AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Chick Fight :P

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nepthra Mystacorida

GezginGezgin
Nepthra Mystacorida



Mücadele Tarafı : Tarafsız Görünümlü çift taraf üyesi
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Panter

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyC.tesi Mayıs 30, 2009 5:11 pm

Güneş Hogwarts koridorunu cömertçe yıkarken Nepthra cüppesinin boyunluğunu çekiştire çekiştire hızlı adımlarla merdivenlere ulaşmaya çalışıyordu. Kolundaki altı bölmeli tuhaf saate baktı yeniden her zaman sayılarla meşgul olan kafası eğer koşturmaya başlamazsa bir dakika sonra merdivenlerin dönüşünü kaçıracağını ve gelecek on beş dakika daha bu katta kapalı kalacağını belirtiyordu. Adımlarını hızlandırdı, aklından geçen planı gerçekleştirme düşüncesiyle sırıttı. O her zaman bu halde olurdu zaten, aklında aynı anda en az üç şey bulunmasa kendisini eksik hissediyordu. Biraz ukala olmakla beraber saçma sapan şeylerle uğraşmaktansa her zaman düşünmeyi seviyordu ki bu da Ravenclaw’un onu elinden kaçırmak istememesini sağlamıştı.

Binasını düşününce eli onu her zaman kaşındıran kabarık kartal simgesine narince dokundu. Sadece Hogwarts’daki eşyalarına bu kadar nazik davranıyordu, tabii okul saatleri içinde. Görünüş ve çevresine verdiği izlenim Nepthra için oldukça önemliydi. Bu sığ bir düşünce gibi dursa da aslında insanlar onu inceledikçe kalıbındaki boşlukları görür endişesindendi. Yaşadığı yıllar boyunca Hogwarts’da öğrendiği en önemli şey herkesin bir aile sırrı olduğuydu. Kimse muhteşem parlak ciltlerle, pürüzsüz bir aile geçmişini bir arada tutamazdı, en azından öylesine hiç rastlamamıştı. Elini omzunu kaşımak için bir kez daha kaldırırken gözü saatine takıldı ve küfrederek koşturmaya başladı. Koridor da aksi gibi olması gerekenden çok daha kalabalıktı, ite kaka geçse de bir dakikasını çoktan doldurmuş hatta üstüne birkaç saniye de saymıştı. Merdiven ağır ağır diğer tarafa dönerken kucağındaki kitapları hışımla yere fırlatmayı düşündü.

“İşte bu yüzden bazen keşke Muggle olsam diyorum! Orada merdivenleri saniye farkıyla kaçırmıyorsun!” Çevresindeki insanları tuhaf tuhaf kendisini izlerken görünce hepsini öldürürcesine süzdü. “İşinize baksanıza, hiç mi bir yere yetişemeyince sinirlenen birilerini görmediniz!” Bağırmasa da herkesin duyabileceği tehditkar bir ses tonuyla konuşmuştu. Topuklarının üzerinde hızla arkasını döndü ve aceleyle yürümeye başladı, şansını Batı Kanadında deneyecekti. Biraz acele ederse yakalayabileceği bir başka merdiven daha vardı. Önüne bakmadan yürümeye başlamasıyla bir altıncı sınıfa toslaması bir oldu, tüm kitapları yere saçılırken babasının işi dolayısıyla öğrendiği bütün küfürleri sıralamaya vakit buldu. Yere çöküp kitaplarını toplarken yine şanssızlığına küfretti. Her seferinde sakarlık, acelesi olması yüzünden başına geliyordu ve acilen bir nazar bozma büyüsü yapmalıydı kendisine çünkü artık koridorların ortasında döküp saçtıklarını çeteleyle tutarak sayacak hale gelmişti.

Kendisini sakinleştirmek için tanıdık melodilerden birini tekrarlayarak ilerledi, ancak karşısında gördüğü sarı başı fark ettiği zaman yeniden şansına küfretti. Trixie narin vücudunu da beraberinde sürükleyerek kendisine doğru geliyordu. Başka zamanlarda çok sevdiği bu kızla şu anda konuşmak istemiyordu çünkü biliyordu ki Trixie’nin her zaman dedikodusu vardı ve daha önemlisi elindeki kağıtları görürse kendisini ablasıymışçasına fırçalardı. Ne zaman Jesse’yi rahatsız edecek bir oyun bulsa, Trixie öğrenir öğrenmez onu azarlardı çünkü Nepthra Jesse’yle kavgalı olsa da Trixie hala ikisine de eşit yakınlıktaydı ve birbirlerini çocukça kışkırtmalarını hiç de uygun bulmuyordu.

Onun kendisini görmemesi için dua ettiyse de artık çok geçti, Trixie ona el sallamış ve gülümseyerek adımlarını hızlandırmıştı. Aklından geçen üç kelimeden biri küfürdü ve Nepthra onları durdurmayı hiç düşünmüyordu. Trixie’ye gönülden olmasa da sırıttı ve aceleyle kağıtları defterlerin arasına dağıtarak saklamaya uğraştı ama karşısındaki Hufflepuff da olsa aptal değildi özellikle de Trixie gibi nereye bakacağını biliyorsa. Kız artık onlardan öyle bıkmıştı ki birinci sınıf sabotaj planlarını görür görmez anlıyordu. Yalandan gülümsemesini yüzünde canlıymışçasına ısrarla tutmaya devam ediyordu, adımlarını yavaşlatmıştı ancak yine de arkasını dönüp koşmamak için kendisini zor tutuyordu. Cüppesi de yeniden kaşındırmaya başlamıştı.

Adımlarını geri geri sürüse de kalabalıktaki tek sarı başın kendisine doğru ısrarla yürümeye devam ettiğini görmemek elde değildi. Nepthra aklındaki her türlü saçma büyüyü geçirmiş, hatta zaman döndürücüsü olmadığı için hayıflanacak zamanı bile bulmuştu. Yine de bu seferki planının esrarengizliği onu öylesine baştan çıkarmıştı ki Trixie’den saklamak için her şeyi yapabilirdi. Kaçmak için geç kalmıştı arkasını dönüp yürümeye başladı, nasılsa oyundan sonra Trixie’ye kabalığını açıklayacak zaman bulurdu, eh o da acelesi olduğunu anlardı. Arkasından adını seslenmesi ise hiç beklemediği bir şeydi. İlk seferinde duymamış gibi yaptı, ancak ikincisinde adını daha yakında duydu ve Trixie’nin elini omzunda hissetti. Nazikçe arkasını döndü ve güldü “Ah Trixie, seni görmeyi hiç beklemiyordum.” En azından denemekten zarar gelmezdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/nepthra-
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyC.tesi Mayıs 30, 2009 6:55 pm

Her zamanki tembelliği adımlarını ağırlaştırmaktan başka bir işine yaramıyordu. Hogwarts hakkında sevmediği şeylerden biri de Hufflepuff zindanlarının okulun kalanıyla kopuk olmasıydı, en merkez yer olan Büyük Salon'a gitmek için bile en az iki kilometre yol katetmek gerekiyordu. Hele kuleler daha da uzaktı, Trixie yemeklerden aldığı kiloları nasıl bu kadar yürüyüşle veremiyordu anlaması mümkün değildi. Baykuşhane'ye gitmek ona ölüm gelmişti. Yeni tüy kalem istemek için doldurduğu formları göndermek ve göndermemek arasındaki tembelliğinden doğan ikileme yenilmemiş ve doğru kararı vermiş olabilirdi fakat bu en az sekiz kilometre yürümesi gerektiği gerçeğini de değiştirmemişti. Nitekim uzun yolunda sürekli birileriyle karşılaşmış ve onlarla konuşa konuşa yolun gidiş kısmını oldukça azaltmıştı ancak yakınlarda kimse görünmüyordu. Zaten dördüncü kat koridorunun da kalabalık olduğu görülmemişti, tabii topluca tuvalete giden yakışıklı erkekler ve onların peşindeki cik cik cikleyen saman kafalı kızlar toplukları haricinde.

Trixie, yanından geçen dördüncü sınıf erkekleri grubuna göz ucuyla baktı. Karışıktılar, aralarında Huff da vardı Sly da. Hepsi de saçlarını elleriyle geriye atan, yüzlerinde yılışık gülümsemeler olan ve cüppe yerine ne giyebiliyorlarsa onu giyen basit çocuklardı. Bu absürdlük abidelerinin arkasına bir de sahibini izleyen köpek gibi sadakat ve saplantıyla onları takip eden Barbie bebek görünümlü üçüncü sınıf kızları olunca durum Trixie'ye acınası olmakla beraber oldukça da komik geliyordu. Çocuksu hormonlarının tesirinde kalmaya başlayan bu küçük ve komik öğrenci grupları neredeyse her yerde mantar gibi bitmeye başlamıştı. Her köşe başında elleriyle fısır fısır sesler çıkartıp oynaşan dudaklarını kapatan küçük kız çeteleri oluşmaya başlamıştı ve, Tanrı biliyordu ya Trixie'nin onları kelimesi kelimesine duymak için Uzayan Kulaklar'a ihtiyacı yoktu, hepsi de erkekler hakkında veya yeni aldıkları giysiler üzerine konuşuyorlardı. Trixie'nin yanından geçen bu acemiler de herkes gibiydi. Trixie köşeyi dönerken yüzünde saklayamadığı o küçümseyen gülümseme vardı.

Bütün bu yeni yetmelerin ve bayan "Ben-Bir-Barbie'yim" lerin örnek aldığı figürler vardı, bu örneklerden onun en yakından tanıdığı da Jesse'ydi. Jesse her zaman bir divan şairinin aşk anlayışıyla yaşamıştı. Hep bir güzele aşıktı, güzel de ona, bazen de gereğinden çok güzel ona aşık olurdu. Jesse'nin bu durumunu bir yere kadar anlamaya başlamıştı Trixie, ne de olsa altı senedir birbirlerinden az çekmemişlerdi, ancak Jesse'nin davranışlarının altında yatan gerçekle bu çocuksu grupların altındaki aynı mıydı Trixie bundan emin değildi. Tam bu düşüncelerin içinde yolunun acısını azaltırken Trixie'nin gözleri koridorun ucundaki bir sarı kafaya takıldı. Saçları uzun dalgalar gibi beline dökülen bu şahane fakat sivri dilli görünen kızı çok yakından tanıyordu. Kendisinin "Nymph" diye çağırdığı Nepthra yine aklına geleni doğrudan dudaklarına gönderiyor ve çevresindekileri kaynayan sularla haşlıyordu. Trixie'nin yüzünde gömülü kalan küçümseyen gülümseme yerini daha solgun fakat içten gelen bir gülümsemeye bıraktı. Tam Nepthra'ya el sallamak üzere parşömen tomarları içindeki elini cebinden çıkartırken Nymph bir çocukla çarpışmıştı ve bütün parşömenler havada uçuş uçuş olmuştu. Nepthra'ya yardım etmek için adımlarını hızlandırmıştı ama nafileydi, çünkü hala aralarında koyun sürüsü gibi toplanmış insan ve de en az iki yüz metre vardı. Boşu boşuna koşup ortalığı aleve vermek yerine olduğu yerde biraz bekleyip kızın toplarlanması için ona süre verdi. Nepthra elindekilere tekrar hakim olduğunda Trixie bu sefer el sallayarak sakince ona yürümeye başladı.

Trixie Nepthra'ya yaklaşırken kız da yerdeki son kağıtlarını topluyordu. Yeniden doğrulunca Trixie'yi görmemiş gibi koridorun öbür tarafına yönelmişti. Muhtemelen Trixie'yi tam görmemişti o yüzden yoluna devam ediyordu. Adımlarını hızlandırdı ve bir sonraki merdivene yetişmek üzere olan Nymph'e ulaşmaya çalıştı. Neyse ki artık aralarında bir kol uzaklığı kalmıştı. "Nymph!" diye kızın duyabileceği sesle mırıldandı. Fakat Nepthra hiç oralı olmamıştı. Tekrar kıza seslendi, bu sefer adıyla. En son artık ona çok yakınken elini kızın omzuna götürdü ve varlığını hissettirdi. Kendisini fark ettirebildiğini ancak Nephtra'nın nazik gülümsemesini görünce anladı. “Ah Trixie, seni görmeyi hiç beklemiyordum.” Trixie'nin sezebildiği kadarıyla gerçekten de beklemiyordu, tabii o kadar seslenmeden sonra nasıl mümkünse. Trixie Nepthra'nın mavi gözlerinin içine kendi zümrüt parçalarıyla baktı ve sezgilerini harekete geçirdi. Sonra merdivenin geldiğini ve tam yolun ortasında durduklarını fark ederek kızı cüppesinin yeninden çekerek birlikte koridorun duvarına yaklaştılar. Trixie artık konuşmasına başlayabilirdi.

"Bence de beni görmeyi beklemiyordun." diyiverdi sözlerine hiç bir ters anlam yüklememeye çalışan bir ses tonuyla. Bu biraz şüpheci ve kaba olan girişten sonra sözlerine daha candan bir hava katmaya çalışarak devam etti. "Ee, nasılsın? Defterlerini toplamanı izliyordum." dedi elindeki bir klasör dolusu parşömeni göstererek. Kendisi de parşömenlere bakmıştı. Birkaçının üzerinde Nephtra'nın inci gibi yazısı vardı ve tanıdık bir isim daha. Jesse. Durum şimdi daha anlaşılırdı. Trixie'nin yüzündeki gülümseme az da olsa yerini daha ciddi bir ifadeye bırakmıştı. Tam o Jesse'den sonraki bölümü okuyacakken Nymph ani bir hareketle elindeki parşömenleri çekti ve yüzündeki gülümsemeyi bozmadan Trixie'ye baktı. Masum bir hava takınmaya çalışıyordu ama nafileydi. Trixie olan biteni kavramıştı. Her zamanki gibi Nepthra Jesse'nin arkasından çocukça dolaplar çeviriyordu.

Bu sefer doğrudan olaya girmeyecekti, ağırdan alıp olaya kökten bir çözüm getirmeye niyetliydi. "Ah biliyor musun canım, şu yeni türeyen küçük üçüncü sınıf kız grupçukları çok canımı sıkıyor." diyiverdi. Bu arada kızın arkasından da bir grup sürü halinde geçmekteydi. Trixie tembelce fakat rol yapma işine konsantre olmuş bir biçimde eliyle grubu gösterdi ve arkalarından her zaman takındığı o küçümseyen edaya büründü. Nepthra'nın tepkisi beklediği gibiydi. Trixie sonra sözüne devam etti. "Ee, bu kadar parşömen niye bir arada bakalım? Hangi sınava çalışmayı unuttun?" diye havadan sudan bahsedercesine konuştu. Yüzündeki o küçümseyen ifade yumuşamış ve daha gizli bir alaycı gülümsemeye dönüşmüştü.

Tam o sırada Trixie'nin beklemediği birileri daha koridorda görünmüştü. Helena Marcelyn. Trixie'nin gözü bir an için koridorun öbür ucuna takıldığında görmüştü onu. Şimdi terleme sırası ondaydı. Çok büyük ihtimalle Helena Nepthra'yı görür görmez onların arasına istemsizce dahil olacak ve Trixie'nin planını mahvedecekti. Aniden baş gösteren hayal kırıklığını saklamak için Nymph'i sıkıştırmayı düşündü ama artık çok geçti. Bayan Ben Herşeyi Bilirim Helena Marceyln yanında dikiliyordu artık. Kontrolsüzce yüzüne gelen somurtmayı silmeye çalıştı ve bunun yerine ifadesiz bir yüz takındı. Sonra da sesine de aynı ifadesizliği vererek "Sana da selam Helen." dedi. Her ne kadar bu kızı sevmiyor olsa da Nepth için ona katlanıyordu, Jesse için de. Ellerini göğsünde birleştirdi ve Helena'ya pis pis bakmamak için özen gösterdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Marcelyn

GezginGezgin
Helena Marcelyn



Mücadele Tarafı : Dark Side
Rp Sevgilisi : Hermann Lärs Hallestrøm
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyC.tesi Mayıs 30, 2009 7:45 pm

Ravenclaw masasında işi bittikten sonra yavaşça yerinden kalktı ve cüppesini düzeltti. İçerideki uğultu başını ağrıtmıştı. Bu yerden olabildiğinde çabuk uzaklaşmak istiyordu ve bu arzusuna uygun hızlı adımlarıyla Büyük Salon’un geniş kapısından süzülürcesine çıktı. Tamam, çok neşeliydi bugün ama küçük çocukların gürültüsünü kaldıracak kadar neşeli değildi. Ayrıca bahsettikleri konuda konu olsaydı. Helena’ya neydi Marcus’un sevgilisine ne hediye aldığından. Ah, bazen Seçmen Şapka’nın gerçekten yaşlandığını düşünüyordu. Bunun nedeniyse açıkça belli değil miydi? Zeki olması gereken beyinlerinin aslında bomboş olduğu bakışlarından belli olan küçük Ravenclawlar! Binasındakiler hakkında bu şekilde düşünmek ne utanç vericiydi. *Tanrım, gün geçtikçe bu okul çekilmez oluyor* diye geçirdi içinden. Kesinlikle güçlü bir asanın okula değmesi gerekiyordu. Yoksa bu boş beyinliler okulda daha fazla üreyeceklerdi. Beauxbatons, Durmstrang gibi okulların zeka seviyeleriyle dalga geçtikleri bir okul olacaktı Hogwarts. Bu düşünce Helena’yı o kadar kızdırmıştı ki, adımları da hızlanmıştı.

Nereye gittiğini bilmeden merdivenlerden çıkıyordu. Yapacak hiçbir şeyi yoktu ve bu durumda yaptığı tek şey dinlenmekti. Dinlenmekten kastımız tabii ki kitap okumak oluyor. Kütüphaneye gitmek istemiyordu nedense. Evet, şaşırtıcı bir durum olduğunu kabul ediyordu kendiside. Bu yüzden ortak salona gitmenin en iyi fikir olduğuna karar verdi. Hızlı adımları onu 2. Kata getirdiğinde geniş meşe bir kapının önünde durdu. Üzerine işlenmiş büyük harflere baktıktan sonra içeriyi süzdü. Acaba fikrini değiştirip kütüphaneye mi girseydi? Bir adım daha atıp kafasını uzattı. İçerisi pek kalabalık sayılmazdı, yine de şaşırtıcı derecede doluydu. Az önce düşündüklerinin aksini kanıtlamak için bir işaret miydi bu? Saçmalıyordu. Alerath Anachrome oradaysa biraz muhabbet etmek hoşuna gidebilirdi tabii. Ama genç adam orada yoktu. Derin bir iç geçirdi. *Yine bir profesörün peşindedir.* Topuklarının üzerinde dönerek merdivenlere yöneldi. Yanından geçtiği birkaç 7. sınıfa başıyla hafifçe selam verdikten sonra adımlarını tekrar hızlandırdı. Koridorun kalın duvarlarındaki camlardan güneşin yavaş yavaş batmakta olduğunu gördü. Bir an için ortak salona değil de bahçeye gitmeyi düşündü; ama sürekli fikir değiştirmek istemiyordu. Yine 3 kat aşağıya inemeyecekti. Karnını doyurmuştu ve üzerine hafiften bir ağırlık çöküyordu. Evet, ortak salona gitmek en iyi fikirlerden biriydi.

3. Katıda aynı hızda katettikten sonra 4. kata çıkan merdivenleri yavaş yavaş çıkıyordu ki aklına merdivenlerin her an değişebileceği ihtimali geldi. Ancak çok geç kalmıştı. Merdivenler ağır ağır sola doğru giderken içinden küfürler saydırıyordu. Şu saatine bakmayı unutmasa gerçekten çok güzel olacaktı. Merdiven, küçük bir *pat* sesiyle yeni katta durduğunda ayaklarını yere sertçe basa basa merdivenlerden çıktı. Ellerini, cüppesinin içinde yumruk yapmıştı. Koridora çıktığında hâlâ yüzünde sinirli bir ifade vardı. Şimdi kulelere ulaşmak için bir sürü yerden geçmesi ve yolunu uzatması gerekiyordu. “Lanet olsun! Neden kütüphanede durmadım ki!” diye tısladı dişlerinin arasından. Kendi salaklığına küfrederken ileride muhabbet eden iki kıza takıldı gözü. Trixie onu fark etmişti ve yüzünde bu durumdan hiç hoşlanmamış olduğunu belirten bir ifade vardı. Yanındaki yoksa kuzeni Nepthra mıydı? Ah, evet. Zaten başka kimin olmasını bekleyebilirdi ki. Nephtra’nın Trixie ile takılması hoşuna gitmiyordu açıkçası. Kuzeniyle tartıştıkları konulardan biride buydu. Kendisinin arkadaş seçimlerini onaylamıyordu. Trixie gibi ‘Abla’larda ne buluyordu anlamıyordu doğrusu. Hoş, kızla sohbetleri var sayılmazdı; ancak Jesse ve Neph aracılığıyla birkaç kez konuşmuşlardı. Trixie’nin bilmiş tavırları Helena’yı sinir etmekten başka bir şey yapmamıştı. Yine de kuzenin hatrına yanlarına gidecekti. Aslında buna karar vermeden adımlarını onlara yöneltmişti bile. Onlara ulaşmasına birkaç adım kalmıştı ki Neph de fark etti Helenayı. Yüzüne şirin bir gülümseme taktı. Az önceki sinirli halinden eser yoktu şimdi suratında.

Helena’nın suratındaki neşeye karışılık Trixie’nin somurtması tabii ki hoşuna gitmemişti. Gözlerini hafifçe devirerek şirin olmaya çalıştı. Kavga çıkarmayacaktı, hayır. Trixie kuzeninin en iyi arkadaşlarından biriydi. Bu durumda anlayışlı ve sakin olmalıydı. Yüzündeki neşeyi sesine yansıtarak “Selam bayanlar.” dedi. Trixie’nin kendisi gibi soğuk sesi ona karşılık verdiğinde kıza hafifçe göz ucuyla bakınmakla yetindi. Kuzenine ve elindeki darmadağın olmuş parşömenlere bakıyordu. Trixie’nin kolunu göğsünde birleştirmiş olduğunu görebiliyordu. Ters bir şey söylememek için büyük bir gayret gösteriyordu. O yüzden ilgisini Neph üzerinde topladı. Az önceki tavrını korumaya devam ediyordu.

“Onlar ne Neph? Yine ne iş peşindesin. Ah, yoksa fikrini değiştirip ders çalışmaya mı başladın?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/h-e-l-e-
Nepthra Mystacorida

GezginGezgin
Nepthra Mystacorida



Mücadele Tarafı : Tarafsız Görünümlü çift taraf üyesi
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Panter

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyC.tesi Mayıs 30, 2009 8:56 pm

Yakınlarda bir gün esaslı bir fırça yiyeceğini fark etmişti, ama bu öğleden sonra mı? Hiç sanmıyordu. Şey diyebilirdi, “Eee Trix baksana hava ne güzel!” Kendi kendine güldü, daha da yapay bir bahane bulabilir miydi acaba? Yine de bir şeylerin kendisini Trixie’nin elinden kurtarmasını yürekten diledi, her ne kadar kendisi inançlı biri olmasa ve zarif beyninin bu olasılığın yüzde birin bile altında olduğunu hesaplayabilecek kapasitede olmasına rağmen bunu istedi. Trixie’nin aklına şimdilik başka şeylerle meşguldü, her ne kadar kendisi kadar zeki olduğunu düşünmese de asla aptal değildi ve onu kendisinden iyi tanıyordu. Attığı adımın ciddiyetinden yüzündeki oynak gülümsemenin ilerleyişine kadar Trixie onunla birlikteydi. Belki de bu yüzden ona yalan söylemesi bu kadar zordu.

Trixie’nin yüzü devinimli bir şekilde an ve an değişti. Onu duymayışından, parşömenleri toparlayışındaki telaşın beyin sayacından geçtiğini fark eden Nepthra uygun bir bahane üretmeye, en azından gerektiği zaman konuyu yontup değiştirebileceği bir silahı olsun isterdi. Ancak kavisli zihni bile bu apaçık olanı örtmeye yetmezdi. Her ne kadar olgun olsa da kendisini Jesse’ye olan düşkünlüğünü inkar edemiyordu. Bu kadar yakın olup kendisinden bu kadar uzaklaştırmak zorunda kalmak Nepthra’yı içten içe yiyip bitiriyordu. Onunla ilgili ağır düşünceleri saklamak içinse aklını daima başka şeylerle meşgul tutmalıydı Jesse’ye özel. Bir dostun eksikliğini, fazlasıyla duygusal olduğu için normalden çok daha fazla hissediyordu. Ancak o dakikalarda hissettiği tek şey ensesinden boşalan soğuk terlerdi, Trixie’nin hala tuttuğu elinin buz kestiğini biliyordu. Asla duyguları paylaşan kız olmamıştı, pembe dizilerdeki gibi son dakikaya kadar tutup ani patlamalarla hayatını dramaya dönüştürürdü. Asla üçlü gruplarını çok özlediğini ona itiraf edemezdi, narin Trixie bile onun kalbini açmak isteyebileceği türden biri değildi. Kimseyi o kefeye koyamıyordu kendi mantıksız ölçülerinde. Aslında en merak ettiği şey de buydu, duygulara gelince mantığını seçemiyorken Ravenclaw’un mantığına sığınmıştı. Devinimli ve çelişkili düşünceleri onu buraya kadar itelemiş, sınıfının en iyisi binasının gururu haline getirebilmişti. Yine de neden sorusu beyninde bangırdarken onu bir kenara itmek, eh pek de kolay olmuyordu.

Sonunda kısacık anı Trixie’nin huzurlu sesi tamamladı. Yine de o huzuru duyamadığını fark etti Nephtra ama bunu paniğinden de yapmadığının oldukça farkındaydı; çünkü Trixie’nin gözlerini kağıdın üzerinde huzursuzca gezdirdiğini fark etmiş, ardından da bakışlarında aynaya baktığında hep kendisinde de gördüğü bir sonuca ulaşmışlığın parıltısını görmüştü. Kızın gülümsemesine bir ne yaptığını bilen birinin güven dolu gülümsemesi yerleşti. Nepthra kendi anatomik panik belirtilerini hissetti. Ellerindeki yapış yapış hissi az da olsa fark ediyor, kalbinin çok daha hızlı attığını benimseyebiliyordu. Elini hızla Trixie’nin elinden çekti ve yeniden cüppesinin üzerinden omzunu kaşımaya başlamıştı. Bir yandan telaşla kağıtları değiştirdi, yine de savaşı çoktan kaybettiğinin farkındaydı. Trixie’nin bir şeyler söylediğini fark etti, merakla tekrarlanmasını istedi. Sözcükleri dinlerken, sesindeki kinayeyi fark etmemek elde değildi, olası uygun cevabı düşünürken beynindeki mekanik çarklar sinir sistemine sadece tek bir şey söylüyordu. SAKİN OL! Nitekim işe yaradı yüzüne güven dolu bir gülümseme yerleşti. Ancak zihni onun ilk kez yanılttı aynı anda birden fazla işi beceremedi. Trixie’nin sıradan ancak altında kinaye barındıran sorusuna cevap bulamadı. Kağıtları toplamak mı? Doğrudan girmesini bekliyordu. Elindeki notları kurcalarken, mırıldandı, “Toplamak mı? Hı,hı evet çok sanatsaldır o hareketlerim… Hani bilirsin ya çok sakarım, hı, hı.” Ne dediğini anlaması uzun sürmedi, Trixie gülmeye başlayınca rahatladı. Kız bunu gerçek bir espri mi sanmıştı, yoksa telaşıyla mı eğleniyordu. Sonunda üste iksir notlarını getirmeyi başardı ve nihayet daha sakin davranmaya çalıştı.

Belki daha nazik bir konudan başlayabilirdi. Güneşin devinimden, son iksir dersinden belki Jesse’nin neler yaptığından bile bahsedebilirlerdi. Ama yumurtalarla yapacağı şeyden vazgeçmesinin imkanı yoktu, saklamak için saçmalığın doruklarına çıkacağına kendi kendine söz verdi. Üçüncü sınıflar geçerken Trixie’yle aynı anda güldüklerini fark etti ve kendisini anlayan biriyle birlikte olmanın sımsıcak kavrayışı kalp atışlarını yavaşlattı. “Sen bir de tuvaletlerde sihirle makyaj yapışlarını izle. İnan bana, dördüncü sınıfa geçmek bir evrim süreci.” Neşeyle bir kahkaha attı, sonunda konuyu dağıtmanın rahat kıpırtısı içini sarmış Trixie’nin sıcak muhabbetiyle eğlenmeye bile başlamıştı. Konu yine parşömenine gelince, artık saklama gereği duymadı.” Şaka yapıyorsun, değil mi?” Saçmalık destekçisi duygularını bir kenara atmış, Jesse’ye bulaşma hevesini Trixie’yle paylaşmak istemişti. Şimdi kendine güvenle gülümsüyordu. Ancak çabuk çalışan zihni, yiyeceği azarı hatırlattı ve cümleyi hızla kıvırdı. Bu mükemmeldi.”Tabii ki iksir notlarım. Elimde başka ne görebilirsin ki?” dedi ve sımsıcak bir kahkaha attı. Yine bir başka manevrayla yanından geçen çocuğu süzerek Trixie’yi dürttü. “Şuna bak. Mükemmel değil mi? Güneş adeta saçlarını aydınlatmak için yaratılmış.” Ancak Trixie’nin gözleri oğlanı takip etmek yerine daha uzaktaki bir yere odaklanmıştı. Onu takip edince Nepthra gülmekten kendisini alamadı, her zaman kazanan kendisi oluyordu bir şekilde. Son model kesilmiş sarı saçları ve muhteşem hatlarıyla Helena koridorun başından sonuna kadar ona bakan her oğlanı baştan çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda Trixie’nin de huysuzlaşmaya başlamasına sebep olmuştu. Şimdi yeniden güneş Nepthra’nın sarı bukleleri için şarkı söylüyordu.

Trixie ve Helena’ nın yıldızı bir türlü barışmamıştı. Ortak noktaları Jesse ve Nepthra olunca ikisi de birbirinden pek uzaklaşamıyordu. Memnuniyetle Trixie’nin bakışlarına düşen gölgeyi ve zümrütlerin artık birer yeşil elmayı andırışını izledi. Helena ağır ağır onlara doğru ilerlerken masumca sordu, “Parşömen diyordun?” Trixie, şşşt, dercesine bir şeyler yaptı Nepthra ise çok eğlenmeye başlamıştı. Konuyu kapatmış olmanın verdiği mutlulukla, oynanacak şenliği izlemeye başladı. İki sarı başı gören Helena’nın üçüncü olacağını fark ettiğinde yüzünü buruşturduğunu gördüğündeyse toparlandı ve çıkabilecek olası tartışmayı engelleme görevinin doğal olarak üstlenicisi olduğunu fark etti. Yüzünü buruşturdu, “İşte şimdi gerildim.” Diye homurdandı. Ancak beklediği gibi iğneli sözcükler uçuşmadı, yine de ikisinin kibarlıktan kırılmalarını ve kulaklarına kadar sırıtmalarını da tercih etmiyordu. Neden bu ikisi normal insanlar gibi arkadaş olamıyorlardı ki? Helena’nın sanki boş zamanlarında başka işi yokmuşçasına durmadan Trixie’yle dolaşmasından hoşnut olmadığını ve onu sevmediğini söylemesi yetmezmiş gibi herkese nazik olan Trixie’nin adı geçer geçmez Helena’ya alevler saçması olacak iş değildi. Kesinlikle yer yüzündeki en şanslı insan olmadığına karar vermişti. Homurdana homurdana Helena’nın söylendiğini fark etti. Trixie ise yeniden sakinleşmişti.

Helena’yı çok sevmesinin sebebi aslında her zaman arkasında olmasıydı. Jesse’ye yaptığı her şeyde perde arkasındaki suç ortağı olmasını bilmişti, şimdiyse o parşömenleri sorduğunda faka bastığını anlamıştı ve yüzünü ateş basmıştı. “Tanrım! Siz ikiniz benim notlarımla niye bu kadar uğraşıyorsunuz. Bravo size bir Ravenclaw ders çalışıyor, ne büyük gelişme!!!” dedi ve ardından Helena’yı acilen kendi tarafına çekmesi gerektiğini fark etti. Aslında onun bu şakaları desteklemediğini, sadece kendisine olan sevgisinden ve Trixie’nin bu olaylara kelimenin tam anlamıyla kıl olmasından zevk alması olduğunu fark etmişti. Yine de o an kendi tarafında koşulsuzca onu desteklemesine ihtiyacı vardı. Onun yanına ve dolayısıyla Trixie’nin karşısına geçti, asla fark edilmeyecek şekilde Helena’yı dirseğiyle dürttü ve notlarını göstermeye başladı. “Görüyorsun, Unutkanlık ve Hatırlama İksirlerinin ana malzemeleri, sen geçen sene görmüştün ve kesinlikle unutmamışsındır. Belki çalışabiliriz.” Dedi ve Trixie’nin şaşkın bakışları arasında Helena’nın onaylayışını memnuniyetle seyretti. Gösterdiği şeyin, iksirle ilgisi yoktu. Derslerle ucundan alakası yoktu. Jesse’nin adını süsleyen kağıtları ışık hızıyla onu okutmuş ve memnuniyet dolu gülümsemesinden eğlenceye hazır olduğunu anlamıştı. Trixie'nin hiçbir şey anlamadığına yemin edebilirdi, nitekim bu aptal olmasından değil iki kuzenin birbirini idare etmeye alışkın olmasından kaynaklanıyordu. Her zaman ailesinin tiyatro yeteneğini takdir etmişti zaten.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/nepthra-
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyC.tesi Mayıs 30, 2009 11:13 pm

Tahmin ettiğinin tam tersine buzlar kraliçesi Helena bugün iyi günündeydi. Eh, Helena ona bulaşmadığı sürece o da Helena'ya bulaşmazdı. Onu sevemiyordu işte, kuzeni ne kadar ona yakın gelse, dertleşeceği ilk insanlardan biri olsa da Helena Marceyln ona hep kutuplar kadar uzak ve soğuk gelmişti. Hoş, kendisi de hiç bir zaman ona bir yakınlık göstermemişti. Kendisi, Jesse, Helena ve Nepthra'dan oluşan küçük gruplarının aslında oldukça karmaşık olan dinamiğine göre de gösteremezdi. Aslında Helena'yı sevmek için bahanelerinden biri olabilirdi bu dinamik, hatta biraz daha zorlarsa onu en yakın arkadaşlarından birinin kuzeni olduğu için de sevebilirdi ama Helena'nın iticiliği bütün bu artıları nötrleyen tek eksiydi ve bu eksi yakın zamanda silinebilecek gibi de gözükmüyordu. İşte Helena neşe saçarak onlara selam verdiğinde aklından bu geçiyordu. Kız ne kadar sıcak olmaya çalışsa da Trixie için isterse ağzıyla on beş kuş tutsun her zaman kutuplar kraliçesi olacaktı o. Bu yüzden ifadesiz yüz kasları bu sıcaklık karşısında gerilmedi ve yüzüne bir şekil veremedi. Şu an zümrüt rengi gözlerinin sadece ona baktığını ve elleri göğsünde birleşmiş beden dilinin ona kapalılık ve onaylamaz iletiler gönderdiğini biliyordu.

"Onlar ne Neph? Yine ne iş peşindesin. Ah, yoksa fikrini değiştirip ders çalışmaya mı başladın?” Helena doğal olarak Trixie'yi bir kenara bırakıp kuzeniyle laflamaya başlamıştı bile. Tabii ki bu doğaldı, gelip Trixie'nin boynuna atlaması garip kaçardı fakat nedense Trixie içinden bu doğal davranışı bile kınıyordu. Bunu kınamasının nedeni aslında daha önceki davranışlarından kaynaklıydı. İnanıyordu ki eğer Helena bir kez dahi olsa geldiğinde Trixie'nin halini hatrını gerçekten, yürekten sorsaydı şu andaki resim çok daha farklı şekillenebilirdi. İşte Trixie yine kendisini Nepthra ve Helena'nın yanında fazlalık hissetmeye başlamıştı. Bunun aptalca ve çocukça olduğunun farkındaydı ama kim spontane doğan ve kaynağını duyguların oluşturduğu o düşüncelerinin akışını sadece aptalca oldukları için durdurabilirdi ki? Şu an yapacağı tek şey ikisini konuşmaya bırakmak ve Neph'e kabalık etmeden bu ikilinin arasından sıyrılıp gitmekti. Yapabileceği en yerli davranış Helena'nın yanında fazla dolaşmamak ve Neph'i ne karıştırdığına dair başka bir yerde sorguya çekmek olurdu. Tam bunu yapacakken Neph'in sesi düşüncelerini böldü ve onu tekrar durduğu noktaya indirdi. “Tanrım! Siz ikiniz benim notlarımla niye bu kadar uğraşıyorsunuz. Bravo size bir Ravenclaw ders çalışıyor, ne büyük gelişme!!!” diye harlamıştı Neph. Bu küçük atılım Trixie'nin akışkan düşüncelerini başka yöne çekmeye yetmişti bile.

Artık çok emindi ki Neph bir işlerin peşindeydi. Kuzenine bile sadece basit parşömen parçalarından dolayı böyle harlaması ve neredeyse bağıran ses tonunun tizliği Trixie'nin bu hipotezini kanıtlıyordu. Yalan söylemeye hazır birinin o tedirgin havasını taşıyordu Neph, bu hiç hayra alamet değildi. Nitekim aynı şekilde Helena'yı yanına çekerek farkına varmadan oluşturdukları küçük üçgeni bozması da pek iyiye işaret değildi. Ne zaman Helena ve Neph'i bir iş üzerinde yakalasa olay en sonunda Jesse'yle biterdi, çünkü o iş hep Jesse için kurulan bir yeni tuzak olurdu. Trixie bunları çoğu zaman ön görebilse de bazen onun da dikkatinden kaçan küçük şeyler olurdu ve işler bir noktadan sonra çığrından çıkardı. İki sarışının kafa kafaya vermesi de onun gözden kaçırmaması ve çok iyi okuması gereken bir durumdu. Şimdi iki kuzen yan yana duruyor ve Nephtra'nın kucağındaki parşömenlere bakıyorlardı. Bir yandan da Nepthra hızlı hızlı bir şeyler geveliyordu. “Görüyorsun, Unutkanlık ve Hatırlama İksirlerinin ana malzemeleri, sen geçen sene görmüştün ve kesinlikle unutmamışsındır. Belki çalışabiliriz.” Trixie'nin kül yutmadığı bir gerçek olsa da o anda bu gerçeği göstermek aptallık olurdu. Neph'in onu salak yerine koyması pek hoşuna gitmiyordu, hele de zaten sonunun nereye varacağını bildiği bir iş söz konusu olunca. Bu biraz çocukçaydı, aslında mantıklı düşünülürse Neph'in yaptıklarının tutulacak yanı hiç bir yanı da yoktu ya. Trixie'ye göre bunlar sadece küçük çocukça oyunlardı ve sadece Jesse ile Nepthra'nın arasındaki o dengesiz arkadaşlığın dengesini iyice bozuyordu. Trixie durduğu yerde üzerlerine öğle ışığı vuran iki kızı izledi. İkisinin birbirine benzeyen hatları ve altın sarısı saçları güneş ışığında parlıyordu. Yüz ifadeleri de birbirinin aynısıydı, yasaktan duyulan zevkin zekice gizlenişi.

Artık durup izlemenin gereği yoktu. Bir şekilde karşı atağa geçmeliydi, bu çocukça ve absürd duruma bir son vermeliydi. Aslında neden böyle bir görev üstlendiğini kendi de tam anlamıyordu, belki de içindeki o lanet olasıca geleneksellik her seferinde uyanıyor ve o sanki bir sevgi kelebeğiymişçesine insanları iyiye çağırtıyordu. Belki de bu sadece büyümenin bir kaç belirtisinden biriydi, anaçlığın ortaya çıkması da pekala olabilirdi. Bu düşündüklerinden hangisi onun davranışlarındaki gerçek nedendi bilemiyordu ama mantıklı biri olduğunu ve mantığının da onu yanıltmadığını, şimdi de o mantığın bas bas ona bu durumun yanlış olduğunu bağırdığını biliyordu. Şimdi ikiye karşı birdi ve bir oyun planı kurmalıydı. Pis oynayabilirdi de, mesela bir anda parşömenleri Çağırıp bir yere kaçıp okumak gibi. İlk planı Neph'e kendisinin çocukça davrandığını göstermekti, fakat o hem Helena tarafından yerle bir edilmiş hem de Neph Trixie'nin ne yaptığını anlamamıştı. Şimdi iki kız fısırdaşıp konuşurken Trixie kendi kabuğundaydı ve sadece söylenen şeylere yerli tepkiler verip varlığını unutturmuyordu. Ne yapmalıydı? Düşüncelerini toparlamaya çalıştı ve kızların durduğu başka bir yere bakarak odaklandı. Öncelikle planın ne olduğunu öğrenmeliydi. Biliyordu ki Neph ona ölse dahi söylemezdi, çünkü her şekilde Trixie'nin onu engelleyeceğinden emindi. Bu sefer Trixie daha sinsi oynamalıydı, açıkça verilen bir nutuk olayı iyice gömerdi ve zararlı yine Trixie olurdu. Zaten Neph de anında inkara başlardı, "Sen neyden bahsediyorsun Trix?" "Adım çıktı ya bir kere." Bunlar gayet Neph'e göre sözlerdi. Belki de şimdilik yutmuş gibi davranmalı ve kızların tepkilerinden bir şeyler çıkarmalıydı.

"Ee, İksir derslerin nasıl peki Neph?" diye sordu havadan sudan konuşurcasına. "Ne iksiri üzerinde çalışıyordun canım?" diye sordu saf saf.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Marcelyn

GezginGezgin
Helena Marcelyn



Mücadele Tarafı : Dark Side
Rp Sevgilisi : Hermann Lärs Hallestrøm
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Kartal

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyPaz Mayıs 31, 2009 4:29 pm

“Tanrım! Siz ikiniz benim notlarımla niye bu kadar uğraşıyorsunuz. Bravo size bir Ravenclaw ders çalışıyor, ne büyük gelişme!!!”

Neph’in bu sözlerine başını hafifçe önüne eğip kıkırdayarak cevap verdi. Kuzeni bazen, tamam genellikle, çok komik oluyordu. Ama böyle zamanlarda genelde ya yalan söylüyor, ya da gerçekten neşeli oluyordu. Helena hafızasını zorladı. Koridor’un başındayken bütün dikkatini Trixie üzerine toplamıştı, ama Trixie orada yalnız değildi. Yanında Nephtra vardı. Nephtra’nın ifadesini hatırlamaya çalıştı. Mutlaka onu da görmüş olmalıydı. Evet, hatırlıyordu. Nephtra’nın suratındaki endişe açıkça okunabiliyordu. Belki anlık bir şeydi ama Helena yakalayabilmişti. *Fotoğrafik hafızam ve ben* diye geçirdi içinden. Neph yalan söylüyordu. Ancak ne konuda yalan söylediğini bilmiyordu. Aslında biraz alınmıştı. Neph’in ona hiçbir zaman yalan söylemeyeceğini düşünüyordu. Ancak biraz daha düşüncelerinde yoğunlaştığında, yanındaki sarışın ‘abla’dan sakladığı bir şey yüzünden kendisine de yalan söylüyor olabileceğini düşündü.

Nephtra’nın tepkisinin ardından gülüşmeler kesilmiş, Helena tekrar kızın gözlerine odaklanmıştı. Bir mesaj, ya da bir işaret arıyordu. Ama Neph her zaman ki gibi rol yapma yeteneğinin zirvesinde oturmuştu. Birkaç saniyelik göz göze gelmenin ardından sağ dirseğinin arkasındaki hafif dokunuşla irkildi. Ne olduğunu anlayamadan Nephtra elindeki parşömen kağıtlarını hızlı hızlı değiştirmeye başlamıştı. İnce, italik ve anlaşılır yazı tarzıyla Nephtra’nın notları arasında ‘Jesse Ehasz’ ismini okumak zor olmamıştı. "Hmm, bakayım." Mırıldanırken bir yandan da kağıtlara bakıyordu. Belki kağıt değiştirme olayı 3 saniyeden az sürmüştü ancak bu kısa zamanın Helena’ya sevgili kurnaz kuzeninin ne iş peşinde olduğunu anlamasına yetmişti.

Omuz silkip birkaç adım geriledi. Bu durumda kuzenini kurtarması gerekiyordu. Trixie’yi sinir eden bilmiş tavrını takındı. Bunu yapmaktan zevk alıyordu. “Ah, tabii ki unutmadım sevgili kuzenim. İstediğin zaman çalışabiliriz.” Kirpiklerini hafifçe kıpırdatırken araya küçük bir göz kırpması eklemişti. Trixie’nin bir şey anlamadığını düşünüyordu; ama o fazlasıyla zeki bir kızdı. Evet, Helena bunu kendisine bile itiraf etmekte zorlanıyordu. Trixie’nin Hufflepuff’a nasıl seçildiğini anlamaya çalışma çabaları ise her seferinde hüsranla sonuçlanıyordu. Yine günün başındaki seçmen şapka teorisine döndü aklı. *Kesinlikle yaşlanmış olmalı* Eğer Trixie başka bir binada okuyor olsaydı, ya da ilk tanıştıklarında Helena ile birbirlerine kafa tutmamış olmasalardı, şu anda bu konuşma içine kendisini dahil edebilir, hatta kendisiyle yakın arkadaş bile olabilirdi. Ama Helena’nın dik başlılığı, Trixie’nin inatçılığıyla birleştiğinde, 5 senelik uzun bir zaman zarfına yayılmış içerisine kıskançlığı ve nefreti barındırmış bir düşmanlık çıkıyordu.

Trixie’ye sinir olduğu konulardan bir diğeri ise, kızın Nephtra’ya sürekli ablalık taslama çabalarıydı. Kuzeninin yaptığı her işe burnunu sokması, planları mahvetmesi Helena’yı çileden çıkarıyordu. Ah, aslında pek önemli değildi Neph’in planlarının bozulması. Ucu Helena’ya da dokunuyordu sonuçta, önemli olan işte buydu. Trixie belki Helena’ya ne yaptığını bilmiyordu ama Neph ve Helena, tam anlamıyla ‘suç ortakları’ydılar ve Trixie’nin her eğlenceli planı bozması da Helena’nın nefretine nefret katıyordu. Gerçi artık buna alışmışlardı. Kuzenlerin kurduğu her plan çoğunlukla Trixie Abla’nın gazabına uğruyor, kuzenler tekrar başka bir plan kuruyor; ama Trixie Abla planın ne olduğunu yine buluyor ve BİNGO. Kuzenler bir süre Jesse Ehasz’la uğraşmıyorlar.

"Ee, İksir derslerin nasıl peki Neph? Ne iksiri üzerinde çalışıyordun canım?"
Trixie’nin görünüşüne ve tavırlarını yansıtan olgun sesi, Helena’nın dişlerini sıkmasına neden olmuştu. Çenesi kasılıyordu ama belli etmiyordu. Yüzünde yine o neşeli ifade vardı. Tatsızlık çıkarmayacağına kendi kendine söz vermişti. Bedenini Trixie’ye döndürdü, ilk defa gerçek anlamda kızla bakıştılar. İkisinin de gözündeki hırs açıkça okunuyordu. Ancak Trixie gerçekten bir şeyden haberi yokmuş gibiydi ve Helena’nın eğer kızla bir geçmişi olmasaydı bu bakışlara kanabilirdi. “Duymadın herhalde, Trixie. Unutkanlık ve Hatırlama iksirleri dedi ya.” Dişleri arasından tıslarcasına kurduğu cümle, Nephtra’nın cevap vermek için açtığı ağzının kapanmasına neden olmuştu. Aslında bunu yapmak hoşuna gitmemişti ama Trixie ile iletişim kurmanın bir an için eğlenceli olabileceğini düşünmüştü. Yine de suratındaki sevecen ifadeyi yok etmedi. Kızın yeşil gözlerine bakarak gülümsüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/h-e-l-e-
Nepthra Mystacorida

GezginGezgin
Nepthra Mystacorida



Mücadele Tarafı : Tarafsız Görünümlü çift taraf üyesi
Kan Durumu : Safkan
Patronus : Panter

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptyPerş. Haz. 04, 2009 11:23 am

İki kızın arasında ateş hattında gibi hissediyor olması onun suçu değildi. Hatta öylesine haklıydı ki bazen Trixie ve Helena’nın bitmek tükenmeyen atışmalarından bunalmış halde olduğunu hissediyordu. Tüm zamanını beraber geçirdiği iki insanın birbiriyle bu kadar uğraşması onu gerçekten çok zorluyordu hatta bazen oracıkta ikisini bırakıp gidesi geliyordu. Helena’nın ıslak kadifeyi andıran gözleriyle Trixie’nin her mimiğini takip etmesini ve ardından da Trixie’nin umursamaz görünmeye çalışan ama aslında öfkeyle bakan yeşim gözlerine baktı. Bu ikisini kesin bir odaya kapatıp güreştirmek, hadi olmadı düelloya zorlamak gerekiyordu. Yine de Nepthra o kadar uzun süredir bu ikisini ılımlı bir tavırla birbirine yaklaştırmaya çalışıyordu ki artık bıkmıştı. Özellikle kendisi başkalarına verecek bir gıdım aklı olmayan soğuk Ravenclaw diye bilinirken tüm zamanını iki kızı birbirine kaynaştırmaya çalışması bayağı bir tuhaf kaçıyordu. Gözlerini devirerek iki kıza da ayıplayarak baktı, sonra fark etti ki ikisi de kendi çabasını umursamıyorken bunları takmaya da gerek yoktu. Onlar kaybeder düşüncesi zaten Nepthra’nın devinimli zihninde çok uzun süredir yer ediyordu, ne zaman bir şeyden vazgeçtiğini kabul etmek istese bu lafla kendisini vicdan azabından kurtarırdı. Trixie ve Helena’ysa onun dayanma sınırlarını çok sert bir biçimde zorluyordu. Kavgalarına kendi hallerinde devam edebilirdi ve Nepthra diğer her şeye kalabildiği gibi arkadaşlarına da kayıtsız kalmayı öğrenebilirdi. Gerçek olmadığını içten içe bildiği bir rahatlama hissi tüm vücuduna yayıldı ve elindeki kâğıtları kenarından, sağından, solundan kurcalamaya düzeltmeye başladı. Zihninde de bir soru filizlenmişti, peki ama bu beni ne yapar?

Umursamamaya çalışıyorduysa da iki kızın kavgasının kendisini de yıprattığını benimsemesi birkaç saniyesini aldı. Bu düşünceler aslında birkaç yıla yayılmalıydı ama kendi makine beyni çok hızlı analiz edebiliyor, sonuçlara direk ulaşabiliyordu. Kendisini öven düşünceler asıl konun altında alt yazı geçince bencilliğine ve benmerkezciliğine gülmemesi elde değildi. Aynı zamanda bu gülümseme sinir bozukluğunun yüzüne yansımasıydı, Helena’nın da ruhsal değişimini takip ettiğinin farkında olduğundan onun aslında Nepthra’nın rol yaptığını anlaması zor olmadı. Ardından Helena’nın yüzüne baktı ve beraber gülmeye başladılar, muhtemelen yazları beraber geçirdiği büyük anne Mystacorida’nın lafları akıllarına geliyordu. “Bu ailenin mensupları, her sahnede provasız oyun sergilemeyi bilir.” Büyük annesinin antika fikirleri ve her olaya dair bir sözünün olması ona özgün bir hava katardı. Helena’da bu özgünlük sivri diline vurmuşsa da Nepthra’nın hareketlerine yansımıştı. Belki de bu yüzden Nepthra olaylara daha kontrollü yaklaşabiliyor ve ne düşündüğünü çoğunlukla belli etmiyordu. Politik davrandığı için de insanların her zaman yüzüne gülüp problemsiz hayat sürebiliyordu çoğu zaman. Helena’nın diliyse ona her zaman yardımcı olmuştu, sivri diline rağmen her zaman doğruları açık sözlülükle yansıtmasından ötürü kız insanları ne kadar kırarsa kırsın asla özür dilemesi gerekmiyordu.

Trixie ise bu üçgenin en dik köşesiydi. İki kızdan çok farklı olsa da yüzünde her zaman bir huzur ifadesi vardı. Hufflepuff kişiliğinin arkasına saklanıp her üç bina da hareketlerinde hayat bulabiliyordu, belki de bu yüzden Seçmen Şapka onu en tarafsız binaya koymuştu. Her zaman olayları yumuşatacak bir lafı olurdu yine de bu onun istediği şeyleri lafların arkasına saklayarak söylemesini engelleyemiyordu. Trixie’nin parlak zekası da sözlerinde biçimlenmişti, kız direk ortalığı karıştırmak yerine insanların zihnine fikirleri saklayarak bir şekilde sokuyordu. Tabii ki Helena ve Nephtra için bunu anlamak zor olmuyordu zaten üçü de birbiriyle oyun oynamıyordu. Nepthra’nın Jesse’ye olan öfkesinden dolayı söylediği beyaz yalanlar dışında, sarsıntılarla da olsa arkadaşlıkları pürüzsüzdü. Eğer gerekirse ki çoğunlukla gerekliydi kavgalarına ve anlaşmazlıklarına rağmen iki kızın da diğerini koruyacağını bilmek, Nepthra’ya aslında onların birbirini çok sevdiğini anlatmaya yetiyordu.

Düşüncelerinin arasından Jesse geçince her zamanki batma hissi boğazına oturmuş ve soğuk öfkesi bileklerindeki nabız atışından başlayarak her türlü düşüncesini de hızlandırmıştı. Jesse Ehasz, okulun ün yapmış zamparalarından biriydi, her zaman çekici her zaman alaycı ve her zaman kahrolası sinir bozucu olmayı başarabilen yegâne insandı. Nepthra’nın narin hislerine öyle ya da böyle erişebilmeyi henüz maskesinin arkasına saklanırken başarabilmesi bir yana, ardından onun artık attığından şüphe ettiği kalbini ve şefkatli hislerini varlığıyla zehirlemeyi başarıp bu denli tehlikeli bir kızı kendisine düşman edinmeyi başarabilmişti. Nepthra da onun kasti olmadan yaptığı meydan okumaya karşılık vermezse kendisini kötü hissediyordu. Helena ve Trixie’ye açamadığı bu gerçekse kendisinin önceki üç yıllık Hogwarts yaşantısından tamamen farklı bir benlikle okula başlamasını açıklıyordu. Göz yaşlarının gözüne hücum etmesini beklerken, artık onların da tükendiğini anlamasıyla elinde olmadan ürperdi. Bu çocuğun varlığı onu hissizleştiriyor, giderek dayanıklılaştırıyor ve daha az insan yapıyordu. Kaybolduğu düşünceler diyarından Helena’nın tiz sesi onu kopardı. Yine, yeniden atışmaya başlamaları onu çileden çıkarmaya yetmişti.

“Yüce Tanrım! Sizin probleminiz ne böyle! Eğer bir an önce kahrolası probleminizi çözmeye çalışmazsanız, Tanrı biliyor ki ikinizi de birbirinize yapıştıran bir büyü bulup yapacağım! Ya kendiniz çözersiniz ya ben hallederim ve ne kadar ileriye gidebileceğimden şüphe edeniniz varsa, koridorun ortasında bunu söylememden sınırlarımı zorlayabileceğimi aklınızdan çıkarmayın.” İki kızın afallamış halinden, Nepthra’nın sonunda sessiz bekleyişinin fırtına öncesi olduğunu sonunda anladıklarını fark etmişti. Kollarını birbirine kavuşturdu ve vakur bir edayla iki kızın mükemmel suratlarına bakmaya başladı. Rahatsız ama sakinleşmiş bir sesle, “Sakinleştim ve merak etmeyin ikinizi de yemeyeceğim. Sadece benim çocukluğuma laf edip dururken ikinizin kendi çocukluğunuza ket vurmamanız beni deli ediyor.” Nepthra dilini tutmayı biliyor olabilirdi ama bu onu bırakmayacağı anlamına gelmiyordu. Yüzünde zafer kazanmış vakur gülümsemesi olduğunu biliyordu, Trixie Helena’yla olan sorununu çözmeden kendisinin Jesse’ye olan saplantılı düşkünlüğüne bir süre daha ulaşamayacaktı. Büyük anne Mystacorida’nın bir başka sözü Nepthra’nın zihninde çınlıyordu. Bir Mystacorida her zaman zor şartları kendi lehine çevirmeyi becerebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/nepthra-
Trixie Thracian

GezginGezgin
Trixie Thracian



Mücadele Tarafı : İlla tutmalı mıyım?
Rp Sevgilisi : Olmalı mı?
Kan Durumu : Saf-kan.
Patronus : Daha yok. Olur belki bir gün.

Chick Fight :P Empty
MesajKonu: Geri: Chick Fight :P   Chick Fight :P EmptySalı Haz. 09, 2009 6:41 pm

Gözlerine yerleşmiş bakışı tahmin edebiliyordu. Zümrüt gözlerinden zehir akıyor olmalıydı. O görünmez zehir Helena'nın zeytin yeşili gözleriyle adeta bir bağ kuruyor ve o bağı zehirliyordu. Helena'nın hançer dili yine havada küçük elektrik kıvılcımları yaratmış ve o keskinlik Trixie'nin neredeyse canını acıtmıştı. Sözler kılıçtan keskinse en sakin görünen fakat altında yatanlardan dolayı kirlenmiş ses tonu en berbat çığlıktan daha beter kulakları acıtırdı, işte Trixie'ye olan da buydu. Her ne kadar karşısındaki kuzgun nefretini açığa vurmasa da ses tonunun o keskin ve onaylamazlık dolu tınısı oldukça anlaşılırdı, hatta aşağılayıcıydı. "Duymadın herhalde-" Elbet duymuştu Trixie. O soruyu yöneltmesinin tek amacı vardı o da Nepthra'nın anında yarattığı yalanı tekrar hatırlayıp hatırlamayacağını ölçmek ve bu süreçte ne tür davranışlar ya da hareketler sergileyeceğini gözlemlemekti. Ancak Helena'nın patavatsız ve davetsiz sözleri bu amacı tamamen baltalamıştı. Helena'nın bu sözlerinden ziyade bir de şaklaban mutluluğu vardı. Kız yüzündeki her kası kendisine mutlu bir ifade vermek için kullanıyordu. Gözlerinin kenarları kırışmış ve kalın dudakları yüzüne yayılmıştı, fakat hiçbir mimiği gözlerindeki o uslanmaz ve, evet, Trixie'yi tiksindiren bakış kadar aldatıcı değildi. "Trixie" .Helena'nın dudakları kendi adını çekiçle vurur gibi vurguladığında kendi adından nefret edebilirdi. "Unutkanlık ve Hatırlama iksirleri dedi ya.” Dudaklarının arasından dökülen kelimeler tokat atarmışçasına vurgulu çıkmıştı. Trixie de aynen öyle hissediyordu, Helena tokat atmış gibi. Her ne kadar Helena'nın bu kadar cüretkar olabilmesi olasılık dışı olsa da her ikisinin kabullendiği bir gerçek vardı, o da silah kullanmaktansa kelimelerle işkence etmenin daha acı verici olmasıydı. Bu hafif sözlerin fakat ağır vurguların Trixie'nin yüz ifadesine olan değiştirdiği aşikardı. İfadesiz kalmak için ayarlanmış her kası şimdi o ifadesizlik ifadesini bozmamak için yay gibi gerilmişti. Güneşte parlayan sarı kaşlarının istemsizce çatıldığını, zaten uçları kıvrık olan dudaklarının ona daha da kibirli ve soğuk bir görünüm vermek için aşağı doğru kaydığını hissetmişti. Hayır, Helena'ya daha fazla bakarsa onu hak ettiği biçimde cevaplayacaktı. Hala zehir akıtan bakışlarını kızın üzerinden çekmeli ve onları Nepthra'ya yöneltmeliydi. Hissiz olduğunu gösterip Helena'ya onu kızdırdığı, hatta onun umrunda olduğunu gösterecek en küçük hareketten bile kaçınmalıydı.

“Yüce Tanrım! Sizin probleminiz ne böyle!" Nephtra'nın bu ani çıkışı sert sinirlerine bir nevi iyi gelmişti. Bir an için Helena'nın varlığını unutup sarı bukleleri öne doğru tehlikeli bir şekilde sarkmış olan Nepthra'yla ilgilenmişti. Gözleri tehditkar ve cüretkardı, aynı Helena'nınkilere benziyorlardı. "Eğer bir an önce kahrolası probleminizi çözmeye çalışmazsanız, Tanrı biliyor ki ikinizi de birbirinize yapıştıran bir büyü bulup yapacağım! Ya kendiniz çözersiniz ya ben hallederim ve ne kadar ileriye gidebileceğimden şüphe edeniniz varsa, koridorun ortasında bunu söylememden sınırlarımı zorlayabileceğimi aklınızdan çıkarmayın.” Neph, bu kadar sözcüğü soluk soluğa ve az önceki tehditkar bakışlarını doğrulayarak söylemişti. Bedeni istemsizce öne eğilmiş ve neredeyse Helena ve Trixie'ye saldıracakmış gibi konumlanmıştı. Her ne kadar Neph' in görünümü saldırgan ve agresif olsa da Trixie biliyordu ki bu azılı düşmanlık onun neredeyse işine gelen bir durumdu ve sadece durumu kendi lehine çevirebilmek adına ortaya atılmış bir polemikten ibaretti. Neph bunu hep yapıyordu. Ne zaman Trixie ve Helena'yı sürtüşürken görese ve kendisi gizemlerin insanı olmaya başlasa hep aynı kaçışı yapardı. Başlarda bu tehditlerin iyi niyet taşıdığına inanıyordu ama zamanla görmüştü ki bu durum sadece bir başka kaçıştı. Bunu öğrenmiş Trixie'ye de sadece istifini bozmadan Nepthra'nın resitalini bitirmesini beklemek ve daha sonra onu tekrar sıkıştırmaya başlamaktı. Trixie hala göğzünde bağlı kollarını oynatmadan, arada yeri ayağıyla eşeleyerek, genelde de Neph'le göz teması kurarak olduğu yerde durmaya devam etti. Ondaki tek değişiklik az önce Helena'ya takındığı o gergin maskenin bu ani çıkışla tekrar ifadesiz hatta daha eğlenen bir maskeye dönüşmesi olmuştu. Tam Trixie yerdeki baklava şeklinde döşenmiş mermerlere bakarken Nephtra devam etti. “Sakinleştim ve merak etmeyin ikinizi de yemeyeceğim. Sadece benim çocukluğuma laf edip dururken ikinizin kendi çocukluğunuza ket vurmamanız beni deli ediyor.” Bu lafların ardından Trixie gözlerini Nepthra'ya kaydırdı. Bu sefer küçük zümrütleri ne küçümsemeyle ne de eğlenerek bakıyordu. Nepthra bu sefer hassas ve dokunulması gereken bir yere değinmişti, çocuksuluk ve olgunluk paradoksuna. Bu sefer gerçekten bu noktada haklıydı. Trixie de bir azize değildi, o da kimi zaman -hatta fazla fark ettirmese de- çoğu zaman çocuksu olabiliyordu. Bazen Jesse'nin şakalarına o da dahil oluyordu, onunla kız sohbetleri yapıyordu, hormonları onu nereye iterse oraya gidiyordu. Fakat biraz düşününce Neph'in sözlerinin onun çocuksu olarak değerlendirmediği hareketlerine değindiğini hatırladı. Düşman olmak insanın doğasında vardı, arkadaşlık ve düşmanlık tezattı, zaten insan tezatlar bütünüydü. Bu yargıyla beraber Nepthra'ya karşı sunması gereken tezi de hazırdı. "İki insanın birbirinin varlığından hoşlanmaması çocukça değil tamamen doğanın kanundur." Sesi uzun zamandır suskunluğunu koruduğu için biraz çatallı ve kısık çıkmıştı, fakat bu ses Neph'e vermek istediği mesajı ve o andaki ruh halini yansıyordu. Genzini temizledi.

Şimdi söz sırası ona gelmişti. Helena'nın varlığını unutmadan ve onun kara mizah alaycılığını da hesaba katarak az önceki planından daha kurnaz bir tuzak hazırlayıp Neph'ten istediği bilgiyi almalıydı, en azından onu o planından soğutmaya başlamalıydı. Sözleri genel tutabilirdi, ama Helena'yı işin içine katmak en tehlikelisiydi. Belki de tuzaklar kurmak yerine anında sadede gelip Jesse'yi ortaya atmalıydı, bu hem doğru hem de en şeffaf yoldu. Neph'in ondan hem nefret ettiğini hem de ona deli gibi aşık olduğunu kullanabilirdi. Peki, bunu hangi kalıba sığdırırdı? "Hala Jesse'den sıkılmadın mı?" Evet, bu en direk ve en amacına hizmet eden giriş cümlesiydi. "Biliyorsun ki bu yaptığın sadece senin egonu okşamaktan öteye gitmiyor." Açık saldırı en iyi savunmadır. Belki bu kadar sert olmayabilirdi, daha yumuşak söylemek en iyisiydi. "Biliyorsun ki Jesse'ye bu yaptıkların sadece seni eğlendiriyor." Trixie biliyordu ki Helena'da bu durumlardan oldukça zevk alıyordu, fakat bu kadar Neph'e yönelik bir sözü de üzerine alınacak değildi ya. Başka ne söyleyebilirdi? Neph'e Helena önünde vaaz vermek istemiyordu, bu yangına körükle gitmek olurdu. En az sözcükle en büyük darbeyi indirmeliydi. "Belki de ondan vaz geçme zamanı gelmiştir." Evet, bunu da eklemeliydi ve böylece söylemek istediklerini ona tam olarak iletebilirdi. Peki ya plan? Acaba planı öğrenmeli miydi? Eğer planı bilirse Neph'e daha kolay ulaşabilirdi, pekala bu olayı daha kolay engelleyebilirdi. Fakat planı öğrenmenin dezavantajları da bu konuşmayı oldukça uzatacağı ve Helena'nın şimşeklerini üzerine çekeceğiydi, bu yüzden pek de iyi bir fikir sayılmazdı. Hem kendisi değil miydi oyunlar ve tuzakların sadece oyuncaklardan ibaret olduğunu savunacak olan? Gözlerini akşamüstü güneşinde parlayan Neph'e dikti ve yüzüne olabildiğince rahat ve sesine günlük tınıları ekleyerek kısa ama etkili olacağını umduğu vaazına başladı. "Hala Jesse'den sıkılmadın mı?" Küçük bir durağın ardından devam etti. "Biliyorsun ki Jesse'ye bu yaptıkların sadece seni eğlendiriyor." "Seni" sözcüğünü özellikle vurgulamış ve gözlerini Helena'yı işaret edercesine devirmişti. "Gerçekten bu kadar çarpık bir ilişki sana nasıl bir haz veriyor? Belki de ondan vaz geçme zamanı gelmiştir." Son sözlerini bir anne edasıyla söylemek yerine yarın havaın yağmurlu olacağını ilan edermişçesine söylemişti. Gözlerindeki bakış kınama içermiyordu, barışçıl bakışlarla Neph'i dize getirmeye çalışıyordu daha ziyade. Neph de aynı inatla şimdi daha agresifti, bu beklediği bir davranıştı Trixie'nin. Hesaplanabilirdi. Şimdi güneş Neph'in sinirle gerilmiş bukelelerini başaklarmışçasına ışıldatıyor ve üç kız arasındaki buzdan duvarları ertimeye çalışıyordu. Trixie Neph'in sözlerine aşırı tepki vermemek için gözlerini Hogwarts'ın şatafatlı vitraylarından süzen ışık huzmelerine çevirdi. Kavgalardan nefret ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Chick Fight :P

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-