AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Savaş

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

Savaş Empty
MesajKonu: Savaş   Savaş EmptyC.tesi Şub. 28, 2009 2:50 pm

Savaş başlamıştır!

Taraf katılımcıları, başlangıç için meydana geldiklerini belirten birer rol oyunu yapacaktır. Takibinde ilk tur için hamleler gerçekleştirilecektir. Her turda en fazla on beş oyuncunun atakları adına zar atılacaktır. Hayaletler dışındaki bütün fantastik yaratıklar, beşinci sınıf ve üstü olan öğrenciler savaşa katılabilecektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
Misafir

Misafir




Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptySalı Mart 03, 2009 7:23 pm

’’Meydana vardığında, örgüt ile bir anlaşmaya varmanı istiyorum. Herhangi bir şekilde cisimlenme yasağı konulmayacak, güçlerimiz birlikte hareket edecek. Ben gelene kadar, komutan sensin.’’
’’Oldu.’’

Asistanlık yaptığı Sihir Bakanı’ndan, son talimatını alması ile birlikte; cep saatine parmağını bastı. Gitmesi gereken alana cisimleniyordu. Midesi bulanır gibi oldu, nefes alamadı, bir boşluğun içinde kaldı. Ardından, Caterham Meydanı’nda buldu kendini. Evet, bunca yaşa gelmiş ve kim bilir kaç kez cisimlenmiş olmasına karşın, bu hisse alışamamıştı. Ama şu an bu tarz şeyleri düşünebilecek bir durumda olmadığını, kendisi de pekâlâ biliyordu. Etrafına bir göz gezdirdi. Tam ortasında bir Merlin anıtı bulunan meydanda, çoğu kendi adamları olan büyücüler bulunuyordu. Buranın biraz ilerisinde, Ölüm Yiyenler’in bulunduğunu biliyordu. İçinde, sürekli kendini belli eden bir hırs küpü bulunuyordu. Daha doğru bir biçimde anlatılması gerekirse; intikam…

Chlebos denen örgütün lideriyle görüşmesi gerekiyordu. Sorumluluklarının ve görevinin bilincindeydi. Bakan’ın, daha samimi bir şekilde söylemesi gerekirse, James’in güvenini boşa çıkarmamalıydı. Merlin anıtının biraz yakınındaydı. Birkaç adım attı, gözleri ortalığı taramaktaydı. *Nerede şu adam?* Zümrüdüanka Yoldaşlığı, Chlebos tarafından ittifaka çağrılmıştı. Zekâsının onu aldatmayacağına güvenen Marcus, bu örgütün, kendi çıkarı için hareket edeceğini düşünüyordu. Bu yüzden, anlaşmaya varmak için, kendi şartlarını koşacaktı. Yoldaşlığın onlara ihtiyacı olmadığını, ittifak kurma girişimde bulunmaya gerek duymadığı izlenimini dahi verebilirdi. Ancak şu kesin olarak söylenebilirdi: Marcus’un beyni, her zamankinden çok çalışıyordu.

Adının, Scur olduğunu bildiği adam, meydanda belirdi. İlk olarak bir sözlü düello başlıyordu belki de. Adamı görünce kendine hâkim olamıyordu. Evet, ağabeyinin katili karşısında duruyordu. Ona bir büyü yollamak, canının yandığını görmek… Öyle büyük bir haz verebilirdi ki. Ama sakinliğini korudu. Yüz ifadesinde, en ufak bir değişiklik olmadı. Yine belirsiz bir ifade takındı. Tüm stratejilerini, adam sayılarını aktarmış olan örgütün lideri; ona doğru yaklaşıyordu. Aynı şekilde, onun da yüz ifadesinden bir şeyler okumak çok güçtü. Dudaklarından dökülecek olan kelimeleri, kafasında tasarlardı ve adam ona yaklaşırken, sessizliği bozan kişi kendisi oldu.

“Merhaba, Scur.” Adama söylediği ilk sözlerde ses tonu, sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibiydi. Bu aslında onun bir planıydı. Güven vermek istiyordu. James bunu, yani örgütle anlaşmaya varılmasını istiyordu. Üstünün emri, kafasındaki tüm düşüncelerinin önünde bir yer taşıyordu. Karşısındaki büyücü, aynı şekilde karşılık verirken, bir kez daha sessizliği bozan kişi oldu ve dudaklarını araladı.

“Lafı uzatmadan, konumuza gelmek istiyorum. Sabah saatlerinde, yollamış olduğunuz mektup, bakanlığa ulaştı. Yoldaşlık, sizinle ortak hareket etmek istiyor.”
“Mektupta, bu isteğimizi dile getirdik. Karanlık tarafa karşı, Chlebos, Yoldaşlık ile birlikte çalışma isteğinde.”
“Öyleyse, anlaşma konusunda bir pürüz görmüyorum. Tüm büyücülerimizin gelmesiyle birlikte, savaşa başlayabiliriz.”
“Peki.”

Kısa ve öz geçen konuşma, net bir sonuca bağlandığında, Marcus çevresine bakındı. Yoldaşlığa mensup olduğunu bildiği büyücüler, alana cisimlenmekteydi. Ölüm Yiyenler’in saklandığı mekana olan uzaklığı fazla önemsenmeyecek mesafede olan meydanda, bir kaos ve heyecan havası hâkimdi. Tüm gelişmeler, bir savaşın olacağını gösterirken, az sonra çıkacak olan çatışmanın insanları heyecanlandırmasına anlam veremiyordu. Ancak bir tarafı da başka bir düşünceyi savunuyordu. *Kim bilir, kaç kişi zarar görecek, Marcus.* Bizzat, James tarafından ona verilen görevi gerçekleştirme amacıyla, yavaş yavaş ilerlemeye koyuldu. Siyah ceket ve pantolonunu, beyaz gömlek ve yine siyah kravat tamamlıyordu. Bu kıyafetin üzerine geçirmiş olduğu cüppe, adımlarını atarken üstünde bir ağırlık varmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Eh, Marcus, James’in kıyafet tarzına ayak uydurmuş olduğundan dolayı, takım elbiseye bir hayli alışmıştı.

Ağır adımlarla ilerlerken, kafasında planı ölçüp, biçiyordu. Bakan’ın, en ufak bir ayrıntıyı atladığına, ihtimal vermiyordu. Yoldaşlık üyeleri meydanda toplanacaktı. Aynı şekilde, Chlebos üyeleri de öyle. İki örgütün bir anlaşmaya varması sonucuyla, ortak hareket edilecekti. Tüm üyelerin toplanmasının ardından, Ölüm Yiyenler’in ve belki Karanlık Lord’un da bulunduğu alana hareket edilecekti. Ve işte, savaşın başlama anı, o an olacaktı. Ölüm Yiyenler’den herhangi biriyle göz göze gelinmesi, savaşın başlangıcı olacaktı. Marcus, hayal dünyasında savaşı düşünebiliyordu. Dört bir yana doğru giden ışınlar, yere düşen büyücüler, yaralananlar, ölüler…

Bir büyü ile gizlendiğini bildikleri Ölüm Yiyen Karargâhı’nın, yakınına geldiklerini düşünüyordu. Sebebini bilmiyor olsa da, James olmadan savaşı başlatmak istemiyordu. Ama kesin bir emir almıştı. Ben gelene kadar, komutan sensin… Evet, bu ‘komutan’ sözcüğü; savaşın lideri olacağı anlamına geliyordu. Bu konuda kendine güvenemiyordu; hırsına ve intikam ateşine, yenik düşeceğine inanıyordu. Hemen yanında bulunan Scur’a baktı, yine okunamayacak bir yüz ifadesini suratına yerleştirdi. Son kararı oluşturdu kafasında. *Savaş başlamalı!* Düşüncesi gereği, sağ eli asasına gitti ve onu sıkıca kavradı. Az sonra, karargâhlarından çıkacaklardı; mutlaka. İşte o an geldiğinde, asalar konuşacaktı.


En son Marcus Leonard Clayton tarafından Çarş. Mart 04, 2009 4:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ned Narion

GezginGezgin
Ned Narion



Mücadele Tarafı : Zay

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptySalı Mart 03, 2009 10:30 pm

"Sabah sabah ne bu gürültü?!"

Ned’in uykusunu kaçıran bu sinir bozucu gürültü de neydi? Gözlerini açıp yatağa oturdu ve etrafına bakındı yatak odasından bir şey göremeyince umursamadı ve lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp kuruladı ve yine o ses ‘Tak tak tak’ şimdi ayık halde iken sesin kapıdan geldiğini anlayabilmişti. Havluyu yerine asıp kapıya ilerledi. Kapıyı açıp baktığında takım elbiseli, kısa boylu ve tıknaz bir bakanlık çalışanını karşısında görünce şaşırmıştı. Adama bakıp ne olduğunu sordu ama bir cevap alamadı.

Yaklaşık beş dakika sonra üzerindeki giysileri değiştirip dışarı çıkmıştı. Bakanlığın bir ulak gönderecek kadar değerli bulduğu bu olay da neydi? Bahçedeki yol taşlarından ilerlerken adamdan gözünü alamıyordu. Ne olduğunu sormak için ağzını açtığında ulak hızlı ve aceleci bir şekilde konuşmaya başlamıştı.


"Bay Narion, acele olarak Caterham Meydanı'na gidin. Zümrüdüanka Yoldaşlığı ve Ölümyiyenler arasında savaş var ve bizimle beraber çatışacak bir örgüt daha var. Chlebos adındaki bu örgüt de bizim gibi Ölümyiyen düşmanı. Savaş Sihir Bakanı Yardımcı tarafından başlayacaktır. İyi günler."

Adamın cisimlenmesi ardından Ned'in şaşkınlığı daha da artmıştı. Savaş bu kadar erken mi başlamıştı? Ned asasını eline alıp sıkıca tutarak cisimlendi. Önce karmaşık bir görüntünün ardından ayaklarının tekrar yere basıp sarsılınca kendine geldi. Aniden gözüne çarpan güneş ışığı gözlerini kamaştırdı. Elini siper ederek etrafına baktı. Puf sesleri ile diğer Zümrüdü Anka üyeleri ve seherbazlar geliyordu. Biraz ötede Sihir Bakanı Yardımcısını gördü ve yanına doğru ilerlemeye başladı. Yaklaştıkça liderin daha ilerisinde başka, ankacı ya da seherbaz olmayan birini gördü. Kendisine baktığını fark ederek ona bakmayı kesti. Sihir Bakanı Yardımcısı Bay Clayton’un yanına geldi. Herhangi bir şey söylemeden biraz gerisinde durdu. Asasını yerinden çıkartırken birazdan yapacağı büyüleri düşünürken bir anlık dehşete kapıldı. Bu gün çok heyecanlı ve hareketli olacaktı. Bir o kadar da vahşi, ölümcül bir gün. Ned’in daha önce yaptığı düellolara hiç benzemeyeceği su götürmez bir gerçekti. Bir miktar ötesinde ölümyiyenlerin durduğunu bilip de şimdilik hiçbir şey yapamamak çok kötü bir duygu idi. Ölümyiyenlerden herhangi bir acıma beklememesine karşı kendisi de herhangi bir acıma göstermeyecekti. Yıllardır bütün insanlara işkence ettirmiş bu kişilere ne için acıma gösterebilirdi ki? Bir yakınını öldürmemiş olsalar da ölümcül bir nefret duyuyordu onlara karşı. Savaşa karşı bir heyecan duyarken gözünü ilerilerden ayırmıyordu. Etrafta geniş bir sessizlik hâkimdi. Bugün uzun bir gün olacak…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eileen Garcia

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Eileen Garcia



Mücadele Tarafı : Doğduğundan beri Ölüm'le
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sırtlan

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptyÇarş. Mart 04, 2009 1:08 am

Yitik bir zamanın kırıntılarıyla uğraşmak mıydı, yoksa unutmak mıydı zor olan? Belki de insana tattırdığı acı ve duygular aynıydı. Masanın başına oturmuş, sandalyesinde bağdaş kurmayı başarmış ve soğuk ellerini çenesine dayamış olan kadın; oda da bulunanlardan kendini soyutlamış, düşüncülerine dalmıştı. Kendini boşluğa bırakıp yok olmak o kadar çok isterdi ki. Ani bir sesle bakışlarını dışarı doğru yöneltti. Gumpenstone'un gündüz karanlığında sakin geçen zamanını aşan bu gürültünün ne olduğunu kavramak istiyordu. Hanın kapısı aynı gürültünün devamı gibi açıldı ve içeri telaşlı kirli saçlı ve hiçbir zaman haz etmediği o adam girdi. Tıslayan sesi ile kelimeleri anlamsızlaştırarak duyduğu olayı içerdeki kişilere aktarıyordu. Sakin bir halde bağdaş kurduğu bacaklarını aşağıya doğru sarkıttı ve masadan hafif bir kuvvet alarak ayağa kalktı. Adama doğru ilerlediği adımlar boyunca bakışları yeri izledi. Diğerlerinin arasındaki konuşmalara duymuyordu bile. Yanından geçerken bakışlarını gözlerinin içine gömdü ve hareketlerinde ki sakinlik kadar göze batan bir edayla konuştu.
“ Ne yapacağını biliyorsun.”
Adamında Eileen’dan hoşlanmadığını biliyordu ama aralarında ki bu duygu seli belki de ikisini birbirinden sorumlu kılıyordu. Dolaptan aldığı siyah soluk pelerini üzerine geçirdi. Dolabın en köşesinde kalmış olan maske gözüne ilişti. Onu takmak gibi bir zorunluluk hiç hissetmemişti. Seçimlerinin ve inanışlarının saklanmasını gerektirmeyecek olmasını isterdi. Sağ elini yavaşça üzerine doğru uzattı ve pelerinin iç kısmındaki cebe soktu. Hanın kapısını araladığında yüzüne ilişen hafif meltemin etkisiyle içine huzur dolduğunu duyumsadı. Savaşa giderken ki huzurun kaynağı belki de aklında hiçbir düşüncenin onun hareketlerine ne engel ne de hakim olmasıydı. Dağınık saçlarını arkadan topuz şeklinde yumakladı ve sokakta ilerlemeye başladı. Cisimlenememe alanını geçtiği noktada aklında bir yer vardı.
Meydanın köşesinde belirdiğinde anıtın göz kamaştırıcı heybeti dikkat çekiciydi. ‘Caterham Meydanı ve Merlin anıtı! İyi seçim!’ Sayıca üstün olmayı planladıkları belli olan insan kalabalığı gözünü korkutması gerekmez miydi? Nedense içinde tarif edilemez bir boşluk hissediyordu. Ölüm ile yaşam arasında kalmak mıydı onu böyle duygulara sürükleyen. Cebindeki maskeyi yavaşça yüzüne geçirdi. İlk anda maske görüşünü engellemesine rağmen birkaç adımla birlikte bu durumla görmeye alıştı. Onu başına geçirmeyeli ne kadar olmuştu ki. Anılara gömülmek istemiyordu. Sağ eliyle asasını kavradı ve pelerinin önünü iyice ilikledi. Adımlarını sıklaştırarak kalabalığa doğru emin adımlarla ilerliyordu. Onu susturacaklarını sanmıyordu ve yoldaşlığın iyi yürekli insanları ona asa çekmezdi. Ama diğer taraftan emin değildi. Tarafların duruşu bariz olarak aralarında ki ayrımı gösteriyordu. Gurubun ortasında ki belli bir gurup gözüne ilişti. Onlara doğru sıklaşan adımlarını yavaşlattı. Onun gelişini fark eden büyücü ve cadılar bakışlarını onun olduğu tarafa çevirmişlerdi. Aciz topluluğun bulunduğu alanda sesini duyuracak bir aralıkta duraksadı. Belli birine bakmadan sesini yükseltti ve hiçbir duygu yüklenmeyecek donuk bir edayla tüm sözlerini dile getirdi.
“ Şuan için bir elçi olarak konuşuyorum. Karanlık Lord, birbiriyle güç birliği yapacak kadar aciz topluluğun savaş davetini kabul ediyor. Fakat savaştan önce ufak bir işle meşgul, Chlebos tarafına geçmeyi dileyerek ihanet eden hain Lesse J. Dixie’nin ölüm fermanını imzalamak üzere. Onu öldürdükten sonra tarafı ile birlikte buraya gelecek ve savaşa katılacak. "
Asasını avucunun içinde hafifçe sıktı ve fısıltı eşliğinde mağaranın yakınlarına cisimlendi. İndiği anda yüzündeki maskeyi araladı. Cisimlenirken ki yoğunluk nedeniyle bunalmıştı. Yere bastığı andan itibaren aklına düşen tek şey Lesse’ye ne olduğuydu. Hiçbir zaman yakın olmamışlardı; ama onun için tedirgindi. Beyninde dönen düşünce ve duygulara ince bir tebessümle gülümsedi. Hayatı boyunca karmaşık duyguların esiri olmuştu şimdi ise tüm bu duygulara alıştığına emindi. Mağaranın yakın alanına girdiğinde adımlarını daha da yavaşlattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Frederick C. O'Brien

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Frederick C. O'Brien



Mücadele Tarafı : Where the grass is much greener
Kan Durumu : Safkan

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptyPerş. Mart 05, 2009 8:16 pm

O günün geleceğini biliyordu.Ve en sonunda gelip çatmıştı.Kaşlarındaki eğiklik içindeki nefretinin yüzüne yansımasıydı.Bu yansıma sadece kaşlarıyla kalmamış tüm vücuduna yayılmıştı.Çok gergindi.Pimi çekilmiş bir bomba gibi dolaşıyordu evin içinde.Annesinin katilini öldürmek için büyük bir fırsattı bu.Bunu bir dava gibi görüyordu Frederick.Ve sanığın cezası ölmek olacaktı.Normalde hiç bu kadar sinirli olmayan Frederick'in şimdi parmakları titriyordu.Artık çıkması gerektiğini düşündü.Toplantıda konuştukları gibi Yoldaşlık'la işbirliği yapacaklardı ve yine o toplantıda konuşulduğu gibi çarpışma bugün olacaktı.Ne zaman çıkacağından emin değildi.Bir süre evin içinde çırpındıktan sonra artık çıkması gerektiğine karar verdi.Aynanın karşısına geçip üstünü başını düzeltti.Kendine iyice çeki düzen verdikten sonra evden dışarı çıktı ve Buharlaşmaya çalıştı.
Fakat beceremedi.Yoğunlaşması gereken Gumpenstone sokaklarından birine odaklanamıyordu.Beyninin her bir hücresi intikam arzusuyla dolmuştu.Bu kadar barışçıl bir insanın böyle düşünmesi diğerlerine garip gelebilirdi ama ailesini çok düşkündü.Onlardan herhangi birine zarar gelmesine dayanamazdı ve o Ölüm Yiyenlerden biri annesini katletmişti.Hala Buharlaşma çabaları içindeyken Septirmekten korkuyordu.O anda ihtiyacı olan sonşey septirmekti.Annesini aklından çıkarmaya çalışarak Gumpenstone'a odaklandı ve o bir tüpün içine çekilme hissini ciğerlerinde hissetti adeta.
Gözlerini açtığında yapılacak Savaş meydanının bir arka sokağında duruyordu.Köşeyi döndüğünde Yoldaşlık'tan birkaçının orada durduğunu gördü.Boş bir noktaya bakıyorlardı bu da demekti ki az önce birisi Buharlaşmıştı.İttifaklarının yanına gelip intikam duygusunu bastırmaya çalıştı.Asasına sarılıp etrafa delice büyü yollamak istiyordu.Bugün intikam günüydü.

İntikam.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Scur B. Clisthert

BannedBanned
Scur B. Clisthert



Mücadele Tarafı : Chlebos
Rp Sevgilisi : Instructions; Click and burn it.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kutup Ayısı

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptyPtsi Mart 09, 2009 5:45 pm

    Ingiltere - Caterham Meydanı

    01:06


Büyük bir Ay, sessizlik ve sükunet içinde asılı bir şekilde duruyordu karanlık gökyüzünde. Etrafında birkaç yıldız, Ay ışığıyla belli olan birkaç bulut. Ve yine Ay ışığının aydınlatabildiği bir meydan. Çevresinde ağaçlar, bir Heykel. Ve zorlukla görülebilen bazı silüetler..


Cebinden çıkardığı paketi, solgun bir renge sahip ellerinden biriyle yavaşça açtı. İçinde bulunan sigaralardan bir tane alarak soğuk bir renge bürünmüş dudaklarının arasına aldı. Boynunu yavaşça yana yatırarak ufak bir rahatlama hissetti. Paketi tekrar cebine koyarken, bitkin ellerinden birini ağzına doğru götürdü ve işaret parmağından çıkan ufak bir ateşle sigarasını yaktı. Dumanını içine çekerken farklı bir rahatlama hissetti. Bunun vücudunun nikotine olan ihtiyacıyla alakası olmadığını biliyordu. Yinede farklı bir şekilde rahatlatıyordu bu onu. Olduğu yerde hareketsizce duruyordu. Beyaz teni haricinde karanlıkta görülmeyecek cinstendi. Siyah bir gömlek giymişti. Onun üzerine sol kolunun bilek kısmında iki ince kırmızı şerit taşıyan modern bir cüppe. Siyah pantolonunun altındada tabanının beyaz olduğu kenarlarından anlaşılabilen bir spor ayakkabı. Solgun bir beyaza sahip elleri karanlıkta gözle görülebiliyordu. Siyah saçlarının örttüğü yüzü, arada bir çıkarttığı dumanlar sayesinde fark edilebilirdi. Gözleri bitkin gibi duruyordu. Yarı kapalı bir şekilde, büyük siyah göz bebekleri daima etrafı süzüyordu..

"Bla bla karanlık lord. Bla bla kabul. Bla bla meşgul. Bla bla Chlebos. Bla bla Lesse. Bla bla katılacak."
Kadının anlattıklarından aklında kalanlar.. Büyük bir Merlin heykeli.. İçinden sessizce güldü.Etrafında duran tedirgin ve sabırsız insanlar.. Hazırlık halindeki adamlar.. Bir an bunların gerekli olup olmadığını sorguladı sessizce. "İki sözcük" için bunların önemi neydi ki? Ne olabilirdi.. Gökyüzüne doğru bıraktığı büyük bir duman kütlesi, adeta onun yaşadığını belirten bir işaret gibiydi. Yanına yaklaşan adamlardan bir tanesi tüm soğukkanlılığyla konuşmaya başladı kısık bir sesle, "Lesse hala içerde." Hareketsiz bir biçimde duran Scur'dan çok kısık bir gülme sesi çıktı. "Ne yapıcağını biliyor.. İçerdeki adamların hayat sürelerinin daha fazlasını kendi eğitimi için harcadı.O adamlardan bir konserve kutusu bile yapabilir Nelson." Yanındaki adamdan Scur'unkine benzer kısık bir kıkırdama çıktı. "Özel bir plan varmı?" Kısa bir sessizlik oldu. İkiside az önce buraya gelen kadının gittiği yöne doğru bakıyorlardı. Scur, sigarasından büyük bir nefes çekip dumanını üfledikten sonra yavaşça yanındaki adama doğru döndü. Nelson, Scur'un yüz ifadesini yakındna zorlanmadan görebiliyordu. "Evet. Yolumuza çıkan varlığın o nacizane beynini vücuduyla ayırıcam ki, düşündüklerini uygulayarak daha fazla canımı sıkmasın." Nelson'ın bu seferki kıkırdaması daha çok gülme şeklindeydi. Etrafında ki insanlardan birkaçının istemesede bakmasına neden olmuştu. Ancak ikiside bunu pek önemsemedi. Nelson, ona onaylar bir bakış attıktan sonra ağır adımlarla karanlığın içinde kayboldu. Sigarasını içmeye devam eden Scur, içerdeki adamın varlığını hissetmeye çalışıyordu. Konsantrasyonuna önem vermekle yakınlarda bulunan Lesse'ninvarlığını hissedebilmişti. Sigarasından son bir nefes çektikten sonra onu heykele doğru salayıp ağır adımarla yürümeye başladı. İlerde, Chlebos'luların oluşturduğu kalabalığa doğru yaklaştı. Aralarından geçerken onu duyabilicekleri bir şekilde fısıldadı, "Doğru zaman geldiğinde, önünüze çıkıcak olan her bir ölüm yiyeni yakın. Ta ki külleri şu heykele doğru uçacak kadar.." Solgun beyaz ellerinden birinin baş parmağını heykele doğru yöneltmişti. Arasından geçtiği grup onaylar mırıltılar ve ufak gülüşmeler çıkartırken Scur, ağaçların arasına girerek grubun olduğu yerden ayrılmıştı. Bir kaç ağacı geçtikten sonra asasını çıkartarak yukarı doğru uzattı. Solgun dudakları küçük bir sözcük sayesinde kıpırdandı. Daha sonra siyah silüet gözden kayboldu..



    Sıkıntı ve karanlık.
    Her biri gölge kadar bulanık.
    Ve sınır aşıldı, durmadan ve amaçsız ilerleyişler.
    Senin için geliyorum, bu acı ve sonun habercisi.
    Ve senin için geliyorum, bu amaca doğru bir adım ve hayal gücün için bir sömürge.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
David Kevin O'Connor

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptyC.tesi Mart 21, 2009 3:46 pm

“Sefillerin böyle bir savaşı açmış olmalarının nedeninin Lesse olması çok anlamsız.” Karanlık Lord, savaş meydanına yürürken Lady Laurà ile konuşuyordu.
“Lord’um. Acaba sizin göremediğiniz bir özelliği mi var onun?” Lady’nin Lord’a karşı kullandığı saygı dolu ses tonu, bir kez daha kulağında çınladı.
“O sefilde bir şeyler olsa bunu fark ederdim Laurà.”
“Peki, o zaman nedeni ne olabilir Lord’um?”
“Bunun nedenini göreceğiz Laurà, davranışımdan bunu görmek istediğimi anlamış olmalısın.”
“Evet Lord’um, tabii.”
“Bu savaştan elde edecekleri bir şey olmayacak Laurà, buna izin vermeyeceğiz. Hiçbir yandaşım bugün ölmeyecek.”
“Tabii Lord’um. Eragon ve Eileen ile bunun için dikkat edeceğiz.”
“Öğrencilere de dikkat etmelisiniz. Her birinin ne denli güçlü olduklarını görmek için bu büyük bir fırsat ve bildiğin gibi onlara değer veriyorum. Küçük Ölüm Yiyenler, alacakları Karanlık Sanatlar dersleriyle oldukça güçlü olacak, hiçbirine bir şey olmasına izin verme.”
“Siz nasıl emrederseniz Lord’um, hiçbirine bir şey olmayacak.” Konuşmasına bir nefes aralığı kadar ara verip ekledi. “Christopher için endişeleniyor musunuz?”
“Hayır. Kimin kim olduğu zaten belli değilken özellikle onu bulmaları imkânsız. Üstelik Christopher yetenekli bir genç büyücü, yetişkin bir ‘iyilik meleğini’ öldürebilir.” Sert sesi, Christopher demesiyle ilk kez titremişti, bunu düzeltip konuşmasına aynı sert ses tonuyla devam etmiş olsa da, Laurà’nın bunu kaçırdığını sanmıyordu.
“Fantastik Yaratıklar da yanımızda, onları mahvedebiliriz.”
“Bu savaşta herhangi birinin öleceğini pek sanmıyorum Laurà. İlk amacımız kayıp vermemek, yalnızca bu savaş için. Sonraki amacımız öldürmek.”
“Peki ama neden Lord’um? Şansımız varken öldürmemiz gerekmez mi?”
“Bu savaşın böyle açılmasının nedeni çok mantıksız geliyor Laurà. Üstelik bu tarihte bir ilk; daha önce savaşları Karanlık Taraf açardı.”
“Bu ölümler yaratmamızı neden engelliyor Lord’um?”
“Daha yeni yeni birlik oluyoruz Laurà. Üstelik öncelikli amaçlarının beni öldürmek olduklarından emin olmamız gerek. Eğer buysa, işimiz çok kolay; istediklerini alamazlar. İşaretimi beklemeden kimse Öldüren Lanet yapmasın.”
“Tabii Lord’um.”

Ölüm Yiyenler arkasında, sefil iki grubun birleşerek ona meydan okudukları Caterham Meydanı’na doğru ilerliyordu. Ölüm Yiyenler arasında, ona ihanet eden hain Lesse de bulunmaktaydı. Ona zarar verme hırsı artık kaybolmuştu; bekleyip görmek istiyordu. Lesse zaten ölecekti ve bu ölüm yakındı; fakat bu ölümün bugün olmaması, özellikle Lord için iyi olacaktı. Bu nedenle onunla anlaşmış, savaşa kendi tarafında katılması için onu da buraya getirmişti. Arkasında siyahlara bürünüp maskeleri suratlarına yerleştirilmiş asil Ölüm Yiyenler ile iki tarafın birleşerek büyük bir topluluk oluşturdukları meydana iyice yaklaşmıştı. Burası, çok geniş bir düzlüktü. Düzlüğü kaplayan asfaltında gerisinde tek tük ağaçlar, ara ara çalılarla kaplı bir alan görülmekteydi. Asfaltla kaplı geniş düzlüğün ortasında büyük bir Merlin anıtı vardı, diğer her yer boştu. Burada yapılabilecek bir savaşın ne denli basit olduğu gözler önüne serilmişti ki bu da, tam karşısındaki iki örgütün tercih edebileceği şekilde basitti. Onlar ilerlerken sessizlik, tüm meydana hâkimdi, böyle bir şey beklemiyor gibi şaşkın olanlar, ağzı bir karış açılanlar bile vardı. Aralarında on metre gibi kısa bir mesafe varken en önde bulunan Lord, yürümeyi bırakıp durdu. Sefiller topluluğuna bakarken dudağı alayla büküldü ve ağzı, kocaman açılarak koca bir kahkaha ile sessizliği bozdu. Karanlık kahkahası meydandaki geniş düzlük boyunca yankılandı. Yanındaki Lady’si de ona katılmak istercesine yüzüne alaylı bir gülümseme oturtmuştu. Kahkahasının ardından meydan, bir kez daha sessizliğe bürünürken gözleri, Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın başkanlığını yapan Lorgoff’u buldu, temkinli bir şekilde kısıldı. Dudakları bir kez daha alaylı kıvrıldı. Konuşmasını, topluluğunu hainden arındırdıktan sonra yapacaktı. Bu sebeple geriye döndü ve gözleri Lesse’yi buldu. Ne yapması gerektiğini anlayan hain, Ölüm Yiyenler tarafından sıkıştırılmış vaziyetinden kurtularak ileriye doğru yürümeye başladı. Lord’un yanından geçerken Karanlık Lord, ona karanlık ses tonuyla fısıldadı.“Şimdi değil Lesse, ama çok yakında.”

Karanlık İşareti’nden arındırılmış Lesse, artık kendi tarafına doğru aradaki on metreyi yürüyordu. Arkasından Öldüren Lanet yapıp bu savaşı ölümle açmak, fazlaca çarpıcı olabilirdi; ancak böyle bir şey yapmadı. Onunla işi henüz bitmemişti, bazı şeyleri görmek istiyordu. Lesse, iki örgütün birleşerek oluşturduğu topluluk arasında yerini alarak gözden kaybolurken, Karanlık Lord, bir kez daha sessizliği bozan kişi oldu. “Siz sefiller, neyinize güvenip böyle bir savaşa girdiniz? Ne kadar da korkakça bir hareket, iki taraf ödlekliğinden birleşip Karanlık Lord’a meydan okuyor!” Arkasındaki Ölüm Yiyenler’den neşeli haykırışlar yükselirken Karanlık Lord, gözlerini incelediği ortamdan alıp Lorgoff’a baktı. Bir kez daha alaylı bir gülümseme yerleşti suratına ve sesi meydanda tekrar yankılandı. “Korkak Lorgoff. Gerçek bir Gryffindor mezunu olduğunu sanıyordum; şimdi Godric yaşıyor olsaydı ne kadar da utanç duyardı senden.” Alaylı tavırları ve bununla orantılı ses tonu, arkasındaki Ölüm Yiyenler’in bir kez daha neşeyle ve küçümsemeyle haykırmalarına neden olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/david-ke
Wizgog Miller

GezginGezgin
Wizgog Miller



Mücadele Tarafı : Karanlık Taraf
Rp Sevgilisi : Galadriel Luthien
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Tilki

Savaş Empty
MesajKonu: Geri: Savaş   Savaş EmptyC.tesi Mart 21, 2009 5:11 pm

Wizgog acıyla bağırdı. Kolundan yükselen acı inanılmazdı. Acıyla yüzünü buruşturdu ve oturduğu koltuktan kayarak yere düştü. Acının nereden geldiğini daha tam kestiremiyordu. Ama acının ona neler yaptırabileceğini farketmişti. O sırada gözünün önüne hafif bulanık bir görüntü geldi. Bir meydan, siyah şekiller... Wizgog dehşetle farketti. Karanlık Lord bir Ölüm Yiyen grubu toparlıyordu. Bir an sonra görüntü uzaklaşıp gitti. Ama Wizgog'a nereye ışınlanması gerektiği hakkında bir fikir vermişti. Wizgog kolunu dağlayan dövmeyi görmek için sırtını masasını yasladıktan sonra siyah gömleğinin kolunu sıvadı ve İşaret'i ortaya çıkardı. İşaret bir yılan gibi kıvrılıyor, bükülüyordu. Korkunçtu. Ama Wizgog için bunun bir önemi yoktu. HIzlıca ayağa kalktı kolundan yükselen acı dalgalarına rağmen. Çevik adımlarla odanın kapısına ilerledi ve kapıyı sertçe kapattı. Ardından masasının içinde gizli olan çekmecelerden birini açtı. İçinde Ölüm Yiyen maskesi ve cüppesi duruyordu. Gülümsedi. Günlerdir bugünü düşlemişti. Ve işte başlıyordu beklenen savaş. Geleceği görebilmeyi isterdi. Çok hızlı hareket ederek giysileri aldı ve üzerine giydi. Bir tek maskesini giymemişti. Bakanlık'tan çıkana kadar maskesini giymemeliydi. Büyük pardösüsünü üzerine geçirip cüppeyi sakladıktan sonra kapıyı son hızla açıp dışarı çıktı. Şimdi asansöre doğru ilerliyordu. Asansöre binmiş ve heyecanla gülümseyen bir-iki Ölüm Yiyen daha gördü. Gözlerindeki ışıltı hemen belli oluyordu. Asansöre binerken asasının cebinde olduğundan emin oldu. Asansör aşağı katlara doğru inerken diğer Ölüm Yiyen'lerden biri kulağına fısıldadı.

Caterham Meydanı...

Wizgog onaylar biçimde başını salladı ve diğerleriyle birlikte asansörden çıktı. Şimdi Bakanlık'ın önündeki avludaydı. Diğerlerine anlamlı bakışlar attı. Bakanlık'tan çıkmışlardı. Hepsi farklı bir sokağa dağıldılar. Wizgog boş ve karanlık bir arasokakta ilerlerken gülümsedi. Asasını tutan eli titriyordu. Havada parlayan güneş, ışıklarını bu sokağa ulaştıramıyordu. Wizgog tekrar gülümsedi. Pardösüsünü görünmeyecek bir kenara bıraktıktan sonra asasını cebine soktu ve mırıldandı.

Size geliyorum Lord'um. Ve ölümün kokusunu alıyorum.

Wizgog kendi etrafında bir tur attı ve o dar borunun içinden geçerken Caterham Meydanı'nı düşündü...

_________________________




''Bu salaklar bize savaş mı açtılar? Hah! Günlerini görecekler.''Wizgog meydanda Karanlık Lord ve Ölüm Yiyenler ile yürürken yanına yaklaşan bir Ölüm Yiyen ile konuşuyordu.
'' Günlerini göreceklerinden emin olabilirsin. Özellikle yanımızda Karanlık Lord varken. ''

Wizgog onaylar biçimde başını salladı. Gülümsedi ama maskesi yüzünü saklıyordu. Karanlık Lady ve Karanlık Lord'un konuşmalarını izledi. Bir süre sonra o Ölüm Yiyen'in yanından ayrılmış olduğunu farketti. Umursamadı. Tek isteği efendisine yakın olmak, aynı cephede savaşmaktı. Gücüne güç katan ve bu güce söz geçirmesini sağlayan ufak çubuğa, asasına baktıktan sonra önüne bakarak ilerlemeye devam etti. Bulutların arasından şerit şerit inen güneş ışıkları, grubun üzerine çarpıyor ama siyah tarafından emilip yutuluyordu. Tıpkı ZAY salaklarının bu cüppeler içerisinde kaybolacağı gibi. Wizgog alacağı canları ve attıracağı çığlıkları düşünürken Karanlık Lady'nin emirlerini duydu. Efendisi emir verene kadar öldüren lanet yapmak yok muydu? Wizgog bunun çok uzun süreceğini zannetmiyordu. İçindeki kötülüğü dışarı vurmak için acı çektirmeli ve bu acıyı tatmalıydı. Öldürmek hiç de zevkli değildi. Öldürmekten zevk aldığı tek an acı çektirdikten sonraki andı. Ve bunun için ona zaman tanınmıştı. Görünmeyen ağzı tekrar kıvrıldı. Güneşin ışıkları altında hızlıca hareket eden grup, Karanlık Lord önderliğindeydi. Bir süre sonra onlara savaş açan iki grup ileride gözüktü. Karanlık Lord durmuştu. Wizgog da durdu ve grubu inceledi. Son zamanlarda duyulan bu Chelebos fazla olmuştu. Hesap vermeleri gerekecekti.

Etrafı buz gibi soğutan ve donduran kahkaha Ölüm Yiyenler'in içini ısıtmıştı. Cesurlukları artmış, diğer bir deyimle gaza gelmişlerdi. Wizgog alaycı bir şekilde gülümsedi tekrar. Karanlık Lord'un sözlerini dinledikten sonra tüm grup gülmeye başladı seslice. Hepsinin sesinde alay vardı. Karanlık Lord bir kez daha konuştuğunda sesler artmış, alaycılık ve küçümseme duygusunun yanına neşe eklenmişti. Ölülerin kokusunu alan aç köpekler gibi dilleri dışarı sarkmıştı sanki. Wizgog bir ölü yemek için sabırsızlanıyordu. Kokuları iştah açıcıydı. Wizgog asasını sıkıca kavradı ve bildiği tüm lanetleri aklından geçirdi. Lesse karşı gruba doğru ilerlerken onun arkasından bir öldüren lanet atmak istemişti. Kendine çoğu Ölüm Yiyen gibi hakim olmayı başarmıştı. Bileğini kıvırdı ve elini gevşetti. Savaş başlıyordu işte. Zamanı gelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Savaş

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-