AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Arayış: Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyCuma Ağus. 14, 2009 10:59 pm


Evet, film başlıyor. Son zamanların en iyi aşk ikilisi geliyor. Bu ikilinin aşk yolculuklarında bazı aksilikler oluyor ve onları düzeltmeye çalışıyorlar. Birbirini deli gibi seven bu iki genç, birbirlerine duydukları aşkı bir türlü dile getiremiyor. Onlar aşklarını kendi kalplerinde yaşatıyorlar; ama bilmedikleri bir şey var… Bu ikilinin birbirine karşı hissettikleri duyguları, birbirlerine söylemeyi engelleyen söz var; “O bana, benim ona baktığım gözle bakmıyor!” İşte bu söz birbirlerine açılmasını engelliyor. Fakat içlerinden biri bu ikilinin duygularını çok iyi biliyor ve bunların birleşmesi için onlara bir oyun hazırlıyor. Bu kişiyi öğrenmeden önce gelin bu ikilileri tanıyalım.

Dünyalar tatlısı ve bir o kadar da güzel olan bu bayanın en belirgin özelliği; güzelliği ve çapkın olması… Evet, bu bayan çapkın ama kalbideki derinliklerde bir isim saklı… Aklını bir türlü sevdiği erkekten alamamasına rağmen, o gidiyor ve başkalarıyla çıkıyor. Bir nevi sevdiğini kıskandırmaya çalışıyor. Kim mi bu kız? Carmelita D’alora… D’olara beşinci sınıfa giden bir Gryffindorlu, içindeki o cesaret aleviyle yanıp tutuşur. Ama bu cesaretin belirli bir sınırı var; ama bu sınır sadece sevdiklerine karşı oluşuyor. Sevdiklerinin zarar gelmesini hiçbir zaman istemez ve onları korumak için elinden geleni yapar. Onun yüz hatları yüce Tanrı’nın ona en büyük armağanıdır. Uzun saçlarıyla ve tenine uygun rengiyle ahenk ile dans eder. İşte bu kızın kalbinin derinlikte yatan sevdiğini tanıyalım şimdi de…

Gelmiş geçmiş en büyük cesareti yüreğinde taşıyan bir büyücü o. Onun kalbinde yanan alev, gittikçe büyüyor ve her an saldırmaya bekleyen aslan gibi bekliyor. O cesaretle kavrulan yüreğinin derinliklerinde tohumunu ektiği bir sevgi yatıyor. Bu sevgiyi bir türlü karşısındakine açıklayamıyor. Kişiliğinden gelen komikliğiyle herkesi güldürmeyi başarıyor. Onunla takılanlar hiçbir zaman sıkıcı zaman geçirmezler aksine eğlencelerle dolu dakikalar geçirirler. En büyük kozu da yakışıklılığı… Onun o masmavi gözlerle bakışı her kızı etkiliyor. Herhangi bir kız ona bakmadan duramıyor ve onun büyüsüne kapılıyor. Kimden mi bahsediyorum; tabiî ki de; Albert Benjamin Caldwell… O da Carmelita gibi görünüşleriyle herkesi etkilemeyi başarıyor ve hislerini kolayca açıklayabiliyor. Ama Carmelita’ya geldiğinde kelimeler boğazında düğüm oluşarak, sözcüklerin çıkmasını engelliyor. O yüreğine ektiği tohumlar ne zaman yeşerecek acaba?

İşte bu ikilinin aşk oyunları başlamak üzere, gelin hep birlikte bu ikiliye yardım edelim. Bu aşk yolcuğunda nelerle karışılacağını bilmeyen bu ikili, şimdi ne yapacaktı. Bu oyunu hazırlayan arkadaşlarının başında Tristan der Ivanëxt geliyor. Tristan onların birbirlerine nasıl baktıklarını biliyor ve onların duygularının ne kadar büyük olduğunu ikisinde de saklıyor. Bu saklamasının sebebi; ikisine verdiği söz… Bu söz yüzünden ağzından tek bir kelime çıkamıyor. Zaten bu sözü bozmaya da hiç niyeti yok. Sadece onların birbirlerine olan duygularını söylemek için küçük bir oyun hazırladı. Hadi gelin bu oyunu hep birlikte görelim…





Kurgu:
Albert ve Carmelita ikilisinin aşk oyunlarının başlaması.
Zaman: Hogwarts’ta sakin bir hafta sonu, gökyüzü sonbaharın en açık olduğu an.
Kişiler: Carmelita D’alora, Albert Benjamin Caldwell, Tristan der Ivanëxt


Artık yaz günlerinin sıcaklığı ve güneşli günler Hogwarts’tan çekiliyordu. Hogwarts her dakika Sonbahar’ın etkisine giriyordu. Gökyüzünde hareket eden beyaz bulutlar, Hogwarts’tan son geçişlerini yapıyordu. Arkasından gelen siyah ve su yüklü bulutlar onların yerlerini almaya başlamıştı. Okul son zamanların en etkili mevsimine giriyor, ona göre de önlemlerini alıyordu. Doğadaki canlılar kış hazırlıklarına hız vermiş, ağaçlar ise bedenlerinin üzerindeki fazlalıkları yere atmaya başlamıştı.

Hogwarts’ın sakin duvarların arasında şeytanice fikirleri olan Tristan, ortak salonunda oturuyordu. Salonun boş olması onun için bir mucizeydi. Bu sayede sessiz bir ortamda düşüncelerine dalabilirdi. Aklında her zaman olduğu gibi Albert ve Carmelita ikisi vardı. Bu ikiliyi ne yapıp ne edip bir araya getirmeliydi. Zihni onların özellikleriyle doluyken, birden aklına bir fikir geldi ve ardı arkası kesilmedi. Tam bir fikir patlaması yaşıyordu. Bu fikirler hem heyecanlı hem de korkutucuydu. Yüzünde oluşan şeytani gülümseme ile yerinden kalktı ve yatakhanenin yolunu tuttu.

Yatakhaneye girdiği anda Albertin yatağının başucuna gitti. Başucundaki duvarda asılı duran bir fotoğraf vardı. Orada anne ve babası yan yana durmuş ve el sallıyorlardı. Bu fotoğraf Albert için çok önemliydi; çünkü ailesinden kalan sadece bu resim vardı. Tristan resme uzun uzun baktıktan sonra onu elleriyle kavradı ve avuçlarının içine aldı. Resim bir çerçevenin içinde duruyordu. Resmi aldı ve düzenli bir şekilde arkasındaki duran çantasının içine koydu. Ardından eline kağıt kalem alarak bir şeyler yazmaya başladı… Yazıyı kısa bir süre içinde bitirdi ve çerçevenin içine koyarak duvara geri astı. Ancak yazıdan bir tane daha ihtiyacı vardı. Hızlıca diğerini yazdı ve kalemi sehbanın üzerine bıraktı. Acaba Albert fotoğrafı göremeyince ne yapacaktı? Erkekler yatakhanesinde işi bittikten sonra sıra kızlar yatakhanesindeydi. Kızların yatakhanesine girilmesi izin verilmiyordu ama Tristan bunun için bir yol öğrenmişti. Bu bilgiyi kullanmak için yatakhaneden çıkarak kızların bölümüne doğru yol aldı.

Erkeklerin yatakhanesindeki işini bitirmişti. Sıra kızlarınkine gelmişti. Onların kapısının önüne geldiğinde etrafına bakındı ve vampirlik özelliğinden gelen işitme gücünü kullandı. Etrafında kimse yoktu, yatakhanenin içinde nefes alan bir tek kişi yoktu. Tristan hafif bir gülümsemeyle elini kapının üzerine koyarak hareket ettirmeye başladı. Kısa bir gezindirmenin ardından aradı şeyi buldu ve avuçlarının içine aldı. Aldığı nesne bir koruma tılsımıydı. Bu tılsım erkeklerin kızlar yatakhanesine girmesini engelliyor ve bazı büyüler yapıyordu. Tılsımı etkisiz hale getirmek için yerinden oynatılması yeterliydi. Bu kadar kolaydı bu işi halletmek. Ama bu bilgi sadece profesörler tarafından biliniyordu. Bu bilgiyi öğrenmek için yapmadığı iş kalmamıştı. Öğrendiği bu bilgi şimdi işe yarayacaktı. Elini kapıya yöneltti ve iterek kapıyı araladı. Herhangi bir şey olmamıştı. Daha da iterek tamamen açtı. İçeriye girmeden Carmelita’nın yatağını aramaya başladı. Bulduğu anda oraya yöneldi ve masanın üzerinde duran kilitli bir defteri avuçlarının arasına aldı. Bu defter Carmelita’nın gün boyu yaşadığı olayları anlatıyordu. Bu defteri bu kadar çabuk bulabileceğini sanmıyordu. Diğer elindeki duran yazılı kağıdı masasının üzerine bıraktı. Notta şöyle yazılıyordu; "Öncelikle eşyanı aldığım için üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu. Seni koridorlarda bekleyeceğim ve sana eşyalarını geri vereceğim ama eşyaları almak o kadar kolay değil. Eşyanın öğrenciler için eğlence amaçlı görülmesini istemiyorsan koridorlara gelirsin!”

Son işini de halletmişti. Aklındaki düşüncelerin ardı arkası kesilmeden koridorlara yöneldi ve hızla oraya gitti. ALbert ve Carmelita’nın koridorlara gelmeden önce yapacak işleri vardı. Oradaki işine hızlıca başladı ve başka birinin gelmemesi için sihirli sözcükleri söylemeye başladı…

Tristan aklındaki düşüncelerinin ilk kısmını halletmişti. Ama daha halletmesi gereken çok işi vardı. Şimdilik Albert’in ve Carmelita’nın koridorlara gelmesi gerekliydi. Acaba onlar için hazırlanan oyuna katılacaklar mıydı? Tristan için bir eğlence haline dönüşen bu olay onlar için ne olacaktı? Artık oyun başlamış, taşlar yerlerine oturmuştu. Sıra oyunun başlaması ve taşların ilerleme vaktiydi. Onlar bu oyundan habersiz günlük işlerinin peşinde koşarken, Tristan onlar için tahmin edemeyecekleri bir oyun hazırlamıştı...


* * . * *

Evet, dediğim gibi taşlar yerine oturmuş, sadece oynatılması gerekiyordu. Gelin hem birlikte bu aşk oyununa başlayalım. Onların bu heyecan dolu yolculuklarına birlikte eşlik edelim. Aşk oyunun “Arayış” kısmı başlıyordu. Birden fazla bölümden oluşan bu “Arayış” şimdi ilk adımını atıyordu. Haydi, hep birlikte;

OYUN BAŞLASIN!!!


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Albert Benjamin Caldwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Albert Benjamin Caldwell



Mücadele Tarafı : Zıpırlık.
Kan Durumu : Muggle doğumlu.

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyCuma Ağus. 14, 2009 11:30 pm

“Şunu keser misin, Charles? Baloncuk çıkarıyorsun ve ben onlardan nefret ediyorum!”
“İşte bu yüzden yapıyorum, oğlum.”
“Pislik.”

Gryffindor Erkekler Yatakhanesi’nde, horultular dışında Caldwell kardeşlerin –Charles ve Albert- sesi yankılanıyordu. İki kardeş, klasik bir tablo çiziyordu. Charles, uyuzluklarıyla Albert’ı çileden çıkarıyor, Albert ise öfkesini kontrol edip, homurdanmakla yetiniyordu. Yatakhanede, ikisi dışında uyanmış olan tek kişi Tristan’dı. Onun da yatağı yapılı vaziyette bırakılmış, Tristan’dan geriye bavulu dışında bir iz kalmamıştı. Onun büyük olasılıkla çevrede kimse yokken avlanmak istediğini tahmin eden Albert, konu üzerine fazla kafa yormamıştı. Yatakhanenin lavabosuna girdi, elini yüzünü yıkadı, saçlarını ıslayarak onları biraz daha şekilli hâle getirdi. Mavi gözleri, başkasına delercesine bakarken, saçları da onları desteklemeliydi. Ah, evet, yakışıklı olmayı seviyordu.

Geri döndüğünde Charles yoktu. Ortak salona inmiş olmalıydı. Gitti ve yatağına oturdu. Komidinin üzerindeki aile fotoğrafına bakacak ki, yüz ifadesi şaşkınlığa büründü. Resim yoktu. Yerinde ise bir not vardı. Sadece bir parşömen. Öfkeden delirmek üzereydi. Hemen parşömeni aldı ve hızlı hızlı okumaya başladı.

“Öncelikle eşyanı aldığım için üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu. Seni koridorlarda bekleyeceğim ve sana eşyalarını geri vereceğim ama eşyaları almak o kadar kolay değil. Eşyanın öğrenciler için eğlence amaçlı görülmesini istemiyorsan koridorlara gelirsin!”

Gittikçe onu esir almaya başlayan öfkesini kontrol edemiyordu. Kimdi bu kişi? Bunu yapmaya nasıl cesaret edebilirdi? Albert’ın ve Charles’ın, ailesinden kalan tek hatıralarını çalmaya nasıl teşebbüs edebilirdi? Onun dediğini yapacaktı. Koridorlara gidecekti. Birden, istem dışı bir hareketle asasını sıkıca kavradı. Koridordaki kişiyi görür görmez, ona bir büyü yollayabilirdi. Yüz hatları iyice gerilmişti. Nefret, yüzüne iyice yayılıyordu. Rüzgâr kadar hızla yatakhaneyi ve ortak salonu terk etti.

Attığı her adım, öfkeli bir ses çıkarır gibiydi. Dördüncü kata ulaştığında koridora girdi ve gördüğü manzara karşısında şok içinde kaldı. Carmelita, koridorun hemen başlangıcında duruyordu. Albert, gözlerine inanamadı. Carmelita idi demek. Hayır, dedi içinden bir ses. O yapmış olamaz. Neden yapsın ki? Ondan şüphelenmemeliydi. O, bunu yapmazdı. Sevdiği kız, böyle bir şeyi yapacak biri değildi. Peki ya kimdi? Koridorda ondan başkasını göremiyordu. Ona doğru yaklaştı. Kız, suçlayan bakışlarla ona bakıyordu. Albert, hiçbir şey anlamamıştı. Neler oluyordu? İkisinden biri konuşmaya başlamalıydı. Ama konuşmaya niyetlendiğinde dilini yutmuş gibi oluyordu, ses çıkaramıyordu.Carmelita iyice ona doğru yaklaştı. Yüz ifadesi nefret ve şaşkınlıkla doluydu.

“İnanmıyorum! Bunu sen mi yaptın, Albert?” Albert, hâlâ şaşkındı. Olanlara anlam veremiyordu. Hâlâ üzerinde uyku da vardı. Ama yanağına aldığı sert darbe, onu kendine getirdi. Carmelita, ondan bekleneceğinden çok daha sağlam bir tokat atmıştı. Eli istemsizce yanağına giden Albert’ın şaşkınlığı sürüyordu. Çok güzel olmuştu şimdi. Sevdiği kız, ondan nefret ediyordu. Ama neden? Ne yapmıştı Albert? “Günlüğümü ver, hemen!” Ne günlüğünden bahsediyordu böyle? Hiçbir şeyi çözememişti. Sonra, ilginç bir ses tonuyla, en sonunda konuşabildi. “Ne günlüğünden bahsediyorsun?” Hafifçe kızardığını tahmin ettiği yanağını işaret etti. “Bu da nereden çıktı?” Şimdi birbirlerine bakıyorlardı yine. Bakışları birçok anlam ifade ediyordu. Carmelita, az önceki kadar kızgın gözükmüyordu. Albert’ın yüz ifadesi ise, şaşkınlığını kaybediyordu. Parçalar, yerli yerine oturuyordu. “Sanırım, biri ikimizden de bir şey çalmış. Senin günlüğün yok, benim de ailemden kalan tek hatıram. Elime geçirirsem o kişiyi, buna pişman olacak.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyC.tesi Ağus. 15, 2009 1:02 am

Geçirdiği en berbat hafta sonu bu olmalıydı. Kütüphanede yetiştirilmesi gereken ödevleriyle boğuşmuş, kısa süreli bir sinir krizinden sonra dağınık bir halde yatakhaneye doğru ilerliyordu. Bugünü dostlarıyla daha farklı şekilde geçirebilmeyi dilerdi ama o zamanında bitirmediği ödevlerinin yükü altında daha fazla ezilmeden bu işi bitirmişti. Günün geri kalanını uyuyarak geçirmeyi planlıyordu. Sadece uyumak başka bir şey düşünmek bile başının ağrımasına yol açıyordu. Bugün Isadora'yı görememişti. Isadora'sız ilk günü olacaktı herhalde. Yatakhanenin kapısını aralarken onu yatağının üstünde kitap okuyarak bulmak istiyordu ama yoktu. Yorgun olmasa kardeşinin gidebileceği her yere bakar ve onu bulurdu ama şimdi sırası değildi. Ağırlaşan göz kapaklarına söz geçirmekte zorlanıyordu. Her zamanki gibi önce gidip günlüğünü kontrol edecek daha sonrada yumuşacık yatağına kendini bırakacaktı ama aksiliktir ya günlük her zamanki yerinde yoktu. Carmelita'nın büyük bir savaş vererek açık tutmaya çalıştığı gözleri kocaman olmuş soğuk soğuk terliyordu.
Günlüğüm. Hayır, o olamaz! Günlüğüm olamaz!

Günlük gitmişti ama yerinde küçük bir kâğıt parçası duruyordu. Titreyen elleriyle kâğıdı aldı.
“Öncelikle eşyanı aldığım için üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu. Seni koridorlarda bekleyeceğim ve sana eşyalarını geri vereceğim ama eşyaları almak o kadar kolay değil. Eşyanın öğrenciler için eğlence amaçlı görülmesini istemiyorsan koridorlara gelirsin!”
Bu da ne demek oluyordu şimdi? Bedenindeki korku şimdi geriye çekilmiş yerini öfkeye bırakmıştı. Bedeni öfkeyle sarılmış, gözleri ise sinirden alev topuna dönüşmüşlerdi. Birde günlüğüm eğlence amaçlı kullanılacaktı ha? Bunu kim yaptıysa elimden çekeceği var!

Yatakhaneden nasıl fırladığını bilemiyordu. Koşarken çarptığı öğrenciler ise umrunda bile değildi. Onun en değerli eşyası çalınmıştı. Evet, çalınmıştı. Bunu kimin hangi amaçla yaptığını bilemiyordu ama öğrenecekti. Öğrendiğinde ise öfkesini nasıl kontrol edecekti bilemiyordu. İşte 4. katın koridorlarındaydı. Koridor ise bomboştu. Bu nasıl bir oyundu böyle? Hangi pislik yapmıştı bunu. Günlüğünü çalmakta yetinememiş bir de kendince oyunlar oynuyordu. Kandırılmanın verdiği öfke ise daha büyüktü. Çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu ve işte Albert şimdi karşısında duruyordu. Nasıl olabilirdi? Sevdiği çocuk onun en değerli eşyasını mı yürütmüştü? Peki neden? Şimdi hiçbir şey önemli değildi. Ona karşı hisleri, hiçbir şey. Gözü dönmüş ne yapacağını bilemeden Albert'e doğru yürüyordu.
“İnanmıyorum! Bunu sen mi yaptın, Albert?” Gözleri şaşkınlıkla büyümüştü ama tek bir şey söylemesine izin vermeden suratına okkalı bir tokat indirdi. Bu gerçekten ağır olmuştu ama umrunda değildi. Hatta canını yeteri kadar acıttığından emin olabilmek için suratına bir tokat daha yapıştırmayı istiyordu.
“Günlüğümü ver, hemen!” Günlüğünü istiyordu. Onu tekrar güvenli ellerinde tutmayı ve açılmadığından emin olmayı. Eğer Albert onu açmış ve okumuşsa o zaman rezil olurdu. Onun için deli olduğunu öğrenmiş olacaktı. Ama bunu yaptığı içinde ona beslediğim sevginin bir parçasını ve güvenini silip atmış olacaktı.
“Ne günlüğünden bahsediyorsun?” Nasıl yani günlükten haberi yok mu? Peki, kim... Bunu kim yapmış olabilirdi? “Bu da nereden çıktı?” Albert, kıpkırmızı olmuş yanağını işaret ediyordu. Ah, hayır çok kötü gözüküyor. Öfkesi eriyip gitmiş yerini kocaman bir utanca bırakmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Onu haksız yere suçlamıştı ve sevdiği kişinin böyle bir şey yapabileceğine ihtimal verdiği için kendinden nefret ediyordu.
“Sanırım, biri ikimizden de bir şey çalmış. Senin günlüğün yok, benim de ailemden kalan tek hatıram. Elime geçirirsem o kişiyi, buna pişman olacak.” Demek onunda değerli bir eşyası kaybolmuştu. Kaybolmak yanlış bir ifade, çalınmıştı. Birisi ikisiylede oyuncak gibi oynuyordu. Eğer buralarda bir yerlerde olanları seyrediyorsa çok keyif almış olmalıydı.

"Evet, biri bizimle oynuyor. Bunu her kim yaptıysa onu bulduğumda hiç iyi şeyler olmayacak." Her şey bitmemişti. Telafi etmesi gereken şeyler vardı. Albert'e sert bir tokat atmıştı ve şimdi kendinede aynı şekilde vurulmuşçasına canı acıyordu ve utanıyordu. Sağ elini yavaşça Albert'in yanağına değdirdi ve hafifçe okşadı. Elleri ve parmakları vücudundan bağımsız hareket ediyorlardı. Kendi istediklerine göre. Hayalini kurduğu o sahne şimdi karşısında oynuyordu ama yanlış yerde ve zamanda olmuştu. Önemli değildi. Bir şekilde ona dokunmayı başarmıştı.
"Çok özür dilerim. Seni biran karşımda görünce günlüğümü senin aldığını sandım. Evet, aptalca bir düşünceydi. Umarım yanağın şimdi daha iyidir."
Elini hızla yüzünden çekti. Nereye koyacağını şaşırdığı gözleri ise Albert dışında her şeye odaklanabiliyordu. Yüzünün alev alev yandığını hissedebiliyordu. Bu sarhoş edici sıcaklık ise yukarıdan aşağıya tüm bedenini kaplamayı başarmıştı. Şuan tek dileği Albert'ın onu affetmesiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyC.tesi Ağus. 15, 2009 3:09 am


Evet dostlarım artık oyun başlamıştı. Taşlar yerlerinden kıpırdamış ve ilk hamlelerini yapmıştı. Aşkın ilk cilveleri oluşmuş ve kızarmalar başlamıştı. Tristan’ın yaptığı plan hiçbir engele takılmadan işliyordu. Daha olayın başlangıcındaydılar ve hiçbir şey görmemişlerdi. Koridor’un ortasında iki sevgili birbirlerine bakıp eşyalarını düşünseler de, kalplerindeki haykırışlar duyuluyordu.

Şimdi onları zor bir sınav bekliyordu. Bu sınavı veren kişi Carmelita olacaktı. Bu dersten sınıfta kalan Carmelita’ya son bir şans daha tanındı. Umarız bu hakkı iyi değerlendirir ve kaldığı dersten geçer. Albert’in cesareti burada ortaya çıkacak ve boyundan büyük işlere karışacaktı. Karşılarına iksir sayesinde şekil değiştirmiş Tristan gelecekti. Acaba bu yarı vampir onlara ne hazırlamıştı. Hadi gelin hep birlikte öğrenelim…

Tristan, eşyaları almış, notları yazmış ve yerlerine yerleştirmişti. Planındaki kusursuzluk hala devam ediyor ve herhangi bir pürüzle karşılaşmıyordu. Koridorlara gönderdiği arkadaşlarına bir sürprizi daha vardı. Profesör Jafferson ile hazırladığı çok özlü iksir sayesinde şekil değiştirebilecek ve bu sayede tanınmayacaktı. Aşk ikilisini koridorlarda gördüğü anda yerinden ok gibi fırlayarak iksir sınıfa gitti. Planın birinci yarısına gelmişlerdi. Şimdi kılık değiştirerek onları zorlu bir sınavdan geçirecekti. İksir sınıfına geldiğinde hızlıca içeri girdi ve profesörle konuşmaya başladı.

“Merhaba sayın Profesör”
“Hoş geldin Tristan… Zamanı geldi mi?”
“Evet Profesör… İksirler hazır mı?
“Evet, bir bakalım… İşte buradalar, sağ elimde tuttuğum aşk iksiri, sol elimde tuttuğum çok özlü iksir, tamam mı?
“Tamam Profesör, çok teşekkür ederim!”
“Önemli değil, hadi şimdi beni yalnız bırak”

Tristan bu iksirleri çok önceden yapmıştı. Bir araştırma için gerekliydi. Ama o araştırma son bulmuş ve iksirler Profesör’de kalmıştı. Onlara bir gün ihtiyacı olacaktı ve bunu profesör’e söylemişti. Aldığı iksirleri karıştırmadan cebine koydu ve hızla sınıftan ayrıldı. İlk önce şekil değiştirmesi gerekiyordu. Bunun için boş sınıf en uygun yerdi. Ayaklarını yerden hareketlendirdi ve yürümeye başladı. Aklındaki düşünceler belirli düzenlerle akıyor ve yeni yeni sürprizler oluşuyordu. Bu aşk iksiriyle Carmy’i kendine aşık edecek ve Albert ile düelloya tutuşacaktı. Bu düelloda Carmelita hangi tarafı tutacaktı? Eğer aşk iksiri içerse neler olurdu? Bu soruların yanıtı az sonra belli olacaktı; ama ilk önce Tristan’ın şekil değiştirmesi gerekiyordu.

Boş sınıfın kapsının önünde durdu ve dinlemeye başladı. Sınıfın içinde herhangi bir ses yoktu. Kapıyı açmak için elini gümüş kaplamalı kola yöneltti ve hafif bir baskıyla aşağı indirerek ileriye doğru itti. Kapı ağır ağır açıldı ve sınıfın içi görülmeye başladı. Tahmin ettiği gibi sınıf boştu. Burada şeklini değiştirebilirdi. Cebinde sakladığı bir büyücü saç telini cebinden çıkarttığı çok özlü iksirin içine attı ve biraz çalkaladıktan sonra sonra ona bakmaya başladı. Bu saç kılı Diagon sokağında gördüğü bir gence aitti. Tristan onu Hogwarts’ta hiç görmemişti. Bu yüzden onun kılığına girmek istiyordu. Albert’in ya da Carmelita’nın hiç görmediği biri olmalıydı. Mavi gözleri ve sarı saçlarıyla yakışıklılığını belli ediyordu. Bu tam da Carmelita’ya göre bir çocuktu. Tristan elindeki iksiri dudaklarına götürerek içmeye başladı. Tadı çok farklıydı, ekşi ve tatlının karışımı gibi bir şeydi. İçindeki bazı otlar tadını çok değiştiriyordu. Şimdi sanki acı bir biber yemişsin gibi yanıyordu ve ardından gelen amonyak kokusu insanın midesini bulandırıyordu. Şişedeki iksir tamamiyle bitmişti. Tristan!ın derisinde şişmeler oluyor ve boyu biraz daha uzuyordu. Gözlerinde ve saçlarındaki değişim sona ermek üzereydi. Vücut hatları daha belirginleşmiş, kasları ortaya çıkmıştı. Artık değişim gerçeklemişti. Kendisini farklı biriydi ve kimse onu tanımayacaktı. Üstündeki cübbesini çıkartarak Slytherin’li bir cübbe geydi. Aşk iksirini cebinden çıkarttı ve masanın üzerine bıraktı. Bu iksiri bir yiyeceğin ya da içeceğin içine boşaltmalıydı. Gözlerini sınıfta geçinirken bir kadeh gözüne çarptı ve tek hamleyle onu avuçlarının içine aldı. Asası sayesinde içini suyla doldurdu. Aşk iksirinin yarısını içine boşalttı. Hepsi gereksizdi; bu oyun için.

Hazırladığı suyu sihirli sözcükle peşinden gelmesini sağladı. Artık koridorlara gidebilirdi. Tristan’ın şekil değiştirmiş haliyle gördüklerinde ne tepki vereceklerdi? Bunu çok merak ediyordu ve bunun için adımlarını biraz hızlandırdı… Kısa bir yürüyüşün ardından Tristan onların karşılarında belirdi. Onlara çok ciddi davranmalıydı. Yapacağı her hata oyunun bozulmasına neden olurdu. Adımlarını yavaşlattı ve onlarla konuşmaya başladı. “Hey, sizi gidi haylazlar ne işiniz var burada?” diyerek sinsice güldü. Aslında ne işleri olduğunu gayet iyi biliyordu ama yine de sormuştu. Sesindeki o değişme çok kabacaydı. Üstündeki Slytherin’li kıyafetler içinde çok acımasız gözüküyordu.

“Sizin, eşyalarınız kaybolmuştu değil mi?...Diyeceksiniz nerden biliyorsun; ben bir şekilde öğrenirim şeklinde cevaplayayım. Bana inanmıyorsanız söyleyeyim; birinizin günlüğü, diğerinizin resmi öyle değil mi? Şimdi bana inanıyor musunuz?"

Tristan içinden katıla katıla gülmek geliyordu ama bunu bir türlü gerçekleştiremiyordu. Yapacağı her hata bir sonla karşı karşıya kalabilirdi ve bu en son isteyeceği şeydi. Önünde duran iki sevgiliye dikkatlice bakmaya başladı. Ne kadar da yakışıyorlardı. Ama duygularını birbirlerine bir türlü açıklayamıyorlardı. İşte burada Tristan devreye girmişti. Şimdi bu ikili Tristan’ın avuçlarının içindeydi ve istediği gibi oynayabilirdi. Yeterince bir sessizlikten sonra Tristan’ın sert ve kaba sesi yeniden ortalığa yayılmaya başladı.

“Bu kadar sessizlik yeter, Ee ne diyorsunuz? Eşyalarınızın yerini öğrenmek istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Albert Benjamin Caldwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Albert Benjamin Caldwell



Mücadele Tarafı : Zıpırlık.
Kan Durumu : Muggle doğumlu.

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyC.tesi Ağus. 15, 2009 2:28 pm

“Evet, biri bizimle oynuyor. Bunu her kim yaptıysa onu bulduğumda hiç iyi şeyler olmayacak.” Sonunda suçlu durumda olmadığının anlaşılmasına sevinmişti. Aslında bir başkası ile böyle bir yanlış anlaşılmaya düşseydi, bu kadar endişelenmezdi. Ama Carmelita’nın güvenini sarsma düşüncesi bile onu deli edebiliyordu. Sıcak bir elin, yanağına değdiğini hissetti. Carmelita, elini onun yanağına uzatmış, hafifçe okşuyordu. Albert, bu anın sonsuza dek devam etmesi için her şeyi yapabilirdi. İçten bir gülümseme yayıldı suratına. Ona sarılmak istedi, onu sevdiğini söylemek istedi, ama beyni onu durduruyordu. Onun dostça hareketine, başka şekilde karşılık vermemeliydi.

“Çok özür dilerim. Seni bir an karşımda görünce günlüğümü senin aldığını sandım. Evet, aptalca bir düşünceydi. Umarım yanağın şimdi daha iyidir.” Eli sanki sihirliydi. Yanağının kızarmış olmasından dolayı hissettiği o alevi, artık hissetmiyordu. Az önce oynanan sahne, ona bu durumu unutturmuştu. “İtiraf etmeliyim ki bir kızdan bekleyebileceğimden çok daha güçlüsün. Bu iyi bir şey. Bir ara sana nasıl yumruk atıldığını da öğretmeliyim.” Yüzüne koca bir gülümseme yayıldı. Ardından konuşmaya devam etti. “Günlüğünü çaldığımı düşünmendense, tokat atmanı tercih ederim.” Ona sarılma isteğini yine bastırdı ve koridorun sonunda beliren siluete baktı.

“Hey, sizi gidi haylazlar ne işiniz var burada?” Tanımadığı biriydi bu, yüzünü ilk kez görüyordu. Slytherin forması içindeydi. Yılanlar, neden hep onun karşısına çıkıyordu. Cevap vermeye niyetlendi, ama Slytherin’li tekrar konuştu. “Sizin, eşyalarınız kaybolmuştu değil mi? Diyeceksiniz nerden biliyorsun; ben bir şekilde öğrenirim şeklinde cevaplayayım. Bana inanmıyorsanız söyleyeyim; birinizin günlüğü, diğerinizin resmi öyle değil mi? Şimdi bana inanıyor musunuz?” Bu çocuk kimdi? Her şeyi nasıl ve neden biliyordu? Bir an kafasında, eşyaları çalan kişinin o olduğuna dair bir düşünce oluştu. Ama bu imkânsızdı. Bir Slytherin, Gryffindor Ortak Salonu’na girecek, iki öğrencinin değerli eşyalarını çalacaktı, öyle mi? Aklı başında kimse buna inanmazdı. Bu yüzden Albert, büyük bir çelişki içinde kalmıştı. Beyni vızır vızır çalışıyor, bir çözüm yolu arıyordu.

“Bu kadar sessizlik yeter, Ee ne diyorsunuz? Eşyalarınızın yerini öğrenmek istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?” Kafasında bir ampul yandı adeta. Bu çocuk, her kimse, eşyaların nerede olduğunu biliyordu. Ve onu nasıl alacaklarını da… Onu yeniden ele geçiren öfkesini kontrol edememeye başlamıştı. Asasını kaldırdı ve dosdoğru, Slytherin’li çocuğa yöneltti. “Eşyalar nerede? Söyle!” Emredercesine çıkan ses tonu onu da şaşırtmıştı. Karşısındaki çocuğun yüz ifadesinde ve hareketlerinde hiçbir değişiklik olmamıştı. Küçümser gibi bakıyordu. Albert, onun cevap vermesini daha fazla beklemeyerek önce Carmelita’yı, mümkün olduğunca nazik bir şekilde kenara itti, ona zarar gelmesini istemiyordu. Sonra büyünün ismini haykırdı. “Expelliarmus!”

Asasından çıkan gümüş ışın, hedefini birkaç santim ile ıskaladı. Slytherin’li çocuk asasını çıkardı ve bir büyü ismi fısıldadı. Sözsüz büyü ile kalkanını oluşturan Albert, büyüyü kolayca sahibine geri yolladı. “Stupefy!” Bu kez isabetli bir büyü yollamıştı. Slytherin’li birkaç metre arkaya uçarken, Albert büyük bir zevkle onu izledi. Ama çocuk çabucak ayağa kalkarak bir büyü yolladı, büyü Albert’ı çok az mesafe ile yanından geçti. O daha kendine gelemeden, çocuk bilmediği bir büyünün ismini söyledi. “Sectumsempra!” Büyüye engel olamadı, ardından büyük bir acıyla sersemletme büyüsü yemiş gibi, birkaç metre geriye uçtu.

Beyaz gömleğinin ön kısmı, kırmızıya boyanmış gibiydi. Bunun kendi kanı olduğunu anlaması çok da zor olmamıştı. Hiçbir şekilde hareket edemeyerek, acının dinmesini bekledi. Ama dinmiyordu. Elini, göğsüne götürdü. Orada derin bir kesik vardı ve kesik, hiç durmadan kanıyordu. Hemen yanı başına gelmiş olan Carmelita’ya baktı. Onu sevdiğini söylemek istiyordu. Ama konuşamıyordu. Sesi anlaşılmaz bir fısıltıdan ibaretti. Sonra, gördükleri karşısında iyice çılgına döndü. Carmelita, Slytherin’li çocuk ile düelloya başlamıştı. “Carmelita! Hayır!” Bağırmaya çalışsa da, Carmelita’nın onu duyduğundan bile şüpheliydi. İki asadan çıkan ışınları görebiliyordu. Ama görüntü, gittikçe bulanıklaşıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyC.tesi Ağus. 15, 2009 8:33 pm

“İtiraf etmeliyim ki bir kızdan bekleyebileceğimden çok daha güçlüsün. Bu iyi bir şey. Bir ara sana nasıl yumruk atıldığını da öğretmeliyim.” Evet, haklıydı. Güçlüydüm. Dış görünüşten belli olmasa da öfkemi kontrol edemeden olur olmaz şeyler yapabilirdim -ki bunu çoktan Albert'in üzerinde denemiştim bile.- Nasıl yumruk atıldığını öğrenmek çok iyi olurdu. Özellikle bunu Albert'den öğrenmem daha eğlenceli olurdu. "Senin yerinde olsam bu kadar rahat olmazdım. Gördüğün gibi kendime hâkim olamıyorum. Eh, yumruk atmasını öğrendiğim zaman neler olur bilemiyorum." Şimdi ikisinin de yüzü gülüyordu. Bu iyiye işaretti. “Günlüğünü çaldığımı düşünmendense, tokat atmanı tercih ederim.” Yüzünün kızarmasına engel olamıyordu. Biliyordu, yaptığı yanlıştı. Özelliklede bunu Albert'ın yaptığını düşünmek... Ona haksızlık etmişti. Birlikte büyümüşler, birbirlerine her zaman destek olmuşlardı. Günlüğünün çalınmasıyla akla gelecek en son kişi olmalıydı o ama tam tersi ilk kişi olarak düşünülmüştü.

Bir davetsiz misafir daha yanlarında belirmişti. “Hey, sizi gidi haylazlar ne işiniz var burada?” Onlara doğru yaklaşan bir öğrenciydi. Sıradan bir Slytherin öğrencisi. Kendini beğenmiş olduğu her halinden belliydi. Ayrıca sarı saçları ve masmavi gözleriyle de göz alıcıydı. Farklı bir yerde olsalardı Carmy onu avucunun içine almak için her yolu denerdi. Evet, Albert'ı delice severken başka erkeklerle gezip tozması saçma görülürdü. Dışarıdan bakılınca öyleydi ama içeriyi kimse bilemezdi. Albert benim değildi. Ben ona sahip değildim. Ayrıca o bana yakın bir arkadaş gözüyle bakıyordu. Benim hakkımda farklı düşünceler aklının ucundan bile geçmemiştir ama Carmelita kalbine söz geçiremiyordu. Albert'e asla kavuşamazdı. Sadece hayallerinde beraber olduklarını olabilirlerdi. Gerçekte değil, sahteleriyle avutabilirdi kendini.

“Sizin, eşyalarınız kaybolmuştu değil mi? Diyeceksiniz nerden biliyorsun; ben bir şekilde öğrenirim şeklinde cevaplayayım. Bana inanmıyorsanız söyleyeyim; birinizin günlüğü, diğerinizin resmi öyle değil mi? Şimdi bana inanıyor musunuz?” Bu da neyin nesiydi böyle? Yoksa bu küçük oyunun gösterişsiz bir parçası mıydı? Masasının üzerinde bulduğu notta; Öncelikle eşyanı aldığım için üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu. Seni koridorlarda bekleyeceğim ve sana eşyalarını geri vereceğim ama eşyaları almak o kadar kolay değil. Eşyanın öğrenciler için eğlence amaçlı görülmesini istemiyorsan koridorlara gelirsin yazıyordu. Evet, gayet açıktı. Eşyalarımızı o kadar çabuk alamayacaktık. Herhalde bu yakışıklı da işin zor kısmıydı. Zor görünse de çok zayıf bir halkaydı. İşleri bilmiş bilmiş konuşmaktan başka nasıl zorlaştırabilirdi ki?
“Bu kadar sessizlik yeter, Ee ne diyorsunuz? Eşyalarınızın yerini öğrenmek istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?” Yok canım istemiyoruz. Ne işimiz var ki bizim burada? Carmelita bir kez daha öfkesine yenik düşmekten korkuyordu ama sanırım bu sefer Carmy yerini Albert'e bırakacaktı. “Eşyalar nerede? Söyle!” Onu ilk defa bu kadar sinirli ve sert görüyordu. Kaskatı kesilmiş ellerini bedeninde hissediyordu. Carmy'i arkasına doğru nazikçe itiyordu. Orada daha güvenli olacağını düşünüyordu herhalde. Diğer eliyle ise asasını sıkıca kavramış ilk büyüyü yollamıştı.

“Expelliarmus!” Asadan çıkan ışıkla içini bir korku sarmıştı. Ona bir şey olmasından korkuyordu. Karşılarındaki bir Slytherin'lıydı ve ne yapacağı belli olmazdı. Albert'in gönderdiği ikinci büyüden sonra Carmelita kendi asasını cübbesinden çıkardı. Albert'e bir şey olursa ona gününü gösterecekti.

“Sectumsempra!” Korkulu rüyası gerçek olmuştu. Büyü Albert'e isabet etmiş onu birkaç metre geriye savurmuştu. Bedeninden ise kanlar süzülüyordu. "Albert! Hayır!" Çığlık çığlığa bulunduğu yere koşmaya başlamıştı. Gördükleri gerçek olamazdı olmamalıydı. Sevdiği adam yerde kanlar içinde yatıyordu. Kanlar içindeki elini sıkıca tuttu ve onu sakinleştirmek istercesine saçlarını okşamaya başladı. Bu şekilde bitemezdi. Onun acılar içinde yerde kıvranmasına dayanamıyordu. Kalbine bıçak saplanmışçasına canı acıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyor ve bedeni sarsılıyordu. Gözyaşlarına ise söz geçiremiyordu. Damlalar önce yanaklarını okşayarak çenesine iniyor oradan ise Albert'ın kana bulanmış gömleğine ulaşıyordu. Ellerini zorda olsa ellerinden çekti ve alnına küçücük bir öpücük kondurup ayağa fırladı.
"Seni pislik herif! Bunun hesabını vereceksin!"
“Carmelita! Hayır!” Albert'in onu durdurmaya çalıştığını biliyordu ama umurunda değildi. Onun canı bir kere yanmıştı ve bunun sorumlusu cezasını çekmeliydi. Sıkıca kavradığı asasını kaldırdı.
“Stupefy!” Evet, tam isabet! Yolladığı büyü hedefi tam ortadan vurmuş ve onu hızla geriye savurmuştu. Büyüsüne karşılık beklerken Slytherin’lı çocuk koşarak oradan uzaklaşmıştı. Korkak.
Artık Albert’dan başka bir şey düşünmek istemiyordu. Onun yanından hiç ayrılmayacaktı. Onunla geçen zamanın değerini bilememişti ama onu iyileştirecek büyüyü biliyordu. Asasını nazikçe kaldırdı ve büyüyü fısıldadı. “Vulnera Sanentur”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyPaz Ağus. 16, 2009 12:58 am


Tristan gülmemek için kendini zor tutuyordu. Karşısındaki ikili şaşkın hareketleriyle birbirlerine bakıyor, Tristan’ın dediklerinden bir anlam çıkartmaya çalışıyorlardı. Yüzlerindeki mimik hareketleri yarı şaşkın yarı sinirli bir şekilde değişiyordu. Tristan kendisiyle bir savaş veriyordu. Kaslarına inatlaşıyordu ve kazanan tabiî ki de Tristan olmuştu. Yanak kasları hareket etmeyip, gülümseme gerçekleşmemişti. Yüzündeki o ciddi ve soğukkanlı hali devam ediyordu. Yavaş yavaş oların yanına doğru yaklaşıyordu. Tristan için eğlence yeni başlamaktaydı. Tristan’ın sözlerine karşılık ilk tepkiyi Albert vermişti. “Eşyalar nerede? Söyle!” Albert sinirlenmeye başlamıştı. Onun o sinirli hali çok komikti. Kaslarını sıkışı ve yüz hatlarındaki gerilme çok etkileyiciydi; ama Tristan için sadece komik bir duruştu. Onları gerçekten seviyordu; bunun için bu oyunu hazırlaması gerekliydi. Öğrendiklerinde nasıl bir tepki vereceklerdi acaba?

Tristan sessiz halini susturuyor ve sadece soğuk bir bakışla onları süzüyordu. Albert şimdi Carmelitayı kenara çekiyordu. Ne yapıyordu bu? Yaptığı davranış az sonra açıklığa kavuştu. Eline asansın sıkı sıkı tutuyordu. Demek ki düello istiyordu. İlk hamlenin onun yapmasını bekliyordu. Dostlarına nasıl bir zarar verebilirdi. Ama bu zarar, arayışın sonuna ulaştığında tatlı bir anı olarak kalacaktı. Bu nedenle onlara ufak tefek zararlar verebilirdi. Albert’in “Expelliarmus!” demesiyle birlikte asasından çıkan gümüş ışık Tristan’ı ıskalayarak arkasında duran boşluğa doğru ilerledi ve duvara çarparak etkisini yitirdi. Kimseye zarar vermeden etkisini yitiren büyü, Tristan için sevindirici haberdi. Hazırladığı oyunda kimsenin kazaya kurban gitmesini istemiyordu.Albert bu kadar güçsüz müydü? Nesi vardı bu çocuğun, nasıl ıskalamıştı bu büyüyü; hiçbir anlam veremeyen Tristan, elini asanına aldı ve içinden Levicorpus diyerek itti. Asasından çıkan kırmızı ışık hızla ona giderken bir engelle karşılaştı ve geri döndü. Ani hareketle ondan kaçmayı başarsa bile Albert’in “Stupefy!” büyüsünden kurtulmayı başaramadı. Büyünün etkisiyle birkaç adım gerilen Tristan’ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. İşte tanıdığı Albert buydu. Yolladığı büyüleri tam isabet ettirerek karşısındakini etkisiz hale getiriyordu. Tristan yarı vampir olduğu için herhangi bir hasar almamıştı. Hasar alacak kişi Tristan değil, hasarı Albert’in alması gerekliydi. Asasını yeniden havaya kaldırdı ve Albert’in bilmediğinden emin olduğu bir büyüyü yollamak için dudaklarını hareketlendirdi. “Sectumsempra!” diyerek asasından çıkan yeşilimsi bir ışık hızla ona yöneldi ve tam isabet alarak onun göğsünde etkisini gösterdi. Bu büyü hasar için gerekliydi. Ama bu hasar fazla mı olmuştu. Göğsünde oluşan derin bir çizik vardı ve hızla kanıyordu. Bu oyundaki büyü fazla mı yaralayıcı mıydı? Korkmuş gözlerle ona bakmayı sürdürürken Carmelita hareketlenmiş ve asasını Tristan’a yönelmişti. “Seni pislik herif! Bunun hesabını vereceksin!” demesiyle birlikte gözlerindeki öfkeyi fark edebilmişti. Albert’i gerçekten seviyordu, şimdi onun için düello yapacaktı. Albert’in “Carmelita! Hayır!” feryatları işe yarar gibi durmuyordu. Carmelita o tiz sesiyle büyü ismini söylemeye başlıyordu. “Stupefy!” diyerek asasından çıkan ışık demeti hızla Tristan’a isabet etti. Karşı koymaya gerek duymamıştı. Büyünün göğsüne çarpmasına izin vermişti. Yeniden birkaç adım geriye sürüklendi. Gözleri hala Albert’teydi. Birden saçındaki rengin değiştiğini gördü. Çok özlü iksirin tesiri geçiyordu ve etkisini burada yitirmemesi için hızla geri döndü ve koşmaya başladı. Arkadan Carmelita’nın acı dolu sesiyle bir büyü ismini söylediğini duydu. “Vulnera Sanentur!”… Evet işte doğru büyü buydu. Demek ki Carmelita nu büyüyü biliyordu. Birkaç saniye sonra Albert’in yarası kapanacak ve derisi eski haline kavuşacaktı. Gözü artık geride kalmayacaktı; çünkü Albert’in yanında Carmelita vardı.

Tristan tamamen eski haline dönmüştü. Üstündeki Slytherin kıyafetinden kurtulması gerekiyordu; bu yüzden hızla boş sınıfa doğru koşmaya başladı. Kısa bir süre sonra boş sınıfına geldi ve hızla kapıyı iterek içeriye girdi. Az önce bıraktığı kıyafetler orada duruyordu. Slytherin cübbesini çıkarttığı gibi bir yere fırlattı ve ardından Gryffindor cübbesini giydi. Kafasındaki planı zihninden geçirmeye başladı. Değişmiş Tristan olarak hiçbir sorun yaşamamıştı. İkilinin akıllarının karışmasını sağlamıştı. Buraya kadar bir sorun olmamıştı. Elini iki yana saldığında cebinde bir şey olduğunu hissetti. Elini cebinin içine koyarak çıkarttığı şişeye bakmaya başladı. “Ahh, hayır, olamaz!” diyerek feryat etti. Aşk iksirini kullanmayı unutmuştu. Oyunundaki ilk hatayı yapmıştı. Ama onun yerine Carmelita’nın korumacı tavrı gelişmişti. Bu davranış aşk iksirinin yerini tutabilirdi. Şimdilik onu cebine yerleştirdi, belki onu başka zaman kullanabilirdi. Sıranın üzerinden aldığı kağıt ve kalemi hızla elinde çevirdi. Kağıda bir şeyler yazıp ikiliyi başka yöne yönlendirmeliydi. Biraz düşündükten sonra yazmaya başladı… Kısa bir yazı olmuştu ama yeterince merak ettiriciydi. Diğer kağıda da aynı notu yazdı ve sıranın üzerine bıraktı. Asasını eline aldı ve “Wingardium Leviosa!” diyerek kağıtları havalandırdı. “Haydi uçun bakalım bunları; Albert ve Carmelita ikilisine iletin!” diyerek emrini verdi ve kağıtlar havada süzülerek onların yanına gitmeye başladı. Kâğıtta yazan not şöyleydi:

“Haydi git ormanın derinliklerine, aradığın eşya orada bir yerlerde!”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Albert Benjamin Caldwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Albert Benjamin Caldwell



Mücadele Tarafı : Zıpırlık.
Kan Durumu : Muggle doğumlu.

Arayış: Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: Arayış: Başlangıç   Arayış: Başlangıç EmptyPtsi Ağus. 17, 2009 9:52 pm

Görüntüler gittikçe bulanıklaşırken, acı, artarak kendini hissettirmeye devam ediyordu. Sağ eli göğsündeki derin yaradaydı. Kan, yaradan dışarıya akmaya devam ediyordu. Bilekleriyle yerden destek alarak ayağa kalkmayı denedi; ama bedeni, anında zemini boyladı. Fazlasıyla kan kaybettiğini biliyordu, durumunun hiçte iç açıcı olmadığını biliyordu. Yine de kendini düşünmüyordu. Kafasını birazcık kaldırabildi. Slytherin’li öğrencinin koridordan çıkışını gördü. Demek Carmelita, birkaç büyüyle çocuğu yere sermişti, ha? Bir an kendisinin yapamadığını, onun yapabilmiş olmasından dolayı kendini garip hissetti. Ama sonra, bu düşünce aklından bir kuş gibi uçup gitti.

Carmelita, bilmediği bir büyünün ismini fısıldarken, çektiği acı azalmaya başlamıştı. Bu kız insan mıydı, yoksa bir melek mi? Kesinlikle bir melekti. Albert için gönderilmiş bir melek. Şimdi onun yüzünü daha iyi görebiliyordu. Az önceki kadar net bir şekilde. Carmelita’dan hafifçe destek alarak, ayağa kalktı. Derin kesikler iyileşmiş olsa da, fazla kan kaybettiği gerçeği hâlâ su yüzündeydi. Bu yüzden olsa gerek, teni buz gibiydi. Hiç olmadığı kadar soğuktu ve dokunan kişinin ürpermesine neden olabilirdi. Gömleği de kurumuş olan kan lekeleriyle doluydu. Biraz önce zemini boyladığı yerde de bir parça kan bulunuyordu. Önem vermeden, Carmelita’ya döndü.

“Ç-çok t-teşekkür ederim, Carmelita.” Sesinin güçlükle çıktığının farkında değildi. Anlaşılan, bir süre hastaymış gibi hissedecekti. Güçsüz izlenimini silmek istiyordu. Eh, sevdiği kıza yeterince rezil olmuştu, değil mi? Onun önünde bir düelloyu kaybetmiş, üstelik yaralanmıştı. Yaşanan düello bir film şeridi gibi gözünün önünden geçerken, koridordan içeriye iki adet kâğıt süzüldü. Bir büyüyle buraya yollandığı belliydi. Albert, yakınına kadar gelen kâğıdı aldı, merakla okudu.

“Haydi, git ormanın derinliklerine, aradığın eşya orada bir yerlerde!” Şu çocuk, artık çok olmaya başlamıştı. Kendini beğenmiş bir budalanın tekiydi, bunu zaten belli etmişti. Albert, sinirine hâkim olmakta güçlük çekiyordu. Hissettiği halsizlik, saçma bir şeyler yapmasını engelliyordu zaten. “Umarım, o çocuk Yasak Orman’dadır. Onunla görülecek bir hesabım var.” Yüz hatlarını nefret bürümüştü. Evet, intikam istiyordu. Slytherin’li çocuğa acı çektirmek istiyordu; intikam, onu ele geçirmişti. Eğer, birazcık şansı varsa, o çocuğa orda tekrar karşılardı. Bunu gerçekten çok istiyordu.

O an ise, sarılmak için bir bahanesi varken –kan kaybetmişti- kolunu Carmelita’nın omzuna attı. Yükünü ona vermiyordu, bu hareketi ona yakın olmak için bir bahaneydi. Kızın bunu anladığından şüphelendiğinde, kolunu çekmeyi düşündü, ama sonra bu düşüncesinden vazgeçti. Yüzünü, onun saçlarına gömebilecek kadar, kokusunu rahatlıkla alabilecek kadar yakındı. Ve ikisi, neler olacağını bilmeden, Yasak Orman’a doğru ilerliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Arayış: Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-