AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Galadrîel Lûthien

TılsımTılsım
Galadrîel Lûthien



Mücadele Tarafı : Karanlık ve Gizemli
Rp Sevgilisi : En az onun kadar gizemli
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sibirya Kaplanı (Mavi gözleri Ruh emiciler için yok oluşun simgesidir)

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyÇarş. Nis. 28, 2010 10:20 pm




Yer & Zaman : Tren İstasyonu - Okulun ilk günü "Hogwarts Yolu"
Mevsim : Sonbahar - Yağmur ara ara fırtınaya dönüşerek sisle gizlenmiş gökyüzünden süzülerek, kurşun misali camları olanca hızıyla dövüyor.
Konu: Tren istasyonunda 2 kaçak yolcu! Dost değil, kim olduğu belli değil, acıması yok ve amacı, duyan kulaklardan gizlenmiş. Öğrenciler tehlikede, profesörler çaresiz. Ruh emiciler Trenin bekçileri mi oldu? Kim gerçek kim yalan?
Oyuncular:
* Profesörler
* (İzin alan) Öğrenciler
* (İzin alan) Hayaletler
* Alexis J. Blanchefleur
* Augustyn Leon Stanislaw

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Galadrîel Lûthien

TılsımTılsım
Galadrîel Lûthien



Mücadele Tarafı : Karanlık ve Gizemli
Rp Sevgilisi : En az onun kadar gizemli
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sibirya Kaplanı (Mavi gözleri Ruh emiciler için yok oluşun simgesidir)

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyPerş. Nis. 29, 2010 10:05 am



Malikanenin ortasında; hazırlanmış iki bavul, başlarında bekleyen bir ejderha, iki masum görünüşlü yaramaz öğrenci ve sorgulayan bakışlarıyla kan kırmızısı dudakları ince bir çizgiye dönüşmüş kadın duruyordu.Trenle gitmek istediğinize emin misiniz, Oliva, Tristan?” İkisinin yüzüne de tek tek baktı.Tristan’nın yazın kaçamak yaptığı tatilin detaylarını tam olarak bilmiyordu ama öğrenmesi yakındı. Orada neler karıştırmıştı kim bilir? Ellerini iki yana açarak teslim oldu: “Tamam, istediğiniz gibi olsun madem son seneniz sizi kırmayacağım. Ve okula döndüğümüzde çoçuklar, sizinle önemli bir konuyu konuşacağım. Soru yok!” Yüzüne tatlı bir ifade ekleyerek konuşmalarına fırsat vermeden ikisininde ortasına geçerek omuzlarına usulca dokundu. “Hadi bakalım, tren sizi beklemez. Beni bile...” Beraberce tebessüm ederek perili evin kapısından hızla çıkarak saniyeler içinde tren istasyonuna cisimlendiler. Galadrîel, zamanın çarkları arasından çıkıp gelen asi kızını onlara nasıl açıklayacağını henüz bilemiyordu. Aynı binada olmamaları belki bu karşılaştırmayı biraz geciktirirdi ama sadece biraz.

Aklındaki karanlık düşünceleri silerek 9/15 perenondan diğer seherbaz aileler gibi yürüyerek, elde bavullarla girdi. Onu görüp laf atan yetişkinler az daha trene binmesini unutturacaktı. İnsanlar, dedi içinden ne kadar çok konuşuyorlar. Uzun süredir ilk defa trene biniyordu, öğrencilik yılları ne kadar eskide kalmıştı, içinde bir huzursuzluk hissetti. Eli boynundaki tılsıma yöneldi. Rayların altında gezinen yılanlar gayet sakindi. Belki, dedi içinden mugglerlar ile dolu bir alanda olması onu rahatsız etmiş olmalıydı. Bu kadar çok mugglu, evet, onu gerçekten de çileden çıkartıyordu. Gene de bu huzursuzluk ona doğal gelmedi, aklının bir köşesine temkinli olmayı not etti. Kendisine laf atan bir kaç büyücüyü görmemezlikten gelerek trene bindi. Tristan ile Olivia çoktan kendilerine bir kompartıman bulmuşlardı bile. Pelerinin kapşonunu başına geçirerek profesörlere ayrılan kompartımana doğru yöneldi. İçeriden gelen sohbet sesleri içini daha da daralttı. Burada ne işi vardı? Neden iki veletin sözüne kanmıştı ki? Derin bir nefes alarak tokmağı çevirdi ve şaşkın bakışlar eşliğinde içeri girdi. “Merhaba”

Köşede pencereye arkasını dönerek kırmızıya çalan kırçıllı koltuğa oturdu. Bir kaç selama karşılık verip kısa cümlelerle sohbet girişlerini de kesmiş oldu. Tek istediği bir an önce odasına kavuşmaktı. Yanında emir bekleyen evcininden bir bardak kırmızı şarap isteyerek düşüncelere daldı. Şarabı telaffuz ederken prefesörler ona neden şaşkın şaşkın bakmıştı? Çoçuklar gibi çay içecek değildi ya? Gülümsedi, yıllar önce verilen bir çay partisinde tanıdığı Ursula, ruh emiciler ve değerli insanları hatırladı. Yıllar geçiyor, gözler önünde bir çok hayat sönüp gidiyordu. Ve Galadrîel, bunların hepsini aynı soğukkanlılıkla izliyordu. Tıpkı film izler gibi. Eskide kalmış gizemli hatıralar içinde kayboldu. Bir eli tılsımında, diğer eliyse havada kristal kadehini tutuyordu. Kadehteki şarabı ve sarsılmaz yüz ifadesiyle tıpkı bir tabloyu andırıyordu. Bakışları soğuk ve okunaksızdı. Kimsenin onu rahatsız etmemesi işine geliyordu. Kompartıman içindeki sohbetin koyulaşması kulağına gelen kahkaha seslerinden de anlaşılıyordu. Yüzünü yeni gelen prefesörlere doğru çevirdi. Ne kadar da heyecanlıydılar. Onlara acıdı. Kaderlerini henüz bilmiyorlardı. Kendisine doğru bakıp başıyla selam veren profesöre elindeki kadehini şerefe kaldırarak selam verdi. O anda gözüne bir karartı ilişti. Pencereyi delicesine döven yağmurun içinden gün ışığının süzülmesi gerekiyorken bu gölge de neyin nesiydi? Elindeki kadehi kırçıllı kontuğunun yanına monte edilmiş masaya bıraktı. Kompartımanda çık çıkmıyordu. Oda aniden soğumaya başladı. İçinde alevlenen korku öfkeye dönüştü. Yıllar sonra yeniden... Hayır, bu olamazdı. İçieride yüzlerce öğrenciler varken! Usulca asasını çıkarttı ve pencereye doğru uzattı. “Sessiz olun, hepiniz!” Gölge geldiği gibi yok oldu. Gözleri ona oyun mu oynamıştı? Derin bir nefes alarak masasına geri döndü. Eline kristal kadehi alarak yeniden derin düşüncelerine daldı.



En son Galadrîel Lûthien tarafından Cuma Nis. 30, 2010 1:32 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Augustyn Leon Stanislaw

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Augustyn Leon Stanislaw



Mücadele Tarafı : DE
Rp Sevgilisi : Cheater
Kan Durumu : P.B.
Patronus : Queen Bee

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyPerş. Nis. 29, 2010 12:51 pm

Suikastlerin ardından dönmeye başlayacak dedikodular için sabırsızlanıyordu ölüm yiyen. Kendisine haber çıkaracak her türlü saldırıda baş rol oynadığını bilen bir okuyucunun yorumu ne olurdu diye merak etmesi normal miydi? İlk ağızdan yorumu vermek istediğini söylese alacağı cezalar hafifler miydi bilmiyordu. Bu yüzden olabildiğince iyi saklanmalı, profesyonel bir plan yapmalı, önündeki bir ayı, en ufak teması hastasını öldürebilecekmiş gibi davranan bir beyin cerrahı gibi dikkatli kullanmalıydı. Beyninde tamtamlar çalmaya başladığında, kendisine verilmiş olan görevin ayrıntılarını planlıyordu. Önündeki ilk dolunayda yapması gereken işlere odaklanacaktı. Dikkat çekmemek için çoğu malzemeyi kendisinin toplamayı düşündüğü bir iksir hazırlaması gerekiyordu. Bu konuda iyi olduğu bir gerçekti elbette ancak; işi şansa bırakmamak için kendisini kontrol ederek gidecekti. En ufak ayrıntıyı gözden kaçırması demek, hem şöhretlerine gölge düşürmesi, hem kaçakların yakalanma ihtimallerinin artması, hem de suç ortağı olarak itiraf edilmesi demekti. Buna asla olanak veremeyeceğini bildiğinden adımlarını her gece uykularında planlamaya başladı. Mor gözlerle uyandığı sabahların kağıtlar, bitkiler ve kaynayan kazanlar arasında geçtiği bir aya başladığında bile, içtiği stres sigaralarının sayısı günde iki pakete yükselmşiti.

Ayın bulutların ardından çıkıp yusyuvarlak şekliyle geceyi aydınlattığı gecelerden birinde ellerini sarıya boyayan hardal otlarını topladı büyücü. Nefesi tıkandıkça elindeki minik şişeden biraz daha içti. Eve dönüşünde kontrol ettiği kazanı ihmal etmiyordu. Sineklerin pişme sürecinde, sülükler, kanguru derisi ve çobandeğneğiyle olan işlerini halletmişti. Ardı ardına geçen günler, kıvam alan sıvıyla birlikte ilerliyordu. Bir sabah, artık kalkar kalkmaz yakmadığı sigarasını çöpe attı elleri arasında kırıp. ‘’ Bugün hızlı koşmam gerekebilir.’’ Ardından korunaklı şişeye boşalttığı sıvının ellerini ısıtışını zevkle duyumsadı. Hafif bir rüzgar odasını doldururken, iğrenç koku burnuna ulaşıyor, Augustyn ise bunu zevkle ciğerlerine çekiyordu. Kötülükle harmanlanmış varlığının dayanılmaz denen yanlarına dokunan koku pencerelerden dışarı çıkmasın diye odadaki her deliği kapatmaya başladı. Ardından elinde asası ve şişeyle birlikte gitmesi gereken yeri düşünerek, mide bulandırıcı boşluğa aktı olduğu yerde.



Her şey çok uzun süre önce planlanmıştı. Mahkumların Azkaban’dan kaçmalarının tek yolu, yardım almalarıydı ve onlara kimin yardım ettiğini biliyordu. Düşündüğünde tüyleri ürperen büyücü, görevine odaklandı ve boynunda asılı fotoğraf makinesi ile tren garındaki duvara doğru yürümeye başladı. Arkasında kalan Muggle dünyasının gerçekliğinden sıyrıldığında, karşısında bütün ihtişamıyla Hogwarts Ekspresi duruyordu. Trenin yeni boyanmış gibi duran haline ve kendisinin okulda geçirdiği yıllara ait birkaç anı gözlerinin önünden geçerken yüzünü buruşturdu. Ancak bunları düşündüğü anda gözüne çarpan iki kişi, aceleyle kendilerine doğru koşuyorlardı. Arkalarından aileleri ve öğrencileri paniğe vermemek için gelen ve bakanlıktan olduklarını anladığı memurların da aceleci halleri görüşüne ilişti. Adamların yollarına çıkmış gibi yaparak kendisine çarpmalarını sağladı. Şişelerin olduğu torbayı kemerinin üzerinde acemice asılmış düğümden sertçe kurtaran iki kaçak hızlarını arttırdığında, arkalarından fotoğraflarını çeker gibi boynundaki plastik makineyi kaldırdı. Çakan flaşa dönen dikkatlerin ardından ayağa kalktı.

Kendisiyle konuşmak için gelen memurun sorusu karşılığında fotoğraflarını çektiğini söyledi. Ancak büyülü filmi vermek için sardırıp kapağı açtığında, ufak bir toz bulutu eşliğinde gerçekleşen küçük patlama görkemli bir gösteri olmuştu. ‘’ Sanırım bu uğraştığımız adamların gerçekten tehlikeli olduğunu gösteriyor Bay Stanislaw.’’ Basın kartı boynunda, sanki gazetesine Hogwarts’a giden birinci sınıfların ve ailelerinin coşkusunu haber yapmak için gelmiş gibi duran gazeteci kaşlarını çattı. ‘’ Bakanlığın üstesinden geleceğine eminim efendim. Bu kısmı yazmayacağım. ‘’ Adam sırtına hafifçe vurup giderken yüzünde oluşan gülümsemeyi gizlemekte zorlanıyordu. Garın tek koridorunda bir oraya bir buraya giden sivil memurların endişelerine bakılırsa, cebindeki iksiri yıllardır Azkaban’da kalmış olmanın vahşiliğiyle alan iki mahkum, çoktan lıkır lıkır içip, öğrencilerin arasına karışmışlardı bile.

Gardan çıkıp yeniden Muggleların dünyasına karıştığında, kaçırılan öğrencilerin anahtarla gönderildikleri yere doğru ilerleyeceğini bilen ayakları adımlarını atarken, trende yaşanacakları düşünüyordu. ‘’ Keşke oralarda olabilseydim. Bu yılın haberi olurdu.’’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexis J. Blanchefleur

GezginGezgin
Alexis J. Blanchefleur



Mücadele Tarafı : Darkshine
Rp Sevgilisi : Yok =(
Kan Durumu : De race
Patronus : Balbasar seni seçtim xP

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyPerş. Nis. 29, 2010 11:22 pm

Yağmur şehri ıslatmaya devam ediyordu. Mavi gözler etrafı tarıyor,en normal görünen bir kişiyi bile dikkatle inceliyordu. Onun bu şüpheci hali kısa zamanda paranoyak bir hal alabilirdi. Sonbahar etkisi gösteriyor,rüzgar saçlarla birlikte tatlı bir şekilde dans ediyordu. İnce bir gülümseme belirdi genç cadının yüzünde. Aslında bu gülümsemenin ardında korku,şüphe ve daha başka şeyler vardı. Ters psikoloji olduğu için bu iki kaçak karşısında ne yapacağını şaşırabilir ve onları elinden kaçırabilirdi. Öyle olursa kendini hayatta affetmez ve sürekli kaçak yaşamak zorunda kalabilirdi. Bu kaçış ise kendisinden başka değildi. İçindeki sıkıntı geçmiyor,nefes aldıkça göğsüne batıyordu.

Bir görüş yeteneğine sahip olmanın kötü yanlarından biri buydu belki de. Gece olanları görmüş, iki ruh emicinin trende korku ve paniğe yol açtığını kendi gözleriyle görmüştü. Uyandığında ise çığlık atmıştı ve nefes nefese kalmıştı. Kendine gelmeye çalışmış ama bu rüyanın doğruluk hissi etrafını sarmıştı. Şu an tek dileği bu konuda yanılmış olmaktı. Herkesin hayran olduğu geleceği görebilmek belki o kadar da güzel bir şey değildi. Etrafta bir koşuşturma vardı. Gerçi bu doğaldı,bugün okulun ilk günüydü. En hevesli birinci sınıflar ailelerinin yanından bir an olsun ayrılmıyordu. Bir an geçmişe özlem duydu gene Alexis. Eski okul günlerini özledi. Dersleri,partileri,başlarına bela almayı...Aklında bu filmi tekrar başa sarıyordu ama sonuna gelince gerçekle karşılaşıyor ama bunu bir türlü kabullenmek istemiyordu.

Düşüncelerinden uyandı. Gizlice bilgi vermeli ve odaklanmalıydı. Ama bir türlü yapamıyordu. Onu rahatsız eden,adını koyamadığı duygular peşini bırakmıyordu. Yine de denemeye kararlıydı. İnatçılığı sayesinde çabuk pes etmesine pek imkan kalmıyordu. Her zamanki gibi küçüklükte geçtiği perondan geçti. Oradan geçmeyi çok seviyor,çocuklar gibi oyun oynuyordu sanki orada. İşte büyülü peron ortaya çıkmıştı. Bir an buraya kendini kaptırmış olmalı ki şu lanet olası iki kaçağı elinden kaçırıyordu. Hızlıca etrafı inceledi. Etrafta pek şüpheli biri görünmüyordu. Birden gözleri gizemli bayana çevrildi. Bu Hogwarts’ın müdür yardımcısıydı. Hala Karanlık Sanatlar dersine giriyor muydu bilmiyordu ama onun disiplinine,derste uyguladığı eğitimlere hayrandı. Özellikle Mızmız Myrtle ile birlikte yalnız kaldığını unutmuyordu. Hala ürkütücü ama bir o kadar da çekiciydi. Çok aceleci görünmemeye çalıştı ama bu mesele önemliydi. Yanına gidip “Bayan Silimaurë?” Biraz ürkütücü bir tavırla karşı karşıya kalsa da Alexis soğukkanlılığını korudu. Bunun nasıl olduğunu bilmese de üstelemedi.
“Efendim,büyük bir bela ile karşı karşıyayız” Karşısındaki cadı konuşmak yerine meraklı gözleriyle kendisini izlemeye devam etti.
“Bakanlıktan iki kişi kaçtı ve onların izini sürmekle görevliyim.” Bu cümleyi bir çırpıda söylemişti. Tekrar soru soran bakışlarla karşı karşıya kalmamak için konuşmasına –ne kadar heyecanlı olsa da- devam etmeye çalıştı.
“Trende bir paniğe veya korkuya yol açabilir,öğrencileri dehşete düşürebilirler efendim. “ Bayan Silimaurë bu sefer suskunluğunu bozdu ve açık bir şekilde konuşmaya başladı;“Bunu söylediğin için teşekkür ederim. Sana görevinde başarılar” diyerek gardan ayrıldı.


Alexis olduğu yerde kalarak derin bir nefes aldı. Evet,görev kaldığı yerden devam ediyordu. Başarılı olmak için çabalamak gerektiğini herkes bilirdi. Tekrar şüpheci bakışlarla etrafını aramaya devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/alexis-jasmin-bl
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyCuma Nis. 30, 2010 2:09 am

Günün ilk ışıkları ile uyandığında, herhangi bir otelin özensiz odasındaydı. Perdenin örtemediği, camdan içeri dolan güneşten, korunmak ister gibi, gözlerinin üstüne örttüğü kolunu bir sivri sineğin ısırması ile kenara çekti ve yatağın içinde doğruldu, genç kadın. Nefesini bir fısıltı gibi odaya bırakıp giyindi. Otelin karşısındaki tren istasyonuna yürüyerek ulaştı ve 9 / 15 peronundaki telaşa hafif bir acı ile baktı. Hayaller ve umutlar… Keşke onlar gibi yeniden başlasa ve sevdikleri ölmek zorunda olmasa. Yeniden çocuk olmak, gençliğinin verdiği her hüznü bir kalemde silip atmak… Bunlar beyninde uğuldarken bir ses daha uğuldadı, eski ama çokta eski olmayan yeni ve tanıdık biri. İnfazlar ve ölümler hep beraber tek bir hücreden çıkarlar. Bu yaklaşım kanlı bedeninden daha fazla onun hoşuna gidiyordu, kısık gözleri etraftaki pisliğin kokusu ile daha fazla körleşmiş gibi dünyaya bakıyordu. Baktığım rengi bana nazırdı ve ben acıydım. Zehir kadar acı. Bir yudum boğazından geçmeyecek kadar esirgeyici. Şimdi sevdiklerim için geldiğim ve onların kederini sunmak için beklediğim bu okulda, bir bekçilik görevine tabi kalmıştım. Kadının sözleri bir gün günlüğüne böyle dökülecekti oysa şimdi oynayan kaderi bilmeden hükmedemeyecekti. Yanına korkakça yaklaşıp seslenen kızı fark ettiğinde tüm sükuneti ile onu dinledi. Aklından geçen acıda boğulan düşünceleri ile ileriye doğru yürümeye yeltendi. Tüm saçları bir kez daha delicesine savrulduğunda geri döndü, nasıl olduğu açıklanmaz bir şekilde kızın yanında buldu kendini. Bileğine sertçe yapıştı, delici gözleri kanını emercesine yapıştığı bilek ile bütün oldu ve
“Bakanlık bu yaptığı hatalar ile benim zerre kadar umurumda değil ama daha fazla aptallık yapmaya kararlı ise adam akıllı hareket etsin ve adam toplasın.” Sonrada tüm olağanlığı ile en derine, bilgilerin saklı olduğu o deliğe girdi, kızın acı ile buruşan yüzü ve birkaç öğrencinin hakimiyetsiz dikkatine aldırmayarak devam etti. Zihnin fethedilişi fazla uzun sürmemişti, bu yüzden biraz hayıflandı, demek okulda Ursula bu çocuklara pek fazla bir şey öğretmemişti ama bu çok komik bir ihtimal olurdu o zaman bu kız anlatılanları dinlemeyecek kadar meşguldü. Ki herkes yazdığı kaderi yaşardı ve o da yaşadı. Bilmek istediği şeylere ulaştıktan sonra kızın kolunu sertçe sıkan parmaklarını gevşetti ve tekrar “ Hoşça kal, Alexis…” diyerek trene doğru yürüdü. Bu sefer son vedasıydı kıza, kendine geldiğinde olacak halsizliği ona bir ders olurdu, kimin ne olduğunu unutmak en büyük hatası olmuştu.

Garın kalabalığı azalırken Zosia, omuzları dimdik ve çevresinde oynayan, dönen, konuşan çocuklara aldırmayarak kapıdan içeri girdi. Uzun koridordan onlara ayrılan bölüme ilerlerken, teninde akmaya başlayan soğuk bir bıçak gibi yırtıcılaştığında olan şeyin farkına çoktan varmıştı. Bakanlık… Aptallar ordusu… Kelimeler bir tiksinti gibi dudaklarından dökülürken, asasına daha bir titizlik ile avuçladı. Ölüm çok yakındı ve ensesinde tüyleri diken diken olmuşken, tüm heybeti ile olduğu yerde dikildi, tizleşen sesinin tüm trende yankılanması için boğazına değdirdiği asası ile;
“Bütün öğrenciler, kompartımanlarınıza, derhal!” Yankılanarak ilerleyen sesi tüm kulaklara ulaştığında öğrencilerde beklenen etki püskürmüştü bile. Kimse Zosia gibi biri ile zıtlaşmak istemezdi, zaten zıtlaşsa ya bu onun sonu olurdu ya da kendi sonunu kendi yazmış olurdu. Kendini bir ruh emicinin kollarında bulmak istemiyor ise elbet.

Ayakları onu profesörlerin yanına getirdiğinde gözlerini ilk Galadrile dikti, bu kadın Ursula’nın en değer verdiği kadındı. Biliyordu çünkü Ursula onun içinde onun ile beraber yaşıyordu. Hayaller, arzuları her şeyi ile… Şimdi sırası değildi şimdi aklının yitirmesi ve tozlu raflarda dans etmesi için gerekli yer değildi.
“Beyler… Bayanlar… Azkabandan kaçmış olan azılı misafirlerimiz var ve öğrencilerle yüklü birde trenimiz.” Şarap kadehi… Ah Galadriel, saçların gibi doğuştan yakan bir beden… Hemen gözünde gördüğü bir diğer kişi yeni gelen profesörlerden olmalıydı ve de diğerleri hepsi bugün burada olabilecek kargaşa için pür dikkat kesilmişlerdi. Beyaz takım elbisesine en son yakışacak şey bir ölümdü yoksa ölümün rengi beyaz mıydı? “Eee, ne yapıyoruz şimdi?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marius Cioran

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Marius Cioran



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık.
Rp Sevgilisi : Brenda,
Kan Durumu : Muggle kökenli!
Patronus : Naja

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyCuma Nis. 30, 2010 11:52 am



Tren istasyonun yakınındaki kafede kahvesinin son yudumlarını içerken yoldan geçen ve ardında sandıklarını sürükleyen öğrencileri kalabalık içinden seçebiliyordu. O kadar dış dünyaya aykırı gözüküyorlardı ki, belki de onları tanıdığı için bu ayrımı fark ediyordu. Muggle kıyafeti olarak saydıkları montları rüzgarla birlikte uçuşurken düşünceleri yeni dönemde olacaklara kaymıştı. Marius Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na profesör olarak üçüncü senesine de trenle gitmeyi tercih etmişti. Tren yolculuklarını daima severdi. Profesörlere ayrılan kompartımanda genelde yeni profesörlerden başka kimse olmazdı ve nadiren yıllanmış profesörler trenle yolculuk ederdi. Öğrencilerle olmak hiçbir zaman onun için sorun olmamıştı. Gürültülerini bile daima hoş karşılardı. Azarladığı öğrenci neredeyse yoktu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kişi ile münakaşası olmuş olmalıydı. Bunu kendinin vurdumduymazlığına veriyordu. Başkalarına karşı olduğu kadar kendine de ilgisiz biri için çok normaldi. Beyaz üzerine mavi desenli fincandan son kahve yudumunu içip kalktığında ilk yılında tanıdığı Alexis’in tren istasyonuna acele bir şekilde girdiğini gördü. Tek kaşı acele ile kalkmıştı. Bir şeye anlam veremeyince takındığı yüz ifadesiyle kızı düşündü. Kızın Bakanlık’ta çalıştığına emindi. Bu saatte buradan tek kalkacak trende Hogwarts treniydi. Garip ve beklenmeyecek telaşla kalktı ve çabucak siparşini ödeyip kafeden çıktı. Adımları daha çok meraktan hızla seyiriyordu. Özel dünyaya geçiş saydığı iki duvar arasından geçerken bu sefer hiçbir şey hissetmedi. Çıktığı an kocaman tren gözlerinin alanını doldurdu. Küçükken ne kadar da görkemli gelirdi. Hele de ilk yılında korktuğunu daha sonraları babasına itiraf etmişti. Annesinin de korkuyla o alandan geçtiğini hatırlıyordu. Trenin heybeti yine de değişmedi diye içinden geçirdi. Uzunca trenin etrafında aileler ve çocuklar trene binmek için değişik kapılarda yığılmıştı. Bazı öğrencileri ona selam verirken Marius’ta gülümseyerek karşılık vermeyi ihmal etmedi. Yedinci sınıf Gryffindor öğrencisi Laura yanına geldiğinde gözleri hala trenin etrafındaki heyecanlı oluşumu izliyordu. Kızın selamı ve devamında tatil hakkındaki soruları hızla geçerken trenin kalkış düdüğü duyuldu. Laura birden huzursuz bir biçimde bakışlarını kıstı. Marius kızın hafifçe titrediğine şahit oldu. Kızın saçlarının açık bıraktığı omzuna dokunarak sordu. “ İyi misin?” Kız başını nazikçe eğip yüzünde zoraki olduğu anlaşılan bür gülümseme ile Marius’un içini rahatlatmaya çalıştı. “ Garip bir hava, garip bir koku var!” Kızın ilginç olduğunu kabul ediyordu. Çoğu kez sezilerinin kuvvetli olduğunu göstermişti. Kızın garip huyları vardı ve bir metamorfmagus’tu. Başını iki kere ona inanmıyormuş gibi alaycı bir şekilde sallasa da kızın tavrı onu endişelendirmişti. Ani bir baş hareketi ile kızdan gözünü alıp trene doğru baktığında Alexis ve Zosia’nın karşılıklı hallerini gördü. Pek konuşuyor havaları yoktu. Daha çok Zosia gözlerini kıza dikmiş gibiydi. Zosia’nın dudakları kısa bir an oynadı ve arkasını döndüğünde Marius bir an kadınla gözgöze geldiğini sandı. Ama yanılmıştı, kadın öylesine bir bakış savurmuştu. Trene binişini seyrederken geçen sene gelen çok fazla tanımadığı kadının arkasından gitme dürtüsüne boyun eğdi. Laura’ya trene binmesini rica ederken, kız önden sandığını sürüyerek gitti. Kızın sandığını yukarı kaldırıp trene koymasına yardım etti ve ardından kendi de bindi. Uzunca koridor öğrencilerin kendilerine yer bulma kavgasına neredeyse ön ayak oluyordu. O kadar kalabalık içinde boş bir yer bulmak zor olmalıydı. Neyse ki kendilerine ayırılan yeri biliyordu. Daha adımını o yöne doğru atmamıştı ki Zosia’nın emredici sesini işitti. Kadının doğal hali böyle olduğu için hali tavrı hiç de garip gelmedi. Onun kadar öğrencilerde bir sene içinde Zosia’yı tanımıştı. Kimse dediğini iki etmeden kompartımanlarına dolaşmak için mücadele etti. O boşluktan yararlanarak profesörler için ayrılmış kompartımana doğru yöneldi. Zosia’nın kapıdan girdiğini görünce daha da hızlandı. Kapıyı aralayıp içeri girdiğinde duyduğu cümlenin yarısıydı. “ … azılı misafirlerimiz var ve öğrencilerle yüklü birde trenimiz.” Anında aklına gelen Laura’nın dedikleriydi. Havanın kokusu ile bahsettiği neydi? Kompartıman içindekilere döndü bakışları Zosia’nın omzundan görebildiği kadarı ile Müdüre Lûthien’de içerideydi. Hızlı bir adımda yana çekilip Zosia’nın yüzünde ki ifadeyi görmek için bakarken kadından ne yapacaklarına dair soru gelmişti. Omuz silkti. Sesini temizlemeye gerek duymadan. . “ Suçlular hakkında elimizde başka bir bilgi yok mu? Kaçtıklarını bilmek dışında…” Ona göre devamının geleceğini düşünüyordu. Tek tek kompartımanları aramak ne derece doğruydu. Gözleri Lûthien’e kaydı. Yüz ifadesinden bir şey sezinlediğini anlayabiliyordu. Yapılması gerekenler onun sözü ile başlamalıydı...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/c-i-o-r-a-n-t637
Jermija Fadeuka

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Jermija Fadeuka



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Üç Başlı Köpek

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" Empty
MesajKonu: Geri: 9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"   9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU" EmptyC.tesi Mayıs 01, 2010 1:14 pm

Sanki sis bulutları etrafımı çevirmişti. Hayatım birkaç günlük heyecandan ibaret olsada, kendimi büyük bir şekilde yenilemiştim. Profesör olmanın ayrıcalığını tadacağımı düşünürken; dayım Kevin'ın " Hiç heveslenme, orada seni yoracaklar. " Diye söylenmesi hâlen kulaklarımda. Hayatsızca bir tren istasyonunun içerisinde, trene biniyordum. Biraz sonrada tren o kulakları sağır edecek, sevdiğim sesini çıkartıyor. Buhar tamamıyla camları kaplıyor ve harekete geçiyorduk. Bulunduğum kompartıman, okul yönetimi tarafından profesörlere ayrılmış; okul yolu boyunca her türlü isteğini yerine getirmek tarafınca donaltılmış bir kompartımandı. Her zamanki sessizliğim ve esaretimi koruyarak; ufak, yarım daire şeklindeki, üzerinde danteller olan koltuğa kurulmuştum. Ortada büyük bir halı, profesörler etrafına dizilmiş bir şekilde oturmaktaydı. Ben ise kafamı iki elimle bastırmış, bacaklarımın arasına kenetlemiş bir şekilde düşünmekteydim. Bana göre her şey karanlıktı. Üstüme giydiğim, siyah ceket ve siyah gömleğin karanlığı. Griye çalan pantolonumun karanlığıydı. Sadece hissettiklerim gerçeğe dönebilirdi. Kötülük ruhumu, liderlik vasıflarımı ele geçirecek kadar normaldi. Cesaretim öğrenciyken bana Gryffindor'uda seçtirsede üçüncü sınıfın sonunda esrarengiz bir şekilde en yakın arkadaşımı zehirlemem, kötülüğe kavuşturmuştu. Tren umutluca yol alıyor, etraf püfür püfür neşe kokuyor gibiydi. Hoşlanmadığım ter kokusu bir yanımdaki profesörden süzülerek burnumun içerisine dalıyor, sanki zehirliyordu beni. Fevkalade güzelliğiyle, fazla burnu havada olan Müdüreye kaldırmıştım başımı. Onda hissettiğim kötülüğü Rusya'da en azılı katillerde bile hissetmemiştim. Sadece kendimce hissettiklerimdi bunlar. Ben yedinci sınıftayken profesör olarak gelmişti okula, o zamanlar daha güzel olduğunu düşünmekteyim. Karanlığın içinde rayların çıkardığı huzur dolu ses ile yol alıyorduk. Gözüm hâlen müdürenin üstünde, onu süzmekteydi.

Sessizlik beni çığırımdan çıkaran bir noktaya hareketlendirmişti. Soğuk, bacaklarımın altından girerek ele geçirmeye başlamıştı. Ne olup, ne bittiğine anlam verememiştim. Gözlerimi diktiğim müdüreyle bir an için göz göze gelmiştik. Onun bakışları altında yatan korkuyu sezinlemiştim. Gözlerimi uzun süre sonra ilk defa bir noktaya çevirmiştim. Yağmurun yavaşca vurduğu noktada beliren gölge, ilk defa korkutmuştu beni. Arka kompartımanlardan çıkan çığlık sesleri, bağırışmaların bunda çok etkisi vardı. Müdürenin olaya el koyuşuyla düşünememiştim. Kendini bir şey sanan tavırları hiç sevmezdim. Diz kapağıma kadar gelen ceketimin cebindeki asamı yavaşca çekmiş avuçlarım arasına almıştım. Bir anda kesilen sessizlik ve trende yankılanan bir ayak sesi. Kapıdan geçen kadının heyecanlı tavırlarıyla konuşma biçimini izlemiştim. "Beyler… Bayanlar… Azkabandan kaçmış olan azılı misafirlerimiz var ve öğrencilerle yüklü birde trenimiz." Oluşan gölge belliydi, ruh emiciler. Onlarla başa çıkmak basit bir profesörün kolaylıkla alt etmesinden ibaretti. Ya diğerleri, katiller. Onlara yardım mı etmelimiydim ya da bir kahramanlık edip hepsini açığa çıkartmak. Bir soyut bilimciye aykırı işlerdi bunlar ancak gözümü büyüleyen Karanlık Sanatlar, bilgilerimin tecrübesine odak olmuştu. Normal bir güzelliğe ve nazikliğe hitap eden kadının sorusu kulaklarımda çınladı. Ne yapılabilirdi, yolun yarısına gelinmişti ve bundan sonrası Hogwarts'tı. Talihsizdim, ama talihimide kendim yenebilirdim. Herkes ayaktaydı, bir şeyler sallıyorlar, kafalarınca düşüncelerine yeniliyorlardı. Oturduğum koltuktan yavaşca ayağa kalktım. Asam elimde sıkıca bekliyordu. Herkesin sesini kesecek bir biçimde öksürdüm. Gözlerimin önüne düşen saçlarımı geriye doğru atarak; Müdüre ve yanındakilere doğru konuştum. " Bu kadar büyültecek bir olay değil, ruh emicileri müdüre hanım yollarken profesörlerde hiçbir şey olmamış gibi kompartımanları gezerler. Şüpheli gördüklerinide çekerler. Bu kadar basit. Her kafadan ayrı bir ses çıkmasıda çok gereksizce. " Açık ve net bir şekilde konuşmuştum. Bu kadar kasmayada gerek yoktu. Bana doğru dönen gözlere anlamsızca bakarak: " Yanlış mı düşünüyorum ? " diyerek sormuştum. Neden bu kadar salakca oluşan bakışlar, birbirlerini yeniliyorlardı. Tek kelime etmeden çıkan ufak bir çıtırtı. Benide hafifçe korkutmuştu. Sessiz ve sakin bir ortamda, huzurlu bir şekilde oturmantak başka isteyeceğim bir şey yoktu. Sadece huzur. Gözlerimin önünde yatabilecek bir hatıra.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

9/15 PERONU "KAÇAK YOLCU"

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Noel Balosu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-