor işitmişti sesini. Derinliklerinden gelen bir duyguyla, ürperdi. Onunkiyle bütünleşmiş yanağını, yavaşça kaydırarak eski pozisyonunu geri döndü. Aralarında bulunan bir kaç santimin ona acı verdiğine bahse bile girebilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/c-e-l-i-
Kieron O'Farrell

GezginGezgin
Kieron O'Farrell



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : Yok.
Kan Durumu : Safkan

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptySalı Ara. 30, 2008 7:21 pm

O neydi ki? Aşk dediği şey. Sonu olmayan bir yola sürüklenmekti. Bu yol çeşitli hile ve engellerle doluydu. İnsanı yoldan, yaşamdan atmaya çalışan şeylerle. Bu aşk oyununda kaybedersen, gerçek hayatta da kaybedersin. Görmemezlikten gelmen, gurur kılıcını kınından çıkarmaman gerekir. Dayanıklı olman gerekir... Aşk, kırbacını sırtına vurduğunda hissettiğin acıya, yere düşen son kandamlasına kadar dayanmayı gerektirir. Kitaplardaki gibi, mutsuz biter. Kaprisler, kavgalar... Ama onlarca insan gözünü kırpmadan bu yola girebiliyorsa, insanoğlunun hoşuna giden yanları da olmalıydı. Değişebilirdi. Güneşin dünyaya uzattığı kolları kırılmıştı gene. Bir kez daha karanlığa yenilmişti. Karanlık şovuna hazırlanıyordu perde arkasında. Karanlık, insanın en eski korkularından biri, tüm güvenlik hissinin ortadan kalkışı ve çaresizlik anıydı. Seslerin kaçtığı, anlamsızlığın derinlere gömüldüğü zaman dilimi. Karanlık umursamazlıktır. Karanlık, aydınlığın yokluğunda kendini avutmaktır. Bazılarının ise sığınağıdır. Koruyucusudur. Dinlendiricisidir. Kieron da böyle hissediyordu.

Korku düzensiz çoğalırdı. Tıpkı kanserli hücre gibi Kontrolünü kaybeder, bölünür, çoğalır, kısa süre sonra tüm vücuda yayılırdı. İşittiği sesler, kulağından beynine ulaşamadan gücünü yitiriyordu. Beyni daha fazla bilgi alamayacağından kilitliydi. Hissettiklerine inanamadı. İnfilak ediyormuş gibi hissediyordu. Tüm bunları hissettiren kişi karşısındaydı. Derin düşünüyordu artık, her ne kadar kabul etmese de, olgunlaşmıştı. Eski benliğini yavaş yavaş atıyordu. Bunun kanıdı ise, daha evvel hissetmediğiydi. Eski Kieron aşka inanmaz, umursamazdı. Esrarlı bir yanı olurdu, her zaman tüm hislerini gizleyebileceği bir yanı. Ama karşındaki varlık, adeta bir katalizör gibi tüm her şeyi yoluna koyuyordu, her ne kadar istemese de. Celia'nın sevgisini hissediyordu. Hep yapar mıydı bunu? Sevgisini hissettirip, vazgeçilmeyecek kişi haline gelmek. Kieron'a işlemezdi, Minnettar olduğu cazibesini kullanıp, yine onu kendine aşık edecekti. Hoş bir şey yapması gerekmiyordu da. Kurbanı başka biri olsa, zorlanmazdı. İşte, Celia farklıydı. İnanılmaz gözleriyle içini ısıtırken, nasıl olur da ona zarar verebilirdi. Paçavra gibi kenara atamazdı onu. Yapabilir miydi? Kalbinin ortasından başlayan ısı dalgası tüm vücuduna yayılmıştı. Kendini kontrol edemiyor, algılayamıyordu. Aralarındaki mesafe azalmış, Kieron'un söylediklerine karşın, kız sadece üzerine yürümüştü. Utanma duygusu, ardından gelen acı. Ruhu öyle acıyordu ki saçlarının döküleceğini sandı. Suratı nurlanmış gibiydi. Kirpikleri, gözlerine koruyuculuk etmek için değil de, sıfatlandırılamayacak güzelliğine yardım etmek için oradaydı. Dudakları, kıpkırmızıydı. Öpmek istedi.

Etrafta kimse kalmamıştı. Günün bittiği gerçeği, tüm beyinlere komut vermiş, içeri girmelerini söylemişti. İki kişi dışında. Ağaçların gizlediği iki çift. Çift denilemezdi, sıfatlandırmak yanlış olurdu. Orman bile gıkını çıkartmıyordu. Zaman durmuş, sadece onlar hareket ediyordu. Göl, gökyüzüne eşlik etmek istercesine rengini değiştirmişti. Gizemliydi. Karşısındakine baktı. Bir şey söylemesini beklemiyordu, sanki Celia, Kieron'un onu daha iyi seyretmesi için öne gelmişti. Kokusunu duyumsuyor, başı dönüyordu. İki zıt kutbun savaşı onu ilgilendirmiyordu. Şu an gördüğü insan, tüm görüntülerden daha güzeldi. Dosdoğru gözlerine bakıyordu. Hissettiği duygular bambaşkaydı, kalbine dokunmuştu. Ama beynini kemiren suçluluk hissine ne demeliydi? Orada hep öyle kalması yerine, ölmeyi tercih ederdi. Celia muhteşem kokusunu tattırmıştı burnuna. Koku beynindeki Kieron'u öldürmüştü. Saçmalıyordu. Kız sadece orada duruyordu, başka hiç bir eylemde bulunmamıştı daha. Göğsü hafif aralıklarla yükselip alçalıyordu, fazla adrenalin dolu görünüyordu -Kieron gibi-. Dudaklarına yapışmak, sonra hiç bir şey olmamış gibi davranmak istedi. Bir çok kızla öpüşmek istemişti, ama bu farklıydı. Daha derinden kalbinden geliyordu, diğerlerinin aksine. Sessizlik bürümüştü ikisini de. Ne olacağını bilmiyor, kestiremiyordu. Mutlaka bir şey olmalıydı? Boş bir insan değildi Celia, bir eylemde bulunacağından emindi. Kalbi göğüs kafesini delip dışarıya, Celia'nın kucağına fırlayacaktı. Eylemsizliği Celia bozdu. Kieron'un kalbinin daha delice çarpmasına neden olan bir hamle yapmıştı. Kulağına eğildiği belliydi ama kızın yanağını da hissetmişti. Alev almıştı, ateşliydi. Saçlarını omzunda hissediyordu. Her bir tanesini hem de. Bu kadar yakınlaşmak ona istemeyeceği şeyler yaptırabilirdi, hele tenlerinin bütünleşmesi onu çıldırtmıştı. Kızın kalbinin atışını sağ kolunda hissetti. O da en az Kieron kadar tedirgindi. Yanakları Celia'dan aldığı ısıyı tüm vücuduna dağıtmıştı. Tüm vücudunun ısındığını hissediyordu. Daha hızlı çalışıyordu vücudundaki her bir parça. O kadar sıcaklamıştı ki, ayağının altındaki çimenliğin alev alacağını düşündü. Sesini duyumsadı. Kulağı, muhteşem sesin bir damlasını bile ziyan etmeden, hepsine içine almıştı. Beyninin uyuşması da beraberinde gelen ikinci olaydı.

"Tahmin bile edemezsin." Ürperdi. Ağırlaşan bedeni kontrol edilmekte zorlanıyordu. Deliriyormuş gibi hissediyordu. Hormonları kontrolden çıkmıştı. Aralarındaki mesafeyi tek adımla tamamlayan bu sefer Kieron'du. Nefesini yakından hissetmek onu delirten diğer bir unsur olmuştu. Alev almış dudağını Celia'nın dudağına bastırdı. Elini hep okşamak istediği yanağına koymuştu. Çılgınca öpüşüyorlardı, özlemle, aşkla. Harap olmuş bedenleri teşekkür ediyordu onlara. Ne yaptığını bilememişti ama pişman değildi. Celia'nın da bunu istediği belliydi, Kieron'un ateşli öpüşüne rahatlıkla karşılık veriyordu. Alev almış dudakları, Celia'nınkiyle körüklenmişti. Ne yaptığını tam olarak geri çekilince kavramıştı. Artık hiç bir şey aynı olmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Margaux D'Aloise

GezginGezgin
Margaux D'Aloise



Mücadele Tarafı : Dark Spirit
Rp Sevgilisi : -
Kan Durumu : Safkan.

Geri Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş   Geri Dönüş EmptyPerş. Ocak 01, 2009 1:12 am

Yeniden güvenebilmek? Zordu… Kilitlediği, koruması altına girdiği kapılarını ardına kadar açıp, onu yeniden içeriye; o güvenli yere davet edebilmek ya da alabilmek. Hayır, kesinlikle olmazdı. Olmamalıydı. Semanın uçsuz bucaksız derinliğinde kaybolmuş güneş gibi, o günden sonra ona karşı güven duygusunun tek bir zerresini bile taşımıyordu bedeni. Gittiği gün yitirmişti tüm gayretini. Taşıdığı parça parça umutları, hayalleri; kolayca kaymıştı hepsi avuçlarından. Boşluktan düşerken yaşanan karmaşaya yenik düşmüş gibi. Oysa kazanması? Kazanması kaybetmesi kadar kolay mı olmuştu? Asla. Zorlu yolda emin adımlarla ilerleyip, sonundaysa her şeye karar verip, ona tüm güvenini vermişti. Fakat boşa çıktı. Parçalara ayrılarak, başlangıç noktasına döndü. Unutulan, karayel hüzünlerinin yaşandığı sıradan bir gece de, sıradan olmayan olaylar yaşanmıştı. Arta kalansa, sadece başkalaşmış duygulardı. Güvensizliğin yerini aldığı başkalaşmış duygular… Kimse farkında değildi aralarında ki bağın. Öyle ki ikisi bile. Nasıl bir şeydir ki hala onsuz duramıyordu Celia? Çocuğun, ona tüm yaptıklarından sonra, nasıl bu kadar kolay kaptırıyordu kendini duygularına? Yaşattığı hayallerinde aradı mutluluğu ve kaybetti yolunu. Acıyan bir bedenin, benliğinden ayrılmasından önce hissettiklerinden ibaretti yaşanmışlıklar. Tıpkı Kieron’nun gittikten hemen sonra, kızın yaşadığı anlar gibi. En derinde o an vardı, hiç çıkmamak üzere gömülmüştü. Ama olmadı. Suyun yüzeyine vurdu, aynı kontrolü suda olan garipsenmiş varlıklar gibi… Eski anlarını hala böyle tutkuyla özlemesine bakılırsa, fazla kuvvetli bir etkileşim yaşıyordu onunla. Kendini gizlemiş hüznünlerin anlam bulduğu, eski bir geceyi anan eskimiş âşıklardan oluşuyordu her şey. Eskiye susamıştı yüreği. Evet, hala istiyordu. Lakin, karşı koymayı deneyecekti. Var olan ikinci seçeneği seçecek, kaybolacaktı.

Şimdi ise bu anın hiç bir izi yoktu, uzantısı hatta esintisi. Ama olacaktı. Sona erdiğinde başlayacaktı etkisini göstermeye. Tam o sırada anlaşılacaktı değeri. Keşkelerle dolup taşacak, akacaktı yüreğinin kenarlarından. Damarlarından tüm vücuduna sızacak, beynine ulaşacaktı. Ve o zaman beyni duygularını çözümleyip yaşadıklarının farkına varacaktı. Celia’ya pişmanlık duyduğunu yansıtacaktı. Bunu anladığı an kendini bitirmeye başlayacak, boğulacaktı duygular denizinde.
O an her şey sözcükler ve kararmış resimlerden oluşuyordu… İşte onların dünyası. Toplayıp sahip olduklarını, ayrılmalıydı oradan. Sonra gerçek dünyaya ayaklarını basıp, uyanmalıydı. Gerektirdiğinden fazla zordu.
Tınısızca esen, karayellerden biri… Saç tellerini ayrı ayrı dövenlerden oluşan. Geriye itilmesini sağlayıp huzur verenlerden. Elle tutulacak hale gelen, ortama konsantre olmuş sessizliği bozmaya cesaret edemeyen türden… Müthişti. Neredeyse karşısında ki varlıktan bile müthişti. Asla rastlanamayacak bir enstantaneydi, evet öyleydi. Fazla mükemmel bir enstantane. Hareket yetisini kaybetmiş bedeni, son gücünü kullanıyordu. Yapabileceği son eylem oradan gitmek olacaktı, daha fazlası değil… Gitmeliydi. Kesinlikle yüzleşmek istemiyordu. Kendini tutamazdı. Kontrolünü zor sağlamış beyni fazla dayanamazdı. Pürüzsüz bacaklarında ufak pıtırcıklar meydana geldi. Ardından tüm vücuduna yayıldı. Bunun olmasını sağlayan şeyse, Kieron artık Celia’nın sadece birkaç santim ötesinde duruyordu. Ona verdiği acıyı duyumsadı birden. Yeniden hissetti onun nefesini. Aklı başından gidiyor, dönüyordu. Bugün fazlaca yorulan kalbi, aynı ritimde kendini tekerrür ediyordu. Alev alan dudaklarına kapanan başka dudaklar… Onlar da yanıyordu. Alevlenmişti. Onlar da deliriyordu, kontrolünü kaybetmişti. Fildişi rengi çehresinde hissettiği muhteşem varlığın eli… Bembeyaz bir boşlukta aşağıya düşüyordu. Çok sıcaktı, neredeyse alev alacak, yanarak yok olacaktı. Bilincini kapatmıştı çevresindeki her şeye. Sadece muhteşem varlık vardı. Fazla adrenalin salgılıyordu vücudu. Bu kadarını kaldıramazdı. Bayılmasına ramak kala, ayrıldı yanan yüzleri birbirinden. Farkına vardı. “Bu defa olmaz.” Dolan gözleriyle, oradan gitmesi gerektiğini fark etmesi sadece bir kaç saniye sürmüştü. Çocuğun gözlerine dikti gözlerini. Ve dudakları kıvrıldı;

“Lütfen, yeniden incinmek istemiyorum.” Ağlamaklı çıktı sesi. Yüzüne vurdu, alevlenen bu histen onu kurtarmaya çalışan tek etken olan rüzgâr. Çocuğun tam yanından, arkasına doğru ilerlemeye başladı. Yürüdü, yürüdü… Gözyaşları istemsizce akıyordu artık. Böyle olmasını beklemiyordu. Üzgündü, yine yıpranmıştı. Yine savrulmuştu. Kendini korumak zorundaydı. Yapması gereken şeyi yapmıştı. Yeterince uzaklaştığından emin olduğunda, arkasına döndü. Kieron’un da onun zıt yönünde ilerlediğini gördü hayal meyal. Aynı yöne doğruldu tekrar. Sonu olmayan karanlığa doğru ilerlemeye başladı. Hissettiği şey sadece umutsuzluktu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/c-e-l-i-
 

Geri Dönüş

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-