AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Geri Dönüş!

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyC.tesi Ocak 23, 2010 12:49 am


Kurgu: Tristan okula geri döner, fakat hiçbir şey hatırlamaz, tanıdıkları ona yardım için uğraşmaktadır.
Kişiler: Herkes katılablir, eğlence istiyorsanız buyrun gelin
Zaman: Öğlen vatki, ilkbahar etkilerini gösteriyor.


En son Tristan der Ivanëxt tarafından C.tesi Şub. 06, 2010 1:46 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyC.tesi Ocak 23, 2010 12:52 am



“Neler oluyor, neredeyim, hey kimse var mı orada?”

Tristan’ın bağırışları karanlık ve bir o kadar da soğuk olan bu yerde yankı yaparak ilerliyordu. Nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Buraya nasıl gelmişti böyle, neden buradaydı? Gözleri karanlığa alışınca etrafını gözlemlemeye başladı ancak hiçbir şey göremedi. Ortam oldukça havasızdı ki Tristan’ın burnuna toz taneleri ve pas kokusu geliyordu. Asasını eline aldı ve lumos büyüsünü yaparak ışık demeti çıkarak etrafı aydınlatmaya çalıştı. Fakat ortam zifiri karanlıktı ve sadece kendi bedenini görebiliyordu. İlerisi için bu söz konusu değildi. O anda bir ses işitti ve sesin geldiği yere döndü. Fakat o anda bir ışık huzmesi Tristan’a çarpmıştı bile. Gelen büyünün etkisiyle asası elinden düştü ve bedenini taşıyamaz hale geldi. Bulunduğu yere yığıldı, sanki felç geçiriyordu. Vücudu beyninden gelen komutlara uymuyor, sadece gözleri hareket edebiliyordu.

Kısa bir süre yerde büyünün etkisinin geçmesini bekledi ancak büyü etkisini yitirmiyor aksine daha da güçleniyordu. O anda bir ayak sesi yanına birinin yaklaştığını gösteriyordu. Karanlıkta yüzünü seçemediği bir varlık onu kucağına almış ilerlemeye başlamıştı. Kimsin sen, ne işim var benim burada. Haykırışları sadece zihninde yankılanıyordu. Verilen komutlar hala yanıt vermeyen vücut olduğu yerde sabitti. Kısa bir yürüyüşün ardından ışık dolu bir yere geldiler. Burası ilk geldiği yere göre daha sıcaktı. Tristan’ın bedenini bir yatağa yatıran varlık kendisini göstermek için cübbesini üzerinden çıkardı. Ahh, ne kadarda çirkin bir şeysin sen öyle. Karşısında duran yüzü gözü çizik ve saçları ağarlaşmış bir canlı bulunuyordu. Neydi bu böyle hayvan mı? Tristan’ın gözbebekleri olduğundan fazlaca büyümüş bir şekilde karşısında duran varlığa dikkatlice bakmayı sürdürdü. Tristan’ın kollarını ve ayaklarını kelepçeleyerek kaçmasını engellemeye çalıştı. Zaten vücuduna söz geçiremiyordu, bu ne için gerekliydi ki? Birden vücudunun serbest kaldığını hissetti ve beyninden gelen komutlara yeniden cevap verdi. Fakat şimdide kelepçeler sorundu. Bir iki çırpınıştan sonra kurtulamayacağını anladı ve karşısındakiyle konuşmaya başladı.

“Ben neredeyim ve sen kimsin?”
“Nerede olduğunun bir önemi yok, ne için burada olduğunun bir önemi var.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Seni buraya sevgi gönderdi, içinizdeki sevgi kurtulman için sana bir şans verdi genç büyücü”

Neler diyordu bu böyle? Neredeydi, ne için kurtuluş için şans verilmişti? Hiçbir şey anlamıyordu. Zihninde bu düşüncelerle uğraşırken karşısındaki varlık bir sağa gidip bir şeyler alıyor ardından sola geçip bırakıyordu. Karşısındaki da bir büyücü olmalıydı. Fakat ne için Tristan’ın böyle tutsak etmişti.

“Buraya sadece sevginin gücüyle gelebilirsin, burada istediğin her şeye sahip olabilirsin”

Bu konuşmadan sonra Tristan’ın beyninde şimşekler çaktı. Buraya gelmeden önce kalbinin derinliklerinden istediği bir şey vardı. Bu dileği yerine mi gelecekti? Olivia ile artık rahat bir yaşam sürdürebilecek miydi? Bunun olması mümkün müydü? Sorular, sorular bunların cevapları ne zaman ortaya çıkacaktı?

“Peki, nasıl bu durumdan kurtulabileceğim?”

“Sadece sevgi bu işe son verebilir, senin en çok istediğin şeyi senden alacağım ama bu hiçte kolay olmayacak, çünkü içindeki varlık senden ayrılmak istemeyecek, bunun için kendine hâkim olmalısın, aksi takdirde hiç beklemediğin şeyler olabilir.”
“Peki tamam, bu işe hemen başlamak istiyorum.”
“Yalnız şunu sakın unutma, bilincini açık tutmalısın ve sevmekten vazgeçmemelisin, beni anlıyorsun değil mi?
“Evet, anlıyorum, peki sen kim-”

Daha sözünü bitiremeden karşısındaki varlık daha önce hiç duymadığı bir lisanı kullanarak işleme başlamıştı. Cümleler dudaklarında yavaş yavaş çıkarken, Tristan, içinden bir şeyler koptuğunu ve ne kadar çok acı verdiğini hissediyordu. Bu acılar hızla şiddetleniyor ve dayanılmayacak bir hal alıyordu. Tristan’ın feryatları bulundukları ortamı inletiyor, fakat karşısındaki varlık durmuyordu. Acı çeken beden artık bitkin düşmüş gözleri kararmaya başlamıştı. Kalbindeki sevgi onun bu durumdan kurtulmasına yetebilir miydi? Olivia... “Hayır, hayır, HAYIRRRR!” Vücuduna yapışan canavar yerinden memnundu ve ayrılmak istemiyordu. Yavaş yavaş vampirlik özelliği vücuttan kopuyordu. Fakat bundan kurtulurken acı tüm bedenini esir almış ve düşünmesini güçleştiriyordu. Belli bir süre sonra zihni artık bomboştu hiçbir şey düşünemiyor, fikir yürütemiyordu. Yoksa bilinci kapanıyor muydu? Birden gözleri kapandı ve hiçbir şey hissetmemeye başladı…

Bu işlemlerden sonra kendisini yitiren Tristan, artık eskisi gibi değildir. Vampirlik özelliğinden kurtulmuş fakat yanında yaşamından belli kesitleri de yanında götürmüştü. Eskiye dair çok az şey hatırlamaktadır. Sadece kim olduğunu, büyücü olduğunu ve ne için yaşadığını bilmektedir. Canaavrdan kurtulma esnasında bilinci kapandı ve bu nedenle kalbindeki sevdiklerini unuttu. Dostlarını, tanıdıklarını herkesi unutmuştur. Bakalım bu olaylar karşısında Tristan nelerle karşı karşıya kalacaktır?

***

Gözlerini açtığı anda güneş ışınlarının vücuduna yansıdığını gördü. Kendisi bir arazide tek başına yere yatmış olarak buldu. Neresiydi burası? Ayağa kalkmak istedi, fakat kendisi o kadar halsizdi ki bundan vazgeçti ve yerde yatmayı sürdürdü. Yattığı yerden doğanın tüm seslerini işitme fırsatı da bulmuştu. Fakat bir ses çok farklı geliyordu. Sanki biri “Tristan” diyordu.



En son Tristan der Ivanëxt tarafından Ptsi Ocak 25, 2010 4:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Olivia Scarlett Isis

VII. SınıfVII. Sınıf
Olivia Scarlett Isis



Mücadele Tarafı : Arspegus
Rp Sevgilisi : Tristan
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Golden Dog (Rottweiler)

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyC.tesi Ocak 23, 2010 1:59 am



1. gün

Sevgilim;

Sensiz günler geçmiyor. Kötü olanda nerede olduğunu bilmemem. Her gece rüyamda her gün kalbimdesin. Seni özledim, ne olur bi işaret gelse iyi olduğuna dair. Tüm kalbimle yanındayım her nerdeysen.

2. gün

Sevgilim;

Bugün ikinci gün ve sen hala yoksun, günler geçtikçe sessizlik canımı yakıyor. Kabusa devam, sanırım artık uyanıkkende halisünasyonlar peşimi bırakmıyor. Her neredeysen kalbim yanında...

...

7. gün

Tris;

Ve hala yoksun. Tam bir hafta oldu, sanırım aklımı kaçırıyorum. Her yerde seni görmeye başladım ve ben sensiz yapamıyorum. Sen benim yanımda olmayınca. Sanki aldığım her nefes acı veriyor. Seni özledim...



Cik,cik,cik...

Bu tatlı melodi tüm alanlarda insanın içine işlemeye başlamıştı gelen baharla beraber. Toprak ısınmış, sevgi, aşk, mutluluk filizlenmişti. Herşey mutlu mesuttu herkes -ups- için. Herkes mi? Olivia hala avluda oturmuş elindeki beyaz defterle birlikte kara kara düşünüyordu. Gözünde o an canlanıyor, Tristan'ın geri geleceğine olan inancını öldürmemeye gayret ediyordu. Sorun şuydu ki gittiği yeri bilemiyordu. Önündeki beyaz deftere vuran ışık demir tellerde birikiyor ve gözlerini kamaştırıyordu. Solgun görünüyordu yüzü, kaç gündür gözüne uyku girmemişti, daldığı anlarda ise gördüğü kabuslar büyük çığlıklar, ter ve titreme ile uyanmasına sebep oluyordu. Büyük ihtimalle kafasında kurduğu senaryolar bilinçaltını zorluyordu ve bunun etkileri uyku esnasında gün yüzüne çıkmayı iyi biliyordu. Önce bir titreme tutuyor, ardından tüm yatakhaneyi çığlıklar sarıyordu. Uyandığında ise kalbinin yerinden çıkacak gibi olmasına hala bir çözüm bulamamışlardı, tek çözüm Tristan'ın dönmesiydi. Çünkü sebep onun gidişi olmuştu, dönüşü ise mutlu bir rüyaya uyanmasını sağlayacaktı.

Önündeki kağıda baktığında her zamanki gibi günlere özel yazılar yazdığını farketti. Bu defter sadece Tris'in yokluğundaki dertdaşıydı Olivia'nın, sanki o defter Tris'miş gibi. Ve bir parşömen... Bir kaç duygu dolu söz ve sonundaki büyük karalama. Artık yazamıyordu, korkusu tüm yazdıklarını silmeye teşvik ederken parşömenler sürekli çöp tenekesini boyluyordu. Dün gece gördüğü kabus beyninde yineleniyor, eskileriyle birleşerek bir bestenin farklı notaları gibi sıralanıyordu. İlk bakış, sarılış, ayrılış, acı, işkence, yalvarış, ölüm, ayrılık! Aklında sıraya koyduğu bu kavramlar tekrar kabustan uyanmışcasına büyük bir çığlıkla gözlerini açmasına sebep olmuştu, göğsü çok hızlı hareket ediyor ve elleri titriyordu. Başını ileriye kaldırıp kimlerin ona baktığını görmek istediğinde ise karşısında parlak bi kolyenin boynunda olduğu o mükemmel tablo belirmişti."Tristan..." Bu seslenişinin ardından ızla yerinden fırlayarak sıkı sıkı sarıldı. Hiç bir şey söyleyemiyordu, dudakları kilitlenmişti. Zorla söylemeye gayret ederek içindeki söyleyebildiği tek şey " Neredeydin sevgilim?" oldu. Karşısındaki yüz ona neden tanımıyormuş gibi bakıyordu?



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alexis J. Blanchefleur

GezginGezgin
Alexis J. Blanchefleur



Mücadele Tarafı : Darkshine
Rp Sevgilisi : Yok =(
Kan Durumu : De race
Patronus : Balbasar seni seçtim xP

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyPtsi Ocak 25, 2010 2:35 am

Güneşin sıcaklığı tenlere işlemeye başlamıştı artık. Herkes sıkıcı kış havasından kurtulmuş baharı neşeyle karşılıyordu. İlkbaharın coşkusu bir farklıydı zaten. Yemyeşildi her yer,cıvıldayan kuş sesleri ve yüzü gülen Hogwarts öğrencileri. Kimse ders havasında değildi o ayrı,ama ne zaman can atarak ders dinlediği görülmüştü öğrencilerin? Yine o "ders"ler bitmiş öğle arası gelmişti. Çoğu kişi dışarı çıkarak bu güzel havayı hissetmek ve sevinçle karşılamak istiyordu. Arkadaşlarının nerede olduğundan haberi yoktu Alexis'in ama Ortak Salon'a gitmeye de niyeti yoktu. Okulun bahçesinde tek başına dolaşıp kafasındaki düşüncelerle mücadele etmek istiyordu. Yavaş ve sakin adımlarla ulaşmıştı okulun bahçesine. Sımsıcak hava yüzündeki tebessümü saklayamamıştı. Mavi gözlerine gelen güneş onu bu kadar rahatsız etmemişti. Vücudunda hissettiği sıcaklığa güvenerek yürüyüşüne devam etti.

Son senesiydi artık. Bir dönem sonra okul bitecekti. Yetişkinliğe adım atıp bir başka kapı açılmış olacaktı. Ne kadar çabuk akmıştı zaman? Bir su gibi...Hiç duraksamadan, hiç yavaşlamadan. Ama Alexis bunu telaşlanınca anlayabiliyordu anca. Okula ilk geldiği zamanı unutması mümkün değildi. Üzücü olaylar yaşamış ve hatta bunun yüzünden bir dönem sınıfta kalmıştı. Her an korkuyla yaşıyordu o zamanlar. Ağlayarak geçirdiği okul hayatı sanki ölümle bitecek gibi duruyordu. Ellerinin titrediğini farketti. Yaşadıklarını tekrar canlandırıyordu zihninde, kendini öyle kaptırmıştı ki bir an irkilip gerçeğe dönmeye çalıştı.


Zihninin kurduğu oyunlarla savaşması bu kadar kolay olmuyordu. Takıntılıydı detayları ve kendisine yapılanları hiç unutmuyordu. Affetmek en büyük intikamdır, her zaman bu söze göre hareket ederdi. Neler geçmişti koskoca yedi sene içinde? Harika bir binada okuyordu ve mükemmel arkadaşları vardı. Onlardan ayrılacak olduğu için üzülüyordu. Fakat ayrılacağına pek inanmıyordu gibiydi ya da kendisi istemiyordu. Bu okulla işi henüz bitmemişti. Sınıfta kalmak mı yoksa diye geçirmişti içinden ama öyle değildi. Daha farklı bir şekilde. Rüyalarında "Mezuniyetten sonra yine tekrar birlikteyiz" cümlesini kendi söylüyordu. Aslında kendini avutmak için kurduğu bir hayaldi bu ama Alexis geleceği görebiliyordu! Yeteneği vardı ve o yüzden rüyaları çoğunlukla doğru çıkardı.

Düşünceler bir başka yöne götürse de Alexis'in adımları onu avluya getirmişti. Bir kaç öğrenci dışında Olivia'yı tanıyabilmişti gözleri ancak. Üzgün duruşundan belliydi Tristan'ı özlediği. Nasıl özlemezdi ki? onlar en tatlı sevgililerdi ve ikisi de birbirini çok iyi tamamlıyordu. Gidip yanına konuşmak isterdi ama daha fazla yarasını kanatmak gibi bir niyeti olmadığı da belliydi. Onu biraz geriden izlerken bir başkasının geldiğini gördü. İlk önce gözlerini kırpıştırdı hayal gördüğünü sandı ama değidli. Karşısında Tristan duruyordu. Okuldan bir dönem kaybolmuştu , hem de hiç bir şey söylemeden.

Yavaş adımlarla ona yaklaştı. Öyle savunmasız duruyordu ki bir an aklına okul döneminde yaptıkları gelmişti. Özellikle zindanlara kapatılmak. Gözlerinde beliren kıvılcım ile şimdi canını acıtmak istiyordu. Bunu yapmadan kesinlikle bu okuldan gitmeyecekti. Sinirin yavaş yavaş vücuduna yayıldığını hissetti. Beyninde iki tane ses vardı; "Şimdi zamanı değil mi sence?" diğeri "Kendi haline bırak" diyordu. Açıkcası Alexis negatif yöne yani zamanın geldiğine inandığını anlıyordu. Yapısında olduğu gibi; kendisine yapılanı unutmazdı ve beklenmedik anda intkamını alırdı. Gözü sinirden dönmüş olmalı ki elini asasına götürdüğünü farketmesi -kendine göre- uzun süre aldı.

Ses tonu değişikti. Tanınmaz bir haldeydi sanki. Geçmiş onu her an değiştirebilir,farklı bir kişiliğe büründürebiliyordu.
"Hey Tristan! Bu ne hal? Çok farklısın ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Şimdi hamlemi yapma sırası bende diyorum" Tehditkar, kızgın ses tonu ve şimşek çakan mavi gözlerini ona dikti. Olivia vardı arkasında ama bu hırsla birlikte onu unutmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/alexis-jasmin-bl
Abel C. Garcia

GezginGezgin
Abel C. Garcia



Mücadele Tarafı : Tarafsız
Rp Sevgilisi : Lisette von Johens <3
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyC.tesi Şub. 06, 2010 2:34 pm

Uzun zaman... Gözler kör, kularsa sağır. Okuldaki en yakın arkadaşı ellerinden kayıp gitmişti işte. Yüzünü görmeyeli nekadar olmuştu? Düşünmek bile istemediği skandalları ardında bırakıp giden arkadaşı şimdi dimdik karşısında duruyor, fakat eskisi gibi gülümsemiyordu...

"Tristan?" dedi sakince. Ardından düşüncelerine gizlediği anıları gözlerinin önüne getirdi. Farkedilmeyecek kadar kısa ancak unutulmayacak kadar kalıcı gerçeklerdi. Tam beş senedir hayatında yıllanan dostunu bir parça skandal uğruna ateşe atacak değildi elbette. Karanlık zevcelerin, hoş sohbetleri arasında yok ettikleri Tristan'ı geri kazanmak için elinden geleni yapmaya hazırdı...

Attığı bir kaç adımdan sonra ona biraz daha yaklaşmak uğruna yüzüne baktığında o parıltıyı görememesi onu şaşırmış olacaktı ki, bir an olsun afallamıştı. Farklılıklar olduğu açıktı ancak henüz idrak edemediği terimin ne olduğunu ancak onunla konuşarak bulablirdi. Tristan'ın değişik bakan gözbebekleri etrafında beliriveren ışıltıyı hissettiği anda lafa atıldı Abel, "Demek döndün! İnanmayacaksın ama Hogwarts seni özledi Tristan... Peki ya sen?". Cümlesinin sonuna doğru ses tonunda değişimler göstermiş ve hatta şaibeli bir anlam katmaya çabalamıştı. Kalın sesinden de anlaşılacağı gibi aralarındaki elektirik değil bir dstluğu, minik bir arkadaşlığı bile sarsacak düzeyde değildi. Tristan'ın sözde değişimi üzerine ondan bir yanıt alması gerektiğini düşünüp kısa süre bekledi. Abel'in düşünce tarzına uymayan bakışlarında yabancılık seziliyordu. Neden? Nasıl? Dedirttiren yabancılığın sırlarını dizginlemeden lafa atıldı Abel; "Tristan, bir sorun mu var?" . Avluda nadirce esen rüzgarın şiddetine aldırmayarak, Tristan'ın farklı bakan gözbebeklerine bağlı kalmayı sürdürdü Abel... Ya bir cevap alacaktı, yada karanlıkta yitip giden ruhlar kervanına katılıp yok olacaktı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/abel-c-grawincee
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyPtsi Şub. 08, 2010 2:52 am



“Tristan…”

Kendi ismini doğanın sesleri arasında duyabilmiş ve sesin geldiği yöne doğru bakmak için başını çevirdi. Gözleri güneş nedeniyle kamaşmış ve nedenle sesin geldiği yerde kimseyi göremiyordu. Gözleri yavaş yavaş normale döndüğünde kendisine doğru yaklaşanın bir bayan olduğunu anladı. Garip bir his tüm vücudunu kapladı ve bitkin hali genç bayanın yaklaşmasıyla sona eriyordu. Vücudunu yerinden oynatacak gücü kendisinde hissetti ve ayağa kalkarak kendisine iyice yaklaşmış bayanın karşısında durdu. Bu gelende kimdi ve ismimi nereden hatırlıyordu? Genç bayan hızla Tristan’ın kucağına atladı. Fakat henüz gücüne kavuşamayan Tristan, sendeleyerek yere düştü. Vücudu gergin, gözleri şaşkınlıktan kısık ve yüzü karşısındakini hatırlayamadığı için kırışmıştı.

Genç bayan Tristan’a ne demişti öyle, Sevgilim? Şaşkın bir sesle “Sevgilim mi?” diyerek genç bayanın gözlerinin içine baktı. İçindeki o garip his daha da güçlenerek tüm vücuduna yayılmaya başladığı için gücü yerine gelmişti. Bu kızın yanında kendisini çok daha iyi hissediyordu. Kimdi o? Neden sevgilim demişti ona? Bu sorular Tristan’ın aklını karıştırmaya yetmişti. Zihnindeki tüm sorular cevapsız bir şekilde bekliyor ve bu durum Tristan’ın sinirlerini oldukça bozuyordu. Artık genç kızı taşıyabilirdi ve yerden rahat bir şekilde ayağa kalktı ve genç bayanı ayaklarının üzerine bıraktı. Hala şaşkın olan Tristan, karşısındaki bayanı dikkatlice süzmeye başladı. Yüzünde sanki acı ve mutluluğun bir ifadesi vardı. Fakat bu ifade bazen bozuluyor yerini tatlı bir gülümsemeye bırakıyordu. Tristan’dan bir cevap bekliyor gibiydi ve bu konuda oldukça sabırsız gibiydi. Bu sabırsızlığı gidermek için bir adım geri çekildi ve konuşmaya başladı.

“Pardon genç bayan, ismimi nereden biliyorsunuz ve bana neden sevgilim dediniz? Hiçbir şey anlamıyorum. Aklım çok karışık ve bu yüzden sizi tanıyamadım bana kim olduğunuzu söyleyebilir misiniz?”

Bu konuşmanın ardından sonra karşısında duran bayan yüzünde acı dolu bir ifade oluştu, gözleri şaşkınlıktan büyüdü, elleri yumruk halini aldı ve ağzı bir karış açıldı. Gözlerinde bir ateş belirmiş, giderek artıyor ve bu Tristan’ın söylediklerinden dolayı olmuştu. Ne demişti Tristan? Neden böyle davranıyordu bu genç bayan? Yoksa, yoksa Tristan’ın kim olduğunu biliyor muydu? Bu sefer şaşırma sırası Tristan’da olduğu için gözleri büyüdü ve aklındaki tüm sorulara bir yanıt bulabildiği için sevinmişti.

“Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?”


Sözünü bitirmesiyle birlikte başka bir tanımadığı ses kendisine sesleniyordu. Gözleri istemsizce sağa kaydı ve gelen kişiye odaklandı. Hızla yanına gelen bir bayan daha… Sesindeki kızgınlığı o kadar belli oluyordu ki sanki Tristan’ı öldürmek istiyordu. Bu bayanda Tristan’ın ismini biliyordu ve hamle yapmaktan bahsediyordu. Neden böyle demişti? Ahh, yine bir cevapsız soru daha, bunlar ne zaman sona erecekti. O bayana bir kötülük mü yapmıştı? Bu nasıl olabilirdi, buraya daha on dakika önce gelmişti ve bu kadar kısa süre içinde ona nasıl kötülük yapacaktı? Bırakın kötülük yapmayı daha onun kim olduğunu bile bilmiyordu. Fakat bu bayan da Tristan’ı tanıyor olabilirdi.

“Affedersin ama neden bana öyle dediğiniz anlamadım, hem bu hamle sırası da neyin nesi? Bu arada sende benim kim olduğumu biliyor musun?”


Tristan’ın zihninde parçalar yerine oturuyordu. Geçmişindeki bulanıklık oldukça yavaş bir şekilde berraklığa kavuşuyordu. Demek ki kendisi daha önce burada bulunmuş ve karşısındakilerle tanışmış, fakat onları neden hatırlayamıyordu? Gözlerini bulunduğu yerdeki arazide gezdirdi. Görebildiği sadece boş bir alan ve biraz uzakta duran kale şeklindeki bir yer vardı. Karşısındaki bayanlardan cevap beklerken bir ses daha Tristan’a bir şeyler diyordu. Yeniden başa dönüyordu. Kaset bir yerde takılıp kalmıştı, bir türlü ilerlemiyor bu nedenle başa sarıyordu. Bu sefer yanına gelen bir erkekti. Söylediğine göre burası Hogwarts’tı. Kendisi gibi karşısındakiler de mi büyücüydü? Gözü birden onların cübbelerinde yazan yazılara ve rüzgarın etkisiyle dalgalanan kumaşların arasındaki asaları gördü. Evet, artık kesindi onlarda bir büyücüydü. Burası büyücü yetiştirme merkezi miydi? Gözleri yeni gelen büyücüye çevirdi ve onu hatırlamak için zihnini zorladı, fakat bu boşa kürek çekmekti. Zihni oldukça karanlıktı, sadece bir yerde ufak bir ışık vardı; o da bulunduğu yerden olsa gerekti. Karşısındaki büyücü yeniden bir soru sormuştu. “Sorun mu var?” sorusu Tristan’ın zihninde yankılanarak kayboldu. Evet, tabiî ki de sorun vardı? Sizler kimlersiniz, ben kimim, neden buradayız, neden hiçbir şey hatırlayamıyorum? Zihni yeniden sorularla dolmuştu. Artık bunları birinin cevaplaması gerekiyordu.

“Sorun mu? Evet, hem de o kadar çok sorun var ki? Sen beni tanıyorsun ama ben seni tanımıyorum, seni de ve seni de… Zihnim çok karanlık hatırlamak istesem de burayla ve sizle ilgili hiçbir şey hatırlayamıyorum ve bu çok sinirimi bozuyor. Lütfen söyleyin BEN KİMİM?”


Son sorusu bir yalvarış şekilde çıktı. Zihnindeki cılız ışıkta sona ermişti. Artık sadece karanlık, karanlık ve karanlık vardı. Sanki gör olmuş, önündeki nesneleri göremez oldu. Birden başına bir ağrı saplandı ve haykırarak dizlerinin üzerine çöktü. “Hayırrrrr!” feryatı tüm arazide yankılanmıştı. Yanındaki ağaçta bulunan kuş korkudan bulunduğu dalın üzerinden zıplayarak uçmaya başladığı sırada da rüzgâr esintisini kesti. Gözlerini kapatmış, ellerini başının üzerine koymuş ve bedeni ikiye katlanmış bir şekilde durmaya başladı. Kafatasının içinde sanki bir yerleri oyuyorlardı. Ağrı o kadar şiddetliydi ki, sanki kısa devre yapmıştı. Hafızasına fazla mı yüklenmişti? Bu ağrı sırasında bulunduğu yerdeki sesleri duymaz oldu ve sadece zihninde yankılanan kesik kesik sesler vardı. “sevgi, canavar, bilinç, unutma!” zihninden geçen tek tek kelimelerin ne anlamı vardı, bir şeyler mi hatırlıyordu? Her şey arapsaçına dönmüş bir şekilde ilerliyor ve bu durum çözülemez hale geliyordu.

Başındaki ağrı sona erdi ve yeniden bulunduğu yerdeki sesleri duymaya başladı. Bedenini çökmüş olduğu yerde dikleştirdi ve şaşkın gözlerle izleyen gruba baktı. Onlarında neler olup bittiği hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu. Fakat onlar Tristan’ın kim olduğunu biliyor ve her sorunun cevaplarını onlardan alabilirdi. Gözleri ilk gelen kıza kilitlenerek boynundaki kolyeler dikkatini çekti ve birine odaklandı. Çember şeklinde olan ve merkeze doğru inen damar şekiller kırmızı bir taaşın etrafında birleşiyorlardı. Üzerinde garip işlemeler bulunuyor ve kırmızı taş kolyeyi tamamlıyordu. O kolye parlıyor muydu öyle?

“Lütfen bana yardım edin, hiçbir şey hatırlamıyorum lütfen.”



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudia O'Connell

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Claudia O'Connell



Mücadele Tarafı : Aydınlık.
Rp Sevgilisi : Nickholas.
Kan Durumu : Safkan.

Geri Dönüş! Empty
MesajKonu: Geri: Geri Dönüş!   Geri Dönüş! EmptyC.tesi Nis. 10, 2010 2:33 pm

Kurgu zaman aşımına uğramıştır. Başlık kilit!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Geri Dönüş!

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-