AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Anahtarın Laneti - Birinci Bölüm

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Paula Lilith Silimauré

Uluslararası Büyücüler Konfederasyonu LideriUluslararası Büyücüler Konfederasyonu Lideri
Paula Lilith Silimauré



Mücadele Tarafı : Silimauré.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Anka.

Anahtarın Laneti - Birinci Bölüm Empty
MesajKonu: Anahtarın Laneti - Birinci Bölüm   Anahtarın Laneti - Birinci Bölüm EmptyPerş. Ağus. 20, 2009 4:18 am

Ölüm, ayırt etmeksizin her ruhun etrafında şehvetle kol geziyor.
Gökyüzü her zamankinden daha çok siyaha bürünmüş, olacaklara seyirci kalmamak için uğraşıyor gibiydi. En kalın ve en parıltılı pelerinini gözlerinin önüne çekmiş, parıltısından kendisine yansıyanları duymadan geri göndermek; kalınlığından da, merakına yenik düşüp bir aralık, bir yırtık aradığı örtüden bir şeyler görmemek için faydalanıyordu. Kendinden habersiz üçüncü gezegenin üzerine çöktüğü o gecede, olanlar oldu.

Karmaşa ruhlarda ebruli yansımalar bırakırken, henüz anlamlandırılamayan bazı hisler, gerek büyücülerin dünyasında, gerekse de Muggleların dünyasında hissediliyordu. Kalplerde artık hüzün de, aşk da, nefret de farklı gibiydi. Yaşanılan her anının ardından yorumlar değişiyordu. Güzel olanları algılamak daha zor, hırs ve tutkuyu ayırt etmek daha rahat gibiyken, pek çok hissin karmaşasını içinde barındıran çıldırtıcı bir ruh hali, her bedeni sinsice dolaşıyordu. Kokulu bir rüzgar gibi genizleri yakan bu lanetli ürpertinin tüyleri diken diken edişi sırasında, akıllar karışmaya, bir cevap aramak için zorlanmaya başlıyordu. Elele oturmuş iki aşığın dudaklarının arasındaki mesafe kısalırken, konuşan nefesler yerine tokatlara dönüşüyordu. Hoş bir sohbetin ortasına düşen sebepsiz kavgaların sonuçları, yıllardır dostluklarını yürütmüş insanların arasını açabiliyordu. Herkes anlık saldırganlık nöbetleri geçirme potansiyeli artmış birer vahşi hayvan gibiyken, birden bire hissizleşebiliyordu. Konuşmalar yarıda kesiliyordu, bilinenler unutuluyordu. Garip olan, giden düşüncenin yerini yenisinin alıp, eskisinin sonsuza dek unutuluyor olmasıydı. Hiçbir tepkinin garantisi, özrü, telafisi yoktu. İnsanlar ellerinden geldiğince yorumlarını yaparlarken, kalbindeki kanın akışı daha hızlı olanlar, ikiden fazla ayağı bulunanlar, daha az şey hisseden ve belki de hiçbir şey hissetmeyenler de, benzer karmaşaların ortasına farklı şekillerde düşmüşlerdi. Mugglelar kendi yorumlarını yapıyorlardı, büyücüler tepkisiz kalabiliyorlardı. Her tür, kendi dünyasının rengine göre karıştırıyordu paletini. Kimisi simsiyah, kimisi gri, kimisi inadına renkli. Herkes ne olduğundan habersiz bu duyguyu çevreleyen her şeyi ve herkesi çaresiz bir arayışa girmişti. Başarısızlığa uğrama fikri aklın damarlarından birinden diğerine atlarken, olanlardan bedenlerin haberdar olamayışı ise atmosferdeki titreşimleri herkes için yavaşlatıyordu. Zaman daha yavaş ve acı vererek akıyordu.

Paylaşılmış dünyalardaki eziyetlerin hat safhalarda olduğu bir gecede, bedenlerden önemsiz bir tanesi, korunaklı okulun duvarları içerisinde kontrolsüz şekilde hareket ediyordu. Alışılmışın dışında bir duygu bulutu koridorları doldururken, ölüm uykusu provasında gibi ağırlaşmış bedenlerin nefesleri yatağını genişletmek kaygısı azalmış bir nehir gibi dingin ve tehlikeli şekilde derindi. Okul içerisinde kehanetlerle yönetilen beden, yaptıklarından sorumlu olmadan ilerleyip, gözlerindeki ifadesizliğin rahatsız edici ses tonuna yansımasını tamamladı ve yere yığıldı. Artık gerçeklerin düğümlerinden biri, ardında bin bir bilinmeyenle dağılıvermişti bir başka önemsiz bedenin gözleri önünde. Yeterince uzayan sessizliği bölen keskin bir çığlık eşliğinde, zincir tek tek dağılıyordu. Her parça ardında kandan oluşan belirsiz izler bırakırken, birbirinden habersiz insan grupları endişedeydiler.

Geçmişte acıların en büyüğünü yaşadığını sanan şeffaf elbiseli hayaletler de, acıyla kıvranıyorlardı. Yavaş yavaş azalan sesleri ile kabuklarına çekilen ruhların, artık eski canlılığı yoktu. Sesleri ve varlıkları ile renk kattıkları her yer, bir zamanlar öldürüldükleri gölgeler gibi simsiyah olmuştu onlar için.

Keskin çığlık kulaklara dolduğu anda hareketlenme hissedilir boyuta varmıştı. Merak duygusuna dayanma gücü, olay mahaline yaklaştıkça azalan bedenlerin tek düşünüp hissedebildiği beklenti dolu bir tedirginlikti. Toynakları kararmış ve daha güçsüz görünen atadam bedenlerinin yakınına yaklaştıklarında aldıkları koku leş kokusundan daha öte bir kokuydu. Bu, adını koyamadıkları o duygunun, sebeplerinin ve korkunç sonuç ihtimallerinin bir araya geldiği karanlık bulutun koyu grimsi kokusuydu. Karışan dimağlar kulakları fısıltılarla doldururken, koşturmaya başlayan ayaklar, henüz hala sıcak tüylü vücutların üzerine eğilen büyücüleri taşıyordu. Varsayımlar sonuçların parçası olmaktan çok uzakken, Hogwarts arazisi üzerinde yayıldıkça görünmezleşen tehlikeli bir sis kapı altlarından sızmak üzere keşfe çıkıyordu. Hayıflanmamak elde değildi görüntü karşısında. Ölü bir atadam grubu, gözleri gökyüzünde, ellerinde ve toynaklarında benzer karartı ve soğuklukla yere yığılmış, ölümün huzurlu kollarında acı çeker gibiydiler. Ne canlılardan farkları vardı henüz, ne de ölüden. Yalnızca gözlerini diktikleri gökyüzünün bir başka parçasında olan benzer olayları fark edemeyen, soğumaya yüz tutmuş cesetlerdi.

Lacivertin siyaha yaklaştığı kıyılarda dolanan gökyüzünün rengi, yerleri habersizce değişen takım yıldızların silinişi ile parlayıp söndü. Her biri birbirine eşit karoların üzerine değmeden ilerleyen yüzsüz bedenler, havaya karışır gibi geçtiler deliklerden. Dudaklardaki nefes beyaz bir dumana dönüştüğünde, içlerinde sakladıkları korkuyu ve sessiz çığlıkları havaya bıraktılar. Kansız bir ölümün eşiğinde iki kişi, emrindeki yaratıklar tarafından ölüme mahkum edilirken, ihanetin ilk perdesi aralandı. Umutsuzca kalkan bir asa, varlığının son gücüyle haykıran bir büyücünün kurtuluşuna yetebilmişti. Bir diğeri gelen gölgelerle kaçarcasına yok olurken, faydasız bedeni yeşil karoların üzerinde, yeniden dünyaya dönmemek üzere sonsuz uykusuna dalıvermişti. Pelerinleri, yüzlerine örtülmüş, ölümün soğukluğu ve acının yakıcılığını rüzgarlarına gizlemiş ruh emiciler, yanlarında, ardında soğumak üzere bedenini terk etmiş sıcacık bir ruhla ilerliyorlardı. Yalnızca bir çift gözün baygın halinden çıkmaya çabalayışı sırasında gördükleri ve ardından çaresizce iç çekerek yere yığılışı duyuldu Esrar Dairesi’nin karanlık koridorlarından birinde. Sonsuza dek sürecek gibi ortalığı kaplayan gözle görülecek kadar derin sessizlik, davetsiz misafirlerden arda kalandı. Ne bir koku, ne onlarınkinden başka bir korku, ne de sebep sonuç. Hiçlik içerisinde gömüldü bir an daha zaman bataklığına. Açılmamış kapılardan sızan gölgeler, aradıklarını bulamadan gitmenin mutsuzluğunun bedelini, bir ruhu da yanlarına alarak ödetmişlerdi. Kalan diğer bakanlık görevlisinin ağzından kelimeler çıkabilene dek, yaşananların sırrı, bir beynin damarlarında geziniyor olacaktı.

Gökyüzü genişti. Yıldızlar yollarını şaşırmış gemiler gibi alabora olmamaya çalışır bir halde, kendi aralarında kopan fırtınadan nasiplerini almamaya bakıyorlarken, büyüden ve büyünün etkilerinden mahrum bırakılmış olanlar, Mugglelar, her şeyden habersiz yataklarında ve uykularındaydılar. Yastıklara gömülü yüzler, derin derin alınan nefesler, yavaşlayan metabolizmalar, henüz olanların bilincine varamamışken, karanlık bir parti gibi eğlenerek yakılan gürül gürül bir ateş, onlar için önemli bir tarihi mekan olan Roma Antik Tiyatrosu’nu sardı. Etrafında sadece taşlar bulunan ve gecenin ayazında rüzgara yenik düşme ihtimali yüksek olan alevler, kontrolsüzce büyürken, zavallı ve korumasız bir bekçi, yalnızca bağırmayı aklına getirebildi gördükleri karşısında. Tiyatro, her basamağıyla, taştan sahnesiyle, beyaz zeminiyle alev alev yanıyordu. Göğe yükselen alevler şekilden şekle girerken, ancak haber alan yetkili Mugglelar, ellerinden geldiğince yangını söndürmeye çabalıyorlardı. Her yana, doğal olamayacak kadar yoğun halde çökmüş duman tabakası, sanki karanlığa boğduğu bu alanda, bir şeylerin aranmasına yardım ediyor gibiydi. Alevleri ellerindeki az olanakla söndürmeye çabalayan insanların faydasız çabaları, boğulmadan önce son nefeslerini almak için büyük bir istekle havayı içine çeken bir kurbana benziyordu. Göz bebekleri büyüyen kurbanın son nefesi kadar sessiz ve kesin bir hırıltıyla, aniden sönüverdi alevlerin hiddeti. Yavaşlayan yangın, aradığını bulamamış küçük bir çocuğun kaprisi gibi, son bir kez parladı ve yok oldu. Yorumlar, büyülü cümlelerden habersiz ağızlardan dökülürken, çoktan sıcak yataklarından uyanması en öncelikli kişiler aranmış, kalın enseli pek çok devlet adamı homurdanmaya başlamıştı. Sabaha kadar yayılması su götürmez olan dedikodu meltemi, önce şiddetli bir rüzgar, ardından kasırga halini almıştı bile oysaki.

O gece, geceyi yaşamaya devam edenlerin döngüsü de tersine çevrildi. Birbirlerine bakarken göz bebekleri büyüyen yaratıkların sesleri havayı yırtarken, tehlikeli halleri kendileri için bile risk oluşturur olmuştu. Gündüzün güveni, gecenin tehlikesiyle aynı hale gelmiş, her yanı, her anı etkisiz ve ürkütücü renklere bürümüştü. Kulaklara çalınan melodilerdeki desibeller yükselmiş ve saldırganlaşmış, içlerde hissedilen garip duygular organlara yayılmaya başlamış, kalpleri ele geçirmek için zemin hazırlar olmuştu. Daha fazla uluma yükseliyordu karanlık kayaların ardından. Daha çok kan akıyordu önceki gecelere nazaran. Yükün altında kalıp ezilenler de oluyordu; izin peşinden gidenler, kokusunu izlemeye çalışanlar, sesini duymak isteyenler de. Elbette bir sebebi olmalıydı bütün bu olan bitenin. Elbette bir açıklaması olmalıydı bütün hissedilenlerin. Elbette birileri konuşmalı, konuşanlardan birileri suçlu olmalı, birileri masum olmalıydı. Sırtlardan aşağı süzülen soğuk terlerin bedeli ödenmeli, karşılıklı suçlar bakışların, sözcüklü sözcüksüz imaların, hırlamaların bir kaynağı olmalıydı.

Bir gecede karışır mı dünya? Karışmıştı. Sabaha varmadan uyanan bedenler çalıştırmaya başlamıştı ağızları. Bir karınca yuvası gibiydi dünya şimdi. Her zamankinden daha karmaşık, daha içgüdüsel hareket ediyordu. Canlıların tek amacı ölüm ve kalımdan ibaretti. Yalnızca kendisiyle ilgilenen insanoğlundan arda kalanlar, yaratıklar, hayaletler,cinler…her şey, herkes konuşuyor, anlatıyor, anlaşıyor, anlaşamıyordu. Her kafadan sesler yükselmeye başlayalı çok uzun saatler olmuştu bile. Sesler rengarenk göğe yükseliyor ve her tarafı farklı tonlara boyuyordu. Kimi yanı mavi, kimi yanı kırmızı, çoğu zaman siyah. Nefes alınacak alanlar daralmış gibi telaşla koşturanlardan kaçı biliyordu cevabı? Kimlerin aklında ihtimaller vardı? Kolaya kaçan herkes birbirine suçlayıcı bakışlar atarken, birileri yerinde keyifle gülümsüyor muydu? Bambaşka bir güç müydü bunların sebebi. Açılan bir mabedin içinden, tozları bile hareket ettirilmeden alınmış bir parça taş, değiştirebilir miydi bunca soyun kaderini? Ölümlerin, kavgaların, nefretin, karışmış kafaların, isyana sürüklenen ruhların hesabı kimden sorulmalıydı?

Girdaba sürüklenen dünyalar, kanlı bir savaşın içerisinde eriyip yok olmadan cevaplar aranmaya başlanmalıydı. Güç, her yanı sımsıkı görünmez bağlarla sarmalamış, aynalarla şaşırtmacalı yollarda dolaştırırken herkesi, birileri içindeki umut ışığını karanlığa tutmalıydı. Fedakarlıkların neticesinde yollar bulunmalıydı. Daha yükseklerden bakılmalıydı. Her yolun bir başlangıcı olduğu gibi, doğal olmayan bu olayların sebebini de araştırmaya başlayan birileri olmalıydı. Bu sebeple işe girişen, farklı farklı çalışan beyinler, bir bir kendi tezlerini sermeye başladı beyaz bir tezgahın üzerine. Söylenenlerin kiri, pisliği beyaz taşların üzerinde zehriyle birlikte yayılırken, günlerce sürecek cevapsız sorular bir bir dizilmeye başlandı. Büyüce dünyanın önde gelen araştırma kuruluşlarından MRRI, kendi çabalarıyla olanları yorumlayan Muggle bilim adamları, konuşabilen ve olanları açıklayabilen her yaratık, umutsuz bir seferberlik hali içerisindeydiler. Korku ve bilinmezlik, iyiyle kötüyü tehlikeli şekilde birbirine yaklaştırırken, akıllarda her an yeni dalları filizlenen şüphe ağaçları vardı.

''Ona sahip olmaya cesaret edecek olan kim? Ölecek. İlk ayın dördüncü dolunayında gelecek. Kulelerin tepesinde güneş gibi parlayacak, ölemeyen yeniden doğacak. ''

Birkaç cümleydi önemsiz bir ağızdan dökülenler ilk gece. Birkaç cümle, kaderiydi artık dünyaların. Birkaç ruhtu etrafta gezinen. Ve biraz umuttu hala büyütmeye çalıştıkları insanların. Çabaladıkça eriyen buz kütlesi, öfkenin sıcağında buharlaşırken, sinsice düşünceyi ele geçiren şüphe dağlıyordu her bedeni bilgisizlikle. Korkunun hırsla bütünleştiği gece, bir yangının, bir ölümün, bir de ihanetin sesi kazındı geceye. Bitmemiş bir aşk gibi tutkuyla havaya yayılan gücün etkisiyle, daha kaç canın ödeyeceği bedel yazılmış mıydı bir yerlere? Sihir bilimcilerin ellerindeki yetersiz verilerle yaptıkları araştırmaların sonuçları, bakanlığın baskısına rağmen sonuç vermeden kalırsa, suçu kim üstlenecekti. Eskisinden farklı tepkiler veren asaları araştıran güçlü beyinler, bir sebebe yaklaşabilecek kadar yaşayabilecekler miydi? Gazete kağıtlarında hareket eden resimlerde katillerin yüzü olacak mıydı? Suçlamalarla doğrular arasında gidip gelen röportajların ardı arkası kesilecek miydi? Kimler her şeyden uzak duracak ve olanları koyu renkli yaprakların ve kalın ağaç gövdelerinin ardından izleyecekti. Eskisi gibi eğlenebilecek miydi herkes? Dükkanların kapıları her gün kalabalıkla aşındırılacak mıydı? Aramakla bulunacak mıydı?!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/lejant-f86/paula-lilith-sil
 

Anahtarın Laneti - Birinci Bölüm

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-