AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Kaçak

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lisette von Johens

GezginGezgin
Lisette von Johens



Mücadele Tarafı : Lord'un düşüncelerini destekliyor.
Kan Durumu : Anemi var onda.

Kaçak Empty
MesajKonu: Kaçak   Kaçak EmptyPtsi Şub. 08, 2010 10:34 pm

Rol Oyuncuları: Abel C. Grawinceer, Lisette von Johens.
Zaman: Büyük salondaki açılış şöleni zamanı.
Kurgu: Şölenden kaçan iki gencin arasında yaşanan problemler ve problemleri garip bir şekilde çözme çabaları.

Hogwarts. Burayı yuva olarak kabul edenleri kesinlikle sorunlu olarak görüyordu. Trende şarkı söyleyen beslemelerin boğazlarına yapışmamak için zor tutmuştu kendini. Sıkıcı derslerden başka bir şey yoktu ki. Yok gerçek arkadaşlar, eğlence, sevgili... Hepsini saçma olarak görüyordu ve böyle hayata pembe gözlükle bakan Polyannalar'ın gözlüklerini çıkarmak, ardından da çöpe atmak istiyordu. Onların hiçbirine sahip olamadığı için mi istiyordu bunu? Yoksa o bir zavallı mıydı? Hayır, asla. İstese, Hogwarts'ta kendine geniş bir çevre yapabilir ve çoğu çocukla çıkabilirdi. Yine de saçma kuruntularıyla, kendine itiraf edemediği platonik aşkını yaşamayı ayrıca sadece Jäneeva ve Patience ile takılmayı seviyordu. Hoş, iki kızın da Lizzy'nin en iyi arkadaşı olmak için birbirlerini yedikleri barizdi; ama yine de hayatında tek ayrım yapmayacağı konu buydu. İkisini bir bütün olarak görüyordu, onlar kendilerini her ne kadar öyle görmeseler de. Bir gün üçünün dünyaya hükm... Bir saniye, neler saçmalıyordu? Elinde bir şişe Jack Daniels ile çaktırmadan dar patikaya kaçmıştı. Yanına J veya P'yi almamıştı, biraz olsun yalnız kalmak istiyordu. Törendeki kuru gürültülerden, sütlerden ve her an alkışlamak için nöbette olan yakalardan bıkmıştı. Onları beş senedir yeterince çekiyordu, daha fazla sabır gösteremezdi. Dizlerini kırdı ve Jack Daniels'ini dikti. Ah, evet! Hayat bu. Beşinci dönemin tek mutlu anlarını yaşıyordu belki de. Bu da ona çok görülmüş olmalıydı ki duyduğu sesle yerinden sıçradı. Ses kendisine seslenmiyordu; ama yine de kendisine doğru geliyordu. Aklında o kadar somutlaşmıştı ki, hiç düşünmeden kim olduğunu anlayabiliyordu. Abel... O çocuk aklını karıştırmayı ne zaman bırakacaktı acaba? Ya da o ne kadar daha nefret etmeye çalışacaktı? Ne kadar azarlayacaktı ve itecekti? Bu bir işe yaramıyordu; ama yapacağı hiçbir şey de yoktu. O çocuk, kızların gözdesiydi. Çıktığı çoğu kız, kendini ezecek derecede güzeldi ve garip bir şekilde ezik hissediyordu. Rüzgar, çocuğun kokusunu burnuna vurdukça yaklaştığını anlayabiliyordu.

Yüce Tanrı, beni böyle sınama. Yalvarıyorum sana, yakarışımı duy ve yaptığım her şey için bağışla benliğimi. Sen en yüce ve en kudretlisin. Cehennem azabına bile razıyım, aslında bu ondan da kötü. Duy sesimi, hisset derinlerdeki ezgiyi ve kutsa beni. Evet, Katolik okulunda eğitim görmesi ilk defa işe yarıyor gibiydi. Rus kökenli, çoğu Nihilizm yanlısı arkadaşını aklından çıkarıp attı hemen. Kendi çıkarları için yapamayacağı pek şey olduğunu sanmıyordu zaten. Her ne kadar dua etse de, gideceği yerin cehennem olacağından adı gibi emindi. Hoş, ne kadar önemsediği ayrı bir muammaydı. Adeta fısıldarken, kendi kendine konuşan bir deli gibiydi. Sesini duyurabildiğinden bile şüpheliydi. '' Gözlerim bir serap etkisinde olmalı. '' Yutkundu. Kendinde yeterli cesareti bulamadığını hissetti, korktu. Korktuğu gerçeği, korkakların birer aciz paçavra oldukları gerçeğini değiştirmiyordu elbette. Ki acizlik kelimesiyle aynı cümle içinde geçmek bile, Lisette'ye dayanılmaz bir hazımsızlık yaşatıyordu. Elinde tuttuğu ve olağanüstü şekilde fazla terlerinden dolayı kaymak üzere olan şişeyi ağzına götürdü. Boğazını yakan viski, kendini her seferinde mazoşist gibi hissetmesine neden oluyordu. Damarlarındaki dolaşımın durduğuna yemin edebilirdi, yine de bu viskinin ağızda yarattığı müthiş aromayı geçebilecek kadar güçlü bir etken değildi. Bir süre cırcır böceklerinin sinir bozucu sesleri eşliğinde, hafif ürpererek içkiyi içti. Viski koması hafif de olsa etkisini yitirmeye başladığında, ağzına doğru son kez salladı. İçindeki küçük bir damlaya ne kadar muhtaç olabilirdi ki? Alkol bütün bedenini sarmalamışken, o damladan bir şeyi düşünemiyordu. Marsilya'nın tam ortasında kafayı bulmuş bir ahmak gibi hareket etmeyi kesmek için, iki elini de arkaya dayadı ve hafifçe yaslandı. Tam yatar pozisyonda değildi, çocuğun oturaklı ve Ay sayesinde ışıldayan hatlarını çok net seçebiliyordu. Lanet olsun! Sessizliğe kendi bile şaşırmıştı, çocuk neden konuşmaya tenezzül etmemişti ki? Sağ dudağını hafifçe ısırdı ve olabildiği kadar donuk; yine de alaycılığı kırk metre öteden sezilen bir sesle kelimeleri döktü ağzından. '' İnekler ne zamandan beri şu lanet şöleni asıyor, merakımı giderir misin? '' Çocuğun yüzünde gördüğü tek şey ifadesizlikti ve bu onu adeta öldürüyordu. Dudak uçlarındaki bir kıvrımı görebilmek için, canını verebilirdi sualsizce. Çocuğun yüzüne daha fazla bakacak gücü bulamadığında, kafasını göle çevirdi. Ay, lacivert gölü öyle bir sarmıştı ki... İkisi de bir bütün gibiydiler. Katmer katmer dalgalara pürüzsüz bir güzellik katmıştı ve insanın içinde çok garip bir his uyandırıyordu bu. Çocuğun belli belirsiz silüeti gözüne net bir biçimde ilişiyordu ve hafif meltem kuzeyden esiyordu. Bu da demek ki... Yanındaydı. Çocuğun tatlı çikolatadan farksız kokusu burnuna dayanmışken, kendini o kadar zor tutuyordu ki. Göldeki yansımasına baktı. Bir erkeğin bu kadar mükemmel yaratabileceğini düşünmüyordu. Gri ile mavi arasında karar kılamamış ve iki rengin de özelliklerini büyüleyici bir şekilde taşıyan gözlerine baktı. Ne kadar da parlaktılar. Bunun Ay ile bir ilgisi olmadığına dair yemin edebilirdi. Hiç sönmeyen bir ateş gibiydi, sadık bakıyordu ve etkileyici. Ona kapılmamak o kadar zordu ki, onunla ilgili seksi ve ego dolu hayaller kurmayan kızların birer feminist embesil olduklarını rahatça düşünebilirdi. Bir an için gözlerinin buluştuğuna yemin edebilirdi; ama anında kaçırdı gözlerini. Yeşil ve parlak çimenlere baktı, ardından da duyularını meşgul eden viski şişesini göle fırlattı. Çocuğun görüntüsünü bulandırdığı için, hem şükrediyordu hem de kendinden iğreniyordu. Sadece saçma gurur meseleleri ve korku yüzünden kendi kendini çocuğa karşı dizginlemek zorunda kalması ne kadar acıydı! Evet, şimdi gerçekten hiç olmadığı kadar aciz ve savunmasız hissediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abel C. Garcia

GezginGezgin
Abel C. Garcia



Mücadele Tarafı : Tarafsız
Rp Sevgilisi : Lisette von Johens <3
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptySalı Şub. 09, 2010 3:46 pm

Düşüncesizce yürüyordu yine koridorda... Ağzında saçma bir Fransız şarkısı ve elinde henüz yeni yakılmış sigarası ile bir bütün olma amacında hızlandırmıştı adımlarını. Hogwarts! Hayallerin akademisi! En basitinden ahmakların eğlence yuvası. Hiç fark etmeden kendini bulduğu bu noktada yaşadıkları, hayatında sadece minik anınalar olarak kalmaya mahkûmdu neyse ki. *Belki* diye düşünmek elde miydi? Yoksa gözlerini kısıp yeniyetme kızlar gibi beyaz atlı bir hatunun hayatını cennete çevirmesini mi beklemeliydi? Atığı her adımda daha yorgun, her defasında daha fazla saçmalıyordu. Avludan patikaya attığı ilk adımda yüzüne vuran rüzgârın derin senfonisini kulaklarında hissetmek istedi usulca. Doğa, şeytani gülümsemesi ile onu her defasında baştan çıkartıyor, esareti uğruna bir köle olarak kullanıyordu. Direnmeli miydi? Karşı koyamadığı arzularına yenik düşen bir barikat... Yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti şimdi. Altın sarısı saçları rüzgârın kudretinden ziyade sakin hareketlerle savruluyordu. Ayın parlak nefesi gözbebeklerini hâkimiyeti altına almış, yüzünü gökyüzüne çevirmesini sağlamıştı. Minik dal hışırtıları arasında içerdeki sıkıcı töreni düşünmek ahmaklık olacaktı elbette. İnsanlardan uzak kalmak pek sık yaptığı şeylerdendi. Küçüklüğünde ikizinin yanında olmaktan başka bir şey istemeyeceği gibi, şimdilerde o şefkati tatlı bayanların yanında aramaktan hoşnut oluyordu. Onun gibi biri, neden şimdi yalnızdı? Kalın ses tonu ile berbat ettiği Fransız şarkısını bir an olsun dilinden düşürüp te derin bir sessizliğe gömülmek, bu çıkarcı düşüncelerin delici hazlarında istinaden güzel bir kaçış yolu olacaktı...

Göle doğru çevirdiği bedeni, tatlı bir vücudun benliğini bünyesinde hissetmişti. Elinde acı deyip içmekten tiksindiği bir viski şişesi ve tatlı vücudunda barındırdığı dişilik unsurları ile genç bir Slytherinli... Lisette! Soğuk ve bir o kadar ulaşılmaz bir vahşilik içerisinde okulun yalnız bayanı... Şimdiye kadar onunla pek nadir olarak yalnız kalmıştı. Düşüncesizce konuşmamak için kendini tuttuğu her halinden belli olan kızın, tatlı yüz ifadesi yolun sonuna gelmiş güçlü bir aslanı anımsatıyordu. Ulaşılmaz olanlara ulaşmak değil miydi zaten Abel'in görevi? Tanrının ona büyük bir lütfü olduğunu düşündüğü kadınları anlamakta üstüne tanıdığı biri yoktu. Yavaş adımlarla yaklaştığı kızı ürkütmemek için ani bir salınım yapmaktan vazgeçti. Onu fark ettiğini biliyordu, ancak her defasında olduğu gibi görmezden geldiğini varsaymıştı. Bir hayvanın, rüzgârın uzaktan taşıdığı belli belirsiz bir korkuyu hissetmesi gibi, Abel’in küçümseyici aldırmazlığındaki benliğin kokusunu almış olacaktı ki, bulanıklaşan görüntünün arasından onun ince belli ve geniş omuzlarıyla, bir yüzücünün vücuduna sahip olduğunu hayal meyal fark ediyor, sevişmeye hazırlanan bedenini dizginlemeye çalıştığı her halinden anlaşılıyordu. Kız, elinde olmadan onun vücudu ile ilgilendiğini fark edip kendini sinirleri üzerindeki değişimine bırakıyordu. Çok geçmeden minik bir hamle, sesini Abel'e bağışlamasına neden oldu,

'' İnekler ne zamandan beri şu lanet şöleni asıyor, merakımı giderir misin?"

Narin gırtlağının derinlerinden bir melodi misali fışkıran kelimeler arasında, cümlenin anlamına bile tenezzül etmeden cevap vermek için atılmalıydı Abel. Bu, basit bir karşılaşma mıydı? Yoksa arzuları dizginlemek için oynanan tehlikeli bir oyun mu? Cevabı kafasındaki diğer soru işaretleri arasında gizliydi ne yazık ki. Bunu aramak için fazla vakit olmadığı anlayıp kendince başka bir cevap üretmeye koyulmuştu. Az sonra ağzından çıkacak kelimeler o an kendini açıkça anlatmasına yetecekti; "Göl kenarında yalnız gezen güzel bir bayan olduğundan beri!". Yıllardır susan bir gencin patlama noktasını aratmayan ses tonu ve karşısındaki yaratığı baştan çıkarmak uğruna delici bakışları ile karşı konulmaz bir canlıydı şimdi O. Saldırısına birkaç kelime ekleyerek devam etmeyi düşündü. Bu işi iyi biliyordu ve hakkını vermek zorundaydı. Aynı sükûnetten çıkan tatlı ses tonuyla dudaklarını araladı Abel; "Peki ya sen? Senin gibi tatlı bir bayan neden yalnız?". Bu noktadan sonra ondan gelecek olan cevabı beklemeliydi. Düşüncelerinde yanılmamış olacaktı ki, kızın berrak yüzünde beliriveren kızıl renk, kendini çabuk ele verdiğinin göstergesiydi. Peki ya Abel? O ne düşünüyordu? Gözerindeki ışığı karşısındaki dişiye kenetlemişken düşüncelerin bir anlamı var mıydı sanki? İşin bundan sonraki kısmı, tamamen doğanın unsurlarına aitti. Utancın, şaşkınlığın ve ötesindeki arzuların, karşı konulamayacak bir duruma düştüğüne inanmanın yarattığı duygu dalgalanmaları yüzlere vuruyor, sabit bir yere bakan gözler kırpışıp duruyordu. Yüzlerdeki bir biri ardına değişen ifadeler, rüzgârlı bir gecede açık bir pencerenin önündeki ince bir perde kadar savunmasızdı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/abel-c-grawincee
Lisette von Johens

GezginGezgin
Lisette von Johens



Mücadele Tarafı : Lord'un düşüncelerini destekliyor.
Kan Durumu : Anemi var onda.

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptySalı Şub. 09, 2010 7:36 pm

Nefesini gitgide daha net algılamak, ona hem acı veriyordu hem de kalbini adeta yerinden oynatıyordu. Bir insanın varlığını nasıl bu kadar çok arzulayıp, istemeyeceğini bilmiyordu. Nefesini hep hissetmek istiyordu, her yerinde. Yaşamını bir çocuğa bağlamanın doğru olmadığını biliyordu, özellikle aralarında hiçbir bağ yokken. Lanet olsun dedi bir kez daha, sanırım bu sefer s*çtım. Çocuk biçimli dudaklarla çevrelenmiş pembe ağzını açtı ardından pürüzsüz sesini algıladı Lizzy'nin kulakları. '' Göl kenarında yalnız gezen güzel bir bayan olduğundan beri. '' Ah, tamam! Çocuk gerçekten kız tavlamasını biliyordu. Kusursuz bir planın en mükemmel parçasıydı şüphesiz. Sarı saçlarıyla bütün problemleri kendiliğinden çözerken, Lisette'ye düşündürterek yaşatıyordu. Hissettiği duygu selinin içinden başarıyla çıkabilmek o kadar zordu ki... Abel, bir resmin en mükemmel parçasıydı. Tamamen bir sanat eseriydi ve resimdeki diğer her şeyi soluk kılıyordu. Tanrı'nın bahşettiği bir melekten farksızdı ve tek eksiği kanatlarıydı. Onun hakkındaki düşünceleri bu kadar netken, niye uzatıyordu? Olmayan bir şeyi oldurtamazdı, zorlayamazdı. Zorladığı zaman bile, kendiliğinden olduğu kadar haz alamayacağından emindi. Çoğu şey hakkındaki eminsizliği aksine. Ergen bir erkeğin sesi fazla iniş çıkışlı olmalıydı; ama Abel'in farklı olduğunu sesi bile kanıtlıyordu. Sesi kalındı, yine de kelimelerin inceliğiyle müthiş bir uyum sağlıyordu. Çocuğun cazibesine kapılmamak için Tanrı'ya yalvarırken, devam etti. '' Peki ya sen? Senin gibi tatlı bir bayan neden yalnız? '' Tamam, dudaklarına koşulsuzca yapışmasına ramak kalmıştı. Bir an önce kendine gelmesi ve çocuktan uzaklaşması gerekiyordu. Meyan kökü şekerlemelerini hatırlamaya çalıştı. Ne zaman onlardan yese, her şey düzelirdi. Yutkundu, yer çekimi gibiydi çocuk. Elinde değildi, istemeden içinde buluyordu kendini. Kıkırdadı, ardından olabildiğice alaylı bir sesle çocuğun taklidi yaptı. '' Tatlı bayan? '' Tiz sesiyle bir kahkaha patlattı. Yanaklarında kızarıklıkların oluştuğunu hissedebiliyordu. Şeftali tonlarında ve yüzüne bolca yaymış olduğu allığı kapatacak kadar büyük bir kızıllık. Yüzündeki gülümsemeyi sildi ve göle döndü. İstifini bozmayarak ekledi. '' Kim olduğumu bilmiyorsun ve öğrenmek de istemezsin. Tek bilmen gereken, bu gece oyuncağın olmak için burada olmadığım. '' Bir şey belli etmemek için sınırlarını zorluyordu. Sesi tamamen buz kadar donuktu ve ifadesi sesini aratmıyordu. Yüz hatları gerilmişken, kasları da onlara eşlik ediyordu. Rüzgarın dümdüz saçlarını savurmasına ve yüzünü yalamasına izin verirken, yerinden doğruldu. Cübbesini biraz temizledi, ardından rotasını çocuğa çevirdi. Adımlarını sıklaştırarak ilerliyordu ona. Aralarında az mesafe olduğuna emindi, niyeyse ona bütün Hogwarts'ı turluyormuş gibi gelmişti. Çocuğun vanilya aromalı kokusu burnuna en acımasız gerçek olarak çarpınca, duraksadı. Cennet bahçesinin ortasında duruyormuş gibi hissetti, sonra da ona melek yakıştırmasını yapmanın son derece uygun olduğunu bir kez daha kavradı. Duygularının, mantığını ele geçirmesine izin vermeyerek çocuğu inceledi. Kendinden çok olmasa da uzundu, Ravenclaw cübbesi içinde bile mükemmelliğini yitirmemişti. Masum olmadığını biliyordu, yine de o kadar saf görünmüştü ki gözüne... Birazdan parlayarak, özgürce süzülecek olduğunu düşündü. Ya da hiç ellerinde değilken dâhi, ondan gözlerini bir an için bile ayırırsa gidecekmiş gibi hissetti. Sonra saçma düşüncesine güldü içinden. Hiç kendisinin olmayacağını bildiği bir şeye bu denli bağlanmak onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Şu ana kadar istediği bütün her şeyi elde etmişti. Zengin bir ailenin tek ve şımarık kızı olarak hep bir prensesten farksız büyütülmüştü. Bundan hiç bu denli rahatsız olacağı aklına gelmemişti. Düşünceleri arasından kurtulmak için konuşmayı seçti, tabi seçmekle yetindi. Ben-bir-kaltağım-ve-beni-yatağa-atmalısın havasıyla süzülerek, çevik bir şekilde çocuğun elinden sigarayı kaptı. Ağzına ve alta doğru düzgünce yerleştirirken, çocuğun dudakları olduğu emin tadı aldı. Sigara kadar sertti ve onu arzulamasını kat kat arttırıyordu. Bir-iki paket ot gibiydi, müthişti ve bağımlılık yaratıyordu, yine de hiç başlamamış olmayı diletiyordu. Sigarayı adeta emerken, ciddi bir sesle mırıldandı. '' Yo-yo, senin gibi uslu çocuklar bunu asla içmemeli. '' Sanki profesörmüş gibi konuşmuştu. Sahi ya, profesör kadrosunda nasıl değişiklikler olmuştu? Ah, kesinlikle umrunda bile değildi! Şu lanet okula sadece üç sene daha dayanacaktı ve ardından çekip gidecekti. Sınıfta kalmamayı can-ı gönülden diliyordu, yine de bu düşüncesiyle hareketleri olabildiklerice çelişiyordu. Sigaradan bir nefes çekti, ardından etrafın duman olmasını sağlayacak şekilde geri verdi. Tamam, tam bir ayyaş ve tiryakiydi. Yine de kimin umrundaydı ki! Kötü kız olmayı seviyordu, öyle ya da böyle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abel C. Garcia

GezginGezgin
Abel C. Garcia



Mücadele Tarafı : Tarafsız
Rp Sevgilisi : Lisette von Johens <3
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptySalı Şub. 09, 2010 10:42 pm

Duruşunda, ona bakışında ve hatta yüzündeki şeytani gülümsemesinde bile yarattığı haz, karşı konulmaz duyguları harekete geçiriyordu. Kızın mimiklerindeki tutarsızlıktan yüzüne yansıyan kızarıklıklara kadar, her hücresi onun emsalsiz bağlamının bir parçası olmuştu adeta. Karanlık gecenin, duman misali gözleri karartan ışıltısı karşısında birbirine bakakalan iki aptal! Kendini her şeyin bir düzmece olduğuna inandıran Abel, bir şeylerin yolunda gitmesi çabasıyla gözlerinden ayırmadığı kızı, karizmatik duruşu ile irdeliyor, gülümsemesindeki sadakati ile tatmin ediyordu. Şimdi kızın vurdumduymaz halleri yerini, kaçamak için tutuşan utangaç tavırlara bürümüştü. Konuşmaya çırpınan dudakları arasından yavaştan minik harfler süzüldü derin boşluğa,

'' Tatlı bayan? ''

Olanakların hepsini düşünmüş olacaktı ki, kelimeleri düşüncelerini yansıtmaya yetmemişti. İsteklerini vücut dili ile anlatmasına kim engel olabilirdi ki o andan itibaren? Abel'in kusursuzca bakan gözleri, ondan bir saniye olsun ayrılmamış, dudaklarından çıkan iki kelimeyi bile cımbızla çekip almıştı. Kızın cümlesini tamamlamamış gibi bakan gözlerinin ardından bir kaç kelime daha dökmesini arzularcasına başı ile onay verdi Abel. Ardından tatlı bayanın kadifemsi ses tonuna eklediği dişilik unsurlarını dinlemeye koyuldu,

'' Kim olduğumu bilmiyorsun ve öğrenmek de istemezsin. Tek bilmen gereken, bu gece oyuncağın olmak için burada olmadığım. ''

Savunmaya geçmişti. Ondan kaçabileceğini sanıyordu, çıkarsızdı... Hangi canlı ona karşı koyabilirdi ki? Ah feminist kızlar! Gözleri çoktan karşısındaki vücudu derinden süzmeye başlamıştı bile... Kızın dayanıksız vücudu, gözleri ile yardım istiyor ve hatta onu kurtarması için yalvarıyordu. Sıra Abel'deydi. Kalın ses tonunun arkasına gizlediği karizmatik bir duruş ile döktü içindekileri dudaklarından bir melodi misali; "Neden bana kendini tanıtmıyorsun? Yoksa benden korkuyor musun?". Baş döndüren sesine emsali görülmemiş bir ambiyans ekleyip karşısındakini büyülemeye çalışan erkeği oynuyordu şimdi. Kızın yüzündeki ifade dalgalanmaları birden Abel'in aklına beklenmedik bir düşüncenin doğmasına neden oldu. Sadece bedeniyle bu kızı baştan çıkarıp çıkaramayacağını merak etti. Çıplaklığıyla, vücuduyla, erkekliğiyle, bu dişinin aklını çelip, onu bütün değerlerini reddetmeye götürüp götüremeyeceğini düşündü aniden. Bir kötülükten ziyade erkekliğini sınamaktı bu onun için, bir erkek bedeninin kadın ruhu üzerindeki vazgeçilmez etkisini görmek arzusu, açığa vurulmayan bir kibirlenmeydi...

Aslında onu böyle bir oyuna sürükleyen merak da değildi. Merak gibi gözüken duygunun altında kıpırdanan istek çok daha basit, çok daha korkunç bir istekti: yeni bir şey bulma isteği. Çocukluğundan beri onu çeken tek kavram buydu işte. Kendi hayatını da, başkalarının hayatını da, ne olduğunu bilmediği ama kendisini hep bunaltan sıkıntıdan kurtarabilecek yeni bir şey bulmak için her şeyi mahvedebilirdi. Her şey kendini yavaşça vücutlara bırakmış olacaktı ki, kız beklenmeyen bir tavırla ona yaklaşıyordu. Kalbi, hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu şimdi Abel'in. Nedenini bilmediği duyguyu, karşı cinsin pervasız tavırlarına bağlamış ta olsa tecrübesizdi... Kız, şevk dolu bir hareketle Abelin eline doğru uzattığı narin eli ile yanan sigarayı seksi bir hamle ile almış ve muhteşem parıltısıyla aya haz veren dudaklarına götürmüştü. Artık koz ondaydı, oynamayı her ne kadar beceremese de güzel bir hamle yapmıştı. Abel şaşkın fakat belirsiz bakan gözlerini, genç kızın pürüzsüz dudaklarına dikti. Kızın zevk alırcasına fısıldadığı cümleyi dinlemek isteyip duyularını yokladı.

'' Yo-yo, senin gibi uslu çocuklar bunu asla içmemeli. ''

Hızlı ilerleyen bir kadından daha korkunç bir şey onun zihninde canlandıramadığı kadar tedirginlik verici olmalıydı. Platonik bir noktanın karşılıklı uzuvlar seviyesine bu kadar hızlı ilerlemesi şaşılacak bir gerçekti ve yaşanmalıydı da. Abel, hiç düşünmeden araladığı dudaklarından yavaşça fısıldadı; "Belki de bu gece uslu değilim?". İma sezdirmemek istediği anlaşılan düşüncelerden biriydi sadece. Vücut dilini ustaca kullanıyor, hatta karşısındaki bayana hükmediyordu. Pervasızca hareketleri karşısında güzel bir savunma hazırladığı açıktı. Artık, birkaç adım ileride oynanan Rus ruletini andırmayan, tehlikeli bir oyun olmuştu onlarınki...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/abel-c-grawincee
Lisette von Johens

GezginGezgin
Lisette von Johens



Mücadele Tarafı : Lord'un düşüncelerini destekliyor.
Kan Durumu : Anemi var onda.

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptyÇarş. Şub. 10, 2010 8:07 pm

Sigaranın o kendine has dokusunun üstünde, birkaç dakika önce Abel'in şimdiye kadar pek çok kızın saçları arasında kaybolduğundan emin olduğu parmaklarının gezindiğini bilmek, genç kızın ihtiras dolu yüreğine değişik bir haz bahşediyordu. Gecenin mistik havasında kaybolup giden, sürur dolu olmaktan gayet uzak bir tebessüm belirip kayboldu dudaklarında, yanar-döner bir görünüm sergileyerek. Ortamın garip sessizliğini bozmaya hiç ama hiç niyeti yoktu, ne de olsa kartları oynama sırası, sarışın genç adamdaydı. Nitekim, az önce genç cadının sergilediği çeviklikle boy ölçüşebilecek kapasitede bir hızla aralanan dudaklarından, sözcükler ardı arkasına bir fısıltı hâlinde süzülüp fırladı: '' Belki de bu gece uslu değilim? '' ''Seni lanet olası, zaten karşımda dikilip beni büyülerken nasıl uslu olabilirsin ki!'' diye haykırmak, bağırmak için her şeyini vermeye hazır hâle gelecek kadar kötü hissetmişti kendini bu sözlerden sonra. Ancak bu kısa süreli öfkelenmeden sonra, o etkileyici gözlere baktıktan sonra sakinleşebilmişti. Hız yoksunu bir şekilde dudaklarını araladı ve mırıldandı sessizce, sözleri üç kelimeden meydana gelse bile tüm alaycılığını ortaya koyduğundan, sanki şiddetle söylenmiş gibi yankılanmıştı etrafta. '' Neyinden korkmalıyım Grawincieer? '' Ama, kolayca baştan çıkarmak gibi bir yetiye sahip olduğunu söyleyecek cesareti bulamamıştı kendinde. Bu cesarete sahip olmayı en son ne zaman arzuladığını bile hatırlayamıyordu zaten. Bir Gryffindor değil, lanet olası, ar damarı çatlamış bir Slytherin'di ve mavi armalı bir Ravenclaw tarafından kendi hislerinden oluşturulmuş bir mahbushaneye hapsedilmişti.
Kendini, hızlı adımlarla Abel'e yaklaşırken bulduğunda, ne yaptığı veya ne yapacağı umrunda bile değildi. Sigarasından son bir nefes çektikten sonra, iki parmağının arasına alıp rüzgârın kucaklayıcı serinliğine teslim etti sarı-beyaz çubuğu, daha sonrasındaysa gözlerini, çocuğun gözlerine sabitledi. Bu gözlerin derinliklerinde ne aradığı umrunda bile değildi, denizin derinliklerine dalmışçasına ilerliyordu ve ayın görüntüsünü yansıtan her bir parıltıyı, her bir ayrıntıyı hafızasına kazırcasına bakıyordu. Soluk almayı unuttuğunun ayırtına vardığında, ciğerleri bir parça oksijen için çığlık atmaya başlamışlardı. Bakışlarını bir saniye bile olsun ayırmadan, yavaşça kendi yüzünü genç büyücünün çehresine yaklaştırdı. Aralarındaki mesafeyi santimlerden milimlere indirirken, dudaklarını çoktan Abel'in dudaklarına dayamıştı bile... Onun tenini, onun dudaklarının yumuşak dokusunu kendininkilerin üstünde hissetmekten aldığı zevk, bedenine yayılan tutku dolu bir titremeyle göstermişti kendini. Adel'e sarılmak, tüm endişelerini onun sıcaklığıyla eritmek istiyordu. Ancak imkansız olduğunun da farkındaydı. Dudaklarını dudaklarından ayırmayı başarabildiğinde, konuşmak için acele etmişti: '' Böyle yapıp, ardından da bakireliğimi bozacağından mı? Ah, hayır! Hiç sanmıyorum. '' Şevk dolu birkaç saniyenin ardından, böylesine laflar o kadar zıtlaşmıştı ki duygularıyla ve düşünceleriyle, ilk defa endişelenmişti karşısındakinin alınıp alınmadığı konusunda. Endişesinin sebebini anladığında, buz kesen bedenini rahatlatmak için cübbesinin sıcaklığına sarındı. Geriye doğru atılan birkaç adımın ardından, nefret dolu bir şekle sokmayı başardığı yüz hatlarının tamamlayıcısı dudaklarından son cümleler döküldü:'' Ah, senin g*tün yemez ki, bunu nasıl da düşünemedim! '' Az önceki endişesinden sıyrılıvermişti işte, bu kadar yalın ve basitti onun için. Duyguları önemli miydi, ne önemi vardı onların? Yoksa... Tam tersi mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abel C. Garcia

GezginGezgin
Abel C. Garcia



Mücadele Tarafı : Tarafsız
Rp Sevgilisi : Lisette von Johens <3
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptyPerş. Şub. 11, 2010 7:25 pm

Gidip gelen arzular içerisinde, tahamülsüzce yıpranmış iki genç... Henüz ergen olmaya dahi yeni adım atmış düşüncesiz beyinlerin, birbirlerini irdelercesine hırpaladıkları oyunun küçük bir parçasıydı sadece o an yaşananlar. Bakışları donuklaştıran güzelliğin, bir erkek üzerinde sergileyebileceği en iyi oyunlarından birini oynama çabası, Abel'in kişilikleri dahi sorgulatacak delici bakışları karşısında yetersiz gibi görünse de, karşısındaki kişinin zihnini derinden sarsıyordu... *Dur* dercesine gözlerini çevirdiği kızın parmaklarına minik bir dokunuş gerçekleştirdi. Ardından onun narin yüzünün kafese giresi bakışına karşından yüzündeki olağan tebessümünü yitirmeden bakmayı sürdürdü. Kız, ona bakmıyordu, ancak bakmak için kendi içinde bambaşka çelişkiler yaşıyor ve hatta içini kemiiyordu.

Acımasız hayatın nefret kokan sahnelerinin dışında, tutku dolu bakışmaların en güzeliydi onlarınki. Kız elinde duran sigarasından, bir nefes daha aldıktan sonra, rüzgarın eziciliğine terkediğimiş bir külden ibaret olduğunu hissettirmişti Abel'e. Ardından arzu dolu dudaklarından boşalttığı sözlerini, sitem duygusu içinde kulaklarına taşıdı yavaşça,
'' Neyinden korkmalıyım Grawincieer? ''
Umursamaz bakışlarında, sıradışı vücudunda ve arzulu gülüşünde bu sorunun cevabını almak isteyen tatlı bir kız yoktu artık. Abel, düşünesizce birşey söylememek ve hatta, onu tatmin etmekten dahi kaçınmak uğruna güzel bir cevap bulacaktı neyseki. Ancak kızın istikrarlı duruşu, bu durumu hızlıca değiştirmişti;
'' Böyle yapıp, ardından da bakireliğimi bozacağından mı? Ah, hayır! Hiç sanmıyorum. ''
Küçük bir kahkaha ve ardından şehvet dolu bir deneyim... Dudakları sonunda eşini bulmuştu işte! Kızın yaptığı atağa karşın Abel, kayıtsız kalmakla yetinmişti. Söyleyeceği sözlerin bitmediği belliydi. Fazlasıyla sarhoş olduğuna inanmadığı halde, kızın bunu ona inandırması durumunu gözden kaçırmamıştı.
'' Ah, senin ***** yemez ki, bunu nasıl da düşünemedim! ''
Seksi ses tonu, karşısındaki erkeği büyülemeye çalışan bir dişinin en güzel silahıydı. O, bu oyunu artık çıkar çatışmalarına dönüştürmüş, arzusu dışında kadınsı bir bencilliğe adamıştı. Abel'in onu arayan dudakları artık boş sözler söylemekten ziyade, dolu ve bir okadar cazibeli kelimeleri hakediyor gibiydi. Konuşmak için hak istemeyi bırakıp hızlıca atıldı Abel; "Yoksa beni sınıyor musun?" . Sinsi ses tonu ve acınası mimikleriyle kendi esaretini çoktan unutmuş, vücudunu karşısındaki dişiye teslim etmişti bile. Hızlı bir adımla yaklaştırdığı bedenini sıkıca sardı, ardından karanlık dolu yüzüne yaklaştırdığı dudaklarını minik hareketlerle gezdirmeyi denedi. Her dokunuşunda daha sıcak, her sefernde daha hızlı vücudunu tüm benliği ile istediğini asla reddedemezdi artık...

Kızın ele geçirdiği vücudunu bir oyuncak misali, yönetiyordü. Onu korkutmak mıydı amacı? Bunu düşünecek zamanı olmadığı kesindi. Ancak ona sahipken hızlandırdığı adımlarını, itekleyerek farklılaştırıyor, tüm vahşiliğini ortaya seriyordu. Az sonra arkasındaki ağaca sertçe çarpacak olan kızı tutmuş ve kendisine doğru çekmiş olacaktı. Arzuyla öpmeye devam eden dudaklarını, narin boynuna götürdüğünde kendine her nekadar hakim olamasa da geri çekilmişti. "Peki ya şimdi korkuyor musun?". Sözlerindeki derinlik ondan ayrılamayacağının resmiydi. Rüzgarın sert nameleri şimdi onlarınki kadar sinirli düşünüyordu. Bencil ay ışığı, aralarındaki tek barikat olarak sonsuz karanlığı perdeliyordu. Şimdi kaderleri değiştirecek tek şey bu aptal çocuğun neler yapabileceğiydi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/abel-c-grawincee
Abel C. Garcia

GezginGezgin
Abel C. Garcia



Mücadele Tarafı : Tarafsız
Rp Sevgilisi : Lisette von Johens <3
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Kaçak Empty
MesajKonu: Geri: Kaçak   Kaçak EmptyPtsi Şub. 22, 2010 10:40 pm

*Rp Dondurulmuştur!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/abel-c-grawincee
 

Kaçak

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-