AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Amaçlar...

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Melody Laurà Schatten

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : ZAY diyomuşum hep birlikte kopuyomuşuzz :D Dark Side ^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Shark.

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyC.tesi Şub. 21, 2009 7:17 pm

Out: Caine, hayali karakterdir. Laurà’nın zamanında acısını çok çektiği eski erkek arkadaşıdır. Laurà’nın kötülüğünü istemiştir…

Karanlıklar içinde bir yolda ilerliyordu. Karşısında duran Karanlık İşaret, ortamın hâkimiyetini üzerine çekmişti. Yemyeşil ışığı ile her yeri kapsıyordu. Laurà avucunu gererek elini karanlık işarete doğru açtı. Yeşil ışık eline çarptıkça güçlendiğini her zerresinde hissediyordu. Munzur, yaramaz ve hayta bir çocuk gülümsemesiyle dudakları gerildi. Elini sert bir şekilde indirerek karanlık yolda yürümeye devam etti. Önünde her hangi bir engel yoktu. Gitmesini engelleyecek, yolunu kapatacak hiçbir şey yoktu. ‘ Artık güçlüydü. Kimse engel olamazdı’ düşünceleri beyninden eksilmiyordu. Fakat bir gariplik sezmekteydi. Sadece ellerini hissediyordu. Vücudu sanki yok gibiydi. Elleriyle gövdesine bastırmasıyla boşa sallaması bir oldu. Sadece başı ve kolları vardı. Gövdesi yok olmuştu. Çığlığı basarak koşmaya başladı. Ayağı ağaç köklerine takılıp düştüğünde soğuk zemine çarpan gövdesini hissedince içine serin sular serpiştirilmiş gibi oldu. Derin bir iç çekere başı önünde ayağa kalktı. Kafasını kaldırdığında Caine karşısında cani bir gülümseme ile duruyordu. Sarı ve kısa kesilmiş saçlarından aşağı kocaman, yuvarlak bir yara izi alnını geçip ölü ve yarı kapalı bir gözünün üzerinden ağzının köşesine dek iniyordu. Ağzı, bir kumarbazın ya da genelev patronunun çok bilmiş sırıtışını takınıp kalmıştı. Yanaklarından biri düzgün ve hala diri; diğeri tıpkı bir ağacın kütüğü gibi buruş buruştu. Sağ gözünün altında bir iyileşmeye yüz tutmuş delik vardı. Asayı tutan genç elleri hiç titremeden yere paralel bir şekilde duruyordu. Gözlerini Laurà’nın gözlerine doğru dikmişti. Dudaklarını hafifçe aralayarak sıktığı dişlerini Laurà’ya göstererek asasını doğrultu.
“ Tekrar benim olacaksın Melody…”
“ Senin olacağıma kokuşmuş ve içinde böceklerin kol gezdiği kara toprağın olurum daha iyi Caine. Hayatımdan defol! “ diyerek cübbesinin iç cebinden hiçbir zaman ayırmadığı asasını aradı. Fakat bu sefer yerinde yoktu. Gözlerini tekrar Caine’e çevirdiğinde pis bir şekilde sırıtıp bunun kendi işi olduğunu idda eden bakışlarını üzerinde hissetti. İçten içe küfür ederek geri geri gitmeye başladı. Caine, Laurà geri geri çekilirken adımlarını biraz daha hızlandırmıştı. Laurà’nın alnında misket şeklinde biriken ter damlacıkları yavaş yavaş gözüne doğru ilerleyerek acı yüklüyordu. Gözlerini kırpıştırarak acıyı yok etmeye çalışsa da asıl acısının başlayacağından haberi olmayarak derin bir nefes aldı. İçindeki havayı dışarı verirken sol göğsünde pır pır atan kalbinin sıkıştığını hissetti. Çok büyük bir acıydı. Bu sefer daha keskin, daha derinden ve daha nefes kesici bir acıyla karşı karşıyaydı. Her iki elini de sol göğsünün üzerinde birleştirip, acısını dindirmek için bastırdı. Kafasını boynunun arasına sıkıştırır gibi yere eğdi. Her nefes aldığında kalbine bıçak saplanıyor gibi bir acı biniyordu. Dizleri daha fazla bu acıya dayanamayarak yere çakıldı. Diz kapakları giydiği elbise yüzünden açık kalmıştı. Yere çakıldığı anda yerde bulunan küçük çakıl taşları dizine saplanmıştı. Bir kez daha inleyerek kafasını göğe doğru kaldırdı. Karanlık işaret uzaklaşıyor, yok oluyor ve kayboluyordu. Bir kez daha kendinden emin bir şekilde ayağa kalktı. Ellerini göğsünden çekerek gözlerini aç bir yılanın avına göz dikişini andıran bir tavırla kıstı. Parmaklarını avucuna doğru kapattı. Uzun tırnakları avucunun içine işliyordu. Sallanarak Caine’e doğru yaklaştı. Gittikçe yaklaşıyor içindeki değişik duygular depreşiyordu. Bir yandan aşırı derecede kaybolma korkusu bir yandan da cesaret duygusu her bir yanını kaplıyordu. Neredeyse Caine ile burun buruna gelmişlerdi. Dudaklarını gerginleştirerek haince gülümsedi.
“ Burada buram buram intikam kokuyor.”
“ Yakında senin cesedin kokacak.”
“ Orası hiç belli olmaz. Çık hayatımdan…”
“ Ancak sen yok olduğunda sevgilim!”
“ Ben senin sevgilin değilim aptal! Avada…”
Sözlerini tamamlayamadan Caine’in asasının ucundan çıkan yeşil renkli ışık huzmesi Laurà’nın üzerine doğru geldi. Geriye doğru savruldu. Kendini boşlukta yok oluyormuş gibi hissetti. Ölüm kokusunu ciğerlerine çekerken yaşadıklarını anımsayarak Caine’i tanıdığı güne lanet etti… Tamamıyla hayattan umudunu kesmek üzereydi. Kalp atışlarının yavaşladığını hissediyor ve duracağı zamanı beklemekten başka bir şey yapamıyordu…
“ Laurà ?”
Derinden gelen bir erkek sesinin adını sayıkladığını duyabiliyordu. Dudaklarını kıpırdatmak istiyor fakat hiçbir şey yapamıyordu. Ses çok tanıdıktı. Ses çok yakın, çok sevdiği sesti. Karanlıkların efendisi… Dark Lord, Laurà’a sesleniyordu. Bir şeyin üzerine doğru eğildiğini hissetti. Göz kapaklarını biri uzun, ince parmaklarıyla aralamaya çalışıyordu. Gözleri tamamıyla açıldığında karşısında Lord’u gördü. Gülümsüyordu. Fakat farklı gülümsüyordu. Gülümsemesinde sevgi ve tutku vardı. Elleri, Lord’un avucundaydı. Gülümseyerek yüze minnettar bir şekilde baktı. Konuşmaya çalışıyor ama beceremiyordu. Lord, O’nu anlıyormuşçasına bakıyordu. “ Canını sıkan her neyse geçecek Laurà.” diyerek birden yok olan Lord’un arkasından çığlıklarını içine basmak canını yakıyordu…
~
“ Olamaz !” diyerek yatağında zıplayan Laurà alnında biriken ter damlacıklarının yanağında süzüldüğünü hissetti. Sinirlenerek elinin tersi ile terini sildikten sonra yatağından fırladı. Side of Darkness hanının bar bölümünde bulunan küçük bir bölümde yaşıyordu. Terden üstüne yapışan elbisesini vücudundan asılarak bara doğru yöneldi. Barın iç bölümlerinde bulunan raflarda Ateş Viskisi stokları bulunmaktaydı. Bir şişe Ateş Viskisi alarak arkasını döndü. Bardakların bulunduğu raftan bir kadeh alarak Ateş Viskisi doldurdu. Fondip yaparak kafasına diktiği kadehte yüzü kaybolmuştu. Kan kırmızısı renginde olan viski boğazından geçerken değişik bir acı veriyordu. Kadehi tezgahın üzerine koyarak asasını çıkardı. Barın tam ortasına geçerek asasını salladı. “ Akla pakla.” diyerek barın düzene girişini seyretti. Asasını kendisine çevirerek bir iki büyü mırıldanıp üstündeki ter kokusunu yok etti. Daha farklı ve daha güzel bir elbisenin üzerinde oluşumunu izlerken gülümseyerek içeriye birinin girdiğini duydu. Bara birkaç defa bakındıktan sonra kapıya doğru yöneldi. Barın çift kapısının tam ortasından kafasını çıkararak girişe baktı. Dark Lord’un içeri girdiğini görünce barın kapısını açarak “ Hoş geldiniz Lord’um” dedi. Referansa geçerek Lord’un bara girmesi için kapıyı geriledi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/laura-sc
David Kevin O'Connor

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyPaz Şub. 22, 2009 11:44 am

Karanlığın bedenine nüfuz ettiği Armencus Mağarası’nda, koca taşların oda şeklini aldığı bölümün içindeydi. Hayli büyük taşlar, yere dik olarak yan yana gelerek mağara duvarı önüne dizilmiş, böylelikle odayı andıran bir bölüm meydana getirmişti. Burada tek bir tane bile meşale yoktu; tamamen karanlık bir ortamdı. Taşların aralıklarıyla dışarıdan içeri sızan ışın huzmeleri, karanlığı aydınlatmada etkili olamıyor; yalnızca minik aralıklarla dizilmiş taşların aralıklarında cılızca parıldıyordu. Bölmenin en sonundaki sandalyeye oturmuş, gözleri karanlığın merkezine dalmıştı. Sol eli, çenesini yavaşça okşarken hayli düşünceliydi. Baş Ölüm Yiyen’inin ihaneti, karşılığını almasını sağlasa da, geride bir soru daha bırakmıştı ve bu soru, düşüncelerinin merkezine oturmuştu. Bir savaşın yaklaştığı çok açıktı, hem de bu savaşın iki taraf arasında olacağını sanmıyordu; üç tarafın mensuplarınca yapılacak bir savaş gibi görünüyordu. Geçen ay kendini resmen ilan eden Chlebos adlı örgüt, üçüncü tarafı oluşturmaktaydı. Zümrüdüanka Yoldaşlığı ile uğraştığı yetmiyormuş gibi bir de bu grup karışmıştı işin içine. Söylentilere göre bu grup, grimsi bir rol oynuyordu siyah ve beyazın bitmek tükenmek bilmeyen savaşında. Söylentiye inanmak gerekirse, bu örgütün olacak bir savaşa katılması beklenemezdi. Eğer katılırsa, siyahla beyazın arasında olduğuna göre kimin yanında olacaktı? Sandalyesinden kalkıp taşlarla çevrilmiş karanlık bölümü bir kez turladı. Yaklaşık iki saattir burada olduğuna göre saat, akşamın yedisi olmalıydı. Dolanmayı bırakıp karanlık sesiyle bağırdı. “Eista! Hemen buraya gel!” Cümlesini henüz bitirmişti ki, Bakanlıkta Büyüceşura Hâkimi olan kadın önünde belirivermişti. O’na büyük bir referans yapıp, boynunu öne eğerek beklemeye başladı.

“Bana, bu Chlebos örgütü hakkında söylentileri ağzında dolaştıran ve haberleri yayan o adamı bulmanı istiyorum Eista. Onu daha önce görmüşsün.”
“E-evet efendim. Aslında onlar iki kişi, ikisini de bulabilirim; daha önce Gumpstone’da bir sokakta da görmüştüm ikisini.”
“Güzel. O hâlde kısa süre içinde onları bulup yanıma getirebilirsin, değil mi?”
“Siz nasıl isterseniz Lord’um.”
“O hâlde durma, işe koyul!”

Huzurundan hızla ayrılan kadın, karanlık olan bu bölümde Lord’u bir kez daha yalnız bırakmıştı. Burada yapacak bir şeyi yoktu artık; karanlığın vücuduna kattığı güç ile düşüneceklerini düşünmüş, yapacaklarını planlamıştı. Koca taşların bir sur gibi etrafını çevreleyip bir oda şeklini alan bu bölümün, sol tarafındaki geniş aralıktan çıktı. Gözüne vuran meşale ışığı, karanlıktan çıktığı için gözünün içine batarmış gibi bir his uyandırsa da, birkaç saniyede geçmişti. Yavaş adımlarla mağaranın merkezine doğru ilerledi. Önünden geçtiği tüm Ölüm Yiyenler, Eista gibi O’na büyük referans yaptılar. Bunları aldırmayarak ilerlemeye devam etti ve mağaranın merkezine geldi. Burası, mağaranın ışığının en fazla olduğu bölümüydü. Sağ mağara duvarına dayanmış iki tane, büyük ve şık sandalyeler, Lord ve Lady için vardı. Sol ve sağ mağara duvarlarının ortasında, büyükçe ve siyah, yere çizilmiş bir çember bulunmaktaydı. Çember, belirli aralıklarla üzerinde yuvarlak haneleri barındırmaktaydı ki bu, Ölüm Yiyenler içindi. Her yuvarlak hane, bir Ölüm Yiyen’indi ve her Ölüm Yiyen, bu yuvarlak hanelerden birinin değişmez sahibiydi; ölmedikçe. Çemberin en tepesindeki yer, Baş Ölüm Yiyen’indi ve o hane, artık boştu. Taht koltuklarının iki yanında da birer meşale vardı ve yere çizilmiş çemberin hemen arkasındaki mağara duvarında da, ona yakın meşale bulunmaktaydı. Çemberi dışarıdan saran, her Ölüm Yiyen’in hanesinin biraz arkasında, yerde oluşan ufak ateşler yanmaktaydı. Bu ateşler, büyü ile yapılmıştı ve toplantılar dâhil hiçbir zaman söndürülmezdi. Bir Ölüm Yiyen ölüp, hanesi boşalmadıkça da arkasında yanan ateş, sönmezdi.

Çemberin sol yarısından dolanıp taht sandalyesine oturdu ve Eista’yı beklemeye koyuldu. Daha yeni oturmuştu ki Eista, asası ile ilerlettiği gözleri kapalı iki tane orta yaşlı adamla göründü. Adamları Lord’un tahtının karşısına kadar ilerletip, iki adamın ortasında yerini aldı. Bir olay olduğunu gören ve mağarada olan tüm Ölüm Yiyenler, yuvarlak hanelerde yerlerini alıp aynı anda referansta bulundular. Eista, iki yanındaki adamları da buna zorlamıştı ve üçü, birlikte referans etmişlerdi.

“Getirdim Lord’un, ikisini de getirdim. İkisi de çok şey biliyor efendim.”
“Çok iyi Eista. Hız konusunda sana güvenebileceğimi biliyordum.” Eista, Lord’un huzurundan çıkıp çember üzerindeki yuvarlak hanelerde yerini aldı ve asasının tek bir hareketiyle tüm Ölüm Yiyenler’in suratına büyüyle maske yaptı.

“Adınız ne sizin?”
“Bunun ne önemi var, nasıl olsa ikimizi de öldüreceksin.”
“Adınız ne dedim!”
“Benimki John Michael Blanco, onunki de Tommy Locheness.”
“Neden kendi cevap vermiyor?”
“Tommy konuşamaz, küçükken bir büyü kazası geçirmiş.”
Gözleri, konuşan adamın gözlerinden içeri girdi ve adamın zihnini yokladı. “İkiniz de safkan mısınız?”
“Evet, ikimiz de safkanız.”
“Chlebos örgütünün mensupları mısınız?”
“Hayır, ikimiz de örgüte mensup değiliz. Ben Sihirde Sır yazarıyım ve örgütle ilgili şeyler yazdım, o kadar.”
“Bu bilgileri nereden öğrendin?”
“Tom sayesinde. İşim zaten gizli şeyleri ortaya çıkarmak.”
“O örgütle ilgili neler biliyorsun?”
“Pek bir şey bilmiyorum; sadece yazdıklarım.”
“Lord’um, yalan söylüyor!” diye lafa karıştı Eista, asasını da çekmişti.
“Görebiliyorum Eista.”
“Yalan söylemiyorum; hem neyi gördüğünü sanıyo-”
“Crucio!” Lanetin etkisiyle şekilden şekle giren adam, çığlıklar atıyordu. Haykırışları, mağara duvarlarına çarparak mağarada yankılanıyordu.
“Konuş dedim sana! Tek bir yalan daha söylemeye kalkma!”
“Pe-peki. Bildiklerimi söyleyeceğim, yeter ki bize dokunma.”
“Konuş şimdi!”
“Her şeyi Tom anlattı bana. Konuşamaz ama iyi duyar o. Geçirdiği büyü kazası sonucu hemen müdahale edildiği için kulaklarını kaybetmedi, gözlerini de. Annesi emekli bir Baş Şifacı’dır. Örgüte üye olduğunu sandığımız iki kişi konuşurken duymuş her şeyi.”
“Anlat!”
“Örgüt gizli bir alanda sığınıyor. Tam yerini bilmiyorum. Örgüt, bir örgütün devamı niteliğinde, eskiden de buna benzer bir örgüt varmış; onu devam ettiriyor Scur, şu Gringotts Sahibi. Örgüte almak istediği kişileri biri aracılığıyla veya bizzat kendi bilgilendiriyor. Örgüte dahil kaç kişi var, bunlar kimdir bilmiyorum; ama Hogwarts profesörlerinden ve öğrencilerinden de birkaç kişinin örgüt için çalıştığını biliyorum. Örgütü, genel anlamda yetişkinler oluşturmakta; sanıyorum ki işe yarayacak kişilere sahip olmak istiyor. Karanlık ve Aydınlık tarafın ikisini de saçma buluyorlar ve kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Tüm bildiğim bunlar, yalvarırım bırak bizi.”
“Sadece bunları biliyorsunuz öyle mi?”
“Evet, ben de Tom da; sadece bunları biliyoruz.”
“Tom daha fazla bilgi öğrenebilir mi?”
“Sanmıyorum. Örgüt işlerini gizlice yönetiyor diye tahmin ediyoruz. Tom bunları duyduktan sonra adamlar bunu fark etmiş zaten. Bir kez daha bu-”
“Avada Kedavra!” Asasından çıkan yeşil ışık, hiç konuşmayan adamı göğsünden vurdu ve adam, sır üstü yere düştü.
“Neden?! İstediğin bilgileri sana verdim! Onu neden öldürdün?!”
“Kes sesini aptal! İkimiz de yalan söylediğini, o adamın dilsiz olmadığını biliyoruz! Sonunun bunun gibi olmasını istemiyorsan benim adıma çalışacaksın! Gözünü tekrar bağla şunun ve aldığın yere götür Eista! Bizden haber bekle!”

~~

Mağaranın girişindeki boş alanda, denizi karşısına almış sağ elindeki asasını parmaklarında çeviriyordu. Kafasındaki iyice yerleştirip Lady’sinin yanına gitmek üzere ilerlemeye başladı. Eista’yı Ölüm Yiyenler’in başında bırakmıştı. Mağara alanından çıkıp olduğu yerde döndü ve bir ‘pof’ sesiyle cisimlendi.

Cisimlendiği yer, Gumpstone’un en dar sokağıydı. Sokak, yamuk yumuk, terk edilmiş tahta evlerle doluydu ve karanlığın çökmesiyle, korkunç bir hâl almıştı. Her zaman olduğu gibi yine ıssız ve sessizdi. Side Of Darkness ismini verdikleri hanın tepesinde parıldayan yeşil Karanlık İşaret dışında hiçbir ışık yoktu sokakta. Zaten bunu görebilecek kişiler de sınırlıydı: Karanlık İşaret’i olan Ölüm Yiyenler, Karanlık Lord ve Lady’ydi. Sokakta yavaş adımlarla ilerlerken ayakkabısından çıkan tok ses, tüm sokak boyu yankılanıyor ve sessizliği yırtıyordu. Hanın girişindeki kapıya kadar yürüdü, sağ eliyle kapıyı iteledi. Aralanan kapıdan içeriye girdi ve tam karşısında, barın hemen önünde, Lady Laurà’u gördü. Solgun ve yorgun görünüyordu, sağ elindeki kadeh, kırmızı renkli bir sıvıyla doluydu ve ışıkla parıldıyordu. Muhtemelen ateş viskisi içiyordu. Lady ile göz göze geldiler, Lord’u henüz fark eden Laurà, 'Hoşgeldiniz' diyip Lord’a referans yaptı. Buna aldırmadı. Gözlerini Lady’sinden ayırmayarak yavaşça ona doğru ilerledi. Canı sıkkın görünen Laurà’un sol elini, sağ eliyle sardı ve göz temasını bozmayarak konuştu. “Canını sıkan her neyse geçecek Laurà.” Laurà’un sol elini saran sağ elini, biraz gevşetti. Elinin parmaklarını, parmaklarıyla tutup içerdeki odaya doğru ilerledi. Lady ve Lord’un Side Of Darkness’taki geniş odalarının kapısını ardına kadar açıp içeriye girdi. İkili koltuğu oturup Laurà’u yanına oturttu. Asasını kapıya çevirdi, sözsüz büyüyle kapıyı kapattı ve bir kez daha konuştu. “Şuan konuşmak istemediğini biliyorum Laurà. Fakat zamanı geldiğinde, hazır olduğunda, bu konuyu konuşacağız.” Suratına sahte bir gülümseme yerleştirip devam etti. “Chlebos hakkında bir takım bilgiler edindim; ancak şimdi bunu değil, önemli olan başka bir konuyu konuşacağız.” Göz temasını kesmeyerek, her zamanki karanlık ve sert sesiyle konuşmaya devam etti. “Bir savaşın yaklaştığını kestirmek zor değil. Yasak Orman’daki kurtadamlarla vampirleri, bizim saflarımızda görmek istiyorum. Onları, Karanlık Taraf’a çekmeliyiz ve bunu en iyi şekilde yapacak kişi de sensin Laurà.”


Rol Oyunu Dışı: Tommy Locheness hayali karakterdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/david-ke
Melody Laurà Schatten

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : ZAY diyomuşum hep birlikte kopuyomuşuzz :D Dark Side ^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Shark.

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyPaz Şub. 22, 2009 5:44 pm

Lord’un gözlerini, koyu renkli gözlerinden ayırmadığını fark edince içinde bir ukde oluştu. Yutkunarak kalp atışlarının hızlanışını dinledi. Kötü bir şey yapmış hissine kapılmıştı. Gözlerini Lord’dan ayırmaya korkuyordu. Yavaş yavaş ve gözlerinin derinliklerine inerek yaklaşan adamdan aşırı derecede korkuyordu. Gerilemek istiyor fakat; O’nu öldüreceğini bildiği için, saygıda kusur göstermekten başka bir şey yapamıyordu. Lord’a karşı yıllardır değişik duygular hissediyordu. Gözlerinde sevgi dolu bakışlar vardı fakat, yavaşça kendisine yaklaşması korkusunu arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Sol elinin, Lord’un sağ eli tarafından kavrandığını hissettiğinde gözlerini Lord’dan ayırarak bileğine baktı. Başından aşağıya kaynar sular dökülür gibi olmuştu. Eli ayağı bir birine dolanacak diye korkusundan olduğu yere sabitlenmişti. Tekrar gözlerini Lord’a dikerek karanlık gözlerde kayboldu. Çok derinlerde bir şeylerin olduğunu sezebiliyordu. ‘ Bir şeyler söyleyecek. Benim bildiğim bir şeyler…’diyen iç sesini dinlemeye çalıştı. Kalbinin atışı daha da hızlanmıştı. İlk kez Lord’a bu kadar yakın olmuştu. Dili, damağı kurumuş, su içme isteği bütün bedenini sarıp sarmalamıştı. Derin derin nefes alarak bekliyordu. Lord’un gözleri, hâlâ gözlerinin içindeydi…
“ Canını sıkan her neyse geçecek Laurà.”

Nefesi kesilmişti. Ne diyeceğini bilemeyerek, kocaman açılmış gözlerle Lord’a bakmaya devam etti. Eğer gözlerini kırparsa, her şeyin yok olacağına inanarak bu anı bozmamak için sadece Lord’a odaklandı. Rüyası… ‘ Yıllardır rüya görüyorsun Laurà. Bunda şaşılacak ne olabilir ki? diyen içindeki sese, ‘ Bu sefer farklı. Bu… Hayal gibi’ diyerek karşılık verdi.

Lord’un parmakları, elini bırakırcasına gevşedi. İçinde burukluk duygusu öne çıkmıştı. Tam gözlerine hücum eden göz yaşlarını durdurmaya çalışırken, Lord’un parmaklarını, parmaklarının arasında hissetti. Elinden sıkıca tutmaya başlamıştı. Gözleri hâlâ gözlerinin içerisindeydi. Sanki yokluyor gibiydi. Geriye dönerek odaya doğru ilerleyen Lord’un ellerini sıkı sıkı tutarak eşlik etti. Yürürken yanında durmaya özen gösteriyor, adımlarını Lord’a uydurmaya çalışıyordu. Oldukça büyük adımlar atan Lord’a yetişmekte zorlanıyordu. Lord’un birinci adımda geldiği noktada, Laurà ikinci adımda geliyordu. Bacaklarının uzun olmasına rağmen, bu kadar hızlı yürümeye hiç alışık olmadığı için zorlanıyordu. Lord’un ellerini destek olurcasına sıkıyor, gücünü parmaklarının arasındaki kusursuz elden almaya çalışıyordu. Sadece hayallerinde görebileceği bu anı, her duygusuyla yaşıyordu. İçten içe kavruluyor, etrafa gülücükler saçarak koridoru kat ediyordu. Kendini bir kuş kadar hafif hissediyor, kelebek kadar özgür görüyordu. Side Of Darkness’daki Lady ve Lord’a özel yapılmış olan geniş odalardan birinin kapısını sonuna kadar açan Lord’un yanında içeri girdi. Odanın kenarında bulunan ikili koltuğa doğru yöneldiler. Lord, kendini atarcasına koltuğa oturunca, O’nun da oturması gerektiğini anlayarak yavaşça bedenini koltuğa bıraktı. Sol elindeki asasını kapıya doğrultup, kapının kapanmasını sağlayan Lord’dan bir an olsun gözlerini ayırmıyordu.

“Şuan konuşmak istemediğini biliyorum Laurà. Fakat zamanı geldiğinde, hazır olduğunda, bu konuyu konuşacağız.” diyen Lord’un yüzündeki sahte gülümsemeye, içten gülümseyerek karşılık verdi. Konuşmaya korkuyordu fakat, kendine hakim olamayarak “ Peki Lordum. Siz nasıl uygun görürseniz...” diyerek dudaklarını küçük çocuklar gibi bükerek gülümsedi. Peki, ne için bu odaya gelmişlerdi… İçinde canını yakan bir şeyler olduğunu hissetti. Lord’un gözlerinin içindeki hava değişmişti. Yine karanlık, asil ve ciddiydi. Ses tonuna yansıyacağını hissederek umutlarından sıyrılarak kendine ciddi bir hava vermek istercesine yerinde kıpırdandı. Elleri, hala Lord’un ellerinin içindeydi. Sanki Lord, bunun daha iyi bağıntı kuracaklarına inanmış ve ellerini bu yüzden hâlâ bırakmamıştı. O’nun ellerini, ellerinin içinde bir kez daha hissetmek içinde kelebeklerin uçmasına neden olmuştu. Lord, farklı biriydi…
“Chlebos hakkında bir takım bilgiler edindim; ancak şimdi bunu değil, önemli olan başka bir konuyu konuşacağız.” diyerek gözlerinin içine sert bakışlar fırlatan Lord, bir yandan da göz temasını kesmiyordu. İçinde korku dolu duygular bedenini hapsediyordu. Sırtından soğuk terlerin aşağıya doğru indiğini hissedebiliyordu. Ayaklarının titrediğini fark etti. Ne konuşabilirdi ki… ?
“Bir savaşın yaklaştığını kestirmek zor değil. Yasak Orman’daki kurt adamlarla vampirleri, bizim saflarımızda görmek istiyorum. Onları, Karanlık Taraf’a çekmeliyiz ve bunu en iyi şekilde yapacak kişi de sensin Laurà.”

Canının bir kez daha yandığını hissetti. Bunu fark ettirmeyerek, ‘ Anlıyorum sizi.’dercesine kafasını salladıktan sonra “ Haklısınız Lord’um. Vampirlerin karanlık tarafa kolay geçecekleri kesin. Onlara Zümrüdüanka ve Chlebos’daki büyücülerin kanının çok lezzetli olduğuna inandırarak karanlık tarafa çekebilirim. Zaten vampirlere en uygun tarafın, bizim tarafımız olduğuna inanıyorum… diyerek yutkundu. ‘ Bizim tarafımız…’ cümlesi beyninde birkaç kez yankılandı. Korku dolu bakışlarla Lord’a baktı. Her hangi bir tepki vermemişti. ‘ Kendini fazla kaptırıyorsun Laurà ‘ diyen iç sesini bastırmak için kendinden emin bir şekilde konuşmaya devam etti.
“ Yani vampirler de bir amaç için büyücüleri öldürüyor biz de… Vampirler karınlarını doyurmak için, biz Büyücü Dünyası’na hükmetmek için. Vampirler karınlarını doyururken, biz de amacımızı bulabiliriz. Beni etkileyen üçüncü taraf... Zümrüdüanka ile başımız dertte iken bir de Chlebos çıktı. Çileyi boz gibi…”diyerek gülümsedi. İğrenç esprileri hiçbir zaman kesilmiyordu. Kendinden nefret ederek, gözlerini Lord’dan kaçırdı. Kalbinin sıkıştığını hissetti. Hasta ve yorgun kalbi, kendini kötü hissettiği anda sıkışıyor, biraz daha kötü olmasına neden oluyordu. Gözlerini kısarak başını hafif öne eğdi. Kalbine destek olmak için sağ elini göğsüne bastırmak istiyordu fakat; acısını hissettirmemek için bunu yapmıyordu. Her nefesinde kalbine bıçak darbesi kadar keskin acılar saplanıyor ve nefes almasını önlüyordu. Kafasını kaldırarak bir kez daha Lord’un gözlerine baktı. Esprisine henüz bir tepki vermemişti. Acısını hissettirmemeye çalışarak, donuk bakışlarla gelecek olan tepkiyi, kalp acısıyla bekliyor, korkuyor, korkuyordu…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/laura-sc
David Kevin O'Connor

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptySalı Şub. 24, 2009 6:47 pm

Gözleri Laurà’nın üzerinde, kulakları söylediği sözlerdeydi. Göz temasını kesmiyor, gözünü dahi kırpmıyordu. İnce, uzun ve beyaz sağ elinin parmakları arasında gevşekçe tuttuğu asasını siyah pelerininin sağ cebine koydu. Oturduğu yerde hareket etmeyerek Lady’yi dinlemeye devam etti. Gözlerinin siyaha dönük yeşilinde anlaşılması güç bir ifade vardı; yüzüyse her zamanki gibi ciddiydi ve sinirli gibi görünüyordu. “Haklısınız Lord’um. Vampirlerin karanlık tarafa kolay geçecekleri kesin. Onlara Zümrüdüanka ve Chlebos’daki büyücülerin kanının çok lezzetli olduğuna inandırarak karanlık tarafa çekebilirim. Zaten vampirlere en uygun tarafın, bizim tarafımız olduğuna inanıyorum…” demişti Laurà; fakat bu, Karanlık Lord’a mantıklı bir yol gibi görünmemişti. Daha çok; basitti. Lady’nin tarafını sahiplenmesine de bir tepki vermemiş olsa da, böyle olması içten içe hoşuna gitmişti. ‘Bizim tarafımız.’ Kulağa hoş geliyordu, her ne kadar koltuğunu biriyle paylaşmak istemese de. Laurà’nın devam eden sözlerini, yine aynı tepkisiz durumla dinledi. “Yani vampirler de bir amaç için büyücüleri öldürüyor biz de… Vampirler karınlarını doyurmak için, biz Büyücü Dünyası’na hükmetmek için. Vampirler karınlarını doyururken, biz de amacımızı bulabiliriz. Beni etkileyen üçüncü taraf... Zümrüdüanka ile başımız dertte iken bir de Chlebos çıktı. Çileyi boz gibi…” Mantıklı yaklaşım, işte buydu. Vampirler hakkında düşündüklerinin bir kısmı, kelimesi kelimesine aynen bu şekildeydi. Vampirler de, Ölüm Yiyenler de bir çıkar için iş yapıyordu. Oysa yoldaşlık denilen ve birkaç kendini bilmez büyücüden oluşan bu kurum, tamamen boş bir amacın peşindeydi; Ölüm Yiyenler’i engellemek, sanki gerçekleşebilecekmiş gibi. Bu düşüncesine alayla gülse de, bunu dışarıya yansıtmadı. Suratı, her zamanki ciddiyetini korurken Laurà’nın son sözlerini işitti. Chlebos ve ardından gelen iğrenç şaka. Bunu duymamış gibi davranmaya çalışsa da ifadesiz yüzünde, bir küçümseme belirmişti. Kendini hızlıca toplayıp bir müddet düşündü. Ortam, sessizdi. Chlebos… Yeteri kadar bilgi edinemediği bu grup Aydınlık ve Karanlık Taraf varken ortaya girişi nedendi? İki tarafı da saçma bulmak bunu gerektirir miydi? Odak noktasından, Laurà’nın gözlerinden, gözlerini ayırmayarak düşüncelerini dile getirdi, sesi her zamanki gibi sertti.

“Sana vampirler hakkındaki ikinci görüşünde katılıyorum Laurà. Tabii bunu en iyi şekilde başarabileceğine de güveniyorum. Sadece vampirler hakkında konuşmak yetersiz kalır. Tek yaratık yok bu Büyücü Dünyası’nda. Kurtadamları, atadamları ve her zaman için bizi seçmiş olan devleri göz ardı etmek haksızlık olur.” Duraklayıp gözlerini ondan kaçıran Laurà’yı kafasında tarttı. Öğrenecek çok şeyi vardı, evet. “Gözlerini kaçırmak acizliktir Laurà. Zayıflıktan başka bir şeyin temsilcisi olamaz bu. Karanlık Lord’a saygındansa da bunu yapmamalısın. Sen bir Lady’sin. Benden çekiniyor, belki de korkuyor olsan da gözlerini kaçırmayacaksın.” Tekrar ona dönen Laurà’nın gözleriyle bir kez daha temas kurduktan sonra devam etti. “Vampirler. Bize güç katacakları kesin, hatta kurtadamlardan daha çok, buna inanıyorum. Dediğin gibi vampirlerin de amacı, bizimkiyle aynı sayılır. Onları ikna etmek, bizi birazdan fazla zorlamaz. Karanlık Taraf Büyücü Dünyası’na hâkim olduktan sonra vampirlere çıkarları gereği bir şey teklif etmek, onları bizim tarafa çekmeyi kolaylaştıracaktır. Gece, bir büyücüden bile güçlü olabilir vampirler.” Lady’nin de göz temasını kesmemesi, güveninin boşa çıkmamasını sağlamıştı. Suratında oluşan ufak tebessümü çarçabuk sildikten sonra konuşmasına devam etti. “Atadamların bizim tarafımıza geçmesi, imkânsızlıktan başka bir şey değil. Onlarla boşuna zaman harcamayı düşünmüyorum. Hepsi, kendisini büyücülerden üstün görüyor. Eh, zaten son olaydan sonra tarafımızı tercih etmeleri zaten mümkün değil. Atadamlardan sağladığımız tek yarar, bizi tercih etmedikleri gibi kimseyi de tercih etmemeleri.” Boşta kalan ellerinin parmaklarını, birbirine değdirip başparmaklarını çenesinin altında tuttu. Derin bir nefes aldıktan sonra bir kez daha konuşmaya başladı. Sesi, her zamanki sertliğiyle çıkmıştı.

“Kurtadamlar. Şu zamana kadar Aydınlık Taraf’ı destekleyen bir kurtadam görmedim. Bu durumda bizi desteklemeleri beklenirdi; tabii Chlebos diye bir örgüt çıkmasaydı. Böylesine güçlü başka bir yaratık birliğini de saflarımda görmek, beni onurlandırır. Dolunayda taze kan, vazgeçilmezleridir. Denemek, tek çıkar yol ve biz de deneyeceğiz.” Keskin bakışlarını ilk kez Lady’sinden uzağa, arkasındaki duvardaki ufak, kare pencereye çevirdi. Dışarıdaki havayı resmeden pencereden gözlerini alması, uzun sürmedi. Düşüncelerini toparladıktan sonra tekrar konuştu. “Ve devler. Kuşkusuz sihirli yaratıklar içinde en güçlü olan birlik. Her ne kadar çoğu düşünemeyecek kadar zekâsız olsa da, güçleri fazla ve işe yarar. Büyücülerce sürekli dışlanmış ve dağlarda yaşamaya maruz bırakılmış bu yaratıkların Karanlık Taraf’ı seçmesi muhtemel gözüküyor. Kısa zamanda birkaç Ölüm Yiyen’i, yerlerini bulup onları ikna etmek için yollarım. Sanıyorum ki devlerin liderini birkaç hediye ile alt edebilirler.”

Bir kez daha düşüncelerine daldı; fakat bu sadece birkaç saniye sürdü. Ardından devam etti. “Inferius da yaratabiliriz. En azından korumada oldukça başarılı bu yaşayan ölüler. Evet, kesinlikle denemeliyim.” Vazgeçilmez tutkunun bedenini sarmasına engel olarak konuşmasına devam etti. “En son da Ruh Emiciler. Bakanlıktan hiçbir zaman şansları gülmedi bu güzel yaratıkların. Böylelikle Azkaban’ı da kontrol altına alabiliriz. Bakanlığı düşürmek de son hedefimiz, bundan sonra Büyücü Dünyası bizim demektir.” Suratında açık şekilde belli olan gülümsemesiyle devam etti. “Fikirlerini söyle Laurà.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/david-ke
Melody Laurà Schatten

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : ZAY diyomuşum hep birlikte kopuyomuşuzz :D Dark Side ^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Shark.

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyC.tesi Şub. 28, 2009 11:48 pm

“Sana vampirler hakkındaki ikinci görüşünde katılıyorum Laurà. Tabii bunu en iyi şekilde başarabileceğine de güveniyorum. Sadece vampirler hakkında konuşmak yetersiz kalır. Tek yaratık yok bu Büyücü Dünyası’nda. Kurtadamları, atadamları ve her zaman için bizi seçmiş olan devleri göz ardı etmek haksızlık olur.”

Laurà, birden gözlerini kocaman açtı. Hiç olmaması gereken bir durum gerçekleşiyordu. Lord’un büyüleyici kokusu tüm bedenini kaplamıştı. Her nefes alışında susadığını fark ediyor, dayanmaya çalışıyordu. Boşta kalan elini sımsıkı sardı. Tırnakları avucunun içini deliyordu. Kan damlacıklarının süzüldüğünü fark etti. Bir boşlukta uçuyor gibiydi. Mavi gözleri yavaş yavaş siyaha dönüşüyordu. Gözlerinin altının morarmaya başladığını hissettiğinde gözlerini yere dikti. Lord’un avucunda olan ellerini bir an önce çekmesi gerekiyordu. Tenine değen ellerden uzaklaşırsa her şeyin biteceğinin farkındaydı. Koku o kadar güzel geliyordu ki burnuna… Çiçek bahçesinin ortasında duran bir ziyafet sofrasında gibiydi. Elleri bir anda buz gibi kesilmişti. Bir heykel kadar hareketsiz bir şekilde oturduğu yere yapıştırılmış gibiydi. Kokuyu her içine çektiğinde susaması artıyordu. Dişlerinin sertliğini hissederken, korkak bir şekilde gözlerini döndürdü. ‘ Yapamazsın seni aptal. O senin Lord’un’ diyerek iç sesine bağırdı. Sevdiği insanın kokusunu ciğerlerine çekerken, susamanın doruklarına ulaşmıştı. Her an kendini kaybedebilirdi. Büyücülerin arasında yaşadığı için kan kokusuna, görüntüsüne dayanabiliyordu fakat; bu çok farklıydı. Hiç olmadığı kadar güzel bir koku bütün bedenini hapsetmişti. Nefes almamaya karar verdi. İstediği kadar nefes almadan durabiliyordu. Nefesini tutarak beklemeye başladı.

“Gözlerini kaçırmak acizliktir Laurà. Zayıflıktan başka bir şeyin temsilcisi olamaz bu. Karanlık Lord’a saygındansa da bunu yapmamalısın. Sen bir Lady’sin. Benden çekiniyor, belki de korkuyor olsan da gözlerini kaçırmayacaksın.”

Laurà’yı bu durum oldukça germişti. Kararan gözlerini tekrar Lord’un gözleriyle buluşturdu. Nefes almamaya devam ediyordu. Ne göğsü yukarı inip kalkıyor, ne de burun delikleri oynuyordu. Dikkatini Lord’un sözlerine vermeye çalıştı. Avucunda biriken kan topluluğunun yere doğru akmaya başladığını fark etti. Göz temasını kesmeden beklemeye devam etti…

“Vampirler. Bize güç katacakları kesin, hatta kurtadamlardan daha çok, buna inanıyorum. Dediğin gibi vampirlerin de amacı, bizimkiyle aynı sayılır. Onları ikna etmek, bizi birazdan fazla zorlamaz. Karanlık Taraf Büyücü Dünyası’na hâkim olduktan sonra vampirlere çıkarları gereği bir şey teklif etmek, onları bizim tarafa çekmeyi kolaylaştıracaktır. Gece, bir büyücüden bile güçlü olabilir vampirler.”
Ne gözlerini kırpıyor, ne de taş gibi vücudunu kıpırdatıyordu. Sadece sessizce bekliyordu… Karanlık Lord, karşısında sorunları anlatıyor, yabani yaratıkları karanlık tarafa çekme amaçlarından bahsediyordu. Kurt adamlar, at adamlar, devler… Lord , hiç durmadan gözlerinin içine bakarak konuşuyordu. Kendini o kadar sıkmıştı ki, neredeyse patlayacaktı. O kokuyu tekrar ciğerlerine çekmek için can atıyor fakat bu durumun çok kötü olacağını bildiği için sabrediyordu. Avucunu biraz daha sıkarak bekledi. Elini çenesine yaslayıp düşünen Lord’u süzdü. Çok asil, genç ve oldukça yakışıklı görünüyordu. Karanlık gözleri, içine çekiyordu. Lord’un karanlığında kaybolduğunu fark etti. Eğer nefes alırsa, o kokuyu tekrar duyacak ve kendini kaybedecekti. Göğüs kafesinin içinde çırpınan kalbine kulak vermeyerek sessizce baktı. Lord, gözlerini odanın arka duvarında bulunan kare pencereye çevirdiğini gördü. Aniden gözlerini kapattı. Uzun süre sıktı, sıktı ve sıktı… Acıyana kadar gözlerini sıktı. Tekrar açtığında aynı anda Lord gözlerini Laurà’nın gözlerine dikmişti. Uzun süre gözleri kapalı olduğundan her yeri karanlık olarak görüyordu. Çoğu söyleneni duymakta güçlük çekti. En son duyduğu şey Ruh emicilerdi. Yutkundu…
“Fikirlerini söyle Laurà.”

Birden heykel vücudunun içten içe titrediğini hissetti. Gözlerini kaçırmak istiyordu ancak; göz temasını bozmak istemiyordu. Avucunu biraz daha sıktıktan sonra nefessiz bir halde konuşmaya başladı.

“ Zamanında, Lord Voldemort tarafından karanlık tarafa çekilen Ruh Emiciler, yine bu yolu seçeceklerdir efendim. Dediğiniz gibi, at adamları bence düşüncelerimizden ayırmamız gerekiyor. Kurt adamlar karanlığı sever. Ama yine de onları bizim tarafımıza çekmek güç olacaktır. Devler hakkında bir yorum yapabileceğimi sanmıyorum. Onlarla pek diyalogum yok efendim. Sadece… Aklıma bir şey takılıyor. Chlebos hangi tarafa daha yakın ?”
Son cümlesi o kadar kısık bir sesle çıkmıştı ki, Lord’un duymadığını düşünmeye başlamıştı. Sesi gittikçe çatallaşıyordu. Daha fazla dayanamıyordu. Kafasını, Lord’a biraz daha yaklaştırdığının farkındaydı. Uzun süredir nefes almamasına rağmen, kokuyu unutamıyordu. Aralarında iki karışlık bir mesafe kalmıştı. Kendini çekemediğini fark etti. Duygularına daha fazla katlanamayarak derin bir nefes aldı. O, içini gıdıklayıcı kokuyu derin derin içine çekti. Gözleri dönüyordu. Kafasını geriye attı. “ Olamaz zamanı değil!” diyerek kendine gelmeye çalıştı. Zorlandığının farkındaydı. Kendini bir türlü toparlayamıyordu. Koku çok derindi… Boşta kalan eliyle burnunu kapattı. Avucundan akan kan damlaları üzerindeki siyah elbisesine damlıyor, diken biçiminde şekiller oluşturuyordu. Lord’un yanlış anlamasından korkarak tekrar elini indirdi. Kanının kokusu, biraz da olsun iyi gelmişti. Tekrar nefesini tutarak özür dileyen bakışlarla Lord’u süzdü. Korkusunun arttığını fark etti. Vücudundaki adrenalin yükseliyordu…

“ Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum Lord’um. Affedersiniz. Bir an…” diyerek yutkundu. Sağ elinin tersiyle burnuna bastırıp nefes aldı. “ Bağışlayın beni.” diyerek delici gözlere odaklandı. Vampirliği bırakamıyordu. Lord’un enfes kokusu, Laurà’yı alarma geçirmişti. Birden kalbindeki karmaşık duygu seline kapıldı. Lord’a karşı bir şeyler hissettiğinin farkındaydı. ‘ Yoksa böyle olmazdı. Olamazdı… diye geçirdi içinden. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı. Lord’un elini sıktığını fark etti. Utanarak başını eğdi. Yanakları kızarmıştı. Tekrar başını kaldırarak, Lord’un içini eriten gözlerine daldı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/laura-sc
David Kevin O'Connor

BannedBanned



Mücadele Tarafı : Karanlık
Kan Durumu : Safkan

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyPerş. Mart 12, 2009 6:50 pm

“Zamanında, Lord Voldemort tarafından karanlık tarafa çekilen Ruh Emiciler, yine bu yolu seçeceklerdir efendim. Dediğiniz gibi, at adamları bence düşüncelerimizden ayırmamız gerekiyor. Kurt adamlar karanlığı sever. Ama yine de onları bizim tarafımıza çekmek güç olacaktır. Devler hakkında bir yorum yapabileceğimi sanmıyorum. Onlarla pek diyalogum yok efendim. Sadece… Aklıma bir şey takılıyor. Chlebos hangi tarafa daha yakın ?”

Sorusuna cevap veren Laurà’nın sesi, son cümlede bir fısıltı hâlinde çıkmıştı, öyle ki Karanlık Lord, böyle bir cümleyi gerçekten söyleyip söylemediğine dair Laurà’nın zihnini kontrol etmişti. Böyle bir cümle, ince dudaklarının arasından dökülmüştü; evet. Ancak gördüğü tek düşünce yalnızca bundan ibaret değildi. Laurà bir vampirdi ve şuan susamıştı. Kafası, ona iyice yaklaşmıştı ve gözleri, simsiyah üzerine ince bir kırmızı şeritle süslenmişti. Bu da ne denli susadığının bir kanıtı olsa da Karanlık Lord, istifini bozmadan onu süzmeye devam etti. Lady’sinin ona karşı hissetleriyle aynı şeyleri hissetmese de, buna bir karşılık verme zamanın geldiğini fark etti. Üstelik bu duruma alışması için Laurà’nın bunu denemesi gerekiyordu. Bir vampir olması, her ne kadar bir engel gibi görülüyor olsa da bunu başarmak yalnızca onun elindeydi ve Karanlık Lord, bu kusursuz büyücünün bu engelin üstesinden geleceğinden emindi. Boş gözlerle Lady’i süzerken, onun tek eliyle bir avucunu sıktığını ve parmakları arasından süzülen kanların siyah elbisesine damladığını gördü. Soğuk bedenine can getiren çılgın bir heyecan dalgası hissetse de, bu bir saniyede geçti ve yine eski, sakin hâline döndü. Doğru zamandı buydu, şimdi bu isteğine karşı koyarsa, bir daha böyle bir susuzluk yanında yaşamazdı. Üstelik yaklaşık altı aydır birlikteydiler ve bu, alışmak için yeterli bir süre zarfıydı. Laurà’nın özür dileyen bakışlarının sahibi simsiyah gözler, normal hâline dönüyor gibiydi. O zifir karanlık, biraz açılmıştı ve bu da kendini kontrol altına aldığının göstergesiydi. En uygun zamanın bu olduğu fikri, kafasına artık oturmuşken Laurà’nın mahcup sesini işitti.

“Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum Lord’um. Affedersiniz. Bir an…” Güzel yüzü, sıkıntı ve korkuya gerilmişken ağzından iki kelime daha çıktı ve odayı kısa sürelik bir sessizlik kapladı.“Bağışlayın beni.”Bu sessizlik ve durağanlık, yalnızca yirmi saniye sürmüştü. Yirmi saniyenin ardından Lord O’Connor, yüzünü Lady’sine yaklaştırdı, dudakları birbirinden yalnızca üç santim uzaklıktaydı. Fısıldayarak konuştu.“Eğer çok merak ediyorsan, Chlebos’un bizden nefret ettiğini ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na daha yakın olduğunu düşünüyorum.”Lady Laurà’nın dudaklarına, dudaklarını biraz daha yaklaştırdı. Artık üst dudakları birbirine temas ediyordu; fakat henüz alt dudakları ayrıktı. Kısık bir sesle Lord O’Connor, tekrar konuştu. “Bugünlük bu kadar konuşma yeterli, artık şu işi bitirelim.” Dudaklarını Lady Laurà’nın dudaklarına temas ettirdi ve yavaş başlayan bu öpüşme, ateşli bir öpüşmeye dönüştü. Birkaç aydır Lord ve Lady olarak bir ikili olan bu iki kusursuz büyücü, ilk defa öpüşmüştü.

Karanlık Lord, uzun sürmeyen u öpüşmeyi bırakan taraf oldu. Laurà’nın susuzluğuna olan direnişine saygı duyuyordu; fakat bir vampir kontrolden çıktığı zaman onu durdurabilecek tek kişi bir vampir olabilirdi. Bu nedenle fazla uzatarak şansını zorlamak istememişti. Dişleri arasından sızan zehrin bir anlık hevesle vücuduna girmesi, düşünülebilecek tarzdan bir şey değildi. Bunu gözünde canlandırdı ve sakin tavrını koruyarak bundan tiksindi. Yüzünü Lady’sinin yüzünden uzaklaştırdı ve bir kez daha kısa bir süreliğine odayı sessizlik kapladı. Bu, geçen seferki kadar kısa değildi; saniyeler büyüyerek dakikalara dönüşmüştü. Yaklaşık on dakika boyu yalnızca birbirlerinin yüzüne baktılar ve ikisi de sessizliği bozmadı. Laurà’nın gözleri belirsizdi, vampirler hakkındaki bilgisi bunu açıklamaya yetmiyordu. On dakikanın ardından, oturduğu yerden kalktı ve elini Lady Laurà’ya uzattı. Nazik bir şekilde –ve biraz da tereddüt ederek- Laurà, bu eli tuttu ve koltuktan kalktı. Lord’un elleri, Lady’nin ellerinin üzerine sarılı ayakta bir süre daha bu sessizliği sürdürdüler. İçinde tek bir heyecan parıltısı olmasa da, bundan etkilendiğini kendine itiraf etmişti. Duyguları gizlice kabarıyordu, her ne kadar Lord buna izin vermek istemese de. İkinci kez sessizliği bozan kişi Karanlık Lord oldu.


“Sanırım avlanman gerekiyor Laurà. Safkan büyücülere dokunma ve mümkün olduğunca bu işi kısa sürede bitir. Seni karargâhta bekliyor olacağım.” Sesi sertti ve duygudan yoksundu. Arkasını dönüp kapıyı araladı, geniş salonu geçip çıkış kapısına doğru ilerledi. Düşünceleri, Chlebos’tan Lady’sine kayıyordu ve o, her ne kadar inkâr etmek istese de içinde alevlenen bir şeyler hissediyordu. Dişlerini sıkıp çıkış kapısını açtı, dışarıya adım attığı anda yüzüne çarpan sıcak meltemin rahatlatıcı etkisi onu etkilemedi. Kapıyı açık bıraktı ve olduğu yerde dönüp cisimlendi. Nasıl olsa gecenin karanlığına akan katil bir vampir, çok geçmeden oradan çıkacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/david-ke
Melody Laurà Schatten

GezginGezgin



Mücadele Tarafı : ZAY diyomuşum hep birlikte kopuyomuşuzz :D Dark Side ^^
Kan Durumu : Safkan.
Patronus : Shark.

Amaçlar... Empty
MesajKonu: Geri: Amaçlar...   Amaçlar... EmptyC.tesi Mart 14, 2009 1:31 am

Lord’un keskin ve soğuk bakışlarını üzerinde hissederken dudağını ısırarak gözlerini kocaman açtı. İnce-uzun kaşlarını yukarı kaldırarak bekledi. Ne yapacağını bilemez hâlde sabırsızlıkla bekledi. Her an orada, Lord’un kanına susamış olduğu için ölebileceğinin farkındaydı. Ölmesi zordu, ama ölebilirdi. Ateş... En büyük korkusuydu. Birkaç ay önce Yasak Orman’da bir yangının içinde kalmış, canını kurtarmaya çalışırken yanarak öldüğünü rüyasında görmüştü. Bir kez daha rüyalarından nefret ettiğini hatırlayarak yüzünü buruşturdu. Kısa görünen ama uzun hissedilen bir aradan sonra, Lord’un yüzüne doğru yaklaştığını fark etti. Gözlerini kocaman açarak, Lord’un ne yapacağını kestirmeye çalıştı fakat; anlayamamıştı. Gittikçe yüzüne yaklaşan bu pürüzsüz yüz hatlarından gözlerini ayıramıyor, kalbinin küt küt atmasını durduramıyordu. Atış sesinin Lord’un duyacağından korkarak, bir heykel gibi beklemeye başladı. Lord’un nefesini yüzünde hissediyordu. Çok az bir mesafe olan yüze büyük bir tutkuyla bakmaya devam etti. Bu anın hiç bitmemesini istiyor bir yandan da korkuyordu. Dudakları neredeyse birleşecekti. Laurà küçük çaplı bir şok geçirirken, Lord biraz daha yaklaşarak konuşmaya başladı.
.“Eğer çok merak ediyorsan, Chlebos’un bizden nefret ettiğini ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’na daha yakın olduğunu düşünüyorum.”
Lord’un dolgun ve pürüzsüz üst dudaklar, dudağına değdiğinde irkildiğini fark etti. Bunu beklemiyordu. Lord’un sadece etkili bir konuşma yapmak istediğini düşündüğü için yaklaştığını zannediyordu.
“Bugünlük bu kadar konuşma yeterli, artık şu işi bitirelim.”
Lord’un kısık sesle dudaklarından dökülen sözcükler, Laurà’nın kulağına gittiğinde, başından aşağıya kaybar sular döküldüğünü fark etti. Heyecanla nefes almaya devam ediyordu. Lord’un Cennetten gelme kokusu tüm bedenini hapsetmişti. Her nefes aldığında biraz daha içine işliyor, büyük bir tutkuyla bu zamanı yıllardır beklediğini hatırlamasına yardımcı oluyordu. Lord’un dudakları tamamıyla dudaklarına değdiğinde gözlerini kapattı. Tapılası dudakların, dudaklarının üzerinde oluşunun zevkini çıkararak karşılık verdi. Yavaş başlayan öpüşme, her saniyede hızlanıyor ve tutkulu bir hale geliyordu. Bu anın tadını çıkarmak için biraz daha yaklaşarak, öpüşmeyi hızlandırdı. Uçuyor gibiydi... Sanki hayat sona ermiş, kendine özel yapılmış olan bir diyarda yaşıyordu.
Lord geri çekilmeye başladığında, kendini dizginleyerek durdu. Bu kısa, ama tutkulu bir öpüşmeyi hiçbir zaman unutmayacağını düşünerek, hızlanan kalp atışı ve nefes alıp vermesini düzene sokmaya çalıştı. Gözlerini açarak, karanlık ve derin gözleri incelemeye başladı. Lord’u ilk kez öpmüştü. Sağ eli ile önüne dökülüp, gözlerini gizemli bir şekilde kapatan kahküllerini düzeterek düzene giren nefes alış verişini dinlemeye başladı. Kendini çok garip hissediyordu. Oldukça güçlü, çekici ve hırslı bir o kadar da dayanıklı. Buna dayanabileceğini sanmıyordu. Yıllardır insanlar arasında olduğu için buna alışmıştı fakat bu kadar güzel bir kokuyu daha önce hiç duymamıştı. Her an, Lord’un o dayanılmaz kokusunu içine çekerken boynuna bastırdığı dişlerini hayal etti. Kendinden korkmaya başlamış, nefret ve kin duymaya yüz tutmuş kalbini istemediğini fark ederken gözlerini Lord’dan ayıramıyordu. Ellerini kucağında birleştirmiş, soğuk bedeninin ısınmasını istiyordu. Buz gibi elleri, ona artık itici geliyordu. Vampir hayatını istemiyordu. Değer verdiği kişilere karşı tehlikeliydi. Her an kendini kaybedebilir ve katil unvanına bürünebilirdi. Kendinden nefret ederek bu düşünceleri zihninden yok etmeye çalıştı. Uzun süredir sessiz kalmışlardı. Heykel gibi oturuyorlardı. Dışarıdan biri gelse, özel bir resim için poz verdiklerini bile düşünebilirdi. Derin bir nefes alırken, göz ucuyla yukarı kalkıp inen vücudunu izledi. Elbisesini üzerindeki kan izlerinden ilk kez tiksindi. Boynundan hiç çıkarmadığı metal Kızılderili Tüy’ü kolyesinin ağırlığını hissetti. Uğur getirmişti...

Lord, oturduğu yerden yavaş yavaş kalktı. Gözlerini ondan ayırmak istemediği için, yukarı kayan göz bebeklerinin neredeyse gözünü yarıp gideceklerini düşündü. Kendisine uzatılan eli tereddütlü bir şekilde tutarak ayağa kalktı. Olduğu yerde sabit bir şekilde durmuş, Lord’un karanlık gözlerinde bir kez daha kaybolmuştu. Kendini rüyada gibi hissediyor ve uyanmamak için direniyordu. Farklı bir vampirdi. Uyuyabiliyor ve geleceğe dair rüyalar görüyordu. Bu rüyayı çok sevmiş ve uyanmamak için dua etmeye başlamıştı.
“Sanırım avlanman gerekiyor Laurà. Safkan büyücülere dokunma ve mümkün olduğunca bu işi kısa sürede bitir. Seni karargâhta bekliyor olacağım.”

Birden irkildi. Bunca olandan sonra bu kadar sert bir ses tonunu beklemiyordu. Boş bulunduğu için irkildiğini fark ederek kendini toparladı ve birden utandığını hissetti. Baştan aşağıya kızarmaya başlamıştı. Gözlerini yere devirerek fısıltılı bir halde “ Emredersiniz Lord’um kısa sürede geleceğim.” diye mırıldandı. Lord’un bu cümleyi duyduğuna pek emin değildi. Çünkü bu sözler dudaklarından dökülürken Lord, çoktan ellerinden kaymış ve kapıya doğru ilerlemişti. İçinde bir burukluk hissederek kafasını kaldırdı. Elleriyle saçlarını toplarmışçasına birleştirdi. Uzun süre öyle kaldıktan sonra ellerini indirdi ve koltuğa doğru yöneldi. Kendini salarak –fırlatırcasına- koltuğa bıraktı. Derin bir iç geçirerek gözlerini kapattı. Kısa bir süre böyle kaldıktan sonra istem dışı bir halde dudaklarının aralandığını fark etti... “ Kan... İhtiyacım olan sadece kan...”diye fısıldadı. Gözlerini yavaş yavaş açarak yutkundu. Dudaklarını sert bir şekilde ısırıp, bulunduğu ortamı gözden geçirdi. Ayağa kalkarak kapıya yöneldi. Sert bir şekilde kapıyı açarak dışarı çıktı. Birden deli gibi koştuğunu fark etti. Önünü görmeden koşuyor, koşuyordu. Ağaçların arasında, kahverengi desen üzerine siyah noktacıkları olan bir ren geyiği gördü. Yavaşladı. Sessizce geyiğe yaklaştı. Birden tüm vücudunu geyiğe doğru fırlattı ve sert dişlerini geyiğe geçirirken, içindeki karmaşık duyguları sadece kan ile bastırdı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sihirdunyasi.roleplaylife.net/karakter-karty-f86/laura-sc
 

Amaçlar...

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-