AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyC.tesi Ağus. 22, 2009 5:02 am

Sis.
Tozların kıpırdamadığı karanlığın hükmünün geçmediği, güneşi hakaret sanıp kendi varlığına sığındığı bu mabet. Esen rüzgarda uğuldayan bir ses, düşüncelere oluşan bir imge ; “Girmeye cesaret eden de kim!"

Sessizlik.

Dile gelmemiş düşünceler bir çığlık gibi yardı yasak ormanı. Gecenin şafağa selam verdiği o saatte, yasaklanmış ormanın sakinleri avlarının peşinde pusuya yatmışken duyuldu çığlık. Kapı açıldı. Pür dikkat kesilen kulaklar, uluyan kurtların çağrısı ve koşuşan vampirlerin çığlıkları. Kimseler duymadı gelip geçti ruhu yalayan bir meltem gibi.

Bedene bürünmemiş varlıklar, korkuyla inletirken ormanı, ilk kurban hırsızın aldığı nefesi soluyan, toynaklarıyla toprağı delip geçen, hissettikleri acıyı haykıran at adamlardı. Bedenlerinden sökülen ruhları kanlı canlı teninden kopartıldıkça attığı çığlıklar yürekleri olmayan vampirleri bile dehşete düşürecek kadar acılıydı. Bir anlık nefes boşluğunda sordular “Nerede” ve söküp aldılar. Ellerinde inleyen ruhları lime lime parçaladılar. Havada kalan bir koku, bir iz bir nota; Hiç bir şey. Geriye, geldikleri hiçlikten başka hiç bir şey kalmamıştı. Azizler; anahtarın koruyucuları, kayıplarının farkına vardılar. Onu arıyorlar ve bulana kadar da durmayacaklar.

Konu: Yasak Orman’dan gelen bir çığlık sonrasında, korucunun uyarısı ile ölü bir at adam grubu bulunuşu.

Kişiler: Ormana gelmeden önce Hogwarts’taki odasında Kehanet Profesörü tarafından dehşetli bir kehanetle uyandırılan Soyut Bilimler Profesörü, takım yıldızların yerlerinin değiştiğini gören Astronomi Profesörü, İlk teşhisleri yapan SYB profesörü, çığlığı ilk duyan Tılsım Profesörü, olası bir işaret için ortalığı araştıran Kriptografi Profesörü, büyü bilgisi ve durumun sonuçları akıbetiyle orada bulunan KS Profesörü, atadamların içinden kurtulan olma ihtimaline karşılık heyecanla ormana koşan İksir Profesörü ve benzer sonuçlara yol açmış bir hadise hatırlayan Sihir Tarihi Profesörü olayı araştırmak ve anlamak için oradadırlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyC.tesi Ağus. 22, 2009 6:27 am

Bazen tüm dünyaya küçük önemsiz bir ayrıntı gibi görünen bir şey, yaşantımızın gidişatını değiştiren olağandışı sayabileceğimiz bir olayla sonuçlanır. Sıradan hayatımızın, nitelendirdiği basit ve önemsiz bir vaka, tesadüf…
Ne var ki, yaşantımızda olan bu küçük olay, tüm hayatı etkileyecek bir karmaşıklığa neden olur. Belki biz bunu algılayamayız o an için mümkün olamayabilir. Ne çok övündüğümüz zekâmız nede irademiz bunu anlayacak şekilde yaratılmamıştır. Bazen bu gerçeği yıllar sonra anlayabilir ve geriye dönüp baktığımızda, o an için bizi ilgilendirmeyen hatta büyüklüğüne göre kızgınlık uyandırabilen şeyin, ne kadar hayret verici olduğunu fark edebiliriz.
Eğer toplumun yaşantısında kendimizi kandırarak küçük ayrıntılara, tesadüflere önem vermesek yitip gider ve bunun içinde kimseye hesap soramayız çünkü hayatımızın her hangi bir dönüm noktasında sonları düşünmeden verebileceğimiz kararlar ve küçük ayrıntılar ile sonlarımızı belirleriz.
Oysa Ursula her zaman farklı düşünmeyi severdi, sonları tahmin eder ona göre hayata ruhunun soğuğunu taşıyan parmaklarıyla şekil verirdi. Yönetmek ve kontrol onun işiydi fakat bu güç bile, onun zarar görebilme imkânını değiştirmiyordu. Yaklaşan karanlık Hogwarts’ı sardığında genç kadının aklına gelen dayısı oldu onu içindeki büyük nefretle büyütmüş ve dünyaya kıyımın karanlığını taşıyan bir beden bırakmıştı.
Siyah puslu gecede duyulan çığlıklar ruhunun en içinde hissettiği korku onu sıcak yatağından kaldırmıştı. Koridordaki sesler yeterince açık bir şekilde beyninde yankılanıyordu, onca ses karanlığın harekete geçtiğinin en büyük göstergesiydi. Hızla yatağından kalktı bu gece rüyasında ilk defa dayısını görmüştü, yıllarca ona azap veren kâbuslarına ilk kez misafir olmuştu. Elinde tuttuğu kristal kadehi havaya kaldırmış;

"Diriliş, diriliş oldu küçüğüm sonunda beklenen geldi.” diyordu.

Gökyüzündeki koyu sis uyandıktan sonrada gerçekti hala vardı ve tüm bedenini kaplamıştı. Beyaz teni terin verdiği nemle parıldamıştı, acele etmeden giyiniyordu içini kaplayan sise izin vererek bu buharın içinde derin bir demle yoğunlaşarak. Sakin geçmişlerde yaşanan tutkulu bir hayaldi ölüm, bahşedilmiş güçler vücudunda gezerken Ursula tüm ihtişamıyla hazırlanıyordu. Bu belki kişiliğinin sadist bir yansımasıydı fakat içinde çektiği acı mazoşistliğinin bir çelişkisiydi. Kelimelere anlam yüklemenin bir anlamı yoktu ölüm dünyaya gelmişti, yapılacak tek şey varlığının neyi seçeceğini bulmaktı. Damarlarında taşıdığı yüce güç kendi için bile elbet yakıcıydı. Kapıya ilerleyen genç kadın kapının önünde kendiliğinden açılmasıyla koridora çıktı. Sarı saçları siyah elbisesinin üstünde kırılgan parıltılar saçıyordu, asasıyla bütün olmuş eli küçük bir ritim tutturmuş bir şekilde hareket ediyordu, çok sevdiği bir parçayı kırmızı dudakları mırıldanıyordu. Mavi gözleri ormanın içindeki vahşetin izlerini taşıyordu, ürkütücü ve ölümcül…

Acelesi olmadan merdivenlere vardı çünkü ormandaki şey oradaydı doğuşta ve başlangıçta aradığını bulmak için çırpınıyordu. Yakıp, yıkıyor hapsedilmişliğinin verdiği karanlıkla ilerliyordu. Ursula aklındaki kabusu bir kez daha düşünmüştü acı çığlıklar veren at adamlar kanlarıyla banyo yapan yaratıklar ve en önemlisi Raziel'in öldürücü bakışları. Her cevap tek bir soruya çıkacak gibiydi ama sorunun sorulması için cevapların doğru olduğundan emin olmalıydı. Derin bir nefes aldı, Hogwarts’tan dışarı çıktığında bedenine çarpan soğuk iliklerinde küçük kıpırtılara neden oldu ama sessizce ormana doğru ilerlemeye başladı. Birazdan diğerlerinin de ona katılacağını biliyordu, korucu tüm okulu ayağa kaldırmıştı nerdeyse ve öğrencileri sakinleştirecek kişilerden biri olmaya katlanamayacaktı. Hele ki gördüğü rüyadan sonra…
Rüya dediği şey aslında korkunç bir kâbustu ama bu kâbusun içinde parıldayan tek bir şey vardı kan, güneş ve ölümsüz aşkı…
Çıplak ayakları çimlerde narin izler bırakıyordu ama kalbinde taşıdı iz daha büyüktü, Stella’yın olanları görmüş olup olamayacağını merak etti bir an için ve aldırmadan yürümeye devam etti. Yürüyüşüne devam ederken Tılsım profesörünün aklına girdi ve ona ulaştı kadının şaşırmadan onu yanıtlaması hoşuna gitmişti. Onunla geçirdiği zamanlar zevkli bir satranç oyunu gibiydi, gizemli ruhunun karanlık yüzü hep ilgisini çekiyordu. İstese kadının aklını çok rahat ele geçirebilirdi ama Ursula’nın saygısını kazanmış bu kadın için bu söz konusu olmazdı.
Kadın Ursula’nın seslenişine sükûnetle cevaplar veriyordu. Ursula gecenin karanlığından sıkılmıştı. Ormanın girişine geldiğinde içini büyük bir zevkle kaplayan hisse, başını yana eğerek ve tüm ormanı mavi gözlerine hapsediyormuş gibi gülümseyerek cevap vermişti.

“Galadriel hala buradalar hemen gelin ve bilin ki bizim için çok fazla sürprizleri var, okulu ve öğrencileri koruyacak bir tılsım bırakın, çıkmadan…”

Kadının verdiği cevap onu hiç şaşırtmamıştı ama arkasından gelen sesle bir anlık bir kopukluk yaşamış ve aniden geri dönmüştü, arkasında ki yeni gelen İksir profesörüydü. Aklındaki gücü zor engellemişti ona çarpacağı gücün farkında değildi herhalde bu adam.

“Ah, sayın profesörüm bir daha arkamdan yaklaşmamanızı tavsiye ederim yoksa bu sizin için kötü sonuçlar doğurabilir.”diyip adamın söylediklerine küçük bir reverans yaparak cevap verdi ve Galadriel’in sinirle seslenişine beyninden cevap verdi.
“İyiyim sadece İksir profesörü de bana katıldı, Tanrım hadi gelsenize artık daha ne bekliyorsunuz?”

Mavi gözleri ormana doğru çevrildi son uyanıştı bu belki de yaşam için soluyordu çerçevesiz hayatlar at adamların kanı ormanın başlangıcına sanki simgesel bir şekilde dökülmüştü. Geleceklerini bilen birileri onlara yol gösteriyordu. Yanında tüm yakışıklılığıyla dikilen profesöre soğuk gözleriyle baktı oda biliyordu ve elindeki iksir şişeleriyle bir an önce yardıma gitmek istiyordu ama şimdilik saçma bir şey yapmak istemiyordu çünkü savaşları sakin olanlar kazanırdı. Gladriel’in ve SYB profesörünün seslerini duyduğunda çoktan yanlarına geldiklerini anlamıştı, başını hiç çevirmeden oradakilerle konuşmaya başladı;

“Onlar hazır ya biz?”


En son Ursula Avalon Glenn tarafından Perş. Eyl. 10, 2009 11:48 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Galadrîel Lûthien

TılsımTılsım
Galadrîel Lûthien



Mücadele Tarafı : Karanlık ve Gizemli
Rp Sevgilisi : En az onun kadar gizemli
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sibirya Kaplanı (Mavi gözleri Ruh emiciler için yok oluşun simgesidir)

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyPaz Ağus. 23, 2009 7:47 pm



Zamanın su gibi geçtiği o anlarda uyumak mümkün müydü? Kaçak profesör, zehirlenen öğrenci, boynundaki tılsım’ın verdiği acı… Neler oluyordu? Gözlerini kapayıp kızıl kanepesine uzandı. Öylece geçmişe uzandı, aşk ihanet ve acı, lanet okudu olana ve olmuş olacağa, nedendi şimdi bu huzursuzluk! Sağdan sola döndü, açık kalan pencereden gelen soğuk hava ayaklarının üşümesine sebep olmuştu, tek gözünü açarak pencereye bir bakış attı. Perdesi şiddetli rüzgârın esaretinde çığlında çırpınıyordu. Tek bakışıyla pencereyi kapattı. Gücünü kullanması için asaya ihtiyacı yoktu, asa sadece gücüne güç katmak içindi. İçinden güldü, hatta kahkahalar atmamak için kendini zor tutuyordu. Bu kadar komik olan neydi? Anlamsızlıklar zinciri yüzünden süzülen bir damla yaşla daha da güçlendi. Şimdi neden ağlıyordu. Kardeşinin yüzü karşısında cisimlenmiş gibi duruyordu. Ellerini uzattı “lütfen, gitme” ve yok olan suret yerini bir çığlığa bıraktı.

Başını elleri arasına alarak yere çöktü. Kanepeden ne zaman inmişti; bilmiyordu. Çığlıklar, boynunda asılı tılsımdan gelen mavi ışık huzmesiyle daha da şiddetlendi. Güneş şeklindeki tılsım’nın nereden geldiğini hatırladı. Aklını kontrol altına alarak derinden bir nefes aldı. Zihinfed’e dayanıklı oluşu onu koruyan tılsımlarla daha da etkileştirmişti. İhanetin kokusu onun bu önlemi almasını sağlayalı çok olmuştu. KS profesörü dışında kimse zihnine dokunamazdı. Bu kadın bazen ileri gitse de okulun çıkarları için Galadrîel bu kadına istediği ayrıcalığı sağlayacaktı. Ve bu ayrıcalığın ne zaman biteceğine gene kendisi karar verecekti. Bırak Ursula kendi hükmünü sürdüğünü düşünsün, diye düşündü aklının ucuna KS profesörü değince. Yüzündeki acı kardeşinin hayaliyle sertleşmiş demirden bir maske olarak geri dönmüştü. Kafasını kaldırıp odasındaki tek portreye baktı “Ne dersin sence de hareket başladı mı?” cevabını beklemeden üzerine geçirdiği koyu kan kırmızın elbisesini ve çizmesini giydi.

“Geliyorum Ursula, dikkat et de çömez profesörler ayağına dolanmasın?” zihnine sohbet maksatlı gelmemiş olduğunu, Ursula en keskin sözcükleri seçerek kanıtlıyordu. “sana dikkat et demiştim, az sonra oradayım” son sözcükleri söylerken eline aldığı anahtarla gizli çekmecelerini tek tek açtı. Alttan ikinci çekmecede aradığını buldu. Boynundaki güneş simgesinin bir benzeriydi ama bu taşın ortasında mavi kartal simgesi bulunuyordu. Avucunun içine bir çizik atarak kanının bir parçasını Tılsıma sürdü ve onu havaya fırlattı. Asılı kalan tılsım altın renginde parlıyordu. Asasını kaldırarak büyülü sözleri haykırdı. Gittikçe büyüyen tılsım parlaklığını daha da arttırarak ortadan kayboldu. “Pof” çıkardığı ses bu kadardı. O an da Hogwarts’ın tepesinde güneş gibi parlayan bir sembol belirdi. Okul aydınlanmıştı. Büyülediği koruma Tılsım’ı onu geri alana kadar orada kalacak ve kötüyü okuldan uzak tutacaktı. Kanıyla mühürlenen tılsım belki karanlık büyü ile yapılmıştı lakin amacı iyilik içindi. Her şey Hogwarts içindi, onun için iyi ve kötü yoktu, sadece okul vardı. İçi rahat asasını kaldırarak yasak ormanın yakınına cisimlendi. Okul müdürü ve kendisi hariç kimse okulda cisimlenemeyeceğinin bilincinde rahatça çimlerin üzerine ilk adımını attı. Asasına verdiği komut onu doğruca diğer profesörlerin yanına götürdü.

“Neler olmuş burada?” Soğukkanlılıkla cesetlerin yanına yaklaştı. Yürümüyor havada süzülüyordu. Ursula’nın arkadan bakışına bir cevap vermesi gerekiyordu; “Yere basarak delilleri bozacağımı düşünmediniz değil mi?” Arkasını dönerek iksir profesörüne baktı; “Benden çabuk gelmeniz beni şaşırttı, söylemek istediğiniz bir şey var mı?” sözlerinin bitiminde yavaşça yere indi. Bir elini yere bastırarak eğildi, gözleri kapalı öylece dinlemeye başladı. Ağzından anlamsız sözler çıkmaya başladı. Aniden gözlerini kocaman açtı, bakışlarının Ursula’ya dikti. “Yılanlar” dedi, sesi titriyordu “onlar, onlar anlatıyor ve korkuyor!”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raziel Stormfury

StormfuryStormfury
Raziel Stormfury



Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyÇarş. Ağus. 26, 2009 5:55 pm

Gecenin karanlığında başlayan kaos gecenin içine işlemiş ve onun dostlarını adeta yerlerinden oynatmıştı. Bütün yaratıklar gecenin içinde kaçışıyori, kimisi ne olduğunu çözmeye çalışıyor, kimisi de yalnızca korkup kaos yaratıyordu. Bütün yaratıklar sanki daha büyük bir gücün etkisindeymişçesine yarattıkları kaosun içinde boğuluyorlardı. Kesinlikle normal olmayan bir şeyler vardı. Bütün yaratıklar anlaşılmaz bir şekilde, garip tavırlar sergiliyor, kendi kaoslarını kendileri yaratılıyorlardı. Yaratıkların bu tepkisi normal değildi, ormanda sürekli canlılar ölüyor, daha çok öldürülüyordı. Lakin hiçbiri daha önce böyle bir tepki vermemişler, böyle bir kaos oluşmamıış ve daha önemlisi bütün yaratıklar anlaşılamaz ve çözümlenemez bir şekilde garip davranışlar sergiliyor ve korkuyorlardı.

Korkmayı bırakalı uzun zaman olmuş bu yaratıksa kendi yaratmadığı, sevgilisinin yaratmadığındansa emin olduğu bu kaosun nedenini çözmeye çalışıyordu. Sevgilisinin kendi içinde yeniden oluşan kaosu hissetmiş ve onun için endişelenmişti.


Korkunç çığlıklar duymuş ve bu çığlıklar kendisi kadar duygusuz bir avcıya bile acı vermişti. Duyduğu çığlığın nedenini bulduğunda ise şaşkınlık ve öfke karışımı bir duyguyla sarsıldı. Kendi türünün avlanma sahasında öldürülen canlılar vardı ve bunlar bir vampir tarafından öldüremiyecek kadar acı çektirilmiş ve kan akıtılmıştı. Bir vampir onun için çok değerli olan şeyi asla ziyan etmezdi. Ayrıca bu grup tek bir vampirin öldürebileceğinden fazlaydı. Bunların hiçbirinin bir önemi kalmamıştı saniyeler içinde. Ursula'nın yakınında olduğunu hissetmiş ve kokusunu almıştı... Etrafında insanlar vardı ve garip şeyler dönüyordu...

Öfke nöbeti içerisindeydi, beyni öfkeden ve nefretten yanıyordu. Bu lanet insanlar ne yapıyordu böyle? Bu kahrolasıca nereye gidiyordu? Bu lanet insanlar neler yapıyordu? Neden hep kötülük olmak zorundaydı? Neden hep kendini kahrolasıca kaosun içinde buluyordu hep? Artık huzur istiyordu! Sadece sevgilisinin kollarında bulabileceği bir huzur!

Dişleri dışarda güçlerinin doruklarında bir anda yanlarındaydı. Ormanın karanlığının içinde topluluğu görünce durdu. Sevgilisini inceliyordu... Güzelliğiyle gecenin içinde bir aydınlığın bir yansıması gibiydi. Yanındaki insanları gördüğünde ise öfkesi yeniden doruğa çıkmıştı... Yavaşça yürüyor, kesik aralıklarla vampirik hızını kullanıyordu. Onların rahatça görebileceği bir yere geldiğinde ise sadece Ursula'nın gözlerine bakmıştı. Hiçbirşeyden korkmayan bu kadın bile sevgilisinin gözlerinde gördüğü öfkeden ürkmüştü. RàzìèL bütün ihtişamıyla tek tek hepsinin yüzlerine baktı ve kükrerçesine bir ses tonuyla sordu;
Neler Oluyor Burda?!

Gecenin karanlığında öfke nöbeti geçiren bu adamı artık durdurabilecek tek bir kişi vardı ve o kadının da onu durdurup durdurmayacağı şüpheli bir durumdu. Bu durumu fırsat bilen insanlardan biri herhangi bir hamle yapmaya kalkmasın diye her an saldırabilecek bir duruşu vardı..


En son RàzìèL StormFury tarafından Perş. Eyl. 03, 2009 4:10 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daisy Dina Murino

GezginGezgin
Daisy Dina Murino



Mücadele Tarafı : Zay
Rp Sevgilisi : .. Bilmem talep varsa olabilir ..
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Unicorn

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyCuma Ağus. 28, 2009 6:02 pm

Karanlık ve gecenin yıldızlarla buluştuğu an da odasından teleskopu ile incelediği takımyıldızları sanki bir şeylerin habercisiymiş gibi konumlarını hızlı bir şekilde değiştirirken onları şaşkın gözlerle incelemeye devam ederken birden çığlıklar kulağını kemirmeye başlamıştı. Takımyıldızlarının konumlarını değiştirmesi Astronomi tarihin de hiçte iyiye yorumlanmazdı. Bunun ardından da bu çığlıklar tam da kötüye haberciydi. Ellerini birden teleskopundan çekerken kendini bir anda yerde bulmuştu. Gözlerinden akan başların hiç bir anlamı yoktu. Ellerini hızlı bir şekilde yere vuruyordu ve bir şeyler mırıldanıyordu. Sanki deli gibi davranıyordu. Bunları neden yaptığını bilmiyordu. Anlamsız bir şekilde yaptıklarını sürdürürken hem yasak ormandan gelen çığlıklar hem de yaptıklarının hiç bir şekilde açıklayamazdı. Bir süre sonra yerden kalktı ve hiç bir şey yokmuş gibi tekrardan teleskopunu yanına giderek takımyıldızlarının konumlarını sanki deminden hiç bir şey yaşamamış gibi sürdürüyordu. Bu anlamsız tavırları içinde ki karmaşayı da ortaya çıkarmıştı. Takımyıldızları sanki kasırgaya uğramış bir şekilde konumlarından kurtulup başka bir değişikliğe uğruyordu. Çığlıklar, takımyıldızlarının konumu bunların hepsi de kötüye alametti. Hemen neler olup bittiğini anlamak için üzerine değiştirdi ve çığlıkların neden olduğu şeyi bulmaya yani yasak ormana neler olup bittiğini anlamaya gidecekti. Hızlı bir şekilde ve çığlıkların eşliğin de üzerini giydikten sonra odasından ayrıldı. Merdivenlerden yavaş ve temkinli bir şekilde inerken pencerelerden birine baktığın da dışarısının bir an da sisler içinde kaldığını gördü. Aklında tekrardan bir soru işareti oluşmuştu. Bu açık hava da bu sisin de ne işi var? Gerçekten şuan da yaşadıkları çok ilginçti. Hogwarts'tan çıktıktan sonra adımlarını yasak ormana doğru giderken '' Pof '' diye bir ses duymuştu. Okul bir de aydınlanmıştı. Bu aydınlanmanın temel sebebi hava da asılı duran mavi bir ışık huzmesiydi. Kolunun alnına koyarak ışığa baktı. Bunun bir koruma tılsımı olduğunu aklından geçirdi. Bunu kimin yaptığını da gayet iyi biliyordu. Bunu yapan Tılsım profesörü olan Galadriel'di. Bunu yaptığına göre yasak ormanda kesinlikle kötü bir şey olmuştu ve tüm Profesörlerin de orada olduğunu adı gibi biliyordu. Adımlarını birden hızlı atarak koşmaya çevirdi ve beş dakika sonra yasak ormana gelmişti. Ormanın derinliklerine geldiğin de yerde yatan ölmüş at adam grubunu görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Onların başında duran tam da tahmin ettiği gibi Tılsım Profesörü Galadriel, Karanlık sanatlar Profesörü Ursula ve Hogwarts'a yeni atamam İksir Profesörü Daniel vardı. Ve bir de dişlerini çıkarmış halde orada olanlara bakan vampir duruyordu. Çok korkunç görünüyordu. Kendisine bir şey yapmayacağını biliyordu ama onun orada neden olduğunu bilmiyordu. Vampire göz atarak yanlarına gittiğin de olanları anlamak için aklında ki soruları cevap vermeleri için onlara yöneltti. Yerde yatan cesetlere bakarken şaşkınlık içinde bakıyordu. Hem iğrenme hissini bastırmaya çalışıyor, diğer yandan da gözünü alamadığı at adamlara, astronominin en yetenekli kullanıcılarına bakıyordu. İçlerinden birkaçının gözlerini aynı noktaya dikerek öldüğüne şahit oldu. Kafasını kaldırıp onlarla aynı npktaya baktığında, önce aydınlatıcı tılsım yüzünden görmekte zorlandı. Ancak, alıştığında, gördükleri karşısında hayrete kapıldı. Tüyleri diken diken olan genç kadın, hafif bir titremeyle, oradaki herkesin yüzüne bakıp konuştu:

'' Takım yıldızlardan ikisi yer değiştirmiş. Bu...Bu mümkün değil! ''


En son Daisy Dina Murino tarafından Paz Eyl. 06, 2009 12:54 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Genevieve De Maurëll

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Genevieve De Maurëll



Mücadele Tarafı : Aydınlık.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kurt

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyCuma Ağus. 28, 2009 7:42 pm

Terden sırılsıklam olmuş bir şekilde yatağında doğruldu, gözlerini aralayıp çevresine bakındı. Koridor çığlıklarla dolup taşarken uyumak biraz zor sayılabilirdi. Korkmuyordu yine de otomatik olarak elleriyle pamuk örtüsüne sarınmıştı. Hızla örtüyü bıraktığında çıplak ayakları çoktan soğuk zeminle buluşmuştu, hızla terliklerini ayağına geçirdi ve kapıya doğru yöneldi. Üzerindekiler dışarı çıkmak için uygundu, genelde evde giyelebilecek kıyafetler olsa da spor yaparken de giyilebilecek bir eşofman takımı vardı üzerinde. Uzunca bir süre koridor boyunca yankılanan çığlıkları ve kehanet profesörü olduğu her halinden anlaşılan kadının yaptığı kehanetleri dinledi. Bu işi doğru bir şekilde yapmak istiyordu, kimseyi telaşlandırmak ta istemiyordu. Açık penceresinden içeri giren rüzgara yoğunlaştı bir anda, ardından pencerenin dışına göz gezdirdi. Neredeyse tüm profesörler yasak ormanın dışında toplanmış bir şeyler hakkında konuşuyorlardı, hem de oldukça ciddi bir şekilde. Bu görüntü onu çok derinlere sürükledi.

Genevieve küçük ve sevimli bir çocuktu, güzel olduğu kadar akıllıydı da. Meraktan fıldır fıldır dönen yemyeşil gözleri evin her köşesini dikkatle incelirken büyükbabasının sesini işitti. Büyükbaba sert ve ciddiydi, çocuklardan hoşlanmasa da Genevieve'yi severdi. Ayrıca Hogwarts'ta Sihir Tarihi profesörlüğü yapmış, ondan önce de bakanlıkta çalışmıştı. Eski hikayeler anlatmayı severdi, özellikle de torunu Genevieve'ye. Çünkü Genevieve de tarihe meraklıydı ve böyle hikayeleri dinlemek onun da çok hoşuna giderdi. Büyükbabasının sesini duyan küçük Genevieve hızla yaşlı adamın yanına koştu ve küçük kollarıyla onun boynuna sarıldı. Büyükbaba ise torunu her ona sarıldığında bir hikaye anlatırdı, bu geleneği bozmadan bu sefer hangi hikayeyi anlatacağını düşünmeye başladı. Artık yaşlanmıştı ancak güçlü bir hafızaya sahipti, ne mutlu ki bu güçlü hafızasını torununa da aktarabilmişti. Küçük torununu kucağına oturttu ve öksürerek boğazını temizlemeye çabaladı. Bir eliyle torununu kucaklarken diğeriyle de oturduğu koltuğun kenarını tutuyordu, basit bir kazaya kurban gitmek hiç hoş olmazdı. Ve hikayesini anlatmaya başladı.

'' Bu çok eski bir hikayedir küçüğüm, ileride işine yarayabilir o yüzden dikkatle dinle. Yıllar yıllar önceydi, belki ben bile doğmamıştım. Bu hikayeyi de bana babam anlatmıştı. Aylardan Kasım'dı, dışarıya buz gibi bir hava hâkimdi. Oysa dışarıdaki havadan farklı olarak Hogwarts'ın içi cayır cayır yanıyordu, bu da öğrencilerin içini sıcak tutuyordu. Alev gibi kızıl saçları ve yemyeşil gözleriyle ilk görüşte güzel bir izlenim bırakan Emily Johann, Hogwarts'ta Kehanet profesörü sıfatıyla bulunmaktaydı. Kendisi gerektiğinde baştan çıkarıcı, gerektiğinde zeki, gerektiğinde ise korkunç bir kişiliğe bürünmesiyle meşhurdu. Şüphesiz en iyi özelliği ise gerçekçi kehanetlerde bulunmasıydı. Günlerden bir gün - gecenin ilerleyen saatlerinde - Emily, soğuk terlerle uyandı. Kendinde değildi. Bir gaz lambası kapıp kehanetini herkesin duyması için koridorlarda çığlık çığlığa haykırdı. Tüm öğrenciler koridora dökülürken, profesörler öğrencileri mi engelleyeceklerini yoksa Emily'i mi dinleyeceklerini şaşırmışlardı. Herkes Emily'in çevresinde bir daire oluştururken insanlar, Emily'nin yaşadıklarının farkında değillerdi. Bu olay sadece onun ölümü oldu... ''

Gerisinde ise olanları hatırlayabiliyordu Genevieve, sağ eliyle ağzını kapadı. Hızla kapıyı açıp koridora çıktı ve upuzun koridor boyunca koşmaya başladı. Diğerlerinin arasından ustaca sıyrılarak hızla çıkış kapısına ulaştı ve kendini dışarıda, yasak ormanın girişindeki profesörlerin yanında buldu. Asasını yokladı ve yasak ormana girmek üzere olan profesörleri durdurdu. Sakin değildi, hikayenin bir kısmını öyle hızlıca anlattı ki anlaşıldığından emin bile değildi. Emily'nin öldüğü kısma geldiğinde ise duraksadı, gerisini anlatabileceğinden emin olmayacak bir şekilde diğerlerine baktı. Hepsini gözleriyle tek tek süzdükten sonra neler olacağını beklemeye karar verdi, neler yaşayacaklarını. Her şey için büyükbabasına teşekkür ediyordu içinden, o her zaman haklı çıkmıştı. Bazen onun geleceği gördüğünden şüphelendiği zamanlar oluyordu, şu an gibi yoksa diğer türlü bu hikayeyi neden anlatmış olsun ki? Son bir kez gökyüzünde ışıl ışıl parıldayan aya gözlerini dikti, bu gece ve onun getirecekleri neler olabilirdi? Kısa bir süre sonra gözleri belki de geldiğinden beri burada olan vampire takıldı, bir şeyler soruyordu sanırım ama onlara cevap verecek cesareti kendinde bulamadı Genevieve. Sessizce diğerlerinin bir şeyler söylemesini bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/genevieve-t5665.
Steve Raymond Peakes

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Rp Sevgilisi : Olabilir.Şu anlık yok
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Acromantula


Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptyPtsi Eyl. 07, 2009 5:27 pm



Karanlık gökyüzünü ele geçirmiş bir vaziyette geceye değişik bir görünüm verirken Hogwarts sakinleri bu günün olağan bir gün olduğunun farkına varmış belki de korktukları yüzden geceyi yataklarında geçirme gibi bir olanak ortaya koymuşlardı. Bu durumdan dolayı nöbet tutma görevi gerçekleştirmek zorunda kalmayan profesörlere yararken neredeyse yarı yılın yorgunluğunu bu gece atmak isteyen profesörler de geceyi öğrenciler gibi yataklarında geçirmek istemiş ve erken saatlerinde odalarına çekilmişlerdi.Ama unuttukları bir şey vardı bazen insanların potansiyeli olmayan hisleri gerçek olabilirdi ama bu gece için profesörler ve öğrenciler bundan haberdar değildi.Yakın bir zamanda da haberdar olacaklardı;Bu gece

Gece tüm sessizliği ile ilerlerken Hogwarts’ta uyumayan nadide kişiler için bu gece bir şeyler ifade etmeye başlamıştı. Daha önce sadece gecenin en kör saatlerinde bu kadar sessiz olan Hogwarts bu gece daha erken saatlerde değişik bir sessizliğe kavuşmuş ve uyumayan kişiler için dikkat çekici bir nokta olunmuştu.Ama bu sessizliğinde bir noktası vardı.İnsanlar için söylenilen fırtına öncesi sessizlik tam bu duruma uyuyordu. Acaba yine öyle mi olacaktı?Bu belirsiz sessizlik yakında değişik bir olayla mı sonuçlanacaktı?İşte bunların tüm cevabı çok yakındaydı.Tabi bir nokta daha vardı. Olayların başlangıç çizgisi diğer olayı da insanlar için ağlar ve insanlar ne yapacaklarını bilmeseler gibi içlerindeki hissi takip ederek olayların bulunduğu yere ulaşabilirdi. Evet bu olayın da bir başlama noktası olmalıydı. Peki bu başlama olayı neydi;Çığlık

İşte bu olay da korkunç bir çığlıkla başlamıştı. Odasında ağır bir uykuda olan profesör Steve’i bile uyandıracak kadar korkutucu olan çığlık, insanların uyanmasına sebep olurken insanlar neyin uyandırdığını değil hangi olayın sonunda bu sesin çıktığını merak ediyordu. Profesörlerden bazıları bu sesi duymuş ve kendini toparlayarak hemen kendini olay mahaline götürmek için asası alarak odasından ayrılmıştı Bazıları ise bu sesin ürkütücü şokundan kurtulamamış ve kurtulmak istercesine hareket etme çabasına girmişlerdi. Kendinitoplayan profesörlerden Steve ise kendini soğuk odasından kurtarmak için üzerini pelerinin almış ve dişlerini takırdatarak odadan ayrılmayı başarabilmişti. Etraftaki panik havası hemen anlaşılırken fırtına öncesi sessizlik bozulmuş ve olayın korkutucu belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu durumdan pek memnun olmayan Steve beyninde kendini ve Hogwarts’ı kurtaracak bir büyü ararken bu panik hadisesiyle bazı kendi icat ettiği büyüleri unuttuğunu anladı. Bu durumun tatsız etkilerinden biri olan paniği yaşadığı için memnun olmayan Steve kendi ayaklarının istemsizce hareketlerini durdurarak bu panik havasını yenmeye kararlı bir şekilde kendi yaptığı büyüleri düşünmeye başladı.Zamanın akıp gittiğinden haberi olmadığı saatlerde beyin gücü ile kendini eski haline getiren Steve panik havasından kurtulur kurtulmaz adımlarını sıklaştırdı. Belki ona uzun gelen 1-2 dakika gelişen olaylara yetişmek isteyen Steve, önemli bir özelliği olan animagus özelliğini harekete geçirmek isterken kaybedecek vakidi olmadığı için herkesini ortasında dönüşüme karar verdi. Ayakların birden yerden kesilmesi ile beyninde canlandırdığı dönüşümün gerçekleştiğini anlayan Steve başının gitmeden önceki haliyle son bir kez rahatlatıcı nefesini ciğerlerine ekti bunun sonucunda geçen 1-2 saniye sonra büyük kanatlı bir kartala dönüşen Steve kanatlarını havayı döverek harekete geçirdi. Koşmaktan daha zevkli olan uçma hadisei insana bir zevk yaşatırken aynı zamanda gideceği mesafeyi daha az dakikada bitirmek gibi bir olanak sunuyordu. Bu yüzden kanatlarını hızla sallayan Steve, küçük vücudunun hızlandığını hissederken 1-2 dakika sonra olayın bulunduğu yere geldiğini hissetti.Ani b ir dönüşüm geçiren Steve eski haline dönerken cebinde duran özenle yapılmış asasını çıkararak savaş pozisyonu halinde tutarken kambur duruşunu değiştirerek dik durmaya başladı.Adımlarını hızlandırmaya başlayan Steve ormanın içlerine doğru gidildikçe rutubetli ve kasvetli havanın arttığını hissediyor ve bundan rahatsız oluyordu. Bu yüzden çevik adımlarını son kez bir şekle sokan Steve koşar adımlarla yürümeye başlarken ormanın kasvetli havasını düşünmüyor ve bu yolla buradaki havayı yenmeye çalışıyordu. Havanın soğukluğu ve ilginç karanlığı içinde yürümenin zor olduğu ormanda hızla ilerleyen Steve yavaş yavaş olayın bulunduğu yere ulaşırken ondan önce gelen profesörleri görmeye başladı. Her zaman gördüğü tılsım profesörü Galadriel’E selam verirken onun neredesin gibi bakışlarına maruz kalarak diğer profesörlere de selam verdi. Hepsinin yüzüne işlenen hayret duygusuna karşılık içinde merak duygusu barınan Steve diğer profesörlere döndü artık içinde saklayamayacaktı ve sorusunu sormak için dudaklarını araladı.

“Düşüncelerinizi bölmek istemem ama burada neler oluyor”



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nymphetia J. Silimauré

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Nymphetia J. Silimauré



Mücadele Tarafı : Zümrüdüanka Yoldaşlığı
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Yarasa

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu EmptySalı Eyl. 08, 2009 6:31 am

http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/ii-kat-f76/soyut-bilimler-profesoru-nun-odasy-yasak-orman-1-kysym-t5562.htm

Deli gibi koşturuyordu genç kadın. Merdivenlerin sonuna geldiğinde derin bir nefes alarak duraksadı. Ardından hızlandı yine. Söyleyeceklerini dilinde çeviriyordu. Bir yandan söyleniyor, diğer yandan da nefes alıp veriyordu. Normalde panik yapmayan ve mantıklı biri olarak bellenen Nymphetia, korkunun her türlüsüyle yüzleşmiş bir kadın olarak, ölesiye korkuyordu. Ayaklarına dolanan bitkilere ve çalılara takıldığında, ormanın içine giriyor olduğunu fark etti. Kısa süreliğine durdu olduğu yerde. Okulun tepesindeki aydınlığın sebebini düşünmeye gayret ederek ve yolunu aydınlattığı için sevinerek ilerlemeye başladı. Nefesinden sesleri duyamadığını fark ettiğinde yutkundu ve nefesini tuttu. Çok fazla olmasa da, biraz ilerde, endişeli ses tonlarını işittiğini iyice algıladı. Kuruyan ağzını kendine faydası olmayan bir yutkunmayla ıslatmaya çalışırken, birden bire yere kapaklandı. Yürüdüğü yolu görmüyor değildi, yalnızca vücudu ondan farklı şeyler peşindeydi. Beyni orada bulunmaması gerektiğini tekrarlıyordu Nymphetia’ya. ‘’ Gitme! ‘’ diyordu içinden bir ses. Onu korumaya çabalayan. Ancak genç kadın isyanın eşiğinde olan aklını sorulardan temizlemek için hareket etmek için hükmetmeye uğraşıyordu güçsüz ayak bileklerine. Savaşı kazanır gibi yerden doğrulmuştu ki, yeniden yere kapaklandı. Olduğu yerde ağlamaya başladığına inanamıyordu. Bu sakin, bu durgun kadın, kendisinden emin olmayan ve güvensizlik derelerinde boğulan bir zavallıya benziyordu. Elini koyduğu yerdeki sıcaklığı fark ettiğinde avcunu yerden kaldırdı. Tepedeki ışığın aydınlık gölgesinde, elinin ayasını kaplayan sıcak, yoğun sıvıyı kokladı. Demirimsi tadı genzinde hissederken midesi kalktı. ‘’ Kan! ‘’ Ağlamasına yeni sesler eklenerek kalktı olduğu yerden. Çırpınarak koşmaya devam etti.

İlerisinde en az kendisi kadar şaşkın bekleyen bir grup profesörün, kendisine endişeli şekilde bakan gözlerine saldı korkusunu. Yanlarına yaklaşırken bağırarak anlatmaya başlamıştı. ‘’ Marjoline! O, o benim odamda. Gece! Ben uyurken geldi. Sayıklamaya başladı. Sanırım o, bir şeyler gördü. Evet evet! Bir kehanetti. Gözleri uzaklarda! ‘’ Sürekli nefes alıp verdiğinden söylediklerini anlamak oldukça zordu. Elini gösterirken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. Orada olanlardan birinin tısladığını duyana kadar devam etti.

‘’ O artık serbest! dedi bana. Sonra, birden havaya yükseldi.Aman tanrım! O havada… bir şeyler daha söyledi. bir şeyler daha…Şimdi anımsamıyorum hepsini. Dolunaydan bahsetti. Hala odamda. Lanet olsun! Neler oluyor! Bu kan, bu! ‘’

Fazla uzaktan gelmeyen tıslamayı yeniden duyduğunda, ortamdakileri yeniden kavramaya çalıştı. Profesör arkadaşlarından yabancı biri vardı. Onlardan olmayan. ‘’ Onlardan.’’ Kısa süreliğine sakin kalabildi sadece. Ölüleri üst üste dilim dilim yığılmış olan topluluğa baktı. Bakarken aynı anda avucunda hissettiği ıslaklığın, kime ait olduğunu anladı. Metrelerce uzağa giden kanın sahipleri, kiminin gözleri açık, kimisinin kapalı, ilerisinde yatıyorlardı. Böylesine güçlü gövdelerin birbirlerinin üzerine yığılmış olmaları hem ironik, hem de ürkütücüydü. Tek tek profesörlerin yüzlerine baktı. Delirmiş gibi Galadriel’in yakasına yapışıp sorguladı. Hem kendi kaderini, hem tedirginliğini. Kimseden ses çıkmıyor olmasının sebebi neydi? Neden herkes bu kadar sakindi. İçlerinden bağıran sesi duymuyorlar mıydı?

‘’ O serbest kaldı. Anlıyor musun? O dediği de kim!? Bu karmaşanın sebebi oymuş, senin yüzünden. Kulelerin tepesinde güneş gibi parlayacak dedi. Onu sen mi çağırdın! Neden susuyorsunuz neden! ‘’

Bir tıslama daha duydu nerden geldiği belirsiz. Kendisine gelemiyordu Nymphetia. Yumuşak bir sesin sakinleştirici okşayışına ya da sert bir tokada ihtiyacı vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-