AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Cefakâr Geceye Hapsedilenler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki
YazarMesaj
Issoria Lathonia

GezginGezgin
Issoria Lathonia



Mücadele Tarafı : Kelebekler.
Kan Durumu : Safkan.

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPerş. Şub. 04, 2010 4:30 pm

Günahların hizmetkârları. Sonunda bir araya gelmişlerdi. Kendinden sonra içeri giren kadını incelemekle fazla uğraşmadı Issoria. Kuzguni siyah saçları, keskin hatları ve ürkütücü bakışları onun kim olduğunu zaten belli ediyordu. Kibir… Kadının naif bedenini sarmalayan, kırılgan görüntüsünün ardına saklanan gerçekti. Kendini herkesten daha farklı görüyor olmalıydı, daha özel ve kudretli. Aslında öyle olmadığını fark edemeyecek kadar körelmişti gözleri. Kendi saplandığı karanlığın içinde o da vardı. Bir Fransız… Sanatsal yaşamlarını kibirle bütünleştirmiş insanlarla dolu ülke. Roma’nn hükmü altındayken devrime kucak açan tarih. Onlardan biri, Roma’ya geri dönmüştü. İronik. Perde yeniden açıldığında öfkesinin şaşkınlığa bulandığını hissetti. Küçük kardeşini görmek, o an için isteyeceği son şeydi. Çalışma masasının üzerinde bıraktığı çizim. Evet, onu incelemiş olmalıydı. Öfkesini kontrol altına almasını engelleyen parşömenin gücüne boyun eğmeden hemen önce titreyen elini duvara dayayarak sırtını dikleştirdi. *Lanet olası. Burada ne işi var?* Kızmıştı, hem de fazlasıyla. ‘Rodella. Defol.’ Gitmeyeceğini bilse de düşüncesini dile getirmeyi tercih etmişti. En azından haşin majiye karşı koyamadığında ablasının onu uyardığını hatırlardı. İnatçılık ve merak onu kendi yok oluşuna sürüklüyordu. Gözlerini kardeşinin üzerine dikmekten vazgeçtiğinde, zümrüt yeşili cüppesinin önünü açtı. Birkaç dakika öncesinde üşürken, şimdi terliyordu.

Yanık tenli bir kadın, asil Fransızdan ve kardeşinden hemen sonra perdeyi aralayarak içerdekileri süzmüştü. Tebessümünden anlaşılan endişe ve korku, kendisinin de yavaş yavaş ele geçiriyordu. Yeni gelen, memnun değildi. Daha fazlasına yönelik bir beklentisi vardı, bütün parşömenleri elde etme arzusu gibi. Aç gözlülük. Kadının nereli olduğunu anlayamasa da lanetini keşfetmekte zorlanmamıştı. *Dört kişi daha kaldı.* Beklemek ona rahatsızlık vermeye başlamıştı, huzursuzdu. Eksik kalanlar da geldiğinde gerçekleşeceklerden dolayı tedirgindi. Varlığını kısa süreliğine de olsa unuttuğu kız kardeşinin nefes sesini işittiğinde ona doğru yaklaştı. Bakışları güven vermiyordu, daha çok uyarı doluydu. Kızın başka tarafa baktığını gördüğünde kayıp lanetlilerinin sayısının üçe indiğini anladı. Bu kez, hangi parşömen parçasının geldiğini öğrenmek istemiyordu. Zaman, onları umursamazken kurtulmak adına zihnini çaresiz düşüncelerle meşgul etmemeliydi. Bir köşeye sinmiş olan Rodella’nın yanından uzaklaştığında artık tek başına kaldığını anlamasını umuyordu. Bu geceye değin onu korumaya çalışan ablasının çabaları artık sonuç vermeyecekti. Parşömenin baskısı artıyorken çırpınmak anlamsızdı. Yüce kadın, istediklerini yapmıştı. Sonsuzluk kapısını açan anahtar onun kanıydı. Ancak ilk geldiğinde de hissettiği gibi, yanlış anda toplanmışlardı. Çağrı, erken iletilmişti onlara. Perdenin ötesine en son geçen, çekik gözlü bir kızdı. Gecikmesinin nedeni tek bir şekilde açıklanabilirdi. Tembellik. Yedi günahın en zararsıza benzeyeni, fakat en tehlikelisi. Diğerlerine karşı koymak daha kolay olsa da tembellik insanın doğasında olan bir özellikti. En kötüsü ve göz ardı edilmesi en zor olanıydı.

Kabullenme ve inceleme süresini tamamlayan kadınlar, suskunluklarını bozmak konusunda kararsızdılar. Hiçbiri, odanın içindekileri muhatabı olarak görmüyordu. Issoria da. Kız kardeşi kolundan tutup geçide fırlatma dürtüsünü bastırmaya çalışırken kendini oyalayabilmek üzere konuşmakta karar kıldı. Cüppesinin cebinden parşömeni çıkardı, camı andıran kristal kutunun üzerine bıraktı lanetini. Ondan biraz olsun uzakta kalabilmek ne kadar güzeldi. ‘Adım Issoria Lathonia. İngiliz’im, ülkemden ayrılmamın tek nedeni yıllar önce bulduğum parşömen parçasını geldiği yer olan cehenneme geri yollama umudum. Konuşmaya tenezzül etmeyişiniz benim sessizliğimi bozmama neden oldu. Ah, tabi, latif sesinizin böyle bir yerde duyulmasını istemiyor olmalısınız. Bütün gecenizin burada harcamaya razıysanız susmaya devam edin, değilseniz etrafa kuşku dolu bakışlar atmaktan vazgeçip konuşun!’ Öfkesi, kelimeleri dağlarken kimseye bakmamaya özen göstererek parşömenin parıldayan yazılarını izlemişti. Hızlı hızlı nefes alıp verirken, etkinin biraz azaldığını hissederek yere çöktü. Gözyaşları, yanaklarından umarsızca süzülüyordu. Kız kardeşinin yanına gelmeye çalıştığını fark ettiğinde tıslamayı andıran bir ses çıkararak onu engelledi. Hepsinden iğreniyordu, kendinden bile. O gün, terk edilmiş yerdeki harabeleri araştırmasa parşömenin parçasını kendisi yerine bir başkası bulacaktı. Hayatının en büyük hatasını, geçmişine öfkelendiği ve anılarında boğulmamak için herkesten kaçtığı anda yapmıştı. Böylece öfke, daimi efendisi haline gelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andrea Autumn

GezginGezgin
Andrea Autumn



Mücadele Tarafı : Çocuklarım.
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Yarasa

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPerş. Şub. 04, 2010 5:18 pm

Birgün böyle bir şey olabileceğini tahmin edebilir miydim? Asla... Lanetin kurbanları şimdi bir aradaydık ve yüzleşiyorduk. Hepimizin kaderi aynıydı. Hepimiz hapsolduğumuz cefakar gecelerden kurtulmak için buradaydık. Belkide hepimizin ruhu intikam ateşi ile yanıp tutuşuyordu. Bilemezdim... Anlayamazdım ki. Tek bildiğim şey hepimiz aynı amaç uğruna burada toplanmıştık ve aynı amaç uğruna biraradaydık. Birbirimizin varlığından ne kadar haberdar olsak bile birbirimize ulaşabilmemiz gerçekten oldukça uzun zaman almıştı. Karanlığın hükmedarı bizi sonunda buluşturmuştu işte. Hepimizin gözlerindeki endişe, korku, merak... Görülmesi zor olmayan duygulardı bunlar... Farkedilmesi güç değildi...

Perdeyi araladığımda gözlerinden adeta ateş fışkıran kadın aniden bana dönmüştü. Kırmızı gözleriyle beni süzdü. Zavallı gibiydi... Herkes gibi. Herkesi gördüğüm gibi. Elindeki parşömen dikkatimi çekmişti. Demekki kaderdaşım karşımdaydı. Aynı lanetin bir parçası. Aynı acıları çeken bir kadın daha demeye kalmadan oda git gide doluyordu. Kadın’ın birisi karşımdaki öfkeli lanet’e doğru sesleniyor gibiydi. Issoria... Demekki kadının adı buymuş diye düşündüm. Issoria... Fransız olmadığı açıktı. İngiliz olabilir miydi? Belkide İrlandalı... Bilemiyordum. Kadını şöyle bir süzdüm. Renkli gözlerinin içi ağlıyordu. Gözbebekleri. Belliki o da acı çekiyordu. Benim gibi. Diğerleri gibi... Bu gece burada dertlerimizin biteceği umudu ile vardık. Kader bizi buraya kadar sürüklemişti işte. Peki ya şimdi ne olacaktı ki? Nefes nefese içeri giren kadından sonra dikkatler bir kez daha dağıldı. Nefes nefeseydi ve bizi süzüyordu... Belli ki daha gelecek vardı. Ve biri daha ve biri daha... Evet şimdi hepimiz buradaydık. Susuyorduk. Hiçbirimiz ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Hangimiz konuşacaktı ki zaten? Hangimiz açıklayacaktı olanları. Hangimiz hangimize hesap soracaktı. Olanlar kimin suçuydu ki sanki... Hepimiz oyunun kurbanıydık. Hemde hepimiz. Peki ama ne tür bir oyun bu kadar zaman bizleri birbirimizden uzak tutmuş, o kadar acı çektirmiş ve şimdi birden bire birbirimizi bize bağışlamıştı. 7 Kadın... 7 Parşömen parçası. Her şey bunda gizliydi işte. Açığa kavuşacak lanet ve gerçek buradaydı ve açığa kavuşmayı bekliyordu.

Kadınların hepsini birer birer süzdüm onlarında beni süzdüğü gibi. Hepsi hoş sayılabilirdi ancak yanımda elbette ki çok sönük kalacak tipte kadınlardı. Birisinin Japon olduğunu tahmin ediyordum. Esmer kadın belki Iranlı olabilirdi. Bilemiyordum. Ancak buradaki en büyük gücün bende gizli olduğunu düşünüyordum... Adının Issoria olduğunu öğrendiğim kadın az önce kendisine doğru seslenen kadına defolmasını söylemişti. Onunda adını öğrenmiştim. Rodella... İsimlerinin vurguları birbirine benziyor sayılıyordu. Birbirlerine hitap şekilleri falan. Evet evet. Aynı ırk’dan geldiklerini düşünüyordum artık. Yanımdaki Issoria elindeki parşömen parçasını kristal kutunun yanına bıraktı. Daha sonra suskunluğunu bozmakta inat eden biz diğerlerine sesleniyordu.
‘Adım Issoria Lathonia. İngiliz’im, ülkemden ayrılmamın tek nedeni yıllar önce bulduğum parşömen parçasını geldiği yer olan cehenneme geri yollama umudum. Konuşmaya tenezzül etmeyişiniz benim sessizliğimi bozmama neden oldu. Ah, tabi, latif sesinizin böyle bir yerde duyulmasını istemiyor olmalısınız. Bütün gecenizin burada harcamaya razıysanız susmaya devam edin, değilseniz etrafa kuşku dolu bakışlar atmaktan vazgeçip konuşun!’

Kadın çok öfkeli görünüyordu. Yaşadıklarının onu bu hale getirdiğini düşünüyordum. Mutsuz bir kadındı. Benim gibi... Diğerleri gibi. O da mutsuzdu. Ruhunu ele geçiren lanete boyun eğiyordu zavallı. Yavaş adımlarla perdenin yanından sıyrılarak odanın içinde yürümeye başladım. Şimdi bütün gözler benimleydi. Beni süzüyorlardı. Simsiyah uzun saçlarım arkamdan yel etkisi yapıyordu adeta. Yeşil gözlerim ise odayı süzüyordu sadece. Diğer gözlere bakmayacak kadar sıkılmıştı onlardan.

‘’ Hepimiz aynı amaç uğruna buradayız... Aynı... ‘’ Birden duraksamıştım. Daha sonra devam ettim... ‘’ Aynı lanetin kurbanlarıyız... Yıllardır bu günü beklemiyor muyduk? Birbirimizi bulmayı, kurtulmayı... Ben Jacqueline. Fransızım ve sevgili Ülkemi sizler için bırakıp geldim ve inanın çok canımı sıkıyor artık bu durum. Bir an önce birbirimiz sayesinde aptal lanetten arınalım ve hepimiz geldiğimiz çöplüğüme geri dönelim.’’ Sözlerim bu kadardı. Söylecek başka bir şey kalmamıştı zaten. Şimdi sıra diğerlerindeydi. Onlar konuşacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Radella Lathonia

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Radella Lathonia



Mücadele Tarafı : Dünyadaki Ahurai ve Ehrimeni düzeni bozmak, dünyanın da düzenini bozmaktır.

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPerş. Şub. 04, 2010 11:04 pm

Cefakar bir gecenin alnında, ruhunu boğan vesveseli sesin kulaklarını uğuldatmaktan vazgeçmesini dileyerek etrafına bakmaya çalıştı. Ancak bu onun için o kadar bir zor eylemdi ki... Kalbinin hızlı temposu ve aniden üşümeye başlayan teninden geçen ufak elektriklenmeler ile titremeye başlamıştı. Arkasındaki yıpranmış duvara biraz daha yaslanmaya çalıştı. O kadar yalnız ve çaresizce bir çabaydı ki bu... Bir şeylerin sona yaklaştığını hissedermiş ve ondan kurtulmaya çalışan bir ruhun azmi vardı içinde. Umarsızca aranan elleri en sonunda bir kiriş bulup ona sıkı sıkı tutundu. Şimdi biraz daha dikleşmeye çalışabilirdi ama yapamıyordu. Etrafını saran uğursuz maji enerjisi yüzünden, dizleri bükülmüş ve düz hale gelmemek konusunda oldukça inatçılardı. İşte bu yüzden hiçbir zaman, lanetli odalardan hoşlanmamıştı. Oysa küçükken anneannesi nasıl da zevk alırdı onu, maji sarmallarının ortasına atmaktan. Karşısındaki genç kadına kaydı bir ara gözleri. Şafak rengi, güzelim saçlarının her zamankinin aksine dağılmıştı. Her halinde bir sebat alameti okuyordu zira. Bir şeylere ulaşmak gayesiyle elinden geldiği kadar dayanıyordu. Radella, ne için bu kadar mücadele ettiğini delicesine merak ediyordu. Kardeşinin istikrar konusunda epey eksik olduğunu düşünürdü oysa. Bu onun ilginç bir detay olsa da, şu an ilgilenebileceği bir şey değildi. Radella biraz önce üşüyen bedeninin, şimdi terlemeye başladığını hissetmişti. Sıcak ter damlaları bol bir şekilde ensesinden akarken, o da hızlı bir şekilde üstündeki cübbeyi çıkarttı.

Cübbesi yerde, onun göremediği bir yere savrulurken genç kadın çarpık adımlarla kardeşine yaklaşmaya çalıştı. Lakin bunu hisseden kardeşi tepkisini ortaya koymakta gecikmemişti. *Tabi, ben seni bu et beyinlilikle yalnız bırakırım.* Elbette bu düşüncesini dillendirmedi. Kardeşinin damarlarında dolaşan ezeli öfkeyi, maji enerjisinden kat be kat daha fazla hissediyordu. İssoria... Ah, farklı bir şeydi o kesinlikle. Küçüklüğünden beri çözülemez bir gizemin getirisi ile öfkeli bir ruh haline sahipti genç kadın. Çoğu sefer gri gözlerinde yanan yangınların ne denli büyük olduğuna şahit olmuştu. Kristalimsi bir ruha şekil veren alazlar, duyulmayan çıtırtılarla kendini ele veriyordu. Radella da bu çıtırtıları duymak konusunda ustalaşmıştı. Radella kaşlarını hafifçe çatarken, birazcık daha kendine gelmişti. "İssoria, cehenneme kadar yolun olduğunu söylemek isterdim ama zaten cehennemin tam ortasındasın!" Hırıltılı bir sesle söylediği bu sözler sonunda etrafına bakmaya başladı. Şimdi epeyce kalabalıklaşmıştı. Sayabildiği kadarıyla yedi kişi vardı. Bir dakika... Yedi kişi mi?! Olamaz, yani olmamalı. Radella'nın firuze rengi gözleri iri iri açıldığında, anneannesinin ona anlattığı bir hikayenin ayrıntılarını hatırlamakla uğraşıyordu... Eski zamanlardan kalma ve musibet dolu öykü.

Kardeşinin dediklerini duyduğunda ise tamamen emin olmuştu. Aptal kadın! Ne ile uğraştığını biliyor muydu? Ah, biliyordu tabi ki. Ama belli ki göz ardı ettiği şeyler vardı. Bir an dudakları ruhuna yayılan telaşı dışa vurmak için açılacaktı ki, yavaşça kulağına çalınan melodik bir ses kulağına çalındı. Kami Sama, diyordu ses. Ah, nasıl da sarınmıştı Tanrı'ya. Yüzünde ufacık bir tebessüz kıpırdaşırken, başını iki yana salladı. Bir yandan da zayıfça aydınlatılmış köşesinden etrafına bakıyordu. Bir kadın Fransız olduğunu söylüyordu. Birden içinden geçenleri kusmak istedi. Lanet olsun, kurtulamayacaklardı. Bu öyle bir lanetti ki, kolunu kaptıran bir daha kurtaramazdı. Kollarını üşüyormuşçasına bedenine sardı. Kendine güç bela hakim oluyordu. Zira Cordithia'nın dedikleri zihnini heptan işgal etmişti. Maji enerjisine diğerlerinden daha çok alışkın olduğu için, yavaşça duvardan ayrıldı. Biraz daha öne gelerek herkesi görmek istiyordu. Şarap rengi saçları, omuzlarından dalgalanıyordu. Alevlerin cılız ışıklarına rağmen, teni bütün ışıltısıyla parıldıyordu. Sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuşmaya başladı. "Burada hangi lanet olasıca nedenden dolayı toplandığınızı biliyorum. 7 Parşömen sizi seçmiş olmalı. Kardeşimin ezeli öfkesinin canlı tanığı olarak, sizleri de anlıyorum. Lakin bundan kurtulmak, bütün bir gecenizi burada harcamakla olmayacak. " Genç kadın 7 büyük günahı bedeninde taşıyan kadınları daha yakından görmek istiyordu. "Lütfen, zaten karanlıkta olan ruhlarınızı daha fazla karanlıkta bırakmayın ve öne çıkın, çünkü siz bir lanetin kardeşlerisiniz." Elini hafifçe kaldırarak onları biraz daha öne çıkmaları için davet etti. Dudaklarında ise bir dua vardı. *Küçük bir tıınıyı saklayan kalplerin masumiyeti adına, karanlığı yırtıp gelenlerin nazik hatrına. Ey rakik ruhların anası, duy sesimi. *
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Caja Lyhne

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Caja Lyhne



Mücadele Tarafı : Mantığı
Kan Durumu : Safkan

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Şub. 06, 2010 5:12 pm

Huzursuz kıpırdanışı sürdükçe perde aralanmaya devam ediyordu. Kendisinden sonra gelen lanetlilere baktı. Nefes alışı artık düzelmiş, göğsündeki inip kalkma yavaşlamış, normal ritmine geri dönmüştü. Gözleriyle odayı tarıyordu. Güneşten nasibini alamayan odada, haylaz dansçılar gibi aynı anda kıvrılan meşalelerin alevleri vardı. Turuncu saçlar gibi havayla hareket eden ateşin oynak ışıkları, düzensiz geliş gidişlerle yüzlere ve omuzlara vururken, odadaki gerginlik bir başka bedenin gelişiyle bozuldu. Zamanında dinlediği kadim hikayelerin sonrasında biliyordu ki, yedi kişi olacaklardı. Yedi ölümcül günahla doldurulmuş yedi benlik, odaya günahların çekici ve tutku dolu kokusunu yayarken, lanetten kurtulmak için bir şansları olacaktı. Kendisinden sonra gelen üç cadıya baktı. İçlerinden ikisinin birbirleriyle olan bağı aşikardı. Öyle bir bağla lanetlenmişlerdi ki, odadaki herkes herkesi hissedebiliyor gibiydi. Biri dışında. Fazla kafa yormadan geçiştirdi merakını. Ardından gözlerini yuvalarında yavaş yavaş hareket ettirmeye başladı. Yuvarlak çizen bakışları her cadının üzerinden inceleyerek geçiyordu. Daha fazlasını bilmek arzusunu bastıramıyor ve bunun için bir şeyler yapmak istiyordu. İhtiyacı olan olmayan her türlü bilgiye açtı o anda. Bileceği her şey, gözlerinin bulunduğu odaya biraz daha alışması adına, aydınlık sağlayabilirdi.

Pütürlü bir yüzeyde hareket eden kuru bir sabun gibi zorlanarak akan zaman, adının Issoria olduğunu öğrendiği kadını harekete geçirdi. Boğazından yükselen tınıda keskin iniş çıkışlar olan cadı, öfkeyle yoğrulmuş bir hamura benziyordu. Dışı parlak ve soğuk, içiyse yakıcı ve yoğun. Yüzündeki ifadeyi değiştirerek hafifçe geri çekildi Caja. Ardından adımını yeniden öne çıkardı. Anlattıklarını dinlerken belli belirsiz bir gülümseme belirdi yüzünde. Son sözlerinden sonra, ikna olan cadı mırıldandı kimsenin duyamayacağı şekilde. ‘’ Öfke.’’ Hemen ardından konuşan gözlerindeki pırıltıyı karanlığa rağmen görebildiği Jacqueline’ydi. Kendini tanıtırken, varlığının dünyadaki tek gerçek olduğuna inanır gibi duruşu dikleşmişti. Kendisinden başka orada bulunan herkese zavallı birer araç gibi bakıyordu. Amacı lanetten kurtulmaktı evet; ama bu haliyle de acı çekiyor olsa dahi iyi görünüyordu. Kadının buğulu sesinde gizlenen hicivden rahatsız olan mısırlı cadı alt dudağının iç kısmını ısırdı. Aklından geçen hastalıklı düşünceyi uzaklaştırdı. ‘’Kibir.’’ Onun lanetine de sahip olma isteği, hayatını daha fazla mahvetmek uğruna iyi bir adım, yok oluş sürgünlerine giden yolda, mantıklı bir dönemeç olurdu.

Issoria’dan sonra konuşan ve aralarındaki bağın barizliğini sözleriyle biraz daha belli eden bir başka cadı, lanetli değildi. Yalnızca, oradaydı. Kader onu bulundukları yere sürüklemişti. Caja kadın konuşurken sakinleşti. Sesindeki yumuşak tınıyla dinginleşen iç dünyası, dudaklarından döküldüğüne emin olduğu ama duyamadığı sözlerle bulanıklaştı. Ancak omuzlarına bağlı yükler gibi peşini bırakmayan ve onunla yaşadıkça büyüyen laneti, hala hastalığı vücudundaki her hücreye bulaştırmaya devam ediyordu. ‘’ Eğer bundan kurtulmamız için bir masumun kanı gerekiyor olsaydı, o kesinlikle, bu kadınınki olurdu.’’ Düşüncelerini okuyamadıkları için sevinirken, diğerlerini daha ayrıntılı görebilmek arzusuyla hemen bir adım öne çıktı. Parmak uçlarına ulaşıp yeniden saç diplerine dönen bir doyumsuzluk duygusu hala kanında dolaşmaya devam ederken konuşmaya başladı. İyi konuştuğu İngilizcesini, Mısır’da bulamadığı her şeyi bulmak adına ziyaret ettiği ülkelerde kolay kalmak için geliştirmişti.

‘’ Caja Lyhne. Kahire’de yaşıyorum. Ailemin bir kısmı Danimarka’da. Lanet yüzünden çoğunuzun kendisini kaybettiği açık. Kimin ne olduğunu anlamak zor değil. İşin garibi, ben sahip olduğum her şeyi çok severim. Hepsini isterim. Sizinkilere varacak kadar. Hepsini, her şeyi. Bu kadar şikayetçi olmak bana anlamsız geliyor. Benim açımdan bakıldığında, her şeyin sahibi olmanın vereceği haz, sıradan biri olarak yaşamaya karşın ağır basıyor.’’

Kendisine zavallıymış gibi odaklanan bakışlara aldırmadı. Sahip olduklarının bilinciyle sürekli yükseliyordu içinde. Evinde biriken onca şeyi, sevgililerini, anlamsız kapıldığı histeri nöbetlerini, duygularını düşündü. Daha fazla endişe salmak adına, ki bundan hoşlanacaktı, hastalıklı ruhunun yönettiği bedeni, yeniden ağzını açtı. ‘’ Hadi kurtulun lanetlerinizden. Bu kadar rahatsızsanız, hepsini ben alabilirim.’’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucrezia Morena

GezginGezgin
Lucrezia Morena



Mücadele Tarafı : Boynu.

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyC.tesi Şub. 06, 2010 5:43 pm

Yüzlerdeki acı kırıntılarını görebiliyordu Lucrezia. Kendisinden sonra karanlık odaya giren iki kişiyi de dikkatlice süzdü. Yüzlerinde acıdan başka bir şey okuyamıyordu ama derinlerde bir yerlerde buradaki kutsal güce ulaşmanın verdiği hazzı hissedebiliyordu. Kendini tatmin etmenin tek yolu da buydu aslında. Acı çekse de, sonucunda elde edeceklerini düşünüyordu. Güç... Onu, insanlıktan soyutlayacak kadar büyük bir hırs sarmıştı ruhunu, bedenini, tüm hücrelerini. Yakıp, yıkmak, etrafına korku yaymak istiyordu. Herkes ondan korksun, karşısındakilerin korkudan tüm bedenleri zangır zangır titresin istiyordu. Bu korkunç düşüncelerden sıyrıldığında gerçekten değiştiğinin farkına vardı. Evet, Lucrezia umursamaz, sevimsiz, dehşet verici bir şekilde kıskanç olsa bile içinde bir parça iyiliği barındırdığını bilirdi. Ta ki bu geceye kadar. Bu gece çoğu şeyin değişime uğrayacağı gibi Lucrezia’da kurallara uyarak, içinde beslediği iyiliğin son demini de etrafına savurmuştu. Şimdi, gözlerindeki acının tek sebebi, odanın içindeki uğursuz havaydı. Onun gibi oda da bulunan 7 kişide en az onun gibi güçlü ve hırslıydı. Öfke… Kibir… Aç gözlülük… Kıskançlık… Şehvet… Tembellik… Ama biri, bir günah henüz ortalarda yoktu. Evet, doğru saydığından da emindi ve oda da tam 7 kişilerdi. Ah, ama biri sadece onlara, özelliklede kardeşini bu pislikten kurtarmak için buradaydı. Kardeşi, evet, anlamak o kadar da zor değildi aslında. Birbirleriyle olan benzerlikleri çok net görülebiliyordu.

Lanetli odanın içindeki sessizlik yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı. ‘Adım Issoria Lathonia. İngiliz’im, ülkemden ayrılmamın tek nedeni yıllar önce bulduğum parşömen parçasını geldiği yer olan cehenneme geri yollama umudum. Konuşmaya tenezzül etmeyişiniz benim sessizliğimi bozmama neden oldu. Ah, tabi, latif sesinizin böyle bir yerde duyulmasını istemiyor olmalısınız. Bütün gecenizin burada harcamaya razıysanız susmaya devam edin, değilseniz etrafa kuşku dolu bakışlar atmaktan vazgeçip konuşun!’

‘’ Hepimiz aynı amaç uğruna buradayız... Aynı... Aynı lanetin kurbanlarıyız... Yıllardır bu günü beklemiyor muyduk? Birbirimizi bulmayı, kurtulmayı... Ben Jacqueline. Fransızım ve sevgili Ülkemi sizler için bırakıp geldim ve inanın çok canımı sıkıyor artık bu durum. Bir an önce birbirimiz sayesinde aptal lanetten arınalım ve hepimiz geldiğimiz çöplüğüme geri dönelim.’’

İkisinin de konuşmalarını dikkatle dinlemişti. Kendilerine bahşedilen özellikler, konuşmalarına da ışık gibi kusursuz bir şekilde yayılıyor, onları aydınlatıyordu. Üstlerindeki lanetli gölgeleri kırmaya yetmeyecek şekilde… Gecenin davetsiz misafiri konuşmaya başladığında soğuk bakışlarını kıza çevirdi, dinlemiyordu aslında, umursamıyordu da fakat sözleri kulaklarından, zihnine hücum ediyordu. Durmaksızın, yankı yapan sözleri … "Lütfen, zaten karanlıkta olan ruhlarınızı daha fazla karanlıkta bırakmayın ve öne çıkın, çünkü siz bir lanetin kardeşlerisiniz." Doğru söylüyordu, lanetin kardeşiydiler fakat bunu ne değiştirebilirdi ki? Kaçmak mı? Direnmek mi? Umursamamak mı? Bu güce karşı mı? Gülünç şeyleri bunlar. Olmayacak şeyler. Bozulmayacak bir şey üzerine kafa yormak ise boşa zaman kaybıydı. Odada ki herkes farklı ülkelerden gelmiş, tek bir amaç uğruna hayatlarına ilk defa gördükleri insanlarla bir odaya hapsedilmişlerdi ve herkes, lanetin serbest kalmasını ve ülkelerine geri dönmeyi bekliyordu. Lucrezia’nın ülkesi ise burasıydı, ülkesinin tam kalbinde serbest kalacaktı lanet. “Sessizliği bozma kararı tam yerinde oldu. Bende Lucrezia Morena. İtalyanım ve buradan kilometrelerce uzaktaki Napoli’de yaşıyorum… Ve, sen, şey… Issoria…Kolyen, kolyeni gerçekten çok beğendim. Acaba hangi mağazadan aldın? Ondan bir tane de bende olmalı. Ve, sen, Jacqueline, ayakkabıların, bu oda da bile harika gözüküyorlar. Şey, sanırım onları almam gerekiyor yani hemen şimdi, benim olmalılar.” Gözlerinin içindeki parıltının bu odayı fener tutulmuş gibi aydınlatacağına emindi. İri iri açılmış gözleriyle tamamen o ayakkabılara odaklanmıştı. Şuan şüphesiz aç bir yabani hayvanı andırıyordu. Ağzının suyunun akmadığına şükretti. Kime şükrettiğini bilmeyerek. “Ayakkabıları değişebilir miyiz? Daha fazla sabredemiyorum da.” Bedenindeki tüm kanın yanaklarına hücum edişiyle ayakkabılarına yöneldi ve bir çırpıda çıkartarak kıza doğru uzattı. Ve o güzel ayakkabıları da özenle ayağına geçirdi. “Ah, evet şimdi daha rahatım. Teşekkür ederim.” Ayakkabıları denemek adına odanın içinde oradan oraya dönüp durdu. Gerçekten de kendini kaybetmişti. Büyük bir mağazanın içinde, alışveriş yaptığı duygusuna kapılmıştı bir anda. Suratsız insanların arasında ve böyle bir odanın içinde hapsolmuşken, kendini farklı yerlerde hayal etmesi büyük bir başarıydı doğrusu. Daha fazla kendini kaybetmemek adına diğer temsilcileri incelemekten vazgeçti. Gerçi, istediği bir şey olur da geri çevrilirse işte o zaman işlerin karışacağını da adı gibi biliyordu. Ayakkabıların gözlerini ayırırken “Oburluk nerede? Onun temsilcisini gerçekten merak ediyorum.” dedi ve kulakları çınlatacak büyüklükte bir kahkaha koyuverdi. Bu lanetli gecenin bir an önce son bulmasını ve çılgınca alışveriş yapmayı diliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mei Hirase

GezginGezgin
Mei Hirase



Mücadele Tarafı : ~~

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPaz Şub. 07, 2010 6:00 pm

Yorgunluk, düşman kuvvetlerin askerleri gibi vücudunu sarmıştı. Bacakları ve dizleri isyan ederek bir iki tembel adım attırdı ona ve sonunda yere, dizlerinin üzerine oturdu. Aslında kimse olmasa mekânı umursamayarak soğuk zemine kıvrılıp uyuyabilirdi, ama olayın ciddiyetini onun yüzüne vuran sesler ve konuşmalar buna mani oluyordu. Sırayla hepsinin kendilerini tanıtmalarını bekledi. Issoria Lathonia. Ne hoş bir isimdi, ama bunu ona söylemek için dudaklarını aralama zahmetine girmemişti. Zira bu genç kadına rahatsızlık vermek o an istediği son şeydi. İçinden bir ses soyadını asla telaffuz edemeyeceğini haykırıyordu. Bir hastalık gibiydi, bazı harfleri çıkarmak onun için gerçekten imkânsızdı. Eğer birlikte olacaklarsa, herhalde hepsi Mei’nin bir Japon olduğunu anlamalıydılar.

Gözlerini bitkince Issoria’dan sonra sözü alan Fransız bayana çevirdi. Jacqueline, bir zor isim daha. İçinden Avrupalıların neden kendilerine zor isim seçtikleri hakkında derin bir tartışmaya girmişti. Belki de o an orada bulunan insanlar içinde en tasasız olanıydı Mei, tembellik onun vazgeçmek istediği bir şey değildi. Bütün gün mayışıp, bir kenarda dinlenmek onu rahatsız etmiyordu. Ama belli ki diğer kaderdaşları bu durumdan rahatsızdılar. Sesini çıkarmayarak, konuşmaları dinlemeye devam etti Mei. Sözü ele alan kadın adını söyleme gereği duymamasına rağmen, Issoria’nın az önce tıslayarak söylediğini hatırlıyordu. Radella’nın sözleri Issoria ile kardeş olduklarını belirtiyordu, ama aralarındaki gerginliği bir türlü çözememişti Mei. Sessizliğini koruyarak, sadece konuşmalara tanık olmaya devam etti.

Esmer tenli, oldukça güzel bir bayandı bu kez konuşan. Kendisi gibi lanetinden memnundu Caja. Gerçi Kahire’nin nerede olduğunu bile bilmiyordu, ama büyük ihtimalle Mısırlıydı kadın. Bir an için akıcı İngilizcesine hayran kalıp, derslerine devam etmediği için lanet etti kendine. Daha sonra Lucrezia – Ah, bir başka zor isim daha – Mei’ye oldukça tuhaf gelen davranışlarıyla ne derece kıskanç olduğunu ilan etti herkese. Dayanamayarak Jacqueline’ın ayakkabılarına saldırmasını kocaman olmuş gözleriyle izledi. Ne kadar enerjikti! Gerek konuşması, gerekse attığı tuhaf kahkaha onu izlerken yorulmasını sağlamıştı. Bir nevi o kadından güç alarak ayaklandı ve yanlarına gelene kadar ilerledi. Oturduğu yerden konuşmak hepsi ayaktayken küfretmekten farksız olurdu herhalde. Sessiz, ama derin bir şekilde esnedikten sonra Japonca etkisinde kalmış İngilizcesiyle, yumuşak sesi odayı doldurdu. “Adım Mei Hirase. Aslında Japonya’nın Tokyo adlı şehrinde yaşıyorum, Shinjuku’da. Sanırım hepiniz benim gibi gördüğünüz rüya üzerine buraya geldiniz, tabii sadece tahminim bu. Bence… Bunu söylemekten nefret ediyorum ama galiba artık ne yapacağımızı kararlaştırmalıyız.” Söylediklerine inanamadı bir süre, bir şey yapmak için çabalıyordu. Tabii bunu yapmasının tek nedeni, birilerinin bir çözüm bulmasıydı, sorsanız arabaya atlayarak Japonya’ya geri dönerdi. Derin bir nefes daha alarak tekrar konuşmaya başladı. “Ve eğer birlikte bir şeyler yapacaksak birbirimize hortlakmış, ya da düşmanmış gibi davranmamalıyız. Biliyorum, şu anki duruma kıyasla çok çocuksu geliyor sizlere, ama düşmanlığı gereksiz görüyorum. Şunu da eklemek istiyorum ki, isimleriniz son derece kafamı karıştırdı. Eğer yanlış telaffuz edersem bağışlayın beni. Ve sanırım anladığınız gibi İngilizcem de çok iyi değildir…” Amacından giderek saptığını fark edince kısalan sesi odanın içinde son kez yankı yaparak kayboldu ve Mei de konuşmasına yavaşça eğilerek son verdi. Umduğundan daha iyi çıkmıştı İngilizcesi.

Geleneklerine son derece bağlı bir kızdı, geri kalan altı bayanın bu davranışın teşekkür ederken veya özür dilerken yapıldığını anlamasını umarak, karamel rengi gözlerini içindeki ışıltılarla hepsinin üzerinde gezdirdi. Artık aralarındaki görünmez duvar sinirini bozmaya başlamıştı ve birisi gülmezse –Lucrezia’nın kahkahası gibi değil, daha canayakın- yüzündeki ifadesizliğin sonsuza kadar süreceği korkusu giderek büyüyordu içinde. Bunu gideren ilk işi olmak için kırmızı dudaklarını hoş kıvrımlar ve şirin bir ifade oluşturacak bir biçimde iki yana doğru çekti. Yeni şüphesi ise bu altı kadının sonsuza dek somurtmaya yeminli olmasıydı. Avrupalılar bahsettikleri kadar soğuk muydu, yoksa Asyalılar mı çok güler yüzlüydü?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cornelia Sofie Isis

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Cornelia Sofie Isis



Mücadele Tarafı : Golgi cisimciği.

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPtsi Şub. 08, 2010 7:20 pm

Şehvet her zamanki gibi ruhunun en ücra köşelerinde bile yaşam bulmaya çalışırken, ruhunun en ücra köşelerinden fırlayıp her köşesinde saltanatını sürdürmeyi deneyken Arlene sessizce çevresinde olup bitenleri izliyordu. Bu gece, mekan, zaman, sebep... Her şey sebepsizce masmavi gözlerinden akıp giderken bu gecenin bir an önce sonlamasını diliyordu. Simsiyah pelerininden yavaşça sıyrılmaya çalışırken bu sefer gözleriyle çevresindeki hayal kırıklıklarını incelemeye başladı. Kendisiyle beraber yedi kadın yedi ayrı hayal kırıklığıyla beraber yedi ayrı günah. Yedi ayrı günah yüz yüze geldiğinde bu kadar sessiz, telaşlı ve bir o kadar da sıkıntılı ve heyecanlı görünmek onun hayallerinde en ufacık yer bile kaplamıyordu. Daha çok baskıcı, ısrarcı, güzel ve hepsinin arasında en müthiş olduğunu hissettirecek kadar önemli ve büyük bir şey yapmayı dilemişti. Bir an tüm kalbiyle bu gecenin sonlanmasını öyle çok diledi ki tıpkı dilediği diğer şeyler gibi bu hayalinin de gerçek olduğunu sanması an meselesiydi.

O, iç dünyasında kendisiyle savaşırken dışarıdaki kadınlarda bir kıpırdanma olduğunu sezecek kadar da dikkatliydi. İlk konuşan kadın Issoria'ydı, tabi güzel bir kadındı ancak hiçbir kimse Arlene kadar özel ve güzel olamamıştı bu dünyada, en azından kendisi böyle düşünüyordu. Sırayla diğer kadınlar da konuşurken hepsinin lanetlerine göre özellikleri olduğunu anlaması çok da güç olmamıştı. Özellikle Lucrezia Morena denen kadının konuşmalarından ve yaptıklarından sonra bunu anlamaması da ayrıca salaklık olurdu. Masmavi, depderin gözleriyle hepsini süzerken daha doğrusu hepsinin içlerindeki ruhu süzerken ortalığın sessizlikle kaplı olduğunu anladı. Sanırım konuşma sırası ondaydı, içinden konuşmak gelmiyordu ancak altı çift meraklı gözün de tekrar ona dönmesini istemediğinden dudaklarını yavaşça araladı: '' Arlene Sullivan. İrlanda'da Dublin'de yaşıyorum, daha doğrusu yaşıyordum. Tüm bu olaylardan sonra ne halt yiyeceğimi ben de bilmiyorum. Buraya kalbimin sesini dinleyerek geldim ve mantıklı konuşan çoğunuza da katılıyorum. Evet, hadi ne olacaksa olsun. Artık başlayalım şu işe. ''

Sözlerini bitirdikten sonra huzursuzca kıpırdandı, sanki içinde bulunduğu ortamdan rahatsızlık duruyordu, tiksiniyordu. Aslında şöyle bir bakıldığında elbette bu yalan da sayılmazdı. Kimin hangi laneti taşıdığını anlamak için tekrar tekrar baktı. Öfke, Kibir, Açgözlülük, Kıskançlık, Tembellik, Şehvet... ancak biri eksikti ve içlerinde fazlalık olan bir kız vardı. Arlene hislerine çok güvenmese de içinden bir ses bu kızın tüm bu işlere taş koyacağını kendisine bildiriyordu. Ayrıca ellerini kullanarak ne zaman kimi öldürmesi gerektiğini de söylüyordu. Yalnız kalbinin sesi zamanla değişiyordu, artık şehvet çok da kontrol edilemez değildi. Arlene sadece şehvetin kırıntılarını ruhunun en ücra köşelerinde yaşatıyor sadece gece dışarı çıkıyordu. Öfke ve hüzün bir kez daha bedenini sardığında artık bir şeylerin başlaması gerektiğine olan inancı da arttı. Tekrar ve belki de son kez oradaki tüm kadınların gözlerine tekrar tekrar baktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Issoria Lathonia

GezginGezgin
Issoria Lathonia



Mücadele Tarafı : Kelebekler.
Kan Durumu : Safkan.

Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Cefakâr Geceye Hapsedilenler   Cefakâr Geceye Hapsedilenler - Sayfa 2 EmptyPerş. Şub. 18, 2010 3:56 pm

Birbirine benzer, manasız sözlerdi duydukları. İlk önce kibir konuşmuştu, kendini ne kadar farklı olduğunu kanıtlarcasına küçümseyen bakışlarını dolaştırmıştı üzerlerinde. Kadın gerçekten de tahmin ettiği gibi fransızdı. Lükse düşkün olduğunu anlamak için kibri sembolize ettiğini bilmeye gerek yoktu. Sonra her işe burnunu sokma dürtüsüne karşı koyamayan kardeşi duyurmuştu sesini. Bu hikâyenin kahramanı olacağını sanıyordu, ancak tek yaptığı kendi sonunu hazırlamaktı. Aldatıcı umudunun ışığı altında izliyordu ablasını ve diğer lanetlileri. Araya girmek istemese de parşömenin majisinin etkisinden kurtulamamış olan kadın istemsizce araladı dudaklarını. ‘Radella, sus. Sadece sus.’ Sevgili ablasının sözlerine kulak asmış olacak ki dua edercesine başını kaldırmış ve lanetlileri meşgul etmekten vazgeçmişti. Parşömenlerin etkisine girmediğinden ne hissettiklerini anlamıyordu, anlamayacaktı da. Koyu tenli kadın Kahire’den bahsetmişti, engin çöllerin ötesinden gelen bir yabancıya ulaşan parşömenin asla dinmeyecek bir arzuyu uyandırdığının farkındaydı. O, her şeye sahip olmak istiyordu ve olmadan da durmayacaktı. İçini yakan öfke aleviyle birini daha kavurmaya hazır olan Issoria, parşömenleri alabileceğini hiç çekinmeden dile getiren kadına bağırmamak adına tırnaklarını avucuna batırdı ve bakışlarını ondan ayırdı. Öfke, ya kendisinde kalacaktı ya da başka kimseyi hükmü altına almadan yok edilecekti. Yedi günahı tek bir bedende düşünmek dahi korkunçtu. Caja susmaya karar verdiğinde gri gözlerindeki keskin pırıltıyla öne çıkan kadın kolyesini beğendiğini söylemişti. *Ah, kıskançlık.* Dünya üzerinde belki de en çok rastlanan kötü huylardan birini yansıtıyordu tanık olduğu sahne. Lucrezia Morena, kendinden sonra konuşmaya tenezzül etmiş kadının ayakkabılarına saldırmıştı. Kibrin yüzündeki ifadeden değerli ayakkabısını aciz bir kadına vermek istemediği kolaylıkla anlaşıyordu. Ama olacaklardan tedirginlik duyduğu için vermişti ayakkabılarını, sonra kapıya en yakın olan duvara yaslanmıştı. Kıskançlığın sorusu üzerine irkilen Issoria kardeşi dışında altı kişi olduklarını hatırlayarak boynundaki kolyeyi hızla çekip çıkardı ve Lucrezia’nın önüne attı. Emsalsiz zümrütler, değerini belli edercesine parıldıyordu karanlıkta. ‘Oburluk yok mu? Lanet olsun! Bu kez gerçekten lanet olsun hepimize! Kim bilir nerede doymak bilmeyen midesini tatmin ediyordur?!’ Derin derin nefes alıp verirken yere çömelmişti. Elinde olsa, odadaki herkesi tek bir hamlede öldürebilecek kadar kızgındı. Tembellik, Japonya’dan kalkıp gelme azmini göstermiş küçük bir kızdı. *Küçük mü?* Hayır, yalnızca küçük gibi duruyordu Mei. Bozuk İngilizcesine ironik bir tebessümle karşılık veren kıskançlık dışında kimse bir tepki göstermemişti. Arlene adındaki çekici kadının konuşmasını dinleyecek sabrı kalmayan Issoria ikinci adımı düşünüyordu. Birkaç dakika içinde şehvetin konuşması da bitmişti, artık toplantı bir işe yaramayacak olsa da kaderin amansızca savurduklarını bir arada görmekten memnun sayılırlardı. En azından öyle görünmeye çabalıyorlardı. Başlangıçtan bitişe kadar yol gösterici olmayı kabullenen kadın, ayağa kalkarak sırtını dikleştirmiş ve başını altı siluete doğru çevirmişti.

‘Eksikken bütün, olabileceğinden daha az güçlüdür. Sekizinci kişinin, gerçek seçilmişin kanı olmadan parşömenleri bir araya getirip sonsuzluğa geri yollayamayız. Ve bu seçilmişle kız kardeşim Radella arasında bir bağ kurmaya çalışmak anlamsız. O, merakına karşı koyamayarak geldi peşimden, şimdi de susması gerektiğini biliyor. Yedi parşömenin altısını da kristal kutunun üzerine koymalısınız. Sonra, herkes küçük keşiflerinin hikâyesini gösterecek bizlere.’ Issoria, yalan söylemiyordu. Paleografi bölümünden mezun olup paleograf olmanın yararını görmüştü doğrusu. Rüyasının ve araştırmalarının etkisiyle hareket ederken sözcüklerin yetersiz kalacağı anıları anlatma görevini parşömenin kudretine bırakmıştı. Kadınlar dediğini yaptıklarında onlara yaklaşmalarını işaret ederek kutunun önüne geçmişti. Kapak kapanıp kutu kilitlendiğinde, bedenlerini ele geçirmiş olan lanetlerin ilk kez düzgün bir amaçla majiyi kullanacaklarını ümit etmişti. Zihninin kuytu köşelerine gizlediklerini çağırırken, az sonra anılarını diğer kadınlarında göreceklerini biliyordu. Zaman önemini yitirdiğinde, geçmişte bırakılanlar çıkmıştı öne. Her ne kadar bilinmemeleri gerekiyorsa da, nasıl bir araya geldiklerini merak etmeye hakları vardı. Radella hariç tabi.

Londra’da kasvetli bir sokak. Karanlıkta ilerleyen kadının yanaklarından süzülen gözyaşları, ince ince toprağa sinen yağmura karışıyor. Nefret, kızgınlığa dönüşürken sığınılabilecek tek şey olabildiğince siyah, ulaşılmaz bir inanç. Kimse yok. Sokakta kadının ayak sesleri yankılanıyor, ama bu bile sessizliği delip geçebilmek için yeterli değil. İnsanlar ona yabancı geliyor, donuk maskelerinin ardındaki karmaşanın farkında. Öfkeli, hem tanrıya hem de tanıdığı ve tanımadığı herkese öfkeli. Kim olduğundan emin değil, kendinden de iğreniyor. Kaybettikleri uğruna savaşamayacak kadar yorgun. Soluk gri kaldırım taşlarının üstünde yazıları okunmayan unutulmuş bir kâğıt parçası bırakılmış. Kararsız, ancak almak istiyor. Ve parmakları parşömenin yıpranmış yüzeyine dokunduğu anda bilmediği bir güç onu sarıyor, bir daha bırakmamak üzere. Umutsuzca debeleniyor kadın, çığlığı daha duyulmadan kayboluyor. Gözleri aralandığında sokakta yine bir başına. Parşömen yanında duran bordo renkli cüppesinin altına gizlenmiş. Onu almak istemese de onsuz gidemeyeceğinin farkında. Parşömenin günahına büründüğünden dolayı onu bulduğundan bihaber ıslanmış saçlarını silkeliyor, ardından cüppesini giymeye gerek duymadan sokağın sonuna ilerliyor. Hissettiği yalnızca, asla dinmeyecek bir öfke.

İmgeler yavaş yavaş kaybolduğunda Radella dışındaki herkes kutunun etrafından kaçarcasına uzaklaşmıştı. Sadece kız kardeşi görmemişti o anda olanları, çünkü kutsal kanla mahkûm edilecek lanetten yoksundu. Bakışlar rahatsızlık verdiğinde daha fazla incelenmek istemeyen Issoria, omuzlarını silkmekle yetinmişti. ‘Benim sakladıklarım öğrenildi. Şimdi sıra sizin sırlarınızda.’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Cefakâr Geceye Hapsedilenler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 3 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2, 3  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-