AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Belalı Yolculuk

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyCuma Nis. 30, 2010 1:12 am


Karanlık hala yüzünü gökyüzünden çekmemiş, bulutları kendine çehre edinmişti. Yükselen şimşek sesleri ve renk değiştiren hava sebebiyle ortalarda kimse kalmamıştı elbet fakat ardı arkası kesilmeyen şimşeklerin nedeniyle bulutların akıttığı gözyaşları nedense ilizyon gibi geliyordu. Her mor-mavi arası şimşek ışığı havayı aydınlattığında bir çok nesne gözünde farklı şekiller alırken Olivia'nın telaşı hala geçmemişti. Muggle icatlarını kullanması işte şimdi işine yarayabilirdi. Cebindeki telefonu çıkararak rehbere girdi ve oradan Susan'ı aradı. İşte, telefonu çalıyordu. Saniyeler içinde hala çalmaya devam ediyordu ve bu hiç iyiye işaret değildi. Aramayı bitirerek telefonu cebine geri koymaya yeltendi fakat bu sefer tam önünde şimşeğin arkasına saklanmış bir beden belirmişti. Bu beden Tristan'a bir hayli benziyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme ve şaşkınlık karışarak onun adını sordu karanlığa. "Tristan?"

Hayır, yaklaştıkça bu büyücünün Tris'ten çok daha yaşlı olduğunu görüyordu. "Sen...yani siz, siz kimsiniz?" Karşısındaki beden neden onu tanıyormuşcasına bakıyordu? Şimşeğin ışığından sıyırdığı çehresi ile birlikte ona yaklaşan büyücü "Ben Jared der Ivanëxt. Oğlum az önce buradaydı fakat şimdi yok. O nerede? Sadece bir kaç dakika yok oldum ve onu kaybettim. Neler olduğunu bana söylemek zorundasın. " Şimdi üzerine bir şaşkınlık daha eklenen cadının beyni allak bullak olmuştu ama tek bir gerçek vardı ki sevgilisinin başı dertteydi. " Siz onun nesi oluyorsunuz?" Hadi ama Olivia, gerçekten kaybedecek vakti olmadığını bildiği halde neden böyle sorular soruyordu ki bu cadı? "Ben onun babasıyım." Bingo! Bu benzerliğin sebebini açıklıyordu. Olivia kalan son takatiyle tüm olanları anlattığında Jared der Ivanëxt nereye gideceklerini bildiğini söylediğinde direk yola koyuldular. Karanlık gökyüzünün altında hızla gidecekleri yere varmak için gayret gösteriyorlardı. Orası büyülerle korunduğu için ne yazıkki cisimlenmek gibi bir lüksleri olmayacaktı.

Vardıkları yer küçük görünümlü ama içinde büyük bir mezar taşırcasına duran bir binaydı. Siyah, yıkık duvarları kim bilir ne acılara tanık olmuştu. İçeriye hızla giren iki şaşkın buranın bu kadar büyüyebileceğini tahmin edememişlerdi, aslında Jared bunu biliyor olmalıydı. "Şimdi nereye gideceğiz? Burası bir labirent gibi..." Gözleri tüm yol ayrımlarını izlerken Jared ona gidecekleri yönü işaret etti. "Oğlumun kokusunu alabiliyorum ve o pis cadınında." Hızla o yönde yürümeye başladılar fakat koşacak kadar hızlı değillerdi elbet, tuzak olmadığını kim söylemişt?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyCuma Nis. 30, 2010 2:57 am



Fare, deney için hazırlanan labirente girmiş, önüne ne gibi tehlikeler çıkacağını bilmeden yolunda ilerliyordu. Cadının Tristan’a hazırladığı üç aşamalı testtin ilk aşaması için düğmeye basmış ve yaratıklarını oyun sahasına sürmüştü. Garip sesler eşliğinde hücrelerinden çıkan yaratıklar ağır adımlarla fareyi yenmek için ilerliyorlardı. Üzerinde gri uzun kıllar bulunan bu canlılar boyunlarında taşıdığı tasma ile sahibinin emri altında olduklarını gösteriyordu. Emir bekleyen iki yırtıcı yaratık vahşi gözlerle fareye odaklanmışlardı. Ortamdaki ateşler daha da şiddetlenerek yükseliyor, ortamı yakıyordu. Tristan savunma pozisyonunda bekliyor ve güçlü bir savunmanın ardından etkili bir hücum ile onları etkisiz hale getirmek istiyordu. Kısa bir süre sonra cadıdan emir geldi ve yaratıklar yaydan çıkan ok gibi yerlerinden fırladılar. O anda sağ tarafa hamle yapan Tristan, asasını hızlıca havaya kaldırarak “Expalliarmus!” ve “Confundus!” büyülerini peş peşe gönderdi. Asanın ucundan çıkan ışık demetleri hızla hedeflerine ilerleyerek gitmesi gereken adrese çarparak etkisini gösterdi. Büyüler, yaratıkların bedenlerinde yoğunlaştıktan etkisini yitirdi ve kayboldu. Fakat o da ne? O iki azılı diş köpeklere hiçbir şey olmamıştı. Sadece büyünün etkisiyle hareketsi kalmışlar, ardından yeniden koşarak fareye doğru yönelmişlerdi. Tristan, yeniden hamleler yaparak onlardan kurtulmaya çalışmaya başladı.

“Ne o benim nacizane yavrularımı beğenmedin mi genç büyücü?”

Demek nacizane yavrulardı ha? Şimdi görürsün bakalım o nacizane yavrularına neler olacak, iç sesi ile konuşan Tristan zihninde hemen bir strateji geliştirdi ve yeniden asasını havaya kaldırarak “Sersemlet!” ve “Incendio!” büyülerini yollayarak yaratıkları yavaşlattığı sırada ayağı görmediği bir nesneye takılarak yere kapaklandı. Hemen yüzünü yaratıklara döndüğü anda gri kılları az olan canlı Tristan’ın üzerine atladı. Sol koluyla gardını alan genç büyücü asasını köpeğin ağzından içine sokarak “Sectumsempra!” dedi ve ışık demeti canlının içinde patladı. Bu sefer istediği olmuş ve hayvan parçalara bölünerek yok olmuştu. Geriye bir tane köpek kalmıştı ve onu nasıl yok edeceğini de öğrenmişti. Ateş büyüsü ile yanan hayvan kısa bir süre sonra kendisine geldi ve yeniden koşmaya başladı. Tristan köpeğin kendisine yaklaşmasına izin verdi, verdi ve verdi. İki adım kala asasını ışık hızıyla kaldırdı ve ilerliye doğru koşarak asasının ağzından içeri girmesini sağladığı anda yüksek sesle “Sectumsempra!” diye haykırdı. Bir önceki köpek gibi o da parçalara ayrıldı. Üstü tamamiyle salya ve köpeklerin iğrenç kanıyla bulanmıştı. İlk aşamasını geçen Tristan, aklapakla büyüsü ile üstünü temizlediği anda o cırtlak sesli cadı tekrar konuşmaya başladı.

“Etkileyici… Burada şansın yaver gitti genç büyücü, bakalım diğer aşamada ne yapacaksın.”
“Ne yapacağımı göreceksin!”

İlk aşama sona ermesi ile geldiği yolun karşısında daha önce var olamayan bir kapı belirerek hızla açıldı. Tristan zaman kaybetmeden hızla açılan kapıya yöneldi ve yeni bir maceraya atıldı. Şimdi nasıl bir test ile karşı karşıya kalacaktı? Emin adımlarla ilerlemeyi sürdürüyor, kendini yeni testte hazırlıyordu. Önüne çıkan kapıyı yavaşça iterek açtığı anda hızla içeriye adımını attı. Bulunduğu ortam zifiri karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordu. Lumos büyüsünü yaptığı anda ayağı kaydı ve kafasını sert bir şekilde yere vurarak asasını elinden düşürdü. Başını tutarak doğrulduğu yerden asasını almak için elini yüzeyde gezdirse de bulamadı ve gözleriyle ortamı incelemeye başladığı anda ateşler bir bir yandı. Ateşlerin yanmasıyla ortam aydınlandı ve asası nasıl olduysa duvarın üst kısmında bulunan yere monte edilmiş şekilde buldu. O asa oraya nasıl gitmişti? Bu cadının işi olmalıydı. O anda yeniden cırtlak sesli kadın konuşmaya başladı.

“İkinci aşamaya hoş geldin Bay Ivanëxt, ilk aşamada şansınız yaver gitti, şimdi asanız elinizde değil ve zamanla yarışmak zorundasınız. Siz hiç muggle oyunu oynadınız mı, onların sorularıyla karşılaştınız mı? Hadi bakalım buyurun size bir soru, sağ tarafında gördüğün iki tane su kovası ile bana istediğim litrede bir su vereceksin ki buradan çıkabilesin. Suyu istediğin kadar kullanabilirsin ama unutma kovaları her dolduruşunda tam olarak doldurmuş olacaksın… Yerdeki su birikintisine basıp kayman ne kadar da acı, bir yerin acımadı değil mi? HAHAHA!!! Asan elimde onu alman için ve buradan sağ salim kurtulmak için üç dakikan var, biri beş litrelik, diğeri üç litrelik olan su kovalarını kullanarak bana dört litre su vereceksin ve önünde gördüğün yuvarlak alana bırakacaksın, acele etsen iyi olur zamanın başladı. HAHAHA!!!”

Bu nasıl bir testti böyle? Ne muggle’ı ne sorusu? Zamanın ince kum taneleri bir bir aşağı inerken Tristan, eline aldığı üç litrelik su kovasına su doldurdu. Ardından bunu beş litrelik kovaya boşalttı, peki ya sonra? Aklı karıştı ve yeniden başlamak üzere suları yere döktü. Üstü tamamiyle su ile ıslandı ve vücudu o soğuk havayla ürperdi. Eline aldığı beş litrelik kovayı suyla doldurmasının ardından üç litrelik kovaya boşalttı. Şimdi beş litrelik kovanın içersinde iki litre su kalmıştı. Peki bundan sonra ne yapacaktı? Aklı tamamiyle karıştı ve elinde tuttuğu kovayı fırlattığı anda başını kollarının arasına alarak eğildi. Düşünmeliydi, bu matematiksel bir soruydu ve bunu hızlı bir şekilde çözmeliydi. Her yeni başlangıç Tristan’ın aleyhine oluyor zaman kumları hızla akıp gidiyordu. Çok az bir zamanı kalmış fakat hala bir yöntem bulamamıştı. Zihni buz gibi soğuk olan sudan etkilenmiş ve kaskatı kesilmişti. Bu buzları çözme vakti gelip geçiyordu.

“Acele et Tristan, yoksa burada hayatın sona erecek”
“Sen kes sesini!”

Cadıya haykırışı ile zihninde bir şimşek çaktı ve bir yöntem geliştirdiği anda hemen işe koyuldu. İlk olarak beş litrelik kovayı suyla doldurdu ve ardından üç litrelik kovaya boşalttı. Beş litreliğin içinde iki litre su kalmasıyla birlikte bunu üç litrelik kovaya boşaltması için önce içindeki suyu döktü ve ardından iki litre kalan suyu üç litrelik kovaya döktü. Tekrardan beş litrelik kovayı suyla doldurduğu sırada cadı yeniden konuşmaya başladı.

“Zamanın tükeniyor genç büyücü, 10,9,8…”

Doldurduğu beş litrelik suyu üç litrelik kovanın içinde bulunan iki litrelik suya ilave etti ve beş litrelik kovada dört litre su kalmış oldu. Hızla onu yuvarlak alana bıraktığı anda o bölge hafifçe aşağıya çöktü.

“3,2… Aferin Tristan bunu da başardın, son saniyelerde başaramayacaksın zannetmiştim.”
“Ben o kadar kolay pes etmem.”
“Asanı alabilirsin, hadi şimdi sıra üçüncü aşamada…”

Vücudu buz tutmuş bir şekilde ilerlemeye başladı ve yere düşen asasını eline alarak görünen kapıyı açmasıyla ilerlemeye başladı. Şimdiki aşama ne olacaktı acaba, yine onu bir akıl oyunu mu bekliyordu? Cevabını bilmediği sorularla boğuşurken hızla üçüncü aşamaya yaklaşıyordu…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 01, 2010 3:15 pm



Karanlık koridorlardan birine giren, kalpleri bir büyücüyü bulmak -mümkünse tek parça haline- için atan iki sihirbaz o kadar da karanlık olmayan bu yolda önlerini görebiliyorlardı. Git gide aydınlanmaya başlayan duvarlar altında bir şey saklıyor olmalıydı. Aydınlık son safhasına geldiğinde duvarlardaki iskeletler, üzerlerindeki örümcek ağları daha da kireç beyazı oldular. İşte sırada bir şeyler daha olduğunun habercisi bir sessizlik bürünmüş, sadece gıcırdama sesi işitilmişti. Bu ne anlama geliyor olabilirdi ki? İşte ! Orada bir kapı vardı. Hızla o yöne doğru ilerlediler fakat kapıların sayısı artmaya başlamıştı. İki, üç, dört! Hangi kapıydı şimdi doğru olan?


Kapıların üzerlerinde belirli yazılar vardı fakat okunmayacak hallederdi. Dışarıda hiçbir bekçi görünmüyor ya da koruyucu izi yoktu. Yazılar gözlerine çarptığı anda ışıklar eski karanlığına yeniden bürünmüş, gözler dışında renk veren hiçbir şey kalmamıştı. “Peki şimdi ne yapacağız?” Aklına gelen ilk büyüyü kullanarak asasıyla bir ışık demeti oluşturdu fakat sadece bir saniye içerisinde o demette kayboldu. Bu cadı tedbirlerini iyi almış olmalıydı. Asadan umudu kesen cadı sadece Jared’ ın diyeceği bir sözü bekliyordu. Fakat bu vampir etrafına bakmaktansa durmuş bir şeyler hissetmeye çalışıyor gibiydi. Olivia ona doğru bir adım attı ve son bir adımı daha atacakken birden cadıyı tutarak kendisi ile birlikte en son kapının yanına fırlattı. Evet, tam isabet olmuştu. Çünkü şuan az önce durdukları yerin altı gözüküyordu. Ve burada sadece otlar vardı. Hem de gür, iğneli otlar. Gitgide yükseliyorlar ve kapıların hepsini bir bir geçiyorlardı ki tek çare önlerindeki son kapıyı açmak olmuştu. Başı dönen cadı kapının eski tokmağını hızla indirse de kapı açılmamıştı. Şimdi sıra Jared’daydı. “Geri çekil Olivia.” diyerek cadının hızla çekilmesinden sonra kapıya var gücüyle yüklenerek paramparça etti. Kolundan tuttuğu cadıyı hızla içeri çektikten sonra geçtiklerin yerin ardından o bitkilerin gelip gelmediğini görmek için başını çevirdi ve hala gelmekte olduklarını gördü. “Olivia, kolyeyi kullan… O kalkan oluşturacaktır. Kolyeyi kullan.” Olivia nasıl yapacağını bilmiyordu fakat aklında tüm bitkileri durduracak kadar büyük, güçlü bir kalkan hayal etmeye çalıştı, olmuyordu. İçinde sadece Tristan’ın iyi olup olmadığına dair merakı duruyordu. Gözlerinin önüne onunla geçirdiği günler, onun yanındayken hissettikleri geldikçe bedeni titremeye ve kolye ışıl ışıl olmaya başladı. İşte gözlerini açtığında karşısında kocaman bir kalkan duruyordu. “ Aferin sana küçük cadı. Hadi gidelim, oğlumu bulmamız gerek.” diyerek gözleri yaşlarla dolan cadının omzuna hafifçe vurdu.



İşte yola devam ediyorlardı …


En son Olivia Scarlett Isis tarafından Paz Mayıs 23, 2010 9:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyC.tesi Mayıs 01, 2010 4:01 pm



Birinci ve ikinci aşamalar geçilmiş, şimdi sıra üçüncü aşamaya gelinmişti. Tristan her aşamada biraz daha zorlanıyor, hayat çizgisinin diğer tarafına geçmesine milimetre kala yeniden geri dönerek yaşamaya devam ediyor. Karanlık koridorlardan vücudu dik bir şekilde ilerliyor, çıkabilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olarak soğukkanlılığını koruyordu. İlerlediği koridor daralmaya başladığı sırada önüne çıkan kapı kapanmak üzere olduğunu görür görmez koşmaya başladı ve son anda içeri girerek sıkışmaktan kurtuldu. Nasıl bir yerdi burası böyle? Ne olacağı belli olmayan oyun sahasında dikkatli davranmak önemli bir davranıştı. Son aşamaya geldiğini düşünen genç büyücü, geniş bir odada olduğunu anladığı anda ateşler teker teker yandı ve ortamı aydınlattı. Odanın ortası dipsiz bir kuyuya benziyor, içine düşen kişiden bir daha haber alınamazdı. Yavaş yavaş ilerlediği alanda yerde bulunan bir nesneyi gördüğü anda onu almak için eğilse de hemen geri çekildi ve asasını havaya kaldırarak “Wingardium Leviosa!” diyerek nesneyi havaya kaldırdığı anda iki yandan ucu sivri nesneler ardı ardına önünden geçti. Sinsice gülümsemesinin ardından cırtlak sesli kadın konuşmaya başladı.

“Oldukça dikkatlisin Bay Ivanëxt, aynı babası… Hadi bakalım üçüncü aşamaya hoş geldin, şimdi önüne birkaç kişi gelecek, onlardan birini seçmek zorundasın, aşkın mı, dostun mu, yoksa ailen mi hayati bir karar vermek üzerisin, bakalım hangisini seçeceksin?”
“Neee, sen babamı tanıyor musun? Nasıl bir seçimdir bu?”
“Az laf çok iş…”
“Konuş, susmaaa!!!”

Cırtlak kadının susmasıyla, çelişki içersinde kalan genç büyücü, dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladı. Dipsiz kuyudan gelen bir ışık huzmesi şiddetini arttırarak, rengini kırmızıya bıraktı ve kuyudan alevler yükseldi. Ateşlerin yükselmesiyle tavandan aşağıya inen bir mekanizma üzerinde üç kişiyi taşıyor, elleri sabitlenmiş ve acı çeker gibi yüzlerinde oluşan ifade ile Tristan’a bakıyorlardı. Gördükleri kişiler karşısında ne yapacağını bilemeyen büyücü, şaşkın bir şekilde dona kalmıştı. Sağ tarafta sevgilisi Olivia, ortada çok sevdiği dostu Caprice, en solda da yeni tanıdığı babası Jared idi. Bu üç kişi arasında seçim yapmaya mahkum bırakılan şaşkın büyücü, ne yapacağını bilmiyordu.

“Aşkım, ne olur yardım et!”
“Kurabiyeler aşkına! Tris yardımına ihtiyacım var!”
“Oğlum, beni kurtar buradan!”

Kimi kurtaracaktı, bu nasıl bir seçimdi böyle, orada duran üç kişi içinde canını vermeye hazırdı ama tam tersi bir olay vardı ve içlerinden birini kurtarmalıydı. Bir yanda sevgilisi, ömür boyu ayrılmak istemediği kişi, diğer yanda biricik dostu, son olarak ta yeni bulduğu ve kaybetmek istemediği babası duruyordu. Kimi seçecekti? Üç kişinin hayatı Tristan’ın seçimine bağlı olamazdı. Bu cırtlak sesli kadın neyin peşindeydi böyle?

“Ne yapacağımı bilmiyorum, bilmiyorum, BİLMİYORUMMM!”

Haykırışının ardından seçim yapamacağına karar veren büyücü, keskin gözlerle, önünde duran kişilere baktı ve ardından ölüme gider gibi gülümseyerek ileriye koşmaya başladı. Gözlerinde yanan ateş ile kuyuya hızla yaklaştı ve “Sizi çok seviyorum… Ölümden korkmuyorum!” diyerek alevler içersindeki kuyuya atladı…

***

Gözlerini açtığında kendini yerde yatarken buldu ve vücudunda bilmediği bir ağrı olduğunu hissetti. Ne olmuştu, ölüme giden Tristan, ölmüşte diğer dünyaya geçiş mi yapmıştı? Yavaş bir şekilde yerden doğruldu ve sağ eliyle başının arka kısmını tutarak ayağa kalktı. Ayağında hissettiği bir acı ile ayağını hızla kaldırdı ve burktuğunu düşünerek yavaş bir şekilde adım atmaya çalıştı.

“Bravo Bay Ivanëxt, dostlarınız karşısında canınızı veda etmeniz gerçekten etkileyici, buraya kadar geleceğinizi tahmin etmiyordum, geldiğine göre benimle son bir oyun oynamak zorundasın, hadi ilerle, seni bekliyorum…”

Cırtlak sesli kadına cevap vermeyerek sadece ilerlemesini sürdürdü. Her yeni bir adımda ayağının acısı gitmeye başlamış, giderek eski halini almaya başladı. Önüne çıkan kapı ile arkasında kendisini beklediği o iğrenç sesli kadın olduğunu biliyordu ve karşısına yılmamış bir şekilde çıkmak için derin bir nefes alarak vücudunu dikleştirdi. Kapının tokmağını hafifçe çevirerek ileriye itmesiyle ardına kadar açılan kapıdan hızla içeri girdi ve o iğrenç sesli kadını görkemli ve işlemeli bir koltukta otururken buldu. Yüzündeki o tiksintici gülümsemesi ile Tristan’ı karşıladı. Ne kadar da çirkinsin sen öyle? İç sesi ile ileriye bir adım atarak aralarında belli bir mesafe kalmasıyla olduğu yerde durdu.

“Daha fazla oyun istemiyorum, haydi son karşılaşmayı yapalım da bitsin bu iş!”
“Oyunlarımdan bu kadar mı sıkıldın? Üzüldüm bak şimdi, hem acelen ne ki, biraz daha kalmak istemez misin?”
“Senin yanında kalmaktansa ölmeyi tercih ederim, iğrenç cadı!”
“Sözlerine dikkat et Bay Ivanëxt!”
“Etmezsem ne olur, beni nacizane kuçu kuçularına mı atarsın? Gördük onları da”

Sesindeki o aşağılayıcı tavırla bir bakış attığı anda cadı oturduğu yerden kalkarak ilerlemeye başladı. Az sonra bu iki büyücü kozlarını paylaşacaklar ve her şey sona erecekti. Asalarını düello için havaya kaldırarak, selam vermelerinin ardından hamle yapmak için adımlarını atmaya başladılar.

“Bakalım ne kadar güçlüsün küçük!”
“Daha tanıyamadın di mi beni? Sectumsempra!”

İlk hamleyi yapan Tristan, ışık huzmesinin cadıya gidişini izlemeye başladı. Cadı sakin bir şekilde olduğu yerde bekliyor, hiçbir harekette bulunmuyordu. Ne yapıyordu bu cadı, bu kadar çabuk pes mi etmişti yoksa bu sadece bir hile miydi?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyPaz Mayıs 02, 2010 11:08 pm


Bu kapılar ne kadar da çoktu! Siyah duvarların beyaza döndüğü anlarda karşılarına bir kapı çıkıyor ve tekrar ışıklar kayboluyordu fakat bir büyü ile etrafı aydınlatmak istediklerinde ise hiç bir işe yaramıyordu. Bu durumda 1-0 yenildikleri aşikardı ama unutmamalıydı ki son dakika golleri çok maç kurtarmıştır. Durum hala cadının lehine işliyordu. Karşılarına çıkan kapıyı -neyse ki bu sefer bir taneydi- bir kaç tane daha yanyana dizilmeden önce hızla açarak girdiler. Kapı, onların geçmesi ile hızla kapanarak arkasındaki sürgü kapanmıştı. İleriden acı dolu çığlıklar yükseliyordu, bu çığlıklar bir kadından geliyor gibiydi. Olivia çığlıkları işittiği anda hızla dönerek yanındaki vampire baktı, zavallı cadı bir gününü normal geçiremeyecek miydi? Gözgöze geldiklerinde büyük bir korkuyu paylaşan iki sihirbaz hızla çığlıkların geldiği yöne doğru ilerlemeye başladılar ama yoldaki tuzakları dikkate almayı unutmadan. Jared burayı avcunun içi gibi biliyordu fakat buna karşıt olarak bu bunaltıcı mekana gelmeyeli yıllar olduğu için herşeyin yeri hafızasında taze olarak kalmamıştı. "Tristan!" Olivia ilerisini düşünmeden koşmaya başlamıştı, bu duyduları Tristan'ın haykırışıydı. Koşuyor ama sanki o koştukça önlerindeki kapı uzaklaşıyordu. Şimdi sadece sevgilisinin yanında olmak ve güvende olduğunu bilmek istiyordu.

Bu yolculuğu hiç yapmamaları gerektiğini, onun yüzünden bu şeylerin olduğunu, belkide şuanda -ki büyük bir ihtimal- çok acı çektiğini düşünerek ve kalbine binlerce ok saplanarak kapıya bedenini ulaştırdı. Jared'ın adımları temkinli ilerliyordu fakat Olivia'dan doğası gereği hızlıydı. Onun da gözlerinde oğlunu bir kez daha kaybetmek istemediği, ne kadar bağlı olduğu görülebiliyordu. Jared'ın gözleriyle bir çırpıda süzdüğü kapı ona tanıdık gelmiş olmalıydı ki yumruğunu sıkarak kapının tam orta noktasına indirdi. Kapı neredeyse binlerce parçaya ayrılmış ve her yer toz duman olmuştu. Bu karışıklığın ortasında bile iki sihirbazın gözleri bağlılık duydukları kişiyi seçebiliyordu. Tam içeriye adımlarını attıkları sırada, kapının kırılma tantanasının peşine, cadının asasından yükselen bir büyü Tristan'a gelmişti. Acı ile yere yığılan büyücünün yanına ismini haykırarak koşan iki sihirbaz onu kaybetme korkusunu doruklarda yaşıyordu. Jared direk cadının karşısına geçmiş ve onun pis kanına saldırmamak için kendini zorluyor, asasıyla müdafada bulunuyordu. Aslında bir taarruz başlamıştı bile. Cadı olanlardan korkmuştu, bir görünüp bir kayboluyordu. Yanıbaşlarında yere, dizlerinin üzerine oturan Olivia sevgilisinin başını dizlerine koydu onunla konuşmaya başladı. Ayık olmasını sağlamalıydı, Tristan kendinden geçmemeliydi. "Aşkım.... Tris bırakma kendini. Ben özür dilerim, gitmemeliydik biliyorum. Bak eğer bırakırsan Krynn'a aşkım derim. " Neler saçmalıyordu bu cadı? Sevgilisinin şuurunun açık kalması için bu çabaları işe yarıyor muydu ki? "Tristan, seni kaybedemem anlıyor musun? Beni bırakamazsın, lütfen kendine gel!" Gözlerinden akan yaşlar ne kadar metanetli görünmeye çalışsa da bu zamanlarda oyunculuğunu gösteremediğini belli ediyordu. Yaşlar Tristan'ın yüzüne düşüyor ve onu ıslatıyordu. Cadı Jared'ı duvara fırlatmış, yerden yere vurmuş ve kendiside vurulmuş ama vazgeçmemişti.

Olivia artık dayanamıyordu, önce ailesi şimdi sevgilisi ve hatta sevgilisinin ailesi! Tristan göz kapaklarını kımıldatıyordu sadece. "Tris yalvarırım bi tepki ver, n'olur ... Beni bırakmazsın, biliyorum. Sen böyle kolay pes etmezsin. Lütfen ..." Bir kaç dakikanın ardından tepki alamayınca cadıdan yükselen ses hepsinin kulaklarını çınlatmıştı. Bu ses bir ölüyü bile uyandırmalıydı. "Ya oğlunu kaybedersin ya da sen küçük, aptal cadı (!) sen benimle gelirsin! Hahaha, hala anlayamadınız mı ben istediğimi alırım!" Olivia dizlerinde tepki vermeden yatan sevgilisine baktı ve o mükemmel silüetine karşın bir etkisi olamıyordu ya da oluyordu ama bu etki Tristan'ı kendine getirmiyordu. Belkide sevdiklerini kaybetmemek için bunu yapmalıydı. Yavaşça dizlerinde duran sevgilisinin başını yere indirdi ve damlayan son gözyaşının ardından cadının önüne geçti. Jared'da olanlara şaşkınca bakıyor, bir seçim yapamıyordu. Burada üç kişinin hayatı bir aptal cadıya bağlıydı ve adalet yoktu! Yavaş adımlarla, ağlamayı bırakarak cadının önüne doğru ilerledi. "Tamam, seninleyim. Ama Tristan'ı ve Jared'ı rahat bırakacaksan ve beni ..." sesi titremeye başlamıştı." Beni Tristan'ın iyi olduğuna ikna edersen. " Omuzlarını dikleştirmiş ve derin bir nefes alarak gözyaşlarını tutmuştu. Zordu ama başarmıştı. " Peki küçük cadı, şimdi yanıma gel ve sakın bir kurnazlık yapmaya çalışma. " Olivia dayanamayarak bir kez daha Tristan'a baktı. Şimdi kendisine gelmesini ya da bu yolculuğa hiç çıkmamış olmalarını o kadar çok istiyordu ki. Ama hiç bir şey zamanı geri sarmaya yetmiyordu. Şimdi cadıya doğru son adımını atmış ve manzaraya bir bakmıştı. Gerçekten yüreği kan ağlıyordu. Tristan'a yönelttiği asası ile Tristan kendine gelmişti ama bu sefer bir cadı esirdi.

Peki şimdi ne olacaktı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyÇarş. Mayıs 05, 2010 3:11 am


Hareketsiz bekleyen cadı, bir şey söylemesine rağmen asasını hareket ettirmiş ve asasından çıkan ışık demetiyle Tristan’ın büyüsünü savurmayı başarmıştı. Hücuma geçen cadı konuşmayarak bir büyü daha yollamış ve hızla genç büyücüye yaklaşırken “Expalliarmus!” diye haykırarak gelen büyüyü savuşturmayı çalıştı. Cadının büyüsünü başarılı bir şekilde savurmayı başarmış ve yeniden atağa kalkma fırsatı yakalamıştı. “Sersemlet!” diye haykırdığı anda cadı yok oldu ve cisimlenerek genç büyücünün arkasında belirdi.

“Bu çocuk numaralarıyla mı yeneceksin beni? Hadi ama tüm hünerin bu mu yani?”


Tristan’ı sinirlendirmeye çalışan bu cırtlak sesli kadın, istediğini elde etmemesi için kendini zor tutan genç büyücü sinirini belli bir düzeyde tutarak yanlış bir harekette bulunmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Herhangi bir açıklıkta cadının affetmeyeceğini biliyordu. Cırtlak sesli kadın ile düelloda iken kulakları yanlış duymadıysa sevgilisinin kendisinin ismini söylerken duydu ve tüm dikkati sesin geldiği yöne toplandı ve kısa bir süre için cadıyı unuttu. Bunu gözden kaçırmayan muşmula suratlı cadı yeni bir hücumla büyüsünü gönderdi. Dikkatsizliğinin kurbanı olan Tristan, gelen büyüyü görmedi ve son anda fark ettiyse de kurtulmayı başaramadı ve büyünün etkisiyle havada takla atarak sert bir şekilde yere çarptı. Bilincini yitiren Tristan dış dünyayla ilişkisi kesildi ve dört duvarla kapalı bir alanda mahsur kalmış gibi hissetti.

Dört duvar arasına hapis kalan büyücü, kurtulmak için çok çaba harcasa da başaramıyor, duvarları aşamıyordu. Vücudundaki kaslar beyninden gelen emirleri algılayamıyor ve felç geçirmiş gibi yerde yatıyordu. Birden duvarlar kendiliğinden yok olmuş ve vücudu beyninden gelen emirlere uyarak dediğini yapıyordu. Hafifçe gözlerini aralayan Tristan, yer çarpmasının verdiği acı ile biraz inledikten sonra gözleri Olivia seçti ve o anda yerinden kalkarak asasını havaya kaldırdı. O cırtlak sesli kadın Olivia’yı esir almış gibi tutuyor ve sanki kaçıracakmış gibi bir izlenim bırakıyordu. “Hayır Olivia, hayır bu olamaz!” diye haykırdığında babasının onu acı yüklü gözlerle izlediğini gördü. Babası ne zaman gelmişti buraya? Bayıldığında neler kaçırmıştı ki?

Yüreğindeki Olivia’ya karşı beslediği sevgi ve cadıya duyduğu nefret birbirine karışmış bir şekilde Tristan’a farklı duygular veriyordu. Bir yandan cadıyı öldürmek istiyor, diğer yandan Olivia’ya gelebilecek bir zarardan dolayı korkuyordu. Ne yapacağını bir türlü bilemiyordu. Az önce küçük bir dikkatsizliğin kurbanı olmuş ve düelloyu kaybetmişti. Şimdi öyle olmayacaktı, içinde oluşan güç ile birlikte cadıya saldıramaya hazırlanıyordu.

“Çek o pis ellerini sevgilimin üzerinden, onu rahat bırak!”
“Bırakmıyorum ve bırakmayacağım o benimle gelecek Hahaha!”

Kalp atış ritimleri hızlanan büyücü Olivia’ya duyduğu sevgi ile gücünü artırmış ve sevgilisinin boynundaki kolye hiç olmadığı kadar parlaklık kazanmıştı. Sevgilisini kurtarmak için her şeyi yapacak olan Tristan, asasını havada tutarak babasına son kez baktıktan sonra hızla cadıya doğru koştu ve Olivia’yı eliyle tuttuktan sonra “Sersemlet!” diye haykırdı ve Cadı ile genç çift ayrı yerlere uçarak yere düştüler. Kolye hala parlaklığını sürdürüyor sanki buradan çıkış için bir anahtar işlevi görüyordu. Cadı sersemlemiş bir şekilde yerinden kalmaya başladığı anda babasına seslenmeye başlayan genç büyücü hızla bir şeyler söyledi. “Baba, hemen yanımıza gelmelisin, hadi hemen!” diyerek babasını yanına çağırdı ve birlikte daire oluşturarak tılsımlı kolyeyi eline Tristan zihninden buradan kurtulmayı diledi. İlk defa bir istediği yüreğinin derinliklerinden geliyordu. Sevginin gücü yardımıyla çevrelerini saran kırmızı ışık hızla etraflarında dönmeye başladı ve solucan deliğine benzeyen bir zaman tünelinden hızla geçirerek onları oradan çekip almayı başardı. Son duydukları cadının haykırışı ve boşa büyü yollamış olduğu büyü ismi olmuştu.

Birbirlerini sarmayı bıraktıklarında Londra’nın boş bir arazisinde buldular kendilerini. Hava kararmış, güneş batmış ve yerini gece lambası almıştı. Vücudunda ağrı hisseden Tristan, belli etmeyerek sevgilisine ve babasına baktıktan sonra rahat bir nefes aldı ve cadının elinden kurtuldukları için mutlu oldu. “Ben, ben ne diyeceğimi bilmiyorum, baba çok teşekkür ederim, hayatım bi’ tanem, çok teşekkür ederim, benim için oraya geldiniz ve beni o cadının elinden kurtardınız, size çok minnettarım.” diyerek babasına sarıldı ve arından sevgilisine bir öpücük kondurarak kokusunu ciğerlerine çekti.

Bir yolculuğun sonuna daha gelmişler, yaşadıkları olay karşısında birlikte olarak üstesinde gelmeyi başarmışlardı. Olivia’nın cadısı ile tanışan Tristan, artık daha dikkatli olması gerekiyordu. Babası ile tüm sorunlarını halletmiş ve baba özlemini gidermeye başlamıştı. Bu cadı bu kadar kolay pes eder miydi? Yeniden saldırmak için zaman kolluyor olacaktı. Bir daha ne zaman karşılaşacaklardı acaba?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Belalı Yolculuk - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Belalı Yolculuk   Belalı Yolculuk - Sayfa 2 EmptyPerş. Mayıs 06, 2010 10:21 am



Cadı kollarını sıkı sıkıya kavradığında gözleri kararmaya başlamış olan Olivia sadece Tristan'ın iyi olduğunu görmek istiyordu. Çünkü tüm yaptıklarının ve belkide hayata veda edecek olmasının tek sebebi sevgilisinin iyiliği olabilirdi. Olduğu yerden kalkmayı başaran Tristan'a ilişen gözleri adeta kurtarılmak istercesine bağırıyor ama bir yandan da onun iyi olmasının mutluluğuyla gülümsüyordu. O gün bir çok keşke geçiyordu cadının aklından. Keşke hiç yola çıkmasaydık, keşke... İç sesi asla onu kurtaramayacaktı elbet ama yinede pişmanlıktan fayda gelmeyeceğini kim söylemişti? Sevgilisinin cadıya olan haykırışının sadece bir kahkahayla cevaplanmasına artık alışmıştı. Onu uyarmak istiyor, yaklaşmamasını söylemek zorunda hissediyordu ama bunu yaparsa belkide cadı daha çok kızacaktı. Sevgilisinin gözlerindeki ateşi görebiliyordu. Önemli olanda bu değil miydi?

Cadının sağır edici kahkahası ile birlikte hafiften kendini çektiğini hissediyordu. Gözlerini hızla kapatmış ve olacaktı görmemek için kendini oradan uzaklaştırmaya, sevgilisiyle geçirdiği güzel anıları düşünmeye çalışıyordu. Birden bedenini bir kol çekmişti, hızla kendini çeken kol onunla birlikte haykırılan büyünün ardından uzağa doğru fırlamıştı. Bu koku, bu his tanıdıktı. Ee, aşkın gözü körken bile sevdiğini seçmek olduğuna inanmayan var mıdır hala? Gözlerini açtığında Tristan babasına yanlarına gelmesini söylemişti ve Jared olduğu yerden hızla koşarak yanlarına gelmişti. Boynundaki kolye ilk kez bu kadar çok parlıyordu. Adeta bu olanları o yaşıyormuş gibi, ki zaten yaşıyordu da, bu bir çıkış yolu olmalıydı. Saniyeler sonra üç beden Londra'nın karanlık çökmüş sokaklarından birinde gözlerini açmıştı.

Bu seferki karanlık cadıdan ötürü değildi, sadece Ay kendini gökyüzünde hüküm sürmek için seçmişti. Önce babasına sarılarak minnettarlığını belirten Tristan sonrada sevgilisine teşekkürlerini sunmuştu. Ardından yüzüne kondurduğu öpücükle tüm olanları unutmasını sağlamıştı. İşte tüm bu yorgunluğun tek ilacı Tristan'da saklıydı. Elde bir çok şey vardı. Birincisi bir buluşmayı ekmişlerdi fakat bir mazeretleri vardı. İkincisi bu mazeret o kadar tehlikeliydi ki birbirlerinden sonsuza dek ayrı kalabilirlerdi. Ve üçünsü sevgileri yine herşeyi yenmeyi başarmıştı. Hep birlikte olmak istiyorlardı. Tüm yorucu gün sona erdiğinde Tristan'ı kaybetme korkusu içinde kocaman olan Olivia onu zorla getirdiği bu yolculuk için çok pişmandı ve uzun bir süre utancından konuşabileceğini sanmıyordu. Fakat o sokakta sadece üç kişi yoktu, bulutların üzerinden onları izleyen bir cadı daha vadı ve artık hedefi sadece Olivia olmayacaktı!

Bakalım başka neler yaşatacak bu cadı ikiliye?


SON

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Belalı Yolculuk

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-