AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Efsaneler Yuvası

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nicolai

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Nicolai



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyÇarş. Nis. 22, 2009 11:59 pm

Ay ışığı sessiz bir yoldaş gibi süzülerek yol buluyordu kendisine. Bulutların arasından narince kurtuluyor ve yerin kurumuş tenine dokunuyordu hafifce. Hatta alanını biraz daha geliştirmek umuduyla kollarını daha gizli yerlere kadar uzatmayı başarıyordu. Hafif çatlak, delik tahtaların ve girilmesi engellenmiş,kırık camların arasından geçerek eski bir yüzeye düşüyordu. Aydınlatmayı biraz olsun başardığı bu mekan tarihin tozları arasına çeşit çeşit efsanelerle yatmış bir barakaydı sadece. Kırık dökük eşyalarıyla birlikte büyük bir bilinmezliği içinde barındıran baraka. Bağıran lakabımı daha çok yıllar önce edinmiş olan bu yer için kasaba halkı çok popüler bir efsane yaratmıştı. Ancak efsane olarak nitelendirdikleri olay, sadece çocuklara anlatılan uyku masallarından biri olabilirdi. Söylentilerin bir zamanlar odak merkezi olan bu yer için en popüler hikaye ise; perili bir baraka olmasıydı. Yaşlıların heyecanla anlattıklarına göre; çok zaman önce geceleri seslerin eksik olmadığı bir yer olmayı başarmış, bir barakaymış ve bağıran baraka lakabınıda bu yüzden almış. Ancak dönemin bu gecesinde o eski gürültüsünden tamemen uzak bir haldeydi. Sadece yaprakların üzerinden usulca sıyrılan bir esintinin sürtünmesinden gelen hoş bir fısıltıyı duymak mümkündü. Zaten yıllardır durum bundan daha farklı bir almamaya başlamış, böylece büyük söylentilerde iyice şömine başı hikayesine dönmüştü.

Nicolai pek sağlam görünmeyen bir sandalyenin üzerine hafifçe yüklenmiş bir şekilde otururken, gözleri derin kuyu misali odanın içerisinde dolanıyordu. Pek ihtişamlı görünüşe sahip bir yerde bulunmamasına rağmen, içinde bir heyecan dalgasına dolanmaktayı. Başka biri olsu bu durumu efsanelerin verdiği korkuya bağlayabilirdi ama Nicoli, böyle bir bağlama düşmezdi asla. Korku kelimesi kulakların ulaştığı anda iliklere işleyebilecek bir kahkaha atmaktan asla geri kalmamıştı kendisi. Hayatın kendisine kazandırdıklarıyla dolu olan, uzun yaşamı boyunca korku hissinden gittikçe uzaklaşmıştı çünkü. Şimdi ise hayaletleriyle ün salmış ve bu üne uygun bir hale gelmiş bu ev,baraka veya malikane niteliğindeki mekan kendisi için daha farklı bir öneme sahip olmuştu. Uzun zamandan ava çıkmak için aradığı sığınak görevini görebilirdi bu ev. Hatta içinde söylentilerden daha farklı gizemler de taşıması işine geliyordu. Mesela birkaç saat önce fark etmiş olduğu gizli geçit, Hogwarts'ın korunaklı arazisine girmesi için bir bilet halini almıştı.


"Ah! Mükemmel bir sığınak ve gelecek vaat eden bir yuva olacak bir süreliğine." Dudakları arasından uçarcasına çıkan sözler eşliğinde yerinden kurtuldu. Kendisinden beklenmeyecek bir hızla kırık pencerenin yanına ilerledi. Gözlerinde başarının parıltısı yer edinmiş ve aklı geleceğe dalmıştı. Elleri hafifçe önde birleşirken, hayallerinden sıyrıldı sakince. Şimdi bunları düşünmek için uygun bir zaman olmadığına karar verdi. Biraz sonra gelmesini umduğu birini göreceğine inanmıştı çünkü. Myra ile başlayan ve daha tam olarak bir niteliğe sokamadığı ilişkisinin başından beri geç saatlerde buluşmayı adet edinmişlerdi. Özellikle ise seçtikleri mekanlar ilgi çekici oluyordu. "Neredeyse gelir" diye mırıldanırken kendi kendine, gözler sessizce dışarının küçük görüntüsünden uzaklaşmıştı. Belki doğaya göre daha berbat halde görünüyor olsa da kırık dökük ve perili köşkü andıran oda daha ilginç geliyordu kendisine.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Myra Frances Meadows

MitolojiMitoloji
Myra Frances Meadows



Mücadele Tarafı : Renegade

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyPerş. Nis. 23, 2009 1:00 am

İngiltere içerisinde her yerde yaşanabilirdi Myra'ya göre, Hogsmeade dışında. Her şeyden önce dar bir vizyona sahipti o küçük kasaba ve doğal olarak bu küçük kasabadaki herkes birbirini tanıyordu. Bu bile orayı yaşanmaz kılan nedenlerden sayılabilirdi ama Myra'nın hayatının hiçbir evresinde Hogsmeade'de yaşamak istememesinin en somut nedeni Hogwarts'ın dibinde olmasıydı ve haftasonu okulda zapt edilemeyen öğrencilerin, aynı bir hapishane mahkumunun avluya salınması gibi buraya salınmasıydı. Her zamanki gibi kendi düşüncelerinin kuklası olmaya epey yetenekli olan Myra, Hogwarts'ta okuduğu zaman zarfında haftasonu gezilerine katılmayı reddetmişti yine bu nedenden dolayı. Hogsmeade'de bir avuç gürültücü çocuktan biri olma düşüncesi, en az güneşli ve kuru bir yaz gününde okulda kalma düşüncesi kadar can sıkıcıydı ki genç editör daima ikinci düşüncenin müdavimlerinden biri olmuştu. Hogwarts'ta okuduğu altı dönem boyunca toplulukla bir kere bile Hogsmeade'e gelmemişken gecenin o saatinde oraya gitmesi belki biraz tuhaftı ama en azından herhangi bir gürültücü kalabalığın parçası değildi ve artık Hogwarts ile pek bir ilişiğinin kaldığı da söylenemezdi. Yine de belli belirsiz bir iç çekti Myra ve o anda Hogsmeade'in de Hogwarts gibi bir daha görmeyi planlamadığı yerlerden biri olduğu anladı; fakat aynı anda son zamanlarda tuhaf bir şekilde bir daha görmeyi planlamadığı yerlerden çıkmadığını fark etti. Bu prensipleri olan biri için sinir bozucu bir husustu ama şimdi genç editörün bunun üzerine kafa yorma gibi bir lüksü yoktu.

Eskiden duran camlar yerine şimdi şekilleri belli olmayan ahşapların çakıldığı malikanenin bahçesine bahar rüzgarıyla birlikte adımını attı Myra. Havada yumuşak bir esinti kol geziyor ve öylesine esip geçmek yerine olduğu yerde kıvranıyor, bakımsız bahçenin sonbahardan kalma kuru yapraklarıyla oynuyor, arta kalan zamanında ise Myra'nın yanaklarında gezinen saçlarını usulca alıp daha gerilerde bir yerlere bırakıyordu. Bu rüzgar oyunu sayesinde önünü görmek için saçlarıyla uğraşmasına gerek kalmayan Myra'ya gökyüzünde belirmiş ve hiçbir bulutun önünü kapatmaya uğraşmadığı ayın ışığı da hatrı sayılır ölçüde yardımcı oluyordu. Öyleki genç editör karşısında uzanan ve 'Bağıran Baraka' diye adlandırılan fosil malikaneye ulaşmak için çok fazla bir efor sarf etmemişti. Daha önceleri korunaklı bir metaldan yapıldığı belli olan fakat şimdilerde yer yer paslanmış ve üzerine tehlike işaretleriyle dolu ahşaplar çakılmış yarı açık konumda duran malikane kapısına gelince oraya kadar hiç yaşamadığı bir şey yaşadı Myra: Bir an durakladı. İster istemez Nicolai'ın böyle stratejik önemi (!) büyük yerlerin aklına nasıl geldiğini merak etti ve zaten kendisinin geçebileceği kadar geniş bir açıklığa sahip olan kapıdan içeriye süzüldü.

Şaşırmıştı.Orada olcağını bildiği halde şaşırmıştı ama bu onun genellikle belli etmeyi sevmediği türden bir davranış olduğu için hiç zaman kaybetmeden

"Benim de ilk aklıma gelen yer Bağıran Baraka olurdu buluşmak için. Tüm büyücü dünyasının ortak buluşma noktası ! "

dedi Myra. Söylediklerinin aksine ses tonunda herhangi bir sitem ya da kızgınlık yoktu, sadece biraz alay ve daha çok Nicolai'ın neden buluşmak için Bağıran Baraka'yı seçtiğini sorgulayan bir tını vardı ki bu tam olarak Myra'nın yapacağı türden bir şeydi. Açık açık sormak yerine ses tonunun içerisine merak ve soru tınıları yerleştirmek... Karşısında duran beyaz tenli adama bakarken kırık camın ahşapla kapatılmayı unutulmuş kısmından giren ay ışığının tenini nasıl da göz alıcı bir hale getirdiğini fark etti. Sanki Nicolai tüm gün ay ışığının altında kalsa önce şeffaflaşacak sonra tüm varlığı ile birlikte yok olacak gibi duruyordu. Bu görüntü inkar edilemeyecek kadar hoş olsa da Myra pek de normal bulmadığı görüntüden inkar edebilecek kadar rahatsız olmuştu. Zaten Nicolai, Myra'nın daima tuhaf bir şekilde rahatsız olduğu ender kişilerin başında geliyordu. Konuşurken onun yüzüne bakmadığı sürece gayet rahat ve huzurluydu ama başını kaldırıp da genç adamın varlığını her şeyiyle birlikte fark ettiği vakit oradan uzaklaşmak için bir sebep uydurması dakikasını dahi almıyordu. Tüm bunlar düşünülecek olursa Myra o gece oraya gelmekle kendisi için çok da hayırlı bir iş yapmış sayılmazdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolai

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Nicolai



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyPerş. Nis. 23, 2009 1:54 am

Zamanın gidişatı ve eskimeye bıraktığı bu ev, eski ihtişamından tamamen uzaklaşmıştı. Belki bir zamanlar -ki daha efsanelerin dahi çıkmadığı dönemlerde- kalabalık ve köklü bir ailenin yuvası olan bir yerdi 'Bağıran Baraka'. Görkemli ve dönemine göre başarılı mimarisi ile herkesin ilgisini çekecek bir düzeydeydi. Safkan ve soylu bir ailenin sırlarını saklayan ve hatta onların güven ve huzur içerisinde yakınlaşmasını sağlayan bir yerdi. Ancak zamanın yıkıcı özelliği ve yaşanan geçmişin acımasız darbeleri, güzelin yapıyı maffetmişti. O eski dayanıklılığı ve korunaklılığından tamamen uzaklaşmış bir hale gelmişti. Sırları saklamak bir yana dursun; eve girenleri geveşemiş tahtalarının gıcırtısıyla, tüm köye haberdar etmekteydi. Myra'nın gelişinde de bu özelliğini kullanmaktan geri kalmadı. Tabi Nicolai bu gıcırtıyı duyma gereği görmedi genç editörün geldiğini anlamak için. Çünkü hafif esintinin uçurarak getirdiği koku, sahibinden önce varmıştı odaya. İnce adamın burun delinliklerinden süzülerek beyin sinirlerine kadar ulaşmıştı. Bu yüzden Nicolai gıcırtıları duyduğunda hiç tepki verme gereği görmeden bekled. Hafif bir bedenin çarpmasından gelen ayak seslerini dinledi ve dinledi. Sonunda aralanan kapının acı feryadı ve tanıdık bir yüzün kendine alaylı bakışları...

Myra içeri girerken, kafasında çeşit çeşit sorunları ve ürkeklikleri de getirmişti. Belli ki bu köyün kendisine rahatsız edici bir özelliği vardı. Nicolai bunu daha bilmiyordu ama zamanla öğrenebileceğini düşünüyordu. Hatta bu zamanla öğrenme fırsatını daha da kısıtlandırabileceğini umdu kısa bir süreliğine. Bu gece burada geçirecekleri süre boyunca ağzından istemli ya da istemsiz birkaç söz yakalaması muhtemeldi. Sonuçta -Myra bile olsa- her insanın rahatsızlıklarına karşı koruyamadığı bir zaafı olduğunu çok uzun zaman önce öğrenmişti. Şimdilik bu fikrini bir kenara bırakırken, genç cadının oluşturduğu cümleleri yakaladı. Kesin bir cevabının olmamasından doğan bir tebessümle baktı bir süre. Nasıl bir cevap verebileceğinden emin değildi. Sonuç olarak bir vampir olduğunu söylemesi pek mümkün değildi. Gün geçtikçe kendisini zorlamaya başlayan bu küçük sır, artık her kelimeyi ve hatta heceyi düşünmeye itiyordu Nicolai'yi. Herhangi bir açık vermemek için elinden geleni yapıyordu.
"Sadece merak diyelim." Kendisine yöneltilen alaylı soruyu, kısa bir şekilde cevapladı. Zaten başka bir yalan uydurması pek mümkün değildi, bu kısa zaman içerisinde. Ancak biliyordu ki yeterli olmamış ve olmayacaktı. Bu yüzden ağzından çıkan bu kısa sözü, farklı bir şekilde toparlaması gerekmekteydi.

Kafası sessizliğin içinde toparlanırken gözleri kendinden kaçan yüze dikildi. Myra'nın zaman zaman gizemini sezdiğinden şüphe duyuyor ama sonunda bunun kendi saçmalıkları olduğuna karar veriyordu. Bugüne kadar çok dikkatli davranmayı başarmış ve bir insan yaşamını çok iyi bir şekilde temsil etmişti. Belki buluşmak adına yaptığı yer seçimleri biraz süpheli oluyordu. Ancak bunun üstüsinden gelmesi de kıvrak zekası ile mümkün oluyordu. Bir iki yalan ile işler hep yolunda gitmişti her zaman. Bu gece içinde hızlıca yalanlar uydurması gerektiğini de kızın tatmin olmayan ifadesinden anladı. Kendinden kaçan gözlerini göremese de yüzündeki alaylı ve düşünceli ifade, ağzında gevelediği kısa cümlenin yetersiz olduğunu açık açık haberdar etmişti.
"Sonuçta büyük bir geçmişi ve bu tozlu duvarlara gömülmüş bir efsanesi var. " Evet, bu sözleriyle ilk fikrini desteklemeyi başarmıştı. Doğru bir yoldan gitmeye başlamış; bu oyununa devam ettiği sürece konuyu kendi üstünden atabileceğine karar vermişti. Bu gerçeğin verdi güçlü biraz daha rahatlamış ve Myra'nın üstüne oyna cesaretini elde etmişti. Bu yüzden sadece kendi duyduğu sessiz ayak sesleriyle kızın yanına ilerledi ve bir fısıltı halinde konuştu." Zaten hep hayaletleri merak etmişken, onların hep burada olduğu söylentisini göz ardı edemezdim."

Tekrar geri çekilirken genç editörün tepkisine pek dikkat etmedi. Oyunun ve kandırmacasının başarılı olduğuna inanıyordu. En azından konunun bu barakanın efsanesi üzerine yöneleceğini ummuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Myra Frances Meadows

MitolojiMitoloji
Myra Frances Meadows



Mücadele Tarafı : Renegade

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyPerş. Nis. 23, 2009 11:02 am

Genç adam, konuşurken Myra'nın çevresinde volta atmış olması biraz dikkat dağıtıcı olsa da Myra, karşısındakinin söylediklerini anlamdırdığında bulunduğu yer için fazlasıyla yüksek bir kahkaha atmadan edemedi. Genç editör, Nicolai'ın hayaletlere olan ilgilisi fazlasıyla ilginç ve daha çok da komik bulmuştu. Herhangi büyücü ya da cadının hayaletlerle ilgilenmesine anlam veremiyordu. Bir muggle olsaydı bunu doğal karşılayabilirdi, üstelik Myra'nın muggle çocularını nesneleri uçurarak korkuttuğu günler de çok geçmişte kalmış sayılmazdı ya da maceraperestlerin arkasında garip sesler çıkarıp görünmezlik pelerinlerinin altına saklandığı zamanlar... Fakat şimdi karşısında bir muggle yoktu ve görünüşe göre Nicolai kendisi için baya ilgi çekici hobi alanları geliştirmişti. Üstelik hayaletlerin hiçbir tarafı Myra'ya büyülü gelmiyordu; gerçi bunun bildiği ve tanıdığı tüm hayaletlerin sinir bozucu olmalarıyla yakından alakası vardı ama yine de Myra için ilgi çekici şeylerin mutlaka bir elle tutulurluğu olması gerekirdi. Yüksek sesli kahkahanın ardından eski sessizliğine bürünmek için geç kalmayan odada pencerenin yanına geçme sırası Myra'ya gelmişti. Yavaş fakat asla Nicolai'ın ki kadar sessiz olamayan adımlarla ay ışığının odada kamp kurmasına izin veren açık pencerenin önüne geldi ve ses tonunu yeterli gördüğü bir kısıklığa düşürerek

" İki boyut arasında sıkışıp kalmış tül parçalarından başka merak edecek bir şey bulamadın mı, Nicolai? Bence kendin için yeni merak konuları yaratabilirsin ama bu konuyu es geçemezsen Hogwarts'ta tanıdığım bir kaç hayalet var. Senin için bir görüşme ayarlamam o kadar da zor olmaz. "

dedi ve bakışlarını ay ışığının yaladığı Hogsmeade sokaklarına çevirdi. Bir kasaba ancak bu kadar uykuda olabilirdi. Biraz önce Myra'nın saçlarıyla bir çocukmuşçasına oynayan bahar meltemi bile şimdi ortalıkta görünmüyordu ve gecenin başında gökyüzünün dört bir yanında gezinen bulutlardan şimdi eser kalmamıştı. Hogsmeade'in tepesinde kadife gibi parlak, kopkoyu bir gökyüzü yükseliyordu ve böyle bir gökyüzüne sahip sokakta sadece yolun hemen aşağısındaki 'Domuzkafası'ndan süzülen kirli sarı ışık dışında başka hiçbir yerde canlı olduğunu gösteren bir belirti yoktu. Daha önce gecenin bir yarısında orada hiç bulunmadığını fark eden Myra, geceleri Hogsmeade'in böyle görüneceğini hayal dahi edemezdi, gerçi hiçbir zaman Hogsmeade'in bu kadar ölü görünebileceği aklının ucundan bile geçmezdi. Myra garip bir şekilde gecenin huzuruna kaptırdığı bakışlarını istemeyerek Hogsmeade sokaklarından ayırdı ve Nicolai'ın bulunduğu tarafa doğru çevirdi. O anda bunu yaptığına pişman oldu çünkü bu genç adamın bakışları Hogsmeade gecelerinin aksine iğne üzerinde yatmaktan farksız derecede tedirgin ediciydi ama Myra bunu belli etmemeye çalışarak bir iki adım öne çıktı ve biraz önce konuştuğu ses tonunu koruyarak

"Efsanalere inanmam, Nicolai. Bunlar doyurucu olmayan ya da yaşadığımız zamana yardımcı olacak bilgiler içermeyen söylentiler. Bana hiçbir şey ifade etmiyorlar ki şu an basımına başlanan dergim içinde asla yer verilecek türden bilgiler değiller. "

dedi ve önüne düşen saçlarını bezgin bir tavırla geriye doğru attı. Nicolai'ın vereceği tepkiyi merak ediyordu ama bakışlarını yüz hatlarını incelemek için genç adamın üzerine sabitlemek yerine tekrar Hogsmeade'in sokaklarına çevirdi ve yine o garip huzru içinde hissetti. Myra her ne kadar bu küçük kasabadan haz etmese de buranın İngiltere sınırları dahilinde yaşanabilinecek en güvenli yerlerden biri olduğunun farkındaydı. Tüm bu gecedeki dinginlik, sokakları kaplayan o nereden geldiği belirsiz huzur duygusu ve hatta Myra'nın saçlarıyla oynayan neşeli bahar meltemleri bile bu yüzden başka bir yere ait değildi de Hogsmeade'e aitti. Orayı güvenli kılan her şey aynı zaman huzurlu ve rahat da kılıyordu ama Myra her nasıl olursa olsun Hogsmeade'de yaşamak istemezdi. Bir kere huzurlu ve rahat olan, bu genç editörden uzak olmalıydı ki o, ancak böylelikle yeni edindiği mesleğinin gereklerini yerine getirebilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolai

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Nicolai



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyCuma Nis. 24, 2009 2:26 am

Ayakkabıların çarpmasından gelen tok seslerin eşliğinde, hareket eden beden çok fazla dikkatini çekmemişti. Çünkü kulaklarının sinir sinyallerini uyaran yüksek seslere alışmıştı artık. Bu yüzden kafasındaki düşünceleri ayırmakta ve yeni gelen sözleri birçok gürültünün arasında yakalamta pek zorlanmıyordu. Hatta gecenin kendisine bahşettiği enerji sayesinde çözümleme hızı, inanılamayacak bir kıvraklık ve hızla çalışıyor, Myra'nın ağzından çıkan sözleri saniye geçmeden cevaplayabilecek duruma gelmesini sağlıyordu. Bu yüzden olsa gerek ki Myra'nın narin dudakları arasından kıvrılarak çıkan cümlelere çabucak gülümseyen bir ifade ile karşılık verdi. Sadece sırtını görme şansı elde edebildiği sırada kızın yüzündeki ifadeyi tahmin edebiliyordu. Hatta gözlerini kapattığında çok canlı bir şekilde o yüze baktığını fark etmişti. Dudakları hafifçe kıvrılmış ve kapanan gözleri hafifçe aralanmıştı. Düz ve uzun saçların üzerine düşen loşluktaki ay ışığı, gecenin kudretini bir kez daha ortaya çıkarmıştı. Herkesin lanetli saatler olarak temsil etmeyi tercih ettiği gece, aslında ne kadar güzel bir özelliğe sahip olduğunu kanıtlıyor gibiydi.

Bir süre boyunca karşısındaki bu sessiz ve izlendiğinden habersiz manzaraya baktıktan sonra hafifçe dikleşti. Artık sessizliği bozması gerektiğinin bilinciyle hareket etmeye başladı. Bu oda da bulunacak çoğu kişinin aksine sessiz ve bir ruh gibicesine hareket etmişti. Sonunda Myra'nın yanına vardığında ve eşsiz geceyi daha iyi görecek duruma geldiğinde kafasındaki sözleri söylemeye hazırdı.
"Bazen saçma görünen meraklarım aslında merak uyandıracak cinsten." Dili hafifçe üst dudağının üzerinde gezinirken, bakışları karanlığın içine dalmıştı. "Sonuçta iki boyutun arasında sıkışmak ilginç olabilir.Zaten bazılarına göre hayaletler kötülüğün en küçük alametleridir." Dudakları sözlerinin sonuna doğru kıvrılmış hale gelerek, ince bir tabaka halini almıştı. Tenine göre biraz koyulmuş bir tabaka... Gözleri hafifçe kızın üstüne kaymış ve ihtiyaç duymamasına rağmen içine havayı çekmişti. Gereksiz bir yaşamın tek dayanağı olan hava, anlamsız bir şekilde ciğerlerine dolarken, gözlerinde kısa süreliğine bir parıltı dolandı. Belli ki eskiden kölesi olduğu maddenin şimdi önemsiz hal alması hoşuna gitmişti.

Kafası yaşam konusuna yönelmiş olsa da kızın alayla sesini işitince toparlandı tekrardan. Efsaneler hakkındaki sözler ve gerçeğe bağlılığını ima eden sesi hoşuna gitmişti. Belki de Myra'yı kendisine bağlayan ve damarlarından delicesine akan kanı emmesini önleyen özelliği bu olmuştu. Nicolai'yi amaçsızca kendisine hayran etmeyi başarmış ve muhtemelen bunu kendisi bile fark etmemişti.
"Gerçeklik." diye mırıldandı. Gözleri sakince kızın üzerinden akıyordu sanki. "Evet haklısın yaşama gerekli olan gerçekler. Ancak tüm gerçeklerin başı efsanelerden başlamaz mı? Sonuçta bu efsanelerin başlangıcında yatan bu evin gerçek sahipleri olmuştur." Kolları hafifçe önünde birleşti. Bu sırada ise koyu renklerin kullanılmış olduğu cüppesi hafifçe sürtündü. Çok küçük tınıda olmasına rağmen, iç gıcıklayan ses kulaklarına ulaştı. Ancak Myra bu sesinden habersizce bakışlarını vampirin üzerine dikti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Myra Frances Meadows

MitolojiMitoloji
Myra Frances Meadows



Mücadele Tarafı : Renegade

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyCuma Nis. 24, 2009 3:53 am

Myra Nicolai'ı daha önce hiç bu kadar uzun süre takip etmemişti bakışlarıyla. Hareketlerinde daha öncesinde kimsede rastlamadığı bir ahenk gizliydi. Konuşuyor ve Myra'ya doğru yaklaşıyordu ama bu sanki daha çok, bilindik bir besteyi mırıldanırken yine bildiğin adımlarla ona ayak uydurarak dans etmeye benziyordu. Genç editör, Nicolai'ın kesin bir şekilde hareket ettiğini görebiliyordu ama hareketlerindeki muazzam düzenin sırrını çözebileceğini sanmıyordu. Bu adeta vals yapmak gibiydi ! Gerçi Myra Nicolai ile ne zaman konuşsa kendisini vals yapıyormuş gibi hissederdi. Her zaman aklının bir köşesindeki tedirginliğinin etkisiyle dik durmak ve bakışlarının genç adamın bakışlarını bulmasını önlemek için başını olabildiğince diğer yönlere çevirmek ve öylece tutmak... Bir de bunlara Nicolai'ın ahenkli hareketleri ve belirli melodik bir tınıya sahip ses tonu eklenince vals denilen dans kültürüne bir büyücü & cadı çiftinin hiç yaklaşamayacakları kadar yaklaşıyorlardı. Myra kendisine çok yaklaşan ve iki adım önünde duran genç adamın kollarını kucağında birleştirdiğini göz ucuyla gördükten sonra bakışlarını ona çevirdi. Her zamanki gibi beliren rahatsızlık duygusunu içinde alevlenen meraktan dolayı bir kenara bırakabiliyordu. Nicolai'ın gerçek ve efsane ikilisiyle ilgili derdinin ne olduğunu anlamak istiyordu. Neden o an bulundukları yerin özel ve gizemli bir dokusu olduğuna inanıyordu ve dahası o gece neden 'sadece meraktan' dolayı Bağıran Baraka yolunu tutmuşlardı. Tüm bu sorular genç editörün beyninde dolanırken Myra en başa döndüğünü fark etti. Nicolai'ın kendisinden öğrenmek istediği bir şey mi vardı acaba? Her şey aslında sırf bu yüzden miydi? Bunun öğrenmenin tek yolu konuşmaktı ve Myra derin bir nefes aldıktan sonra o gece başarılı bir şekilde koruduğu aynı sakin ses tonuyla:

"Bu evin gerçek sahipleriyle ilgili bir şey bildiğimi düşünmüyorsundur umarım Nicolai çünkü eğer burada olmamızın sebebi bu evin geçmişiyle ilgili benden birşeyler öğrenebilmense yanlış kapıdasın."

dedi ve içerisinde düşündüklerini tek bir cümleyle, net ifade edebilmenin rahatlığı vardı. Myra bunları söylerken belki de Nicolai'ya tanıdığı günden bu güne ik defa bu kadar uzun süre kesintisiz bakabilmişti ama sözlerini bitirir bitirmez farkında bile olmadan geriye doğru ufak bir adım atıp bakışlarını artık tam olarak önünde bulunmadığı pencereye doğru yöneltti. Şimdi durduğu açıdan Hogsmeade'in sokaklarını göremese de Bağıran Barakanın bakımsızlığa çok uzun süre önce terk edilmiş ve her santimetrekaresinde daha önce annesinin serasında dahi görmediği yaban otlarının bulunduğu bahçesini görüyordu. Biraz önce içinden geçtiği bahçenin bu kadar kötü olduğunu fark etmediğine şaşırdı ama o sırada bakışları ay ışığının altında, çalıların içerisinden çıkan kediyi yakaladı ve onu menzilden çıkana kadar takip etti. Herhalde bir canlının özgürlüğü ile mutlu olması bunun gibi bir şeydi. Geceleri ne kadar kötü oldğunu bildiğin bir bahçede kendi isteğin ile dolaşmaktı özgürlük o kediye göre ve Myra da şu an kendi özgürlüğünden bir parça yaşadığını hissederek bu düşünceyi beyninin odalarında, kendisi için bir kez daha yorumladı. Özgürlük Myra için o gece İngiltere'nin en güvenli kasabasının en sakat barakasında gecenin bir vakti efsaneler ve hayaletler hakkında konuşmaktı. O ya da bu şekilde bulunduğu yerden dolayı mutsuz sayılmazdı Myra, hissettiği bu duygu selinin özgürlük olduğunu bildiği sürece. Kendisine dakikalar gibi gelen ama aslında önemsiz bir kaç saniye boyunca sürmüş olan duygu yoğunluğundan ve düşüncelerinden hızlı bir biçimde arınan Myra bakışlarını nasıl hissediceğini bile bile karşısındaki adama çevirdi ve o tüm gece korumayı planladığı sakin ses tonuyla bir kez daha konuşmaya başladı:

"Biliyor musun Nicolai?

dedi ve der demez kısa bir duraklama evresi geçirdi. Söyleyeceği şey bu kadar ciddi değildi ama konuşmaya girişi fazlasıyla resmi olmuştu. Yaptığı bu resmi girişin soğuk havasını dağıtmak için ılık bir şekilde gülümseyerek devam etti:

"Bu gece burada efsaneler ve hayaletler hakkında sohbet etmemizden daha komik tek şey gecenin sonunda barakanın sahibi çıkman olurdu ki o zaman seninle bundan sonra planlayacağımız buluşmaya gelmeden önce mutlaka bir daha düşünürdüm."

dedi ve neyi kastettiğini anlatmak için bakışlarını odada bulunan ve kırık dökük olan her şeyin üzerinde dolaştırdı. Kimse bu kadar zevksiz olamazdı. Myra bir çok cadıya göre daha prensipli ve taraflı bir cadı olmasına rağmen hiçbir zaman şekilci olmamıştı fakat bu baraka kişiyi şekilci olmaya zorluyor ve bunda taktir edilecek derecede başarılı oluyordu. Öyle ki Myra burada yaşayacak kişinin akıl sağlığından bile şüphe etmez sadece kör olabileceğini düşünürdü. Ayrıca her defasında kişinin bir daha geçmesine izin vermeyip de çökecekmiş gibi gıcırdayan ahşap zeminin gerçekten çökme tehlikesi olması da işin bir diğer trajikomik durumuydu. Kısacası Myra'ya göre orada yaşayacak kişi hem o kaosu ve derbederliği görmemek için kör, ve tüm bu gıcırtılara katlanabilmesi, ayrıca çökme tehlikesini de farkına varamaması içinde sağır olması gerekirdi. Tabii bunlar da hiçbir zaman koşulunda kişileri mutlu edecek sıfatlar ve de vasıflar değillerdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolai

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Nicolai



Mücadele Tarafı : Tarafsız

Efsaneler Yuvası Empty
MesajKonu: Geri: Efsaneler Yuvası   Efsaneler Yuvası EmptyPtsi Mayıs 18, 2009 6:02 pm

Beyninin kıvrak algılamalarına rağmen sessizleşmişti Nicolai. Odanın tozlu havası içinde duyulan tek sesi dinlerken, bir heykelin tüm zarafetini yansıtmaktaydı. Beyaz teni, çatlak tahtaların arasından gelen ay ışığıyla iyice beyazlaşıyor ve buz saydamlığına erişiyordu. Kenetlenmiş haldeki dudakları, ölmüş ruhunun bir benzeri haline gelmişçesine susmuştu. Sadece ama sadece Myra'nın narin sesine kulak vermek; onun her sözünü uysal dinlemek istiyordu. Bu yüzden kızın ağzından çıkan her anlama bir tepki vermeden önce konuşmasını tamamlamasını bekledi. Ancak sadece dudakları ve ruhu susmayı başarmıştı. Karanlığın bir simgesi olan gözleri, belli belirsiz parıltıların arasında her sorunun cevabını fısıldıyordu aslında. Belki bir insanın ya da herhangi bir canlının anlayamayacağı bir frekansa sahip olsada konuşuyordu o gözler. Eskimenin en iyi örneği olan bu ev, bakışlarında yansırken; tozların ve kırılmış eşyaların altında kalmış olan gerçeklerini fısıldamak istiyor ama ölümün karmaşası içinde gerçek kulaklara ulaşamıyordu. Çünkü Nicolai'nin karanlık ruhu, biri esintinin anlaşılmaz fısıltısıyla konuşmuştu.

Sonunda odanın içinde derin bir sessizlik yerleşmeye başladığında, tiz ama belli belirsiz bir kahkaha attı. Kızın sözleri arasında en ilgisini çeken son sözü olmuştu.
"Evin sahibi olmak..." Gözleri odanın içinde dolanırken, bir fısıltı halinde bu ihtimali düşünmüştü. Kızın bunu sözlerle ne ima etmek istediğini anlamış ya da tahmin etmişti. Kırık dökük eşyalar ve berbat görünümü ile zevksizliğin en büyük göstergesine bakmaktaydılar. Eski dönemlerin başında bile en berat ev sayılabilecek durumdaydı. Özellikle camların tahtalarla kapatılması; berbat otların türemesi; sağlamlık konusunda başarısız olması itici bir görünüm yaratıyordu. Ancak Nicolai'nin soğuk bakışları, bu durumların iticiliğini kısa bir süreliğine dahi umursamamıştı. Hatta görünenin aksinde bir manzara yakalıyormuşçasına, zaman zaman bir hayranlık belirtisi yakalanıyordu bakışlarında. Sanki bu evin düzgün halini biliyormuş gibi... "Ah hayır Myra. Senin bu evin gerçek sahiplerini tanımanı ummuyorum. Zaten bu evin sahipleri bizden öncelerin kişilerinden." Dudakları hafifçe aralanmış ve gözleri her kelimede farklı bir köşeye kaymıştı. "Benim aradığım daha farklı bir şey...

Myra ve berbat odanın manzarası yavaşça gözlerinin önünden kaybolmuştu. Bulunduğu yerin varlığını sadece gelişmiş duyularının yardımla hissedebiliyordu. Gözleri ise bulunduğu yerden çok uzak ve aynı zamanda çok yakın bir mazaraya bakmaktaydı. Zaman bakımından ikiyüz yıl öncesine gelmiş ve bağıran barakanın daha düzenli görümünü görmeyi başarmıştı. Şimdi olduğu gibi ılık bir akşamın ilerleyen saatlerindeydi. Bahçe şimdiki gibi karmakarışık olmaktan çok uzak; evin duvarları ise daha dayanıklı bir hale gelmişti. Camlardan dışarıya sızan güçlü ışık çok uzaklardan bile fark edilebiliyordu. Beyaz teni kendisinden pek ödün vermemiş ve şimdi olduğu gibi değişmeden kalmıştı. İnce parmakları daha düzenli ağaçların kabuklarına dokunuyor; aç kara gözleri ise ışık saçan camları inceliyordu. Gecenin hafif esintisi yüzünden üstündeki siyah cüppe hafifçe dalgalanıyor ama yüzünü örten kapşonun açılmasına izin vermiyordu. Nicolai'nin kulaklarına önce çimlerin ezilme sesi ve sonrasında kapıya vurulma sesi gelmişti. İçeri girdiğinde kendisine şaşkınlıkla bakan dört kişiyi aşağı yukarı hatırlıyordu. Bir anlaşmazsızlık yüzünde o dört yüzü zaten sok kez görmüştü. Geriye aklında kalan tek şey kan ve ölüm çığlıkları olmuştu.

Dudağı bu anıların yardımıyla kıvrılmış ve dişleri birazcık sivrilmişti. Tekrar gözü önüne gelen şimdiki zaman manzarasıyla birlikte Myra'nın arkasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Bu sırada gözleri odanın içinde dolanıyor ve her santimiyle dalga geçiyordu. Bu berbat ortamı yapan kişi olmak anlaşılan hoşuna gitmişti. O geceden geriye kalanlar sadece öldürdüğü kişilerin hayaletleri olmuştu. Sadece kendi görebildiği hayaletler... Hayır, yaptıklarından asla pişman olmamış ve olmayacaktı da. O lanet safkanlığın temsilcisi olan bunaklar, yaşadıkları acılı geceyi yeterince hak etmişlerdi. Ancak ölümleriyle birlikte hazinelerini de mezara götürmeleri büyük bir şanssızlık olmuştu.


"Aradığım şey... Ölümleriyle birlikte sırlara gömülen hazineleri." Dudakları arasından tıslarcasına çıkan bu sözlerle birlikte tamamen kızın arkasına ulaşmıştı. Şimdi ince parmakları bir hayalet edasıyla uzun saçlarını geriye toplamış ve dudakları hafifçe kızın boynuna yaklaşmıştı. Bu şekilde kurbanlarının damarlarına ulaşan biriydi. Ancak Myra'nın daha içinde çözememiş olduğu değeri yüzünden ısırma iç güdüsü harekete geçmemiş; alışık olmadığı bir şekilde narin boynuna öpücük kondurmuştu. Bu hafif dokunuşları her seferinde biraz daha yukarı çıkarken, Myra arkasını dönmüş ve bakışları denk gelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Efsaneler Yuvası

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-