AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Karanlık bir bağ...

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Estelle Roux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Estelle Roux



Mücadele Tarafı : -

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyPaz Ağus. 16, 2009 3:50 pm

Karanlık bir bağ... 29071273


Role Playerlar: Priscilla Jelathe, Carmelita D'alora.
Kurgu: Kara büyüye büyük ilgi duyan Priscilla'nın hazırladığı yapılması yasak tılsım kaybolur. Kız kardeşi Drusilla tılsımın yerini hatırladığını iddia ederek cadıyı ürkütücü görünümüyle tüm Hogwarts öğrencilerinin korkarak yaklaşmadığı en yüksek kuleye yönlendirir. Çok geçmeden kaybolanı eski rasathanenin üzgü dolu havası altında bir kız bulacaktır.
Zaman: Eylül'ün 7. günü, Çarşamba. Yıl 2016.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Estelle Roux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Estelle Roux



Mücadele Tarafı : -

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyPaz Ağus. 16, 2009 10:30 pm

Zarif beden sanki sisin içinden geçmiyor da sisin bir parçasıymış gibi ilerliyor. Kimse, hiç kimse göremiyor onu karanlıkta. Duvarlarda asılı portreler eski hareketliliğini yitirerek durgunlaşıyor. Birinin geleceğini hissediyorlar, ancak gelen kişinin yabancılığının da farkındalar. Hafif adımların belli belirsiz topuk sesi keskin yankılar yapıyor. Koyu kahverengi saçlar dalgalanarak kızıla bürünüyor, soluk gri ten bir süre parlayarak tekrar ölüyor. Değişim belirgin. Korkudan olmamakla birlikte düşünceler dağılmayarak birleşiyor ve küçük tedirginliği yutarak yok ediyor. Ve gözler... Tıpkı yırtıcı bir hayvanınki gibi kısıldığı anda vahşileşiyor, yavaş yavaş karanlığa alıştığı için avına yaklaştığını bilerek parlıyor. Güneş, gündoğumu gerçekleştirmek için çırpınırken onu engelleyen bulutların sağladığı koyu gölgelerin en uzunu en yüksek kulenin siluetinde kayboluyor. Her adımda hırsın ateşinde kavrulan cadı karamsar manzaranın etkisinden çabucak kurtularak başlamadığı işi bitirmek üzere kuytudaki merdivenlere yürüyor. İçindeki heyecan dağılırken kendine yer açmayı bilen umut sessizce bekliyor.

Merdivenin trabzanına tutunarak etrafı incelerken dahi Drusilla'nın önerisindeki gerçeklik payının yüzdelerinden emin değildi. Gecenin bir vakti küçük kız kardeşinin sözlerine kulak vererek eski rasathaneye sürüklenmesini anlamsız bulsa da tuhaf bir şekilde gerçekten bu kuleye gelmiş gibi hissediyordu. Şafağın kızılımsı sarı ışıkları yılların yıpranmışlığıyla rengini kaybetmiş tuğlalara vururken hafif bir rüzgarla dalgalanan saçlarının şafağın rengine bürünmesini hissetmedi bile. Kendine güveninin geri geldiği bir ara yer yer çürümüş tahta basamakları tırmandı, ta ki tepeye ulaşana kadar da durmadı. Düşeceğine dair bir korku duymuyordu elbet, sadece tılsımı böyle bir yerde neden yaptığını bilmiyordu. Hafızasında karanlığa saplanmış bir noktaya ulaşmak için çırpınırken zihinsel engelini, kendi ördüğü kalın duvarı aşamıyordu. Hazırladığı iksir seçilen eşyaya göre tılsım ya da mühür haline gelen bir sıvıydı. Priscilla mühür yapmak istemediğinden dolayı kız kardeşiyle kendisi arasında ruhsal bağlantı sağlayacak tılsımı oluşturmuştu. Fakat bayılmasına neden olan kaza iksir kolyeye dökülürken gerçekleşmişti. Drusilla ablasının nereye gittiğini bilmemekle birlikte tahmin edebileceğine inanıyordu. Uyandığında Ravenclaw ile Gryffindor kulelerinin arasında yatan genç kız onun önerisini denemek zorunda kalmıştı. Zira saat kulesi ve diğer yerlerden çıkmayan tılsımı bina kulelerinde yapamayacağı için son şansını barındırıyordu yüksek zirve. Son basamakta ayağı kayarak zemine yapışmadan önce bakışları parıltılı bir nesneye takıldı. Sonra birkaç saniyelik bir arada zihnindeki duvar incelerek kalktı.

Küçük bir kazan yeterli görünüyor gözlerine. Gereken tüm malzemeler büyük siyah cüppenin derin ceplerine yerleştirilmiş. Soğuk taş basamaklar ayağını acıtırken geç fark ediyor aralarına tahtalar döşendiği. Birkaç küçük kıymık yumuşak deriye batıyor ve kızın dudağını ısırarak kanatmasına neden oluyor. Pas tadındaki kan hoş değil. Ellerini kazana uzatarak malzemeleri koymaya başlayan kız birden duruyor. Bir şey eksik. Korsesine sakladığı değerli taş aklına gelene kadar bekliyor. Sonra dikkatlice sıkılmış düğümü açıyor, korseyi gevşeterek çıplak tenine dayanmış elması çıkarıyor. İşte gereken esas malzeme elinde. Bundan sonra yapılacak tek şey kara büyüye olan inancına bağlı. Gözlerini kapatıyor, diliyor. Elmasın parçalara ayrılmasını sağlayacak olan güç akıyor bedeninden. Değerli taş artık binlerce parçaya ayrılmış. Elmasın büyük parçalarından birini elinde tutuyor, diğerlerini kazana atıyor. Kutsal sıvı olmadan iksir tamamlanamaz, biliyor. Keskin kristal kolundaki damarı kesiyor, kan bilekten süzülerek kaba akıyor ve kısa sürede kabı dolduruyor. Kristaller kutsal sıvının içinde yüzerken ihtişamını kaybetmiyor. Aniden yükselen alev rengi dumanlar tebessümü serleştiriyor. Gümüş tozu aynı kararlılıkla atılıyor kazana. Çıt, çıt, çıt.... Sonra tavşan ayağı. Henüz taze, çürümemiş et. İksir kendi kendini oluşturacak. Şans. Sabır. Güce odaklanmış ruh-beden bütünlüğü.

Işık yeniden belirginleştiğinde farklı parıltı yoktu. Mavi gerdanlık - bakış açısına göre kolye - sanki hiç görünmemiş gibi kaybolmuştu. Derin hayalgücünün bir kez daha kendini ele geçirdiğini düşünen Priscilla ayağa kalkmayı başardığında umutsuzca çevresine bakındı. Midesindeki ağrı basamakların köşesine çarpmış olmasından kaynaklanan acıyla karışınca çekilmez olmuştu doğrusu. Dağılan saçları ezayı belli edercesine koyu yeşile çalarken armonik bir sesle irkildi istemeden. Duyduğu tatlı bir sesti, tıpkı banshee şarkılarındaki hüzünlü sözcükler gibi. Unutkanlığı dikkatsizliğiyle karışınca büyük hatalar yapan cadı bu kez işi hareketlerini kontrol ederek ilerledi. Bir kez daha kayıp düşerse kendine gelememekten korkuyordu. Gözleri kırık kapının arkasına çevrildiğinde sadece tanıdık bir simadan öteye gitmemiş olan kızı gördü. Kendisi için anlam ifade etmeyen ad zihninde yankılanırken elinde tuttuğu gerdanlıkla birlikte önem kazanmıştı. *Carmelita...* Herşey için geç olduğunu bilse de gördüklerini çözümlemeyi başarmış olan zihni adı ve gereksiz diğer kelimeleri yutarak ona gerçekleri gösterdi. Priscilla'nın koyu kırmızı dudakları histerik kahkahalar arasında kımıldamayı başarmıştı. 'Sakın ona dokunma!'
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyPaz Ağus. 16, 2009 11:38 pm

Karanlığı delip geçerken hiçbir şey umurunda değildi. Bir şeyler arıyordu. Onun içindeki boşluğu doldurmaya yarayacak bir şey. Her adımında ona bir kez daha yaklaşıyordu. İçini saran duygunun tarifi yoktu. Karanlık ona ilk defa huzur veriyordu. Onu sarıp sarmalamış ve asla bırakmayacağını fısıldıyordu kulağını. Sonsuza dek yanında olacaktı. Asla kopmayacaklardı birbirlerinden. İşte, yerde karanlığı hiçe sayarak parlayan kolye. Onu bekliyordu. Sıcak avucunun içinde okşanmaya hasret kalmışçasına bakıyor, haykırıyordu. *Al beni ve asla bırakma. Çıkart beni sonu görünmeyen bu karanlıktan.* Bu kolye ona ait değildi ama ona tuhaf bir şekilde bağlı olduğunu hissediyordu. Artık onsuz yapabilir miydi? Kesinlikle hayır. Kolye onun olmalıydı. İçindeki boşluğu doldurmalı ve ona güven vermeliydi. Hiç düşünmeden kolyenin durduğu yere elini uzattı ve avucunun içine aldı. Artık bana aitsin. Avucuna hapsetmiş olduğu kolyeyi göğsüne bastırdığı an derinden gelen çığlık içini acıtmıştı. Sanki ondan sevdiği şey zorla kopartılıp alınmışçasına acılı bir çığlık. Son hatırladığı şey ise gökyüzüne doğru uzanan kule; eski rasathaneydi.

Gördüğü rüya onu çok etkilemişti. Diğer gecelerdeki gibi saçma sapan veya anlamsız şeyler görmemişti. Tam aksine eksikliğini hissettiği şeye bağlandığı görmüştü. Kime ait olduğunu bilmiyordu ama paylaşmak istiyordu. Çünkü artık onsuz yaşayamazdı. Kolyeye sahip değildi ama kızı beklediğine emindi. Aynı rüyasındaki gibi onunda yalnızlığına son verecekti. Kolyeye nasıl bu kadar bağlandığını anlayamıyordu. Ya da kolyenin önceki sahibine mi demeliydi. Ne olursa olsun bu bağ kesip atılacak türden değildi. Her şeyden üstün ve öteydi. İki zıt kutbu bir araya getirecek kadar güçlü ve özel. Onu bulacaktı ve geçmişte ayrı geçirdikleri sürenin acısını çıkartacaktı.

Eski rasathaneye doğru ilerlerken aklında bir tek rüyasında gördüğü kolye vardı. İçindeki körelmiş 'anne' duygusunu canlandırabilecek miydi? Annesine olan özlemini unutturmaya yetecek miydi peki? Bilemiyordu. Sadece ona kavuştuğunda hiç olmadığı kadar huzurlu olacağını ve kapanması zor olan yarasını tedavi edeceğini düşünüyordu. Eskimiş ve çürümeye yüz tutmuş merdivenlerden çıkarken tedirgindi. Ya ona kavuşamazsa? Elinden kayıp gitmesine izin verebilir miydi? Onun için her şekilde mücadele edebilir miydi peki? Ya da bu gördüğü rüya tamamen hayal ürünü olabilirdi. Sadece bir rüya, gerçekle ilgisi olmayan, saçma rüyaları arasına mı girecekti? Bunların hiçbiri olmayacaktı. Çünkü onu bulmuştu. Yerde usulca duruyordu. Kolyeyi ondan alabilecek kimse yoktu. Son basamağı atlayarak geçti ve kolyenin olduğu yere dizlerinin üstüne çömeldi.

“İşte, buradayım. Merak etme seni asla bırakmayacağım. Sen bana aitsin.”Minik bir bebeği teselli edercesine konuşuyordu onunla. Dokunmaya kıyamadığı bu güzel kolyeyle. Yeteri kadar ayrı kalmamışlar mıydı zaten? Bu özleme bir son vermeli, onu avucuna almalı ve yapay duygular dışında gerçek duygularını hissetmeliydi. Titreyen eliyle ona yavaşça uzandı ve elinden kaçacak bir avmış gibi sıkıca kavradı. Ona dokunmasıyla bedenine akın eden sıcaklık keyifliydi. Sonunla ona kavuşabilmişti ve bütün özlem son bulmuştu. Artık onsuz olamazdı. Rüyasındaki gibi elinde tuttuğu kolyeyi göğsüne bastırdı.
'Sakın ona dokunma!' Bu kızda kimdi? Nereden çıkmıştı ve neden kolyeye dokunmaması gerektiğini söylüyordu? Aslında bu o kadar da önemli değildi çünkü kolyeye çoktan dokunmuştu. Karşısındaki kızın gözlerinin içine, derinlere baktığında aslında ona ait olan kusursuz parçanın karşısında durduğunu anladı. Bütün hissettikleri kolyeye değil karşısında duran bu kıza aitti. Kolye sadece onunla arasındaki bağın sembolik kısmıydı. Hiç tanımadığı sadece birkaç kez görmüş olduğu bu kıza nasıl bağlandığını bilmiyordu ama kendini hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu. Onun yanında her şeyi unutabilirdi. Hiç kimseyle yaşamadığı şeyler yaşayabilirdi. Kızın gözlerindeki korkuyu görebiliyordu. Korku ve tedirginlik.
“Ah, hayır. Sen benim yıllardır aradığım şeysin. İçimdeki boşluğu dolduracak kişisin sen. Sana bağlandım ve asla kopamam. Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama lütfen benden uzaklaşma. Bir yarım eksik yaşayabileceğimi sanmıyorum.” Bu dakikadan sonra artık o kız onun yarısı olmuştu. Hiçbir şekilde ayrılamayacağı diğer yarısı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Estelle Roux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Estelle Roux



Mücadele Tarafı : -

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyPtsi Ağus. 17, 2009 9:41 pm

Bakıyor. Destansı güzelliğiyle ışıldayan tılsıma bakıyor sadece. Kız kardeşine vermesi gerekmese kolyeyi takıp kendi kendine bağlanmayı düşünecek kadar ileri gidiyor. Sonra gülümsüyor, kolyeyi saten kabına koyarak kutuyu kapatıyor. Gitmesi gerekli. Zarif beden doğrulurken kutu titremeye başlıyor. Ah, yazık. Priscilla haberi olsa kutuyu yanına almaz. Bilmiyor, merdivenlerin başlangıcına doğru yürüyor. Kilidi açmayı başaran haşin büyü beklenmedik bir anda patlıyor. Siyaha dönmüş tutamların arasında kalan beyazlıklar uçuyor, özgürce değil, çaresizce. Karanlık basarken zihinde ne olduğunu bilmiyor aciz beden. Debeleniyor, çığlığı daha çıkmadan kayboluyor.

Kızın boş bakışları ne kadar geç geldiği gerçeğini bir kez daha yüzüne çarpıyordu sanki. Az sonra değişimin gerçekleşeceğini bilen Priscilla kara büyünün kendi bedeninden çıkarak kızın bedenine dolduğunu hissetti. Yakıcı bir hisle kıvranırken Drusilla'dan nasıl özür dileyeceğini değil, bir aslanla nasıl dost olmayı becerdiğini anlatacağını düşünüyordu. Sihir ikisinin de boşluklarını doldurmak için şekil alırken dayanmaya çalıştı. Pes ederse ortaya çıkacak lanetten kurtuluş olmayacaktı. * Hayır, hayır istediğim bu değildi.* İtirazlar, çırpınışlar... Hiçbirinin de fayda vermeyeceğini bilen cadı panzehiri olmayan iksirinin getirisine katlanmalıydı artık. Anlamsızca yankılanan sözleri kavramaya çalışırken bir kez daha yanılgısını fark etti.

Dipsiz karanlık son bulduğunda beyaz bir ışık ölümün habercisi gibi yayılıyor etrafa. Kız kulenin en uçtaki penceresinden dışarı fırlayıp göle düştüğünden beri kendinde değil. Onun ölmemesini sağlayan şey onun cam kırıkları arasında süzülmesine neden olanla aynı. Ölümcül sihir ceza verdiği gibi affedici de olabiliyor. Gölgeler üzerinden kalkıp uzaklaşırken uyanma vakti geliyor, cadı gözlerini açıyor. Neler olduğunu hatırlamamakla birlikte hafızasının bir bölümü kayıp. Hatırladığı tek şey yaptığı iksir, kaybolan tılsım... Onları bulmak zorunda. Kız kardeşine ulaştırması gerekiyor.

Ruhsal bağlantı çözülemezdi. İki güçlü bağla ile birleştirilmiş ruhlar ayrılamazdı. Gözlerini kırpıştırarak kızın ne yaptığını görmeye çalışan Priscilla gözyaşlarının akmasına izin verdi. Yapabileceği başka birşey yoktu, canı yanıyordu, güçsüz düşmüştü. Titremeye başlamadan önce son kez konuşmayı denerken kızın kolay kabullenebilme yeteneğine hayran kaldığını düşündü. Gerçekten takdire değer bir tepki vermişti, daha doğrusu vermemişti. 'Bu doğru değil Carmelita. Sadece büyünün etkisiyle saçmalıyorsun. Eğer-' Eğer? Boşverirse ya da unutmaya çalışırsa bağları kopacak mıydı gerçekten? Salaklığına lanet ederken burnunu çekti Priscilla. Yalan söylemek gereksizdi. Gözlerinin önüne düşen beyaz tutamı siyah saçlarla karışacak şekilde kulağının arkasına itti ve yutkundu. Söylemeliydi, söylemek zorundaydı. 'Bak o kolye bir çeşit tılsım haline getirilmişti. Aradığın kişi ya da şey ben değilim. Daha neye aç olduğunu bile bilmiyorum!' İlk defa küçük düşürmüyordu kendini. Son da olmayacaktı bu umarsız durumlarında.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyÇarş. Ağus. 19, 2009 2:11 am

Taş bebek ağlıyordu. Gözyaşları ise yerlerinden memnun değilmiş gibi hızla uzaklaşıyordu ondan. Kusursuz güzelliğinin üstüne gölge düşürmüştü bu yaşlar. Üzülmesini istemiyordu. Acı çekmesini. Ondan kaçabilirdi, uzaklaşabilirdi ama yapamıyordu. Peki, neden? Çaresizlikten ağlıyordu öyleyse. Düştüğü durum ise yeterince kötü olmalıydı.
'Bu doğru değil Carmelita. Sadece büyünün etkisiyle saçmalıyorsun. Eğer-'
Yanlış şeyler mi hissediyordu öyleyse? Neydi içindeki boşluğu doldurup taşıran bu sıcaklık. Doğru değilse nereden geliyordu bu mutluluk?
'Bak o kolye bir çeşit tılsım haline getirilmişti. Aradığın kişi ya da şey ben değilim. Daha neye aç olduğunu bile bilmiyorum!' Şaşılacak bir durum değildi. Bir yılana sarılmıştı. Onun gölgesinde korunmaya çalışıyordu. Olmaması gereken şeylerdi bunlar. Kolye... Evet, o normal bir kolye değildi. Peki ya neden rüyalarıma girmiş, beni yanına çağırmıştı? Bir büyü sayesinde birine bağlanmak istememişti. O gerçekten ona yardım edebilecek birilerini arıyordu. Aç olduğu şey ise anne sevgisiydi. Hiç tatmadığı şeyi arıyordu o. Priscilla bu duyguyu bastırabilir miydi? Ona annesi gibi güven, sevgi verebilir miydi? O, Carmelita'yı istememişti. İstemeyecekti de. Elbet bir yolu olmalıydı. İstemediğin biriyle nasıl hiç kopamayacak bir şekilde bağlanabilirdin ki? Bu olumsuz düşünceler kuvvetli bağı eritmeye yetmeliydi. Ruhları birbirine kenetlenmeden bitmeliydi.

Yüzünü taş bebekten ayırdı ve gökyüzüne döndü. Birbirlerine kenetlenmiş bulutlar gibiydiler. Rüzgârın savurduğu yere el ele giden, aynı anda yok olan bulutlar gibi. Sessizce haykırışlarını kendilerinden başka kimseye duyuramıyorlardı. İçine düştükleri bu karmaşık bağa boyun eğmek zorunda kalacaklardı. “Priscilla, böyle olmasını istememiştim. Ben, sadece içimdeki boşluğu doldurmak istiyordum. Bu bağı elbet bir şekilde yok edebiliriz. İmkânsız olmamalı. Sen, bana bağlanmayı, ruhlarımızın birbirine kenetlenmesini istemiyorsun. İstemediğin bir şeye boyun eğmek zorunda olmadığını söyle bana? Bu bağı yok edebileceğimizi söyle, lütfen.”

Bütün olumsuzluklara rağmen bir umut ışığı bekliyordu. Taş bebeğin dudaklarının arasından çıkacak kelimelere bağlıydı her şey. Umutsuzluğa kapılmak istemiyordu. Priscilla onu sevebilseydi belki her şey daha kolay olabilirdi. Kızın her zaman yanında olduğunu bilmek güzel olabilirdi. Eğer bu bağ çözülemezse bedenini ve ruhunu ikiye ayırmak zorunda kalacaktı. Bir yarısı Isadora’ya diğer yarısı ise Priscilla’ya ait olacaktı. Carmelita, onlarla yaşayacaktı. Hayatındaki en önemli iki insanda bulmuştu kendini. Kaybetmek istemiyordu. Bulutların saklayamadığı ay en sonunda ışığı iki genç kıza yansıtabilmişti. Bazı gerçekler ne kadar karanlık ya da sisli olsa da üzeri örtülemezdi. İşte ayda bütün engellere karşı gerçekleri aydınlatıyordu. Bu iki beden, iki ayrı ruh artık birbirlerine aitlerdi. İki taraftan da alınan parçalar birleştirilerek yeni bir puzzle çıkacaktı ortaya. Yeni bir görünüş, yeni özellikler ve yeni bir duruş olacaktı. Bu değiştirilemez bir gerçekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Estelle Roux

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Estelle Roux



Mücadele Tarafı : -

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyÇarş. Ağus. 19, 2009 5:25 pm

Bilinmezlik her saniye biraz daha karanlığa batarken çaresizliğini unutmayı başaran cadı dağılan gücünün kırıntılarını harcayarak Hogwarts'ın ana binasına doğru ilerliyor. Zindanların boğucu havasına dönmeyi istemese de kız kardeşini görmesi gerekli. Zihnindeki engeli aşmaya çalışırken farkında olmadan ayakları onu istediği yere götürüyor. Geçilen portiko onu bir süre rahatlatıyor, ardından tekrar umutsuzluğun içinde buluyor kendini. Çiğ taneleri ren cümbüşüne dolanmış çiçeklerin üzerinden O'na göz kırpıyor ancak O görmüyor. Tek istediği yuvasına, okula geldiğinden beri kendini ait hissettiği bölgeye ulaşmak. Hafızasının kayıp bölümünü aydınlatacak kardeşinin bir şeyler bilmesini umuyor. Dört kule çiçeklerin ötesinden ona el sallarken Priscilla daralıyor ve içindeki canavar bedeni tırmalayarak dışarı çıkmaya çalışıyor. Hapishane eski gücünü kaybetse de öfkeli canavar beceremiyor. Bir kez daha yeniliyor.

Hıçkırıkları dinerken gözyaşlarını durdurmaya çalışmadı. Çünkü biliyordu, kendini ne kadar zorlarsa zorlasın karamsar duyguları yenilmeyecekti ona. Bir anne gibi koruyup gözettiği kız kardeşine olan bağlılığı Carmelita'ya yönlenmişken onu gerçekten koruyup koruyamayacağını düşündü. Koridorlarda arkasına saklanan Gryffindor'lu cadı komik duruma düşmekle kalmaz tüm okulun önünde rezil olurdu. Ancak bu hareketi Drusilla yapsa kimse önemsemezdi, elbette biliyorlardı Jelathe'lerin bağlılıklarını. Kızın sözleri bir ninni gibi kulenin içine yayılırken suskunluğunu korudu. Kara büyünün durdurulamayacağını bilemezdi ki. Büyükannesi Casilda dahi bu büyüyü çözemezdi. En karanlık cadılardan Casilda hatayı düzeltemeyecekse üstelemenin anlamı yoktu. Direnmenin de... ' Edemeyiz Carmelita. Kabullenmek istemiyorum fakat kara büyü gerçek bir usta olmadan durdurulamaz. Büyükannem Casilda kimsenin bozamayacağı büyüler olduğunu söylemişti. İşte bu yüzden yaptım ya tılsımı. Kız kardeşimden asla kopmamak için...' Titreyen sesi yeni yeni güçlenmeye başlıyordu. Koyu kızıla dönmüş saçları soğuyan duygularıyla birlikte yeşilin en koyu tonlarına bezendi. Sinsi bir yılandan çok üzgün bir yılana benziyordu Priscilla. Hüzün tarafından ele geçirilen...

Büyük demir kapının küçük aralığından geçtiği anda oyunun ana bölümü son buluyor. Perde arkasında neler olacağını merak eden seyirciler yok. Koltuğunda rahatsızca kıpırdanan oyun yönetmeni de yok. Sadece kendi hayatının başrol oyuncusu olduğunu bilen Priscilla yalnızlığını ilk defa bu kadar keskin hissediyor. Kendi çocukluğunun özlemini kız kardeşiyle yok ettiği zamanlar geliyor aklına. Drusilla'nın gözlem yeteneğine bir kez daha hayran kalarak içinde hafif bir umut ışığı beliriyor. Ve fazla kalmadan tekrar sönüyor.


' Ah bir ömür benimle bağlı olmak... Dayanabilir misin Carmelita? Kötü bir üvey anneyi sevebilir misin? Bir de üvey annenin gerçek kızı Drusilla var tabi... Prensin gelip seni götürene kadar bizi çekebilir misin?' Melodrama kaçtığını biliyordu. Önemsemedi. Sözlerinin anlamlı olup olmaması aklına takılması gereken en son şeydi. Cafcaflı cümlelerinin içindeki anlamın kızın derinlerine ulaşmasını beklerken az önceki kazanın yarasını iyileştirememiş olan bacakları daha fazla dayanamadı, Priscilla da yere çöktü. Carmelita'nın yüzünü daha iyi görebiliyordu artık. Kusursuz hatlarını kapatan kahverengi saçlar olmasa ona birini hatırlatacaktı. Malikanelerine adını veren Lady Catherine'i.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Karanlık bir bağ... Empty
MesajKonu: Geri: Karanlık bir bağ...   Karanlık bir bağ... EmptyCuma Eyl. 11, 2009 5:52 pm

Lanet olası karanlık bir bağ bu kadar önemli miydi yani? Nasıl olurda iki zıt karakteri birbirine bağlayabilirdi? Saçmalık. Tamamen saçmalık. İstemiyorsa kimse Priscilla'yı kıza bağlı tutamazdı. Carmelita'yı da aynı şekilde ona ama kız tuhaf bir şekilde karanlık, güçlü bağı hissedebiliyordu. Çekip gidemeyeceğini biliyordu. Her an aklında bu kızın olacağını da çok iyi biliyordu. Peki neden? Neden Priscilla? Birine ihtiyacım vardı ama bunun o kız olmasını istememiştim.

Karanlık gecenin içine tıkılıp kalmıştı. Bir kapı, bir ışık, bir umut. Yoktu. Yine yalnız ve çaresiz hissediyordu kendini. Hâlbuki Isadora ona yetiyordu. Tamamıyla bütün isteklerini karşılıyordu ve kız bundan gayet memnundu. Onunla yaşadıklarını kimseyle yaşayamazdı. Onsuzluk ise koca bir boşluktan fazlası; bir ölüm. Onsuzluk bir ölümden daha fazlasıydı belki de ama bir şeyler eksik kalıyordu işte. Hiçbir şey kusursuz ve mükemmel olamıyordu. Bir boşluk, eksiklik, aksaklık elbet gösteriyordu kendini. Hayat her zaman tıkırında gidemezdi. Planlanan şeyler bir şekilde bir pürüzle elbet karşılaşır ve her şey biterdi. Şimdi olduğu gibi. Bu tılsım Carmelita ve Priscilla için hazırlanmamıştı. İki kardeşin birbirlerinden hiç kopmamalarını sağlayacaktı bu tılsım. Yanlış kişi ve yanlış zamanda bulunmasaydı eğer doğru kişiyi bulabilseydi bu tılsım bir sorun olmazdı. Şimdi ise önlerinde çözüme ulaştırılması gereken kocaman bir sorun vardı. Belki de iki sorun. Priscilla işleri zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu işte. Kesin ve net konuşmayı beceremiyordu. Bir şeyleri ima ediyordu ama söyledikleri Carmelita'nın umurunda bile değildi. Bu sorunun biran önce kesin bir sonuca bağlanmasını bekliyordu. Sadece bunu...

'Ah bir ömür benimle bağlı olmak... Dayanabilir misin Carmelita? Kötü bir üvey anneyi sevebilir misin? Bir de üvey annenin gerçek kızı Drusilla var tabi... Prensin gelip seni götürene kadar bizi çekebilir misin?' Dayanamayıp ne yapacaktım peki? Başka seçeneğim vardı sanki ve ben onu seçmişim gibi konuşuyordu. Lanet olası çenesini hiç doğru düzgün şeyler söylemek için aralamıyordu ki. Kesinlikle suçlu ben değildim. Suçlu yoktu işte. Herkes başka şeylerin peşindeydi fakat yanlış sonuca varıldı. Normalinde her şey silinip doğru yolu bulmaya çabalayabilinirdi ama bu öyle bir şey değildi. Bu tuhaf bir karanlık bağdı işte. Çözülemeyen, yıpratılamayan bir bağ.

"Seninle bir ömür bağlı kalmak inan korkunç gözüküyor ama başka bir yol var mı? Sana katlanmamı gerektirmeyecek başka seçenekler? Varsa söyle ve ben doğru yolu bulabileyim. Hayatımın en büyük hatası olmandan korkuyorum. Seni sevip sevemeyeceğim hakkında en ufak bir düşüncem bile yok. Bunu sanırım bize zaman gösterecek. Seni tam anlamıyla tanımıyorum bile ve sende beni." Kızın cılız bedeni yere yığılıp kalmıştı. Her zamanki gibi boş ve soğuk bakıyordu. İçinden onun yanına gidip sıkıca sarıp sarmalamak istiyordu. Onu teselli etmek ve olmayacak şeylerle ümitlendirmek. Yapamazdı. Ne kadar istese de ondan tiksinen bir buz kütlesine bu şekilde yaklaşamazdı. Onun dilinden konuşacak ve öyle hareket edecekti.

"Ah Priscilla şuan yaşadıklarımızın bir kâbus olmasını o kadar çok istiyorum ki ama korkunç bir gerçek. Bunu sende biliyorsun. Bana sonucu söyle. Bu yaşananların sonu nereye varıyor? Sana ve bu 'kopmayan bağ' zırvalıklarına dayanmam mı gerekiyor?" Kızın gözlerinden akan yaşlara dayanamıyordu. Ağlama. Lütfen, ağlama. Onu böyle görebileceğini hiç düşünmemişti. Duygusuz, katı biriydi o hep. O ağlamazdı. O gülmezdi. O bencil birisiydi. Umursamaz, soğuk ve herkesi küçümseyen biri şimdi bebek gibi ağlayamazdı. Carmelita kızı çok yanlış tanımıştı. Belki o kendisinden daha çok acı çekiyordu. Belki de sadece ağlıyordu. Duygusuzca. O da kız gibi yavaşça dizlerinin üzerine çöktü ve karşısında duran soğuk bedeni izlemeye başladı. Onunla gerçekten anlaşabilir miydi? Bir ömür ona bağlı kalabilir miydi? Özellikle arkadaşları bu karanlık bağ zırvalıklarına nasıl karşılık vereceklerdi? Bilmiyordu, bilmekte istemiyordu zaten. Sadece kızın ağzından dökülecek sözleri düşünüyordu. Bu durumda söylenecek şeyler belliydi ama ondan duymak istiyordu. Onun buzlarının eridiğini gözleriyle görmek ve birbirlerini tanımak için uğraşmalarını kabul ettiğini duymayı istiyordu. Bir kerede olsa Priscilla’nın bu bağa isteyerek boyun eğmesini bekliyordu. Zorunluluktan değil, isteyerek. Bunun asla olmayacağını bilse de bir umuttu işte. Carmelita’nın saçma umutlarından biri.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
 

Karanlık bir bağ...

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-