AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Özgürlüğe Kaçış.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Luke Theodore Crawford

VII. SınıfVII. Sınıf
Luke Theodore Crawford



Rp Sevgilisi : Luvena.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Maymun.

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyÇarş. Haz. 17, 2009 7:42 pm

Oyuncular: Luke Theodore Crawford, Staples Cromwell. İlk rp’lerden sonra isteyen gelebilir.
Olay: İkili, Hogwarts maceralarını sonlandırmaya ve okuldan kaçmaya karar verir.
Zaman: Aralık ayından bir gün, öğlen saatleri.
Not: Rütbelerimiz değişmiş olmasına karşın, kurgusal olarak henüz Hogwarts’dayız.



Zaman gelmişti işte. İple çektiği kaçış vakti gelmişti. Yatakhanedeydi, bavulunu topluyordu. Evet, bu okuldan ayrılmayı çok istiyordu. Ama garip bir histi bu. Bir yuva olarak gördüğünüz yerden ayrılmak, beş yıldır içinde var olduğunuz bir yuva… Garip bir duyguydu, tarif edilmesi güç. Beynine egemen olmuş bir ses ‘kal’ diyordu. Kal, dersler çekilmez olsa da, arkadaşlarınla kal! Ama ona rakip olmuş bir başka seste ‘git’ diyordu. Git, çekilmez bir yer burası, özgür ol! Ve Luke, işte o sesi dinliyordu. Belki de William’ı örnek alıyordu, aradaki tek fark; Luke’ın ayrılacak değil, kaçacak olmasıydı. Herhangi bir müdür onayı olmadan, ailesine sormadan… Terk edecekti şatoyu, dükkânına gidecekti, aylardır çalışmasını yaptığı, William’ın aklına getirdiği dükkânına.

Peki, geride bıraktıkları ne olacaktı? Arkadaşları mesela. Bunca zamandır tanıdığı, güvendiği onca kişi… Onları hiç umursamayacak mıydı? Bir elveda bile demeden, çekip gidecek miydi? Bu kadar duygusuz muydu? Hiç olmadığı kadar karışıktı kafası. Bir işe girmişti, çıkamıyordu. Başladığı işi bitirmeyi huy edinmişti. Alışkanlığı hâline gelmişti. Ve bu alışkanlığından vazgeçemiyordu. Aklına yeni bir soru geldi, çok büyük bir soru. Emmeliene ne olacaktı peki? Onu seviyordu ve onun yanında olmasını istiyordu. Onu, koca şatoda tek başına mı bırakacaktı? Yapmak zorundayım, diye düşündü, herhangi bir zorunluluğu olmasa da…

Vakit gelmişti. İçi özel bir büyüyle büyütülmüş, dış görünüşü ufak olan sırt çantasını omzuna attı. Ne kadar da ağırdı. İçinde, az sonra ortalığı birbirine katacakları bir şaka malzemesi de vardı. Ah, bu çocuk uslanmayacaktı değil mi? Okuldan kaçarken bile bir şaka gösterisi yapacaktı. Hatta yapacaklardı. Staples ile birlikte okulu terk ederken, son bir gösteri yapacaklardı. İhtişamlı, görkemli, ünlerine yakışır… Bir kez daha bir ilke imza atacaklardı. Şakacıların ve haylazların öncüsü olarak, Hogwarts’a şanlarına yakışır şekilde, şaka ile elveda diyeceklerdi. Görkemli bir havai fişek gösterisi… Plânları buydu. Aynı zamanda unutulmamak adına, büyük bir saatin bulunduğu Saat Kulesi’ne isimlerini kazıyacaklardı. Hem de özel bir büyüyle, kendi icatları olan bir büyüyle. Hangi özenti silmeye çalışırsa çalışsın, hangi kaçık profesör yok etmeye uğraşırsa uğraşsın olduğu gibi kalacak iki isim. Aynı zamanda okulun bahçesinden dahi görülebilecek. Muhteşem bir plândı ve en önemlisi, haylazlığın öncüsü oldukları unutulmayacaktı. Gerçekten, Hogwarts tarihine geçiyorlardı.

Avlu’ya gelmişti şimdi. Minik Staples (!) onu orada bekliyordu. Bu çocuk açacağı şaka dükkânında onun ortağı olacaktı. Luke, onu en yakın arkadaşlarından biri olarak görüyordu, aynı zamanda onun engin mizah dünyasından faydalanmak istiyordu. Evet, birlikte daha nice başarılara imza atacakları düşüncesi kafasında sağlam bir yer edinmişti. Çocuğun yanına doğru yürüdü. “Hazırız, değil mi?” Onun onaylayan ses tonunu duyduktan sonra birlikte dev Saat Kulesi’ne doğru ilerlemeye başladılar. Birkaç dakika geçtikten sonra oraya vardılar ve oldukça gürültülü bir ses çıkaran saate ulaştılar. Zor olsa da saatin üst kısmına doğru tırmanmayı başardılar. Hey, onlar büyücüydü! Bir süpürge ile oraya çıkabilirlerdi. Bu, biraz geç kavradığı bir gerçek olmuştu. Saatin, Hogwarts’ın geniş bahçesine ve arazisine bakan yüzüne doğru ilerlediler. Ardından Luke, sağ cebinden asasını çıkardı ve kısık bir ses tonuyla fısıldadı.

“Scamps!” İcatları olan büyünün sonucu, olumlu olmuştu. Asasının ucunda beliren mavimsi renkteki ışık, saatin üst kısmını oymalarını sağlıyordu. Ve Luke, bileklerine ne kadar hâkim olduğunu gösterircesine, oyulan bölmeye şekil veriyordu. Verdiği şekiller sırasıyla; L, U, K ve E harflerini oluşturdu. Ardından aynı şekilde isminin devamını da kazıdı. ‘Luke Theodore Crawford’ yazısı, oyuk şekillerde pek belirgin değildi. Asasını, harflerin oluşturduğu boşluğa dokundurduğunda içleri altın rengiyle doldu ve uzaktan dikkat çekebilecek bir hâl almasını sağladı. Kafasını kaldırıp Stappo’ya baktığında, aynı işlemi gerçekleştirdiğini gördü. Artık unutulmayacaklardı. Kimse bu yazıyı silemeyecekti, taşa kazıdıkları bu iki isim, aynı zamanda insanların beynine de kazınacaktı. Bu cesaret, bu kural ihlalleri, bu şakalar…

“Veda partisini başlatalım, adamım.” Stappo’ya ilginç(!) bir şekilde hitap etti ve birlikte Avlu’nun yolunu tuttular. Şimdi, gösterinin ikinci ve son kısmını gerçekleştireceklerdi. En azından Hogwarts için son gösteri, diye düşündü. Yapacakları şakalar burada son bulacak mıydı? Buna en ufak bir ihtimal dahi vermiyordu. Her ne olursa olsun iki haylaz, şakacı ruhlarını koruyacaklardı ve açacakları dükkânda şaka geleneklerini devam ettireceklerdi. O sırada Avlu’ya varmışlardı. Bu geniş alan, az sonra büyük bir gösteriye tanıklık edecekti. Çantasını yere koydu ve fermuarını açtı. İçerisinden iki kutuyu çıktı. Turuncu renklerle kaplanmış ve üzerinde ‘C’ harfi bulunan kutunun içinden, havai fişekleri çıkardı. Havai fişekleri yere bıraktı ve az önce cebine koymuş olduğu asasını, yeniden çıkardı. Dosdoğru havai fişekleri doğru doğrulttu. Staples’e baktı ve ikili aynı anda, büyülü sözleri haykırdı.

“Lixéplosi!” Büyünün etkisiyle havalanan fişekler, epey yükseldikten sonra teker teker patlamaya başladı. Sarı, mavi, kırmızı, turuncu… Her bir renkten vardı ve ortalığı bir hayli karıştırmıştı. Gözleri çevreyi taradığında havai fişekleri hayretle bakan yüzlere rastladı. İyi bir iş çıkarmışlardı. Özellikle bu dönem şaka konusunda sınır tanımamışlardı ve son olarak, güzel bir gösteriyi gerçekleştiriyorlardı. Şimdi perde kapanacaktı ve sahneden ineceklerdi. Daha sonra yeni bir oyun sergilenecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Staples Cromwell

VII. SınıfVII. Sınıf
Staples Cromwell



Kan Durumu : Muggle Doğumlu
Patronus : Keme

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyÇarş. Haz. 17, 2009 8:22 pm

Bütün yıl hayalini kurduğu kaçış vakti geliyordu. Luke ile beraber bir dükkan açacaklar, henüz on beş yaşında olmalarına rağmen bundan sonra orada kalacaklardı. Aslında kulağa çok kolay geliyordu, fakat dört yıldır onca şeyi paylaştığı Hogwarts'tan ayrılmak içinde bir sızı bırakıyordu Staples'in. Burayı çok özleyecekti, buranın da onu özleyeceğine emindi. En azından bir kısmı. En azından Sofia onu özlerdi. Öyle değil mi? Staples'in unutulma korkusu sarmıştı gene ruhunu. Zaten bütün bunları onun için yapmıyor muydu? Hogwarts'ta 'en haylaz öğrenci' unvanı, hepsi unutulmamak için değil miydi? Evet, öyleydi. Şimdi de unutulmamak için en büyük oyunlarını hazırlıyorlardı. Son bir gösteri ve daha sonra tüm işlerine dışarıda devam edeceklerdi. Sonsuz mizah dünyalarını paraya çevireceklerdi. Ve tabii, dersler olmayacaktı, profesörler olmayacaktı. Bunun yanında birçok arkadaşını da kısıtlı bir süreyle görebilecekti, hemen hemen bir defa daha ailesinden kopacaktı. Ama bu kez kendi rızasıyla gidiyordu ve vazgeçmeyecekti. Birilerini bırakmak uğruna en büyük hayalinden vazgeçmeyecekti kesinlikle. Onlara sadece birileri diyerek hafifletmeye çalışıyordu içindeki diğer yarıyı.

Çantasını hazırlamaya başlarken, neler alacağı konusunda kararsızdı. Luke'un bir tane kendisine ayırıp diğerini Stap'e verdiği o tılsımlı çantayı çıkarmıştı. İçine neleri koyması gerekiyordu? Kazanlar, kitaplar, parşömenler ve diğer ders gereçleri burada kalıyordu. Staples, bunları yatağında görünür bir köşeye koyup yanına da 'Okul müdürüne armağanımdır.' diye bir not yazıp, imzalamıştı. Şaka malzemeleri ve kıyafetler, işte bunlar Staples'in hazineleriydi ve yanına alacaktı onları. Okul formasını çıkarıp sivil kıyafetler giydi üstüne. Ne de olsa gideceği yerde bunlara ihtiyacı yoktu. Cüppeyi, hiçbir zaman adam akıllı çekmediği kravatını, pantalonunu ve gömleğini yatağına düzenli bir biçimde koydu. Gitse bile, düzen huyundan hiçbir şeyi kaybetmeyecekti ne de olsa. Nihayet çantasını hazırladı, bir eline süpürgesini, diğerine ise asasını aldı. Çantasını da sırtlayıp yatakhaneden ayrıldı. Ortak Salon'da bulunan birkaç kişinin sorularını, avluya gelmelerini söyleyerek yanıtladı sadece. Daha sonra kapının ardından, bir daha hiç dönmemek üzere ayrıldı Hufflepuff'ların yuvasından.

Hogwarts Avlusu'na vardığı zaman Luke henüz gelmemişti. O da oracıkta beklerken, planlarını bir defa daha gözden geçirdi. Önce Saat Kulesi'nde tepe bir noktaya tırmanıp, isimlerini kazıyacaklardı. Hiçbir gerizekalının veya ileri zekalının silemeyeciği bir biçimde hem de. O duvar yıkılana kadar orada duracaktı isimleri. Bu da, işte onların anılarını yaşatmak için buldukları yoldu. Büyük oranda işleyecekti de. Şu anki sınıflarda onları bilmeyen yoktu muhtemelen, lâkin daha sonraki nesiller için bu isimler birer efsane olmalıydılar. Onun için de böyle bir hazırlık şarttı ve bunun fikir sahibi Luke olmuştu. Bir gözünü kapamış, asasıyla havaya Cromwell, ismini yazıp duruyor ve hangi şekilde yazarsa daha güzel duracağını planlıyordu. O sırada ise Luke geldi. Hızlıca Staples'in yanına vardı ve hazır olup olmadıklarını sordu,
''Tabii ki de hazırız Lu.'' dedi, kendinden emin oluşu ses tonundan belliydi. Daha fazla çene çalmadan Saat Kulesi'ne doğru ilerlediler. Kısa sürede kuleye vardılar ve saatin olduğu yerin en tepesine zorlukla tırmandılar. Rahatsız bir konumdayken asalarını çıkartıp büyülü sözleri fısıldadılar, ''Scamps!''. Büyünün etkisi ile asasının ucu parıldıyordu ve şimdi tek işi duvara ismini kazımak olacaktı. Büyük bir dikkatle ve yazabildiği en güzel yazıyla 'Cromwell Staples' yazısını duvara işledi ve zarif bir dokunuşla beraber içlerini belirgin bir renkle doldurdu. Artık, herkes onların kim olduklarını görecekti. Tırmandıkları yerden aynı zahmetle inerlerken, Staples bu yazının burada kaç yıl kalacağını ve ne gibi efsanelere, hurafelere konu olacağını düşünmekten alamadı kendini.

Avlu'ya tekrardan vardıklarında, Lu'nun kutuları çıkarmasını bekledi. 'C' yazılı kutuların içinde Lixéplosi topunda kullandığı havai fişeklerden vardı ve topsuz bir Lixéplosi büyüsü için hazırlanmışlardı. Luke, havai fişekleri yere itinayla yerleştirirken Staples de orda durup öylece izledi onu. O, daha çok süpürgeyle kaçma işiyle ilgileniyordu. Çünkü ne kadar eğlenceli ve maceralı olacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Lixéplosi ise neredeyse haftada bir yaptığı rutin bir şakaydı. Yine de, bu kadar büyük çaplısını yapmamıştı hiç. Bütün havai fişekler tamamlanınca Luke ile bakıştılar, daha sonra aynı anda büyülü sözleri haykırdılar,
''Lixéplosi!''

Büyük bir gürültü tufanı ve ardından rengarenk bir şölen... Ve de bu şöleni hayretle izleyen bir öğrenci kitlesi. Staples ve Luke, amaçlarına ulaşmışlardı. Böyle veda ediyorlardı Hogwarts'a; öğrencileri son bir kez güldürerek, profesörlere son bir kazık atarak... Şimdi ise, onlar şaka yolunda başka bir kulvara geçmişlerdi. Hogwarts'ın ilk haylazları değillerdi, elbet sonuncuları da olmayacaktı. Ama bu isimler arasında en şaşalı yeri hak ettiklerini düşünüyordu Staples.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tristan der Ivanëxt

VII. SınıfVII. Sınıf
Tristan der Ivanëxt



Mücadele Tarafı : SD.
Rp Sevgilisi : Olivia
Kan Durumu : Melez.
Patronus : Dağ Aslanı

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyÇarş. Haz. 17, 2009 9:26 pm

Bugün bazıları için önemli bir gündü. Özellikle Luke ve Staples için… Sonunda kararlaştırdıklarını yapmalarının zamanı gelmişti. Kevin onlar adına çok mutlu oluyordu. Çünkü Hogwarts’ın sıkıcı günlerinden ve derslerinden kurtuluyorlardı. Kevin da onlarla gitmeyi istiyordu. Ancak bunun için pek yeteneği yoktu. Şaka konusunda pek yaratıcı değildi. Bu iş onlar için çocuk oyuncağı gibi görünüyordu. Kevin son dersinden çıkmıştı ve haylaz ikilinin yanına doğru gidiyordu. Luke’ı son kez Hogwarts’a görecekti. Bu yüzden biraz buruk bir sevinç içindeydi. Staples’la pek tanımıyordu. Onunla sadece birkaç kez Luke sayesinde görüşmüşlerdi. Kevin adımlarını hızlandırdı. Eğlenceye geç kalmak istemiyordu. Bahçeye çıktığında kış tüm hazırlıklarıyla Hogwarst’a yaklaşıyordu. Soğuk Kevin’ı biraz etkilemişti. Ancak Kevin buna aldırmadı bile. Adımlarını sıklaştırdı. Bahçedeki ağaçları artık yapraklarını dökmüşlerdi. Kuşlar sesi eskisi kadar çok değildi.

Sonunda avluya ulaşmıştı. Luke ve Staples bir şeylerle uğraşıyordu. Onların dikkatini dağıtmadan olduğu yerde onları izliyordu. İkisi kutulardan bir şeyler çıkartıyorlardı. Kevin yüzünde bir sırıtmayla “Kolay gelsin!” dedi. Yaptığı işleri bırakıp Kevin’a dönmüşlerdi. Hala orada gülümsemesi devam ediyordu. “Nasıl gidiyor işler?” diyerek hangi aşamada olduklarını öğrenmek istiyordu. Onlara yardım bile edebilirdi. Bu işleri biraz hızlandırabilirdi. Şimdiye kadar gitmelerini istemiyordu. Öğrenimlerini tamamlamalarını istiyordu. Ancak şimdi gözlerinde parlayan ışığı görmüştü. İşlerini o kadar çok seviyorlardı ki… İkisi de yaptıkları işlerden çok memnunlardı.

İkisi birbirine bakıştıklarını görmüştü ve aynı anda bağırarak “Lixéplosi!” demişlerdi. Dedikleri anda kutulardan havalanan fişekler yükseldikten bir süre sonra patlıyorlardı. Gün ışığında bile parlak renkteydiler. Bir fişekten kırmızı diğerinde mavi renkleri ortaya çıkıyordu. Öğrenci kitlesinden şaşkın şaşkın sesler yükseliyordu. Kimilerinin ağzı açık kalmıştı gibileri ise kahkahalara boğulmuştu. Kevin yüzünde sadece hafif bir gülümseme vardı. Art arda patlayan fişekler renk cümbüşü yaratıyorlardı. Bu gösteriyi hazırlamaları ne kadar sürmüştü acaba? Şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Kevin’ın gözleri Luke ve Staples’i arıyordu. Kısa bir süre sonra onları bulmuştu. İkisi de gülmekten yanakları çatlayacaktı. Gülmeleri biraz olsun geçmişti. Tekrar birbirlerine baktılar ve bir karar vermiş gibi göründüler. Kevin merakla ne olacağını beklemeye başladı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Caprice Anna Flower

V. SınıfV. Sınıf
Caprice Anna Flower



Mücadele Tarafı : ZAY
Rp Sevgilisi : Ruhumu çaldı
Kan Durumu : Asil Kan
Patronus : Bengal Kaplanı

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyPerş. Haz. 18, 2009 1:32 pm



Tüm zamanın en sıkcı günü gibi geldi Caprice’e. Öğleden sonra Karanlık Sanatlar desi vardı ve hazılık yapması gerekliydi. Canı da hiç istemiyordu ya hani, moralide ona keza, suratı bir karıştı. Öğlen yemeğini yedikten sonra, kendi binasına gitmek için büyük salondan ayrıldı, ağır adımlarla ortak salona doğru öylece yürüdü. Hava o kadar soğuktu ki, dışarıda gökyüzünden inecek tek bir damlaya Caprice dünyaları verebilirdi. Rüzgar ve soğuk bu dev kulelerin alışık olduğu mevsimsel değişikliklerdi ama o o yağmur istiyordu. Yağmur ve kar. Kar neden olmasıni, diye dsüşündü. Eline asasını alarak sıkı sıkı tuttu, mevsimlerin kendi doğallıklarında kalması normaldi de, Caprice onlarla azıcık oynasa sorun olmazdı her halde! Aklına gelen düşünceyle keyiflendi adımlarını hızlandırarak bir çırpıda avlu kapısına geldi.

İlk adımını atmıştı ki, ortalığa saçılan ışık demetleri ile yerinden sıçradı. Neler oluyordu? Tahmin etmesi çok uzun sürmemişti, ortalıkta uçuşan havai fişeklerin tam ortasında şakaların kralı Staples ve vazgeçilmez dostu Luke duruyordu. Yüzlerindeki mutluluk görünmeye değerdi. Caprice bu adamı nasıl sınıf başkanı yaptılar hala aklı almıyordu lakin şuan gördükleri az sonra göreceklerine ancak zemin hazırlayabileceklerinin farkında bile değildi, büyülenmişcesine manzarayı izliyordu. Kitapları yere düşmüştü, kıvrak bir bilek hareketiyle kitaplarını havaya kaldırarak ikilinin yanına doğru gitti.

-Staples bunlar.. NEE!!! Bu çanatada ne ? Bana hayır de, inanamıyorum demek sonunda başardrın ha?

İkilinin cevap vermesine bile gerek yoktu. Her şey gün yüzü gibi ortadaydı işte. Gidiyorlardı. Kendi hayatlarını istedikleri gibi yön verecek, 16 yaşında hayata atılacaklardı. Caprice, Staples ile iyi anlaşamasa da o an bu cesur hareketinden dolayı ona saygı duymadan edemedi. Çok özel bir andı. Ellerini hızlıca çarpmaya başladı, öyle hızcıla çarpıyordu ki acıdığını hissetti, etrafındaki kişilerinde ona katılması çok sürmemişti. Oratlık tam bir curcunaydı. Ama acı önemli değildi, iki kişi hayatının en önemli dönüm noktasındaydılar ve bir desteği hak ediyorlardı. Caprice arkasını dönerek bekleyen arkadaşlarına yüksek sesle haykırdı.

-EVET HEPBİRLİKTE ALKIŞLIYORUZ, STAPLES.. VAVVV... LUKE... VAVV... HADİ MİLLETT!!!

Ortalıkta havai fişeklerin bıraktığı izler, alkışların yükselen sesleri ve ıslıklar... Ortalık gürültüden geçilmiyordu. Caprice deli gibi alkışlıyordu. Beiki, diye iç geçirdi, belki bir gün o da kendi hayatı için kendisi karar verirdi. Ama şuan okuldaydı ve sorumlu olduğu bir bina vardı. Ellerini birleştirerek son kez güçlü bir ıslık çaldı. Bu kendi binasını onurlandıran Staples içindi. Başıyla ona selam vererek kitaplarını tekrar asasının yardımıyla havalandırıp kulenin içine doğru gururla yürüdü. Artık derse hazırdı. Hayat devam ediyordu ve sırada en karanlık ders vardı. Karanlık Sanatlar Dersi.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/caprice-
Sofia Camael

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Yoldaşlık.
Rp Sevgilisi : Staples Cromwell
Kan Durumu : Safkan.

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyPerş. Haz. 18, 2009 2:27 pm

Elimdeki kitabı açtım ve Hogwarts koridorlarında ilerledim. Sihirli Yaaratıkların Bakımı dersinden daha yeni çıkmıştım. Elimde Kütüphane'den aldığım Unicorn'lar ile ilgili bir kitap vardı. Hızlıca okuyor, ve Avluya yaklaşıyordum.Tekboynuz(Unicorn), mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan Unicorn; "bir-tek" anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz'dur). Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir. Bugün herkes Tekboynuz'ların hiç yaşamadığı konusunda hemfikir olsa da, bu görüşün kabulü çok yenidir. Değerine Orta Çağ'da ulaşan ve o çağlarda bu tür kalıntıların hastalıkları iyileştiren temel ilaçlar olduğuna, zehirlere karşı etkili (panzehir) olduğuna inanılıyordur (özellikle arseniğe karşı). Aslında Tekboynuz'ların tarihi çok daha eskidir, M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında Yunanlı bir terapist olan Ctesias Tekboynuz'ların Hindistan'da bulunduklarına dair bir yazı yazmıştır. Ayrıca İncil'de de Tekboynuz'lara değinilmektedir. Tekboynuz'larla ilgili anlatılanların o zamanda yaşamış gerçek bir hayvana ait olması olasıdır. Ctesias tek bir boynuzu olan Hindistan Gergedanı hakkında birşeyler duymuş olabilir.

İncilde bahsedilen de vahşi bir öküz olabilir ve Tekboynuz ismini İbranice'den Yunancaya geçerken değişmiş olması söz konusudur. Tekboynuz'la ilgili diğer bir olası orijin de başının önünde düz bir boynuzu bulunan ve yandan bakıldığında tek boynuzlu görünen bir antilop cinsidir. Bazı kayıtlarda sözü geçen tekboynuzlar orijinlerinin yüzyılına göre değişik görünüştedirler. Büyük çoğunluğunun vahşi ve korkunç olduğu görüşü yaygınsa da Çin'deki tekboynuz çok iyi olarak tanımlanmıştır. Orta Çağlarda tekboynuz Avrupa'da "süper bir hayvan" olarak ortaya çıkmış ve sanatçıların değer verdiği bir malzeme olmuştur. Genellikle ata benzer ve başının önünde ileri doğru uzanan, spiral bir boynuzu vardır. Tekboynuz'un boynuzu ilaç niteliği olarak kabul edilirdi (özellikle tıbbın etkin olmadığı 17. yüzyıl sıralarında) ve bazen ağırlığınca altın karşılığında değer biçilirdi. 1704 de Valentini 4 değişik tip tekboynuz tespit etmiştir. Fakat yalnızca bazılarını gerçek olarak kabul etmiştir. Avrupa için unicorn inanışını bırakıp bulduklarının fillere ve diğer hayvanlara ait fosiller olduğunu kabul etmeleri için bir yüzyıl daha gerekliydi. Fakat bugün bile tepegözler unutulmuş değildir. Boynuzu halen Almanya'ya bu tür eşyaları satan dükkânlarda ve eczanelerde bir sembol olarak kullanılmaktadır. Ayrıca İngiltere Doğa Tarihi Müzesi'nin mektup kâğıtlarının başında tekboynuz resmi bulunmaktadır.
Artık Avluya gelmiştim. Elimde ki iki kitabı (Efsanevi Yaratıklar (1) Unicornların Doğası (3) ) üst üste koyup ilerledim. Uzakta bana el sallayan bir dostumu gördüm. Bende ona salladım ve uzaktan gelen seslerle irkildim. Sağıma -seslerin geldiği yere- baktım. O da ne! Staples ve Luke. Bunun anlamını oldukça iyi biliyordum. Staples şakalarından birisini yapıyor olmalıydı. Kitaplarım düştü ve elim havada öylece asılı kaldı. Şaka olamazdı? Garip bir durum vardı. Caprice yanlarına gitmişti. Bende koşarak Caprice'nin yanına gidip durdum. " Staples bunlar.. NEE!!! Bu çanatada ne ? Bana hayır de, inanamıyorum demek sonunda başardrın ha? " Başardımı? Neyi? Aman Tanrım!!! Staples gidiyor olamazdı. İstemesemde gözlerimden akan yaşlara hakim olamadım. Caprice arkasını dönüp hepimize " EVET HEPBİRLİKTE ALKIŞLIYORUZ, STAPLES.. VAVVV... LUKE... VAVV... HADİ MİLLETT!!! " dediğinde tam olarak bittiğimi hissettim. Bayılmıştım.Bayıldım mı, aşk mıydı bunları bana yaptıran! Staples'nin teninin temasıyla kendime geldiğimde gözlerim onun gözlerinden başka hiç bir şey görmüyordu. Kitaplarımbir tarafta ben b,r tarafda öylece durmuş ona, sevdiğimi haykırmak için neden beklediğimi bilmediğim kişiye bakıyordum. Tutar mıydı elimi, hadi der miydi bana, alıp da götürür müydü beni buradan, kurtarır mıydı, bu zalim taş duvarların zindanından. Yüzünde gördüğüm tebessüm cesaretlendirmiş, kanımın kaynamasına sebep olmuşken sıkıca tutundun bu güzel umuda, geleceğe ve kendime aşk olan nice güzelliklere. Sıkıca tuttum Staplesin ellerini, kelimelere gerek yoktu artık, bu şan şöhret ardında bırakılan tüm bu gösteri, tüm bu kutlama artık içinde. Gidiyordu... Onu durdurana ne bir duvar ne bir insan vardı aşkın uçuşan kıvılcımına tutunmuş, Staples'in yanında usulca şatadon ayrılyordu. Son bir bakış attı geriye, anılara ve geçen bunca zamana, gülümsedi ve yeni hayatına ilk adımı attı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Abigail Mackenna

VII. SınıfVII. Sınıf
Abigail Mackenna



Mücadele Tarafı : Nötr.
Rp Sevgilisi : -
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Beyaz Kaplan.

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyCuma Haz. 19, 2009 4:11 pm

Herhangi bir özelliği olmayan, sıradan bir gün. 2016, Aralık ayı. Soğuk havanın bedenine iğne iğne işlediğini duyabiliyordu Lorraine. Kalın, beyaz, kısa polar montunu üzerine geçirdikten sonra hızla okuldan dışarıya atmıştı kendisini. Son birkaç gündür derslere adam akıllı giremiyordu da. Her yıl aynı tarihlerde yaşadığı şu kronik hastalığı nedeniyle dışarı çıkması bile yasaktı. Ama Lori buna aldırış etmiyordu tabi. Yorgun bedeni, tıkalı burnu, solmuş yüzü ve sulanmış gözleri. Evet pek de iyiye benzemiyordu gerçekten. Ateşinin düştüğünü varsayarsak her şey normal sayılabilirdi. En azından birkaç gün öncesine göre. Uzun, Noel baba şapkası modelinde olan beyaz şapkasını montunun cebinden çıkararak ufak kafasına geçirdi. İçi hafif tüylü olan şapkasının kulaklarını ısıtmaya başladığını hissediyordu. Uzun ve ince parmaklarıyla şapkasını kafasında sabitledikten sonra çevresine bakınmaya başladı, süzercesine. Herkes kendine bir meşgale bulmuş ya da arkadaşlarıyla takılıyordu. Lori'nin gözleri, hasta olduğunu söylediği ve birkaç gün yanına yaklaşmaması konusunda uyardığı Arisha'yı aradı. Ortak salonda şöminenin başında kitap okuyabileceği düşüncesi pek de uzak görünmüyordu. Ne de güzel fikirdi. Bu soğuk havada zaten dışarıa dolaşmak pek de akıl işi değildi. Ortak solona çıkmaya bile çok üşeniyordu şimdi. Birkaç tur atma fikri geldi aklına. Orjinal bir fikir değildi belki. En azından zaman geçirmek için olabilirdi. Sihirli yaratıkların bakımı dersindeki öğrencilerin dağılması Arazi’nin daha da kalabalık bir hal almasına neden olmuştu tabii. Lorraine çevresindekilere bakmaya bile üşeniyordu. O kadar kötü hissediyordu ki kendisini. En iyisi şatoya girip, ortak salona gitmekti. Hatta yatakhane. Evet evet. Güzel bir uyku çekmek ona çok iyi gelebilirdi.

Şu an bu fikir o kadar cazip gelmişti ki ona. Birden gözleri parlamıştı Lorraine’in. Hızlı adımlarla bulunduğu konumdan ilerleyerek avlunun oraya doğru yürümeye başladı. Kalın botları kaymasını engelliyordu. Bu yüzden hızlı adımlar atmaktan korkmuyordu da. Dağınık ilgisi ve bakışları birden avlunun oradaki kalabalığa doğru yöneldi. Hiddetli kalabalık saat kulesinin tepesindeki 2 çocuğa bakıyor, tezahürat ve benzeri şeyler yapıyordu. Lorraine ise ne olduğunu henüz anlayamamıştı. Yavaş yavaş köklenen kalabalığa doğru yaklaştığında saat kulesindeki o 2 yüzü seçebilmişti. Luke ve Staples… Pek de şaşırmamıştı Lorraine onları orada görünce. Her zaman ki gibi millete saçma sapan şakalar yaptıklarını düşünüyordu. Zaten başka neden anlıyorlardı ki… İkisi de henüz büyümemiş bir çocuktu ve anaokulu çocuğu gibi davranıyorlardı. Cıvık şakaları, ciddiyetsiz tavırları, ve… Henüz büyümemiş ruhları. Evet yaşlarının gerektirdiğinden daha çocuk olduklarını düşünüyordu Lorraine. Herkese bir meydan okuyan tavırlarını saçma ve gereksiz buluyordu. Ne yaptıkları şakalara ne de uğraştıkları işleri komik bulmuyordu. Peki ama şimdi neydi bu ikilinin amacı? Kalabalığın arasına kaynayarak onlara bakıyordu yorgun gözleri. Çok eğleniyor görünüyorlardı. “Scamps!’’ Diye haykırdı Luke, ve ardından Staples. Asalarından çıkan mavi ışık ve gökte beliren isimleri. Ne anlam ifade ediyordu ki şimdi bu. Onlarla pek de fazla ilgilenmeyen birisi olarak neler döndüğünü bilmiyordu doğal olarak. Ancak anlamasının zor olmayacağını biliyordu. Birazdan herşey su yüzüne çıkacaktı. Ya da çoktan su yüzüne çıkmış olanları kavrayacaktı. Tepedeki ikiliye baktığında kendi aralarında birşeyler konuşuyor olduklarını görüyordu. ''Lixéplosi!''Diye haykırdılar bu kez. Havaifişekler büyük bir hızla gök’e doğru yüzülüyor ve patlıyordu. Lorraine bir tür kutlamada olduklarını anlamıştı işte. Tabii ya! Bu ikili uzun zamandır okuldan kaçmanın planlarını yapmıyor muydu? Bütün okula yayılmıştı ya bu! Evet, şimdi hatırlamıştı işte. Demek sonunda yapıyorlardı bunu. Ne güzel diye düşündü Lorraine. Okul bunlar gibilerinden kurtuluyordu sonunda! Lori sövücü bakışlarını zafer sarhoşu olan ikiliye doğru yöneltmişti. Burada daha fazla bulunmanın gereksiz olduğuna karar vermişti. Gidecekti. Daha fazla burada durarak fazlalık yapmak ya da destek veren kalabalıktan olamak istemiyordu. Zaten kendisini o kadar yorgun hissediyordu ki. Ayakta durak hali bile kalmamış denilebilirdi. Delirmiş kalabalığın arasından zorlukla attı kendisini dışarıya. Avlunun altından geçerek şatoya girdi.

İçerideki ısı farkı hemen kendini belli ediyordu. Lorraine az önceki sahneleri getirdi aklına. ‘’Tanrım. Ne kadar da gereksiz.’’ Yüzünü buruşturarak hala saçma bulduğu şey üzerinde kafa yoruyordu. ‘’Herneyse.’’ Dedi kafasını sallayarak. Bir an once sıcak yatağına kavuşmak istiyordu. Biraz uyuduktan sonra akşam yemeğine gidecekti. Sonra da Arisha’yla kütüphaneye giderlerdi herhalde. Bu planlar güzel görünüyordu gözüne. Şimdi ise ta kuleye kadar çıkacaktı. Ah ne kadar da zahmetliydi. Yapacak başka bir şey yoktu. En azından değişen merdivenleri kullanacaktı. Her şeyin daha zahmetsiz olmasını istiyordu. Yavaş adımlarını yaklamış olduğu merdivenlerden birisine doğru atarak derin bir nefes aldı. Gün… Gerçekten de oldukça garip bir gündü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/carmina-
Emmeliene Taylowski

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : Redimus.

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyCuma Haz. 19, 2009 5:13 pm

İçindeki sıkıntının ne olduğunu hâlâ çözememişti. Sabahtan beri -hatta uyandığından desek daha uygun olur- yatakhanenin içinde dört dönüyordu. Hiçbir derse girmemişti, iyi bir azar yiyecekti. Sıkıntıyla tekrar iç geçirdi. Dört dönmekten yorulunca oturduğu yatağından indi ve yatakhanenin büyük camlarına doğru ilerledi. Beyaz ellerini, pencerenin mermer kenarlıklarına dayadı ve gözlerini mükemmel manzaraya çevirdi. Hayır, bugün içindekini manzarada alamıyordu. Pencereye arkasını dönüp, ellerini yüzüne kapadı. Gözlerini de kapadığında, gözlerinin önüne Luke'nin süper bir espriden sonra yaptığı keyifli gülümsemesi gelmişti. Emmeliene kendini tutamayıp gülümsedi. Ve ortak salon da yakınlaşma çabalarını hatırladı. İkiside utanıyordu birbirinden. Bu sefer kız yüksek sesle güldü ve onu ne kadar özlediğini hissetti. Daha dün görüşmüşlerdi ama.. Aması görmeliydi işte onu. Ellerini yüzünden çekti ve giyinmek için sandığına doğru ilerledi. Sandığına ellerini uzatırken, içeriye hızlı bir giriş oldu. Emmeline şaşkınca başını kaldırıp gelene baktı. Elizabeth, elini kalbinin üstüne koymuş nefes almaya çalışıyordu. Emmy meraklanmıştı. ''N'oldu Eliza?'' Dedi kıza. Ona doğru yaklaştı ve koluna dokundu. Kız mavi gözlerini ona çevirdi ve ''Luke'' dedi. ''Staples ve o gidiyorlar Emmy. Aşağıda avludalar. Kaçıyorlarmış. Hey! İyi misin Emmeliene?'' Emmy şok geçiriyordu o sırada. Kızın sözlerine inanmak istemiyordu. Hayır, gidemez. Luke beni bırakamaz. N'aptığını bilmeden elini kızın kolundan çekti. Programlanmış gibi hızla sandığını açtı ve eline geçen ilk kot pantalonuyla kazağını giydi. ''Gidemez. Gitmemeli. Aman Tanrım!'' Hiç farkında değildi ne dediğinin. Durdurmalıydı Luke'yi. Emmeliene onsuz olamazdı. Giyindikten hemen sonra fırladı yatakhaneden. Hızla ortak salona inerken arkasından Elizabeth sesleniyordu. Ama Emmy'nin kimseyi duyacak hâli yoktu.

Merdivenlerden nasıl indiğinin hiç farkında değildi. Koridorlardan kızıl saçları savrularak, hızla geçerken diğer öğrencilerin tuhaf tuhaf bakışlarına maruz kalmıştı. Hatta onu gören bir kaç Slytherin öğrencisinin aptal aptal seslenmelerini bile duymamıştı. Yoksa çocukların canına okurdu. Avluya inen son merdivende birisi onun kolunu tutmuştu ama bilmiyordu kimin tuttuğunu. Hızla o kimsenin elinden kurtarmıştı kendini. Son basamaktan sonra koşmaya başladı ve havai fişekler sayesinde renk cümbüşüne bürünmüş avluya daldı. Kalabalık çoşkuyla alkışlıyordu. Gerçek kızın yüzünde tokat gibi patladı.
''Gerçekten gidiyor'' diye mırıdandı. Artık gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Sessizce ağlamaya başlarken Luke'yi gördü. Yüzünde Emmeliene'nin en sevdiği gülümsemesi vardı. Kız onun yanına gitmek istiyordu. Ona bağırmak, Emmy'i gerçekten bıraktığını söylemek, ondan nefret ettiğini haykırmak istiyordu. Ama hareket edemiyordu. Ve Luke ile gözgöze geldiler. Emmy içinin ezildiğini hissetti ve çocuğun gözlerine bakarken hıçkırmaya başladı. Ellerini yüzüne kapattı ve gerçekten ağlamaya başladı. Takılmış gibi aklından hep aynı düşünce geçiyordu. Gidiyor, gidiyor, gidiyor... Orada ne kadar öyle ağladığını bilmiyordu. Bir saat ya da bir dakika. Hiçbiri önemli değildi. İki sıcak eli kollarında hissettiğinde, ellerini yüzünden indirdi. Başını kaldırıp çocuğa baktı. Gülümsemesi silinmişti yüzünden. Ve sonra konuşmak için açılan dudaklarına kondurdu yeşil gözlerini. ''Biliyorum bunu sana söylemem gerekirdi. Ama.. İnan bana..'' İçinden onu tokatlamak gelirken, Luke'nin gözlerini ondan kaçırmasını istemiyordu. Titreyen, buz gibi ellerini çocuğun yanaklarına koydu. Ve tekrar gözleriyle buluştu. ''B-bende seninle geliyorum.'' Yürekten inanarak söylediği sözleri Luke'nin yüz ifadesini değiştirirken, Emmeliene kesinlikle emindi. O da gidecekti. Okulu zaten sevmemeye başlamıştı, Luke olmadan asla dayanamazdı. Çocuğun ellerinin, kollarından çekildiğini hissetti ve onun geriye doğru bir-iki adım atmasını izledi. Kızın elleri iki yanına düşmüştü. ''Hayır, Emmeliene olmaz. Sen.. Sen.. Hogwarts var, bırakamazsın.'' Dinmeye başlayan ağlaması, yine başlarken bayılacağını hissediyordu kız. Onunla gelmek istiyordu, onsuz olamayacağını kaç kere söyleyecekti? Luke de ona her zaman sen olmadan asla demez miydi? Şimdi ne olmuştu da böyle konuşuyordu? Gözlerini yere doğru çevirdi. Luke'nin hâlâ konuşmaya çalıştığını, söylediği saçma sapan sözleri duymak istemiyordu. Ellerinin tersiyle gözyaşlarını sildi ve gözlerini tekrar ona doğru çevirdi. Artık susmuştu ve masum masum ona bakıyordu. Emmeliene içinden gelen bir güçle çocuğun boynuna sarıldı ve parmaklarının ucunda yükselerek, yüzünü onun yüzünden birkaç santim uzakta tuttu. Şaşırmış gözlerine ve dudaklarına bakarak ''Hogwarts umurumda değil, anlamıyor musun Luke, ben sensiz olamam'' dedi. Ardından gözlerini kapayarak, ona doğru yaklaştı. Sıcak nefesini dudaklarında hissedebiliyordu. Parfümünün kokusunu içine çekerken, gözyaşlarıyla ıslanmış dudaklarını çocuğun sıcak dudaklarına değdirdi. Onu sevgiyle öperken, herşeyi unutmuştu. Avludaki öğrenciler, onlara bakanlar. Hiçbiri umurunda değildi. Hayatında sadece Luke'yi istiyordu. Onun sayesinde ölümden kurtulmuştu, sınıfta kaldığında tek moral kaynağıydı. Ve onunla herşeye hazırdı. Çocuğun ellerinin beline dolandığını, ve Emmeliene'ye karşılık verdiğini anlayınca dünyalar kızın oldu. Zorla dudaklarını onunkilerden ayırdı, alnını ona yasladı ve gülümsedi. Başını ondan uzaklaştırdığında Luke'nin bakışlarını daha iyi görebildi. Etrafındakilerden birkaçı ıslık çalmıştı. Utanıyordu şimdi, kanın yüzüne doğru hücum ettiğini hissediyordu. Ve gözyaşları artık dinmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Luke Theodore Crawford

VII. SınıfVII. Sınıf
Luke Theodore Crawford



Rp Sevgilisi : Luvena.
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Maymun.

Özgürlüğe Kaçış. Empty
MesajKonu: Geri: Özgürlüğe Kaçış.   Özgürlüğe Kaçış. EmptyPerş. Haz. 25, 2009 4:58 pm

Haykırışları ve alkışları büyük bir dikkat ile takip ediyordu. Yaptığı bir işten dolayı takdir edilmek, her zaman sevdiği bir şeydi. Bilindik bir gülümseme ve tebrikleri almış olmanın verdiği gururdan oluşan bir karışım vardı yüz ifadesinde. Daha önce böyle bir olay yaşanmış mıydı, bilmiyordu. Belki de Hogwarts’ın ilk kaçakları olarak tarihe geçiyorlardı. İşte bu, işin en zevkli yanıydı. Unutulmamak; haylazlığın, kurallara uymamanın öncüsü olmak… Sevdiği işi, gerçekten başarıla imza atarak yapıyorlardı. Şimdi bu başarılara, dükkânlarında devam etmelilerdi.

Gözlerini, etraflarını çevreleyen kalabalığın arasında dolaştırdı ve onu gördü; Emmeliene’yi. Yüzündeki gülümseme, yerini soğuk ve üzgün bir ifadeye bıraktı. Ağladığını fark ettiğinde, vücudunun bir parçası koparılmış gibi bir acı hissetti. Evet, buna Luke neden olmuştu ve işte bu yüzden bir pişmanlık duyuyordu. Staples’e bir işaret yaptıktan sonra, doğruca Emmy’nin yanına gitti. Yüzünü kapattığı ellerini tuttu. Kız, ellerini yüzünden çekti ve Luke, bir açıklama yapma gereği hissederek, dudaklarını araladı. “Biliyorum bunu sana söylemem gerekirdi. Ama… İnan bana…” Cümlesinin devamını getiremiyordu. Ne diyebilirdi ki? Sen kalmalı, diğer öğrenciler gibi, SBD ve FYBS peşinde koşmalısın mı demeliydi? Bilemiyordu. Ona bakmak, yüzündeki ifadeyi görmek istemiyordu. Gördüğünde, bu işten vazgeçebilme olasılığı yüksekti. “B-bende seninle geliyorum.” Bunu tahmin etmişti. Emmy’nin bunu isteyeceğini, Luke ile birlikte gitmek isteyeceğini… Ama yapamazdı. Kendi geleceğini söndürebilirdi, ama onun gelecek ile ilgili kim bir nasıl plânları vardı. Luke biliyordu ki, Emmeliene onunla gelmeyi sadece onun yanında olmak için istiyordu. Böyle bir işe sahip olmak için değil. Bu yüzden, ellerini onunkilerden ayırdı ve birkaç adım geriledi. “Hayır, Emmeliene olmaz. Sen… Sen… Hogwarts var, bırakamazsın.” Elinden geldiğince saçmalamamaya çalışarak söylüyordu bunları. Gözlerini diktiği kızın ne kadar inatçı olduğunu çok iyi biliyordu. Ne söylerse söylesin, o, yine kendi bildiğini yapacaktı. Fakat Luke, bunu engellemek için, elinden gelen çabayı sarf edecekti. Kız, bir anda boynuna sarılmıştı. Niye işleri bu kadar güçleştiriyordu ki? Luke için bunun zor olmadığını mı düşünüyordu? Onu özlemeyeceğini, yokluğuna alışamayacağını mı getiriyordu aklına? “Hogwarts umurumda değil, anlamıyor musun Luke, ben sensiz olamam.” Onu, kendinden uzaklaştırmaya çalışacakken dudaklarının, dudakları ile temasını hissetti. Garip bir histi bu. Bir alev vardı sanki içinde, tüm organlarını yakıyormuş gibi bir his uyandırıyordu. Ellerini, kızın beline doladı. Onun, gerçekten harika olduğunu bir kez daha anlamıştı ve içinde bulunduğu ortam, kafasındaki tüm olumsuz fikirleri atmıştı. Kızın dudaklarını onunkilerden ayırıp, gülümsediğini gördü. Aynı şekilde, içten bir gülümseme ile karşılık verdi. Emmy, yanına alacakları hazırlamak için yatakhaneye gidiyordu. Onu izlemeyi bırakan Luke, tekrar Staples’in yanına gitti ve hayatının en mutlu anından sonra, eğlenceli birkaç dakika daha yaşamaya devam etti.

Plânlarının ikinci bölümlerine gelmişlerdi şimdi. Avlu’nun tam ortasında, kenarlarında heykeller bulunan bir su birikintisi vardı. Kendilerince havuz olarak adlandırdıkları bu yerin içindeki suyu, Avlu’nun geniş arazisine yaymayı düşünüyorlardı. Luke, Staples’e göz kırptı ve ikisi de asalarını havuza (!) doğru yöneltti. “Bombarda!” Aynı anda haykırdıkları sihirli sözcük, su kütlesinin önce havaya doğru, sonra da Luke ve Staples başta olmak üzere çevredeki herkesin üzerine hücum edişini gördüler. Topluluğun bundan pek hoşlanmadığının farkındaydı elbette. Birkaç sinirli bakışı üzerinde hissedebiliyordu, ama hiç umursamıyordu. Hâlâ elinde tutmakta olduğu asasını havaya kaldırdı ve bir kez daha bir büyü ismini haykırdı. Aynı işlemi, Staples’de gerçekleştiriyordu. “Accio süpürge!” Bir ses duyuldu ve süpürge, Gyrffindor Kulesi’nden bulunduğu konuma doğru süzüldü. Emmy’nin de geldiğini gören, Staples ve Sofia’nın da hazır olduğunu fark eden Luke, çantasından büyük bir fişeği aldı. Arından çantasını omzuna attı ve süpürgeye bindi. Üçlünün de hazır olduğunu gördüğünde, Emmeliene’nin hizasına havalandı ve özgürlüğe doğru bir adım attı. Elindeki havai fişeği gökyüzüne var gücüyle fırlattı. Crawford ve Cromwell’i temsil eden C harfini oluşturan renk cümbüşü, aşağıdaki kalabalığı biraz daha hareketlendirdi. Artık geriye bakmadan ilerliyordu. Buraya çok da uzak olmayan Hogsmeade’a, dükkânlarına… Özgür olduğu bir yaşama, Emmy’nin ve en büyük dostlarından birinin daima yanında olacağı bir yaşama…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Özgürlüğe Kaçış.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-