AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Raporlar ve Beklenmeyen

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir

Misafir




Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyCuma Ara. 05, 2008 11:28 am

İngiltere'de soğuk bir öğleden sonrası, her gün olduğu gibi geçip gitmekteydi. Büyücü nüfusundaki her birey, kendi işleriyle meşgul oluyor, beyinlerini dış dünyaya kapatmakta zorluk çekmiyorlardı. Ortalığın durulduğu bir ay geçirilmekteydi. Gazetelerin sönük haberleri, halkın umurunda değildi artık. Böylece gözler hükümetten uzaklaşmış oluyor, Bakanlık'ta gecesini gündüzüne katan insanların beyinleri biraz olsun rahatlıyordu. Eh, halka ne yansıtılırsa ona inanmıyorlar mıydı zaten?

Bu düşünceler aklından birer birer geçerken, iki elinin arasında kıstırılmış olan ünlü gazete, Gelecek Postası'nın baş sayfasına bakmaya devam ediyordu. Manşette kendisinin birkaç gün öncesinde yazarların ricası üzerine verdiği röportajın yer almamasına seviniyordu. Son sıralar dikkat çekmeyi istiyor değildi, bu işine yaramazdı. Göz önünde olan insanlar hep hata yaparlardı. Suratına bir tebessüm kondurarak gözlerini kıstı ve manşette yazan başlığı okudu.


'Büyük Bağış!' Peşinde olduğu herifin, ünlü hastaneye yaptığı bağıştan söz ediliyordu. Halkın gözünü boyamak zor değildi, biliyordu. Sheldon isimli Gringotts sahibini bizzat Azkaban'da ebediyete mahkûm ettiğinde halkın verebileceği tepkiyi düşündü. Akıllı adam, şu Sheldon. İleride, gerçeği bütün detaylarıyla basına yansıtacaktı. Oyununu bitirdiğinde, zafere ulaştığında bunu yapacaktı. Esneyerek gazeteyi katladı ve meşe yapımı masasının üzerine iliştirdi. Son sıralarda neredeyse ilgilendiği tek bir sorun vardı. Artık bu onu, Sihir Bakanı'nı rahatsız etmeye başlamıştı. Gerçek bir Bakan'ın yapması gerekenleri pekala biliyor, ancak uygulamıyordu. Koca ellerini gözlerine götürerek, birkaç kez ovaladı. Yirmi-iki saattir uyku yüzü görmemişti. Son sıralar hep böyle olmuyor muydu? Toplantılar, kazalar, arayışlar, takipler ile Bakanlık'ta geçiyordu hayatı. İşine olan bağlılığını kendisi de bilirdi, ancak şimdiye kadar meslek hayatında kendini bu kadar sıkmamıştı. Konunun önemini çok iyi biliyordu. Gringotts sahibinin amacını, kitabın gücünü, yanlış bir elde ne şekillerde kullanılabileceğini... Derin bir nefes alarak, sıcacık odasının içerisine bıraktı. Masası dışında düzenli görünen bir odaya sahipti. Çatırdayarak işlev gören, taş bir şömine, beyaz boyalı duvarlar, gece mavisi perdeler, deri koltuklar, arşiv dolapları ve James'in oturduğu yerin tam karşısında duran büyükçe bir Da Vinci portresi.

Sıkılmaya başlamıştı, nerede kalmıştı bu kadın? Yer ve zaman kuralını ihlal etmek hoşuna gitmezdi, biliyordu. Saati kontrol etmedi, onun yerine kolunun yeninden asasını indirdi ve epey çabuk bir bilek hareketi yaparak, tekrar yerine yerleştirdi. Bu arada meşe yapımı masanın üzerinde iki büyük bardak ve metal bir içecek şişesi belirdi. Kahve şişesini eline aldı ve bardakların ikisini de doldurdu. Brezilya kahvesine bayılıyordu. Bardaklardan birini iki eliyle kavrayarak önüne çekmeden önce diğerini masasının karşı tarafına koydu. Hazır olmak hep hoşuna giderdi. Düşüncelere dalmış, kahvesindeki ikinci yudumu alırken kapısı tıklatılmış ve açılmıştı. James, dudaklarını aralamak dışında kıpırdamamıştı.


''Hoşgeldin, Valerian.'' Kadın kapıyı arkasından kapattığında kafasını çevirdi James. Alımlı ve zekî kadın, suratında bir gülümsemeyle davet beklemeden masanın diğer tarafına oturdu. Buraya defalarca gelmiş, James'i yıllardır tanıyormuş gibi bir havası vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyPaz Ara. 07, 2008 10:07 pm

Dışarıdaki soğuğa inat ediyormuşçasına çıtırdayarak yanan taş şömine odada ahşap olmayan tek şeydi. Kare biçimde olan küçük odanın sağ tarafında kalan şöminenin tam karşısında ahşap yapımı bir yemek masası vardı. Masanın kapladığı alandan dolayı eski dönemleri aratmayan tek kişilik kahverengi deri bir koltuğun ancak sığabildiği bu odanın duvarları da eşyalara ayak uyduran bir renkle boyalıydı. Açık kahverengi, soğuk duvarların üstünde ünlü ressamların tabloları asılıydı. Fazla boş görünüme sahip bu odanın ardına kadar açık perdeleri de koyu kahverengiydi. Yere serilmiş baklava dilimi desenli halı daha farklı olarak krem rengindeydi. İçini karartan bu odayı sadece babaannesine duyduğu saygıdan dolayı değiştirmiyordu yıllardan beri; yaşlı kadın kendi elleriyle döşemişti yemek odasını.

Küçüklüğünden beri rahatlığından herhangi bir şey kaybetmemiş deri koltukta kahvesini yudumlarken, bir yandan da Gelecek Postası’ndaki önemli haberlere göz atıyordu. Uzun zamandan sonra ilk defa açık bıraktığı kestane rengi, dalgalı saçları, sırtını yasladığı koltuğa dökülüyordu. Üzerine giydiği dar, koyu mor gömleğine uygun hafif bir göz makyajı yapmış, nefret ettiği çillerini her zamanki kapatmıştı pudrayla. Gömleğinin üstünde siyah bir ceket ve onunla aynı renkte dizlerinin biraz üstünde kalan bir etek giyinmişti. Kıyafetini tamamlayan siyah ayakkabılarının topuklarıyla kendi kendine ritm tutuyor, ela gözleri de gazetenin üzerinde geziniyorken, ev cini Bufy’nin tiz sesiyle irkildi:


“Efendi gitmesi gereken yere geç ka-.” Bufy sözlerini daha tamamlayamadan Roxie oturduğu koltuktan hızla doğrulttu bedenini. Geç kalınmasını sevmeyen birinin yanına gidecekti ve zamanında gitmek lehine olurdu. Ev cinine soğuk ama kibar bir ses tonuyla teşekkür ettikten sonra, elindekileri Bufy’nin temizlediği kahvaltı masasına bıraktı. Bir eline, daha önceden koltuğun yanına koyduğu, içinde Hogwarts’daki profesörlerin dosyalarının bulunduğu siyah çantayı aldı, diğer eline ise biraz uçuç tozu. Sıcaklığından hiçbir şey kaybetmeyen şömineye, elindeki tozları fırlattı ve yeşil bir ateş çıkınca bedenini içeri soktu. “Sihir Bakanlığı.” diye söylenmesiyle her zaman yaşadığı berbat boğulma hissini yaşayarak, karınca gibi çalışan bakanlık çalışanların olduğu binaya geldi. Çalışanların çoğunu tanıdığı için, her iki adımında etrafındaki büyücü ya da cadılara selam veriyordu. Asansörün önüne geldiğinde, diğer bekleyenlerle birlikte içeriye girdi ve birinci katta durunca herkesten önce dışarıya çıktı. Kapalı alanlardan nefret ediyordu, asansörlerden de.

Küçük ama sık adımlarla Sihir Bakanı’nın odasına doğru, topuklarının sesini dinleyerek yürümeye başladı. Önceden bu yolda yürüdüğünde çektiği acıları artık çekmemesine, zor da olsa eski yaşamına geri dönmesine seviniyordu. Güçlü kişiliği sayesinde geçirdiği zor günleri atlatmıştı. Sadece işine kafa yoran, mantıklı Roxie geri gelmişti. Sihir Bakanın odasının kapısının tokmağını tutarken, düşüncelerini beynin derinliklerine göndererek yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi. Tokmakta olmayan diğer eliyle de kapıya hafifçe vurdu ve kapıyı kendine doğru çekerek içeriye ilk adımını attı sıcağı rahatça hissedebildiği odaya. Sarışın büyücü her zamanki ciddiyetiyle masasının başında hareketsizce bekliyordu. Bir an çok geç kalıp kalmadığını merak etmişti genç kadın. Bu onu kızdırabilecek basit bir neden olabilirdi. Ama adamın ses tonundan bunu anlaması mümkün değildi. Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan, kapıyı kapatıp, yavaş adımlarla masanın önünde bulundan deri koltuklardan birine narin bedenini bıraktı.

Önündeki kocaman bardağın aynısını, Sihir Bakanının ellerinde görünce, kendisi için hazırlanmış olduğunu anlamıştı ve davet beklemeden kahveyi elleri arasına aldı. Tadı oldukça güzel olan içecekten bir yudum alıp, dağınıklığıyla göz yoran masanın üzerine bıraktı ve gözlerini sarışın büyücüye çevirdi. Her zamanki gibi takım elbise giymişti, sarı saçları dağınık ve ensesine uzanıyordu. Gözleri kızarmıştı, sanki günlerdir uyku uyumuyormuş gibi bir hali vardı. Odada, şömineden gelen çıtırtılar dışında her hangi bir ses yoktu. Vereceği raporlardan önce küçük bir muhabbete başlamayı daha uygun gören Valerian, kurumuş dudaklarını ıslatıp, samimi bir ses tonuyla konuşmaya başladı.


“Nasılsın James? Fazla yorgun görünüyorsun, gözlerin kan çanağına dönmüş gibi.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
Misafir

Misafir




Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyPtsi Ara. 08, 2008 1:32 am

Kadının henüz ıslatılmış iki dudağının arasından fırlayan narin sesi kulaklarına çalındığında, söylenilen kelimeler bütününü kafasında değerlendirmeye başlamıştı. Ruhsal portresini yansıtmayacak kadar zihinbend deneyimi ve yanıltma kabiliyeti olduğu halde, yalnızca birkaç saniye için kendisini süzmekte olan birinin anlayabileceği kadar yorgun muydu? Kendisine sorduğu bu soruyu düşündü. Düzensiz ve belirsiz bir hayat yaşamaya başlamıştı. Uyku köşesi ofisindeki geniş, siyah derili koltuklardan bir tanesi olmuştu. Günün neredeyse her saatinde aktiflik gösteriyordu; toplantılara katılıyor, operasyonlarda yer alıyor, 'büyük adamlar' ile gizli planlar yapıyordu. Yorgunluğun tanımı bu ise eğer, evet, Bay Lorgoff yorulmuştu.

Birkaç saniye sonra düşüncelerinin derinliğinden kopuverdi. Gözlerini kırpıştırarak, karşısında duran ingiliz kadına gülümsedi. Şayet kadının söylediğine gülümsemek dışında herhangi bir fiziksel tepki vererek, gözlerini ovuştursaydı veya o dakikadaki pozisyonunu değiştirmeye kalksaydı, bu yaptığı, kadının sözlerinden etkilendiğini gösterirdi. Kendi karakteri göz önünde bulundurulduğunda bu yanlış bir seçenekti. Şayet çabucak söze girişip, yorgun olmadığını savunsaydı bu açık bir yalan olurdu. İnsanlara, onlara yalan söylediğini hissettirmeyi sevmezdi. Bu seçeneği de elemiş ve onlarca, yüzlerce, belki binlerce seçenekten yalnızca bir tanesini, kendisine göre en az yanlış olanı seçip, uygulamaya geçirmişti. Düşünüyordu da, her seçeneğin ayrı bir nedeni ve sonucu vardı. Evrendeki mantıksal düzeni seviyordu.

Kendi idealar dünyasından bir kez daha mahrum kalmak üzere sıyrıldı. Gözlerini, onunkiler ile eş renge sahip olan iki göze çevirdi. Yüksek Müfettiş'in gözlerinin parladığını görebiliyordu. Kadının gözlerinden çıkarabilecek anlam, neşeli olduğu veya olmaya çalıştığıydı. Bu iki olasılıktan hangisinin doğruluğa yakın olduğunu az sonra öğrenebilirdi. Artık kendisinin bulunduğu konumda eski zamanlarda kadının sevdiği adam bulunuyordu. Empati kurmaya çalışmadı, bu durumun Valerian için ne kadar kötü olabileceğini tahmin ediyordu. Bu kadın ya dayanıklıydı, ya da dayanıklı olmak istiyordu. Bir an için gözlerini rahatsız eden hafif acının dinmesine izin verdi ve onları kırpıştırdı. Hiç düşünmüş müydü? Sevdiği adamın ne derece zekî olduğunu, kendisini yalnız bırakmayı göze alarak Büyüce Halk'ın aydınlık kalabilmesi için verilebilecek olan mücadeledeki en yüce ve en cesur adımını attığını, kahrolası kitapla ilgili neler yaşanıldığını... Düşünmüş müydü? İfadesiz gözleri, kadının çehresinde dolanmaktaydı. Karşısında duran güzelliğe yazık olduğu düşüncesi tuhaftı. Bir an için, içerisinde Müfettiş'e acıdığına dair bir duygu parladı. Ancak bir saniye kadar sonra, parladığı gibi sönmesini bilmişti.

Kendisinin bir beyin sporu olarak değerlendirdiği düşünmeyi seviyordu. Düşünmek ki, bedenini fiziksel dünyadan uzaklaştırabilmesini sağlıyor, gerçekliğe ulaşmasını kolaylaştırıyor, tam anlamıyla kendine ait ve doğru bir dünya var etmesini sağlıyor ve buna benzer birçok işlev görüyordu. Boş kalabilen vakitlerini bu spor için ayırması da sevgisinin yerinde bir örneğiydi. Ancak düşüncelerine ayırdığı zamanda yeterliliği koruması gerekiyordu. Aksi durumda fiziksel dünyadan kopabilirdi. Bu düşünceler ile gözlerini bir kez daha kırpıştırdığında suskunluğun ardından bir dakika devrilmek üzereydi. Elini ısıtmaya başlamış olan bardağın içerisinde kendisini bekleyen sıvı dikkatini çektiğinde bardağı kurumuş dudaklarına götürerek, büyük bir yudum daha aldı. Bardağı masaya bırakmadan önce Valerian'a doğru kıpırdattı. Beden dilinde 'Şerefe!' anlamına gelen bir işaretti. Yüzündeki tebessümü bozmadan, sözlerini özenle seçmeye dikkat ederek, sakinliğini koruyarak sesini odaya bıraktı.


''Fark ettiğin gibi, çok iyi sayılmam, Valerian. Son sıralar meslek hayatımız durulmuyor, biliyorsun. Sen nasılsın?'' Sözlerinin bitimi ile ela gözlerini kadınınkilerden ayırmamak üzere beklemeye başladı. Tamamen gerçek ve öz olan birkaç cümle kurduğuna seviniyordu. Kahvesini bitirmek niyetiyle bir yudum daha aldı ve içine bolca pamuk yerleştirilmiş olan deri koltuğuna biraz daha gömüldü. Beyninde giderek ateşlenmekte olan uyuma arzusuna bir kez daha tokat attı. Yapması gereken buydu ve yapıyordu. James, her zaman yapılması gerekeni yapardı. Karşısında resmiyeti bir kenara bırakmaya özen göstermeye çalışarak oturan kadının burada bulunma amacını düşündü. 'Hogwarts' isimli meşhur okulun müfettişi olarak, belirli aralıklarla Bakan'a durum değerlendirmesi yapmak üzere uğraması, onun yapmak zorunda olduğu görevlerinden yalnızca bir tanesiydi. Böyle zekî bir kadının bu görevde yer almasından açıkça kıvanç duyuyordu. İnsanların, koşullanma olmadıkça bir şeyleri yapmak zorunda olmadıklarının bilincinde olduğundan, bu tür görevleri görev havasından uzaklaştırmaya uğraşıyordu. Ve şimdi karşısında oturan kadın, hem meslektaşı, hem de arkadaşı olarak görevinin başındaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyPtsi Ara. 08, 2008 10:59 pm

Karşısındaki adamın tebessümle verdiği cevabı sakinlikle dinledikten sonra, tahmin ettiğinden farklı bir şey duymamasına şaşırmamıştı. Fazla ayrıntıya girmeden verilen bir cevaptı, kendisinin bildiğinden daha değişik bir şeyler söylememişti James. Onun gecesini gündüzüne katarak saatlerce çalıştığını biliyordu sadece. Hogwarts’da yaptığı görev sayesinde de ancak karanlık yandaşı büyücülerin harekete geçmiş olabileceğini düşünebiliyordu. Büyücü dünyasının içinde bulunduğu durumdan ya da Sihir Bakanı olarak karşısında duran sarışın büyücünün üzerinde uğraştığı hiçbir şeyden haberi yoktu. Kafasını sadece işine yormaya çalışan birisi olan Roxie’nin, böyle bir şeyi öğrenmesinin ne kadar gerekliği olduğu da tartışılırdı tabii.

Kahvesinden ikinci yudumunu alırken, kendisine yöneltilen soruyu düşünmeye başladı. Ne kadar iyiydi acaba? İyi miydi yoksa sadece kendini mi kandırıyordu? Dört ay önce bu soru kendisine sorulsaydı vereceği cevap kesindi. Kimseyle konuşmak istemediği, evinden çıkmak istemediği bir dönemdi. Uzun yıllardan beri yanında olan adamı ilk kaybettiğinde çok acı çekmişti, ama toparlanması uzun sürmemişti. Sonra karşısına tekrar sapasağlam çıkmıştı, onun yokluğuna alıştıktan sonra geri gideceğini düşünmüyordu. Ama beklediği gibi olmamıştı, bir sabah onun ölüm haberiyle uyanmıştı. Üstelik intihar etmişti. Bu genç kadını fazlasıyla şaşırtmış, bir o kadar da yaralamıştı. Ama güçlü olmaya çalışmış, kendini işine vermişti. Küçüklüğünden beri çektiği acıların kendini güçlendirmesi gerekiyordu ve öyle de olmuştu. Beş yaşında ailesini kaybedince başlamıştı çektiği acılar. Sonra iyice yaşlanmış babaannesini, ardında da Robert’ı. Ama güçlü, dayanıklı bir kadındı Roxie, eski haline dönmesi kısa sürmüştü. Uzun zamandır hissetmediği kadar zinde ve canlı hissediyordu kendini.

Eskiden James’in yerinde oturan Robert’ın kendini neden öldürdüğünü hala bilmiyordu. Ona en çok acı çektiren sebeplerden biri de oydu zaten. Sebebini bile bilmiyordu; tek bildiği ‘halkı’ için bu işi yaptığıydı. Kendisine ulaşan not böyle söylüyordu. Ama aylardır anlayamadığı, onun ölümünün nasıl bir yarar sağlayacağıydı. Bilmediği bir şeyler olduğu kesindi. Belki de şuanda karşısındaki adamın uğraştığı şey bununla ilgiliydi. Gazetecilerden biriyle yaptığı röportajdan çıkarabildiği sonuç da aynıydı; gizli bir şeyler vardı. Bu konuya neden bu kadar kafa yorduğunu bilmiyordu; belki Robert’ın ölüm sebebini bilmek istiyordu belki de çoğu zaman gereksizce ortaya çıkan merakını bastırmak. Ama yine de, haddini aşıp, garip sorular sormak gibi bir yanlış yapmayacaktı. Düşüncelerini bir süreliğine kafasından uzaklaştırıp, kısa ama öz bir yanıt vermek amacıyla ince dudaklarını araladı.


“Hiç olmadığım kadar iyiyim sanırım. Tüm gün koca bir okulda olanları takip etmek yorucu oluyor biraz.” durakladı. Adamın kızarmış gözlerine bakınca kendini şanslı görmüştü birden. Gülümseyerek devam etti. “Gerçi senin yorgunluğunun yanında hiç kalıyor.” Okuldaki günleri yoğun geçiyordu genelde. Hem öğrenciler arasındaki ilişkileri, hem de profesörlerin bütün davranışlarını bir şey kaçırmamaya çalışarak gözlemlemek, çoğu zaman kendisine dinlenecek vakit bırakmıyordu. Geceleri bile ara ara kontrol yapması gerekiyordu. Öğrenciler arasında örgütlenmeler olmadığından ya da gizli toplantılar yapılmadığından emin olmalıydı. Bu da onu güzel uykusundan mahrum ediyordu. Yine de işini severek yapan biri olarak şimdiye kadar, kendisine bile bu durumundan şikâyetçi olmamıştı. Eski sıcaklığını yavaşça kaybeden kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra, gözlerini karşısındaki adama çevirdi. Onu yıllardır tanıyordu; Hogwarts’da yaptığı işi başarıyla yapmıştı ve şimdi yeni görevini de eksiksiz yapıyordu. Bu adamın becerisine ve gücüne her zaman hayran kalmıştı Roxie.


En son Valerian Roxie Lydell tarafından Cuma Ara. 12, 2008 5:50 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
Misafir

Misafir




Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyCuma Ara. 12, 2008 5:22 pm

Sihir Bakanlığı'nın birinci katında bulunan bu ofis, sessizliğe yeterince alışmıştı. Adamın sessizlikten hoşlandığı, onu iyi tanıyanlarca bilinmişti ve bu tuhaf hobinin dışına çıkmaya pek azı cesaret edebiliyordu. Kasvetli ofis odasının içinde yapılan bütün konuşmalarda bir mesafe ve ciddiyet olurdu. Bu odada bulunan insanların Bakan'ı ilgilendiren bir amacı olurdu, olması gerekiyordu. Lorgoff'un deneyimle sabit umdeleri, işe yaramakla kalmıyor, dolaylı olarak kişiliğini yansıtıyordu. Gerek halkın, gerekse yakın çevresinin tanıdığı James'i düşündü. İki kesimin de tanıdığı bir adamdı, ancak iki kefede de farklı özelliklere sahip bir profil çiziyordu. Madalyonun her iki yüzü de dikkatle irdelendiğinde, ortak özelliklerin bulunabileceğine emindi. Ancak insanlar öyle saftılar ki, Lorgoff ne yansıtırsa ona inanırlardı. Kendisinin gerçek kimliğini bilen yalnızca iki kişi olduğunu düşünürdü. Ölümlü dünyanın kuralı gereği diyardan göçmüş olan iki yetenekli büyücü. Bu düşünceler ile bir kez daha ofisinden, gerçek yaşamdan kopuverdi. Zihninin derinliklerinde kalmış, unutulmaya yüz tutmuş bir sahne oynanıyordu.

''Efendim!''

Ünlü büyücülük okulu Hogwarts'da profesörlük yaptığı son sezonda, rütbesi gereği kendisine verilen ofisinde, antik bir koltuk üzerinde otururken, genellikle açık bıraktığı pencereden, gecenin serin havasından sıyrılan bir patronusdan yükseliyordu ses. Gümüşî timsahtan yükselen endişe dolu ses, odanın içerisinde olacağını bildiği adama bir şey iletmeye çabalıyor gibiydi. Kulağına ilişen bu ses ile ellerini masasının üzerine koyup, destek alarak yavaşça ayağa kalkmıştı. Kendisine verilecek bu haberin konusunu zorlanmadan tahmin edebiliyordu. Sessiz kalmaya çalıştı, ürkütücü düşüncelerine verebileceği en uygun tepkiyi gösterdi; yutkundu. İrileşmiş gözlerini sihrin bir eseri olan timsahtan ayırmadan bekledi.

''Çekiliyoruz efendim!'' Adamın sesinin tanıdık olup, olmadığını algılamaya çalıştı. Zihninde parlayan görüntüler, bu sesin Yoldaşlık toplantılarından birine katılmış olabilecek bir herife ait olduğu konusunda ısrar ediyordu. Fakat içinde bulunduğu saniyeler için bu konunun bir önemi var mıydı? Gün ağırdığında şiddetli bir çatışmanın başlayacağından haberdârdı. Yine de gidememişti, Robert onun arkaplanda kalması gerektiğini bir kez daha vurgulamıştı. Öfkeli tarafı, bunun boktan bir karar olduğunu düşünebilirdi. Sahip olduğu gücün bilincindeydi. Sadece kendisi değil, 'yoldaşları' ve karanlık yanlılar da bunu biliyordu. Buna rağmen savaşmamışı; James Simon Lorgoff, kalanlardan olmalıydı. Elbette ki bu çatışmanın Yoldaşlar tarafından şiddetle desteklenen bir amacı vardı. Saldıracak olanlar onlardı. Kayıplar olabileceğini biliyordu. İşte bu düşünce, göğsünün ortasında bir yerlerde bulunan şeyin acı çekmesine yol açmıştı. Kendisine bildiri yapan bu adam ne Robert, ne de Ernest idi. Beyninde türeyen onlarca soru işaretinin cevabı olabilecek sese odaklanmaya çalıştı. Bu adamın kim olduğunun bir önemi yoktu, önemli olan telâşe ve acele iletilen bu mesajda belirtilmek istenendi. Neler olmuştu?

''Amacımıza ulaştık! Kayıplarımız oldu, ancak püskürtmeyi başardık. Toparlanıyoruz, yerde yaralılarımıza bakılıyor. Durum değerlendirmesi yapmak üzere toplanacağız, Bakan sizi acele etmeniz koşuluyla yanında istiyor. O, Kunz'un ölümünü size bildirmemi istedi...'' Neredeyse nefes bile almadan, timsahtan gelen sesi dinledi. Anlaşılan o ki, mesajı çatışma bölgesinden yollamıştı. Olanları idrak etmek yeterince basitti. Yoldaşlık kazanmış, Lorgoff bir kez daha kaybetmişti. Dişlerini birbirine kenetledi ve havada kalmış olan sağ yumruğunu şiddetle masanın üzerine indirdi. Çocukluğundan bu yana kendisinin gerçek dostu olan, yıllarca aynı evde kaldığı, kardeş gibi bir yakını ölmüştü. İçten içe öfkeleniyor ve hüzün duyuyordu. Ancak bunu görünen yüzüne yansıtmayacaktı. Patronus, bulunduğu yerde buhar olurken, o paltosunu üzerine geçirmişti bile. Koca ağzı ardına kadar açık olan bir kafesin içine tünemiş olan Anka Rayn'e baktı. O gece pek çok şey değişmişti...

''Gerçi senin yorgunluğunun yanında hiç kalıyor.'' Uzaklardan, derinden ve boğuk bir sesin kendisini düşüncelerinden arındırması uzun sürmemiş gibi görünüyordu. Kadının ela gözlerinin hâlâ kendininkiler üzerinde olduğunu gördü. Bir anlığına kasten gözlerini kırpıştırdı ve zihnini kapadı. Suratındaki tebessümü bozmadan, kadının ince dudakları arasından kulağına ulaşan sese odaklandı. Bir süredir konuşuyor olmalıydı. Ancak kadının gözlerindeki ifadeden kestirdiği kadarıyla kadının, James'in içindeki fırtınadan haberi yoktu. Gülümsemesini genişleterek, eski sıcaklığını koruyamayan kahvesini, içine yayıldığı bardakla beraber dudağına iliştirdi. Büyük bir yudum Brezilya Kahvesi yemek borusundan geçerken, kadının anlatmaya çalıştığı şeyi düşünmeye başlamıştı.

Kendisinin duyduğu ilk kelimeden, Valerian'ın kendi yorulmuşluğundan bahsettiğini kavradı. Eh, Hogwarts gibi bir okulun öğrencilerini gözlemek kolay bir iş değildi. Karşısında duran bu alımlı kadın, sabır gerektiren bir iş ile uğraştığını biliyor olmalıydı. Haylazların ne haltlar karıştırdığını öğrenmek, haddinden fazla zor olmasa da, bütün bir gün boyunca bu koşullanma ile görev yapma düşüncesi James'e itici geliyordu. Kadının neden böyle bir meslek seçtiğini merak etti. Ancak aklında beliren olasılıklar gereksiz ve rahatsız edici olduğundan, bu konu üzerinde detaylı bir düşünceya kapılmadı. Zihninin, Müfettiş'in ağzından dökülenler ile yeterince alakasız konulara doğru yürümeye başladığını fark ettiği an ile kahve sıvısının canlandırdığı dudaklarını aralaması bir olmuştu. Kendisinin ne şekilde yorulduğunu detaylarıyla bilebileceğini zannetmese de, elinde olmadan yansıyan görüntü, Bakan'ın aktifliğini dikkate değer kılıyordu. Bir kişinin, binlerce kişi uğruna çalışması, hakkında uzunca konuşulmaya değecek bir şey miydi? Gazetecinin birine vermiş olduğu röportaj, hatrından geçti. Önemli olan sonuç olmalıydı. Araladığı ağzını yormaya başladı. Nezaket belirtisi birkaç kelime ve konuyu değiştirebilecek olan sözleri birleştirmesi gerekiyordu.


''Ah, böyle düşünmen beni onurlandırdı. Teşekkür ederim, Roxie,'' Bir an için sesi kesildi. Kadına Roxie dediğini fark etmişti. ''Senin de yeterince yorulduğunu savunuyorum. Zaten hangi iş kolay ki, değil mi?'' Son sözleri ile kadını gülümsetebildiğine sevinmişti. Sakin ses tonunu bir araç olarak kullanarak, amacına ulaştığını biliyordu. Birkaç adımla birlikte ortam, sohbet havasına bürünecekti. Böylece içinde boğulmak üzere olduğu işlerinden biraz olsun uzaklaşabilecekti. Karşısında oturan kadın, bu düşüncesini uygulamak için yeterince uygun kriterlere sahip biriydi ve ona yeteri kadar güvendiğini hissedebiliyordu. Gözlerini kadınınkilerden ayırmadan, suratında bulunan yarıkları, sesini dinlendirmeden önce bir kez daha araladı.

''Hogwarts'da günlerin nasıl geçiyor bakalım?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valerian Roxie Lydell

GezginGezgin
Valerian Roxie Lydell



Mücadele Tarafı : Aydınlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kuzgun

Raporlar ve Beklenmeyen Empty
MesajKonu: Geri: Raporlar ve Beklenmeyen   Raporlar ve Beklenmeyen EmptyPaz Ara. 14, 2008 10:57 am

Gülümseyerek söylediği son söz ağzından çıkıp karşısındaki adamın kulağına vardığında, genç kadın soğumaya yüz tutmuş kahvesiyle ellerini ısıtmaya çalışıyordu. Şömine cayır cayır yanmaya devam etmesine ve odaya büyük bir ısı hakim olmasına rağmen üşümesini engelleyemiyordu her zaman olduğu gibi. Küçüklüğünden beri her türlü havada üşürdü; belki de bu yüzden sağlam bir bünyesi vardı. Bir sene boyunca hiç hasta olmadığı zamanlar sıkça görülürdü. Ama yine de Roxie bu durumdan pek de memnun değildi. Üşümesini biraz olsun engellemek amacıyla, kahvesini masanın üzerine koyup, oturduğu deri koltuğa iyice gömüldü ve vücudunu biraz daha sıcak tutmak adına kollarını birleştirdi. Kendini daha iyi hissediyordu bu konumuyla.

Parmak uçlarının ısınmaya başlamasının verdiği rahatlıkla dikkatini tamamen James’e yönelttiği anda, sarışın büyücü konuşmaya başlamıştı. Ela gözlerini onun çehresinden ayırmadan dikkatle dinlerken, ikinci ismini duymasıyla irkildi birden. ‘Roxie’ ismini James ilk defa kullanıyordu. Suratına istemsizce yerleşen şaşkın ifadeyi saklamaya çalışarak, adamın sözünü tamamlamasını bekledi. En sonunda ise, yüzündeki gülümseme biraz daha genişlemiş, şaşkınlık ifadesi kaybolmuştu. Cevap vermek yerine kafasını hafif bir şekilde, aşağı-yukarı salladı ve kısa sürecek olan sessizlik başladı. Ama uzun zamandır ilk defa susmak istemiyordu İngiliz cadı. Hogwarts’da yalnız hissediyordu kendini. Öğrencilerle beraber olmak yalnızlığını ne kadar giderebilirdi ki zaten? Profesörlerle arasında geçen muhabbetler de hiç havadan sudan olmuyordu ki... Sadece işi gereği Roxie’nin fark ettirmeden yaptığı küçük sorgulamalarda konuşuyorlardı. Bu yalnızlığını geçirmiyordu tabii. Şimdi ise gerçekten güvendiği kişinin karşısında susmak istemiyor, biraz olsun yalnızlığını gidermek istiyordu. Ama onun da kendisi gibi geveze diye tabir edilen çok konuşan insanlardan hoşlanmaması genç kadını susmaya itiyordu.

Adamın iki dudağının arasından çıkan kelimeler topluluğunu işitince, yalnızlığını, o sıkıldığı dünyasını beyninin arka köşelerine gönderdi ve soruyu idrak etmek için düşünmeye başladı. Hogwarts’daki günleri... Her ne kadar kendini yalnız hissetse de ömrünün şimdiye kadar yaşadığı kısmında en güzel yıllarını geçirmiş olması çekici kılıyordu orayı. Orayı her zaman yuvası olarak görmüştü. Babaannesinin yanında yaşadığı o berbat yıllardan sonra, Hogwarts cennet gibi gelmişti ona. Dolu dolu geçirmişti yedi yılını; ama o yıllar da sona ermişti. Okulun son gününde elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi hissediyordu kendini. Gerçek hayatın zorlukları da eklenince, Hogwarts’a geri dönme arzusu katlanmıştı. Ne yazık ki hayatına Bakanlıkta, sıkıcı dosyaların arasında devam etmek zorunda kalmıştı. Hogwarts’da geçirdiği eğlenceli günlerin aksine burası gerçekten bunaltıcıydı. Görevini büyük bir başarıyla yapmasına rağmen, zevk alarak yapılmayan her işte hissettiği gibi bunu da işkenceymiş gibi hissediyordu. Ama Tanrı sanki bu sıkıntısını görmüş gibi, Büyücü Dünyası’nda yaşanılan değişiklerden sonra Hogwarts’da müfettiş olarak görevlendirilmişti. Uzaktan bakıldığında itici bir iş olarak gözüküyordu; yüzlerce veledin ne haltlar karıştırdığını gözetlemek. Ama zamanında onlar gibi olan birisi için, yapabileceklerini tahmin etmek çok da zor değildi. Gizli bir toplantı yapacak birisinin gideceği yerler sınırlıydı. Evet, Hogwarts çok fazla gizli alanlarla doluydu ama bunları yeniyetme bir öğrencinin bulma olasılığı çok da yüksek sayılmazdı.

Öğrencilerin kendine ‘ucube’ gözüyle baktığına emin olan genç kadının Hogwarts’daki günleri bir dedektifin yaşamından pek de farklı geçmiyordu. Küçüklerin davranışlarını gözetlemek, gece nöbetleri ya da ufak sorgulamalar... Hayat, bundan ibaretti onun için. Ama yine de küçük bir çocuğu, gece sıcak yatağının dışında bir yerlerde yakaladığında, bu sıkıcı hayatını unutuyordu. Bir keresinde, saat gece yarısını çoktan geçtiği bir zamanda, kütüphaneden duyduğu gürültüyle sessizce içeriye sızmış, Yasak Bölüm’deki kitapları kurcalayan bir Ravenclaw’lı cadıyı yakalamıştı. Kendisine korkulu gözlerle bakan çocuğun elinde tehlikeli kara büyülerin yer aldığı bir kitap olduğunu görmüştü. Eh, kendisi de kara büyüye meraklı birisiydi, onu anlayabilirdi. Ama kızın niyetini bilemezdi tabii. Bu yüzden de kızı pek de ağır sayılmayacak, ama onu oldukça yoran, kendi işine de yarayan bir cezayla cezalandırmıştı. Odasındaki dosyaları tek tek düzenlemiş, bir de temizliğiyle ilgilenmişti küçük cadı. Bu yüzden de kız ve onun arkadaşları Roxie’i her gördüğünde yolunu değiştirir olmuşlardı. Bu pek de umurunda değildi genç kadının. Bu yaptığı kızı kötü şeyler yapmasından –en azından okul içinde- alıkoyacaktı. Kızın surat ifadesi aklına gelince gülümsemeden edemedi. İnsanlara acı çektirmeyi sevmezdi; ama böylesine bir hatanın sahibi olan kişinin ceza çekmesinin acımasızca olduğunu düşünmüyordu. Bir an bulunduğu, sıcak odaya geri döndü. James’in Hogwarts günlerini sorması beyninin derinliklerinde kalan anıları çıkarmaya yetmişti. Düşünmeye devam etseydi, böyle verdiği diğer cezaları da hatırlamak zorunda kalacaktı. Ama şimdilik verilmesi gereken bir cevabı vardı. İnce dudaklarını araladı ve sözlerinin dökülmesine izin verdi.


“Kendimi yalnız hissetmem dışında bir sorunum yok. Bilirsin, ne kadar sevsen de bir süre sonra sadece iş yapmak insanı fazlasıyla yoruyor. Eh, bir de öğrencilerin bana ucube gözüyle bakması var tabii; ama bu pek de umrumda değil açıkçası. Zaten diğer türlü de sözü geçmeyen bir müfettiş olurdum, bu da kulağa pek hoş gelmiyor.” Sustu biran. Çok fazla konuştuğunu düşünmüştü yine. Zaten söylenecek başka bir şey de yoktu. Kendini yalnız hissediyordu ve öğrenciler kendisine insan gözüyle bakmıyorlardı. Durumunu fazlasıyla iyi açıklıyordu bu sözler. Kollarını birbirinden ayırıp, bardağın dibinde kalan kahveyi de bitirmek üzere, eline aldı ve son yudumunu içti. Soğumuştu. Soğuk kahve tadının hoşuna gitmemesi mimiklerine yansımış mı merak ediyordu. Kahveyi tekrar masasının üzerine koyup, çıkardığı ‘tak’ sesini duyduktan sonra, James’e çevirdi tekrar bakışlarını. Bakanlıktaki işlerini sorsa, ne derecede cevap alacağını biliyordu. Yoğun ve yorucu. Sormaya gerek duymadı bu yüzden ve adamın vereceği cevaba odakladı kendisini.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/valerian
 

Raporlar ve Beklenmeyen

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-