AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Eski Günlerdeki Gibi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Eski Günlerdeki Gibi Empty
MesajKonu: Eski Günlerdeki Gibi   Eski Günlerdeki Gibi EmptyCuma Mayıs 22, 2009 10:12 pm

Kişiler: Jesse Ehasz, Trixie Thracian
Yer & Zaman: Güneşin son kızıllıkları gök kubbeyi boyarken Eski Rasathane'nin çatısının altında.
Konu: İki kafadar Jesse ve Trixie'nin haftalık buluşmaları.

__________________________________________________

Tatlı meltemin yüzünü serinletikten sonra saman sarısı saçlarını dağıtması çok hoşuna giderdi. Ona yaşadığını hissettiren nadide küçük şeylerden biriydi ılık meltemler. Eski Rasathane'nin kırık penceresinden içeri süzülen bu meltemler kimi zaman fırtınaya döner, zaten kırık olan camlardan bir kaç parça daha kopartıverir; kimi zaman da Eski Rasathane ziyaretçilerini sıcaktan bunaltmaya bayılırdı. Jesse ile olan bir buluşmalarını hatırlıyordu da hem Jesse hem de kendisi Rasathane'nin en kuytu yerine kaçıp aniden çıkan fırtınadan beraber saklanmışlardı. Bugün havada kara ve ağır fırtına bulutları yoktu neyse ki, bir fırtına çıkma ihtimali oldukça düşüktü. Havanın yapabileceği hiç bir kalleşlik kalmamıştı, belki bir yerlerden tombul bir kümülüs çıkar, bütün rahmetini Hogwarts üzerine bırakıp bir sonraki yağışa Rasathane'yi yerle bir ederdi.

Gözlerini açık, kıpkızıl gökyüzünden ayırmadan bir buçuk metre genişliğindeki pencere pervazının ucunda duran çikolata kutusundan bir çikolata daha alıp ağzına attı. Pervazda oturup bütün gün çikolata yiyebilirdi, tabii yanında bir arkadaş daha olursa. Burada tek başına oturmak sıkıcıydı, çevreye bakmak ya da intihar etmek dışında tek başına yapılabilecek şeyler azdı. Hogwarts' ın her daim 1.5 inç olan çimlerine bakmak ya da gök kubbeyi seyre dalmak burada yapılabilecek yegane işlerdi ve Trixie burada olduğu yarım saat içinde bu iki aktiviteyi de gerçekleştirmişti. Böyle zamanlarda tek çaresi düşümek, düşüncelerinin arasında zincirleme bağlar yaratmaktı. Jesse bir yarım saat daha dönmezse yapacağı şey bu olacaktı, J'yi gördüğü ilk anda da boğazına yapışıp okkalı bir küfür savurmayı da hayal edebilirdi.

Jesse. Sahi nerelerde kalmıştı ayran gönüllü arkadaşı? Kesin bir kızla sohbete dalmıştı, ya da bir birinci sınıfa işkence ediyordu. Keşke buralarda bir birinci sınıf filan olsaydı korkutulacak, can sıkıntısına bire birlerdi. Jesse. Jey'de kalmıştı en son. Jey muhtemelen yine kızlarla konuşmaktaydı, onun hayatı kızlar, kendisi ve nadiren ilgi gösterdiği hayati meselelerdi. Jesse'yi tanıdığından beri bu böyleydi. Nasıl olduysa aralarındaki Huflepuff Slytherin uyuşmazlığı hiç bir zaman onları ayırmamıştı, hoş Trixie de tam bir Huff olamamıştı zaten. Sonra Jesse herkese karşı olduğundan çok farklıydı Trixie'ye, Trixie buna şaşırıyordu zaman zaman. Bu ilginçlik de Hawaii havasından kaynaklanıyordu herhalde, insanlar nasıl tanışırsa ilişkileri de, karşıdaki dengesiz bir psikopat ya da tutarsız biri olmadığı sürece, hep aynı monotonda giderdi. Jesse de Trixie'nin Hawaii'de tanıştığı Jesse'yle hep aynı çizgide bir arkadaşlığı paylaşmıştı, bu durumdan da memnundu.

Elini bir kez daha kırmızı paketli küp şeklindeki çikolata kutusuna daldırıp oval madleni ağzına attığında Trixie birtakım tıkırtılar işitti. Saçlarını arkaya savurarak kafasını narince sağına çevirdiğinde Rasathane'nin kapısındaki gölgeyi gördü. Jesse en sonunda mahale teşrif edebilmişti. Trixie umuyordu ki Jey tek başına gelmişti, yanında çıtır bir hatunla gelirse önce hatun sonra Jesse yerden onlarca metre yüksekteki kuleden yer seviyesine doğru zorunlu inişe geçerdi. Trixie homurdanır gibi arkaya doğru konuştu "Dramatik bir giriş yapmana gerek yok Jey. Çikolata kutusunu tek başıma bitirip birkaç kilo alırsam hepsini senden soracağım.". Konuşurken bahsettiği kutuyu eline aldı ve Jesse'nin kendisini daha rahat bulabilmesi için kırmızı ve yanar dönerli kutuyu çalkaladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jesse Ehasz

GezginGezgin
Jesse Ehasz



Mücadele Tarafı : Eğlence taraftarı.
Rp Sevgilisi : All the single ladies!
Kan Durumu : Safkan

Eski Günlerdeki Gibi Empty
MesajKonu: Geri: Eski Günlerdeki Gibi   Eski Günlerdeki Gibi EmptyC.tesi Mayıs 23, 2009 1:06 am

"Bak, mmm, gitmeliyim." Dudaklarını, bir vakum gibi çekmekte direten kızdan kurtarıp yaladı. Kızların bugünlerde eskisinden de atılgan olması iyi miydi yoksa kötü mü, emin olamıyordu. Eh, işini kolaylaştırdığı doğruydu ama ona doğru koşunca hepsi, bütün aşamaları atlıyor ve bütün heyecanı da aşamalarla birlikte yolcu ediyordu. Onu duvara dayamış kızı, tekrar öpmek için parmakları ucunda kalkınca, belinden kavrayıp bir adım öteye indirdi. Kahkülleri arkasında saklanan iri mavi gözler şaşkınca baktı, Jesse onu hiç böyle görmediğini tahmin edebiliyordu; üç hafta öncesine kadar kendisi de böyle periyodik bir şekilde bir kızla buluşabileceğini tahmin etmezdi. Yalan söyleme ihtiyacı duymadan üzerindeki cüppeyi çıkartıp kızın eline tutuşturdu. "Eğer Trix'i ekersem yarına kalan en büyük parçam dudaklarım olabilir; o da dudaklarıma dokunmaktan iğrendiği için. Şunu giderken Slytherinli birine ver. Görüşürüz, tamam?" Kızın cevabını beklemedi, kahküllerini alnına bastırıp kızın görünüşü iyice kapatarak alt dudağına hafifçe dokundu ve portrenin arkasındaki oyuktan koridora çıktı. Onu gören kızların hafifçe kıkırdayışıyla ikilemde kalarak belli etmeden fermuarını kontrol etti. Sonra bunun normal bir tepki olduğuna karar verip omuz silkerek kızlara el salladı. Kızlar isteri krizine girmiş gibi kıkırdaşarak önünden geçerken portrenin çerçevesine, portredeki aslanları kükreterek, iki kez tıkladı. Etraf temiz demekti bu.

Tabii temiz olacaktı. Dersler biteli üç saat kadar olmuştu. Güneş dağların arasına gömülmeye başlamışken havanın serinliği kışın, haliyle sınavların, geldiğini hatırlatır nitelikteydi. Aklı başında herkes şöminenin karşısında iyi bir yer kapmış ders çalışıyordu. Yani genel literatürde aklı başında herkes. Jesse'nin literatüründe ise aklı başında olmak, yılın son gezilebilir havalarını iyi değerlendirmek, değerlendirirken iyi görünmekti. Cüppeyi başından atmasının sebebi de buydu; büyücü modası beş yüzyıl geriden geliyordu. Onun forma niyetine giydiği şey mavi bir tişört, gri bir yelek ve açık renkli bir kottu. Neyse ki cüppe bütün bunları saklayarak bir işe yarıyordu. Elini büyüyle genişlettiği cebine götürerek şişeleri kontrol etti. Aslında rahatsız edici fakat pratik bir yoldu bu gizlice Hogsmeade'den getirdiği kaymakbiralarını saklamak için. Ve pek tabii bu şişeler buluşmalarının olmazsa olmazlarıydı, çikolatayla birlikte. Oh, Trix yarım saatte kutunun dibini görmüştü muhtemelen ve kutuyu sadece Jesse'nin kafasına geçirebilmek için saklıyordu.

Trixie'nin Jesse'ye karşı huyları, onu tanıdığı altı yıl içinde hiç değişmemişti. Trixie'nin sevdiği yanlardan sadece birisi. Onu sadece yakışıklı bir surat ve güzel bir vücut olarak da görmemişti -aslında muhtemelen tanışmalarından kaynaklanan bir şekilde. Tanrım, bir daha hiçbir kızla o şekilde tanışmak istemezdi. Waikiki'den arkadaşı Mike ile can kurtaranı deliye çevirmişlerdi, o da peşlerine düşmüştü. Kolunun altında kendisinden uzun sörf tahtasıyla koştururken, Mike'tan ayrı düşmüş, gözü bir şey görmez olmuştu. Yolun ortasında Mike'ın seslendiğini duyup aniden durunca -'BAM!' - patenli bir kız onun sörf tahtasına çarpıvermişti. Jesse de kaçma derdiyle onu da omzuna atıp -ne akla hizmetse- küçük bir soyunma kabinine saklanmıştı. Kız ne olduğunu anlayamadan birbiri ardına sıralanan özürler, çıkma teklifleri, dondurma ve diğer rüşvetimsi şeyler sıralanıvermişti. Ses çıkarıp yerini belli etmemesi yeterliydi. O gün Jesse'yi hem ciddiye almayıp hem de cankurtaranı yanlış yönlendirdiği için Jesse Trixie gidene kadar şakayla karışık bir şekilde saplantılı aşığı oynamış, o zamandan beri arkadaş kalmışlardı.

Rasathaneye girerken, melun melun sırıttığını fark edip gülümsedi. Trixie görseydi, bütün hafta dalga geçerdi fantezileriyle ilgili. "Dramatik bir giriş yapmana gerek yok Jey. Çikolata kutusunu tek başıma bitirip birkaç kilo alırsam hepsini senden soracağım." Gözleri rasathanenin yıkık duvarlarında yansıyan kırmızı parıltılara takıldığında bir kahkaha attı. Adımlarını hızlandırıp, kızın karşı çıkmasına fırsat bırakmadan ellerini beline sardı. "Hmm, bakayım sorumlu muyum." Kızın aşağı sarkıttığı ayakları içeri gelene kadar geri çekti, ardından hafif yumruklara aldırmayarak kızı omzuna atıp bir iki tur döndürdü. Kızı pervaza bırakıp külçe gibi yere oturuverdi. "Fiyuvv, birkaç dakika daha geç kalsaymışım asırlardır orada beni beklemişsin gibi kilo alacakmışsın." Bu fikir çok hoşuna gitmiş gibi sırıtarak cebinden dört şişe çıkardı. Bir tanesini alıp yerdeki molozlardan birinin köşesine kapağının kenarını vurarak açtı, Trixie'ye uzattı. "Ki bence sen sadece kilolarına bahane arıyorsun." Diğer iki şişeyi de aynı şekilde açıp aynı anda ağzına götürdü ama sonra vazgeçerek sadece birini kafaya dikti. "Ama sakın kimse beni beğenmez diye korkma, ben buradayım." dedi yılışık yılışık. Sonra rasathanenin de dışından rahatlıkla duyulabilecek bir kahkaha attı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Eski Günlerdeki Gibi Empty
MesajKonu: Geri: Eski Günlerdeki Gibi   Eski Günlerdeki Gibi EmptyC.tesi Mayıs 23, 2009 6:10 pm

Elindeki kırmızı çikolata kutusunu yanına bırakır bırakmaz neye uğradığını şaşırdı. Normalde Jesse'yi gördüğünde yüzüne Jesse'ninkinin kopyası bir yılışık gülümsemeyi yerleştiriverirdi fakat bu sefer durum epey farklıydı. Jesse kendisine öyle bir hızla geliyordu ki Trixie'nin normalde epey hızlı çalışan beyni birkaç saniyeliğine durmuş ve onun korkudan çığlık atmasını engellemişti. Trixie sadece gözlerinin fal taşı gibi açıldığını ve birazdan Hogwarts'ın nemli çimlerinde Jesse'ninkiyle beraber kendi cesedinin yatacağını düşünüverdi. Bütün bu düşünceler nanosaniyeler içinde aklından geçmişti ve istemsiz olarak yüzü buruşup gözleri sımsıkı kapanmıştı. Tam serin bir düşüşü beklerken Jesse'nin ellerinin beline dolandığını hissetti ve aniden bütün o korku yerini akıl almaz bir sinire bıraktı.

"SEN NE HALT YEDİĞİNİ SANIYORSUN?! BIRAK BENİ SENİ PİS KRUP TİPLİ AŞAĞILIK-!"

Bir yandan bu kelimeleri tiz sesiyle bağırmakta, bir yandan da kendisini kavrayıp omzuna atmış ve kendince espri yapmakta olan Jesse'ye vurmaktaydı. Jesse şimdi onu döndürüyordu ve oda birden renk cümbüşüne dönüşmüştü. Trixie iki saniye önceki duru sessizliğe ve dinginliğe dönmek için çok şey verebilirdi. Ona on yıl gelen bir süre zarfından sonra hayvani bir güce sahip olan Jesse onu az önce oturduğu pervaza geri bırakmıştı ve Trixie'nin başı deli gibi dönüyordu. Her ne kadar ayaklarının altında bir Hogwarts olma düşüncesi ve yükseklikten korkmaması güzel bir duygu olsa da ters bir hareketle arkaya düşüp sırf bu güzellikleri tatmak istediği için canından olmak istemiyordu Trixie. Pervaza oturur oturmaz odanın pis ve tozlu olduğuna aldırmayarak kendisini yere atıverdi. Başı hâlâ dönüyordu, baş dönmesi bitince ilk işi Jesse'ye sıkı bir Sectumsempra yapmak olmalıydı. İşin içine Jesse girdiğinde kendisinin dahi aşmaya cüret edemeyeceği sınırların aniden birer iplik haline geldiğini bir kez daha acıyla hatırladı ve kendisini toparlayarak oturur duruma geldi.

Bu ani dönüş sonrası doğal olarak saçı başı dağılmıştı, hatta kendisi hepten dağılmıştı. Trixie kendisini toparlarken Jesse de sürekli bir şeyler mırıldanıyordu, sanki az önce hiç bir şey olmamıştı. Hani Trix'i düşünmüyorsa bile kendisi az önce en az 50 kiloyu bir kerede kaldıp havada döndürüvermişti, bu da mı onun enerjisinden bir parça çalamamıştı? Jesse'nin söylediklerine aldırmadan ona sadece pis pis baktı. Bir yandan da topuz olan saçlarını düzeltiyor, oradan buradan fırlamış sarı saçlarını toparlamaya çalışıyordu. "Fiyuvv, birkaç dakika daha geç kalsaymışım asırlardır orada beni beklemişsin gibi kilo alacakmışsın." diyordu Jesse. Az sonra nereden çıktığı belli olmayan dört Kaymakbirası şişesi ellerindeydi ve kapağı açılmış bir şişeyi Trixie'ye sunuyordu. Trix, şişeyi hala pis pis bakarak Jesse'nin elinden kaptı ve kafasını pervazın altında kalan taş kaplamaya yasladıktan sonra bir yudum aldı. "Ki bence sen sadece kilolarına bahane arıyorsun." Jesse'nin söylediklerini az çok anlamaya başladığında hala yarım yamalak çalışan beyni hemen Jesse'ye yapıştırılacak cevapları hazırlamaya koyuldu ve az sonra kelimeler dudaklarından dökülüyordu "Ah tabii." dedi ilk önce. "Sen de beni öldürmek için yeni bahaneler arıyorsun belli ki." diye tıslayarak devam etti. Elindeki kaymakbirasından bir yudum daha aldıktan sonra tam konuşacaktı ki Jesse ona aldırmadan sözlerine devam etti.

"Ama sakın kimse beni beğenmez diye korkma, ben buradayım." demişti arlanmaz Jesse yılışık yılışık sırıtarak. Kaymakbirasının etkisiyle biraz daha kendisine gelen Trixie bu sözlere sadece gülüp geçti. Jesse yine Jesse'ydi işte, her zamanki gibi Trixie'nin zayıf olan yanlarını masum bir alayın malzemesi yapmaktan kaçınmıyordu. En azından Trixie biliyordu ki Jesse'nin amacı ne kendisini üzmekti ne de kavga çıkartmaktı, en azından kendi dinamikleri açısından durum böyleydi. "Ben de sana çok hevesliydim seni küçük Krup." dedi Trixie kötücül fakat alay dolu sesiyle. "Sana bakacağıma şuradan geçen ilk birinci sınıfı öperim daha iyi." diye de devam etti. Bunları söylerken bir yandan da gülüyordu, ah Jey ne yaparsa yapsın kendisini bir şekilde affettirirdi, zaten Trixie'nin yapısı da uzun süre harlamaya elverişli değildi. Hoş, Trixie bu küçük süprizi unutmayacaktı, ilk fırsatta da J'e iade edecekti.

"Peki, söyle bakalım nerelerde kaldın da bana burada kök saldırttın?" diye ani bir çıkış yaptı Trix. O, bu kelimeleri söylemeden önce arada kısa bir sessizlik oluşmuştu, ortaya bir şey atmalıydı ki sessizlik bozulmalıydı. Kaymakbirasından bir yudum aldıktan sonra sorusuna devam etti. "Kesinlikle bir kızla oynaşıyordun ama hangisi olduğunu kestiremedim. Sayısı bir abaküsün boncuklarından daha fazla oldu, değil mi azizim?" Bunu söyledikten sonra kaşlarını kaldırdı ve dudaklarına alaycı gülümsemesini yerleştirdi. Jesse cevabını verirken de nasılsa yerinde kalabilmiş olan çikolata kutusuna el yordamıyla uzandı ve kutuyu kenarından yakaladı. Sıkıca tuttuktan sonra kırmızı ve çikolata dolu olan kutu önlerindeydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jesse Ehasz

GezginGezgin
Jesse Ehasz



Mücadele Tarafı : Eğlence taraftarı.
Rp Sevgilisi : All the single ladies!
Kan Durumu : Safkan

Eski Günlerdeki Gibi Empty
MesajKonu: Geri: Eski Günlerdeki Gibi   Eski Günlerdeki Gibi EmptyPaz Mayıs 31, 2009 10:23 am

Gözlerini kapatıp rasathanenin yıkık duvarlarından birine yaslandı, çok eğleniyor olsa da birkaç saniyeliğine yaşadığı adrenalin patlaması ona yetmişti -şimdilik. Biraz sonrakine kendini hazırlıyor da denilebilirdi çünkü şimdi Trix'in sözlü hücumu geliyordu. Öncelikle her buluşmalarında ve hatta her konuşmalarında olduğu gibi takma isimlerine bir yenisini ekleyecek -hoş bugünkünü onu döndürürken duyduğuna emindi- ardından Jesse'yi bilmem kaç milyonuncu kez reddedip bir de ona diğerlerinin ne durumda olacağını anlattıracaktı. Merak ettiğinden değil, sırf Jesse'nin komik hikâyelerine bıyık altından gülerken kınamak için. Bazen ilişkileri istedikleri kadar sığ olsun ve küçümsensin, bu oyunu yıllarca sürdürebileceğini düşünüyordu; geçen yıllarda da sürdürdüğü gibi. "Ben de sana çok hevesliydim seni küçük Krup." dedi Trix kendisiyle konuşurken kullandığı nükteli tınıyla. Küçük krup? *Oh, teşekkürler, bunu da Trix'in Yaratıcı Takma İsimleri listesine ekleyeceğim.* diye düşündü pişmiş kelle gibi sırıtarak. "Sana bakacağıma şuradan geçen ilk birinci sınıfı öperim daha iyi." Kahkahayı patlattı, Trix eğer bu kadar iddialı konuşursa Jesse'nin onu geçen ilk birinci sınıfın üzerine gerçek manada fırlatacağını hala öğrenememiş miydi? Trix'i çarpık eğlence anlayışının dışında tutmak için meditasyon filan yapmalıydı. Onun yerine kalbini tuttu.

"Ah! Trix, beni reddettin, yine!"

Bu alışılagelmiş diyaloga alışılagelmiş şekilde gülmekle yetinen Trixie susunca, Jesse kendisini rahatsız hissederek sustu. Ya reddetmeseydi? Bu her gün aklına takılan bir şey değildi, yalnızca Hogwarts’a geldiğinden, yalnızca O’nu görmeye başladığından beri Jesse’de nadir bulunan duygulardan suçluluk ve rahatsızlık kıpırdanmaya başlamıştı. Bulutlar üzerinde kurduğu kendine has umursamazlık diyarında onu rahatsız eden sayılı başkaldırılardan olan Nepthra’nın bir benzeri, ikinci bir vahşi arkadaşlık oluşur muydu aralarında? Trix’in sevdiği bir yanı daha; kendisine sevgi gösteren herhangi bir yaratığa karşı duygusuz kalamıyordu. Üzerinden zaman geçtikçe yumuşar mıydı? Oh, hayır. Kızların bu kadar önemsediği, bu kadar- Suçluluğun vücudunu sardığını hissederek Nepthra’ya, O’na asla yansıtamayacağı bir kızgınlık duydu. Küfretmenin işe yarayacağını bilse küfrederdi ancak geçen üç hafta içerisinde bir kez olsun işe yaramamıştı, üstüne bir de Trix’ten de Helena’dan da Boph’tan da azar işitmişti. Jesse ve melekleri; O’nun ahlaklı diye tanımlanan bir arkadaşlık kurabileceğinin yegâne kanıtları. Ayrıca çok sayıda erkeğin onu örnek alıp ondan nefret etmelerinin de sebebiydi. Anlamadığı, Nepthra’yla olan çarpık ilişkisinin de kıskanılmasıydı.

"Peki, söyle bakalım nerelerde kaldın da bana burada kök saldırttın?" dedi Trix ani bir çıkışla, sessizliğin Jesse için en ideali olmadığının farkındaydı. Son üç hafta bir yana, tanıştıklarından beri Trix’in kesin olarak anladığı bir şey vardı. O da Jesse’nin kafasını öpüşmekle veya konuşmakla meşgul etmediği sürelerde istediği ve olması gerektiği kadar yüzeysel olamadığıydı. Yüzeysel olmadığı zamansa –eh, ciddi olduğu en son zaman okuldan atılma raddesine gelmiş; Jack sayesinde sınıfta kalmayla atlatmıştı. Kız kaymakbirasından bir yudum alınca şişenin üzerindeki elinin uyuştuğunu fark etti. Parmak boğumları sararmış, eli morarmaya doğru gidiyordu. Elini gevşeterek neredeyse boğulmaya niyetli gibi kocaman bir yudum aldı. Rahatlamış, gevrek bir gülümsemeyle ”Ee – diye başladı ama Trixie ona aldırmadan devam etti. "Kesinlikle bir kızla oynaşıyordun ama hangisi olduğunu kestiremedim. Sayısı bir abaküsün boncuklarından daha fazla oldu, değil mi azizim?"

Jesse, gayet masum bir ifadeyle, gülümsedi. "Aşkolsun, Trix. Nasıl bir azizim ben böyle de beni kızları öpüp bir daha suratlarına bakmamakla suçluyorsun?" Kırmızı kutuyu, bir hazine bulmuş gibi gibi yine hevesle önüne çeken Trixie'ye baktı. Kaymakbirası bitmek üzereydi. Kafasına doğru isabetli bir atış -Trix bu konuda, geçen süre içerisinde oldukça uzmanlaşmıştı- yapması ihtimaline karşı ellerini teslim olur gibi kaldırdı ve devam etti. "Argh, kendimi suçlayan ben oldum. Ne şapşallık!" dedi bir bebekle oynar gibi. Güldü ve kaymakbirasının son yudumunu içerek çıkardığı başka bir şişeye saldırdı. İçinden gelen insani yanına uydu ve başını çevirerek yüksek sesle geğirdi. "Bu aziz hala insan!" Lafı, Trix'in boğazına tıkayarak iyice zorlamıştı T'yi. O'nu kışkırtmayı seviyordu. Biraz daha ileri giderek hayatının hatasını yaptı, çikolata kutusunu kızın elinden kaptı ve bir seferde hayvani sayıda çikolatayı ağzında attı. "Seğn yiğceğen koğdğr yömüşsüğndüğ." dedi boğulurcasına. Suratı gülmemek için kasılmıştı. Gülüp bütün çikolatayı Trix'in suratında ziyan etmek istemezdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Eski Günlerdeki Gibi Empty
MesajKonu: Geri: Eski Günlerdeki Gibi   Eski Günlerdeki Gibi EmptyPtsi Haz. 01, 2009 6:49 pm

"Aşkolsun, Trix. Nasıl bir azizim ben böyle de beni kızları öpüp bir daha suratlarına bakmamakla suçluyorsun?"

Trixie bu cevaptan sonra bir kahkaha patlatmamak için kendisini zor tuttu çünkü az önce Kaymakbirasının son kez yudumlamıştı. Eğer kahkaha atsaydı hem o hem de Jesse bir Kaymakbirası selinin gazabına uğrarlardı. Zorlukla son yudumu da midesinin asitli sularına gönderdi ve yüzündeki o zorlanan ifadenin bir gülümsemeye dönmesine izin verdi. Ancak yine o gülümsemesi uzun sürmedi. Kaymakbirası her ne kadar tatlı bir içecek olsa da adı üstünde bir biraydı ve bazen o bira tadı fazla baskın oluyordu. Yüzünü ekşitmemek için Jesse'nin yanında duran kırmızı kutuya uzandı ve kutuyu kendisine doğru hızlıca çekti. Tam o kutuy-yu çekerken Jesse de sanki Trixie ona uzanacak ve bir tokat çakacakmış gibi kendisini biraz geriye çekti. Trixie çikolatalarla yerine döndüğünde Jesse'nin teslim olurcasına kalkmış ellerini gördü ve buna aldırış etmeden kutuyu kucağına alıp dolgun bir Balyumruk çikolatasını afiyetle, lezzetine vararak midesine gönderdi.

"Argh, kendimi suçlayan ben oldum. Ne şapşallık!" diye devam etmişti Jesse. Belli ki en sonunda Trixie'nin "azizim" kelimesinin gerçek karşılığını anlayabilmiş ve onun sadece Jesse'ye alelade bir hitap olduğunu kavramıştı. Tam Trixie bunu söyleyecekken, hatta evet kelimesi dudaklarının ucundayken Jesse'nin geğirmesi aklını tamamen alt üst etti. Ne diyeceğini unutarak anında "İğrençsin!" diye bağırıverdi Jesse'ye. Bu sefer de tam bu tebiyesizliğinin üzerine kısa bir nutuk atacakken bu kez Jesse "Bu aziz hala insan!" diyivermişti. Lafları iyice boğazına dizilen Trixie en sonunda kaşlarını çatmıştı ve Jesse bir söz daha söylerse üzerine atlayıp onu susturmaya çalışacaktı. Her ne kadar dışından söyleyememiş olsa da kendi içinden Jesse'ye cevabı basmıştı "Belli." Jesse'nin sustuğundan emin olmak için birkaç saniye bekleyecekti şimdi. Önündeki çikolataları şöyle bir süzdü ve tam elini kutuya atıp bir çikolatayı daha mideye indirecekken nereden geldiği belli olmayan bir sağ el onu Trixie'den çekip aldı. Trixie anında elin peşinden giderek Jesse'nin bütün çikolataları yemesini durdurmaya çalıştı. Tam o kutuya uzanacakken Jesse yarım yamalak arkasını dönmüş ve hayvani sayıda çikolatayı ağzına tıkmıştı. Sinirden bağırmaya başlayan Trixie de Jesse'ye en iyi dileklerini iletti. "UMARIM HEPSİ BOĞAZINA DİZİLİR SENİ ŞAPŞAL!"

Güneşin ışınları yavaş yavaş kayboluyordu. Jesse'nin beyaz yüzü kızıllara boyalı gibi görünmeye başlamıştı. Arkadaki pencereden süzülen ışık odadaki madeni eşyaları olduğundan daha parlak gösteriyordu. Şimdi neredeyse Jesse'yle yüz yüzelerdi. "Seğn yiğceğen koğdğr yömüşsüğndüğ." demişti ona Jesse çikolata parçacıklarını havaya atarak. Trixie'nin gözleri kısıktı ve ölümcül bakışlar atıyorlardı. ŞLAP! En sonunda Jesse'nin bembeyaz tenli yanağına okkalı bir tokadı indirivermişti. Bir an kendi yaptığına da şaşırıp donakaldı. Nasıl yapabilmişti bunu kendisi de anlamıyordu. Nasıl olmuştu da bu kadar güç içinde birikip bir anda Jesse'yi mey-i ruhsar edebilmişti anlamıyordu. Şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi olmuştu ve ağzı ayran budalası gibi açılmıştı. Elleri sinirden terliyordu, işte şimdi gerçekten ileri gidip kendisini mahcup etmişti. Jesse'nin kucağında olduğunu anladığında anında geri çekilmişti ve kendisini az önce oturduğu kuytu köşeye atmıştı. Fazla ileri gittiğini düşünüyordu. Evet, işte yine Trixie olup eğlendikleri bir anda bütün eğlencenin içine edebilmişti. Dizlerini karnına doğru toparladı ve oturduğu yerde büzüldü. Dizlerinin arkasından Jesse'ye kaçamak bakışlar atıyordu. Hoş, Jesse oldukça güçlü bir çocuktu, Trixie'yi bile havalarda uçuruyordu, fakat Trixie'yi asıl üzen Jesse'nin canını yakmış olabileceği değildi, ona zarar verebilecek kadar ileri gidip kendisini kontol edememiş olmasıydı. O olgundu, Jesse ise daha olgunlaşmaya aday bir çocuk.

En sonunda Jesse'den özür dileyecek cesaretin içinde bulunduğuna inanmıştı. Çenesini dizlerine dayadı ve normalde kullandığından çok daha kısık bir sesle ona "Özür dilerim." dedi. Sonra sesini biraz daha yükselterek "Fazla ileri gittim. Nasıl olduğunu ben de anlamadım." diye devam etti. Jesse'nin ona bakışından daha da cesaretlenerek dizlerini açtı ve yine az önceki gibi Jesse'nin önünde dizleri üzerinde durdu. "Dur, bakayım." dedi ve az önceki hırsına ve kabalığına tezatla narince Jesse'nin sağ yanağını güneşe tuttu. Elinin beş parmak izi de orada duruyordu. Sonra, nasıl olduysa, eğildi ve o kırmızı yere narin bir öpücük kondurdu. Bu şehvetli bir öpücük değildi, daha ziyade anaçtı. Tıpkı bir annenin çocuğunun şakaklarına dudaklarını götürüp ateşini ölçmesi gibiydi. Jesse'yle tekrar göz göze geldiklerinde ona mırıldanır gibi "Sana nasıl vurabildiğimi anlamıyorum." dedi. Sonra Jesse'nin kızıl ışıkta altın gibi parlayan saçlarını karıştırdı. Bütün bu davranışlarının neden kaynaklandığını biliyordu. Affetmenin ve affedilmenin en kolay yolunun dokunuşlardan geçtiğini düşünüyordu çünkü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Eski Günlerdeki Gibi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Eski Defterler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-