AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Galadrîel Lûthien

TılsımTılsım
Galadrîel Lûthien



Mücadele Tarafı : Karanlık ve Gizemli
Rp Sevgilisi : En az onun kadar gizemli
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sibirya Kaplanı (Mavi gözleri Ruh emiciler için yok oluşun simgesidir)

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 EmptySalı Eyl. 08, 2009 8:38 pm



Yavaşça elini yerden çekti, doğrulmak bir an ona anlamsız gelmişti. Ormanın bu köşesinde ters giden o kadar çok şey vardı ki, aklını bir şeye odaklamak çok zordu. Soru soran bakışlara aldırmadan kendiyle konuşmaya başladı:

“Bir şey, tanımsız bir varlık, onu soruyor. Peki, o ne? Nerede, yılanlar tek kelimeyle fısıldıyorlar birbirlerine “nerede” aklımı kaçıracağım, ne nerede, biri mi kayıp?” Ve an duyduğu o ses (?) İçgüdüyle geriye doğru sıçradı. Sağa sola bakınıp dehşetin içinde bir umut ışığın ararken, korkuyla yüz yüze geldi.

Ona bakan bir çift göz. Düz bir çizgi halini almış dudaklar, gırtlaktan gelen sesi kısmak ister gibi hafifçe yukarıya kıvrılmıştı. Olduğu yerde durdu. İçinde yüzdüğü dehlizler onu derine sürüklemektense, aynı şiddetle kıyıya vuruyordu. Bilinci gittikçe güçlendi, karşısındaki varlığa saygıyla baktı. Bu güç, bu kudret, Galadrîel büyülenmişçesine kendine tehdit savuran yaratığa baktı. Hafiften yağmur yağmaya başladı.

Sorulan soruyu duyan kulaklar onu gerçeğe olanca hızıyla çekti. Toprağa basıyordu, kanla sulanmış toprağa. Avuç içleri terliyordu. Sonu, yerde parçalanmış cesetler gibi mi olacaktı? Mantık, işte Galadrîel’i hayatta tutan, yaşamda düşmanlarından hep bir adım önde gitmesini sağlayan şey buydu. Aklı olanca hızıyla çalıştı. Bir vampir nerede diye sormazdı, gider bulur ve işini bitirirdi. Bir vampiri görmek her seher baza, cadıya nasip olmazdı, görenlerinde yaşadığı söylense de inandırıcı gelmezdi. Hayır, bu kan vampirler için ziyan edilemeyecek kadar kutsaldı. Titremesini zar zor bastırıp, yerlerde sürünen gururunu topladı, vampire hafif bir baş eğme hareketiyle selam verdi.

“Gücünüzü bizim gibi aciz yaratıklar üzerinde denemeyecek kadar asil olan siz, bu vahşete tanık olmak zorunda kalmış bizleri sorguya mı çekiyorsunuz?” Ursula’nın kendisine kayan bakışını yakalamıştı. Ölümün kıyısında, o ince çizgide mi yürüyordu, mantığı ona “devam” diyordu, ve korku o an için anlamını yitirdi. Kanın konusu midesinden ziyade tüm bedenine sinmiş ve onunla bir bütün olmak için içten içe alev alev yakıyordu. Vampire bir adım yaklaştı ve tepeye, uzun ve güçlü gövdeye baktı. “Sen anlat, geçmişte burada olan, yaşayan ve gelecekte de yaşayacak olan. Bize ormanı anlat, paylaş bizimle, ziyan olmuş bedenlere bir anlam katalım.” Aniden elindeki asayı Ursula’ya doğrulttu. Şaşkın gözler ne yapıyorsun, der gibiydi. Yoksa Galadrîel de mi delirmişti! İçinden bir ses bu koz tutmazsa, yere düşecek tek damla kanı kalmadan yok olacağını söylüyordu. İçindeki korkuyla savaştı. Titreyen bedenine buz gibi bir öfkeyle saldırdı. Tek bir hata, onun ve okulun geleceği demekti... “Aciz olabilirim asil olan, ama aptal değilim. Kime hırladığına dikkat et” gözlerini vampirden bir an bile ayırmadan, yavaş adımlarla Ursula’nın yanına gidip boş olan eliyle kadının elini tuttu. “Biz, dostluğumuzun verdiği güçle, bir aradayız” diyerek başını hafifçe eğerek yeniden selam verdi. “Baştan başlayalım asil olan. Ben Galadrîel, müdür yardımcısıyım, arkadaşlarımız ise okulumuzun değerli profesörleri.” Başını, elinde kırmızı şişesiyle bir ona bir vampire bakan adama döndürdü. Galagrîel’in bir eli hala Ursula’ya dokunuyordu, ne kadar da soğuk, diye bir an geçirdi içinden. Anlık bir duraklamanın ardından elindeki assını yere indirdi. “Profesör Daniel, iksirle aranız iyiyse, konuşacak birçok ortak nokta bulabilirsiniz.” Yan tarafındaki kadından bir adım uzaklaşarak elini bıraktı, yüzünü ona doğru döndü: “ Bayan Ursula, karanlık sanatlar ustası ve dersinin başarılı bir Profesörüdür.” Tanışıyorlar mıydı? Attığı blöf işe yaramış mıydı? Az sonra anlayacağı kesindi.

Vampirden bir hırlama daha işitti, bir adım geriye kaykılan Galadrîel kendisine doğru hızla gelenleri görünce içi biraz daha rahatladı. “Bayan Daisy, önce sakin olun ve” kadın onu duymuyordu. Titremesinin dişlerine verdiği ritimle yıldızlardan bahsetmesi biraz komikti. Dudakları mosmor olmuştu. Yerdeki vahşeti görmemiş miydi? Yıldızlar nereden çıkmıştı? Kadını kollarından tutarak hafifçe sarstı. “Bayan Daisy, kendinize gelin lütfen. Bay Daniel rica etsem profesörle ilgilenebilir misiniz?”

Kendisine doğru koşan bir diğer profesörü gördüğünde az daha yerdeki kan birikintisine basıp düşecekti. Yüksek sesle düşüncelerini dile getirdiğinin farkında bile değildi. “Uçuşan asalar aşkına okulda hiç Profesör kaldı mı?” Kadın doğruca Ursula’nın yanına giderek sessizce beklemeye başladı. Diyecek tek kelimesi olmaması şaşırtıcıydı. Şoka girmiş, diye düşündü. Profesör Steve’nin karanlığı yaran çığlığı, okulun tepesindeki Tılsım’ın parlaklığında büyüleyiciydi. Yanlarında dönüşüm geçirmesi kimse için sürpriz olmamıştı. Galadrîel arkasını dönerek asil olana baktı. Daha adını öğrenememişti. Neden kimse konuşmuyordu? İlgisini yeni gelen Profesör Steve’ye yönlendirdi. “Biz de aynı soruya cevap arıyoruz Bay Steve. Konuğumuzu fark etmişsinizdir, değil mi?” Yeniden arkasını dönerek vampire seslendi. “Bir sorun var asil olan. Ve biz de senin gibi cevap arıyoruz. Lütfen. Bizimle paylaşın, yılanlar ormanda sorguya çekilen diğer varlıklardan söz ediyor. Bizden öte duyumlarınızı bizimle paylaşın.” Dikkati çalıların hışırtıları, kırılan dal ve bir kadın kesiyle bölündü. Kan, diye bağırarak kendisine doğru geliyordu. Asasına sıkıca tutundu ve koşan kadına doğru yürümeye başladı. “Sakin olun, lütfen, hepimiz buradayız.” Kehanet mi! Durum daha da gizemli bir hal almaya başlamıştı. “Lütfen tek tek anlatın, sizi dinliyoruz” Bu kadın da sanki onu duymuyordu. Bu gün kimseye sesini duyuramayacak mıydı? Gözlerde çığlık atan dehşet, en az yerdeki cesetler kadar sıcak ve yapışkandı. Gölgelerde gizli vampirin tıslama sesiyle kendini kaybeden kadının konuşması kesik kesikti. Nefes almak için mi, bir şeyleri dinlemek için mi ara verdiği anlaşılmıyordu. Bir yandan da kaymış gözlerle etrafı kolaçan ediyor gibiydi. Beden bulmuş dehşet Galdrîel’in karşısında etten bir kitle olup kendisini sarsarken Galadrîel sonunda kontrolünü kaybetti. “Yeter!” Okkalı bir tokadı hak etse de, bağıran kadının kollarından tutup sarsmak da en az onun kadar etkili olacaktı. İki eliyle kadının narin kollarını tüm gücüyle sıkan müdür yardımcısı, karşısındaki kadının gözlerinin içine baktı. Onu öyle şiddetli sarsıyordu ki, kollarındaki aciz varlık savrulmamak için çırpınıyordu. “Bana bak! Gözlerime bak. Güvendesin. Şimdi sakinleş yoksa seni asil olanın çorbasında sulandırılmış tuz olarak kullanırım” Son sözlerini fısıltıyla ve inandırıcı bir tonlamayla üstüne basarak söylemişti. Kadının kafa sallayıp yan gözle vampire baktığını gördü. Onu yeniden sarsarak kendisine bakmasını sağladı. Kadının kollarını hala sıkı sıkıya tutuyordu. “Anladın mı, Nymphetia? Şimdi soluk al ve Steve’nin yanına git. Hemen.” Sakince kolları bıraktı. Şaşkın kadının yürüyüşü düşecekmiş izlenimi veriyordu. Ki, son adımında onu yere düşmekten Profesör Steve alıkoymuştu.


Düşünmeliydi, bilgiler ardı ardına gelmiş, beyninde karışıklığa yol açmıştı. Bir düzene girmeliydiler. Sorumsuz okul müdürünün şuan ne iş yaptığını merak eden yardımcı, okulda çıkmış olabilecek sorunları o an aklına bile getirmiyordu. Ortada bir gizem vardı, dehşet ve korkunun hakim olduğu bu ortamdan uzaklaşmaları gerekiyordu. Kimsenin aklı tam değildi, çiseleyen yağmurun sayesinde deliller teker teker toprağın bağrına gömülüyordu. Bu kızıl toprağın üstünde akıl sağlığı nasıl korunabilirdi ki! Asil olanı okula alamazdı, burada da duramazlardı. Sorun içinde sorun çıkıyordu. Bir çözüm gerekliydi. Peki ya asil olan? Neden onlarla konuşmuyordu? Neyi bekliyordu? Bakışlarını gölgelere asil olana çevirdi. "Yardım edecek misiniz?"




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Geonna Romia Bianca

GezginGezgin
Geonna Romia Bianca



Mücadele Tarafı : Darkness
Rp Sevgilisi : Where is my original man ?
Kan Durumu : Safkan[dibine kadar safım]

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 EmptyÇarş. Eyl. 09, 2009 9:37 pm

Karanlık, acı, tatsızlık duygusu. Kadının damarlarında dolaşan acının verdiği duygular kanına işlemişken, ter içinde kalan bedenini zorlukla yataktan ayırdı. Ses, çığlık… O da neydi? Artık her şey hareketlenmeye başlamıştı. Koruyucunun verdiği habere göre ormanda bulunan ölü at adam grubunun gizemleriydi tüm bunlar. Bunu yapan bir yaratık olmalıydı kesinlikle, en azından Geonna böyle düşünüyordu. Ağırlaşmış bedenini odasında gezdirirken pencereden dışarı doğru baktı. Yasak orman da bu sefer her zaman ki gizem yerine farklı bir buğu sezinliyordu. Saçlarını dağınık bir şekilde toplayarak alelacele üzerinde geceliği çıkartarak eşofmanlarını giydi. Üzerine ise kapatmak için siyah cüppesini geçirmişti. Zindanlarda bulunan odasından bir hışımla çıkarken gözleri Slytherin ortak salonuna takıldı. Öğrenciler çığlığı duymuşlar mıydı acaba? Duyduklarını pek zannetmiyordu yada öyle umarak koştu. Galadriel’in odasına gitmişti ilk olarak. Ne yapacağını bilmiyordu ama ona söylemesi gereken şeyler olduğunu hissediyordu. Beyninde zonklayan bir acı, tüm bedenini sarmış durumdaydı sanki. Kadının odasının kapısını açmaya çalıştığında girememişti. Belli ki oda yoktu. Şimdiki düşüncesi ise yasak ormana gitmekti. Adımlarını hızla ilerleterek bahçeye doğru koştu.

Yasak orman… Her zaman ki gibi karanlık ve acı verici bir hava sezinlenmekte. Etrafını görmekte zorlandıran sis tüm etrafı kaplamış durumda. Çığlık ritmi sürekli kulaklarında çınlıyor, nefes alıp verişleri hızlanıyordu. Kocaman açtığı kahverengi gözleriyle yolunu bulmaya çalışıyor, adımlarını ilerletmeye devam ediyordu. Evet hepsi oradaydı. Tüm Profesörler, bir tek o kalmıştı. Üşümüş ayakları sanki donacak gibiydi. Adeta kıpırdatmakta zorlanıyordu. Onların yanına gelir gelmez ilk işi hepsinin suratındaki ifadeyi incelemek olmuştu. Yerde duran ölü at adam grubuna tiksinç bir ifadeyle baktı. Kokuşmuş derilerini incelemek çok iğrenç bir duygu olacaktı belli ki. Yine de iyi cadı rolüne bürünerek; telaşlı surat ifadesini yüzüne yerleştirdi ve “Neler oluyor burada?” Diyerek ellerini alnına doğru götürdü. Sanki hayatın sonu gelmiş gibi bakmıştı at adamlara. Daha sonra onların yanına koşup eğildi. Etrafı sinsi bakışları ile kolaçan ettikten sonra yüzünde oluşan şaşkın ifadeye engel olamamıştı. Bu, çok farklıydı. Hayır, hayır bu bir yaratıktı. Evet, bunu yapan bir yaratıktı. Bu dünyadan olamazdı. Çok farklıydı ve Geonna’ı büyülemişti.

İlk önce duyulan o garip çığlık, sonra bulunan at adam ölüleri ve daha sonra Geonna’ın teşhisleri… Bunlar kadının kafasında sürekli dönüp duruyordu. Çıkış yolu vardı ama o bulamıyordu. İçinden Lanet olsun, sonumuz gelmiş olmalı diye geçirdi. Titreyen ellerine baktı… Çok şey değişmişti artık. Yada yepyeni bir sayfa başlıyordu. Korku, karanlık, acı, gizem dolu bir sayfa. Pörtlemiş gözleri sabit olmayan bir belirsiz noktaya odaklanmış yerinden kalkarak donuk ve ifadesiz suratla onlara baktı. “Bunu yapan yaratık olmalı, kesinlikle bu dünyadan olamaz.” Dedi soğuk bir ses tonuyla. Boğazına sanki koca bir taş takılmış gibi yutkundu. Sıra kimdeydi? Ölmeyi çaresizce beklemeliler miydi? Yoksa, savaşmak… “Kesinlikle…” Diyerek tekrarladı mırıldanarak. Çökmüş omuzlarını kaldırmaya çalışarak gözlerini kırpıştırdı. Zavallı at adamlar diye geçirdi bir anda. Ne o yoksa bu katı cadının kalbi yufkalaşıyor muydu ne?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raziel Stormfury

StormfuryStormfury
Raziel Stormfury



Mücadele Tarafı : Kendi Çıkarları

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 EmptyÇarş. Eyl. 09, 2009 10:32 pm

Gecenin yaratığı havadaki korkuyu hissedebiliyor adeta ona dokunuyordu. Orman tamamen korkuyla doluydu, bütün hayvanlar, at adamlar, vampirler hatta kurtadamlar bile korkmuşlardı. Duydukları çığlık normal bir çığlık değildi ve kalbi olmayan varlıkları bile dehşete düşürmüştü. Bütün varlıklar kaçışıyordu kimileriyse delirmişçesine garip sorular soruyordu. Kimileri "nerede?" diyorlardı kimileriyse "kimde?" RàzìèL bunlara bir anlam verememişti, yoksa tarih tekerrür mü ediyordu...

Kont düşünmeye çalışıyordu; düşünmeye ve sakin olmaya... Bu nasıl bir cüretti ki sevdiği kadına asa doğrultulmuştu... Hemde gözlerinin önünde... Başka bir zaman olsaydı kadını çoktan öldürmüştü fakat kadının aklından geçenleri okuduğunda durum değişmişti... Kadın blöf yapıyordu, korkusunu gizlemeye çalışıyor ve bunun içinde bu yolu seçiyordu fakat belki de yaptığı son hata olacaktı... Kendisine "Asil olan" demişti, fakat yaptığı şeyler asil bir varlığa yapılacak şeyler değildi ve bedelini ödemeliydi.

Yine de gözden kaçırdıkları bir nokta vardı... RàzìèL iki kez kükremişti... İlki bir çığlık, ikincisiyse daha vahşi bir kükremeydi. Bu sadece duygu patlaması değildi... O, hala aklı başında olan vampirlerini yanına çağırmıştı... Vampirler gölgelerin içinde belli belirsiz yerlerini alırlarken kont sonunda hareketlenmişti. Kadının yüzüne baktı ve memnuyetsizliğini belli eden belli belirsiz bir ses çıkardı. Elini hafifçe havaya kaldıran vampirin hareketlerine paralel olarak Galadrîel'de havaya kalkmaya başlamıştı. Parmaklarını zarif bir hareketle ileri doğru uzattığındaysa asası kadının elinden düşmüş ve kadın arkasındaki ağaca çarpmıştı. Havada, sanki onu bir güç tutuyormuşcasına, sırtı ağaca yaslanmış halde vampire bakıyordu. Vampir yeniden konuşmaya başladığında sesindeki öfke adeta elle tutulur bir hal almıştı; "Sanırım sandığından daha güçlüyüm ne dersin Galadrîel ha?" kadının ismini garip bir tonda vurgulamıştı. Sanki dalga geçer gibi bir hali vardı. " Ah, evet kim olduğunu biliyorum. Zihnini her ne kadar büyülerden korusanda benim güçlerimden koruyamazsınız profesör." ağacın gövdesinde asılı duran ve kendine bakan kadınla aynı gücün etkisinde hareketsiz diğer profesörlerin bakışları altında konuşmaya devam ediyor ve adeta onları umursamıyordu. "Demek dost, ne zamandan beri siz insanların dost kavramında birbirinize asa doğrultmak var?" Vampirin gözleri kadına sert bakışlar fırlatıyor, adeta kadını delip geçiyordu... "Ah bu kadar asalet benim için fazla... Bilgi almaya ve gerekirse cezalandırmaya gelmiştim lakin siz benden de bilgisiz durumdasınız... Ve benim sizinle bilgi paylaşmaya niyetim yok... Paylaşılacak bilgi, hakeden kişiyle paylaşılacaktır." Ursula'ya kısacık, fakat herkesin görebildiğinden emin olduğu bir bakış fırlatmış, ve ormanın karanlığına doğru yavaşça yürümeye başlamıştı... " Şimdi lütfen ormanımdan çıkın yoksa acıkmış vampirlerimi daha fazla tutamayacağım... Sana gelince Galadrîel karşındakinin gücü hakkında bilgi sahibi olmadan blöf yapmak ağır bir risktir. Bedelini ödemeye razı olduğunu bu riski alarak gösterdin..." kadının yüzünde vampir sözlerini bitirdiği anda bir acı ifadesi belirdi, vampir ormanın derinliklerine ilerlerken ağacın çatırdamasıyla ne olduğunu anlamışlardı. Bir güç kadını ağaca bastırıyordu ve vampir hiçbirşey olmamışçasına sevdiği kadına son bir bakış atarak gecenin karanlığına doğru yavaş adımlarla yürümeye devam etti...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 EmptyPerş. Eyl. 10, 2009 4:22 pm

Ursula içinde çoğalan boşluk hissinin oluşturduğu mide bulantısına katlanmaya çalışıyordu, daha öncede ölümler görmüştü hem de bundan daha acılarını oysa şuan ki çizgi onu öldürüyordu. Çevresinde süre gelen olaylara sükûnetle bakmaya çalışıyor, onu saran bağnazlığın bir an önce benliğini terk etmesini bekliyordu. Önemini yitirmişti yaşam, ağıtlarda boğulmuştu kanlı gözyaşları, küçük bir çığlıktı belki hayat belki de sevgilinin küçük umuduydu. Sevmeyi bırakmıştı belki sevgi en olumsuz olandı belki de en gerçek olan. Yanlarına yaklaşan bedeni hissettiğinde bekledi sesini çıkarmadan onun yaklaşmasını bekledi.

Galadriel’in vücudundan yayılan titreşimler onun bulantısını biraz daha arttırmıştı, korkuyu bastıran bir saygı vardı kadının erişilmez duruşunda. Yaratığı mantığı ve zekâsıyla hapsetmeye çalışıyordu ama bu sonsuz beden hapsedilmeyecek kadar mahkûm, sorgulanamayacak kadar yaşamın yargıcıydı. Ursula kalbinde artan sancıyla ikilinin diyalogunu diğer profesörler gibi izledi ve dinledi, bunlar hiç ona göre olmayan şeylerdi ama kâbusundaki anılar onu sarmalarken yapabileceği tek şey bu gibiydi. Nefesi giderek tükenirken sevgili dostunun ona doğrulttuğu asa kalan tüm gücünü de söndürmüştü. Tek ve derin bir nefes alan genç kadın gökyüzünde dans eden yıldızların parlak ışığı altında küçük bir kız çocuğu gibi bekliyordu. Kadına güvenmesi gerektiğini biliyordu ama gizemin adı olan bir canavarın kızıl saçlı cadıya neler yapabileceğinden habersizdi anlaşılan, bu yaptığı baştan sona yanlışların mahmuzladığı küçük bir senaryoydu. İçinde hissettiği kanında dolaşan kan şahlandığında artık çok geçti, Galadriel’in ateşten çıkan kırmızı kıvılcımlar gibi uçuşan saçları diğer profesörlerin şaşkınlığı ve korkusu vücuduna dalga dalga çarpıyordu. Ve o karanlık gecede hala sessizliğiyle hüküm sürdürüyordu, iki kişinin yaşadığı bu çelişkide kendini dışlamıştı. Onun gücü kaosun içinde erimişti, benliği çılgın bir boşlukla sarmalanmıştı tek istediği sonsuz uykuda huzur bulmaktı. Boğazını yakan kanın kokusu giderek daha derine iniyordu, içine sızan acı yaratığın omuzlarına çarpan bakışında son buluyordu.

Siyah gece siyah bakışlarda yok oluyor yine, karanlık bir dans başlıyor soluk ayın altında. Yıldızlar serenat ediyor bu acıyla kavrulmuş şarkıya, bedenleri kıyılmış yaşamlar soğuğun içinde onları bekleyen eşsiz huzuru arıyor, meleklerin uçuştuğu sonsuz cennetin yerini bulmaya çalışıyorlardı.
Aşk kutsal bir lanetti deli yaşamlarda ve Ursula bu lanetten nasibini almıştı, arkasını dönüp giden yaratık onun yaşamını mühürlemişti. Onun bu yok edici tavrı benliğindeki o sinsi öfkeyi yine alevlendirmişti, arkadaşının yaptığı sadece sadakatini, saygısını göstermeye çalışmak ve kendilerini korumaktı. Bu zamana kadar bir tilki kadar kurnaz olan yaratık bir şeylerden etkilenmiş ve kötü davranmış olmalıydı. Bu düşünce onu yine kızdırdı, onun benliğini körelten ailesinin de sonunu hazırlayan yaratıklarda böyleydi güçlerinin etkisinde çevreye hükmetmişlerdi.

Vücudunu boğan öfke dalgası onu serseme çevirmeye başlamıştı, bu zamana kadar ördüğü tüm duvarlar sarsılıyordu. Bir şey tüm sinsiliğiyle içine sızmış ve onu ince bir makara gibi sarıyor, ele geçiriyordu. Mavi gözleri büyük bir tiksinti ve öfkeyle parıldıyordu, bu zamana kadar av yaptığı yaratıkların avı olmuştu. O lanet yaratığın sayesinde çoğalmışlardı bu yaratıklar, o olmasaydı belki de annesi şuan yaşıyor olacaktı, babası onun başarılarıyla gurur duyacak sevgiyle alnından öpecekti. Başındaki sancı, boğazına büyük bir yük bindiriyordu. Bulundukları yer giderek kararıyordu, ayaklarının altı kan gölüne dönüşmüştü. Çevredeki herkes silinmiş bomboş bir kör kuyunun içine hapsolmuştu, tüm sesler bir ailenin sevgi dolu çığlıkları ve mutlulukları arasında boğulmaya başlamıştı. Ayağına çarpan soğuk kan ağzının içindeki kekremsi tadı daha da çoğaltmıştı, nerden geldiği belli olmayan rüzgâr sarı saçlarını deli perçemlerle havada savururken elindeki asa bilinçsiz bir güçle havaya doğrulmuştu. Onu engelleyen tüm aşk bir anda nefretin karanlık sınırına geçmişti. Artık o benliği hapsolmuş zavallı küçük bir kızdı. Annesinin yanında kara uzanmışken, saflığın timsali karın ayaklarına tatlı dokunuşlar bırakmasına rağmen yaşam kaynağı olan kanını dondurduğu küçük kız…
Deli bir hırsla evden çıkan yaratıkların efendisini öldürmeye yemin etmiş olan küçük kız…
Dayısının sayısız işkencesine yalın ayak göğüs germiş küçük kız…
İntikamın tüm insancıl duygularını sömürdüğü, büyük babasının tüm öğretilerini yıkan küçük kız…
Safir geceliğiyle uyum sağlayan boyun bağı boğazından çözüldüğünde sadece çok dikkatli gözlerin görebileceği diş izleri iki inci tanesi gibi ayın soluk ışığında ortaya çıktı. Beyaz tenindeki iki zıtlıktan biriydi biri ayaklarını okşayan kan diğeri de boynundaki o karanlık izdi. Onu o yapan onun vücudundaki her tadı almasını sağlayan o lanet iz…
O kan emerken tadını benliğinde, beyninin en derininde hissettiren iz…

Ursula birinin konuştuğunu duyuyordu ama beyni kimin konuştuğunu anlamıyordu, tüm dikkatini verdiğinde sözcüklerin kendi ağzından çıktığını anlamıştı.

“…Yaşam Kont yaşam sizin sürgülediğiniz bu yaşam nefretin yontuğu bu beden sizin temaşanızda naçizane birkaç soru istiyor ve siz bunları cevaplamayacak kadar büyük görüyorsunuz kendinizi, işte o zaman bizi hafife almanızın yaşlanmış bedeninizin körpe bir oyunu olduğunu düşünmekten başka çare bırakmıyor bize.”

Ursula sözlerinin içindeki ince alayı gizlenmeden gün yüzüne çıkmış nefreti çekinmeden döküyordu ortaya. Belki de bunlar onun son sözleri olacaktı ama umurunda değildi, tek istediği yavaşça arkasını dönmüş kızgınlıkla ona bakan yaratığın acısıydı.
Asasının en büyük ağaca doğrulduğunda onu olabildiğince kışkırtmak ve delirtmek istiyordu, onun canını yakmasını ve ona içinde hiçbir suçluluk duygusu olmaksızın saldırabilmeyi istiyordu. Kafası giderek daha da karışıyordu, Galadriel’in temkinle ona yaklaştığını hissediyordu ama gözlerini soytarılığın başlangıcı olan yaratıktan ayırmıyordu. Benliğini saran nefret kemiklerini kırıyordu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Galadrîel Lûthien

TılsımTılsım
Galadrîel Lûthien



Mücadele Tarafı : Karanlık ve Gizemli
Rp Sevgilisi : En az onun kadar gizemli
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sibirya Kaplanı (Mavi gözleri Ruh emiciler için yok oluşun simgesidir)

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu   Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu - Sayfa 2 EmptyCuma Eyl. 11, 2009 1:42 pm



“YETER!” Galadrîel asasını yanına çağıran sözleri söylemeden önce tüm gücüyle bağırmıştı. Hislerinde yanılmadığının bilincinde içi sızladı. Kaosun içinde bir aşk eksikti. Karmakarışık duygular, sadece insanları değil, hayır tüm yaratıkları içine almıştı. Bu deliliğe bir son vermeliydi. İçinden lanetler okuduğu okul müdürünün o an nerede ne haltlar karıştırdığını düşündü. Bu pisliği o temizlemek zorunda kalacaktı. Kendisine uzanan eli sıkıca tuttu ve düşmüş bedenini toprağın üzerinden yavaşça kaldırdı. Derin bir iç çekerek Ursula’ya seslendi. “Bu kadar yeter Ursula. Seninle odamda konuşmak istiyorum. Bu gece.” Yavaşça ilerleyerek birinin koluna girmesine izin verdi. Kim olduğunu bilmesi gerekmiyordu, ayakları yerde sürünüyor aklının tüm kıvılcımları bu asil olanın mantıksızlığıyla boğuşuyordu. Zorlukla nefes alarak konuşmasına devam etti. “İhtiyacımız olan son şey vampirlerle bir savaş. Ucubelerle kaybedecek zamanımız yok. Bu yetkiyi ve gücü ona kim verdiyse hesabını da o sorsun. Bir daha bu yaratığı okulun çevresinde görmek isitemiyorum.” Olanca gücüyle asaletini korumak için başını yukarı doğru kaldırdı ve Ursula’nın yüznüne baktı. Düşüncelerini ona kapatmıştı. Bir daha asla düşüncelerine giremeyecekti. İzni kalkmıştı. Hiç kimse giremeyecekti. Asil olanın artık eskisi kadar asil olmadığını düşünüyordu. Ve güç. Hayır o yaratık güçlü değildi, acizdi. Aşk denen illetin kollarında kaybolmuş bir ucubeydi. Yok oluşuna kendi karar vermişti. Galadrîel’in yardım istediğini reddederek bu yolda tek başına savaşacaklarını belli etmişti. Yazık, diye düşündü olağan bir kayıp olmayacaktı onun varlığı. Ama sonunda kaybolmaya mahkum gibi gözüküyordu. Dikkatini topladı hala kadının yüzüne bakıyordu, vampire kont dediğini duymuştu. Bu ayrıntı daha sonra gündeme gelecekti aklının bir yerine not etti. Demek bir kont bir ölümlüye aşık olmuştu. Durum git gide daha da gizemli hale geliyordu.

“Gidelim” Verdiği emir tartışma gerektirmeyecek kadar keskindi. Yürüyüşe geçmesiyle bedeni ona derin acılar tattırdı. Biri ona şifacı diyordu, duymadı. Sanki herkes önlerinde uzanan vahşeti unutmuş, tek konu wampir ve Galadrîel’miş gibi havadan sudan konuşmaya başlamışlardı. Ursula sessizdi. “Biri bakanlığa haber versin ve sabah erken saatte toplantı yapacağız. Hepinizin eksiksiz orada olmasını istiyorum. Bayan Genevieve, bu akşam kütüphanenin tüm kapıları size açık olacak. Umarım bize geçmişin tozları arasından bilgi toplamayı başarırsınız. Vereceğiniz bilgiler çok önemli.” Konuşmak bir işkence halini almıştı. Kesik kesik nefes alıyordu. Yasak ormanın kıyısında, kapanmak için çılgınca mücade eden göz kapaklarına son bir kez dur dedi. Okulun sarsılmaz gibi gözüken taştan duvarlarına baktı. Tılsım gökyüzünde şiddetle parlıyordu. Bedeni son bir umut kırıntısına tutundu. Hatırladığı son şey onu belinden saran güçlü kollardı ve çaresiz kapandı gözleri...





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Anahtarın Laneti - Üç Olaydan Birincisi - Ölü Atadam Grubu

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-