AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Bilinmeyen Mutluluk

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Emmeliene Taylowski

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Redimus.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 14, 2008 2:45 am

Unutulmuş sayılmalımıydı herşey? Yoksa hatırlayıp, acı çekmek daha mı güzeldi? Ya onu düşününce yüzünde ufak bir -sinir bozucu- tebessüm oluşmasına ne diyecekti? Ona bakmaya doyamasına? Kesinlikle saçmalıyordu. Lélia'ya söylese ne derdi? Gülerdi tabii ki. Belki de gülmezdi. Aşk derdi buna. Hayatında hiç tanımadığı ve bilmediği aşkı kabul etmeyeceğini adı gibi biliyordu. Lélia da biliyordu. Kesinlikle başını sallayıp gülümseyecek ve ona sarılacaktı. Dostu biliyordu ve kabul ediyordu. Oysa o kabullenmeyecekti. Yaşamının sonuna kadar yalnız kalacaktı. Sahi kalacak mıydı? Ona gülümsemeyen ama yine de gülümseyen o yüzü ve gözleri neden gözlerinin önünden çekemiyordu? Hayır, bu olamazdı. Düşünmemesi gerekiyordu. Mutluydu, nedensizce. *Idaia'ya bile gülümseyebildiğine göre gerçekten birşeyler vardı. Hadi kabullen diye fısıldadı içindeki Lélia. Ancak aldığı yanıt kesin bir asla olmuştu.

+Kimseye yakalanmadan şu lanet odaya bir girebilsem... Tanrım! Düşünmeye, yalnız kalmaya ve sessizliğe ihtiyacım var...+ Koşmak isterken canı sıkıntıyla yürüyordu. Neden? Dikkat çekmemek için. Mavi gözlerini önündeki boşluğa dikmişti, kimseyi görmek istemiyordu. Onu bile. Kızıl saçları gevrek gevrek sallanırken omzunda, ağzında naneli sakızı vardı. Yavaşça eziliyordu dişleri arasında, güzel bir rahatlama yayılıyordu vücuduna. Uzakta belirince koyu ahşap kapı, yüzüne hafifçe tebessüm yayıldı ve rahatladı. Kimseye yakalanmamıştı. Konuşmak zorunda kalmamıştı. Hızlandırdı adımlarını ve bir iki adım kala hafiften koştu ve sol eliyle ahşap kapıya yaslanıp, içeriye bakmadan, içeriye girdi. Hızla kapıyı kapattı ve odanın havasız havasına içine çekip bıraktı. Sakızını çiğnemeye devam ederek, tahtadan yapılmış basit iskemleye oturdu. Dirseklerini zayıf bacaklarının üzerine koydu, ellerinin üzerine de beyaz tenli ve açık kırmızı saçlı başını dayadı. İçinde huzuru hissedince yüzüne güzel gülümsemesini yerleştirdi ve keyiflice beyaz sakızını şişirdi.


*Idaia NPC.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adolf Maynard Griswald

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Adolf Maynard Griswald



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : ^.^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Kuzgun.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 14, 2008 3:24 am

Hogwarts'ın gizemli geçitlerinden birini bulmuştu yine. Ne kadar da insanda merak uyandıran, şahane bir mimariye sahipti bu eski, taş şato. Beş yıl boyunca Hogwarts'ı keşfetmek gibi bir hobiye sahip olmuştu, Adolf. Almanya'nın doğusundan gelen bu meraklı çocuk, yanına aldığı birkaç kafadar ile birlikte bu şatonun her metrekaresinde ne var öğrenmek adına her şeyi yapmıştı ve hâlâ yapmaya devam etmekteydi. Bugün diğerlerini yanına almamıştı, gizli bir tünel keşfetmişti ve onun nereye bağlandığını görmek için, heyecanla öten kalbinin sesine aldırmayarak, hızla nemli ve yosunlu taş yolda ilerlemişti. Tahtası neredeyse çürümek üzere olan kapıyı aralayıp içeriye bakan gözleri süpürgeler ile dolu bir oda ile karşılaşınca, uğradığı hayal kırıklığını tam anlamıyla yansıtmıştı. Aklında burasının, müdürün odasına veya bir ortak salona bağlandığı düşüncesi vardı fakat o, bu düşüncesinin yalnızca düşünceden ibaret olduğunu görünce, istemsizce yüzünü buruşturmuş ve ayağına değen ilk süpürgeye tekme atarak, kızgınlığını dışa yansıtmıştı.

Oda zifiri karanlıktı ve gördüğü, süpürgelerin metal kısmından başka bir şey değildi. Küçük bir sehpayı el yordamıyla buldu ve üzerine oturdu. Şu an yaptığı bir şey var ise, o da hiçbir şey idi. Oturuyordu sadece, başarısızlığını, belki de hayal kırıklığını unutmak için. Umduğunu bulamamıştı bu sert oğlan. Umduğunu bulamamıştı fakat, umduğunu bulabilecek miydi? Kapının geldiği yönün aksine bir taraftan açıldığını hissetti. Kapının açılış yönüne yönelen gözleri kamaştı, ışığın acımasız huzmelerinin göz bebeklerini rahatsız ediciliği kendisinde berbat bir duygu oluşturmuştu. Bu duygunun berbat olmasının tek sebebi ise, içeriye gireni görmemesinden kaynaklanıyordu. Gözleri alışıyordu ışığın zalimliğine. Fakat bunu atlatana kadar içeriye gireni görememişti. Yoksa görmüştü de görmezden mi geliyordu? Evet. İkinci seçeneği uyguluyordu Adolf. Onunla aynı odada, yalnız başına kalmayı düşünemiyordu bile. Okula ilk gelişini hatırladı. On bir yaşında ufak bir velet iken, orada onu ürkek ve yalnız görmüştü. Seçmen şapkanın önünde. O günden sonra onunla her türlü yakınlaşmayı sağlamaya çalışmıştı fakat bunda başarılı olduğu pek söylenebilecek bir şey değildi. Genelde dışarıdakiler tarafından huysuz iki arkadaş, hatta düşman olarak bile tanımlanabilirlerdi. Derin bir nefes çekti.

Kızın sakız çiğneme sesi tüm odayı bastırırken, onun o karanlık ortamda yanına doğru yaklaşmasını izledi bir süre. Karanlığa alışkın gözleri kızın her hareketini inceliyor, onun narin figürlerini izliyordu. Boş bir iskemleye oturmuştu şimdi, bu iyi dansçı. Ağzından çıkan beyaz balonun karanlıkta belirmesine gülümseyerek baktı. Uğraşmalı mıydı onunla. Başka ne yapabilirdi ki? Nasıl konuşabilirdi onunla. Her zaman utangaç, pısırık birisi olmamış mıydı ona karşı? Her ne kadar dışarıdan öyle gözükmese de. Bir süre daha hareketsiz kalmayı tercih etti. Onu izlemek o kadar güzeldi ki. Sessiz bir film izlermişcesine. Yalnızca hareketler ve rolünü tüm doğallığı ile aktarmaya çalışan bir oyuncu. Onun yanağına elini sürmek, saçının kokusunu hissetmek için vermeyeceği şey yoktu. Ama bunu ne o biliyordu, ne de başkası. "Pat!" Eline geçirdiği tahta kıymık ile patlattığı sakızın, kızın yanağına ve dudağına bulaşmasına sessiz kahkahalar ile güldü. Hangi amaçla yapmıştı ki bunu? Belki de kızınca daha güzel olduğu için.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emmeliene Taylowski

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Redimus.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 14, 2008 4:06 am

-Lanet olsun! Ne yaptığına bak!
-Yeniden yaparsın.
-Aman ne komik! Ne var? Neden bakıyorsun? Hoşuna gitti değil mi?!

Güzel anılar canlanıyordu zihninde. Şimdi göl kenarındalardı. Oturarak ödev yapmaya çalışan kızın bir saatte yazdığı bir paragraflık parşömene, kendisine göre yalnışlıkla basmış olan çocuk, kızın ödevini mahvetmişti. Zavallı kızcağız sinirden küplere binmiş, karşısında pişkince sırıtan çocuğa sıkı bir yumruk atmamak için kendini ne kadar zor tutmuştu. Üçüncü sınıftaydılar o zamanlar. Nedense birbirleriyle uğraşmaktan zevk alıyorlardı ve düşmanlardı. Görünürde. Başka bir yerdeydiler şimdi. Biçim Değiştirme dersi. Kızın arkasında oturan çocuk yanındaki ile sürekli konuşuyordu. Kızıl saçlının dişleri sıkılıyor, sinirleri geriliyordu. Dersi dinleyemiyordu. Zaten kötü olan dersini iyice mahvedecekti. Hışımla dönmüştü çocuğa ağzına geleni söyleyip, bir süre onun şaşkın yüzüne bakıp önüne dönmüştü. Şaşkınken bile nasıl öyle olabiliyordu. Bunun ardından çocuklar gülmüşlerdi, ancak birisi rol yapıyordu. Yediği laflar moralini bozmuştu. Ancak bundan ne arkadaşının nede önündeki kızın haberi vardı. O an sinir bozucu gelen anlar, şimdi ona büyük bir keyif ve hüzün veriyordu. Aslında ona ne kadar yakındı. Ve bir o kadar da uzak.

Yavaşça şişip patlayan sakızına baktı bir süre. İşte odadıydı. Onun haricinde neyi düşünecekti? Kendinden kaçıyordu ancak yakalanmıştı. Evet, itiraf edebilir miydi şimdi kendine? Ne kadar istese de kararını değiştirmek istemiyordu. Belki de ateşe atmalıydı kendini. Sonuçta hiç yaşamamıştı bu tür duyguları. Yaşatıyorlardı işte. Gülümsedi. Onun o sırıtan yüzü aklına geldi ve gözleri. O siyah gözlerde neler vardı. Derin bir parıltı ve tuhaf bakışlıydı. Nefesini bıraktı. Onun geniş omzuna başını yasladığını hayal ediyordu. Ve yavaşça başını kaldırıyordu. Aynı anda onun gözleri ona dönüyor ve aynı hızla birbirlerine yaklaşıyorlardı. Onun nefesini yüzünde hissedecekken.. ''Pat!'' Hızla uyandı düşlerinden. Kalbinin atış hızı dünyanın en hızlı panterini bile geçebilirdi. Korkuyla donduğunu hissediyordu. Beyni durmuştu, düşünemiyordu. Aklında bozuk plak gibi çalan sinir bozucu bir ses vardı. +Kim var orada? Kim var orada? Kim var orada?+ Yavaş gelen kahkaları duyabiliyordu. Ancak algılıyormuydu? Bilmiyordu.

Şoku yavaşça geçmeye başlarken yanaklarında ve dudaklarının üzerinde ki yapışkan maddeyi hissediyordu. Rahatsız ediciydi. Korkudan kocaman açılmış mavi gözlerini sağına çevirdi. Hayır, göremiyordu. Başını da ona uygunca çevirdi. Bu kadar yakın mıydı? Nasıl farkedememişti? Cevabını biliyordu. Gözlerinin karanlığa alışmasına şükrediyordu. Gözleri dolaşırken yanında ki bedenin üzerinde düşündüğü kişinin olmasını istiyordu. Yo, istemiyordu. Çene hizasında saçlar ve karanlıkta bile parlamayı başarabilen karanlık gözler. Muhtemelen zevkle sırıtan dudaklar. Böyle olmak zorundamıydı? Bir süre ona baktı. Gözlerini onun gözlerinden almak istemiyordu. Daha fazla dalmamayı uygun bulup, gözlerini devirdi. Bıkkın olarak çıkmasını umut ettiği sesi, karanlıkta dalgalandı.

-Senin ne işin var burada?

Yaşadığı kısa süreli korku anına göre çok az bir tepkiydi bu. Ancak elinde değildi. Kıyamıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adolf Maynard Griswald

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Adolf Maynard Griswald



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : ^.^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Kuzgun.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 14, 2008 2:31 pm

Kızın şaşkınlıkla etrafına bakındığını gördüğünde hâlâ sessiz kahkahalarını atmaya devam ediyordu. Aslında hissettikleri eğlence ile alakalı değillerdi. Mecburi bir rol üslenmişti birinci sınıftan beri. Sırf ona biraz yakın olabilmek için. Ona yakın olmak için başka bir yol gelmiyordu aklına. Hem nasıl sağlayabilirdi ki bu yakınlığı, başka türlü. Hayat konusunda o kadar da başarılı biri sayılmazdı. Özellikle bu konu aşkı da içeriyorsa. Evet yakışıklıyı, çekiciydi. Kızların beğenisini kazanacak kadar yakışıklıydı hem de. Fakat ona neden beş yıldır kimseyle çıkmadığı sorulunca, o zamana uygun yalancı cevaplar vererek hem kendisini, hem de diğerlerini kandırıyordu. 'Şu an dersler yoğun. Hiç aşk yaşayacak havamda değilim. O kız mı? Kim onunla çıkmak ister ki.' gibi yalanları duyan arkadaşları artık sıkılmışlardı ve bu konuyu açmamak üzere kapatmışlardı. Birisi hariç. Geçen yılın son iksir dersinde dalgın bir şekilde Lorraine'yi izliyordu. Onun başkasıyla konuşurkenki mimiklerini beynine kazıyor ve ardından onu hayallerinde sergilemek için bir kayıt cihazına aktarmayı düşünüyordu ki, Marcus kendisini dürtmüştü. "Nereye bakıyorsun sen? Yoksa Lorraine'ye mi?" İş üzerinde yakalanmış bir hırsız gibi telaşlanmıştı ve bedeninin olanca gücüyle bunu dışarıya yansıtmamak için savaş veriyordu. "Saçmalama. Dalmışım işte." Oğlanın pis sırıtışını görmezden gelmişti ve sırf onun düşüncelerini tersine çıkarmak için, dersin sonunda Lorraine'nin üzerine iksir dökmüş ve cüppesini mahvetmişti. Ne kadar da salaktı.

"Senin ne işin var burada?" Güzel bir soruydu. Ne işi vardı ki burada. Onu o kadar hararetle izlemeye dalmıştı ki, buraya neden ve nasıl geldiğini unutmuştu. Şaşırmış yüz ifadesi ile kızın yüzündeki sakız parçalarını temizlemesini izledi. Artık bir cevap vermelisin Adolf. Düşündü. Yakınlığını, hislerini belli etmemek için en uygun cevabı aradı. Başladığı salakça işi sürdürmeliydi. Ondan uzak olduğunu hissettirmek için. "Belayı çeken bir yapın var sanırım. Eh ben de bela yaratan biri olduğuma göre. Burada olmam kadar doğal bir şey yoktur." dedi haince bir sırıtış ile. İçindekileri dışarıya yansıtmama konusunda Lorraine onu ustalaştırmıştı. İçerisinin basık havasını ciğerlerine çekti ve derin bir şekilde verdi. Heyecanlanmış kalbinin gürültüsünü Lorraine duymasın diye, nefes sesi ile bastırmaya çalışıyordu. İstediğini alamamak için çabalayan bir tek bu vardı galiba hayatta. Belki de Lorraine'den bir hareket görse, kendisini sevdiğine dair en ufak bir işaret alsa durum tamamen tersine dönecekti. Fakat bunları bulamayan genç çocuk, mızmız veletler gibi onunla oynuyordu. Evcilik misali. Parmaklarını kütletti, ellerini sehpanın arka tarafına doğru koayarak onların üzerine bedenini yükledi. Saçlarını savurdu ve gözlerinin önüne düşen bir kaç teli attı. "Peki senin burada olmanı neye borçluyum?"

Bunu merak ettiği apaçıktı. Ne olmuştu da, Lorraine'nin yolu buraya düşmüştü. Onu sıkan bir şeyler mi vardı? Ya da üzen. Bir an için başkasına aşık olabileceği fikri hızla aklından geçti. Kim olabilirdi ki o? Aklına bir sürü isim geliyordu ve yüzleri her aklına geldiğinde onları öldüresiye dövmek fikri aklında oluşuyordu. Onun başkasıyla olabilme ihtimalini hiç aklına getirmemişti. Ama sonuçta o da insandı ve birisiyle çıkması kadar doğal bir şey yoktu. Ama illa birisi olmalıysa o da Adolf olmalıydı. Tabii ki önce bunu hissettirmeliydi. Fakat bunu yapacak kadar cesaret sahibi olduğunu hiç sanmıyordu. En azından tüm yaptıklarından sonra.


En son Adolf Maynard Griswald tarafından Paz Ara. 21, 2008 2:29 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emmeliene Taylowski

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Redimus.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 14, 2008 3:11 pm

-Belayı çeken bir yapın var sanırım. Eh ben de bela yaratan biri olduğuma göre. Burada olmam kadar doğal bir şey yoktur.
-Tanrım...

Evet doğruydu. Mıknatıs gibi bütün belaları çekiyordu. Bütün aptallar, kendini bilmezler gelip onu buluyordu. Milletin işi gücü yoktu, gelip kendi halinde bir kızla uğraşıyordu. Ne vardı onda o kadar uğraşılacak bilmiyordu. Yanında ki de aynı şekildeydi. Sanki çocuğa birşey yapıyordu, oda sürekli intikam alıyordu. Kaç kere cüppesini, parşömenlerini ve tüy kalemlerini mahvetmişti. A, hayır. Kızın varlığı başlı başına hataydı. Hemde büyük bir hata.

Yüzüne bulaşan yapış yapış iğrenç maddeyi temizlemeye çalışıyordu. Nefret ederdi bu tip durumlardan. Çekmişti gene belasını. Aslına bakılırsa tatlı bir belaydı. Ancak o onda hiçte öyle gelmiyordu. Sağ eli yüzünden topladığı sakızı yumak yaparken, sol eliyle dudaklarındaki sakızı alıyordu. Saçlarına bulaşmadığına şükrederken, onunla konuşmak için can atıyordu. Kalbinin hızı korku anından sonra biraz yavaşlamıştı. Duyulmamasını umuyordu. Temizlik işlemini bitirdiğinde parmağındaki iğrenç sakıza baktı. Onu elinden nasıl kurtaracağına dair kısaca düşündü ve çocuğun başına sürme geldi. Asla yapmazdı bunu. Zaten aptallık olurdu ve o kadar gaddar olamazdı. Hele de ona karşı. Oturduğu iskemlenin altına götürdü parmağını ve sert zemine yapıştırdı. Hızla elini geri alarak, çocuğa baktı. Saçlarıyla oynuyordu yada düzeltiyordu. Nasıl da yakışıyordu ona.

-Peki senin burada olmanı neye borçluyum?

Senin gibilere diye geçirdi içinden. Tamamen doğruydu. Ki hepsi onun gibi sevimli de sayılmazdı. Aklına *Thomas gelince yüzünü buruşturdu.

-Senin gibilere. Canımı sıkmakta üstlerine yok. Ne zevk alıyorlar bilmiyorum. Biri kıskanır, biri üstüme iksir döker. (Yan gözle Adolf'a baktı.) Diğeri kitabımı yırtar. Tam bir felaket. Yürüyen bir felaketim ben. (Güldü.) Bunları sana neden anlatıyorum ki? (Çocuğun cevap vereceğini düşünürek tekrar devam etti.) Neyse. İşin gerçeği sıkılmıştım ve kafa dinlemek istiyordum. Düşünebilidiğim en sessiz yer burası. Peki ben senin burada olmanı neye borçluyum?

Neden olmuyordu? Onun yanında asla sert olamıyordu. Başkaları varken mecburdu ama o anda da öyle olmak istiyordu. Onun odada olma olasıklıklarını düşünürken canını sıkan tek şey sevgilisi ile buluşması düşüncesi oldu. Dayanamazdı buna. Gerçi sevgilisi olduğunu duyamamıştı ama ya varsa? O zaman napacaktı?

*Thomas npc.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adolf Maynard Griswald

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Adolf Maynard Griswald



Mücadele Tarafı : Tarafsız.
Rp Sevgilisi : ^.^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Kuzgun.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyPaz Ara. 21, 2008 2:25 pm

-Biri kıskanır. Konuşmadan kafasına takılan tek cümle buydu. Kim kıskanıyordu ve neden kıskanıyordu? En nefret ettiği soru şekilleri, kafasının içinde sinir bozucu bir şekilde bağrışıyorlardı. Yoksa her zaman övündüğü farkındalık özelliği uçup gitmiş miydi, her zaman yanında olan bir dostunun, işler zora girdiğinde ortadan kaybolması gibi. Sinir bozucu bu durumun, yüzünü germesine engel olamadı. Yoksa şu her fırsatta Lorraine'nin ayağının dibinde dolanan Thomas adlı sinir bozucu, uyuz çocuk muydu bu kişi. Lorraine'den bunu beklemezdi. Her fırsatta onların tartışma hâlini görüyordu, birbirlerine düşman gibi bakıyorlardı. Ama bu durum Adolf'a bir şeyleri çağrıştırıyordu. O da Lorraine'yi seviyordu ve o da, onunla aynı durumdaydı. Thomas ile Adolf birbirinin zıttı, eşit iki insandı. Şu an tek umudu, gergin olan yüzünün Lorraine tarafından seçilememesiydi. Yaslanmış olduğu sehpanın üzerinden doğruldu, gülümsemeye çalışarak sorusuna yanıt bekleyen kıza doğru bakışlarını yönlendirdi.

"Peki o zaman gerçek sebebimi söyleyeyim. Gizli geçitlere merak sarmış olan ben, kendimi burada buldum. Ne gariptir ki sen de buradasın. Belki de kıskançlıklardan bıktığın içindir." Çenesini tutamamıştı. İçindeki hırsın dışa yansımasının sonucu sarfettiği bu sözcükler, belki de başına büyük bir bela almasına yol açacaktı. Hırsın bedeninden akıp gitmesine izin veren bu sert çocuk, düşünmeden hareket etmenin zararlarına daha önceleri aşırı derecede katlanmasına rağmen, hâlâ bu alışkanlığından kurtulamamıştı ve bunu bir huy edinmişti. Ne yazıktır ki bu Lorraine'nin eline bir koz olarak geçebilirdi, kendisini sıkıştırabilirdi ve aralarındaki anlamsız mücadeleyi bir tenis maçına çevirebilirdi. Fakat bu tenis maçı, bir tarafın sürekli saldırdığı, bir tarafın ise sürekli karşılama yaptığı zevksiz bir mücadeleden öteye gidemezdi. Başını elleri arasında buldu, dalıp gittiği karanlık denizlerden uyandığında. Gözlerini yukarıya, kızın yüzüne doğru kaldırdığında, sorgularcasına bakan bir çift mavi göz ile karşılaşmıştı. Gülümsedi ve umursamaz bir ifade takınarak ayağa kalktı. Gözleri karanlığa iyice alışmış olduğundan etrafı rahatça seçebiliyordu. Kızla ilgilenmiyormuş gibi gözükmek istiyordu, orada bulunan süpürgeleri incelermiş gibi yapıyordu. Ne kadar da aciz bir savunma mekanizmasıydı bu.

"Hâlâ bu süpürgelerden kullanan var mı? Merlin aşkına! İnanamıyorum." dedi önünde duran Ateş Oku'na bakarak. Konuyu değiştirmeye çalışan bir aptaldan farksızdı şu an. Kendi pisliğini temizlemekte ondan beceriksizi yoktu. Neden Lorraine'nin yanında bu kadar aptal oluyordu ki? Neden birtakım şeyleri ona belli etmeme savaşı güdüyordu. Onu istemiyor muydu? Ona sarılmak, narin bedenini kucaklamak, kızıl saçlarının kokusunu içine çekmek, beyaz yüzüne öpücükler yerleştirmek. Belki de aç gözlü birisi değildi Adolf. Bu kadar şeyi fazla görmüştü kendisine ve bir derviş gibi, kendisini güzelliklerden mahrum bırakarak, inzivaya çekilmeyi uygun görmüştü aşk konusunda. Ama bildiği bir şey vardı ki, bu kararından çok çabuk cayabilirdi. En ufak bir işarette.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emmeliene Taylowski

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Redimus.

Bilinmeyen Mutluluk Empty
MesajKonu: Geri: Bilinmeyen Mutluluk   Bilinmeyen Mutluluk EmptyCuma Ara. 26, 2008 10:04 pm


Üşüyordu. Soğuktu elleri ve ayakları. Onlara inat olarak kızardığını hissediyordu yanaklarının. Gözleri iyice belirgin olmalıydı. Neyin göstergesiydi? Aşk denen aptal duygunun muydu? Bu nasıl bir duyguydu iki farklı cinsi bir araya getirebiliyordu? O iki cins deli gibi birbirini seviyor, ayrılamıyordu. Bir gülümseme bütün buzları eritiyor, kalpleri yarışa sokuyordu. Yanaklar kızarıp, eller üşüyordu. Sıcağı bulunca da güneş açıyordu. Soğuk uzaklaşıyordu. Bütünleşiyordu belki de ruhuyla, bilemiyordu. Bildiklerinden biride, bazılarının sonunun ölümle bitmesiydi. Yarısı kesilen elma, kararıp kötü oluyor, kokuyor ve en sonunda çöpe atılıyordu. Ruhlarının dans ederek göğe çıkmasını düşlerdi her zaman. Yüzlerinde huzurlu bir gülümseme ile.

Hafifçe bir titremeyle olduğu zamana dönerken düşünceleri yanındaki varlıktan yayılan ten kokusunu çekti içine. Ciğerleri sadece onu çekmek isterken içine, kahrolası oksijen giriyordu araya. Duvar gibi. Buna benzer bir duvar da iki insanı birbirinden uzak tutuyordu. Acı çekmeyi iyi biliyordu belki. Olabilirdi, aşk acısı olmasa da. O simsiyah gözlerin gözlerini delip geçmesini istiyordu. Bütün bedenini onun kollarına bırakmak, güvende olduğunu hissetmek istiyordu. Ümit ediyordu. Uzaktı hayalleri. Aptal ve gülünç. Çocuğun iğnemeli konuşmasıyla gözlerini ona kaydırdı. İşte aynıydı. Her zaman böyle olacaklardı, şüphesiz. Aşkı içinde kaybolup, parçalanıp, gidecekti. Geçit mi demişti? Evet, meraklıydı. Ama ilk defa duyuyordu onun bu tutkusunu. Aptal kız, nereden duyupta bileceksin? Kıskançlık ise bir kısmı doğruydu. Çocuğa katlanamıyordu evet. Ama oraya sırf onun için gitmemişti ya. Hayatında aramadığı kadar huzuru arıyordu. Terk ediliyordu yavaş yavaş. Anne ve babası ardından da teyzesi. Bu insanların derdi neydi? Mavi gözleri yanındaki karanlığa yakışmış çocuğu izliyordu. Ne tatlıydı o. Kollarında olmadığı için lanet etti tanrıya. Doyasıya sarılamadığı için. Öpemediği için o, onu mahveden dudaklarından, lanet etti. Biran da başını kaldırmasıyla onun, kalbinin ritmi bozuldu. Delici siyah gözlerle karşılaştı. Ezildi, büzüldü. Ama duvarı da yıkamadı.

Onun yavaşça ayağa kalkmasını gözlemledi. Yavaş ve sakin, yüzünde göremediği bir ifade ile. Sesinden heyecanlandığı belli olmuştu. Hemen yanıt verme ihtiyacı duydu. ‘’Bilmiyorum. Belki vardır. Sıkıldım ben. ‘’ Ne demişti? Sıkıldım mı? Aptal, aptal. Bastırılmış duyguları açığa çıkmıştı, suçu yoktu. Süpürge odasının eskimiş kokusuyla, ten kokusunun karışımını çekti ciğerleri, derince. Gözlerini zorlukta aldı ondan ve odada dolaştırdı. Her taraf süpürge doluydu. Ne bekliyordu? Oyalanacak bir şey bulamıyordu, bulamamıştı. Lanet olası çocuk yüzünden mahvolmuştu sakızı. Sandalyenin olsundu. Kalkma vaktiydi. Aniden kalkmasıyla bacak kemikleri acıdı ve kız dengesini yitirdi. Soğuk elleri istemsizce bacaklarına kaymıştı, sanki iyileştirecekti. Rezil olma korkusu bedenine yayılmışken, dengesini sağlayamıyordu. Karanlıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Bilinmeyen Mutluluk

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-