AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
YazarMesaj
Aleix Espera

GezginGezgin
Aleix Espera



Mücadele Tarafı : Karanlık
Rp Sevgilisi : gerek var mı ?
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kurbağa

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyÇarş. Mart 17, 2010 8:19 pm

Ağlıyordu delirir gibi. Ruhundaki büyük boşluk gün geçtikçe büyüyordu. Büyüdükçe daha çok yalınlaşıyordu kalbi...Saçları masum yüzüne yapışmıştı. Siyah pelerininin etekleri dağılmıştı bedeninin etrafına. Her çektirdiği azap onda kalmıştı. Daha fazla kan gerekliydi ona daha çok haykırış , daha çok ızdırap.

Sancıyordu işaretim. Demek ki lordum başarlı olmuştu herzamanki gibi. İçim rahattı. Bu habere ne sevinmiş nede üzülmüştüm. Yerimden kalkmak istemiyordum lakin uzun zamandır görevimi aksatmıştım. Bu kasvetli kötü kokan odada duruyor , soğuk duvarlara yaslıyordum başımı. Küçücük pencereye odakladım bakışlarımı.Dolunay vardı. Aynı dolunay altında binlerce kimsesiz insan...
Derin bir nefes aldım ve yerimden kalktım hızlıca. Gözlerim yanıyor ve miğdem bulanıyordu. Galiba bu lanet dünya beni tutuyordu. Tüm sessizliği boğan bir gıcırtıyla açtı kapıyı. Soğuk bir rüzgar karşıladı beni. Oda hoşnutsuzdu benim gibi. Nefesi sondurucuydu. Bana yaşadığımı hatırlatmıştı. Ona minnettardım.
Clayton malikanesine büyük bir saldırı vardı. Yıldızlar bile korkup kaçmışlardı ölümün kokusunu alınca. Küçük bir kayanın yanında duruyordum. O anda duymuştum lordumum kadim sesini '' Bombarda Maxima ''. Bir anda kocaman bir yarık oluşmuştu güzel malikanenin bakımlı duvarlarında. Hızlıca yürümeye başlamıştım.

Yoldaşlık üyelerine içten içe acıyordum. Kutsal bir değer bulup ona bağlanıyorlardı. ''İyilik ve güzellik ''. Aslında onlarda gerçeğin farkındalardı.,tüm bunlar bir kandırmacaydı. Nefes alan hiçbir yaratık iyi değildi. Yalan ,şehvet,kibir ve kıskançlıktı kalplerin ham maddesi. Bu sebeple düşünebiliyorduk , düşünen insandı kalbindeki pembeliği bir anda silebilen...
Birbirleri için yaşıyor gibi görünüyorlardı. Bu çok komikti. İnce ellerimi asama götürdüm. İçeri girip yıkım yapıp daha fazla nasıl acı verebilirim diye düşünecektim.

Karargahın geniş koridorlarında ilerliyordum. Yanımdan geçen affedilmez lanetler beni iyice keyiflendiriyordu. O anda farkettim koridorun sonundaki kapıyı. Kapalıydı ve çevresindeki duvarlar hala ayaktaydı. Kapıya doğru yürüdüm. Tam önünde durup asamı kapıya yönelttim '' Alohomora '' dedim sessizce. Sonuç belliydi. Kapı açılmadı. Bu seferde asamı boğazıma dayadım ve '' Kapıyı aç yoldaş...yaralı var '' dedim acıyla. Aradan çok az bir süre geçtikten sonra kapı kolu oynamaya başladı ve kapının ardından titrek bir sesle tuhaf kelimeler söylendi. Bir ninni gibiydi. Asamı karşıya doğrultup bekledim , bahsettiğim şey buydu. Bunların tek derdi iyilikti.
Kapı açılmış ve ben içerideki cadıyla başbaşa kalmıştım. Bu iş sandığımından kolay olmuştu. Cadıyı tanıyordum , bayan Crash. Bakanlıkta sürekli koşuşturan tombul ,esmer bir kadın bu. Eğer o ağır demir maskem olmasaydıda bu duruma şaşırmazdı. Ona çok dostane davranışlarım yoktu.
Omuzlarını dikleştirmiş doğruca bana bakıyordu. Anlaşılan cesur biriydi. Ihmm fazlaca cesur. Asası şaşırtma büyümün etkisiyle bir yerlere fırlamıştı.
Asamı üzerinde tutp odada volta atmaya başladım. Cesurluğunun hakkını vermeliydim. '' Sana bir seçim hakkı vereceğim bayan '' dedim. Hiç hareket etmedi hala bana kitlenmişti gözleri ve sürdürdüm sözlerimi '' direk mi öldüriyim yoksa bi...biraz eğlenelim mi?''. Gözleri omzumun ardındaki boşluğa kilitlenmişti. Gülümsüyordu. Arkamda biri olduğunu farketmediğimi sanıyordu. Kurtulacağım diye düşünüyordu. İşte şimdi olay renkleniyordu. Elimden kurtulamamıştı hiçbir kurban ve kurtulamayacaktıda. Zor bir iş mi olacaktı benim için ? Tabiki hayır. Hafif adımlarla ilerliyordu arkamdaki kahraman. '' Sectumsempra '' bağırdım ve arkaya doğru hızlıca dönüp diğer büyücünün boğazına dayadım asamı. Favori büyüm hedefi on ikiden vurmuştu. Tıknaz cadı yerde yatıyordu. Kanları süzülüyordu gögsünden eski parkelere doğru. Daha çok gençti yaşamı elimde olan büyücü. Alnında en ufal bir kırışıklık yoktu. Hogwarts tan daha yeni mezundu bu her halinden belliydi. Hiçbir kitapta yazmıyordu çaresizlik duygusu ve hiçbir sınavında yaşamamıştı bunu uygulamalı olarak...''Aveda Kedavra '' yıkıldı ayaklarımın dibine. Ayağımı çektim sertçe. Kesinlikle yeteneksizdi .Daha iyileriyle karşılaşmıştım. Cadı ise ağlıyordu. Ağlayan bir baykuş gibiydi. Fazlasıyla rahatsız edici. Belkide küçük fahişesiydi bu büyücü. Yüksek sesle güldüm. Burada çok zaman kaybetmiştim. Vücudunda açtığım derin bıçak yaraları parçalamıştı pahalı pelerinini , karamel rengi saçları dağılmıştı. Ölüme çok yaklaşmıştı. Bunu benim yardımım olmadan da başarabilirdi. En azından bunu yapabilirdi.
Tekrar koridora çıktığımda işlerin daha da büyüdüğünü farkettim. Lanetler yağıyordu gökyüzünden.Nefret kokyordu her yer.

Ve herşey bir anda oldu. Küçük çaplı bir patlamanın ardından yığıldım yere. Sol elimin üzerine düşmüştüm. Bileğim çok acıyordu. Artık işlevini yitirmişti. Düzeltmem gerekiyordu. Her an ölümle karşı karşıyaydım. Yerde acı içinde kıvranan bir ölüm yiyen...Bileğime dikkat ederek yerde sürünmeye başladım. Ağrı gittikçe artıyordu. Canım çok yanıyordu. Gözlerim ağlamaya hazırdı. Maskem nefes almamı güçleştiriyordu. Neyseki olduğum yer fazla kalabalık değildi. Birkaç tane lanet savuşturabilmişti. Bir köşeye yasladım kendimi. Derin bir nefes aldım ve bileğimin üzerindeki kanımı pelerinime sürdüm. Dilerimi sıkıyordum. Yavaşça mırıldandım büyülü sözleri ''Brackium Emendo ''. Ufak bir yanmanın ardından artık iyiydim. Bileğim eskisi kadar sağlamdı. Ayağa kalktım ve kendime uygun bir rakip aramaya başladım...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felicio T. Montae

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Felicio T. Montae



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyPerş. Mart 18, 2010 4:29 pm

Bir ritüelin ortasında kendisini sarmalayan ilahi gücü hissetmiş bir rahip gibi etrafını sarmalayan huşunun tadını çıkararak ilerledi. Öylesine tatmin edici bir histi ki bu, neredeyse kollarını iki yana açacaktı içini dolduran coşkunun etkisiyle. Gönderdiği büyü ilk notası olmuştu yıkımın senfonisinin. Ardından gönderilenler ise hırçın melodinin pençeleriymişçesine duvardaki yarığı derin ve geniş bir oyuğa çevirmekte gecikmemişlerdi. Attığı her adımın sonrasında pelerinin dalgalanmasına aldırmadan yürüyen Lord etrafına bakındı. Tamamen yok olmuş sayılabilecek kadar açılmış duvarın sıradana yakın bir ayrıntı olduğunu vurgulamak istercesine her şey darmadağın olmuştu. Geniş holün iki yanından üst kata doğru uzanan merdivenlerin korkulukları kırılmıştı; sivri uçlu parçaları ellerine geçiren vampirlerin bazıları onları silah olarak kullanıyordu. Tepedeki muazzam avizeden sarkan bine yakın kristalin yarısı parçalanmış, aşağıda savaşan büyücü ve cadıların üstüne yağmıştı. Duvarları süsleyen portrelerin çoğu mahvolmuştu. Bu zarardan nasibini almayanlar ise daimi sahipleri tarafından terk edilmişti. Zemini kaplayan siyah beyaz karoların çoğu parçalanmıştı. Yerinde büyük bir boşluk bırakaran yıkılan duvara bağlı kirişlerin üstlerindeki yükü taşımakta güçlük çektiklerini gördü keyif alarak. Clayton Malikanesi'nin bu saldırıyı omuzlarında taşıyabilmesi, Yoldaşlık'ınki kadar zordu görünüşe bakılırsa. Malikanenin her tarafında büyücüler savaşıyordu. Sayılar önemli değildi, herkes karşı tarafa mümkün olduğunca çok zarar vermenin peşindeydi. Dikkatini en uç seviyeye çıkararak girişten iç kısımlara ilerlemeye başladı. Bir yandan kendisiyle karşılaşan büyücülerin yüzlerindeki ifadeleri gözlemlerken, diğer yandan da içinden her an patlak verebilecek bir düello ihtimaline karşılık kalkan büyülerini geçiriyordu. Kendisine saldıracak birinin ortaya çıkması konusunda sabırsızlanırken merdivenlerin üst kısmından gönderilen bir laneti son anda fark edip başını eğdi. Laneti gönderen büyücünün kim olduğunu görmek için başını kaldırdığında tanımadığı bir yüzle karşılaştı. Genç, çiçek bozuğu suratlı büyücünün kendisini hareketsiz bir şekilde izleyen gözlerine bakarak arsızca sırıttı. Eğlenceli olacağını düşünürken, çocuğun arkasında beliren bir vampir dişlerini onun boynunun yan tarafına geçirerek kanını emmeye başladı. Bu rahatsız edici görüntü karşısında yüzünü buruşturarak bakışlarını kaçıran Lord etrafına bakındı.

Yandaşları üstünlüğü sağlamış gibi gözüküyordu. Üst kattan giren vampirler oradaki büyücülerin çoğuyla ilgilenmiş, alt kata cisimlenen Ölüm Yiyenler ise yeni yeni dağılmaya başlayan toz katmanına rağmen evdeki Yoldaşlık üyelerini köşelere çekilmeye zorlamışlardı. Sayıları oldukça fazlaydı onlara göre, Yoldaşlık üyelerinin arasında oldukça yetenekli büyücü ve cadıların bulunması bu büyük farkı bir yere kadar azaltsa da, iki tarafın eşitlenmesi hala uzak bir ihtimal gibi gözüküyordu. Bazı Ölüm Yiyenlerin bağırışmalar arasında dışarı çıktığını görünce orada neler döndüğünü merak etti. Arkalarından seğirten bir grup yoldaşlık üyesinin de duvardaki açıklığa yöneldiğini görünce kemik saplı asasını tepedeki avizeye doğrultup haykırdı. "Confringo!"

Avizenin kalın zincirine isabet eden büyü metalin ayrışmasına ve hızla açılıp devasa avizeyi serbest bırakmasına neden oldu. Devasa avize yere ulaşmadan önce bile birkaç yüz etrafa bakınarak kendisininkini bulmuştu. Avize büyük bir gürültü çıkararak yere düştü ve üç kişiyi -ezilmiş vücutların kimlere ait olduğunu görmeye çalışmayacaktı- altına aldı. Yıkımın hissettirdiği keyif yüzüne çılgınlık derecesinde yansıyan Lord merdivenlerden hızla inerken dışarıdaki büyücü ve cadıları gördü. Kendi başladıkları noktaya cisimlenmiş, adamlarına saldırarak Ölüm Yiyenler'in bir kısmını alt etmiş, kalanları ise ev ile mezarlık arasında, iki ateşin ortasında bırakmaya çalışıyorlardı. Bazıları ise hızlı davranarak eve girmişti bile. Sayılarındaki azlığa nazaran büyük zarar verseler de, durumlarının çatışmayı Yoldaşlık lehine çeviremeyecek kadar acınası olduğunu gören Lord sinirli bir ifadeyle gülümsedi. Öfkesinin içgüdüsel olarak ele geçirdiği vücudu damarlarında akan sihirli kanın gücü karşısında karıncalanmaya başlamıştı. Kendini adadığı, hizmet ettiği ve tapındığı tek varlık olan güç, mükafatlarının önüne sermeye başlamıştı yine. Uzuvlarından içeri çektiği enerjiyi dudaklarının arasında sese dönüştürerek haykırdı. "Absorpe Protegrus!" Kendisinin ve yakınındaki yoldaşlarının önüne koyduğu bu kalkan yeni gelenlere karşı bir süreliğine kesin bir savunma sağlayacaktı. O süreyi mümkün olduğunca verimli kullanabilmek için sesini yükselterek yandaşlarına komut verdi. "İşlerini bitirin!" Bu iş git gide daha eğlenceli bir hal almaya başlıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eileen Garcia

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Eileen Garcia



Mücadele Tarafı : Doğduğundan beri Ölüm'le
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Sırtlan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 19, 2010 12:52 pm

Adımların birbiri takibi ince bir ritüel biçiminde işliyordu. Asası elinde iğreti bir hava ile aşağıya sarkmış yeri geldiğinde hedefi bulacak bir biçimde ileri dönüktü. Mırıldanma eşliğinde söylediği büyüler hızla ilerleyip duvarın kalbini buluyordu. Yüzündeki tebessümden başka hiçbir ayrıntısı görülmeyen Eileen için yavaş yavaş ne yaptığının bilinci yok oluyordu. Etrafı yerle bir etmek, gördüklerini taş duvarda ezmek bir süre sonra ona basit ve sıradan bir iş gibi gelmeye başlamıştı. Hiçbir zaman bu tür gösterilerden hoşlanmazdı. Ama binaya yaklaşana kadar söyleyeceği büyüler sadece yıkımdan ibaretti. Adımlarını sakin biçimde ileri doğru atıyor ve yakına gelen büyüleri geri savurarak kendini korumayı da ihmal etmiyordu. Tüm bunlar olurken aceleci davranmak yerine ağır adımlar ona eşlik ediyordu. Nihayet Clayton Malikanesi'nin dökük duvarına adımını attığında içeride bulunan iki kişinin donuk bakışları ile karşılaştı. Birinin zihnini kilitleyip oraya çökmesini sağladı. Yıkımın son aşamasına zar zor dayanacak olan duvarı kendine siper etmiş adama baktı ve dudakları oynadı. “Occlumency!” Zihninden geçenler hızla aktı. Yukarı katta bulunanlar ve aşağıda mücadele edenlerin listesi çabucak belirdi. Jackson'ın burada oluşu üzerine gülümsedi. Yaşlı ihtiyarın mücadelesini görmek isterdi ama ona görünmek çok da akıllıca değildi. Aklına ikinci bir isim geldiğinde gülümsemesi soldu. ‘Demek Kevin buralarda değil. Şimdilik!’ Hızla yığından zıplayıp içeri daldı ve zihnini okuduğu adamın asasını düşürdü ve ardından kendine doğru çekti. Adamın asasını eline aldığı an dudaklarının mırıltısından kopan sözcükler adamı görünmez iplerle bağladı. Öldürmek diğerlerinin işi olmalıydı ve aklını bozan garip bir büyü ile onun işini sonlandırdı. Eğer hayatta kalırsa neler hatırlayacağı merak konusu olabilirdi. Karanlığa gömülen duvarlar ve şiddetli gürültü arasından ilerledi. Birkaç kişiyi daha etkisiz hale getirmek dileğinde olsa da vampirlerin bir kaçının üst kata seyirttiğini gördü. Onların işine karışma nezaketsizliğini göstermeyecekti. Ne için yorsundu ki kendini? Geriye döndü. İçeride bulunanların isimleri yeterdi ve onların ölme ihtimalini tarttı. Bazıları için şans gerekli olsa da, kendi içinde ufak bir şans diledi. Hızla evden uzaklaşırken yeni bir takımın cisimlendiğini gördü. İçerlerindeki tanıdık isimleri gördükçe dudak büktü. Geriye doğru attığı her adımda asasından hızla yönelen büyüler malikaneye ilerliyordu. Bir an Lord’un yaptığı büyüyü algıladı. Koruma kalkanı Lord’un arkalarındakileri korumak için çok kalamazdı. Bir an gözleri Kevin’i seçti. Asasını ileriye doğru savurmuş adamın yüz hattındaki sertliği ve dudaklarının oluşturduğu dansı seçebiliyordu. Yönelttiği büyülerin gücünü algılamak için maruz kalmak yersizdi. Biraz uzağında bir zamanlar öğrencisi olan Paula mücadeleye karışmıştı. Gördüğü her canlıyı haklayacak gayreti gösteriyordu. Yeni yetmelik dönemini atlatmış, olgun çehreye sahip kızın keskin bakışları altında yaralanan birkaç Ölüm Yiyen’e acıdı. Ona bakarken öğrettiklerinden bir an gurur duydu. Belki kendi sayesinde buraya gelmemişti ama ondan bir şeyler kaptığını ümit etmek istediğini fark etti. Gözleri o ikisinden uzaklaştığında tekrar eski zamana dönmüş ve asasının istemsiz çalışmasına son vermişti. Şimdi bilinçli olarak ağzından dökülen büyüler karşısında ne olursa olsun hedefine ulaşıyordu. İster duvarın enkazı, ister bir insanın çığlığı kadar etkiliydi. Gözleri yanındakilerde dolaştı. Vampirlerin yüzünde hoşnut bir ifade vardı ve büyülü savaşa pek yanaşmıyorlardı. Ölüm Yiyenler asasının kuvvetine sarılmış. Kendini korumak adına gereksiz çaba ile karşısındakileri yok etmeye adamıştı. Gözleri adımlarını yere sabitleyen adamda takıldı. Lorenzo’nun cübbesini ve boyunu posunu tanıdı. Onu kim bilir kaç kere bu şekilde görmüştü. Onun yakınına geldi ve ıslık çalarak onu duymasını sağladı. Lorenzo’nun dudakları durmaksızın oynaşıyordu. Eileen’ı tanıdığını gösteren bir hareketinden sonra ilgisi malikaneye takrar dönmüştü. Birbirlerine kenetlenmiş toplumda hatırasında kalanlar sonradan sadece bu anlar oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyCuma Mart 19, 2010 2:38 pm

Toz taneleri gözlerinin önünde sanki yavaş yavaş büyüyen bulutlara dönüşüyor gibiydi. Her yıkım büyüsünün ardından, zaman aralığı içerisinde genişler gibi uğultuya dönüşen çığlıklar sarıyordu etrafı. Kulaklarına dolan her seste bir başka feryat, bir başka tükürüklerle dolu hüküm vardı. Nefretin acılı ve yapış yapış tonu sindiği her dudaktan çıkan kelimeyi büyütüyordu. Her an biraz daha ağıda benziyordu feryat figanın birleşimi. Kabul etmek zorundaydılar. Gafil avlanmışlardı. Nereye koşacağını bilemez halde görünmüyor olsa da, içinde kanat çırpan, kafesine yaklaşan pis sokak kedisinden kaçacak tek yeri, kafesinin bir başka köşesi olan bir kuş gibi dengesiz hareket ediyordu. Savaş başladığı andan beri ölüm yiyenlerin üstünlüğü su götürmezdi. Elinden geleni yapan yoldaşlık üyeleri malikaneyi ve kendilerini savunmaya devam ediyorlar, her büyüde karşı tarafa kalıcı zararlar veriyorlardı. Ancak kendilerinden eksilen adam sayısı da an geçtikçe fazlalaşıyordu. Paula gözleri önünde bir vampirin boynuna dişlerini geçirdiği bir dostuna bakabildi sadece. Eli asasını kaldırmaya yeltenemeden, ensesinde ismini söyleyen güzel kokulu bir nefes duydu. Başını çeviremeden omzunda patlayan büyüyle odadaki tek sağlam duvara çarptı şiddetle. Yere düşmeden önce görebildiği tek şey, vampirin dişlerini göstererek kendisine doğru yaklaşıyor olduğuydu. Belki de kimden geldiğini bilmediği bu büyüye teşekkür etmeliydi.

Koluna kadar inen sancı yüzünden midesi kasılıyordu. Çarptığı sırada yaralanan dirseğine baktı kolunu acıyla kaldırarak. Kanamayı durdurmak için yüzünü buruşturup söylendi. Fırlatıldığı yerde kısmen saklanan bedenine güç veriyordu. ‘’ Ferula.’’ İsteksiz bir fısıltı halinde çıkan bu büyüden sonra yerde doğruldu. O anda yanı başında biten bir ölüm yiyen ile kendine geldi iyiden iyiye. Adını bilen bir kişi daha vardı. Bunlar dost sandıkları düşmanları mıydı? Yoksa kendisinin henüz tanışma fırsatı bulduğu bunca düşmanı mı vardı? Elinden gelen tek şey koridorun diğer ucuna cisimlenmek oldu. ‘’ Evapsie!’’ Görüntüsü karşı kısımda belirdiğinde gözlerini dehşetle açmıştı genç cadı. Bu sesi tanıyordu. Bu sesi uzun zamandır biliyordu. Ursula öldükten sonra daha sık duyduğu bu ses, Zosia’dan geliyordu. Karmaşık aile ilişkilerinden birinin meyvesi olan üvey ablasına baktı koridorun diğer ucundan. ‘’ Zosia, sen…’’ Yüzündeki maskeyi asasıyla yok eden cadıdaki soğuk gülümsemenin anlamı tamamen kişiye göre değişebilecek türdendi. Bu bir af dileğine de benziyordu, bir acıma belirtisine de. Ne yapacağını bilemez halde yerinden doğrulan Paula, sendeleyerek üvey ablasına doğru adım attı. Gözlerinden dökülen buz parçaları toza bulanıyor, acı veriyordu. Yoldaşlık üyelerinden biri olan Cecilia, yanında bir başka büyücü için belirdiğinde algısını toparladı. Kadının tam tersi yönde savurduğu büyüsüne karşılık, arkasını döndüğü Zosia’nın asasını kaldırdığını gördü. Ne yaptığını düşünmeye vakit bulamadan Cecilia’nın yüzünü Zosia’ya dönüp, savurduğu büyüyü fark etti. Cadının asasından çıkan kıvılcımlar üvey ablasına ulaşmadan kesilivermişti. ‘’ Nasıl bu kadar güçlendi? ‘’ Fısıltısı bir patlamayla kesildi. Yeniden aynı omzuna isabet etti zayıf ama can yakan bir büyü. Toz toprak ve cam parçaları içerisinde odanın diğer ucuna sürüldü. Yeniden aynı mükemmel bedenle karşılaştı. Dudaklarından dostlarından kim bilir hangisinin taze kanı damlayan vampire baktı. Yaratık ona doğru hızlı bir adım atarken, asasından çıkan büyüye tüm gücünü verdi. '' Incendio Duo! '' Alevler odayı dolduracak kadar büyüdüğünde kendisine zarar vermemek için asasını indirdi. Kusursuz beden çoktan ortadan kaybolmuştu elbette, ancak duvarlarda can bulan kıvılcımlar büyümeye başlıyordu. Duvar kağıtları ve eşyalar tutuşmuştu. Malikane artık yanmaya da başlamıştı. Bunca yıkımdan sonra bunun yaratacağı tek fark, daha zor nefes alabilecek olduğuydu.Kendisine geldiğinde az evvelkinden biraz daha uzakta kalan bir beden gördü alevlerin ışığında. Her yanı çizikler ve kesikler içerisinde kalan Paula, karşısında ve biraz uzağında dikilen Zosia’ya bakıyordu. Ve hemen arkasında sakince ona yaklaşan bir büyücüye. Asasını ikisine doğrultmuş, kendisine yardım edecek birinin gelmesini umuyordu. Yapacağı tek kalkan büyüsüyle gücünün tükeneceğini biliyordu.

Dışarıdan gelen sesler ve ölüm yiyenlerin küfür dolu feryatlarıyla tek anlayabildiği destek geldiğiydi. Tanıdık bağırtılara karşı bir an yüzü yumuşar gibi oldu. Gürültüyle düşen koskoca avizenin demir çubukları altında delik deşik olan bedenlerin iniltisi hala sürerken, sıradaki kurbanın kendisi olması, an meselesiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
Elouan Mael Silimauré

İksirİksir
Elouan Mael Silimauré



Mücadele Tarafı : Kendi
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Testral

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyC.tesi Mart 20, 2010 3:29 pm

…Lil bir anda ortadan kaybolmuştu, tabii o acınacak haldeki vampirde. Eleutherios bir an şaşkınlığı içinde duraksadı. Ardından bu küçücük arayı iyi bir şekilde değerlendirebileceğini düşündü. Odaya girdiği yarığın yanına yaklaştı ve asasını gökyüzüne kaldırdı. İçi ürpermişti ve sevinçle dolmuştu. Bu sevincin ve ürpermenin nedeni göklerle ışıldayan karanlık işaretti. Eleutherios’a göre karanlık işaret böylesine durgun bir havada hiç bir işe yaramıyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Düşündü. Ardından aklına bir büyü geldi. Güçlü bir büyüdü ve yanlış yapılırsa sonuçları çok kötü olabilirdi. Asasını gökyüzüne doğrulttu ve o dolgun sesiyle bağırdı. ''Meteolojinx Recanto'' Hava bir anda değişmişti. Göğü bir sürü kasvetli bulup kaplamıştı. Ardından şimşekler ve çiseleyen yağmur. İşte böyle bir havada karanlık işaret mükemmel görünüyordu. Tam o sırada, bulunduğu odada bir sallantı olmuştu. Bu gelen Lil idi ve yeniden Eleutherios’un ellerini düşmüştü.

Asasını Lil’e doğrulttuğu anda Lil yakınındaki vampirden kurtulmak için ateşle oynamıştı. Yazık! Nede güçsüz düşmüştü ki ateşi bu kadar az çıkıyordu. Bir an ona acıdı Eleutherios fakat ardından bir sürü düşünce kafasının içinde dolaşmaya başladı. Düşünceler içinde boğulurken odanın dışında birini gördü. Bu Cecilia idi. Tamamen bu işle alakasızdı ama Eleutherios’un içindeki öldürme arzusu bir büyü yapmak istiyordu. Asasını kavradı ve odanın dışındaki Cecilia’ya onu geri savuracak bir büyü attı. Zosia’da odadaydı. Bunun bir önemi yoktu tabii. Ama Eleutherios, Zosia’nın önünde durmasına izin veremezdi. Bu işi bitirmeliydi. Lil çok kötü acılar çekmeliydi. Asasını indirerek eliyle Zosia’nın kolundan tuttu ve ona şunları söyledi. ''Çekil Zosia, bu benim işim.'' Sesi her zamankinden daha dolgundu. Zosia’yı kenara itmişti. Ardından yerde yatan zavallı Lil’e çevirdi asasını ve eğlenceyi başlattı. ''Crucio!'' Lil acılar içinde kıvranırken, Eleutherios bundan zevk alıyordu. Büyüyü art arta yaptıkça daha da bir hoş oluyordu içi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cecilia Neithan

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Cecilia Neithan



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık
Kan Durumu : Melez
Patronus : Dağ Gelinciği

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyC.tesi Mart 20, 2010 5:38 pm

Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki dünyanın sonuna gelmiş gibiydiler. Beklenmedik bir anda gafil avlanmışlardı. Sayıca üstünlük karşı taraftaydı. Büyüler her yanda uçuşuyordu. İstenmedik görüntülere şahit olurken midesi bulandı. Böyle haince bir saldırıyı gerçekten beklemiyorlardı. Sımsıcacık koltuklara gömülmüş, şömineden gelen neşeli çatırdılar ve onları anne kucağı gibi karşılayan loş ışıklarla iyice hantallaşmışlardı. Birkaç büyücünün uyurken çıkardığı horlama seslerine gülüyorlardı. Yarım saat öncesiyle bu an arasında acınacak bir fark vardı. Kavga bitmiyordu. Daha niceleri ölecek, çıldıracak ya da sonsuza kadar sakat kalacaklardı. Birçok küçük büyücünün ailesi dağılacaktı. Ne için? Bir avuç kendini bilmez için mi? Buna izin verilemezdi. Asasındaki eşsiz nar ağacının kokusu burun deliklerini doldururken çaresizce her şeyin bittiğini düşünüp kendini muhteşem bir ormanın kollarına bırakmış bir şekilde hayal edip fısıldadı: "Expecto Patronum!" Asasının ucundan fırlayan bodur gelincik ayaklarının dibine dolandı. O da gitmek istemiyordu. Cecilia'yı bırakmak istemiyordu. Cecilia da onun burada kalmasını, umudunun simgesinin parlamaya devam etmesini istiyordu fakat acele etmeliydi. "Xlea ben Cecila. Kapana kısıldık, acele edin. Clayton'dayız!" En yakın iş arkadaşının bu mesajı en kısa zamanda almasını umarak olduğu yerden birkaç adım uzaklaştı. Cecilia'yı gözüne kıstıran maskeli karartı ona uğursuz bir lanet göndermek üzereyken tek elle yapılan büyü onu savuşturdu. Savunma büyüleri konusunda iyiydi. Her isteyeni Bakanlık'a almıyorlardı sonuçta. Gerçi bu, elinde olan imkanların kötüye kullanılmayacağının garantisi değildi. Maskesi olmayan siluetlerin birçoğuyla birkaç kereden fazla bir göz aşinalığı vardı. Onlara dikkat dağıtıcı lanetler savururken gözüne yakın bir isim çarptı. Lilith'ti bu. Başında birkaç tane maskeli şekil vardı. Umutsuz görünüyordu. Şu anda zor durumda değildi. Ona yardım etmesi gerekiyordu. Yanına gitti. Maskesinin arkasından kızıl saçları belli olan cadıya bir büyü yapmaya çalıştı fakat büyüsü ustaca bir kalkanla yarıda kalmıştı. Lilith'in yanında bir şey fısıldadığını duydu fakat oan konsantre olamamıştı çünkü oda artık resmen yerle bir oluyordu. Tavandan tuğla ve tozlar yağıyordu. Bir bedenin üst katta açılan delikten aşağıya düşüşünü gördü. Yukarıda başka biri var mı diye bakmaya yönelirken iğrenç bir kan ve ter kokusu aldı. Oradan uzaklaşmak iyi bir fikirdi. Merdivenin başındaki basamaklara çıkıp üst kattaki sesleri dinlemeye çalıştı. Birkaç büyü orasının boş olduğuna işaret ediyordu. Artık geri dönebilirdi. Yerde yatan beden hafif hafif kıpırdıyor, arasıra da inliyordu. Onu yatıştırmaya çalışıp kırılan birkaç kaburgasını düzeltti. Tam o sırada iki şey aynı anda oldu. Müthiş bir kükreme duyuldu ve Cecilia gafil avlanarak kaynağını bilmediği bir büyüyle yüzünün üstüne düştü. Yere kapaklandığı sırada geniş odanın tam karşısında maksi boyutlardaki alevler jer bir tarafı sarmaya başlıyordu. Kül olacaklardı. Hemen asasını çıkarıp bütün gücüyle bağırdı. "AGUAMENTİ! AGUAMENTİ!" Şimdi her yerden yükselen bu haykırış yine de yeterli olmuyordu. Yerde yatan ufak tefek cadıya yardım edip onu dışarı çıkardı. Her taraf duman doluydu. Nefes almak imkansızlaşıyordu ve sonra mucize gibi, oradaydılar işte. En azından yedi kişiydiler. Hepsinin yüzlerinde endişe ve korku vardı. Onları sevinçle karşılayarak onlarla beraber tekrar içeri girdi. Kendini savunamayacak kadar kötü durumda olan tek birkaç beden daha vardı. Tavandan düşen devasa mumlu avizenin altında kalmışlardı. Fakat onlar için yapılabilecek bir şey yoktu artık. Gözünden dökülen gözyaşları çenesindeki kana ve toza karışırken onları elinin tersiyle sildi. Onlara hiçbir şekilde yardım edilemezdi. Fakat hala kurtarılabilecek olanlar vardı. Lilith, sırtını duvara vermiş, zayıf ellerinde ince uzun bir asa tutarak karşısındaki iki Ölüm Yiyen'i başından defetmeye çalışıyordu. Asasını elinde tutan kukuletalı gölgenin yaptığı büyünün Lilith'i nasıl etkilediğini biliyordu. Buna izin vermemeliydi. Hemen arkadaşının yanına gitti. Kukuletalı büyücüyü Asasız Bıraktıktan sonra başka bir savunma büyüsünü haykırdı: "Protego Horriblis!" Bütün gücüyle sarf ettiği bu büyünün etkisiyle Ölüm Yiyen'ler sendeleyerek birkaç adım gerilemek zorunda kaldılar. "Haydi L. Bana dayan. Seni buradan çıkarmamız gerek. Evapsie!" Karargah'ın en yakınındaki sokakta buldular kendilerini. Yoktan bir koltuk var edip Lil'i ona oturttu. Genç cadının halsizce sarkan kolundaki incinmeyi düzeltip ona bir Hayalbozan Büyüsü yaptı. Koltukla beraber bir bukalemun gibi duvarın arkasındaki Muggle serserilerin boyayla yazdığı yazılara karıştılar. İçi tam anlamıyla rahat etmese de tekrar Karargah'a geri döndü. Artık sayıca üstünlük onlardaydı fakat felaketin bilançosu büyük tabirine de korkunç bir mükemmellikle uyuyordular. Yapacak bir şey olsun diye kendisine bir düello ararken ayağına sihirden iplerin dolaşmaya başladığını hissetti. "Diffindo!" Büyünün sahibinin kim olduğunu görmek için arkasını döndüğünde Lilith'i elinden kurtardığı maskeli büyücüyle göz göze geldi. Gözlerindeki eğlence midesini bulandırmıştı. "Sersemlet!" Büyücü dengesini kaybetti. Fakat o kadar güçlüydü ki birkaç saniyede yeniden ayağa kalktı. Kendisine doğrultulan asaya bakarak neyle karşı karşıya olduğunun farkına varmaya çalıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/b-o-u-d-l-a-i-r-
Zosia Silimauré

Büyüceşura Baş HakimiBüyüceşura Baş Hakimi
Zosia Silimauré



Patronus : Gergedan

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyC.tesi Mart 20, 2010 7:45 pm

Dingin ve kırılgan baharlar yolun sonunda hep seni ararlar. Kardeşinin babasına benzeyen gözlerinde hayal mayal bir geçmiş eksantresi canlandı ve o sırada oluşan bir boşlukta, karanlığa bedenini adamış bir başka Silimauré onu yana itme hatasında bulundu. Kısa zaman dilimleri büyük acılar ve şehvetin yosun mazisini doğurur, ne demişti Ursula 'Seçimlerin sadece senin başkasının seçimleri kaderin olmamalı.' Kızgındı, hem de çok fazla ama bilinçsiz kızgınlığı erimiş bir lavdan çok, dingin bir kasırga temasındaydı. İnsanı yakıp kül etmekten çok sarıp sarmalayarak yalnız bir kuşku bulutuna sokup hayatı düşünmesini sağlayacak bir kızgınlık ve bu kaosun ortasında bilinçsizce adaleti yok sayan kişiler. Büyük teyzesi ve Ursula ikisinide sonsuz yolculuğa o ağarlamıştı ve dudaklarında ki son tebessümde adaletin fısıltısı vardı. Yana eğdiği başının etrafında yüzlerce karga uçuşuyordu, tozun daha fazla havaya kalkmasına nefes alınmayacak alan bırakmamasına sebep oluyorlardı. Kızıl saçları ruhunun hengamesinden kopup gelmişçesine yüzüne savruluyordu, Lord'un yok edin çığlıklarına diğerlerinin zafer çığlıkları karışıyordu, aslında bunlar çığlıktan çok bir canavarın böğürtüsünü andırıyordu. Elindeki asasına baktı, o günkü savaşta nasılda kırılmıştı ve gecenin ışığında Damlayan Gözyaşlarına hapsolmuştu. Paula'nın iniltisi onu daldığı düşüncelerden sıyırmıştı, bir arkadaşı onu dışarı çıkarsa da arkasından giden Eleutherios'un durmaya niyeti yok gibiydi.

Peki onu durdurmalı mıydı? Günler sonra kendine lanet edecekti biliyordu bunu ama harem vasat bir yer değildi, babasının iki gözde kızı düşman ve en yakın kardeştiler buna rağmen arada bir çığ vardı. Kararlı adımlarla dışarı çıktı ve "Sen soyumun kanından gelen varlığımızı yok edebilmek için değil, karanlığı yayabilmek için buradayız, kaldı ki gücümün kudreti senin bilemeyeceğin kadardır. Saldırmadan saldıran ve kan akıtanlardan olduğunu görmek üzücü... Şimdi..." Zarif bilekleri olabildiğince hazin bir nezekatle havaya kalktı, Paula çok fazla acı çekiyordu. Bunu bedeninin içinde biliyordu ve bilmek onu daha fazladan düşündürüyordu; "Confundus!" Zarar vermek için yaratılmamıştı ama zarar verenlerden yana seçim yapmıştı yine de kardeşi onun varlığının bir parçasıydı, bu kız onu koruyabilecek biri değildi.İyi biri evet ama güçlü biri hayır. Güç zorluğun içinden açan en zehirli çiçekten bile ölümcül keyif verir, hele ki kendini güçlü sanıp yıkma zerdüştlüğünü gösteren Ölüm Yiyenler Kamarasına bakınca... Lord bu yaptığına çok kızacaktı ama Zosia neyi umursuyordu ki bunu umursasın, bu savaşa zorla sokulmuştu, Ursula sayesinde. Şimdi hesap sorabilecek kadar güçlü olan önüne çıkar ve onu durdururdu ve bunu hayatının en kıymetli şeyiyle öderdi. Hayatıyla...

Zosia, Paula'ya Ursula'nın bulmak için yola çıktığı fakat ölümüne sebep olan şeyden bahsetmek istiyordu, Lord'un ve tüm kötülerin hışmını üstüne çekmek pahasına, kardeşinin kulağına sadece bir anlık bir zamanda "Benimle gel." demiş ve ona elini uzatmıştı. Clayton Malikanesinin tek yıkılmayan yerine kuleye ayın en parlak olduğu yere gitmeliydiler. Eleutherios veya başka biri kim onu durdurabilecek kadar cesursa ona yapabildiği en iyi büyüyü yapmalıydı eğer ki bir ışık hızı zamanında hala hayattaysa Zosia, ona bunu yapan o kişi olabildiğince uzağa kaçmalıydı çünkü öldürmek aptalların işiydi. Ve kızın mavi gözleri ölümün ezasında asla kayboluş olmadığını parıldıyordu.

Diğer ikisinin içlerindeki aşkı hissetmemek mümkün değildi ama o yine de temkinli olmalıydı, asasının ucundan kayan bir damla kaybedecek hiç bir şeyi yokmuşçasına tüm güzelliğini sergiliyordu ve değdiği kişiyi yok edebilecek kadar zehirle parlıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edward Colbert

GezginGezgin
Edward Colbert



Mücadele Tarafı : Redimus.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kurbağa

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 Empty
MesajKonu: Geri: ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç   ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç - Sayfa 3 EmptyC.tesi Mart 20, 2010 9:18 pm

Gelen saldırı şiddetleniyor gibiydi dakikalar ilerledikçe. Jagger ise biçare, oraya buraya lanetler savuruyordu. Derken bir şey oldu, şu yandaki adam, kendini Yoldaşlık’ın lideri ilan etmiş bir yeniyetme, ona ‘budala’ demişti. Jagger’a, budala demişti! Sinir oldu Jagger, zaten Yoldaşlık ile bağları artık eskisi gibi kuvvetli değildi. Genellikle de bunun gibi mankafalar yüzünden oluyordu bu. Her şeyi bir kenara bıraktı, Jack ve sadece ilerlemiş yaşından ötürü bu kendini beğenmişin ona saygı duyması gerektiğine karar kıldı. Bunları düşünürken savaşmayı bırakmıştı. Niye savaşacaktı ki? Yoldaşlık artık neye yarıyordu? Daha doğrusu, Yoldaşlık mensupları artık neye yarıyordu? Yoldaşlık kalmış mıydı? Kaldıysa niye kalmıştı? Yoldaşlık ruhu gitmişti çoktan. Bir yıl kadar önce bitmişti. Ardı arkası kesilmez ölümlerin ardından, değerli kayıplar ardından gitmişti Yoldaşlık ruhu. Şimdi tanınmayan suratlar, ne olduğu belirsiz kimselerle kaynıyordu bu organizasyon. Jagger her zaman şikâyetçiydi bu durumdan, bu yeni lider Néil ise yeni bir şeyi daha kavramasına yardımcı olmuştu; artık burada işi kalmamıştı. Jackson Jeffrey Jagger’ın, Yoldaşlık içerisindeki vazifesi sonlanmıştı. O artık buranın adamı değildi. O artık Yoldaşlık’ın yeni simasına uygun biri değildi. Daha doğrusu Yoldaşlık’ın yeni siması, Jagger’a uygun değildi. Jackson istemiyordu artık böyle işler. Artık buranın mensupları kendini iyilik meleği kuvvet yüklü sanan ahmaklardan ibaretti, ona göre. Çoğunluğu gerçekten de öyleydi. Tecrübesizlerin meskeni olmuştu burası, rahatsızdı bu durumdan Jackson. Şimdi Néil’in lafı ise, bunu iyiden iyiye kavramasına neden olmuştu. ‘Budala’ demişti Jagger’a, söylediği bu söz ikisi arasındaki farkı ortaya koyuyordu. Bu söz, Yoldaşlık ile arası açılan Jagger’ın, onlardan farklı olduğunu ortaya koyuyordu. Artık sıkılmıştı.

Savaşmayı bir kenara bırakmış, bunları düşünüyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu hem de. Yoldaşlık’ta kalamayacağı kesindi; lâkin o aptal Karanlık tutkunları da ona cazip gelmiyordu. Artık ikisine karşı da eşit bir mesafe besliyordu Jackson. Bunun çözümünü daha sonra bulmayı düşündü. Derken, bir lanet tam dibinden geçti ve sakalının bir duman eşliğinde tütmesine neden oldu. Sakalını iki parmağının arasına alıp, bastırmak suretiyle tütmesine engel oldu sonra. Akabinde ayaklandı, açık bir hedef durumundaydı onun için gelen lanetleri basit büyülerle savuşturuyordu. Yürüye yürüye kendisine budala diyen adamın yanına kadar gelip yüksek sesle konuşmaya başladı.
“Bu kadarı yeter. Sizler, hepiniz yani: aptalsınız. Jagger artık sıkıldı ve gidiyor, gerizekalı Néil. Bana budala dememeliydin.” dedi ve cisimlendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

ZAY Karargahına Saldırı - Başlangıç

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
3 sayfadaki 5 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-