AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Caprice Anna Flower

V. SınıfV. Sınıf
Caprice Anna Flower



Mücadele Tarafı : ZAY
Rp Sevgilisi : Ruhumu çaldı
Kan Durumu : Asil Kan
Patronus : Bengal Kaplanı

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyPerş. Haz. 03, 2010 1:22 pm



Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?



Konu: Öğrenciler yasak ormanda keşif yaparken ayakları takılıp düşer ve koca çam ağacının kökleri arasında kaybolurlar. Zaman Ozan Beled'in masallarının zamanı, karakterler ise Muggle masallarının insanlarıdır. Gizlice ormana giren bir gazeteci- editör de ne oldum, diye merak ederken, "Pat! " oda düşmez mi aynı deliğe...

Mekan: Külkedisinin kulübesi, sarayın balo salonu, falan filan işte. Bu size kalmış, masalınıza göre değişir.

Oyuncular: Cesareti ve hayal gücü olan herkes

Not: Katılan tüm oyuncular düştükleri anda kendini masalın içindeki bir kahraman olarak bulacak, geçmiş yok sadece bir balo ve kötü kalpli kızlar var, bir de külkedisi elbette!!! Tabi bu sizin hangi kahramana bürünmek isteyeceğiniz fikriyle değişebilir. Pamuk Prenses, Rapunzel herşey ama herşeye bürünebilirsiniz.


En son Caprice Anna Flower tarafından Perş. Haz. 03, 2010 9:58 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 6 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/caprice-
Caprice Anna Flower

V. SınıfV. Sınıf
Caprice Anna Flower



Mücadele Tarafı : ZAY
Rp Sevgilisi : Ruhumu çaldı
Kan Durumu : Asil Kan
Patronus : Bengal Kaplanı

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Geri: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyPerş. Haz. 03, 2010 2:28 pm



“Buraya gel, nereye kayboldun? Bak bir yakalanırsak hapı yutarız he, bu sene de salak bir neden yüzünden sınıfta kalmak istemiyorum, anladın değil mi? Peh! Beni dinleyen kim, yahu dur sana, koşma bee!!” Sessizlik. Yasak Ormanın toz dahi barındırmayan tehditkar zemiinnde insan ayak sesleri yankılanıyordu, onlardan başka çıt çıkmıyordu. Tanımsız bir çok canlıya yuva olmuş, güneşin toprağa değmek için dahi izin alması gereken bir yerde kendini bilmez insanoğlu bu mahremiyete en ufak bir saygı göstermeden tehlikenin içine doğru umarsızca koşuyordu. Soluklanmak için durdukları yer ise geçmişte bir çok kişinin kanını akıtmış dev çam ağacıydı. Tüm orman sus pus olmuş olacakları bekliyordu, tarihin tekerrürü bir kez daha gözler önüne seriliyordu. “Çok yoruldum, burada olduğuna emin...Ah!” Sakar sarışın cadı tutunduğu dalın sadece bir görüntüden ibaret olduğunu anladığında iş işten çoktan geçmişti. Ayağı yerdeki kalın köke takıldı ve yardım çığlığıyla birlikte yere düştü. Düştü,düştü, düştü... Dur durak bilmiyor, kökler arasında sonsuzmuş gibi gelen bir çıkmaza doğru adeta çekiliyordu. Bir kaç saniye sonra ince ve narin bedeni toprağa değdiğinde ki, kafasının üstüne düşmüştü, sağa doğru az meyil etmeseydi boynunu kırabilirdi, kafasında koca bir şişle kendisine geldi. Caprice, az sonra moraracak ayağını eliyle yoklayarak yattığı toprak zeminden ağır ağır kalktı. “Ne oldu gene? Hayda, yanık kurabiyeler adına neredeyim ben?” Oturur pozisyona gelirken üstündeki kıyafetler dikkatini çekti. Yırtık pırtık bir kot pantolon, çok hem de çok eskiden beyaz olduğunu düşündüğü bir tişörtle, yalın ayak öylece durmuş kendini inceliyordu. Uzaktan ona seslendiklerini duyduğunda kalbi yerindne fırlayacak gibiydi. “Olamaz, yemeği unuttum!” Bir eli kafasında diğer eli kalçasında hızlıca ayağa kalktı. Başı dönüyordu, kalkma hamlesiyle yeniden kendini yerde buldu. Bu sefer düşüşü daha yumuşak olmuştu. “Neredeyim ben ya, gene azar işiteceğim, su almam gerekiyordu benim ya!” Ağlasa mı gülse mi, bilemedi. Başı dönüyordu, üzerinde ona ait olmayan giysiler vardı ve hemen eve gitmezse başına gelecekleri düşünmek bile istemiyordu. İçinden bir ses asasını çıkartıp eve cisimlense güzel olur, diyordu ama diğer iç sesi eğer üvey ablaları onu görürse asasını elinden almakla cezalandırılacağı uyarısını yapıyordu. Onun muggle olduğuna inanmak istiyorlardı ve o aptal cadılar çok acımasızlardı. Caprice ki, adının o olduğuna da artık emin değildi. Uzun süredir ona başka bir isimle sesleniyorlardı ve kendi adını bilen kişi artık çok azdı. Bilinmeyen nedenlerle hepsi tek tek ortadan kaybolmuştu.


Oflaya puflaya yerden kalktı ve elleriyle emekliyerek bir kaç dakika yol almaya karar verdi. Başından akan kan canını sıkmıştı. Yanından geçen bir tavşan onun önünde durup, bıyıklarını kendi patisiyle temizlerken ne kadar da sevimli gözüküyordu. Sarışın cadı elinin tersiye tavşana okkalı bir tokat atıp "Defol!" diyerek yola devam etti. Tokatt mı! İki adımlık emeklemenin ardından durdu ve iki dizinin üzerinde dikildi. O tavşana vurmamalıydı, o iyi kalpliydi, iç sesi ona küfür ediyordu. Yapmamalıydı işte, nedenini bilmiyordu ama yapmaması gerektiğini adı gibi, gerçi adını da tam bilmiyordu ya, ama vurmaması gerektiğini biliyordu. Kafasını sağa doğru hafifçe eğerek boşver manasında bir omuz hareketi yaptı ve sürünmeye devam etti. Gitti, gitti, gitti... İşte kulube tam karşısındaydı. Üç katlı evin önünde de onu bekleyen iri yarı üvey ablaları. Sarışın cadı bir of, çekerek olduğu yerde oturdu. Kafasından akan kanlar yüzünü yalayıp omuzundan aşağı doğru damlıyordu. Elinin tersiyle yüzünü silip ayağa kalktı. “Geçiktiğim için üzgünüm, aslınad üzgünde değilim ama üzgün olmalıyım değil mi? Şey, çiçek toplamak istedim. Biliyorum aptalca bir şey ama yapmam gerekiyordu işte.” Dedi ve cebine sıkışmış kırçiçeklerini onlara doğru uzattı. “Bunlar size” Sırıtıyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/caprice-
Theseus Hercus Silimauré

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Theseus Hercus Silimauré



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Rp Sevgilisi : Sonsuzluğun başlangıcı...
Kan Durumu : Safkan

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Geri: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyPerş. Haz. 03, 2010 2:42 pm

Nedense ormana dalmış ve öylece yürüyordu. Kimsenin onu rahatsız etmeyeceği bir yer arıyordu belki de. Bilmiyordu ama ormana girmek için hiç zaman kaybetmemişti. Kaybolmamak için ve dönüş yolunu bulabilmek için sadece birkaç kez dönüş yapmıştı. Garip görünüşlü ağaçların arasında dikkat çeken çam ağacına doğru yürümeye başladı. Garip bir çekim hissediyordu. Adımlarını hızlandırıp ağacın gölgesine ilerledi. Ayakları yerden kesilmişti bir anlığına. Kollarını uzattı. Yüzünü kesebilecek bir sürü şey vardı ve onlardan korunmak istiyordu. Ama elleri herhangi bir şeye değmedi. Aksine sıcak bir hava yüzünü yalıyordu. Saçlarını dalgalandıran sıcak bir hava… Parlayan yıldızlı bir gece gördü. Görüntü aniden kayboldu ve karanlık bir odada açtı gözlerini. Yorgunluğunu kat kat artıran kalın bir yorganın altındaydı. Sıcaklığını bütün vücuduna dağıtmak için etrafına sardı yorganını ve yapmaması gereken bir şey yapıp uykuya daldı. Sadece bir rüya olmayan bir dünyada uyanınca ne yapacaktı acaba?

Günün geç saatleri olmasına rağmen yatağından kalkmamıştı ama aklını kurcalayan bir şey vardı. Neydi bu? Bilmiyordu. Üzerindeki kalın yorganı fırlattıktan sonra ayaklarını uzattı yatağının kenarından. Terlikleri neredeydi? Ayaklarıyla yeri yoklayarak terliklerini arıyordu. Gece nerede çıkarttığını hatırlamıyordu. En sonunda korkusunu yenerek taş zemine bastı ayaklarını. Vücuduna yayılan soğuk ürpermesine neden olsa da karmakarışık odasının içinde dolaşmaya başladı. Perdelerin arasından giren güneş ışığı odaya dalgalar halinde yayılıyordu. Hızla yürüyüp perdeleri açtı. Bir anda kocaman pencerelerden içeri doluştu bütün güneş. Gözlerini kısıp penceresinden görünen kasabaya baktı. Uçsuz bucaksız bir arazi… Güzel görüntüyle o kadar ilgileniyordu ki kapının sertçe kapanmasıyla yerinden sıçradı. Sinirle arkasını döndü. Kimdi bu gelen? “ Efendim! Hazırlıkları kontrol etmeniz için babanız aşağıya inmenizi istiyor. Ve ağır bir dille bu saate kadar yatakta ne yaptığınızı sormamı istedi, ” demişti ufak görünümlü, kel adam. Adamın kafasından güneş ışığının yansıması çok komik bir görüntü oluşturuyordu. Kendi zor tutarak “ Geldiğimi söyleyebilirsin. Ayrıca yatakta genelde ne yapılır bilmiyor muymuş bir sorabilirsin, ” dedi kapıdan çıkmasını işaret ederek. Kel adam güneş ışığını daha fazla yansıtacak şekilde kafasını eğdi ve hızla kendisini dışarı attı. Sanki odada kaçmasını gerektiren bir şey varmış gibi… Odaya bir kez daha göz geçirdi, hani görmediği, hizmetçilerin korkacağı bir şey var mı diye. Yoktu. Adımlarını giyecek bir şeyler bulmak için dolabına yönlendirdi. Rasgele bir şeyler giymek istemiyordu. Diğerlerinin içinde -diğer gösterişli ıvır zıvırların içinde- farklı olan, daha bir göz alanı seçti. Hızla geceliğini çıkartıp bu yeni -gibi görüneni- giydi. Saçlarını şöyle bir karıştırdı odanın yarısını kaplayan aynasının karşısında. Hiçbir zaman tam düzgün görünemeyecekmiş gibi duruyordu kıvırcık saçları.

Sessizce kapısını kapattı. Saraydakileri harekete geçirmek istemiyordu. Denetleme görevini doğru düzgün yapmak istiyordu. Tırabzanlara yaslanıp aşağı baktı. İnsanlar karıncalar gibi görünüyorlardı. Sıkı bir şekilde çalışan karıncalar… Başı dönmeye başlayana kadar olup bitene anlam vermeye çalıştı. Başı dönmeye ve şakaklarına baskı yapmaya başladığı an geri çekildi. Sırtını duvara verip gözlerini kapattı. Birkaç derin nefes alıp verdi. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi merdivenlere bıraktı kendisini. Yavaş adımlarla katları inerken çalışan insanları izliyordu birkaç saniye duraksayıp. İşlerini iyi yapmaya adamışlardı kendilerini. Ya da geldiğini görmüşler ve sadece birkaç saniyeliğine çalışıyormuş gibi görünmek istiyorlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/theseus-silimaur
Artemis McNaught

GezginGezgin
Artemis McNaught



Mücadele Tarafı : -
Kan Durumu : Safkan

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Geri: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyPerş. Haz. 03, 2010 3:30 pm

Lanet olası veletler! Ahh, nasıl olurda şu uslanmaz yılancıkların oyununa gelmiştim. O aptal yılancıkları elime bir geçirsem mahvedecektim. Mükemmel, nereye gittiğimi bilmiyordum ve yasak ormanın derinliklerinde kaybolmuştum. Zosia’nın buralarda izinsiz gezindiğimi görmesinden tırsmıştım açıkçası. Çiğ çiğ yerdi beni. Varsayımlarıma göre yaklaşık iki saattir yürüyordum. Terden anlıma yapışan saçlarımı zarifçe arkaya doğru iterek heybetli bir ağaca doğru ilerlemeye başladım. Biraz dinlenmeliydim. Tam ağaca vardığım sırada ayaklarım toprakta kaymaya başlamış ve ağacın köklerinin derinliklerine doğru beni çekmeye başlamıştı. Boynuma asmış olduğum eski model fotoğraf makineme telaşla sıkı sıkı sarılmış, düşmekte olduğum boşluğun nereye kadar devam edeceğini kestirmeye çalışıyordum. Karnımın üstüne toprağa çakılmam hatırladığım son şey oldu…

Gözlerimi açtığımda karakaşlı, kara gözlü, sivri burunlu ve sarkık çeneli orta yaşlı bir kadın üzerime doğru eğilmiş, gözlerini gözlerime dikmiş bir vaziyette bana tiksinerek bakıyordu. Uzanmakta olduğum yerden doğrulmaya çalıştım. Her yerim sızım sızım sızlıyordu. Zonklamakta olan başımı kadına doğru çevirdim. Bu da kimdi böyle? Kadın beni baştan aşağıya süzdü ve tiksinti dolu suratıyla:

Seni aptal pamuk bozuntusu, yine nerelerdesin! Aynalar aşkına, bir gün beni öldürecek misin sen?

Bakışlarıyla ve sözleriyle bana kin kusan kadına hayretle bakakaldım. Hangi cüretle benimle böyle konuşabilirdi? Bu kadının haddinin bildirilmesi gerekiyordu. Anlaşılan bolca şımartılmıştı. Ellerimle topraktan destek alarak ayağa kalktım. Bacaklarıma salınan şeffaf hisle aniden kafamı aşağıya doğru çevirdim. Üzerimde bir elbise vardı! Oysaki düşmeden önce üzerimde eşofmanlarım vardı. Elbisenin etekleri sarıydı ve belden yukarısı mavi renkteydi. Gözlerimi omuzlarıma doğru çevirdim bombeli, kabarık bir şekilde salınan yarım kullu salaş bir elbisenin içindeydim. Bu manyak karı bana ne yapmıştı böyle! Yüzüm öfkeden ateş gibi olmuştu. Aniden birkaç anı geldi aklıma. Hayır! Hayır, bu kadın annem olamazdı. Ama neden öyle hatırlıyordum o zaman? Üstelik bir sarayımız da vardı. Evet, hatırlıyordum ve doğruda hatırlıyorum o benim annem değil, üvey annemdi. Ellerimi kafama götürerek parmaklarımla başımı kaşıdım, kafam karışmıştı. Makinem! Ellerimi boynuma götürdüm makinem neredeydi? Düşerken benimleydi, emindim! Tam makinemi aramaya koyulacağım sırada iki koca el beni sıkıca kavradı ve beni sürüklemeye başladı. Ben hırçınca beni sürükleyen koca ellerle cebelleşirken beni çeken kişinin sesiyle mücadeleyi bıraktım. Üvey annem, beni sürüklüyordu. Hesaplamalarıma göre yarım saatlik bir yürüyüşün ardından ufak bir sarayın önünde durduk nihayet. Sarayın yanında, gösterişten uzak bir ev daha bulunmaktaydı. Tam üvey annem beni saraya doğru zorla sürüklerken yan taraftaki evin önünde durmakta olan porsukçuğu gördüm. Bana doğru dönüktü fakat beni görüp görmediğini anlayamadan sarayın derinliklerine doğru beni çeken kola boyun eğmek zorunda kaldım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gwenifer Tharaldson

VII. SınıfVII. Sınıf
Gwenifer Tharaldson



Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Jobberknoll

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Geri: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyCuma Haz. 04, 2010 11:03 pm

"Mükemmel, kayboldum." ormana sakinliğin arasına yanlızcana kendini dinlemek ve biraz huzur bulmak içn gitmişti oysa ki. Ama her zaman ki gibi yine telihsizlikler onun peşini bırakmıyordu. Huzur bulmak için girdiği ormanlık alan da şimdi de kaybolmuştu. Sitem ederek çalıların arasından geçiyor ve doğaya lanet okuyarak bir çıkış arıyordu. Huzur belki de ondan çok uzaktaydı, nereye gitse dört duvar arası gibi geliyordu. Her yanda devasa ağaçlar ve yanlız doğanın hakimiyetinde ki bir alan. Bu Anna için sıkıcı ve bunaltıcıydı. Oysa istediği biraz huzurdu. Ama ne mümkün? Hava bnaltıcı derece sıcaktı, derinlere mi gidiyordu yoksa çıkışa doğru mu ilerliyordu? Bu onun için çelişkili birsoruydu. Kuş cıvıltılarının sesi bile artık duyulmuyordu. Bunalmıştı, önüne gelen saçlarnı arkaya doğru iterek az ileride bulunan çam ağacını gördü. Dinlenmek için uygun olduğunu düşünmeye başlamıştı, hem nasıl geldiğini de hatırlayabilirdi belki de? Ama yok, olmaz... Yine talihsizlikler onun peşini bırakmış değildi. Ayağının ağacn köküne takılmasyla yere doğru düştü. Sanki düştüğü yer bir bataklık gibi kendinisi ağacn köklerinin arasında ki boşluğa doğru çekiyordu. Elleriyle tutunmaya çabalasa da çabası boşunaydı. Sanki dipsiz bir çukurun içine düşmüştü, sonu gelmeyen bir çukur...

Düştüğü yerden yavaça doğrulmaya çalıştı, Bu dipsiz çukurun bir sonun olduğu hâla inanamıyordu. Başını çok kötü çarpmıştı elini başına götürdüğünde çok kötü bir ağrı hissediyordu. Üzerinde tuhaf bir elbise vardı, daha önce hiç böyle cicili bicili giyinmezdi. Merakla etrafına bakınmaya başladı. Yanlış mı görüyordu yoksa o bir tavşan mıydı? "Geç kaldım, geç kaldım!..." saatine bakarak hızla ilerliyordu. Konuşan bir tavşan mı? Nereye gelmişti böyle... Şaşkındı, "Oh.. bay tavşaann.. bay tavşaann!" lanet tavşan sanki aldırmıyordu. Onun peşinden giderken kendini up uzun bir koridor da buldu, ileride yalnızcana tek bir kapı vardı. Merakla kapıya doğru yöneldi ama çok küçüktü. Giremesi imkansızdı, ama etrafta birden ortaya belirlenmiş üzerinde "beni iç" yazan esrarengeiz şişe. Merakla şişenin ağzını açtı ve yudumlamaya başadı her yudumladığında boyu gittikçe küçülüyordu. Kendisi bile buna inanamıyordu. Sevinçle kapıya doğru ilerledi, bir çıkış olmasını ümit ediyordu. "Yoo... olmaz! kilitli!" şansızlık peşini bırakmamıştı, şimde de eline sahip olduğu tek çıkışı kilitliydi, ilk defa böyle zor bir durumdaydı. Ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu. Umutsuzca ellerini bağına dayadı ve kapının önüne çöktü. Fakat o da neydi? Daha demin ki şişe gibi şimdi de kurabiye mi? "beni ye"... Biraz gözleri kurabiyeye gitmişti "çok istiyorsan neden olmasın?" diyerek kurabiyesini yemeye başladı. Fakat yine şansızlık yüzünü göstermişti. "Oh.. hayır!" diyerek haykırdı. Boyu olduğundan daha uzundu gttikçede artıyordu. Bu tuhaf yerde taklı kalmıştı, ilk defa göz yaşlarına boğu köşede hâla içinde içeceğin olduğu şişeye gözleri takılmıştı, şişeyi eline aldı ve başına dikerek içti. Boyu yine küçülmüştü, bundan bıkmıştı. Eğer buradan çıkarsa bir daha asla merakına yenik düşmeyecekti ve bir tavşanı asla takip etmeyekti. Ahh.. tanrım, o tavşanı gebertmek istiyordu. Ne vardı ki sanki daha az meraklı olsaydı? Ama kapıdan geçmişti. Fakat nasıl? Buna inanamıyordu ama çok küçüldüğünü var saydı. Kapının dışındaki dünya bambaşkaydı. İlk defâ böyle bir yer görüyordu. "Merlinin sakalı, burası da neresi?" diyerek kapının ardında ki ormana doğru yürümeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? Empty
MesajKonu: Geri: Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?   Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız? EmptyÇarş. Haz. 16, 2010 5:15 pm

Gryffindor'lu olmak gerçekten zor bir iş. Hepsinin içindeki bu delicesine cesaret ise hiçbir şeyle kıyaslanamayacak derecede büyük. Vücutları her an bir adrenalin patlaması mı yaşıyor diye düşündürmüyor değil hani.

Carmelita ve Claudia tam kanlarının kaynadığı anda kendilerini Yasak Orman'ın derinliklerinde bulmuşlardı bile. Asalar cübbelerinin ceplerinden çıkmış, ellerinde hazır beklediği sıralarda iki büyücü birbirleriyle didişmeye başlamışlardı. Tam da zamanı... Gidilecek tek bir yön var Carmy'e göre o da ilerlemekte olduğu taraf. Şimdi ikililik çıkarmanın bir anlamı yoktu elbette. Hem ormanın az gezdikleri yerlerini keşfetmek değil miydi amaçları? Claudia güzel bir günü mahvetme çabaları mı bunlar yoksa çocukça korkuları mıydı? Ama her ne yapmaya çalışıyorsa kızın isteğini azaltmaya yetmişti. Ormana geldiklerinde genelde aynı düşüncelerle hareket ederlerdi ama bu sefer Carmy kendi yoluna gidecekti anlaşılan. Bir adım daha attı ve omzunun üstünden olduğu yerde bekleyen Claudia'ya seslendi "Geliyor musun? Yoksa ben bu taraftan gideceğim." Taviz vermeden sert bir şekilde çıkışmıştı kendisi süzen arkadaşına. Ağzını aralayıp daha nazik bir sesle konuşacaktı ki Claudia ondan önce davranıp kendi gitmek istediği yere yöneldi ve söylenerek uzaklaştı. Carmelita kahkahalarını dizginlemek adına üst dudağını ısırdı ancak şuan tam aksine sinirini dışarıya vurmamaya çalışıyordu. "Hah! Ha-ha! Dümdüz ilerle Claudia. Sağa veya sola sapma. Geri de sakın dönme! Aç kurtlar kapmasın seni!" Çok sevdiği dostu hiçbir zaman büyümeyecekti bunu biliyordu. En gereksiz şeylerle olayı büyütmekte üstüne yoktu. Claudia ile ayrılmalarından bu yana birkaç saat geçmesine rağmen Carmelita hala söyleniyordu. Gerçi bunu biraz geç fark etmişti fakat fark etmişti ve o anda çenesini kilitlemişti. Ayrıca kalp ritimleri hala aynı düzeyde ilerliyordu. Hiçbir atraksiyon yaşamamıştı ve bunun üzerine bir de yorgunluk eklenince gün hiçten çekilmeyen bir hal almıştı. Hafif kısmış olduğu gözleriyle etrafı birkaç kez süzdü genç cadı. Gözüne ilk takılan yaşlı ve ormanda sözü geçen bir çınardı. Kökleri o kadar uzun ve kalındı ki toprağı yararak, havayla temasa geçmişti. Kız, yaşlı çınara yaklaşarak ellerini gövdesinde birkaç kez gezdirdikten sonra olduğu yere yığılıp kaldı. Başını yasladığı gövde hiç de rahat değildi. Bir ağaç gövdesiydi sonuç olarak. Ne kadar rahat olabilirdi ki? Sızlanarak olduğu yerde doğruldu ve o anda ormanda şu güne dek rastlamadığı bir şey gördü. Bir çiçek. Ancak bu çiçek o kadar sıradan, kopartılıp atılacak türden değildi. En azından öyle görünmüyordu. Borda renkte, gerçek olamayacak kadar güzel görünen bir çiçek. Carmy, bir iki adımdan sonra çiçeğe tam tepeden bakar bir halde buldu kendini. Bacaklarını kırdı ve diz kapaklarını toprağa yaslayarak çiçeği kokladı. Tarifi imkânsız bir koku tüm bedenini sarıp sarmalamıştı. Öyle bir kokuydu ki, kızın ayaklarını yerden kesmiş, onu huzurla doldurmuştu. Kendi kontrolünden çıkmış, bireysel hareket eden parmakları çiçeğin incecik ve narin gövdesini kavrayıp çekiştirmeye ve onu topraktan ayırmaya çalışıyordu. Göründüğü kadar kolay bir şey değildi. Neredeyse bedenindeki tüm gücü onu oradan çekip çıkartmak için kullanıyordu. Öyleydi ki narin çiçeği mi yoksa bağlı olduğu toprağı mı rahatsız ettiğini anlayamamıştı. Şimdi tüm gücüyle çekiyordu çiçeği. “Haydi!” O kadar çok yoğunlaşmıştı ki onu çekmeye çiçeğin sapı eline gelince bir anda yerde buldu kendini Carmy. Sırt üstü düştüğü toprak zemin sarsılmaya başladığında bu kadar güçlü olduğunu hiç bilmiyordu. İki ucu birbirinden ayrılan toprak onu yeraltına gönderirken bedeninin ağırlığıyla sallanmadığı fark etmesi uzun sürmemişti. Derin ve karanlık uçuruma yuvarlanırken elleri toprakta tutunabilecek bir şeyler arıyordu. Bir dal, bir kök, onu oradan çekip çıkartabilecek bir şey. Ancak hiçbir şey yoktu. Parmakları toprakta iz bırakarak kaymaya başladı. Şimdi büyük bir hızla karanlığa gömülüyordu. Onu içine alan delik kızı yuttuğu gibi çığlıklarını da yutuyordu. Sessizlik.

Bütün kemikleri sızlıyordu. Hatta bir kaçının kırılmış olabilme ihtimali bile çok yüksekti. Her şey bir anda gerçekleşmişti. Hatırlayabildiği tek şey ise ormanda görmüş olduğu bir çiçekti. Başka hiçbir şey… Ayağa kalktığında tüm bedeni titriyordu ve her hücresi ayrı ayrı yalvarıyordu sanki. Karanlıkta yüzünün bir santimetre ötesini bile göremezken, ilerideki aydınlığa ulaşabilmek için yürümeye başlamıştı. Karşılaşabileceği herhangi bir tehlikeyi önceden hissedebilmek adına ellerini öne uzatmıştı. Kısacası gözlerinin yapacağı işi kısa süreliğine ellerine devretmişti. Karanlığı adeta yaran elleri, yavaş ve korkak adımlarıyla biraz daha ve biraz daha yaklaşıyordu ışık huzmesine. Delikten süzülen ışık adeta gözlerini yakıyordu. Ancak bunun pek önemi yoktu. Diğer eklemlerinin yanında bu acının lafı bile olmazdı. Kız, ışık huzmesinin yayıldığı delikten süzülerek geçtiği anda her şey gerçekliğini kaybetmişti. Tam karşısında tüm ihtişamıyla gözleri dolduran heybetli bir şato belirmişti. Şatonun bahçesi bir gül ordusuyla korunuyordu adeta. Hayatında bu kadar gülü hiçbir arada görmemişti. Ve hepsi bir ateş topu gibi yanıp yanıp sönüyorlardı. Bu bahçeye kesinlikle adımını atmalıydı. Saçlarını geriye doğru savurduğunda üstünde cübbesinin olmadığını gördü. Tam aksine üzerinde sarı uzun ve kat kat bir elbise vardı. Nasıl bir oyunun içinde olduğunu bilmiyordu fakat bir yandan da bu alışılmışın dışındaki şeylere alışık gibiydi. Hayretle büyümüş gözleriyle şatoya ve gül bahçesine tekrar baktı ve ilerlemeye başladı. Beton zeminde ayakkabıların çıkardığı ses alışık olmadığı türdendi. Birkaç adım daha attı ve bahçenin orta noktası sayılacak yerde durdu. Etrafında daireler çizerek döndü ve ortalığı sarmalayan gül kokularını soludu. Tüm düşüncelerinden arınıp bütün gülleri kucaklamak istercesine kollarını iki yana açtı. Yakınlaştıkça yaydıkları koku yoğunlaşıyor ve genzine doluyordu. Gül demetlerine doğru ilerledi ve narin yapraklarını ovuşturdu. Güller şaşırtıcı derecede güzellerdi. Bu esrarengiz bahçeye sahip olmayı geçirdi aklından. Her sabah uyandığında seni karşılayan bir gül bahçesi. Pencereyi açtığında günaydın demek için kokularını etrafa yayan güller. Huzurlu bir bahçe ve bambaşka bir dünya. Huzursuzluğun yer almadığı bir yer. Bunları düşünürken parmakları hala bir gülün etrafında geziyor, her noktasını tanımaya çalışıyordu sanki. Gülü canlı haliyle son kez kokladıktan sonra dikensiz kısmından tutarak, gövdesini yana doğru eğdi ve onu ait olduğu yerden ayırdı. Gülün gövdesinden ayrılırkenki çığlıklarını Carmelita duymasa da duyan birileri elbette olacaktı. Parmaklarıyla gövdesinden ayırdığı kırmızı güzelliğin yapraklarını ovuşturdu, yumuşacıktı. Gözlerini kapayarak bir an ne kadar mutlu olduğunun ayırdığına vardı, hayatında yaşadığı en mutlu anlardan birini yaşıyordu. Ama bilir miydi ki Carmy her mutlu anın da bir sonunun olacağını... Gözlerini araladığında elinde duran gülü kulağının üstüne yerleştirdi ve mutluluk içinde yürüyerek şatoya giden yola şöyle bir baktı. Kendini öylesine kaptırmıştı ki güzelliklere arkasından yaklaşan kişiyi fark etmemişti. Yüzü karanlıkta kalan bu kişinin bir prens olduğunu sandı çünkü böyle bir şatoda yaşayan prens ya da krallar olurdu, gerçekte olmasa da masallarda hiç değilse... Zaten şu anda da gerçekten soyutlanmış olduğunun farkındaydı, bu yüzden tereddüt etmeden prens sandığı kişiye yaklaştı ve incecik sesiyle sorar gibi konuştu karşısındakiyle ''Bahçenize izinsiz girdiğimi biliyorum ve çok üzgünüm ancak bahçeniz çok hoş ve umarım bu gülü almam da bir sakınca yoktur. '' Sözlerini bitirir bitirmez kulağının üstüne koyduğu gülü eliyle karşısındaki adama uzattı ve belli belirsiz bir şekilde gülümsedi. Ancak gülümsemesinin büyüsü çabuk bozuldu, karşısındaki adama yaklaştıkça onun normal boyutlarda olmadığını fark etmesi çok da zaman almadı ve korkuyla adamın bir canavarı andıran yüzünü incelemeye koyuldu. İçinden çığlık atıp kaçmak gelse de bunu yapmadı ve bir süre orada dikilerek karşısındaki yaratığın gülü almasını bekledi. Boğuk ve bir o kadar da sert bir ses kulaklarını doldururken bedeni ürpertiyle titremişti. “Küçük bir canlının ölümüne sebep olup kaçmak o kadar kolay değil küçük hanım.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
 

Büyücüler masal dünyasında! Siz nerenin kahramanısınız?

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-