AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Dönüş

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Kenneth James Morgan

GezginGezgin
Kenneth James Morgan



Mücadele Tarafı : -
Rp Sevgilisi : Darya Meadow
Patronus : Düğmeli Domuz

Dönüş Empty
MesajKonu: Dönüş   Dönüş EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 5:20 pm

Olay: Lord'luğunu bütün dünyaya artık duyurmak isteyen Flavio. Bir yandaşı olan Lorenzo ile Hogsmeade basar.
Zaman Dilimi: Gece Yarısı
Mekan: Bağıran Baraka, Haylaz Şakalar Dükkânı



+ Bağıran Baraka


Havanın şiddetine karşı koyarcasına genç adam bütün dünyanın kaderini değiştirecek bir biçimde yıkık barakaya giriyordu. Şu dakikadan sonra her şeyin değişeceğine çok büyük bir şekilde inanıyor ve buna tapıyor gibiydi. Gözlerindeki nefret ve kin her şeyi ortaya çıkartır gibiydi. Tahta barakanın ikinci katına çıkan merdivenlere yavaş yavaş gerisine alıyordu. Okulu bıraktığı günden bu yana burada konaklamıştı. Bel ağrıları ve omuz ağrıları son yaptığı düellodan bu yana sızlamaya başlamıştı. O kalkanı kırmamalıydı. Gücünün bir kısmı, bir süreliğine gitmiş olacaktı. Ama şu andaki gücü bu gizemli kasabayı telaşa vermeye yeterdi. Gece yarısına az kalmıştı. Artık Lorenzo’nun gelmesini bekliyordu. Gizemli kasabayı tam karşıdan gören barakanın camına doğru geçmişti. İstese buradan orayı yerle bir edebilirdi ama buna hiç gerek yoktu. Sindire sindire herkesin kabulleneceği bir biçimde kendisinin gösterecekti. Hogwarts’ın dibinde buna girişebiliyorsa herkesin bilmesi gerekirdi. Hemde o aptal okuldakiler yaratıklarla savaşırken. İleriye doğru derin derin bakıyor, gözleriyle bugünün kötü hedefini düşünüyordu. Tam gece yarısı olduğunda havadan siyah bir geniş duman hızlı bir şekilde yere doğru inmeye başlamıştı. Yere dokunduğunda sarsıntı olmuş, tahta barakada sallandığını genç adam hissetmişti. Flavio yani o genç adam yavaş yavaş geriye doğru giderek basamakları teker teker inmişti. Barakanın kapısını kırarcasına açarak ona doğru meraklı meraklı bakan Lorenzo’ya doğru ilerlemişti.

“ Hoş geldin eski dostum. “

“ Hoş bulduk Flavio. “
“ Mektupta sana her şeyi anlattığımı sanıyordum. “
“ Ah, özür dilerim Lord’um. “
“ Anladığına sevindim. Şimdi gücümü bütün bu kasabaya göstererek ölçmek istiyorum. Başlıyoruz. “

İlk hedef yerini o dükkanı işaret parmağıyla Lorenzo’ya göstermişti. O büyük dükkanın hazin sonu yeni bu gece olacaktı. Gözlerini bir anda kırmızılaştırarak Lorenzo’ya kafasını sallamıştı. Bir anda ikiside ortadan kaybolmuştu.


+ Haylaz Şakalar Dükkânı

Büyük bir dumanın belirmesiyle ortasından Flavio çıkmıştı. Gözleri alevlenmiş gibi öfke kusmaya başlamış, asasız bir şekilde dükkanın önünde bekliyordu. “ Haylaz Şakalar Dükkanıymış. “ Bir anda beliren siyah duman dükkanın ortasından girip bütün camları parçalamıştı. Bu Lorenzo’ydu. Flavio gözlerini kısarak olayları izlerken her an bir bağırış ve çığlık duyduğuna emindi. Kasabadaki lambalar teker teker yanıyor. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Lorenzo dükkanı aleve vermiş, bitmeyen çığlıkların arasında Flavio’nun yanına durmuştu. Başını onaylarcasına sallayan Flavio yarı yanmış dükkana baktığında gülümsemişti. Kollarını iki yana açmış bir şekilde irkilmişti. Gök bir anda gürlemiş, şimşek en içtenliğiyle tahta dükkanın, yarısı yok olmuş çatısını geçerek içeriye çarpmıştı. Bir anda büyük bir yıkım sesi duyulmuş, dükkan preslenmiş gibi yere çökmüştü. Alevler diğer dükkanlara doğru ilerlemeye başlamıştı. Ellerini tekrar normal bir şekilde yerine getiren Flavio sol taraftan gelen yaşlı bir adam gördüğüne emindi. Koşarak üstlerine doğru geliyordu. Flavio derinden bir kahkaha atarken bağırdı. “ Öldür onu Lorenzo. “ Flavio’nun sözcükleri bittiğinde birkaç metre ötedeki adama yeşil ışık çarpmış, metrelerce geriye, döndüğü yere cansız bedeni düşmüştü. Yaşlı adamın ölmesi diğerlerini ürkütmüştü. Arkalarına bakmadan kaçan birçok insan belirginleşmişti. Flavio gözlerini bir kez daha kapattığında Lorenzo’nun sesi duyulmuştu. “ Morsmordre. “ Asadan fırlayan yeşil ışık biraz önce gürleyen göğe gitmiş. Yeşilimsi ışık durup bir kafa oluşturmuş, kafanın arka kısmından girerek ağzından çıkan bir yılan peydahlanmıştı. Flavio gözlerini açtığında dükkanın sol kısmındaki kulübelerden ses çıkmaya başlamış, artık uzaklaşma vaktinin geldiğini anlamıştı. Gözlerini Lorenzo’ya doğrulttuğunda söylenmişti. “ Gidiyoruz. “ Bir anda Flavio’nun etrafını dumanlar kaplamış, bir cisimlenme sesi duyulmuştu. Ortadan kaybolanların ardından geriye yıkılmış bir dükkan, birkaç eve sıçramış bir ateş, yerde yatan bir ceset, yanan dükkanlarına karşı Flavio’nun arkasından bağıran birkaç kişi ve gökyüzünde büyük bir karanlık işaret vardı. Artık karanlık her şeye el atmak için dönmüştü. Her şey eskisi gibi olmayacak, bu karışıklıklar içerisinde her şey iyice karışacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lorenzo d'Arrìgo

BüyücüBüyücü
Lorenzo d'Arrìgo



Mücadele Tarafı : Karanlık.

Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Dönüş   Dönüş EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 7:56 pm

Zaman hiç durmaksızın ilerliyordu. Akşam için, büyük keyif verici ve herkesi şaşırtacak bir posta aldığında yüzündeki ifade bir anda değişmiş, sinsi ve bir o kadar da intikam ruhuyla dolup taşmış bedenini ve ruhunu sakinleştirmek için bu geceki davete mutlaka gitmesi gerektiğini anlamıştı. Gece yarısı olacağı için kimsenin dikkatini çekmezlerdi. Karanlık yeniden dönmüştü. Mektupta artık Flavio’nun Lord’luğunu ilan edeceği ve kimsenin önüne geçemeyeceğini yazıyordu. Bunlarda tabii ayrı bir zevk vermişti Lorenzo’ya. Kim, dostunun dünyaya hakîm olacağı için sevinmezdi ki? Bağıran Barakada buluşacaklardı az sonra. Şimdiden bir heyecan sarmıştı Lorenzo’yu. İçindeki kin, nefret ne varsa bu gece ortaya çıkaracaktı. Yakıp-yıkmak kadar keyif verici başka bir şey olamazdı. Hava on derece kadardı, ama sabah esen soğuk rüzgâr yüzünden beş derece gibi hissediliyordu. Üzerinde bol paçalı, siyah bir pantolon, beyaz, kirli bir gömlek ve siyah bir kalın ceket vardı. Ayağında ise çizme tarzı bir bot vardı. Ceketinin iç cebindeki asasını hissederken yüzündeki sinsi gülüş bir an olsun eksilmemişti. Gece yarısına birkaç dakika kala Lorenzo buluşma yerine doğru yola çıkmaya karar vermişti. Birkaç saniye sonra siyah bir bulut hâlinde gözden kayboldu. Bağıran Baraka eski ve kullanışsız bir yerdi; tabii kullanışsızlığı ve uğrak bir yer olmaması bazı –Lorenzo ve Flavio gibi- kötü niyetli kişiler için buluşma noktası oluyordu. Az önceki yerinden şimdi Bağıran Baraka’ya gelmişti. Derin bir oh çekerek yüzündeki sinsi gülüşü biraz bastırmıştı. Merdivenlerin yukarısından ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Sinsi gülüş gene boy göstermiş ve Flavio merdivenlerde, görünmeye başlamıştı. Lorenzo yüzündeki sinsiliğin yanı sıra merakını da belli edebiliyordu. Sağ elini ceketinin cebine sokmuştu. Kısa bir üşüme hissetmişti ellerinde. Ardından cebinden eldivenlerini çıkarmıştı. Flavio çok geçmeden konuşmaya başlamıştı.
“Hoş geldin eski dostum.”
“Hoş bulduk Flavio.”
“Mektupta sana her şeyi anlattığım sanıyordum.”
“Ah, özür dilerim Lord’um.”
“Anladığına sevindim. Şimdi gücümü bütün bu kasabaya göstererek ölçmek istiyorum. Başlıyoruz.” Aralarındaki kısa konuşmanın ardından Flavio işaret parmağıyla ilk hedef yerini Lorenzo’ya göstermişti. Lorenzo tepkisini sinsi gülüşü ve onaylayarak yukarı-aşağı salladığı başıyla vermişti. Flavio’da onaylar nitelikteki başını sallamasıyla bir toz bulutu hâlinde ortadan kayboldular.

**

İkili, az önceki buluşma yerinden hedef yerine gelmişlerdi, büyük dumanın içerisinde. Flavio dükkânın karşısında yerini almış, Lorenzo ise emredildiği gibi dükkânın içerisine girmişti. Dükkânın içerisinde kendini bulan Lorenzo elindeki asayla bir an evvel içindeki öfkeyi dışarıya çıkarmaya başlamalıydı. İlk olarak bütün camları bir anda tuzla buz etmiş, etraftaki insanların uyanışıyla da dükkânı aleve vermişti. İnsanların çığlıkları artarken Lorenzo artık görevini bitirmiş Flavio’nun yanında kendini buluvermişti. Flavio az sonra büyük bir şimşeği dükkânın içerisine doğru gökyüzünden yollamıştı. Dükkânın hemen hemen hepsi yerle bir olmuştu. Yıkılma sesi herkesi tedirgin etmiş, dükkânın içerisindeki alevler diğer dükkânlara yayılmaya başlamıştı. Lorenzo büyük bir keyifle bu yıkımı izlemişti. Kısa bir kahkaha attıktan sonra sol taraftan üstlerine doğru gelen yaşlı adamı, Flavio’nun emri üzerine asasıyla geldiği yola doğru bir büyüyle yere sermişti. Cansız yatan bedene baktı ve kahkaha attı tekrardan. Dükkân yakınlarında toplanan kalabalık, az önce ölen adamla birlikte korkmuştu. Bazısı gerisin geri kaçmaya başlamıştı. Bu keyfi biraz daha yaşamak için Flavio’nun gözlerini kapattığı vakit Lorenzo “Morsmordre!” diye haykırarak sinsi gülüşüne devam ediyordu. Yeşil bir ışık büyük bir şiddetle gökyüzüyle bütünleşmişti. Kara bulutların arasından yeryüzüne doğru kısa bir ilerleyişle oluşan büyük bir kafanın içinden çıkan yılan kendini göstermişti. Dehşet içinde olan halka çatık yüz ifadesiyle bakıp izliyordu. Yaptıklarından biraz da Lorenzo ürkmüştü. Alevin diğer binalara yayılmasından sonra gitmeyi planlayan Flavio, alevlerden gözlerini ayırarak Lorenzo’ya doğru bakarak “Gidiyoruz.” dedi. Flavio’nun isteği üzerine çok geç kalmadan cisimlenmişlerdi. Karanlığın etkisi bu kadarla da sınırlı kalmayacaktı elbet ki… Bu sadece ilkiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir

Misafir




Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Dönüş   Dönüş EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 10:53 pm

“Hey, Jack! Jack! Seni görev başında uyuklaman için okula çağırmadım dostum.”
“Ne – ha? Belki biraz içim geçmiş olabilir Marcus ama-”
“Boş ver şimdi. Hemen Hogsmeade’a gitmeliyiz. Kulağıma kötü haberler geldi Jack, çok kötü. Umarım yanlış bir bilgidir. Hadi.”

Yasak Orman’ın girişindeydi. Jackson, beraberinde iki seherbaz getirerek, Marcus’un ricasını kırmamış, okul güvenliğinden sorumlu olmuştu. Jack, Yasak Orman girişinde nöbet tutarken; diğer iki seherbazda okulun girişinde nöbet tutuyordu. Marcus, yüzünde şok ve dehşeti gösteren bir ifadeyle Jack’e bakıyordu. Aldığı haber gerçekten kötüydü. Az önce Staples denen çocuktan bir patronus gelmiş, ona; dükkânlarının yerle bir olduğunu, bir ölü olduğunu ve en kötüsü; gökyüzünde Karanlık İşaret’in bulunduğunu söylemişti. Bu çılgınca olayların gerçekleştiği köye, Hogsmeade’a gitmek istiyordu Marcus. Bir an önce oraya varmalıydı ve neler olduğuna bakmalıydı. En az onun kadar şaşkın ve dehşet içinde olan Jackson’la birlikte, neredeyse koşarak okulun girişine yöneldiler. İki genç seherbaz onlara şaşkınlıkla bakarken, Marcus sadece gelmelerini işaret etti. Konuşmak vakit kaybı olurdu. Köy meydanında Karanlık İşaret süzülüyorken vakit kaybı yapmak ise, budalalıktan öte bir davranış olurdu.

Köy meydanına cisimlendiklerinde, önce oldukları yere çakılı kaldılar. Sonra, sonra da öyle kaldılar ve birkaç saniye, ya da birkaç dakika, gökteki yeşil kafatasına bakakaldılar. Hemen altında, yerde, hareketsiz bir beden yatıyordu. Onun yanındaki dükkân adeta yerle bir olmuş, cam parçaları sokağa saçılmıştı. Bu kadarının olabileceğini düşünmüyordu Marcus. Burada, burnunun dibinde bu işe kalkışabilecekleri aklına hiç gelmemişti. En azından, bir parça da olsa, onları korkutabileceğini; güçlü bir büyücü olduğunu düşüneceklerini aklında tutmuştu. Ama beklediği gibi olmamıştı. Ve Hogsmeade’a koruma sağlamamak, bir ölüye, birde yıkılmış dükkâna mal olmuştu. Suçluluk duygusu onu ele geçirirken, göz ucuyla beraberinde getirdiği kişilere baktı. Jackson, cesedin hemen başındaydı. Sanki adamı bir yerlerden tanıyormuş, emin olmaya çalışıyormuş gibiydi. Marcus ise korkarak birkaç adım attı ve dükkâna yaklaştı.

İki delikanlı ve bir kız, şok içerisinde duruyorlardı. Bir önceki okul yılında, okuldan kaçan öğrencilerdi. Daha doğrusu; eski öğrenciler. Açıkçası Marcus’un, onlara olan siniri yıl boyunca devam etmişti. Müdür’ün imajının böylesine zedelenmesine neden oldukları için. Fakat şu durumda, onlara destek olmaktan başka bir şey yapamazdı. Onların gözlerinin içine bakıyordu. Bir açıklama bekler gibiydiler. Ne söyleyebilirdi ki? Üzgünüm, köyü ihmal ettim, onlarda sizin dükkânınıza saldırdılar, mı? Nefret duygusu, kendine duyduğu nefret, onu ele geçiriyordu. Belki de ağabeyinin ölüm haberini aldığı anda olduğu kadar öfkeliydi. Bu işi, tüm bu işi Flavio’nun yaptığına neredeyse emindi. Ne yazık ki, bunu ispat edebileceği tek bir kanıt bile yoktu. Adamın sinsi gülümsemesi bir an için gözlerinin önüne geldiğinde, o gülümsemeyi silmek, acı çektirmek için inanılmaz bir istek kapladı içini. Ama karşı koydu bu isteğe. Şimdi değildi. Onu arayacağı, kendi elleriyle öldüreceği zaman şimdi değildi. Evet, bu işi yapacaktı. En azından, öfke ve intikam arzusu onu ele geçirdiğinde; böyle düşünüyordu.

“Olanlar için üzgünüm çocuklar. Dükkânınız için size elimizden gelen desteği yapacağız.” Sakin olmaya çalışarak, teselli edermiş gibi, üç gence ulaştırdı sesini. Onların içinde de öfke ve üzüntünün olduğunu biliyordu. Bu yüzden onlara fazla bakamayarak yanlarından uzaklaştı ve hâlâ cesedin başında olan Jackson’ın yanına gitti. Jack, oldukça şaşkın ve sarsılmış görünüyordu. Ona ne olduğunu sormaya niyetlendiğinde, Jackson ağırbaşlı bir edayla konuştu. “Gunther… Bir seherbaz, Marcus. Benim emrim ile buraya gelmişti.” Bu cümleye nasıl bir cevap verebilirdi ki? Sustu ve sadece başını hafifçe sallamakla yetindi. Sağ elini cebine soktu ve oradan asasını çıkardı. Doğruca gökyüzüne doğru yöneltti ve asasından çıkan parlak, beyaz bir ışık, Karanlık İşaret’i ortadan kaldırdı. Kafatası yok olmuş olsa da, anın dehşeti yok olmamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edward Colbert

GezginGezgin
Edward Colbert



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kurbağa

Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Dönüş   Dönüş EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 11:39 pm

Marcus, konuşmaları sırasında Jack'in tahmin ettiği üzere ondan ve seherbazlardan yardım istemiş ve bir süreliğine Hogwarts'a bekçilik yapmalarını talep etmişti. Hem öğrencilerin iyiliği adına, hem de Marcus'un sahip olduğu konuma dayanarak, Jack bu teklifi düşünmeden kabul etmişti ve neticede Yasak Orman'ın girişinde nöbet tutma görevini tek başına üstlenmişti. Uzun yıllar, büyük tecrübeler getirirdi ve bu yüzden en zor kısım ona kalmıştı. Scott ve Joe, Hogwarts'ın kapısında bekleyecekler, arada sırada araziyi turlayacaklardı. Görevleri oldukça basitti. İçeri girmeye çalışan ve Hogwarts'a ait olmayan her türlü canlıyı etkisiz hâle getirme ve geldiği yere geri gönderme. Zor olmamalı, diye düşünüyordu Jack. Elbette daha önce hiç bir atadam ile güreşmemişti veya duyduğu şu devasa örümceklerle de karşılaşmamıştı. Ama yine de zor olmayacağından emin gibiydi. Ya da bu da bir kendi kendine gaz verme durumuydu. Bilemiyordu. Marcus, Hogwarts'ın bile güvenliğinden şüphe ediyorsa, gerçekten bir şeyler değişiyor olmalıydı. Tüm bunları Yasak Orman'ın hemen girişindeki bir ağacın gövdesine yaslanıp oturmuş vaziyette düşünüyordu ve bu serin gölgede, kaçık ihtiyarın içinin geçmesi pek uzun sürmedi. Neyse ki horlamıyordu ve ormandakilerin dikkatini henüz çekmemişti.
“Hey, Jack! Jack! Seni görev başında uyuklaman için okula çağırmadım dostum.”
“Ne – ha? Belki biraz içim geçmiş olabilir Marcus ama-”
“Boş ver şimdi. Hemen Hogsmeade’a gitmeliyiz. Kulağıma kötü haberler geldi Jack, çok kötü. Umarım yanlış bir bilgidir. Hadi.”Henüz tam olarak açamadığı gözleri zar zor Marcus'u seçebildi. Fakat kulakları onu gayet iyi işitmişti. Bir şeyler yolunda değildi. Ve eğer bir şeyler yolunda değilse, devreye Jackson girecekti, en azından bir süreliğine Hogwarts'ta durum bu olacaktı. Ama Hogsmeade Köyü'nde ne olmuş olabilirdi ki? Hem de Marcus'un 'çok kötü' diyeceği türden bir olay. Merak uyandırıcıydı Jack için. Aceleyle Hogwarts'ın girişine koştular. Kapıda tanıdık iki yüz, temkinli bir şekilde etrafı kolluyordu. Jack'in bir şey söylemesine fırsat bırakmadan Marcus, onlara da gelmelerini işaret etmişti. Zaten Jack ne söyleyebilirdi ki? Olayları o da bilmiyordu. Marcus'un birden yok olduğunu görünce, Hogwarts sınırlarının dışında olduklarını anımsadı ve o da Hogsmeade'ye cisimlendi.

Hogsmeade'yi hiç böyle görmemişti Jack. Köyün hemen başındaki dükkânlardan biri -Haylaz Şakalar Dükkânı-, daha bu sabah cisimlendiği mekân şimdi bir vahşet alanına dönmüştü. Ahşap, temelsiz yapı iyiden iyiye çökmüştü, hatta parçalara ayrılmış bile denebilirdi. Onun yanında, cam kırıklarının orada dükkânın üç genç sahibi buruk bakışlarla gelenlere bakıyorlardı. Yerde ise, bir silüet gözüküyordu. Korkunç vahşetin son parçası ise, gökte tüm iğrençliği ile beliren karanlık işaretti. Cesedin ve dükkânın yanına geldiklerinde, Jack'in tüyleri diken diken oldu ve vücudu kaskatı bir hâl aldı. Yerde yatan adamı çok iyi tanıyordu. Birkaç gün önce onu paçavra bir kılığa sokup Hogsmeade'ye göndermişti. Lanet olsun, bu Gunther'in ta kendisiydi! Ne yapacağını bilmiyordu. Yüzünü dikkatlice incelerken, Gunther olmamasını diliyordu. Ama artık emindi, o Seherbaz Gunther idi. Bürosunun en iyi adamlarından ve sadık bir Zümrüdüanka Yoldaşı. Verdikleri kayıp büyüktü; ama Jack, daha çok bir dostun gidişine üzülüyordu. Scott ve Joe, olay mahallinde gezinip, görgü tanıklarını sorguluyorlardı. O sırada yanına Marcus'un geldiğini ve bu adamın kim olduğunu sordu. Jack, soğuk ve ağırbaşlı bir ifade ile konuşmaya başladı,
“Gunther… Bir seherbaz, Marcus. Benim emrim ile buraya gelmişti.” Onun emriyle buraya gelmişti ve onun emrine itaat ederken öldürülmüştü. Kendini bir b.k zanneden kahrolası bir Ölüm-Yiyen tarafından. Karanlık işaret ortadan yok olurken o da yavaşça doğruldu. Savaş, hiçbir zaman filmlerdeki gibi değildi. Arkada bir kahramanlık müziği çalmıyordu. Jack, karnının gurultusundan başka bir şey duymuyordu hatta. Fakat duygulara ve anlık üzüntülere ayıracak vakti yoktu. Şaşılacak bir biçimde eski hâlini aldı, ama yüzündeki çarpık sırıtışı yok olmuş gibiydi. Scott ve Joseph'e dönüp onlardan bir şeyler söylemelerini istedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Scott Rafael Favio

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Scott Rafael Favio



Mücadele Tarafı : Favio.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Unicorn

Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Dönüş   Dönüş EmptyCuma Ağus. 21, 2009 3:53 pm

Gözleri açık bir biçimde nöbet tutuyor, olabilecek herşeye karşı kendini hazırlıyordu. Korkularla baş etmek onun yaptığı başlıca işler arasındaydı ve görevini en iyi şekilde yerine getirirdi. Ormanda bulunan fantastik hayvanlar veya birkaç can sıkıcı özel yetenekli canlılarla boğuşmayacaklarından emindi Hogwarts'ta ilk defa böyle oluyordu. Bir de çok eskiden, Albus zamanında olmustu. Albus Dumbledore gelmiş geçmiş en yetenekli, en büyük büyücüydü. Tartışmamız bir biçimde Hogwarts'ı elinden geldiğinde korudu, aydınlık için savaştı. Güvenliği garantilemek için ise seherbazlara başvurdu, tıpkı bugünkü gibi. Hogwarts'ta yapılacak bekçilik öğrenciler için güvenli olsada seherbazlar için tehlikeli ve ölümcüldü. Ne zaman ne olacağı asla belli olmazdı. Hogwarts kapısı bu günlük iki genç seherbaza aitti. Zaman zaman Joe araziyi turluyor ve orada ki güvenliğin sağlanmasında etkin rol oynuyordu. Kapıda bütün ihtişamıyla dayanmış bir şekilde bekliyor ve kapının önünden geçmekte olan küçük karıncaya bile dikkat ediyordu. Marcus en küçük bir hata bile istemediğine göre görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeleri gerekiyordu. Tam bu sırada iki yetenekli büyücü kendini gösterdi, fakat Scott herşeye rağmen asasını elinde tutuyordu, iyice yaklaştıklarında yere indirerek Marcus'un yüzüne baktı. Anlamıştı. Peşlerinden giderek Hogwarts'ın dışına çıktılar ve cisimlenerek Hogsmeade'ye vardılar. Tam bir harabeydi. Sabah buradan geldiklerinde herkes neşe içinde ilerliyordu. Büyül bir büyünün etkisine maruz kalmıştı anlaşılan. Scott sinirle olay yerine doğru yürüdü. Hızlı adımları herkesi korkutucak cinstendi, üzerinde ki siyah pelerine benzer giysisi arkasında süzülürken o etrafı inceliyor, herhangi bir can kaybı olup olmadığına bakıyordu. Kafasını hava almak için yukarı kaldırdığında ise karanlık işareti dalgalanıyordu. Marcus'a sorgular bakışlar atarken beklenen şeyi yapmıştı. Asasını yukarı kaldırarak o işareti yok etmişti. Yerde ki cesedin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tanıdık birimiydi yoksa ? Gözlerini Jackson'a çevirdi ve acılı surata gözleri şahit oldu. Scott kendinden geçmişti. Yavaşça yere oturdu, solgun ve bitkin gözlerle incelemeye başladı. Sadık bir dost. Scott'un bulunduğu masanın sağ tarafında bulunan diğer masa artık boştu. Oraya dolduracak bir seherbaz yoktu artık. Acı, nefret ve intikam duygularının bir bütün olduğu bu bölgede herkes Gunther'e bakıp birşeyler düşünüyordu. Scott olduğu yerden kalktı, etrafta gezinerek tanık olup olmadığını araştırmaya başladı. Bir kaç çocuktan duyduğu bilgileri aklına kazıdı ve Jackson'un yanına gitti. Kendisinden birşeyler söylemesini istiyordu. Şaşkın yüzünde bulunan dudaklarını oynatmaya başladı.

Herşeyden önce bir dostu kaybettik bugün. Bizim isteğimizle burayı korumaya gelip, bizim isteğimizle kendi ayağıyla ölen biri o. Yoldaşlık için kendini feda etmeye herzaman hazır olan Gunther, son görevini gerçekleştirdi. Onu unutmayacağız. Yüzünü Marcus ve Jackson'a dönerek konusmaya devam etti. Edindiğim bilgilere bakarsak 2 kişiler. '' Öldür onu Lorenzo '' cümlesine şahit olmuş iki çocuk söyledi. Gunther karşılık vermemiş, sanırım onun saldırgan olduğunu düşünmüyordu veya bilmiyordu. 2.kişi için herhangi bir fikri olan varmı ? Soğuk sesiyle soruyu yanında bulunan kişilere yöneltmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Joseph Mark Strauss

Genel Müdür YardımcısıGenel Müdür Yardımcısı
Joseph Mark Strauss



Kan Durumu : Safkan

Dönüş Empty
MesajKonu: Geri: Dönüş   Dönüş EmptyC.tesi Ağus. 22, 2009 3:03 am


Elinde asası ve karanlıkla uyum sağlamış bir beden, okulun girişinde ve arazisinde nöbet tutuyordu. Okulu koruma görevleri başlamıştı. Burada durdukları sürece çok dikkatli ve tedbirli olmaları gerekirdi. Arazi oldukça sessizdi ve bu sessizlik hiç iyi değildi. Hava boğucu ve can sıkıcıydı. Jackson ve Marcus Yasak Ormana gitmişler ve oradaki vahşeti göreceklerdi. Joseph ve Scott okulun girişinde kalmış, nöbet tutmaktaydılar. Scott, okul girişindeki yerde temkinli bir şekilde duruyor, Joseph’te arazide dikkatli bir şekilde dolaşıyordu. İki beden hızla okulun girişine doğru ilerliyordu. Joseph, gözleriyle onları süzdükten sonra onların Jackson ve Marcus olduğu anladı. Asası elinde hızla onlara yaklaşmaya başladı. Marcus’un işaretiyle birlikte ilerlemeye başlamışlardı. Nereye gidiyorlardı? Ne olmuştu? Hiç açıklama yapamayan Marcus, cisimlenmek için koruma tılsımlarının dışına çıktı ve orada cisimlenerek ortadan kayboldu. Diğerleri gibi Joseph’te cisimlenerek kendini Hogsmeade’ye cisimlendi.

Hop sesiyle Hogsmaeade’ye gelen Joseph, gördüğü manzara karşısında kanının sıcaklığı adeta çekilmiş gibi oldu. Burada savaş mı çıkmıştı neler olmuştu böyle? Harabeye dönmüş bir dükkan ve korkudan şaşkına dönmüş üç genç bir de cansız bir beden vardı. Gökyüzünde karanlığın işareti vardı. Bu her şeyin açıklamasını yapıyordu. Gelenler iyilik için gelmemişti; peki niçin gemişlerdi? Marcus asasını gökyüzüne yönelterek karanlık işareti yok etti. Sıra seherbazlara gelmişti. Olay yerini incelemeye başlamadan önce yerde yatan cesetin kim olduğunu öğrenmeli ve sorgulama işlemlerine başlamalılardı. Joseph, yerden yatan cansız bedene doğru yürürken birden olduğu yerde kaldı. Gördüğü manzara karşısında şaşkına döndü. Yerde yatan cansız beden, aynı yerde çalışan ve işine sadık bir kadim dost olan Gunther idi. Onun için yapılacak bir yardım kalmamıştı. Ruhu bedeni terk etmişti. Joseph’in yüzündeki o ifadede; üzüntü ve şaşkınlık vardı. Mesleğinde oldukça tecrübeli olan Gunther atık yoktu. Savaşta ilk kan dökülmüştü ve bunun sorumluları en kısa zamanda yakalanmalıydı. Yüzündeki ifade birden değişti ve şaşkınlık ifadesinin yerine kin ve nefret duygusu kapladı. Dostunun kanı yerde kalmayacaktı. Artık savaş başlamıştı ve savaşı başlatan kötü taraflar cezalarını bulacaktı. Dostunun ölüm acısını kalbine gömdü ve olay yerini incelemeye başladı.

Bu vahşeti yapan kişilerin ufak bir hata yapmış olmasını dileyerek etrafına bakınmaya başladı. Çevredeki görgü tanklarının görüşlerini dinlemeye başlamıştı. Dinlediği kişilerin görüşlerinin içinden bilgileri cımbız ile çekiyordu. Görenlere göre dükkanın önünde iki kişi belirmiş ve dükkanın yıkılmasını sağlamıştı. Bu iki kişi içinden biri emir veriyor ve diğeri bu emirleri uyguluyordu. Emirler yağdıran kişinin, okuldan Hogwarts’tan kaçan profesör olduğu söyleniyordu. Bu bilgiler eşliğinde Jackson’un yanına döndü ve bu bilgileri paylaşmak için derin bir nefes alarak konuşmak istedi. Fakat o anda meslektaşı Scott konuşmaya başladı. “Herşeyden önce bir dostu kaybettik bugün. Bizim isteğimizle burayı korumaya gelip, bizim isteğimizle kendi ayağıyla ölen biri o. Yoldaşlık için kendini feda etmeye herzaman hazır olan Gunther, son görevini gerçekleştirdi. Onu unutmayacağız. Edindiğim bilgilere bakarsak 2 kişiler. '' Öldür onu Lorenzo '' cümlesine şahit olmuş iki çocuk söyledi. Gunther karşılık vermemiş, sanırım onun saldırgan olduğunu düşünmüyordu veya bilmiyordu. 2.kişi için herhangi bir fikri olan varmı ?” konuşmasını dinledikten sonra Joseph konuşmaya başladı.

“Evet, Gunther’i unutmayacağız. Edindiğin bilgiler görüştüğüm kişilerin söyledikleriyle birebir uyuyor. Şu Lorenzo, Sihir Bakanlığındaki büyücü konsey üyesi çalışan Lorenzo olmasın? Biliyorsunuz ki onun hareketleri nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor… Evet, Scott benim bir fikrim var. Görgü tanıklarına göre bir kişi emir veriyor ve diğeri uyguluyordu. Şu ikinci kişi okuldan kaçan Flavio’ya çok benziyormuş ve görgü tanıklarının çoğu o olduğundan emin.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Dönüş

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-