AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Gün Batımından Şafağa

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyPaz Eyl. 20, 2009 4:20 am

Zaman: Gece, yıldızlar gökyüzünde semazen dansını yapıyor ve ay tüm karanlığı kendine aşık ediyor, gündüz bütün korkuların serbest...
Yer:
StormFury Malikanesi, Londra sokakları...
Oyuncular: RPG'sine güvenen herkes fakat öncelikle ÖM atınız, izinsiz giriş yasaktır!
Kurgu: Ölüm oyunu(intikam, aşk, nefret, kin, öfke...)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyPaz Eyl. 20, 2009 4:24 am

Gördüğü rüyadan nerdeyse çığlık atarak uyanacaktı Ursula, boğazına düğümlenen yumrudan arka arkaya yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Mavi gözlerinde hala onun içinde boğulduğu kanın yansıması vardı.
Gece derin bir doku, sessiz bir kalp atışıydı onlar için, nefretle başlamış bir kalp aşkın içinde boğulmuştu ve bu ironi yavaş yavaş genç kadının ölümüne neden oluyordu. Bir yaşam seçmişti ve bu yaşamın içinde, debelendiği hayat onu kıskıvrak yakalamış lanetinin ışığında yüce bir dokunuşla ilerletiyordu.

Yine de şimdi buluştukları o tarifsiz anlarda, iki beden tüm nefretlerini unutuyordu oysaki her yeni buluşmada ve günde farklı bir yaşam tadıyla başlamak Ursula’yı eşsiz bir zehirle öğütüyordu. Yozlaşmış ve yosun tutmuş kalbine söz geçirebilseydi eğer ailesini hatırlar, onlar için verdiği sözü tutmayı isterdi. İki gerçek vardı onun için biri yaşam, bir diğeri de ölümdü, ikisini de tüm benliğine hapsetmişti. Ölümün yansıması olan beden belki de kibirli bir huzurla uyuyordu ve yaşamın temaşası olan gelin ise ebediyetin hayalleriyle kendini taçlandırıyordu.

Ursula tudors tarzı yatağın başucunda ki sehpaya uzandı ve kendi için hazır tutulan su dolu çanaktan bir iki yudum aldı. Terden ıslanmış vücudu ay ışığında parıldıyordu saçlarının da ki ıslaklığa zarif beyaz elleriyle müdahale etti ve yataktan doğrularak kalktı. Sessizce dinlenen diğer bedene baktı, gücün vücut bulmuş haliydi. Yılların verdiği asalet yüzüne işlenmişti fakat bu nazlı hat sanatında unutulmayan tek bir ayrıntı her şeyi bastırıyordu. Karanlık…

*Ruhum elbette karanlığa teslimdi lakin sonsuz bir iyilikle büyütülmüştüm, şimdi tüm öğretilerime karşı çıkmış ve sefil bir oyunda başrol oyuncusu olmuştum.* Yıllar sonra anlatacağı bu gerçek kadere gri rengiyle yazılmıştı, gökten bakan yüce melek eline geçirdiği iğnesiyle grinin tüm uçsuzluğunda bunları onun yaşamına işliyordu.

Bir buz parçasının latif dokunuşlarla şekillendirildiği beden çıplaklığına aldırış etmeden yürüdü ve camın önüne geldi, mavi gözleri siyah geceyle buluştuğunda tanımsız bir korkuyla parıldadı. Sinsice içine işleyen öfke büyük bir açlıkla büyüyor, istediğini almak için hunharca planlar yapıyordu ve er geç arkasında tüm ihtişamıyla yatan Kont’un olmayan kalbini deşecekti. Bu düşünce bir yanını kasıp kavururken diğer yanını da doyumsuz bir arzuyla şehvetlendiriyordu. Bilmecenin yarısı ruhunda gizliydi fakat bu gizem narsis yanını giderek solduruyordu, hırçın güzelliği hapsolmuştu lanetli bir dokunuşa. Sevişmişti belki de onlarca kez, bunun sonu olduğunu bile bile…

Arsızlığının ehlileştirdiği bedeni yine yapacaktı çünkü onun tutkusu, bedenini yalayıp geçiyor, başkalaştırıyordu. Kasvetli bir yazı belki bu, okuyanı boğacak bir hayat, dumanlı bir kafanın kesişimi, boş olan anıların dile hücum etmesi, bilmiyordu! Ne yazan ne oynayan cevabı bilmiyordu. Affedilmiş bir dertti bu gelen, şerdi onun için ama hatırlanması zor olan anıların çarpıştığı adamdı o…
Kırmızı kan kırmızısı anıların birleştiği yerdi, Ursula karanlık geceye bakarken, içindeki o dayanılmaz acı tekrar filizlenmeye başlamıştı. Olduğu yere çökmemek için koltuğa tutundu, gücün varlığı karmaşasını zorluyordu. Sanki biri veya birileri onu bir boşluğa çekmeye çalışıyordu ve beyninde ki davullar uzun süredir hapsolmuş Yargıcın söylevine eşlik ediyordu. Nefes almaya ihtiyacı vardı, giderek vücudunu zehirleyen kanı, oksijensiz kalmış bir can gibiydi. Damarlarında dolaşıyor fakat onu her geçişinde yerle bir ediyordu, buna daha fazla dayanamazdı.

Kıvrak bileği tam balkon kapısına uzanmıştı ki onu yakalayan güçlü kolla olduğu yerde kala kaldı, başının dönmesine daha fazla dayanamayacaktı, bileğinin ters dönmesini önemsemeden arkasında ki güçlü bedene yaslandı. O bir ölümsüzdü tüm sırları içinde gizleyen bir kont ve ilk defa Ursula birinden güç alıyordu ve bu güç onu deli ediyordu çünkü melankolikliğinin içinde kendine tapardı o…

Boğazında gezinmeye başlayan dudaklar yıllar önce bıraktıkları izin üstüne gelince durdu, kalbinin çarpışı Ursula’yı tiksindiriyordu lakin yaratığın cazibesi onu esir almıştı. Kont’un buz parçasından farksız olan dudakları bir süre diş izlerinin üstünde bekledi ve genç kadının soğuk beyaz tenini öpmeye devam etti. Gözlerinden akan yaş mıydı yoksa geçmişin hesabımı, kara bir yalnızlık bulutuydu hayat onun için, tek amacı âşık olduğu yaratığı öldürmekti ve bu amaç şimdi onu öldürecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raziel Stormfury

StormfuryStormfury
Raziel Stormfury



Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyPaz Eyl. 20, 2009 9:06 pm

Karanlığın ilk doğurduğuydu o... Zıt güçlerin ürünüydü... Annesi aydınlık babası karanlık olan yaratıktı... İlk doğan ve en güçlü olandı, kont denilen ve tapılırcasına sözü dinlenilendi... Şimdi o kendini öldürmek için yanıp tutuşurken, aynı zamanda dayanılmaz bir tutkuyla ona aşık olan kadına tutukluydu... Karanlığın oğlu annesinin kucağında uyurken yanındaki kadının huzursuzluğuyla uyanmıştı, fakat belli etmiyordu... Yıllar önce ona verebileceği en büyük hediyeyi vermiş ve kendi sırlarını açabilecek anahtarı onun bedenine gömmüştü. Yaptığı şey kendi içinde de senelerdir şüphe konusuydu...

Ona verdiği aşk ona acı veriyor ve o bunu görüyordu. Lanetli bedeni onunkiyle buluştuğa ortaya çıkan güç dayanılmaz olsa da yalnızca birbirlerini tamamen hissettikleri anlarda mutlu oluyorlardı. Kont kadının içindeki acı ve kaosun defalarca kurbanı olmuştu, lakin yine de ondan vazgeçmiyordu. Onunla olmak bazen ona acı verse de, hatta kadının içindeki ona zarar verme isteği kalbini parçalasada onun olmanın verdiği mutluluk, onda hissettiği sevginin büyüklüğü bütün bunların açtığı dayanılmaz acıyı ve kapanmaz gibi gözüken yaraları sarmaya yetiyordu. Bütün bunlar birleştiğinde onda dayanılmaz bir kaos oluştursa da hayatında her zaman olduğu gibi bir karşıtlıklarla örülüyordu yine yaşadıkları. Onunla olmanın verdiği paha biçilemez mutluluk, kadının içindeki sonu belli olmayan sevgi ve aşkla birleştiğinde, yaşadığı bütün sıkıntı ve acılar anlam kazanıyor ve adeta onun için yaşandıklarını belli ediyorlardı.

RàzìèL... Vampirlerin kontu... Kaosun efendisi... Öfkesinin güçlendirdiği yenilmez ruh... Şimdi karşısında duran kadının kölesi olmuşçasına sadece onun için yaşıyor, öldürüyor, varlığını sürdürüyordu... İkisinin de içinde ordular vardı. Birbirlerine düşman iki büyük ordu... İki ordunun da kahramanları savaşmaları için emir verdiklerinde, birbirlerine amansızca saldırıyorlardı, ölümüne, yok etmek için... Sonrasındaysa birbirlerini aşklarıyla yeniden şekillendiriyorlardı. Bu artık onlar için klasikleşmiş bir hikaye olmuştu. Fakat şimdi, bu gece, kadının hissettiklerini kalbinde hissettikten sonra artık emindi... Zamanın sonuna kadar onunla olmak istiyordu ve onunda ne kadar kaçmak istesede bunu istediğine emindi.

Kadının boynuna uzun zaman önce bıraktığı iz tüm ihtişamıyla duruyordu... Sevdiği kadın ilk kez tüm ihtişamıyla ondan destek alıyordu, ikisi de çıplaktı ve bu onları zerre rahatsız etmiyordu. Kadının güzelliği kontun başını döndürüyor, ona adeta tapıyordu. Yapması gereken bir teklif vardı ve bu gece... Kendi malikânesinde taptığı bu kadına artık sonsuza kadar sürecek bir barış yapmayı ve unutulmuş bir bağ olan evlilikle mühürlemeyi teklif edecekti. Kolay bir iş olmasa da buna hazır olduğunu biliyordu...

Kendisine yaslanan kadının önünde tüm asaletiyle duruyor fakat kendini onun güzelliği ve gücü karşısında aciz hissediyordu. Tek dizinin üstünde duracak şekilde diz çökmüş, kadının mavi gözlerindeki şaşkın bakışlar eşliğinde, odanın öbür ucundaki çekmece yavaşça açılmış ve içinden çıkan bir kutu kontun arkasına götürüp ona uygun şekilde tuttuğu eline doğru hızla uçmuştu. RàzìèL yavaşça açtığı kutunun içinde bulunan yüzüğü kadının görebileceği şekilde tutuyordu; yüzük, sanki kadının göz rengine inat edercesine dışarıdan gelen hafif ışıkta koyu mavi bir tonda parlıyordu. Bir süre kadının şaşkın bakışlarını izledikten sonra sorması gereken soruyu sordu... "Karanlığın oğlu, şimdiye kadar görmediği güzellikte olan size mâhkum olmuştur, sonsuza dek sürecek olan yaşamımda herşeyin değişeceğini bildiğim hâlde sizin değişmeminiz temennimdir sevgilim... Bu lanetli hayatımı onurlandırıp benimle evlenir misiniz? Bundan sonra ki hayatımda, zaman bitene dek benimle olabilir misiniz? Daha önemlisi ikimizinde için olan savaşlara bir son verip kontesim olur musunuz?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyPaz Eyl. 27, 2009 5:58 am

Ursula önünde diz çökmüş yaratığa baktı. Gecenin efendisi, karanlığın kontu önünde diz çökmüştü. Güzel yüzünde bir an büyük bir mutluluk ışıltısı geçse de biranda içini saran boşluğa karşı koyamıyordu. O bir ölümlüydü, damarlarında kan akan bir ölümlü… Yıllarca yaratık avlamış bir ölümlü ve şimdi en büyük cezasını böyle birine âşık olarak çekiyordu. Tanrı, onu sayısız can alışları için ya lanetlemiş ya da sonsuz merhametiyle büyük bir fırsat vermişti. Şuanda bunu düşünmenin sırası değildi, biliyordu ama kendini engelleyemiyordu. Kontun kahverengi saçlarına baktı, solgun elini kaldırıp saçlarının içine soktu. İpek gibi yumuşaktılar insanın içini okşar gibi, sonra bu yüzün bir gün hayatından gideceğini bilerek; kaşlarına, gözlerine ve burnuna dokundu. Sanki hassas bir çiçeğe dokunurmuş gibi nazik ve uysalca, kızın amansız kişiliğine tamamıyla ters düşen bir şekilde… Hiç konuşmadan adamın yüzüne bakmaya devam ediyordu, sessizlik sonsuz bir yok oluştu, zımparalanmış bir yalnızlıktı bu iki beden için.

Kız elini nazikçe uzattı parmağına giren halkaya ay ışığına doğru kaldırıp bakmıştı. Sakinleşmiş bir yudumdu safirde parıldayan ışık, dünyadaki tüm hüznü içinde saklayan bir taştı o ve o taş şimdi kızın ince parmaklarında, kıza delici bir acı vererek duruyordu. Derin ve ince bir nefes alan Ursula, yere diz çöküp camdan dışarı ayı görerek, yaratığın güçlü dizlerine başını koydu ve bir cenin gibi kıvrılarak, büzüldü. Sonunu düşünmeden hareket ediyordu, öleceği anı bekleyen yağız bir at gibi. Mağrur ve asi…

İçini ürperten soğuğa aldırmıyordu çünkü her daim onun bedenide soğuk olurdu, içinde yaşamın anlamı kanı taşısa bile, soğuk… Saçma bir kaideydi yalan ama yalansız olmazdı yaşam. Binlerce yalanla kandırmıştı suçsuz bir bedeni, Ursula ayın ışığında parlarken, onun saçlarını okşayan yaratığa olan bağlılığını kırmanın yollarını düşünerek, yüzlüğüyle oynuyordu. Saçlarından sırtına inen el, kızı konuşması için zorluyordu fakat Ursula kalbindeki erozyonu durdurmakla boğuşuyordu. Ne yapacağını bilmemenin verdiği zihnindeki yargıç onu kemiriyordu. Yaptığını benliğinde çeliştiriyor, büyük bir açlıkla soyuyordu.

Ortaya çıkan gerçeklerde genç kadını üzmekten ileri gitmiyordu, düşüncelerin kelepçelediği kadın vampirin kollarından kurtulup hızla ayağa kalktı, önündeki cama öyle bir güçle vurmuştu ki sanki çıkan ses Londra’nın öteki ucundan duyulabilecek gibiydi. Yere düşen her cam parçasında genç kadının yaşamasını sağlayan kandamlası vardı artık. Ayakta dikilen Ursula’nın bileğinden akan kan gözle görülmeye değer bir manzaraydı. Saniyeler içinde tükenmeye başlayan yaşam insanın iliklerini dondurabilirdi, tabi biri insan olsaydı ve diğeri de ölümün karanlığından vazgeçebilseydi.

Gece, kan ve ay ışığı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raziel Stormfury

StormfuryStormfury
Raziel Stormfury



Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyCuma Ekim 09, 2009 3:04 pm

Lanetli malikâne gecenin efendisinin aşkına tanık oluyor ve inliyordu adeta. Yüce malikâne ve içindeki kızlar, gecenin efendileri olan StormFury'ler babalarını kaybettiklerini düşünüyor ve ona karşı gelememenin acısıyla inliyordu. Jocelyn saçları simsiyah halde, dışarıda yola paralel şekilde devam eden uzun, fıskiyeli hafuzun kenarında avlarının kanlarını hafuza akıtıyordu... Her daim malikânenin lanetine inat edercesine berrak ve ışıl ışıl sularla dolu olan havuz şimdi masum insanların kanlarıyla dolduruluyordu. Adeta bir kan gölüne dönercesine her masumun kanının son damlasına kurutuyor ve hafuzu bir kan havuzuna çeviriyordu. Jocelyn babasını aşka kurban edişinin törenini yapıyordu...
Melisis... O ise yine avlanıyor ve olanları unutmaya çalışıyordu... Ablasıyla beraber yüzüğü görmüşler ve babaları için taşıdığı anlama saygıyla susmuşlardı. Şimdiyse ablasının aksine Melisis matemini dışa vurmak yerine ölümlülerden çıkarıyordu. Bütün avlarını küçük bir şatoya benzeyen mimarisiyle korkutucu görünen malikânenin mahzenlerinden birine getirmiş ve onlara tek tek işkence ediyordu.
Bütün malikâne, büyücü veya vampir bütün hizmetkârlarıyla büyük bir sessizlik içindeydi. Mahzendeki ölümlülerin çığlıkları bile kapılar tarafından önleniyordu. Yukarıdaki aşkın hırçın aşkın neden olduğu sessizlik bütünüyle herkesi ve herşeyi sarmıştı, sanki zaman durmuş ve bu iki muhteşem varlığın aşkına ve aralarındaki kaosun karşısında saygıyla eğiliyordu. Bugün ailede bir farklılık vardı bu gecede... Ailenin amblemini içeren kolyelerin içindeki arma garip biçimde kaybolmuştu... Sıradan birer kolye gibi duruyorlardı. Bunu hizmetkarlar farketmiş fakat söyleyememişlerdi çünkü Jocelyn bunun anlamını biliyordu ve şaşıracak belki de kızacaktı. Güzel vampir havuzu doldurmayı bitirip kızkardeşinin neler yaptığını görmek için onun yanına gidiyordu. Belki de öğrendiğinde ona katılacaktı... Bunu kimse öğrenemedi... Çünkü Jocelyn mahzenin merdivenlerine ulaşmış ve yavaş adımlarla inmeye başlamıştı ki kırılan camın sesini farketmiş ve duraksamıştı ki o sesi duydu...RàzìèL'in... Kontun... Babalarının, o tiz, acı ve öfke dolu çığlığını... RàzìèL uzun süredir böyle bağırmıyordu... Önce Jocelyn ve hemen ardından Melisis tüm hızlarıyla babalarının odasının kapısından içeri dalmışlardı, hemen arkalarından da tüm koruma ve hizmetkarlar gelmişti. RàzìèL garip görünüyor ve güçsüz kalıp dizlerinin üstüne çökmüş bir yeri tutuyor ve oradan destek alıyor, Ursula ise hemen altında birikmiş bir kan gölüyle sadece ayakta dikiliyor ve gözlerinden kaos, şaşkınlık ve öfke okunuyordu. Oradaki herkes saniyeler sonra farketmişti ki cam kırıktı ve RàzìèL'in destek aldığı şey kırık camdı... Tuttuğu cam parçası eline girmiş ve oluk oluk kanatırken o sadece öylece duruyordu. Gözlerindeki o güç gitmiş yerine acı ve geçmişinde kaybolmuş bir adamın bakışları gelmişti. Bütün bu olanlar yaşanmadan önce Ursula'nın karşısına geçmiş, gözlerinin içine bakmıştı. Kızın gözlerinde öfke, nefret ve çaresizlik hakimken. RàzìèL'in gözlerinde ise sadece asalet ve güç vardı. Onun içindeki kaosu ve nefreti görüyor fakat elinden birşey gelmiyordu... Fakat birden emin oldu. Sonunda yapması gerekenden emindi. Sevdiği kadının gözlerinin içine bakarken kendi gözlerini bir duman kaplamaya başlamıştı ve saniyeler içinde perdeye dönüşmüştü. Artık gözleri tamamen simsiyahtı. O simsiyah gecede, gecenin efendisinin şimdi sanki gücü tükeniyordu, sanki görünmeyen bir güç kontun gücünü emiyordu. Sonunda istemsizce dizinin üstüne çöktü. Dayanıcak bir yere ihtiyacı vardı ve elini yana attı. Tutunduğu yerde cam olmuştu ve kırık cam eline girmişti. Şimdi Ursula'nın yarası hızla iyileşirken gecenin efendisinin elinden kan geliyordu... Kızları ve bütün hizmetkarlar oldukları yere çakılmış durumu izliyorlardı. RàzìèL başını hafifçe yere eğdi birkaç saniyeyi bulmayan bu süre o odadakiler için yıllar sürmüştü. Ayağa kalkarken elini camdan kurtardı, çıkan ses odadaki vampir olmayanların kanını dondurmaya yetmişti... Ursula hala kımıldamıyordu. İçindeki karmaşayla mücadelesine devam ediyor ve hareket dahi edemiyor gibi bir hali vardı. Kadının çıplak bedeninden etkilenen birkaç hizmetkar olduğunu farketmişti... RàzìèL'in eli normalin aksine iyileşmiyordu. Kanlar akmaya devam ederken Ursula'nın kolu artık tamamen iyileşmişti. Asil olan odadan çıkıp giderken iki hizmetkarına eliyle gel işareti yapmıştı. Kanayan elini bileğinden tutuyor ve ağır adımlarla yürüyordu. Babalarının bu hareketine karşılık kızları da babalarının peşinden gelmeye başlamışlardı ki kontun kızlarına attığı delici bakış herşeyi açıklamıştı. Jocelyn ve Melisis oda kalıyorlardı. Odadan çıkmadan önce ağır ve ruhsuz bir tonda kontun sesi duyuldu;

"Kıyafeti hazırsa yardımcı olun ve arka bahçeye piste kadar eşlik edin." kime söylediğini belli etmese de Jocelyn ve Melisis kendilerine söylendiğini anlamıştı. Hizmetkarlar gidip kıyafeti getirirken kızları da kadına doğru ilerlemeye başlamışlardı. Belki de yerde ki kanın kokusu onlara çok hoş geliyordu. Yine de Ursula'ya zarar veremeyeceklerini biliyordu hepsi...
Odadan dışarı yavaş adımlarla çıkıp giyinme odasına giderken arkasından içeri bayan büyücülerden biri girmişti. Ortalığı toparlayacak ve kırılan camı düzeltip çekip gidecekti. Onunla yürüyen iki adamsa telaşlıydı. Köşeyi döndüklerinde asil olan elini tutmayı bıraktı ve birden durdu iki adam yürümeye devam etmişlerdi ve şimdi tam yanından geçiyorlardı. RàzìèL iki elini de yanlara doğru açarak adamların boğazını yakaladı ve hafif bir bağırmayla kafalarını yerlerinden koparıp yere bıraktı... Akan kanlar haliyi kırmızıya boyarken yürümeye devam etti. Kıyafetlerinin bulunduğu odaya geldiğinde hiç duraksamadan, sanki daha önce planlanmışçasına üzerindekileri çıkardı. Üzerine kıyafetinin iç kısmını giydi ve son olarak siyah cübbesini de üstüne geçirdi. Arkasında belli olan aile arması siyah cübbenin üzerinde aynı renk olduğundan varla yok arasında kendini belli ediyordu. Bir sehpanın üzerinde duran yüzüğünü hafifçe aldı ve parmağına taktı. Altın olan yüzüğün üzerinde bir ateş opali ve yanlarında iki adet safir vardı... Müstakbel eşinin yüzüğünün yapıldığı safirin diğer yarısı ikiye bölünmüş ve bu yüzüğe takılmıştı. İki yüzüğü yapanda bir büyücüydü... Aynı büyücü... Yüzüklerin üzerinde farklı bir büyü vardı, herşey planlanmıştı. Hafifçe arka bahçeye doğru giderken Ursula'nın yavaş yavaş kendine gelmeye başladığını ve olanlara hala bir anlam veremediğini hissetmişti. Lakin kızları ve müstakbel eşi kapıda göründüklerinde, Ursula'ya bir kez daha aşık olmuştu. Üzerindeki parlak, siyah elbise ve gecenin karanlığında yüzüğüyle uyumlu olarak masmavi parlayan ve mükemmelliğin aynası olan gözler... Ursula artık normale dönmüştü, bu şekilde kontrol edilmekten aşırı rahatsız olduğunu belli ediyordu. Jocelyn ve Melisis ise huysuzlaşmıştı. Ne yapılacağının ikisi de farkındaydı. Kadının asası her zamanki gibi hazır vaziyetteydi. Karşısında gördüğü büyük makine ve yanında duran kont ise onun afallamasına sebep olmuştu. Duyabileceği bir mesafeye geldiğinde asil olan yeniden konuşmaya başladı;

"Yolculuk zamanı kontes... Bu alete mugglelar helikopter adını veriyor... Havada bu makineye binerek seyahat ediyorlar... Şimdi sıra bizde..." elini tutması için yavaşça Ursula'ya uzattı ve helikopterin kapısını açtı. Ursula kontun eline baktı ve tereddütle destek alarak helikoptere bindi, arkasından da Melisis ve Jocelyn...
Havada süzülürken Ursula sadece dışarıyı izliyordu. Sessizdi ve hareketsizdi sadece nadiren elindeki yüzüğe bakıyordu. Onun dışında parmağıyla sürekli yüzüğüyle oynuyordu...

---Bir süre sonra Dublin----

Helikopter yavaşça yere inmeye başladığında kızları merak içindeydi. Ama Ursula tepkisizdi. Neden olduğunu anlayamasa da tepkisiz... Helikopter tamamen iniş yaptığında Ursula'nın gözlerinin önünde kilise vardı... Uzun zaman RàzìèL'in ona göre hediye Ursula'ya göreyse lanetli bir armağan olarak gördüğü şeyi verdiği yerdi. Herşeyin başladığı yer... Kilisenin arka bahçesinde, kumsalda bir hareketlilik vardı. Pilot kapıları açmadan önce kontun ağzından hafif bir ses tonuyla sözcükler döküldü;
"Şimdi ne düşünüyorsun?"
Jocelyn ve Melisis hala ne olduğuna anlam veremiyorlardı... Fakat Ursula anlamıştı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyCuma Ekim 23, 2009 4:49 am



Bedeni olabildiğince sessizdi ya ruhu, ruhu nasıldı? Hayat yeni kazanımlar için çokta geç olmayan bir kuramsa; Ursula geçmişi silerek her şeye yeniden başlamayı diliyordu. Bağlı kaldığı fenomenler genç kızı giderek ölümcül bir depreme götürüyordu. Oysa tek yapması gereken elini uzatıp onu seven erkeğin gücüne sığınmaktı.
Yaşama hevesi giderek bir kelebeğin ömrüne eş değer oluyordu. Batarken ki mutlak mücadelesinin boş olduğunu görüyor, kan pompalayan kalbinin giderek onu bile tam anlamıyla yerine getiremez olduğunu fark ediyordu.

Raziel’le çıktıkları bu sessiz yolculukta konuşmuyordu, her zaman yaptığı gibi saklılığı ve suskunluğu tercih etmişti. En son ne zaman anlatmıştı birine gerçekten, en son ne zaman tüm devinimleri, içinde taşıdığı sonsuz öfkeyi ne zaman dışarı bırakmıştı. Yalnızlığa gömüldüğünde ruhuna uçurumun mührünü vurmuştu kimseye saklılığını açmayacak içinde taşıdığı parçaları göstermeyecekti. Yaşam bu kadardı onun için… Yaralandığını ancak zavallılar gösterirdi ve o algoritmaların lime lime ettiği fildişinden oyulmuş bir abideydi.
Helikopter zifiri karanlıkta hızla ilerlerken geçtikleri her yere dikkatle bakıyordu genç kadın. Tüm heybetiyle yanında dikilen konta bakmamaya çalışıyordu. Elinden gelmeyen bir debelenme içindeydi, bu bir savaş değildi daha çok soğuk bir mahkûmiyetti.
Ne geleceğini bilmeden ilerliyorlardı ya da Ursula ne geleceğini bilmiyordu uçak denizin üstünde hafif dalgalanmalar yaratmıştı, Ursula şimdi nereye doğru gittiklerini biliyordu. Her şeyin başladığı yere, hiçliğin zaman bulduğu, nefretin sevgiyle sunulup kutsandığı bir yere…
Yaşam sevgiydi, sevgi kaygı peki ya bunların hepsinin anlamı neydi? Canının acımasını istemişti, evet, acımasını… Soluk ironilere gömülü geçmişinin kanamsını ve geçmiş geri sarıyordu. Ayın sureti helikopterin demirinde parıldıyordu. Kalbinde sürekli tuttuğu gece aydınlığa gebe oluyordu. İçindeki heyecan kırıntısına anlam veremeyen Ursula sinirlenmemeye çalışıyordu. Bileğini hafifçe kaldırıp saçının kenarından tuttu ve burnuna götürüp gelen kokuyu çözmeye çalıştı.

Yargıç her zamanki gibi en olmadık zamanda susmuştu, geleceğine vurulmuş zincirlerden kurtulabilecek miydi? Sürekli aradığı huzurun damıtılmamış özünü bulabilecek miydi, kalbine çarpan her açı yürekten yakalayan bir savunmaydı.
Cama dayadığı başını öne doğru çekti ve yaklaştıkları Marina’ya baktı, saklı olan kutuyu bulmuşlardı, şimdi onu açıp yüzleşme zamanıydı. Kadın titremesine engel olmaya çalışarak, karnındaki karıncalanmanın geçmesi için küçük bir ıslık bıraktı ağzından. Yanlarından geçen kızları gibi gördüğü iki hırçın vampir şaşkınlıkla olanları anlamaya çalışıyorlardı ama onun anlamasına gerek yoktu. Artık zaman güven için işlemeye başlamıştı, şimdi tüm parçaları birleştirme zamanıydı. Yaratığın kulaklarında çınlayan sesine karşılık Ursula ona dönmüştü ve

“Sizi kontum, geçmiş gelecekler birleşir ve tüm ümitsizlikler giderse sonsuzluğun içinde eşiniz olacağım fakat merakımı mazur görün neden burası? Neden her şeyin başladığı yer?”

Ursula adamın cevabını beklerken geçmişte bıraktıkları yılı düşündü nasıl geçmişti ki zaman ve şimdi son bulan başka bir yıl daha ve yeni bir başlangıç. Bakalım karanlık gece içinde Pandora’nın kutusu gibi daha neler saklıyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raziel Stormfury

StormfuryStormfury
Raziel Stormfury



Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları

Gün Batımından Şafağa Empty
MesajKonu: Geri: Gün Batımından Şafağa   Gün Batımından Şafağa EmptyPerş. Kas. 05, 2009 6:58 pm

Güç, olabildiğince karanlık bir güç... Ve hiçlik, tüm anlamlarıyla boşluk... Boşluğun ortasında yalnızca güç vardı RazieL için. Kimse bilmesede o lanetlendiği günden beri yalnızdı. Aslında buna lanetlenmişti belkide... Yalnızlık. Ebedi ve sonsuz... Kendi gibi milyonlarcasını yaratmıştı, buna rağmen yalnızdı. Belki de sonunda bu laneti kaldıracak birini bulmuştu. Sonsuza kadar onun olacak, yalnızlığını silip yokedecek biri. Yada belki de laneti bu kadınla devam edecekti. Yalnızlığa mahkum edecekti kadın onu yeniden... Fakat bu kez sondu ve geri dönüşü olmayacaktı. Seçimler yapılacak ve savaş, karmaşa bu kez son bulacaktı. Lanetli cezasını bulacak ve melek yoluna devam edecekti belki de... Son zamanlarında yanında olan bu meleğe teşekkür edecekti bu sayede lanetli olan... 2 kişiyi daha lanetlemişti, onlarda iyi insanlardı belki... Olabilirlerdi, ve hatta olacaklardı fakat lanetli olan onların da hayatlarını ellerinden almış ve yerine bir lanet vermişti. İlginç olansa onları da bu lanetten memnun olduklarına inandırmış olmasıydı. İki kızda bundan memnun olarak devam ediyorlardı hayatlarına. Bu laneti taşımayı sürdürüyorlar ve bundan pişmanlık duymuyorlardı.

Bütün bu olanlar sanki bir rüya gibiydi kont için... Gücünü kaybetmiş, ona vermiş, kendini ona adamıştı. Yaşadıkları zaman boyunca başlarından geçen bunca şey... Sonunda yeniden başladıkları yere dönmüşlerdi ve o kilit soruyu sormuştu kadın... Kontun konuşmalarında asalet yoktu artık herşeyin biteceği zamanı hazırlamıştı ve bu sona gidiyordu. Bunun için hüzünlüydü aslında, bu hüzünse ses tonuna yansımıştı...

"Cevabı basit sevgili kontesim... Herşey başladığı yerde son bulacak. Daim kalan ise bu aşkın büyüklüğü olacak..."

RazieL yine kadının cevabını beklemeden devam etti kilisenin kumsala bakan arka kısmında herşey hazırdı. Bir rahip orada bekliyor ve onların mutlak sondan önce son çıkış kapılarını elinde tutuyordu. Herşey hazırlanmış ve törene geçilmek istenmişti. RazieL artık olacakları biliyordu. En güçlü vampirin hayatı bu kez Ursula'nın elinde olacaktı. Geçen sefer hayatı elinde tutan vampir, bu kez hayatı teslim ediyordu... Rahip seremoniye başladığında Ursula hâlâ karmaşa doluydu fakat RazieL buna aldırmıyordu. Öyle veya böyle o karmaşa son bulacaktı. Ne kızları ne de Ursula olacakları tahmin edebilirdi. Rahip başlayıp Ursula'ya sorusunu sorduğunda, beklenmeyen birşey olmuştu ve kimse bunun olacağını tahmin edememişti... Güneş doğuyordu... Ursula şaşkındı, kızları da öyle... Jocelyn ve Melisis ve kilisenin içine girmek için hamle yapmak üzerelerdi ki, kont hışımla sağ elini kızlarına doğru tutarak arkasına doğru baktı... Gözlerindeki öfke kızlarını korkutmaya yetmişti ve RazieL bunu bilse de bu kez biraz farklıydı ve önlem alması gerekiyordu. Ağzından çıkan kelimeler artık konuşmadan çıkmış ve bir canavarın savaş çığlığına benziyordu daha çok...

"HİÇKİMSE BU TÖREN BİTMEDEN YERİNDEN KIMILDAMAYACAK!"

Raziel kızlarının yüzlerindeki, acı, şaşkınlık ve öfke dolu bakışlara aldırmadan yeniden rahibe döndü. Kızlarını kendi gücüyle yerinde tutuyordu. Fazla vakitleri kalmamıştı... Kızlarının bedenlerinde yakında yanıklar oluşmaya başlayacaktı... Üzerinden fazla vakit geçmedense kendisi de kömür olacaktı ve şimdi seçim Ursula'nın elindeydi... RazieL Ursula'nın şaşkın ve soğuk bakışlarına aldırmadan elini kendi diş izlerinin üzerine götürdü ve hafifçe okşadı ve yeniden acı dolu, hafif titreyen sesiyle konuşmaya başladı...

"İşte sorunun cevabı Ursula... Tam burada yaşamı ve ölümü elimde tutarken ben, senin yaşamını seçmiştim... Şimdi seçim sırası sende. Tıpkı benim olduğu gibi, seninde biz ölmeden önce fazla zamanın kalmadı... Seninle olduğumuz süre boyunca bir yanın hep beni öldürmek için yanıp tutuşuyordu. Hadi yap seçimini... Ölüm mü, yoksa yaşam mı? Bu seçimden sonra bir son yok Ursula... Sonsuzluk... Şimdi yap seçimini genç kontes...

Bütün bunlar olurken kimsenin farketmediği bir ayrıntı vardı... Güneş doğmaya başladıkça, kızların kolyelerindeki kaybolan arma yeniden oluşuyordu... Çiftin yüzüklerinin içinde oluşansa aynı şeydi fakat henüz bunu RazieL'den başka bilen yoktu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Gün Batımından Şafağa

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-