AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5
YazarMesaj
Julian Brave Caine

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Julian Brave Caine



Mücadele Tarafı : aydınlık
Rp Sevgilisi : Blair ...
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Griffin

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 EmptyPtsi Mart 29, 2010 4:38 am

Mahşer yeri gibiydi ortalık, herkes birbirine sağlam büyüler yolluyordu; oradan oraya savrulan insanlar, yıkılan duvarlar, tuz buz olan camlar… Julian’da oraya buraya savrulup devamlı birileri peşinde koşturup yakalamaktan ötürü kan ter içinde kalmıştı. Alnında küçük küçük oluşan su tanecikleri birleşerek bir damla oluşturmuş yavaş yavaş alnını aşarak biraz önce hemen yanı başında parçalanan camın küçük bir parçasının kestiği kaşının üzerinden yavaşça süzülerek kanıyla karışıp yanağından aşağı doğru aktı. Biraz ilerisinde Jackson Jagger yoldaşlıkta lider olarak seçtiğimiz kişiye kızıp toz bulutuna karışıp bir anda yok olmuştu. Kevin ise elinden geldiğince çok büyü yapmaya çalışarak yukarı kata doğru yol almaya başlamıştı. Ölüm yiyenlerin kayıpları yoldaşlığınkinden daha fazla olduğunu görebiliyordu Julian; birçok ölüm yiyen iki yoldaşlık üyesi tarafından kıstırılmış bir kenarda hala karşı koymaya çalışıyordu. Birden kopan bir gürültüyle çoğu kişinin dikkati dağılmıştı. Tavanda asılı duran büyük, gösterişli ve heybetli avize daha fazla bu arbedeye dayanamamış bulunduğu yerden koparak büyük bir gürültüyle yere düşüp kendini parçalamıştı adeta. Tam o sırada bir ölüm yiyen durumdan istifade ederek kıstırıldığı delikten kaçmaya çalışıyordu ama Julian onu çoktan fark etmişti bile.

“Sectumsempra” diye bir anda bağıran Julian kaçmaya çalışan ölüm yiyeni bacağından vurabilmişti. Her ne kadar hedeflediği yeri tutturamasa da hareket gücünü yavaşlattığı için bu iyiydi. Pür dikkat kendini güçlükle bir kolonun ardına saklayan ölüm yiyene doğru ilerleyen Julian asasını her an saldıracak ya da savunmaya geçecek gibi önünde hazırda tutuyordu. Yavaş yavaş çapraz ilerleyerek kolonun arkasını görmeye çalışıyordu; kafasını yana doğru hafifçe yatırmış, yüzünde korkmasa da içinde bulunduğu durumun verdiği heyecanla oluşan endişeli bir ifade ve nefes nefese kalmış vücuduyla ilerliyordu. Birkaç adım daha attıktan sonra gördüğü kan onu doğru yere gittiği konusunda yardımcı oluyordu ve kısa bir an sonra duyduğu ses onun iyice emin olmasını sağlamıştı. Adımlarını iyice hızlandıran Julian kolonun hizasına geldiğinde üstü başı kan içinde kalmış ve ayağındaki yarayla hala ayağa kalkmaya uğraşan bir ölüm yiyen gördü. Yüzünde endişe bariz bir şekilde okunuyordu ama kısa süre sonra Julian’ı fark ettiğinde artık ayaktaydı ve yüzündeki endişe yerini sinsi bir gülümsemeye devretmişti. Hemen hemen Julian’la aynı boyda olan ölüm yiyeni çok çabuk tanımıştı Julian; Augustyn Leon Stanislaw editörü olduğu dergide çıkan yazılar yüzünden birkaç kere uyarılmış bir kişiydi, tarafını hiçbir zaman tam olarak belli etmese de anlaması gereken kişiler anlıyor ve ona dikkat ediyordu tıpkı Julian gibi. Hemen saldırıya geçmişti Augustyn, kendi savunmaktan başka çaresi olmayan Julian yolladığı büyüleri savuştururken bir yandan da dikkatini dağıtmak için “Stanislaw, nedense seni gördüğüme pek şaşırmadım. Sence neden?” diye soruyordu ciddi bir ses tonuyla. Bir anlık bir duraksama olmuştu, Augustyn ayakta durmakta güçlük çekiyordu çünkü. Bunu fırsat bilen Julian ölüm yiyenin asa tuttuğu elini hedef alarak yine aynı büyülü sözleri söylemişti ama bu sefer geçen seferki kadar şanslı olamamıştı. Elini son anda kaçıran Augustyn yine saldırıya başlamıştı ama bacağı onu çok engellediği için çok kısa bir sürede Julian üstün bir hale geçiyordu. Ardı ardına sersemletme büyüleri yollayan Julian’ın büyülerin karşılık vermekten yorgun düşüyor gibi bir hali vardı ölüm yiyenin. Bunu fark eden Julian “Buraya gelmek çok büyük bir hataydı senin için.” Deyip tam asasını savuruyordu ki atılan başka bir çığlık dikkatini çekmişti….

Bir anlığına çığlığın geldiği tarafa gözlerini çeviren Julian’ın koluna bir büyü çarpmış kolunda derin bir çizik oluşturmuştu. Ama çığlığı atan kişinin o durumunu görmek kesilen kolunun acısından daha büyüktü. Aynı şeyi tekrar yaşamak gibi bir şey oluyordu bu. Chiara ileri de iki adamla çarpışyordu; darmadağın olduğu bariz bir şekilde görülüyordu. Gücü tükenmiş gibi bir hali vardı ve gözlerinden akan yaş… Ne olduğunu merak eden Julian ona doğru gelen yeşil ışığı fark etmekte zorlanmıştı biraz. Son anda kurtulan Julian kendisine bu büyüyü yollayan adama asasını yönelterek “Sersemlet!” diye bağırmıştı. Augustyn savrularak yere yığılmıştı ve baygın gibi bir hal içindeydi. Gözlerini tekrar Chiara’nın olduğu yöne çeviren Julian Chiara’nın asasından çıkan büyünün adama çarpmasıyla adamın yere yığılışını ve diğer adamın Chiara’yı asasız bırakmasını ağırçekimde izliyor gibiydi. Asasız bir şekilde köşede kalan Chiara’nın gözlerinde korkudan çok nefret vardı. Julian asasını kaldırmış Chiara’nın başındaki adama tutarak “Avada Kedavra..” diye bağırmıştı bir anda. Şimdiye kadar hiç bu lanete başvurmamıştı, onu tetikleyen Chiara’nın o halde oluşuydu. Büyünün o tarafa doğru gitmesiyle beraber Chiara yavaş yavaş yere doğru yığılmıştı. Bir an yanlış kişiyi vurduğunu sanan Julian’ın içi adamın yere yığılmasıyla rahatlamıştı. Hemen Chiara’ nın yanına giderek yerde öylece oturup ağlayan kadına sarılarak “İyi misin? Bir şeyin yok, değil mi?” diye sorular yöneltiyordu. Ama Chiara ona cevap verecek durumda değil gibiydi. Öylece ağlıyor ve hafif hafif sallanıyordu. Adeta kafayı yemiş gibiydi, şu hali Julian’ ı çok fena etkilemiş gözlerini yaşartmıştı…


Artık binanın kolonları onu taşıyamaz hale gelmişti. Bir de çıkan yangınla ortalık iyice karışmıştı. Birçok yoldaşlık üyesi çıkan yangını söndürmek için asalarından su fışkırtıyordu ama bu tersine etki yaratıyordu alevler üzerinde. Her çaba nafileydi malikane bir yıkıntıdan farksızdı. Ölüm yiyenler her ne kadar adam kaybetse de savaşı kazanan yine onlar olmuştu. karargahın can damarı yok oluyordu dumanlar ve alevler içinde. Julian ise tekrar geçmişe saplanmış bir şekilde Chiara’ya sarılmış onunla birlikte öylece oturuyordu orada. Belki yaptığı intihardı ama yaşamak içinde pek fazla bir sebep de yoktu onun için… Çığlık çığlığa koşan insanlara aldırmadan hiçbir şeye aldırmadan sadece gözlerinde canlanan kişiye varmak için bekliyordu…


rpo: gecikmeden dolayı çok özürdilerim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Niuvénia Olemph Price

GezginGezgin
Niuvénia Olemph Price



Mücadele Tarafı : Cole's
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kan Kelebeği

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 EmptyPtsi Mart 29, 2010 4:03 pm

Karanlığın gırtlağından kopup gelen çığlığın seline kapılmıştı hepsi, kadının elmacık kemiklerinde korkuyu görüyordu Price. Titreyen binanın hararetle vuruşan insanlarına bakıyordu, pusuda bekliyor ve sadece can yakmak için ortaya çıkıyordu. Maskesinin gizlediği yüzünün altında haince bir gülümseme yatıyordu. Atarlarını zorlayan zehrin tesirinde asasını kaldırıp kaçışan insanlara büyüler savurmak üzere olduğunu hissediyordu. Sağ ayağını temkinli bir hareketle geriye çekerken ışıkların kapandığını fark etti. Elektrik sistemi yok edilmişti. Bir ses işitmişti sadece, bir ses karanlığı yarıp Price'ın gözlerine ışık saçmıştı. Yer değiştirmeliydi, onu fark eden birinin ayak seslerini duyuyordu. Asasını büyücünün göğsüne tuttu, tek bir kelime sarf etti. Sadece bir kelime. "Sersemlet!" Asadan çıkan kısa süreli ışık demeti büyücüyü yere sermişti. Üst kata çıkmalıydı, orada da çok sayıda insan vardı. Bunları düşünürken duyumsadığı vızıltıdan kaçarcasına yana savruldu. Tanrı biliyordu ya, bu ışık huzmesi şakağını titretebilirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra devrilen avizenin kırıklarının savruluşunu izledi. Cam parçaları her bir yana savrulurken gözleri önünde yüzlerce büyü geçip gidiyordu. Sihir Bakanı'nın kaçması Price'ın epey eğlenmesine sebep olmuştu. Zaten Karanlık Taraf için en münasip olan bakanlar bu türlerdi. Ardından gökyüzüne baktı, kolunda dağlanan güzellik kendini gökyüzünde sergiliyordu. Masanın bacağı diğer yana uçuşurken dikkatini istemese de aşağıya vermek zorunda kaldı, Price artık harekete geçmek gerektiğini düşünüyordu. "Reducto!" Merdivenin tek bacağı parçalanıp başka bir tarafa savrulurken asasını tekrar merdivene yöneltti. Ölüm Yiyenlerin iş birliğiyle havaya uçan merdivenin ardından kalan tek şey kırık parçalarıydı.

Bu uğultuda, bu karmaşada kendinden olanı tanımak da zorlaşıyordu. Siyah pelerinlerin üzerinde tavanların beyaz tozun düşmüştü. Maskeler iyice tanınmaz haller almıştı. Tedirgince etrafta koşuşturup yere yapışan yoldaşlık tarafını izlemek keyif verici olsa da Lord'un aradığı kişiyi bulup bulamadığını merak ediyordu Price. Gelinen amaçtan sapılmaması yararlarına olurdu. Burada ne kadar uzun durulursa o kadar zarara girerlerdi. Bu binadakileri haklamak mümkün olsa da yoldaşlık tarafına gelecek takviye karanlık tarafı çıkmaza sokabilirdi. Hepsi teker teker deşifre edilirse mesleklerinden olurlardı; ömürleri Azkaban zindanlarında, tiksinilesi gardiyanlarıyla -onların kukuletalarından bile korkmak gerekirdi- baş başa bir ömür geçirmeye mahkum edilirlerdi. Yağmurun başlaması kıyak olmuştu, yağmuru zeki bir büyücü tehlikeli oyunlarıyla yenilmez kılabilirdi. Alnına düşen dalgalara bakıp tebessüm etti. Lord onlara binayı ateşe vermenin zamanının geldiğini söylüyordu. Tam zamanında yapılacak bir atak... İlk hamleyi yapmıştı Lord, ardından kaçışan yoldaşlık safındaki büyücüleri tedirgin eden bu ateş ortalığı suyun etkisiyle kasıp kavuruyordu. İki siluet görüyordu Price, birisi kızın bedenine sarılmış bir koldan ibaretti neredeyse. Maskeleri yoktu, hatta... Biri oldukça tanıdıktı. Bu iş gittikçe zevkli hale geliyordu. Birkaç şey dışında, kenarda sersemletilmiş bir büyücü vardı, kutuletası hâla başında bir ölüm yiyendi bu. Onu sersemleten büyücüye arkadan yaklaşıp asasını sırtına doğrulttu. Sarıldığı kızla oldukça romantik bir manzaraydı, bozmaya kıyabilir miydi ki? "Beraber kül olmanıza yardımcı olayım, Baş Seherbaz Caine. Kriatus!" Baş Seherbaz'ın bulunduğu ıslak zemine yönelttiği asasına hükmeden büyü keskin bir ışıkla ateşe dönüştü. Pelerinini savurarak alevlerden uzaklaşan Price sağında az önce sersemletilmiş ve kendine yeni yeni gelmeye başlayan büyücüyü -ki aynı taraftaydılar, emindi- fark etti. Kolundan tutup onu duvar kenarına çekerken fısıldadı. "Kırk saniye içinde buradan çıkamazsan onlarla birlikte küle dönersin. Al şunu, dumanın etkisinden korur seni." Konuşmasını sonlandırıp verandaya doğru ilerlerdi. Karanlığın çevirdiği ağaçlığa vardığında orada diğerlerinin çıkışını bekleyebilirdi. Güneye doğru koşarken kaçışan yoldaşlık üyelerine lanet ediyordu. Yine de bu onlara iyi bir ders olmuştu.

Ağaçlığın oraya vardığında sırtını bir ağacın gövdesine yaslayıp derin bir nefes aldı. Birkaç gecedir süren uykusuzluğunu dindirmeye söz verirken binanın son durumunu gözetiyordu. Takviye eğer gelecek olursa, Price müdahaleye geri dönmek durumunda kalırdı. Ama yoldaşlık bu denli pasif kalmayı sürdürürse burada çok da bir işi yoktu. Son durumu öğrenip eve dönebilirdi. Bir yandan da St. Mungo'da olanları nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Karmaşık işler... Açıklama yapacak olmaktan hoşlanmıyordu. Bu gece orada olmamasının bir tek sebebi olduğunu düşüneceklerdi. Yersiz bir düşünce değildi. Anlık düşüncelerinden sıyrıldı. Yüzündeki maskeyi düzeltip gözleme devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felicio T. Montae

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Felicio T. Montae



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 EmptyPerş. Nis. 01, 2010 2:53 pm

Burnuna çalınan duman kokusu, çatışmanın ortasındaki büyücüye tarif edilemez bir keyif veriyordu. Alevler binanın neredeyse tamamını sarmıştı. Yağmurun tetiklemesiyle güçlenen alevlere karşı yapılabilecek bir şey yoktu. Emektar kolonların dizlerinin bağları birer birer çözülürken, Clayton Malikanesi, Godric's Hollow'un en görkemli yapısından adım adım bir yıkıntıya dönüşüyordu. Eğer normal biri olsaydı Karanlık Lord, bu acı manzara karşısında hüzünlenebilirdi. Oysaki o normal biri değildi, etrafındakiler de. Onlar kaleyi sıkıştıran siyah taşları oynuyorlardı bu oyunda, kendisi de son hamleyi yapan veziri. Mata giden yoldaki en zorlu korumalardı kaleler, şimdilik birini almış olsalar da sonrasında karşılarına ikincisi çıkacaktı elbet; ancak bu, önlerindeki zorlu adımlardan birini aşmış oldukları gerçeğini değiştirmiyordu. Bakışlarını etrafta gezdirirken onu gördü.

Zorlukla ayağa kalkmıştı, saldırının başında gördüğü gibi düzenli değildi kılığı. Birkaç saniye boyunca görebilmişti onu, sonrasında yakınına isabet eden bir büyü yüzünden görüşünden çıkmıştı. Şimdi ise gözlerinin önündeydi. Yüzünde yorgunluk ve çaresizlik sebepli bir buhranın izleri yer edinmişti. Saçları dağılmış, omuzlarına dökülmüştü. Sanki görünmez bir güçten destek alarak metanetle ayakta duruyormuş gibiydi. Hiçbir şey yapmadı bir süre, sadece etrafı izledi.

Bir gözü onun üzerindeyken hızla en yetenekli şifacısını aradı Lord'un bakışları. Maskesinin yan taraflarından dışarı çıkıp omuzlarına dökülen sarı, uzun saçlarından tanıdı onu. Kendisi gibi o da yıkımdan keyif alıyordu o da, etrafa yolladığı büyülerin birilerine veya bir şeye isabet ettiğinin bir önemi yoktu. İki yandan gelen büyülerin arasında an be an hezimete yaklaşsalar da, o yine de bir şeylere saldırmayı sürdürüyordu. Hızla yanına gitti ve kesin bir sesle konuştu.

"Sana bu saldırının sonrasında da ihtiyacım olacak, Price. Diğerleriyle birlikte Deniz Kulübesi'ne git. Oraya geleceğim."

Sonrasında asasını kolundaki işarete dokundurdu ve hızla konuştu. "Sizinle birlikte gelen bir Yoldaşlık üyesi olmadığından emin olmak için önce ıssız bir yere, oradan da Deniz Kulübesi'ne cisimlenin."

Bakışını tekrar az önce odakladığı noktaya çevirdi. Hala oradaydı. Yolun üzerinde, çatışmadan uzak bir noktada duruyordu. Muhtemelen nedenini merak ediyordu bu saldırının. Gözlerindeki hüzünün nedeni tarafının kaybetmesi miydi yoksa içlerindeki insanlığın mı. Kızın masumiyetini kaplayan hüznün kendisinde yarattığı etkiyi bir kez olsun umursayan Lord sadece bir saniyeliğine aynı hüznün kendisini sarmasına izin verdi. Hiçbir neden için olmasa da, neden olduğu kıyımın kurbanlarına saygı için yaptı bunu. O bir saniyenin sonrasında kendisini toparladı. Bu işin o anda, orada ve o şekilde yapılması gerekiyordu. Gözlerini yumma gereği bile duymadan onun hemen yanına odaklandı. Harcayacak tek bir saniyesi bile yoktu. Kendini büyünün koridorlarına bırakırken, yapacağı her şey sırasıyla zihninde belirmişti. Gözünün önündeki manzara bir anda değişirken, kızın omzunu sertçe kavradı. Cisimlenmeden önce, nezaket gereği söylemesi gereken iki sözcük vardı karşısındaki cadıya, bu sözcükleri söylerken dudakları alaycı bir ifadeyle kıvrılmıştı.

"Merhaba, Paula."


Geciktiği için özür dilerim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eileen Garcia

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Eileen Garcia



Mücadele Tarafı : Doğduğundan beri Ölüm'le
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sırtlan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 EmptyPerş. Nis. 01, 2010 4:05 pm

Kusursuz bir biçimde net görebiliyordu. Evin dışına çıkmış yerde sürünen bir büyücü kollarından aldığı tüm güçle sürünerek altında kaldığı enkazdan kurtulmak istiyordu. Uzağında kalan asasına yetişmek ister gibiydi. Yapabilir miydi? Belden aşağısının o koca duvar altında ezildiğine emindi. Bir an acısına son verme düşüncesi Eileen’ın aklında belirdi. Senin için ne yapabilirim, zavallı! Başını sola eğmiş, yüzünün görünen kısmında ki gülümseme görüntüden duyduğu zevki belli ediyordu. Asasının ondan daha da uzağa savurup elini cübbesinin etekleri ile tekrar buluşturdu. Tek gözlemlediği büyücünün çırpınışıydı. Asası yavaşça tekrar kalktı oldukça uzakta olan yere kilitlendi. Hedefini sapmadan gerçekleştirecekti. Dudaklarını oynatmadan düşünceleri eylemini harekete geçirdi. Cor Portro! Asası duvara görünmez iple bağlandı. Elini yavaşça göğsüne doğru çekti ve hızla ipi kopartırmışcasına ileri doğru savurdu. Duvar büyünün etkisi ile sarsıldı ve ardından hızla yerdeki adamın üstüne düştü. Adamdan son görebildiği parmaklarının kıpırtısı ve ardından çıkan bir vıyaklamaydı. Ses kimsenin umurunda değildi. Belki de Eileen kadar net kimse duymamıştı. Onu kısa yoldan öldürmek daha iyi sonuç verirdi ama tercih ettiği yol vahşetin verdiği tatmindi. Tatminsiz yaşayamadığını iyi biliyordu. Asasını indirmeden diğer tarafa yöneldi. Artık enkazdan farksız malikane için çok vakit kalmamıştı. Ölüm Yiyenlerinde sayısı bir hayli azalmıştı. Hayatını kurtarmak gibi bir niyeti olmadığı için sonuna kadar bu çatışmada kalabilirdi. Yutkundu ve karşıdan gelen büyüye son anda müdahale etti. Dikkat dağınıklığını bir anda zindeliğe çevirmiş olsa da bir şeyler ters gitmişti. Müdahalenin verdiği tekinsiz etki ile geriye savruldu ve cübbesinin eteğinin verdiği engelle geriye doğru düştü. Maskesinin ufak çapla oynaması ile gözleri karanlığa büründü. Boş vermek ve olduğu yerde kalmak, cisimlenmek ve birçok seçenek aklında uçuştu. Bileğinde kıvranan yılanı fark etmesi düşüncelerini sonlandırıp kararını hızlandırmıştı. Burnunun üstünde zorlukla duran maskeyi oynatıp görüş açısını tekrar kazandı. El çabukluğu ile olduğu yerden kalktı ve asasını bileğinin zarif hareketleri ile perçimleştirip, zihnindeki sözcüklerin etkilerini saniyeler sonra izledi. Lordun kelimeleri yılandan mı zihninden mi geldiği bilinmez her hücresi bu uyarıya kulak verdi. Lorenzo’nun olduğu taraf yönelip adamın yakınında ufak bir ıslık çaldı. Nereye cisimlenmek gibi bir derdi yoktu. Issız yer düşüncesi sadece babasının mezarının gözleri önüne gelmesi ile anlam kazandı. Soğuk mermerler arasında ki yazı gözlerine yansıdı. Bir gün onun içinde ayarlanacak mermer için zamanı var mıydı? Lorenzo’nun bakışları Eileen ile buluşup baş hareketine dönüştüğünde artık gitme vaktinin geldiğini düşünmüştü. Bu yıkımdan sonra Deniz Kulübesine gitmek onun için anlamsızdı ama karşı çıkmak daha da anlamsız geliyordu. Birkaç büyü daha malikanenin duvarlarına savurup un ufak olmasını seyretti. Ardından Lorenzo’nun omzuna dokuması ile adama bakıp gülümsedi. Onun sesini duydu ama dediklerini anlamadı. Gözleri önünde cisimlenen adama bakakaldı. Sonrasına Lord’un hareketini kısa bir an izledi. Her şey artık dilediği gibi olsun. Clayton çok yazık, güzel bir yerdin. Asasını kavradı ve dokunduğu mermermerin ismini fısıldadı. Bedeni kusursuz, dalgalı bir biçimde yok olurken ayaklarının altındaki zemin kaydı. Tekrar ayaklarını basacağı sağlam bir zemin bulana denk gözlerini kapamayı yeğledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cecilia Neithan

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Cecilia Neithan



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Kan Durumu : Melez
Patronus : Dağ Gelinciği

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 5 EmptyCuma Nis. 02, 2010 7:45 pm

Uyanmasına ve birden kendine gelmesine neden olan tek şey yaşama içgüdüsüydü. Bu sefer birkaç lanetten kurtulmak veya tavandan yağan alevlere karşı kendisini savunmak değildi bu. Şu anda gerçekten boğuluyordu. Gözyaşlarına değil, nefes alamıyordu. Boynunan başlayıp vücudunu iyice saran kalın halatlar nefes almasını imkansızlaştırıyordu. Fakat yardım edecek kimse yoktu. Godric's Hollow'un en görkemli binasından geriye sadece birkaç tuğla ve bir çift eskitme koltuk kalmıştı. Duvarlar yıkılmıştı. Koltukların tüyleri her bir tarafta uçuşuyordu ve bütün arkadaşları yerde, ölümün soğuk kolları arasında yatıyordu. Birazdan sıranın ona geleceğini düşünmenin bunu yapmayı zorlaştıracağını bildiği için onu saran kalın iplerle mücadele edip birkaç adım ötesindeki asasına uzanma çabalarının başarıyla sonuçlanmasına sevinip onu hassas bedenine doğrultup bütün gücünü vererek haykırdı: "Diffindo!" tekrar nefes aldığında büyünün işe yaradığını anladı. Elli metre ötede hala bir düello vardı fakat onun buna katılacak gücü yoktu. O ipler onu öldürmemişti fakat müthiş bir enerji kaybı yüzünden ölebilirdi. Sonra yavaşça, çok yavaşça doğrulup oturdu. Düşerken çarptığı ,ve şimdi yerinde olmayan, küçük ahşap masanın bıraktığı zonklama çok şiddetliydi. Buna rağmen ayağa kalktı. Bu gecede oluşan yıkıma baktı. Sadece tek bir gecede... Malikanenin artık dışarıdaki üstü açık bir alandan farkı yoktu. Eskiden soluk beyaz duvarların koruduğu evdeki eşyalar bazen şiddetlenen rüzgarın etkisiyle havaya karışmışlardı. Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın bütün üyeleriyle beraber çekilen resmin altın çerçevesi paramparça bir halde yerdeydi. İçindeki resim ise yer yer tüterek beş metre uzaklıkta, döşemenin üzerinde duruyordu. Kaburgalarındaki acıyı görmezden gelip yüzünü buruşturarak eğildi ve resimi aldı. Resmin üzerinde beliren damlaları görene kadar ağladığını fark etmemişti. Resmi alıp cüppesinin iç cebine koydu ve elinin tersiyle gözlerini sildi. Yapılacak tek bir şey vardı artık. Bundan nefret etse de bu noktadan sonra gitmeliydi. Yapabileceği her şeyi yapmıştı. Hala burada kalmayı sürdürmek yalnızca aptallık olurdu. Bunun Yoldaşlık'ın hanesine yazılacak bir artı değil bir eksi olma ihtimali çok daha yüksekti çünkü birilerinin haytta kalmaya devam etmesi gerekiyordu. Bu yüzden gitmeliydi. Daha fazla düşünmeden (çünkü düşünürse her an karar değiştirebilirdi) olduğu yerde döndü ve gecenin içinde kayboldu. Gidilecek bir yer yoktu. Serin akşam havasında yüzünü yalayan rüzgar ona yol gösterici olacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/b-o-u-d-l-a-i-r-
 

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
5 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-