AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
YazarMesaj
Felicio T. Montae

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Felicio T. Montae



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyÇarş. Mart 10, 2010 10:01 am

Dolunay göğü altındakileri kutsal ışığıyla yıkarken, hiçliğin ortası sayılabilecek kadar ıssız bir yerdeki binanın sadece en üst katındaki yarısı isle kaplanmış pencerelerinden birinde titreyen bir ışığın izleri seçilebiliyordu. Bir anda evin metrelerce uzağından bile duyulabilecek şiddetteki bir ses, kadim bir dilin anlaşılmayan sözcüklerini haykırdı. İçeriden taşan gücün etkisiyle savrularak açılan pencereler, gücün yeşil ışığını gecenin karanlığına saldı. Büyünün hedeflediği zavallı adam ise yorgunluğu yüzünden haykıramadı bile, acı dolu bir inilti salabildi.

Antika ile döküntü arasındaki bir eskilikte olan eşyalarla kaplı odanın ortasında, orta yaşlı bir adam yerde yatıyordu. Saçlarının arasından başlayan koyu kırmızı bir leke şakağının üzerinden devam edip çenesine varıyordu. Bir zamanlar özenle geriye doğru taranarak ona saygın bir görünüm katan kır saçları dağınıktı. Gözlerinin altındaki halkalar, üstündeki elbiselerin döküntülüğü, tüm bunlar çektikleri hakkında ufak ipuçları veriyordu. İniltilerinin arasında dudakları kıpırdadı. Başına gelen onca şeye neden olan adamın gözünden kaçmayan bu hareket, genç sayılabilecek görünümdeki büyücünün dikkat kesilmesine neden oldu. "Tekrar et." dedi buyururcasına.

"C...layton." Sarf ettiği çabanın etkisiyle nefesi kesilmişti. Nefesini düzene soktuktan sonra zorlukla da olsa anlatmaya başladı.

Arkasını dönen genç adam gözlerini kapattı. Etrafındaki enerji akışını hissetmek için odaklandı. Eğer Fidelius Büyüsü bozulmuş ise, bunu hissedebilmeliydi. Gözlerinin önünden bir tütsünün renkli dumanları gibi geçen düşünceleri bertaraf eden görüntü gözkapaklarının içinde belirdiğinde, tatmin olmuş bir gülümseme yerleşti suratına. Godric's Hollow'un bilindik sokaklarında ortaya çıkan malikanenin görüntüsünü zihnine yerleştirdikten sonra gülümsedi. Karargahın nerede olduğunu öğrendiğine göre yapılacak tek bir şey vardı. Kolunda arsız bir açlıkla kendisini seyreden İşaret'ine dokundurdu asasını.
Dakikalar sonra müritlerini etrafına toplamış ve onlara yapmaları gerekenleri anlatmıştı. Kısaca tekrar etti. "Ben binaya ulaşmanızı sağladığım zaman, içeriye ard arda büyüler yağdıracaksınız. Sonrasında eş zamanlı hareket ederek içeri gireceksiniz. Vampirler pencerelerden girerek odalardakileri halledecek. Diğer Ölüm Yiyenler ise hole cisimlenerek oradan içeri dağılacak. Mümkün olan en büyük zararı verin, karşınıza çıkanlara karşı acımasız olun ve planın dışına çıkmayın. Unutmayın, eğer aptalca bir şey yaparsanız, ölürsünüz." Bunları söyledikten sonra asasını çekerek cisimlendi.


Godric's Hollow Mezarlığı'nın kuzey sınırının hemen dışındaki ufak yükseltinin üst kısmındaydı. Karşısındaki binayı biraz daha yukarıdan görebilen bir yerdi burası. Üst katlarda ışıkları açık olan odaların sayısına bakılırsa içeride bir hayli insan vardı. Her halükarda müritlerinin sayısı içeridekilere baskın geleceği için bu durumu sorun etmedi. Ayrıca karşılaştıkları şeyin büyüklüğü konusunda içeridekilerin gözlerini korkutmak ve müritlerini, lordlarının onlarla olduğuna tam anlamıyla ikna etmek için yapmayı düşündüğü birkaç şey vardı. Müritlerinin birer birer etrafında belirdiğini görmesiyle artan keyfi kanının atışını hızlandırmış, damarlarının içine kadar işleyen büyünün gücünün etkisiyle karıncalanmaya başlayan teni alev almış gibi hissetmesine neden olmuştu. Odaklandı, etrafındaki havaya, ayağının altındaki toprağa, boynundan aşağıya doğru süzülen bir ter damlasına ve teninde yanan ateşe. Etrafındaki enerjiyi bedeninde özümserken, nesiller boyu oğullara aktarılan büyü yeteneği sayesinde topladığı enerjinin vücudundan avuçlarına aktığını hissetti. Bu hissin verdiği hazzı kullanarak odaklandı. Gözkapaklarının ardında bir bütün halinde hissettiği binanın yavaşça ayrıldığını düşleyen zihni, ellerini birbirinden uzaklaştırdı. Duyduğu sesler binanın komutuna uyduğunu belli ediyordu. Ayağının altındaki toprak binadan gelen devasa çatırtılara eşlik ederek titrerken, gözlerini açtı ve eserine göz attı. Malikanenin çatısının birkaç metre altından başlayıp, duvarın toprakla buluştuğu yere kadar ilerleyen geniş bir yarık, malikanenin zarif duvarının üstüne basılmış korkunç bir damga gibi gözlerinin önünde parlıyordu. Baktığı zaman malikanenin geniş holünü, yarığın duvarlarını parçaladığı odaların içini ve kendisine dehşet içindeki ifadeyle bakan yüzleri görebiliyordu. Kemik saplı asayı binaya yönelterek tok sesiyle haykırdı. "Bombarda Maxima!"

Kendisini takip eden büyüler iki yanından geçerek yarığa doğru ilerlerken, patlamaların etkisiyle sarsılan toprağın üzerinde binaya doğru ilk adımını attı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyÇarş. Mart 10, 2010 11:41 pm

‘’ Bunun bir faydası olmayacağını en son senden duyacağımı sanıyordum Nymph. Nerede kaldı mücadeleci ruhun?! ‘’
‘’ Çalışıyorum Lil. Senden öğreneceğim her şeyi. Zaten bunu da bizler için yapıyorum. Git artık. Gecikiyorsun.’’

Evin kapıları üzerine kilitlendiğinde şaşırmadı. Halasının koruma büyüsünün bunu sürekli tekrarladığını bilerek uzaklaştı bahçeyi adımlayarak. Yavaşça yürümeye devam etti. Aydınlık birkaç caddeyi geçtikten sonra kuytuda bir yerde gözlerini kapadı. Açtığında baş dönmesinin geçmesini bekledi. Boş sokağa adımını atmadan önce etrafına bakındı. Gece, her zamankinden daha siyah görünüyordu. Malikanenin korunduğunu bilse de, bir şeyler sanki bu gece yapıyı daha da gizlemeye çalışıyordu. Hafifçe gözlerini kıstı. Korunaklı yapının olduğu yere ilerlediğinde, gözlerine dolan hafif ışığın ardından malikanenin tamamlanan görüntüsünü izledi. Yüzündeki gülümseme geniş değildi. Kapıyı kendisine açan ev cini onu içeri buyur ettiğinde rahatlamıştı. İçeri girdiğinde kimsenin gelmediğini anladı kendisinden önce. Olduğu yere çöküp bekledi. İkramları geri çevirdi. Bir şey yiyecek hali yoktu. Toplandıkları her seferde ciddi bir sorun olmasa da, gergindi Paula. Hafifçe kıpırdandı döşemesi eskimeye başlayan koltukta. ‘’ Burası çok bakımsız kaldı.’’

Kapının ardı ardına birkaç kez açılıp kapanmasından sonra içeri gelen bakanlık üyelerine ve diğer tanıdıklarına selam verdi. Olduğu yerden kalkıp odanın ortasındaki uzun masaya geçti. Toplantıyı yönetecek başkan geldiğinde, konuya girmek isteyeceğine emin olan herkesin de kendisi gibi yapmasını bekledi. Süre geçtikçe çoğalıyorlardı. İkramları kabul eden ve geri çeviren büyücü ve cadıların sohbetleri günlük şeylerle sınırlı kalmıyordu. Kendisine havadan sudan sohbet açan bir meslektaşıyla başladığı kısa ama hoş sohbet sürerken, omurgasına bir ürperti yayıldı. Sebepsiz yere ensesini kaşıdı önce. Ardından izin istedi cadıdan. Kalktığı yerden diğer odaya geçti. Kendisine bir bardak su almak için bacaklarını hareket ettirmenin mantıklı bir fikir olduğu aşikardı. Eskimiş boyanın yer yer kabardığı duvarlarda gözüne çarpan resimler geçmişten mutlu anılara aitti. Gülümsemesi güçlü bir sarsıntı ve ardından içeri dolan toz bulutuyla bölündü. Dehşetle ve merakla harmanlanan ifadesi kaşlarının ortasında bir çizgi oluşmasına sebep olurken, patlama sesinin geldiği odaya doğru koştu. Evin ışıkları sarsıntı yüzünden sönmüş, karanlıkta kalmışlardı. Ufak iniltiler duyduğu odada genzine dolan tozu savuşturmak için üzerindeki kıyafetin yakasını burnuna çekti. ‘’ Lumos Maxima! ‘’ Üst katlardan duyduğu birkaç ayak sesiyle gözleri büyüdü. İçerideki altı kişiyi hafızasından geçirdi bir anlığına. Duvardaki yarığa çevirdiği asasının ardından ayaklanma sesleri duydu. ‘’ Yarıktan uzaklaşın.’’ Hemen arkasındaki duvarda patlayan büyüye karşılık sadece kendisini korudu. Nereden geldiğine emin olduğu büyü sonrasında geri çekildi. Gördüğü ilk bedene panikle asasından çıkan kıvılcımları savurdu. ‘’ Expelliarmus! ‘’ Tek duyabildiği okkalı bir küfürdü. Merdivenlerden inen ayak seslerine karşılık bağırdı. ‘’ Yukarıda…Yukarıda kimse var mıydı? ‘’ O hengamede duyacağı yanıtın evet olmasını bekliyordu. Aklında sorular dört dönerken tek yapabildiği oluşturduğu kalkanı güçlü tutmak ve yaralanmamaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
Eileen Garcia

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Eileen Garcia



Mücadele Tarafı : Doğduğundan beri Ölüm'le
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sırtlan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyPerş. Mart 11, 2010 12:03 am



Akşamın güzelliği yansıyan penceresinde Eileen kendi gözleri ile buluştuğunda bir an olsun ürperdi. Vücudunda ki her nokta garip bir ızdırabın pençesinde gibi yandığını duyumsadığında hep yaptığı gibi derin bir soluğu ciğerlerine çekti. Bu soluğun önemini hiç kavrayamamıştı. Ders olacak bir sürü olay hatıralarında sadece duruyordu; hatırlanmamak adına derinlere konsalarda kimi zaman mantığın önüne geçtiği kalbiydi. Yaşamdan zevk almayan ve kendini ne üstün ne sıradan gören biri için gereksiz ayrıntılardan ibaretti anılar. Anıların izinde ufak, silik yansımaya bakarken ne kadar değiştiğini bir kez daha gördü. Tüm hırsları yitip gitmiş bir kadındı artık. Gözlerinin feri silinmiş ve kurulmuş bir saat gibiydi. Belki yakında saçlarına ak da düşerdi. Oturduğu koltukta camdaki görüntüsü ile eş değerde ellerini saçlarını götürdü. O an rahat koltukta onu rahatsız eden sadece düşünceleri değildi. Şiddetli bir sızı bileğini dağladı. Tanıdık acı ile bakışları çevrildi ve yılanın titreyen kıvrımları yüzünde ince bir gülümseme oluşturdu. Dudak kıvrımlarında ki etkiyi anlayan onun hoşnut ifadesini de çözebilirdi. Yavaşça yerinden kalktı ve sakin adımlarla malikanenin kapısına doğru yöneldi. Salonun kapısından çıkarken kardeşinin sesini hiçe saydı. Gözleri onunla bir kez birleşti ama duraksamadan yanından geçti. Geç saati bahane etmek sadece ona yakışırdı. Boş bir ağıttı arkasından yaktığı. Kapı eşiğinde çağrılan yeri ezberlemiş gibi içindeki dileği sundu ve bedeni bir dumanı andıran kıvrımlara sahip olup zihni kayganlığa ulaştığında görüntüler bulanıklaştı. Cisimlenmenin en iyi yanı aklındakileri dağıtmasıydı. Öyle de yapmıştı. Her şey unutulmuş, dinç akla hürmet eden Eileen ile baş başa kalmıştı. Etrafını umursamadan gözleri Lorda çevrildi. Demek zaman gelmişti. Sözleri emirden çok lanet gibi çıkmıştı. Gerektiği gibi yüreklere korku salacak tarzda ve ölçülü. Donuk yüzüne sözler bittiğinde renk geldi. Adamın yok oluşu ile yapacağı işlem kesinleşmişti. Siyah cübbesinin önünü ilikledi ve geriye sadece yüzü ve elleri kaldı. Tanınma ve gizlenme arasında seçim, gideceği yol doğrultusunda isteği dışında belirlenmişti. Yüzüne sevdiği maskeyi taktı. Gözleri ve dudaklarındaki değişimi gizlemek istemeden açık bıraktığı bir maske. Şaşalı gözükmüyor, hiç süsü olmayan sade bir maske. Onu tanınmaz kılan ardındaki kişiyi gizleyen sıradan bir örtü yanakları üzerine otutturulmuştu. Sağ elindeki yamru yumru sopayı kavradı ve iyice kenetlediği parmaklarından güç alarak gideceği yeri hayal etti. Godric’s Hollow sevmediği kasabanın mezarlığın bir köşesinde cisimlenirken gözleri alışık olduğu karanlığı yadırgamadı. Ölüm Yiyen kalabalığı ile soğukluğunu hissettiği mezar taşları arasında yürümeye başladı. Her adımda yaklaştığı heyecanın zerresi kadar bitkinlikte yükleniyordu. Yüreğinde ki garip bir ağırlık eşlik ediyordu bu senfoniye. Gülümsedi, zalimlikde sınır tanımak ona yakışır mıydı? Görüş açısına giren malikane ile cübbesinin başlığını kapadı Eileen. Sakinlik tüm bedenini sardı. Elindeki asayı kevşetti. Önde ilerleyen Lordu bir kez daha fark etti, haykırışını da o anda duydu. Adımlarını hızlandırdı ve birkaç kişinin önüne geçti. Yakınlaştığı alanda asası malikaneye yöneldi ve güçlü bir sesle gökyüzüne karıştı. “Bombarda Maxima!” Görünmeyen güç duvarlara ulaştığında hasarı göremese de duydukları ona yeterdi. Uyguladığı basit büyü dudaklarına küçük bir tebessüm yerleştirdi. Gözlerini perdeleyen kapakları sakince açılıp kapanıyordu. Ve bir kez daha dudaklarından aynı sözler döküldü. Her büyüde içindeki gücün kuvvetlendiğini yıkma, tüketme arzusunu alevlendirdiğini gördü. Kalbinin ritmi bazen o gürültü de dahi başka kulaklara ulaşacak kadar kuvvetliydi. Bazen de kendi bile duyamıyordu. İşte hep yaşadığı bundan ibaretti. Duyduğu ve duyamadığı kalp atışlarını saymakla geçen ömür bir yıkıma daha şahit oluyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edward Colbert

GezginGezgin
Edward Colbert



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kurbağa

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyPerş. Mart 11, 2010 10:07 pm

Yoldaşlık'ık bu toplantıları artık onun canını sıkıyordu. Bir şeyler döndüğü belliydi, lâkin Yoldaşlık'ın buna bilhassa sessiz kaldığını düşünüyordu Jagger. Bundan dolayı gaz verici konuşmaları sık sık yarıda kesiliyor, bir köşede viskisini içmekle meşgul oluyordu yalnızca. Bir gün, diyordu hep içinden. Bir gün bu monoton Yoldaşlık ortamı değişmeli. Kendisini buna öyle inandırmıştı ki, artık bir gerizekalı karanlık taraf destekçisi ile düello etmek ister olmuştu. Yaşlanmış kemiklerinin buna ihtiyacı olduğunu düşünüyordu, yalnızca bununla tekrardan gençleşebileceğini. İlk olarak bakıldığında delice yahut egoistçe bir fikir olarak gelebilirdi, Jagger da bazen böyle düşünürdü. Lâkin biraz düşününce, yani böyle sessiz bir atmosferi, garipti. Jack ise bu garip ortamı anlayamıyor, bu sessizliğin sebebini kavrayamadığı için ise tepkisini böyle dışa vuruyordu.

Toplantı başladığında masaya oturmamıştı bile, yan odalardan birine geçmiş bekliyordu sadece. İçeride konuşulanlara kulak misafiri oluyor, öne atılan fikirleri ise kendi kendine eleştiriyordu. Üstüne üstlük yorgundu da son zamanlarda. Sağ eli, sakalını sıvazlarken sol eliyle de yarısına varmış olduğu sigarasını tutuyordu. O an bulunduğu odaya, profesörlük zamanlarından hatırladığı, yeni mezun olmuş olan Paula geldi. Hiçbir şekilde selamlaşmadılar, zira Jagger onu fark etmemişti bile. Duvardaki bir portreye dalmıştı o sıra. Beyni ise resimden alakasız bir yerde, uzaklarda dalıp gitmiş düşünüyordu. Eskiyi düşünüyordu, birkaç sene öncesini. Bu malikanenin sahibi geldi aklında: Marcus. Gencecik yaşında ölmüştü şu an iyiden iyiye baş göstermiş olan olayların ilk safsatasında. Bir burukluk oluşmuştu içinde, buna anlam veremedi. O öyle duygulu bir adam değildi ki, niye durduk yere düşünüyordu bunları? Aklını başka bir yere odaklamaya karar verdi, sigarasına mesela. Sigarasından bir nefes çekti ve bir süre sonra ağzından çıkan dumanı seyre koyuldu. Değişik bir reaksiyondu bu sigara dumanı. Hatta bazı zamanlar Jack'in katıla katıla gülmesine bile yol açardı, bu da psikolojik hâlinin getirdiği bir neticeydi, o ayrı. Kendi delilik seviyesi üstüne böyle kafa yorarken, kulakları patlatan bir patlama duyuldu, ardından tok bir sesle son buldu patlama gürültüsü. Ardından büyülerin çıkardığı o tiz sesler duyulmaya başladı. Jagger o an anladı ki, bu bir saldırıydı. Oturduğu yerden okkalı bir küfür savurup ayaklandı, ceketinin cebinden asasını çıkardı ve alelacele patlamanın duyulduğu yere gitti. Karşısında kocaman bir yarık, yarığın diğer tarafından ise kırmızı, yeşil ve bunun gibi renklerde ışık huzmeleri görünüyordu. Malikanede bulunan yoldaşlık üyeleri çoktan toplanmıştı Jagger'ın geldiği bölgeye. Hepsi önce basit savuşturma büyüleri ile kendilerini korudular, Jagger dahil. Sonra saldırıların yavaşladığı bir anda karşı atağa geçmeye karar verdiler. Jagger bir masayı kendine siper belleyip "Incarcerous" diye haykırdı. Çıkan iplerin kimi bağlayacağını, ya da bağlayıp bağlayamacığını kestiremedi, sonucu görmeden direkman kendini güvenli bir tarafa da attı zaten. Ve şimdi bu yaşlı büyücü, kısa süre içinde çok hızlı hareket ettiğini anladı. Tüm kemikleri sızım sızım sızlıyordu zira.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elouan Mael Silimauré

İksirİksir
Elouan Mael Silimauré



Mücadele Tarafı : Kendi
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Testral

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyPerş. Mart 11, 2010 11:21 pm

Karanlığın bolca kullanıldığı bir gece idi bu gece. Aynı zamanda bir çok acının yaşanacağı bir geceydi. Gecenin grimsi gökyüzünden siyahlıklar iniyordu sürekli antika olmak ve yıkılmak arasında kalmış binaya. Bütün karanlık güçler, hisler ve tutkular o binadaydı bugün. Neredeyse herkes gelmişti ve her şey hallolmuştu. Şimdi sıra Clayton Malikanesine gelmişti. Cisimlenmek insana başka bir duygu veriyordu. İçinin birkaç saniyelik bir boşalma yaşaması ve ardından gene dolması. Clayton Malikane’sinin önüne bir karanlık çökmüştü. İşte Eleutherios’ta o karanlığın içinde yer alıyordu. Lord’larının ardında bütün ölüm yiyenler saldırmaya başlamıştı bile. Ama harekete getmeden önce o mütevazı ve şık maskesini yüzüne yerleştirmişti bile. Bina sanki yıkılacak gibiydi. Eleutherios her zamanki gibi garip düşünüyordu ve enteresan bir şeyler yapmayı planlıyordu. Çoğu kişinin açtığı delikten değil de, binanın yanındaki delikten girecekti. Daha doğrusu buna çatlak denebilirdi. Bugün orada olmasının önemli sebebi yeğeni idi. Onun işini bugün bitirmeyi planlıyordu. Tabii işler yolunda giderse. Ama Eleuherios’ta yoldaşlarından geri kalmamak için asasını kavradı ve ellerini yukarıda birleştirerek büyük sayılabilecek bir alev topu oluşturdu. Ardından bu alev topunu asası ile kavradı ve binanın üst katlarına gönderdi. İşte o anda içinde çok hoş bir his oluşmuştu. Bir şeyleri mahvetme zevkli. Yavaşça binanın yanındaki çatlağa doğru ilerledi. Öncelikle kafasını içeri doğru uzattı. Bir ışık süzmesi vardı. Herhalde içeride korkmuş biri vardı diye düşündü Eleutherios. Sonrasında küçük bir asa hareketi ile yarığı genişletti. Gözlerine inanamıyordu. Bu kişi, aradığı kişiydi. Yeğeni Lil. Onu burada haklamak istiyordu Eleutherios. Teke tek, güzel bir düellodan. Lil’in bir hareket yapmasına fırsat tanımadan büyüsünü ona yollamıştı bile ''Sersemlet''. Tam o sırada Eleutherios’un içindeki his ve boşluk dolmaya başlamıştı. Ne zamandır bir düelloya girişmemişti ve bu onu heyecanlandırıyordu. Annesinin ardından yavaş yavaş ailesini yok edecekti. Daha doğrusu aile lideri olmasını engelleyen kişileri. Bunlardan biride Lil idi işte. O hep Nymph’in lider olmasını iştemişti. Zaten Eleutherios’un halası bu işlerle ilgilenmiyordu. Yani seçim Lil ve onun küçük, sevimsiz kardeşlerine kalmıştı. Tabii Eleutherios gerçek duygularını asla belli etmiyordu ailesine karşı. Ne de olsa o iyi bir oyuncuydu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cecilia Neithan

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Cecilia Neithan



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Kan Durumu : Melez
Patronus : Dağ Gelinciği

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyC.tesi Mart 13, 2010 3:29 pm

Elleri birkaç gün önce adet edindiği gibi yine şakaklarını ovalıyordu. Gözüne hiç bu kadar zayıf, güçsüz ve beyaz görünmemişlerdi. Maruz kaldığı korkunç işkencenin sancılı izlerini bedeninin bütün uzuvlarında taşıyordu. Yüzünde birçok çürük ve morluk vardı. Baldırında, topuklarında ve sırtında da öyle. Bu fiziksel yaraların yanında iç dünyası karmakarışık olmuştu. En küçük bir ses onu yerinden zıplatmaya yetiyor, en ufak bir gerginlik hali oturduğu yerden fırlamasına neden oluyordu. Dudaklarını yaladı. Dudağının kenarındaki çürük hala kötücül bir şekilde sızlıyordu. Kurtulduğu günden beri uyumuyordu. Sürekli tetikteydi. Sürekli savunma halindeydi. Sinirleri bozulmuştu. En ufak bir sözde parlıyor, arkadaşlarını kırıyordu. Koltukta yaptığı birkaç dakikalık şekerlemelerde bile kabuslar görüyor, çığlıklarla uyanıyordu. Herkes onun delirmeye başladığını düşünüyordu. Belki de gerçekten deliriyordu. Birkaç saat boyunca aralıksız işkence görmüştü. Criciatus Laneti ile çıldıran arkadaşlarını hatırladı. Titremesine engel olamadı. Başka bir şey düşünmeye çalıştı. Bulunduğu odaya baktı. Arkadaşları ona değer verdiklerini göstermek istercesine hemen yanına koşmuş ve onu Karargah'ın en büyük ve en ferah odasına yerleştirmişlerdi. Böyle sevgi gösterilerine ihtiyacı yoktu. Hiç birinin onu canından bir parça gibi sevmediğini gayet net bir şekilde biliyordu. Sadece ona olan minet borçlarını ödemeye çalışıyorlardı. Hepsinin kellesini kurtarmıştı. Hiçbiri bir zarar görmemişti. Ama o hırpalanmıştı, aşağılanmıştı. Neden?! Sonsuza kadar yalnız geçirilecek bir hayat yüzünden mi? Kendisini birden ayakta buldu. Eski püskü tahta döşemenin üstünde dikiliyordu. Birkaç kişinin bakışlarının ilgisiz bir şekilde ona kaydığını hissetti. "Şey, lavaboya git-" Cılız sesi üzerine ölümün sukuneti düşmüş odada sağır edici bir ses dalgasının belirmesiyle kesildi. Yıkık dökük duvar gerçekten yıkıldı ve arkasında kötülükleri kilometrelerce öteden seçilebilecek bir grup belirdi. Onlardı. Buradalardı. Bunun tek bir açıklaması olabilirdi. Yaşlı bunak ötmüştü. Onun için, onun beş para etmez arkasını kollamak için neredeyse ölüyordu fakat o ötmüştü! Her yere duyamadığı büyüler haykıran ordu odanın dört bir yanına dağılmaya başladı. Bazıları üst kata çıkıyordu. Asası son yetmiş iki saattir sürekli elinde olan Cecilia gözüne yaşlı bir adamı kestirip müthiş bir isabetle onu Sersemletti. Üzerine birkaç büyünün yağdığını anlayınca da "Protego" diye haykırdı. Şimdi bütün Katlardan yükseliyordu bu ses. Sonunda o yüzü gördü. Karanlıklar ordusunun tam ortasında duruyor, yüzünde adeta kükreyen bir zaferle ışıldıyordu. Anlayacaktı. Farkına varacaktı. Hepsi ölecekti. Odanın arka köşesindeki bir kenara geçip üzerine işe yarayacağını umduğu bir Hayalbozan Büyüsü yapmayı düşündü. Böylesi herkes için çok daha güvenli olurdu. Fakat sırtını birkaç milimle ıskalayan büyü dikkatini dağıttı. Yere serilecek birçok Ölüm Yiyen vardı. Esmer ve genç bir kadın olarak tanıdığı ve Bakanlık'ta birkaç kere gördüğü Büyüceşura Baş Hakimi de oradaydı. Gözlerine inanamadı. O kadar gücüne gitmişti ki. Kaçkere selam vermişti Cecilia'ya. Hiddet beynine fışkırdı. Aralarındaki hain yılana doğru büyük bir öfkeyle haykırdı "Glacius!"Asasının ucundan beyaz buz kristalleri çıkmaya başladı ve onları hayret ve tatmin dolu bir ifadeyle seyretti. Yenilmek zorunda kalmayacaktı. Artık yenmenin zamanı gelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/b-o-u-d-l-a-i-r-
Feanus Preas River

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Lord'un yanı
Rp Sevgilisi : Henüz yok
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Atmaca

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyC.tesi Mart 13, 2010 4:40 pm

Out: Rp'mi geçiktirdiğim için herkesten bin kere özür diliyorum.

İn: Karanlık, soğuk, sessizlik... Ölüm üçlüsünün ortasında orta yaşlarda bir adamı oynuyordum bu oyunda. Karışık duyguların arasında yüzüyordum, beynimle baş başa olduğum boş zamanlardan biri daha... Her kulaçta ayrı bir evrenin içinde, ayrı duyguların yoğunluğunda boğuluyordum, kurtulmaya çalıştıkça batıyordum aslında, sıkılmıştım. Bu kocaman, soğuk ve cani okyanustan kurtulmak için, ya uzun ve acılı ölüme razı, ya da en az o okyanus kadar kötü olmalıydınız. Her kulaçta umutsuz bir fısıltı çınlıyordu kulaklarımda, tüylerim diken diken oluyordu, neyin mi göstergesi bu? Kolumu hafifçe sıyırırken parlayan yılanı görmemle kamaşıyordu gözlerim, felakete çeyrek kala! Yaşımdan beklenmeyecek kadar çevik bir hareketle ayağa kalkıyor, bir yandan asamı çıkarırken bir yandan hızlı bir şekilde gözlerimin önünden geçiriyordum mekanı, boşlukta savrulan bedenimi delice bir hortumun yönettiği hissine kapılıyor, bu hissin fazlasıyla aksine sakin bir temasla yere iniş yapıyordum. Karşılaştığım ilk şey, beklediğim üzere Lord'un uğrunda ölünecek o kızıl gözleriydi. Yüzümde beliren küçük tebessümün yanında yumruklarımı sıkıyordum, heyecanım kan dolaşımımı doruğa çıkartıyordu. Lord, kısa bir konuşmayla planımızı tekrar hatırlatıyor bize, ağzından dökülen her hecede damarlarım patlama noktasına geliyordu. Kendimi Lord'a kanıtlama amacı gütmüyordum, hayır, onun bana güvendiği konusunda hiçbir şüphem yoktu. Sabırsızlanıyordum, bir an önce eğlencenin başlamasını istiyordum. Lord'un bulunduğu yerde yellerin estiğini fark ettiğimde ben de kara maskemi yüzüme yerleştirip karanlığa dalış yaptım.

Soğuk, ölümün ateşi kadar soğuk... Sessiz, ölümün tiz çığlığı kadar sessiz... Karanlık, ölümün parıltısı kadar karanlık... Soğuğu zırhım, sessizliği kılıcım, karanlığı yuvam yapıyor, çıkıyorum yola, ilerliyorum önümde serili düz ovada. Düz olduğuna bakmayın, görünmez çukur ve tümsekler var aslında. Karşılaşacağım şeyleri kestirmeye çalışıyor, bunlara göre önlemimi alıyorum. Burası beynim, ne zaman ne olacağını ben bile bilmiyorum. Bazen kendisinin bile daha önce hayal etmedeği şeyleri yapan beynim bu. Beynim benim, peki ya bu yolcu, ya bu yolcu kim?

Gözlerimi açtığım an içime dolan gücü tenimin ve hatta beynimin her yerinde hissediyordum. Yüzümdeki yarı silinmiş tebessümümü şimdi kocaman bir gülümsemeye çevirmiştim, eğlenceli olacaktı. Önümüzdeki yıkımın kıyısında olan binaya baktım, küçümsercesine gülümseyerek hızlı adımlarla ilerlemeye koyuldum. Elimdeki asamı binaya doğrulttum, ve diğer seslerle beraber ben de haykırdım:
"Bombarda Maxima!"
Binanın iyiden iyiye viraneye döndüğünü gördüğümde yüzümdeki gülümseme de tam olarak bir kahkahaya dönüşmüştü. Adımlarımı büyülterek koşmaya başladım. Adrenalin seviyemin doruğa çıktığını fark etsem de bu beni tatmin etmiyordu, bir grup Zümrüdüanka Yoldaşlığı üyesi öldürmeden de tatmin olacağımı sanmıyordum. Yaptığım küçük ve sade bir bilek hareketiyle binadaki yarığın genişlemesine yardımcı olduktan sonra içeriye daldım. Karanlığın ortasına savurduğum birkaç ölüm lanetinin ardından yarı kırık merdivenlerden üst kata çıkmaya başladım. Ne yapmak istediğimi bilmiyordum ama beynimde yeni bir planın öncü sarsıntılarını hissediyordum. Birkaç merdiven daha çıktım ve ardından asamı ahşap tavana doğrultup patlattım. Etraf toz duman olmuştu, zaten yüzümdeki maskeden zor nefes alıyordum. Gördüğüm ilk odanın kapısını açarak (ki kapısına dokunmamla beraber kapının yıkılması bir olmuştu) içeri daldım ve ve pencereyi açtım. Asamı ulu, sonsuz gökyüzüne doğrulttum, derinlerden gelen, iç çekiş misali bir çığlık savurdum karanlığa:
"Morsmordre!"
Şimdi kara gökyüzünde bir kuru kafa belirmiş, yüce bir şekilde salınıyordu, tam bir kahkaha daha patlatıyordum ki arkamda duyduğum ses bunu yarıda kesti. Bana doğru gelen yeşil ışık huzmesinde çevik bir şekilde kurtuldum ve asamı kapıdaki siluete doğrulttum. Asamdan çıkan büyünün adama isabet ettiğini gördüğümde yarıda kalan kahkahama daha vahşi bir şekilde devam ettim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gael Berhloew

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gael Berhloew



Mücadele Tarafı : Karanlık.
Kan Durumu : Temiz.

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç EmptyC.tesi Mart 13, 2010 4:48 pm

Parmaklarımın ucundan damlayan son kanı iştahla yalayıp doğruldum. Yerde yatan cansız bedene bakıp sinsice gülümsedim. Korkudan ve acıdan fal taşı gibi açılmış gözleri ay ışığında parlıyordu. Dönüp pürüzsüz göğü aydınlatan aya baktım. O sırada kolumda hissettiğim sızı ile çağrıldığımı anlamıştım. Beklemeye, neden aramaya gerek yoktu.

Dakikalar sonra lordun karşısındaydım. Mekânda bulunan oldukça fazla ölüm yiyen vardı. Belki de hepsi buradaydı. Bize anlattığı plan hoşuma gitti. Acımadan yok etmek tamamıyla bana göre bir iş diye düşündüm. Bu gece yoldaşlık büyük hem de çok büyük kayıplar verecekti. Lordun ağzından dökülen ilk kelimler ile bina ortadan ikiye ayrılmış ve ben atılan çığlıkları duyar olmuştum. Korkudan, panikten hızlanmış olan kan beni çağırıyordu. Birkaç saniye bu kokunun tadını çıkarttıktan sonra bir hamlede çatıya çıktım. Attığım ilk yumruk ile çatıda kocaman bir delik oluştu. İçeriye girdim. Üst katlar boştu. Alt katlardan gelen bağırışlar içimde daha fazla parçalama isteği uyandırdı. Eğlenceyi uzatmak istiyordum. Bu yüzden yavaş davranmak istedim. Gıcırdayan zeminin üzerinde normal adımlarla ilerlerken alt kattan yukarıda biri olup olmadığını soran bir ses işittim. Sanırım eğlenemeyecektim. Kararımı değiştirip işimi yapmaya karar verdim. Saniyeler içinde aşağıya indiğimde önümde bana arkası dönük bir kız gördüm. Oluşan tozdan öksürüğe boğulmuş gibi görünüyordu. Ensesine doğru eğilip fısıldadım. ‘’ Paula… ‘’ Bu iş gittikçe eğlenceli bir hâl alıyordu.

*Geciktiği için özür dilerim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/gael-berhloew-t8
 

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5  Sonraki

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-