AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Yağmurdan Sonra Açan Güneş.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyCuma Haz. 25, 2010 1:51 pm

Zaman : Sabahın erken saatleri.
Kişiler : Carmelita D'alora, Tristan der Ivanëxt.
Kurgu : İyi şeyler, güzel şeyler.

Her gün olduğu gibi yine gün doğmadan uyanmıştı Carmy. Ve yine uyandığında hissettiği tek şey yalnızlık olmuştu. Zaten şu son birkaç aydır pek fazla şey düşünmez, hissetmez olmuştu ya. Yaşayan bir ölüydü adeta. En çok değer verdiği insanlar tarafından terk edilmişti. İlk önce biricik kardeşi Isadora, okuldan ayrılmıştı. İki kardeş ilk defa bu kadar uzun zaman ayrı kalmışlardı. Akla gelebilecek her şeyi birlikte yapan iki kardeş. Aslında Carmelita’da kardeşiyle İngiltere’ye gidecekti fakat Isadora buna izin vermemişti. İki cadı aynı yaşta olmalarına rağmen Isadora her zaman daha olgun olmuştu. Bir nevi Carmelita’ya annelik yapıyordu. İngiltere’de düzgün bir yerde çalışmak istiyordu ve para kazanmak. Her şeyi yoluna koyduğunda okula geri döneceğine dair söz vermişti fakat her şeyi yoluna koymak, tek başına en az bir yılını alırdı. Ve Carmy ayrılıklarının ilk ayında bile bu hale gelebildiğine göre, ’en az bir yıl’ içerisinde ölebileceği ihtimali çok normaldi. Ölmek. Ölüm. Ölü. Şimdi hissettiğinden daha az yalnızlık hissetmezdi herhalde. Carmy gözlerini baygınlıkla çevirerek Albert’ı düşündü. Eski en iyi dostu ve daha sonra eski sevgilisi. Kız, dudaklarının küçük bir tebessümle kıvrılmasına neden olan büyücüyü düşünmeyi seviyordu. Genelde yanlış kararlar alan biri olmasına rağmen ‘okul değiştirme kararı’ hayatın yaptığı en büyük yanlış olmalıydı Albert’ın. Ve bir terk ediliş daha…

Bu düşüncelerle, yatağının içinde ne kadar oyalandığını bilmiyordu. Ama en azından Güneş, Aralık ayındaki sahte ısıtıcı rolünü üstlenmeye başlamıştı. Düşünceleriyle boğuşurken zamanın nasıl akıp geçtiğini bilmiyordu ve elbette kitap okurken. Kitapları her zaman seven ve istediği zaman her şeyi unutup tek evi kütüphaneymiş ve ailesi kitaplarmış gibi yapan bir cadı görünümüne bürünebiliyordu. Ancak bu durum şu ‘terk ediliş’ zamazingolarından sonra geçersiz olmaya başlamıştı. Kütüphane gereğinden fazla kasvetli ve soğuk, kitaplar ise ölümcül düşmanları konumundaydılar. Fakat son zamanlarda bir şekilde kendini toparlamış ve kitapları, hayatındaki raflara tek tek dizmeye başlamıştı. Onlarla mutlu oluyor, her gidenin yerine yeni bir kitap koyabilme gücünü kendinde buluyordu. En azından kitaplar en sağlam dostlarıydı. Saatlerce konuşsa da hiç sıkılmadan dinleyebilecek ve sayfalarının aralarında gizlemiş oldukları gerçeklerle öğüt verebilen dostlar. Carmy, yine kendini hayatla dolmuş, sıcacık hissediyordu. Yalnız değilim. Yüzündeki silik tebessüm yerini otuz iki diş görüntüsüne bırakmıştı. Yatağından çıkmadan önce önündeki uzun günü zihninde tartmaya başladı. Bugün Noel Balosu vardı ve… Tabii ki de asla oraya gitmeyecekti. Sadece yatakhane az sonra vızıldayan ve deli gibi oradan oraya uçuşan arılarla dolacaktı bu yüzden yatak keyfini bırakmalı, bir an önce hazırlanıp, en sakin gününü geçirecek olan Göl Kenarı’na gidip, Güneş asılı olduğu iplerinden kurtuluncaya kadar kitap okumalıydı. İşte her şey kendiliğinden sıralanmıştı bile. Genç cadı yatağından debelenerek kalktı ve hızla dolabına yöneldi. En sevdiği gri tonlarındaki kazağını giydi ve bunu yaparken elektriklenen saçlarını elleriyle okşayıp, yatıştırdıktan sonra koyu kahverengi rengindeki kumaş pantolonunu da giydi. Ardından buğday sarısı saçlarından yayınlan çilek kokusunu içine çekerek saçlarını taradı. Onu her zaman canlı ve taptaze gösteren gökkuşağı renkleriyle donatılmış olan atkısını boynuna doladı ve atkısıyla uyum içinde olan şapkasını da kafasına geçirdikten sonra yatağının yanında bulunan şifonyerinin üstünden kitabını ve asasını aldı. Hasta olabilme ihtimaline karşı siyah montunu da üzerine geçirerek yatakhaneden ayrıldı.

Merdivenlerden inerken ortak salonda sinirini bozacak kimseyi görmemek için içten içe yalvarıyordu. Bir yandan da sabahın bu erken saatinde herkesin derin bir uykuda olacağını düşünerek kendini yatıştırıyordu. Ancak son basamağı indikten sonra gözü şöminenin yanından ki kırmızı rahat koltuklara yayılmış olan bir büyücüye takıldı. Arkası dönük olduğu için kim olduğunu bilmiyordu ve kimseye saygısızlık etmek istemediği için dudaklarını aralayıp günaydın diyecekti ki, çocuğun yanına geldiği gördüğü anda dudaklarından çıkmaya hazırlanan iki üç kelime buharlaşıp yok oldu. Bu Tristan’dı. Can dostu Tristan. En azından Carmy’i ihmal edip, unutana dek öyleydi. Şimdi ise kız için sadece bir yabancı. Gözlerini büyücünün üzerinden kaçırarak elinde tuttuğu kitaba sanki ondan güç alırmışçasına sıkıca sarıldı ve dışarıdan bir o kadar sakin, içeriden ise bir fırtınadan kaçarmışçasına ortak salondan ayrıldı.

Göl Kenarı’na doğru ilerlerken nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Onunla karşılaşacağına ihtimal bile vermiyordu. İşte bu yüzden Elvis Presley’i görmüş gibi şaşırdı. Tristan’ı görmeyeli onunla konuşmayalı çok uzun zaman olmuştu. Eski dostunun gözü sevgilisinden başka kimseyi görmediği için bunlar çok normal şeylerdi. Ve Carmelita zor olsa da bu ‘normal şeylere’ alışmaya çalışıyordu. 'Ah Tristan… Sana rağmen güzel bir gün geçireceğim.'

Göl Kenarı’nın her mevsim kendine özgü bir güzelliği oluyordu. En donuk, kış mevsiminde olduğu gibi… Huzurun baş mekânı olan Göl Kenarı yine beyazlara bürünmüştü. Yüzündeki tebessüm, bir çakma Elvis Presley vakasından sonra eski yerini tekrar almıştı. Gözüne kestirdiği yaşlı meşenin dibine rahat bir pozisyonla yerleşti ve huzur diyarında kitabına kalmış olduğu yerden devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Geri: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyCuma Haz. 25, 2010 3:19 pm


Güneş hiç olmadığı kadar parlak ve güzeldi. Işınlara ihtiyaç tüm bedenler kendilerini araziye atmıştı. Bende bu anı değerlendirmek için avluya çıkıp sıvazladığım kollarımdan giren güneşin sıcaklığı ile hoşnut oluyordum. Kuşların cıvıl cıvıl sesleri kulaklarımda çınlarken, rüzgarla dans eden yaprakların görüntüsü gözüme ilişiyordu. Sağ tarafımda gördüğüm banka oturmak için ağır adımlarla ilerledim. Bu güzel günde insan ne kadarda mutlu olabiliyordu böyle. Yavaş bir şekilde beyaz mermerden yağılmış ve kenarlarında işleme olan banka oturdum. Küçük sınıfların koşuşturmalarını, orta sınıfların gruplar halinde durduğunu ve son sınıfların sevgilileriyle olduğunu görmeye başlamıştım. Yüzümde oluşan tatlı bir gülümseme ile mutlu bakışlarımı avluda gezdirmeye başladım. Birden yakın bir dostum olan Carmelita’yı gördüğüm anda elimi kaldırarak selam verdim ancak o beni görmemişti. Ah dostum bi’ etrafına bak. Diyerek onun yanına gitmek için yerimden doğrulduğum anda küçük öğrenciler önümden geçerek beni engellediler. Küçük öğrenci grubunun gitmesiyle ilerlemeye başladığım anda Carmelita’yı göremedim. Etrafıma bakındığım anda kalabalık bir öğrenci grubunun belli bir noktada toplandığını gördüğüm anda hızla o yöne doğru gitmeye başladım. Neler olduğunu göremiyordum. Öğrencileri birer ikişer iterek öne çıkmaya çalıştım. Ve ön tarafa ulaştığım anda gördüklerim karşısında şaşıp kaldım. İki sanki ölümüne düello ediyordu. Bir yanda küçük yılancık Nadja, diğer yanda can dostum Carmelita. Hangi ara kapışmaya başlamıştı bu ikili? Bağırmak için derin bir nefes alsam da bunu bir türlü yapamıyordum. Söyleyeceklerim zihnimin içinde yankılanıyor fakat dışarıya çıkamıyordu. Hayır! Ne yapıyorsunuz siz böyle? Sesini kendisinden başka biri duyamıyordu. Nadja’nın gözlerinde gördüğüm hırs kötü şeyler yapacağına işaretti. Bunu bir an önce durdurmalıydım. Öne doğru atıldım fakat o anda Nadja güçlü bir büyü göndermiş ve Carmelita’nın taklalar atarak sert bir şekilde sütuna çarpmasına neden oldu. HAYIRRRR! Hızla Carmelita’nın yanına doğru koşmaya başladım ve yanına ulaştığım anda sağ elimi başının altına koyarak hafifçe kaldırdım. Gözlerini hafifçe aralamasının ardından gülümsedi ve gözlerini kapatarak kendini serbest bıraktı. Sağ elimde hissettiğim sıcak bir sıvımsı şeyin ne olduğunu anlamak için elimi çektim ve kan olduğunu gördüğüm anda gözümden bir damla yaş geldi…

Gözlerini puslu bir sabaha açan genç beden terlediğini ve ellerinin sımsıkı tuttuğunu hissetti. Nasıl bir kâbus görmüştü böyle? En yakın dostunun ölümünü görmek neye alametti acaba? İçinde oluşan huzursuzlukla üzerinde duran örtüyü kaldırdı ve sessiz bir şekilde ayaklarını cilalı tahta parkelerin üzerine koydu. Terlemiş olması nedeniyle üzerini değiştirmek için dolabına yöneldi ve hızla içersinden özensiz kıyafetler seçerek giyinmeye başladı. Gördüğü kâbus nedeniyle kendini çok mutsuz hissetmeye ve tekrardan uyuyamayacağını düşünmeye başladı. Yatakhaneden ayrılarak kendisini en iyi hissettiği yere doğru ilerlemeye başladı.

Sabah saatlerinde ortak salonda kimseler yoktu. Hızla şöminenin başında duran kırmızı koltuğa yöneldi ve oturarak rahatlamaya çalıştı. Bu kâbus Tristan’ı çok kötü yapmış ve başının ağrımasına neden olmuştu. Parmaklarıyla şakaklarına masaj yapmaya başlayan beden, hafifte olsa ağrıyı azalttı. Gözlerini yanan ateşe yönelterek düşüncelere dalmaya başladığı anda merdivenlerden inen birinin sesini duydu ve başını çevirip baktığı anda en çok görmek istediği kişiydi. Hızla yerinden kalkarak onun yanına doğru ilerledi ve “Günay-!” sözünü tamamlamadan ayrılan Carmelita’nın neden böyle bir şey yaptığını düşünmeye başladı. Arkasından seslenmeye çalışsa da duymazdan gelerek ortak salondan ayrıldı. Hızla yatakhaneye çıkarak üzerine geçirdiği kabanını almasıyla koşar adımlarla bulunduğu yerden ayrılarak Carmelita’nın yanına gitmeye çalıştı.

Ne kadar da hızlıydı böyle? Merdivenlerden olabildiğince hızlı inmeye başlamış ve biran önce onun yanına gitmek için oldukça büyük bir çaba harcıyordu. Okul içinden çıkan Carmelitayı takip ederek o da buz gibi havaya adımını attı. Soğuk ve sisli bir havada görüşü daraldığı için Carmelitayı oldukça zor seçiyordu. “Carmelita!” diyerek bağıran bedenin sesini duymazdan gelen cadı hızla yürümeye devam ediyordu. Göl kenarına doğru yöneldiğini anladığında biraz yavaşladı ve Carmelita’nın bir yere oturmasını bekledi. Kısa bir bekleyişin ardından can dostunun yanına gitmeye başladı.

“Selam dostum, kulaklarını mı tıkadın sen? Deminden beri bağırıyorum duymuyorsun” diyerek kocaman gülümsemeye başlayan beden kollarını birbirine bağlayarak göğüs hizasında tuttu. Dostundan gelecek cevabı beklemeye başladığında, içindeki huzursuzluğunun uçup gittiğini hissetti…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Geri: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyCuma Haz. 25, 2010 3:58 pm

Okuduğu her satırda biraz daha kitabın içinde kaybolup gidiyordu. Az önce tatsız karşılaşmanın izleri üstünden tamamen silinip gitmişti. Bu kolay toparlanış kendini çok daha güçlü hissetmesini sağlıyordu. Gözleri kitabın sayfalarında bir sağa bir sola kayarken önünde belirmiş olan gölgeye aldırış bile etmiyordu. Evet, tam karşısında bir yabancı duruyordu hiç şüphesiz ama kitabını yarıda kesmeyecekti bunun için. Her kimse bölümü bitirene kadar beklemeliydi. İçinde en ufak bir merak kıpırtısı olmadan kitabın sayfalarını çevirmeye devam etti.

Gözlerini kitabın üzerinden ayırıp karşısındaki büyücüye çevirdiğinde her şey az önceki sadeliği ve huzurundan sıyrılmış yerini ani bir panik ve hüzün dalgasına bırakıvermişti. Tristan, Carmelita’ya soran gözlerle bakıyordu. “Hey, Carmelita. Sana söylüyorum. Beni duyuyor musun?” Şimdi ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi kitabına devam mı etmeliydi yoksa onunla konuşmalı mıydı? Konuşmalıydı elbette. Ancak sevgi dolu sözcüklerle değil. Bunların tam aksine her kelimesiyle onu huzursuz etmek istiyordu. “Seni elbette duyuyorum. Sağır falan değilim. Ayrıca ne söylediğin umurumda da değil.” Her zaman ki gibi sıkıldığını belli edercesine gözlerini devirdi. Kitabının kalın kapağını tekrar açacakken omzunda hissettiği ağırlık onu tekrar allak bullak etmeye yetmişti.
“Dostum, sana neler olduğunu anlayamıyorum. Benden kaçıyor gibisin. Bir sorun var, anlayabiliyorum. Konuşmak ister misin?” Genç cadı bir hışımla olduğu yerden kalkmıştı.

“Bana neler olduğunu tabii ki de anlayamazsın. Çünkü yanımda değilsin. Dostumdun. Ancak bir zamanlar. Seninle her şeyi paylaşırdım ve evet çok eskide kaldı. Bir sorun olduğunu anlayabilmen ne kadar da güzel. Sorun çok büyük Tristan. Yalnızım hem de yapayalnız. Yanımda güvenebileceğim bir kişi bile yok. Herkes bir tarafa savrulup gitti adeta.” Elinde sımsıkı tuttuğu kitabın üzerindeki ıslaklığı hissedene kadar ağladığının farkında bile değildi Carmy. "Ah, tabii ‘Bay Âşık’ bundan sana ne ki? Olivia’dan etrafını görebiliyor musun ki sen? Şu an burada olman bile şaşırtıcı.”

Tristan’dan uzağa hareket eden bacakları titriyordu. Bunun soğuktan mı yoksa az önceki patlayışından mı olduğunu ayırt edemiyordu. Kız, son sözcüklerini ve Tristan’ın yanından nasıl ayrıldığını hatırlayamıyordu. Şuan tek hatırlayabildiği şey aklındaki her şeyi kustuğu ve bir nebzede olsa rahatladığıydı. Ağlıyordu. Hıçkırarak. Zavallıydı. Hiçbir zaman zayıf görünmek istemezdi. Ortalık yerde ağlamaktan da nefret ederdi. Bacakları tüm fonksiyonlarını yitirmiş artık hareket edemez hale gelmişlerdi ve kız karların üstüne yığılıvermişti bir anda. Etrafındaki her şey onunla alay edermişçesine sağa sola, yukarı aşağıya durmadan hareket ediyorlardı ve bu onun için dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Olduğu yerde derin nefesler almaya ve kendine hâkim olmaya çabalıyordu. Islanmış bir kedi yavrusu kadar aciz göründüğüne emindi. Olduğu yerden kalkmaya çabalarken omzunda ‘tekrar’ hissetmiş olduğu sıcaklıkla olduğu yerde kalakaldı. Kim olduğunu biliyordu. İçinden ayağa kalkıp ona bildiği tüm küfürleri savurup oradan uzaklaşmak geliyordu ama bu onu şimdi olduğundan daha aşağıya çekerdi. Sakin ol. Az sonra konuşmaya başlayacak. Cevap vermeyeceksin. En azından çabalayacaksın. Ve sonra sessizliğin ona uygun cevabı verecek. Ve sende tekrardan kendi yalnızlığında debelenip duracaksın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Geri: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyCuma Haz. 25, 2010 8:39 pm



Yüzünde oluşturduğu gülümse ile cevap beklerken rüzgârın etkisiyle soğuk hava tüm bedenini sardı ve hafif bir şekilde titredi. Aslında bu soğuk havadan daha şiddetli bir hava akımı vardı. Sanki karşısında oturan kişi dostu olan Carmelita değil de başka biri vardı. Söylediği sözlere karşılık tek bir kasını bile oynatmamış, kitabını okumaya devam etmişti. Bu hiç iyi bir şey değildi. Sonunda başını kaldırmış ve Tristan’ı görmüş olan cadı sanki o orada değilmiş gibi davranmıştı. Neler oluyordu? Yoksa küs müydü? “Hey, Carmelita. Sana söylüyorum. Beni duyuyor musun?” diyerek endişeli bir şekilde beklemeye başladı.

Ne umurumda değil mi? Carmy neler diyorsun nasıl umurumda değil iç sesiyle birlikte şoke girmişti. Neler olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu. Sağ elini Carmelita’nın omzuna koyarak “Dostum, sana neler olduğunu anlamıyorum. Benden kaçıyor gibisin. Bir sorun var, anlayabiliyorum. Konuşmak ister misin?” diyerek bir soru yöneltti. Tristan’ın sorusunun bitmesiyle yerinden kalkan cadı kızgın bir şekilde sarı saçlı büyücüye bakarak konuşmaya başladı.

Duydukları karşısında kalbine sanki bir zehirli ok atılmıştı. Tüm zehir kalbini etkiliyor ve çok acı veriyordu. Tristan bu olamazdı, dostlarını ihmal etmezdi. Peki neden Carmelita böyle düşünmüştü? Onu yalnız mı bırakmıştı? Ne Bay Aşık mı? Hayır, hayır bunu yapmış olamam, onu yalnız bırakmış olamam, hayır! İçinde fırtınalar kopmaya başlamıştı. Üzerinde tonlarca ağırlık binmişti, bedeni kilitlenmiş ve hareket edemez olmuştu. Vücudunu sıcaklık basmış ve terlemeye başlamıştı. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı çarpması ve her çarpışında hissettiği acı ile birlikte kahrolup gidecekti. Ne yapacağını bilemiyor, dili tutulmuş gibi bir kelime bile söyleyemiyordu. Gözlerini kapattığı anda zihninde Carmelita’nın söylediği sözler dolaşıyordu; Dostumdun, yalnızım, Bay Aşık, Olivia, şaşırtıcı…

Gözlerini açtığında Carmelita’yı yerinde bulamadı ve deli gibi etrafına bakınmaya başladı. Onu gördü anda hızla o yöne doğru ilerlemeye başladı. Carmelita’nın karların üzerine yığıldığını gördüğü anda “Hayırrr! Carmelitaa!” diye feryat etti ve koşmaya başladı. Uyanmadan önce gördüğü kâbus gerçek mi oluyordu yoksa? Hızla dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini cadının omuzlarına koyarak hafifçe kaldırdı. “Carmelita, lütfen konuş, kendine gel lütfen! Carmelitaa!” diyerek onu hafif bir şekilde sarsmaya başladı. İçinde kopan fırtınalarla birlikte şimdi bu eklenmişti. Bedeninde ve zihninde daha önce hiç duymadığı acı hissi karşısında acizdi. Bedeni korkudan titriyor ve nefes alışları kesilmeye başlıyordu. Göz pınarlarının dolduğunu hissettiği anda onları orada daha fazla tutamayacağını düşündü ve bir gözyaşı damlasının Carmelita’nın soğuktan al al olmuş yanağına damladı. “Lütfen, Carmelita kendine gel, bu gerçek olmamalı, lütfen! Özür dilerim bin kere özür dilerim, ne olur bir ses ver!” diyerek diğer gözyaşının akmasına izin verdi. Dostunu kaybetmenin verdiği korku ile yüzleşirken, Carmelita sessiz bekleyişini sürdürüyordu.

Hava buz kesmiş, ortalık sessizleşmişti. Göl kenarında sadece Tristan’ın haykırışları duyuluyordu. Gökyüzünden düşen kar taneleri Tristan’ın gözyaşlarına eşlik etmeye başlamıştı. Sarı saçlarının arasına düşen kar taneleri orada tutunarak erimeden bekliyorlardı. Buz gibi hava nedeniyle burnunun ucu kızarmış ve sıkıntıdan alevler içinde kalmıştı. Bu kadar soğuk havada sıcak olmayı nasıl başarabilmişti acaba? İçindeki korku kat ve kat aratarak şiddetleniyordu. Kâbusunun gerçek olmamasını diliyordu.

Gözlerini dostunun göz kapaklarına odakladı ve onların hareket ettiğini gördüğü anda “Carmelita?” ismini soru sorar gibi söylemişti. Göz kapaklarını kaldıran cadı tuhaf bir şekilde Tristan’a bakıyordu. Carmelita’nın kendine geldiğini gören beden dayanamayıp onu omzuna yaklaştırdı ve sıkıca sarıldı. “Carmy, şükürler olsun iyisin, çok korktum seni kaybettim sandım, lütfen yanımda kal lütfen!” diyerek kendini yavaşça çekti. İşler yoluna girmiş miydi acaba? Carmelita’nın soğukluğu geçmiş miydi? Tristan aklındaki sorulara cevap bulmak için konuşmaya başlamadan önce Carmelita’yı serbest bıraktı ve yanına çökerek karların üzerine oturdu.

“Carmelita, çok kortum çok… Seni rüyamda gördüm ve sen, sen… Gerisini getiremiyorum çok kortum, şükürler olsun iyisin!”
diyerek yanaklarından süzülen gözyaşının süzülmesine izin verdi. Gözlerini devirdi ve konuşmasına devam etti: “Seni avluda gördüm, güneşli bir gündü, seni gördüğüm zaman sana el salladım ama beni görmedin, bende peşinden gelmek iin yerinden kalktım ama küçük bir öğrenci grubu önüme geçti ve seni gözden kaybettim. Daha sonra kalabalık bir grup gördüm ve oraya yöneldim. Aman Tanrım! Oraya geldiğim anda sen ve Nadja ölümüne düello ediyordunuz. Bağırmak istiyordum ama yapamıyordum, sesimi kendimden başkası duyamıyordu. Sizi engellemek için önünüze geçmeye çalıştığım anda Nadja güçlü bir büyü yolladı ve sen taklalar atarak sütuna çarptın ve sert bir şekilde yere düştün, hızla yanına koştum ve kaldırmak için elimi başının altına koydum. Gözlerini hafiçe açtın ve bana gülümsedikten sonra gözlerin kapandı. Gülümsemen kayboldu ve elimde sıcak bir sıvı hissettiğim, elimi çektiğim anda kan olduğunu gördüğüm anda uyandım. Seni yere yığılırken gördüğüm anda çok korktum, seni kaybettim sandım. Şükürler olsun ki buradasın ve iyisin, Ah Tanrım!” diyerek bugün gördüğü kâbusu anlattı. Gözlerini cadıya kilitledi ve vereceği tepkiyi merakla beklemeye başladı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carmelita D'alora

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Carmelita D'alora



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Su Samuru.

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Geri: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyC.tesi Haz. 26, 2010 12:21 pm

Göz kapaklarını yavaşça aralarken karşısındaki siluet onu ürkütmüştü. Hala burada. Ancak bir şeyler farklı gözüküyordu. Tristan’ın endişeli sesi kulaklarına dolarken bedeni dostundan yayılan sıcaklıkla titredi. Az önce ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Bayılmış olması muhtemeldi. Yoksa Tristan’ın kendisine sarılmasına izin vermezdi. Genç büyücünün yüzündeki endişe yavaş yavaş huzurla karışmaya başlamış gibiydi. Carmy yığılıp kaldığı yerde doğrulmaya çalışırken Tristan bir yandan ona yardım ediyor bir yandan da endişeyle konuşmaya devam ediyordu. Kızın bir şeyler söyleyip onu rahatlatması gerekiyordu ancak konuşacak gücü kendinde bulamıyordu. Bunun için yüzünü bir şeyleri hatırlamak istermişçesine ellerine gömdü. Sağ avuç içinde hissettiği ıslaklığa anlam verememişti ilk başta. Kendisi ağlamış olamazdı çünkü bu su kaçırma işlevini yerine getirmek için gözlerindeki suyun tükendiğine emindi. Anlamsız bakışlarını Tristan’ın üzerinde gezdirirken kızarmış olan gözlerini gördüğü anda donup kaldı. Tristan ağlamış mıydı? Genç cadı için bu kadar endişelenmişti yani öyle mi? Carmy, Tris’in tanıştıklarından bu yana bir kere bile ağladığını görmemişti. Ancak şimdi ‘dostu’ ağlıyordu öyle mi?
“Şey… Ben…” Ağzında anlamsızca bir şeyler geveliyordu. Tris ise tamamen dikkat kesilmiş onu dinlemeye çalışıyordu. Ancak Carmy konuşma yetisini de kaybetmiş olabileceğini düşünerek ‘boşver’ anlamında elini havada salladı.

Şimdi ikisi de karların üzerinde yan yana oturuyorlardı. Sessizliği Tristan’ın sözleri yarıp geçti. Alt tarafı bayılmıştı. Bunda bu kadar endişelenecek ne olduğunu çözemiyordu. Tabii Tristan için bayılmak, ölmek anlamına gelmiyorsa. Ancak büyücü bir rüyadan bahsediyordu. Rüyasında Carmelita’yı görmüştü. Kız, işaret parmağıyla karların üzerinde daireler çizerken bir yandan da Tristan’ı dinliyordu. Demek rüyasında Carmelita’nın öldüğünü görmüştü öyle mi? Hem de Nadja ile yapılan bir düellonun sonucunda. Hani yalnızlık cadıyı öldürmeye yeterdi lakin o sıska ve kendini beğenmiş küçük yılan bunu başaramazdı. Dudakları aralandığında kız kendinden beklenmeyen bir tepki verdi. En azından şimdilik beklenmeyen bir tepkiydi bu. Kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Sahte değildi. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yüksek sesle ve gerçekçi kahkahalar atıyordu. Ellerini gülmekten ağrıyan karnına götürerek sakinleşmeye çalıştı ancak içine attığı kıkırtıları vücudunu sarsmaya başlamıştı.
“Ah, Tristan. Seni çok özledim.” Az önceki halinden eser kalmamış bir anda gözleri doluvermişti. Sıcacık gülümsemesini suratına yapıştırırken kollarını Tristan’a doladı ve ‘her şey düzelecek’ mesajını verdikten sonra geri çekildi. Yanındaki gencin kendini çok daha iyi hissettiği gözlerinden okunuyordu. “Nadja olayına gelecek olursak… Bak alınma ama gördüğün rüyalar gerçekten saçmalıktan ibaret. Bunu sana daha önce söylemiş miydim? Söylememiştim sanırsam ama iyi şimdi duymuş oldun. O küçük yeşil bana hiçbir şey yapamaz. Ah, Nadja sakın bana asanı doğrultma yoksa altıma kaçırabilirim. Son cümlesini söylerken yüzünü alabileceği en acıklı hale sokmuş ve bacaklarını abartılı bir şekilde titretmeye başlamıştı. Ve şimdi eskisi gibi iki dostun kahkahaları Göl Kenarı’nı içine hapsetmişti.

İki dost özlemle eski günleri anarken zamanın akıp gittiğinden haberleri yoktu. Güneş bugün diğer günlere göre daha parlak ve etrafına saçtığı ışıltılarıyla insanın içini ısıtıyordu. Tristan’ın aklına bir şey ‘güzel’ bir şey gelmiş olmalıydı ki gözlerini sinsice kısıp, Carmelita’ya dönmüştü.
“Ne? Yine neler geçiyor o güzel aklından?”
“Harika şeyler. Bildiğin gibi bugün Noel Balosu ve ve...” Carmelita, Tristan’ın sözlerini ağzına tıkarak “Sakın! Balo olmaz. Yani gitmek istemiyorum ve bununla ilgili ek bir şeyler daha duymak istemiyorum.”
“Ne yani en iyi dostunu yalnız mı bırakacaksın?” diyerek dudaklarını büzdü ve o anda bir yedinci sınıf öğrencisinden çok şımarık bir birinci sınıf çocuğunu andırıyordu. Carmy sıkıntıyla gözlerini devirerek, “Ah! Tristan kes şunu. Baloya gitmek zorunda değilsin ki seni oraya bağlayan bir şey olduğunu sanmıyorum. Yoksa varda bana mı söylemiyorsun? Aaa Tristan yoksa sen? Yoksa düşündüğüm gibi mi? İnanmıyorum sana!” Gözlerini kocaman aralayarak dostuna bakmaya başlamıştı. Ancak Tristan tüm sorularına karşılık verecek bir bakışlar Carmelita’ya bakmaya başlamıştı. “Hayır, hayır düşündüğün gibi değil. Olivia İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı. Ve ayrıca bunun konumuzla ilgisi yok. Şimdi sözümü kesmeden beni dinlemen gerekiyor çünkü aklımda şahane bir plan var.” Cadı kafasını onayladığını gösterircesine salladıktan sonra Tristan’ı dinlemeye başladı. Bu büyücü gerçekten rahat durmuyordu. Ya da rahat batıyordu. Tabii Gryffindor olmak kolay iş değil.Aklından geçen düşünceyle hafifçe kıkırdadıktan sonra Tristan’a yoğunlaştı ve birlikte bu geceyi şekillendirmeye başladılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/carmelita-d-alor
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Yağmurdan Sonra Açan Güneş. Empty
MesajKonu: Geri: Yağmurdan Sonra Açan Güneş.   Yağmurdan Sonra Açan Güneş. EmptyPaz Haz. 27, 2010 3:10 am



Sözlerini bitiren genç büyücü içindeki tüm endişeyi dışa vurmuş ve dostunun iyi olduğunu görmesiyle rahatlamıştı. Carmelita’nın dediği gibi uzun zamandır oturup konuşamamışlar, birbirlerinin sorunlarıyla ilgilenememişlerdi. Kötü kâbusun iyi bir yanı da eski dostları yeniden bir araya getirmesiydi. Fakat Carmelita hala bir tepki vermemiş olması, iki dost arasında esen soğuk rüzgârları kesmiş miydi yoksa daha da şiddetlenerek fırtınaya mı dönüşmüştü? Merak dolu gözlerle can dostunun mimik hareketlerine ve dudakların arasından çıkacak kelimelere odaklanmıştı.

Ufak bir kar tanesinin ağaç dalının üzerinden yerdeki dostlarının yanına inene kadar geçen süre zarfında birden gülmeye başlayan cadıyı gören Tristan şaşkınlık içersinde bakmayı sürdürmüştü. Kahkasını atan cadı kendini topladığı anda tek bir kelime söyledi ve ikili arasında esen soğuk rüzgârların önüne set çekerek anında kesti. Yanak kaslarının geriye doğru çekildiğini hisseden beden gülümsemesini büyüttü ve kahkahasını koyuverdi. “Bende seni çok özledim Carmy” diyerek cadının burunun ucuna gelen kar tanesini sağ elinin parmaklarıyla hafifçe sildi. Ardından birbirine sarılan ikili eski günlerdeki gibi gülmeye başlamıştı. Soğuk rüzgârlar son bulmuş yerini meltem esintisi almıştı.

“Evet, saçmalıktan ibaret, bu kâbus sayesinde yeniden beraberiz dostum. Ahh tabi o küçük tıstıs ne yapabilir ki sana” diyerek kahkaha atarak göl kenarındaki sessizliği bozdu. İkili sabahın erken saatlerinde bu soğukta dostluklarının yarattığı sıcaklık ile buz gibi havaya meydan okuyorlardı. Konuşmaların ardı arkası kesilmeden Tristan aklına bir fikir geldi ve Carmelita’ya bunu söylemek için gözlerini hafifçe kıstı ve yüzündeki ifadeyi değiştirerek bakmaya başladı. Dostu bu bakışı çok iyi biliyordu; dudaklar hafif gerilmiş, gözler kısılmış ve tek kaşı havaya kamış bir durumda idi Tristan. Carmelita oldukça zeki bir cadı olduğu için hemen bu ifadeyi tanıdı ve merakla sorusunu yöneltti. “Harika şeyler. Bildiğin gibi bugün Noel Balosu ve ve-“ daha sözünü bitirmeyen büyücünün ağzına kelimeleri tıkan Carmelita telaşla konuşmaya başladı. Konuşmasının bitmesini bekledikten sonra dudaklarını büzerek küçük bir çocuğun masumane ifadesini takındı ve konuşmasına devam etti: “Ne yani en iyi dostunu yalnız mı bırakacaksın?” diyerek aynı ifadeyle bakmayı sürdürdü. Yanı başında oturan cadının söylediklerini dinledikten sonra tekrar konuşmaya başladı: “Hayır, hayır düşündüğün gibi değil. Olivia İngiltere’ye gitmek zorunda kaldı. Ve ayrıca bunun konumuzla ilgisi yok. Şimdi sözümü kesmeden beni dinlemen gerekiyor çünkü aklımda şahane bir plan var.” Diyerek onay komutunu aldıktan sonra elini Carmelita’nın parmaklarına götürdü ve avuçlarının içine aldı.

“Bu akşam baloya benimle gelir misin güzel bayan?” diyerek ışık dolu bakışlarını Carmelita’nın üzerinde odakladı ve cevabını beklemeye başladı. “Ihmm, şey biraz düşünmeliyim” demesiyle Tristan’ın omuzları çöktü ve tüm hayalleri yıkılmış gibi puflamaya başladığı anda Carmelita yeniden konuşmaya başladı: “Tabiî ki gelirim dostum, seninle gitmeyeceğimde kiminle gideceğim” diyerek tatlı tatlı gülümsemeye başladı cadı. Gözleri parlayan genç büyücü “Yuppi!” diyerek yerinden sıçradı. Bu sabah çocuklaşmış gibiydi. Dostunun yanında hiç olmadığı kadar rahat davranıyordu. “Tamam, o zaman akşam beraber gidiyoruz, çok güzel olacak çook eğleneceğiz Carmy” diyerek Carmelita’nın ayağa kalkmasını sağladı ve karların üzerinde yürüyen iki dost kıkırdaya kıkırdaya göl kenarında yürümeye başladılar. Her adımda akşam için bir puzzle yerini alıyordu...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Yağmurdan Sonra Açan Güneş.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-