AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
Yabani Otlar
Bir Kulüp Mü Kuruluyormuş | Bir Tıkla Bakalım!
- Duyuru Panosu -
Işık Tapınağı
Model Değiştirme
Model Başvuruları
Debbie'nin Grafik Galerisi *yeni
' Cuteness s i g n a t u r e s.
La Révolte
Özel Model Başvuruları
Salı Mart 15, 2016 10:01 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:43 am
C.tesi Ekim 02, 2010 11:08 am
Perş. Eyl. 30, 2010 11:07 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 10:04 pm
Perş. Eyl. 30, 2010 6:40 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:37 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 8:25 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 6:13 pm
Çarş. Eyl. 29, 2010 4:35 pm












Paylaş
 

 Gecenin Gizi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyÇarş. Ekim 29, 2008 12:15 am

Anja ardına bakmadan yürüyordu. Tatil dedikleri bu saçma aralık çabucak geçmişti. Yaz boyunca Paris'teydi. Finlandiya'ya gitmemişti bile. Sadece annesinin ısrarıyla kısa bir süre Londra'da kalmıştı. Londra'daki günleri şehir tiyatrolarında ve kütüphanelerinde geçtiğinden verimli sayılabilirdi. Muhattaba almadığı Mugglelar'la uğraşma gereği duymamıştı. Zaten dışarıda büyü yapmak gibi bir ahmaklığa düşerse neler olabileceğinin de farkındaydı. Muggle tarihini seviyordu, ne olursa olsun ilginç bir tarihleri vardı. Tabi Muggle şairleri ve yazarları da oldukça ilginç olabiliyorlardı. Tam anlamıyla onu etkileyen şeyler bulmuştu okuduklarının arasında. Kimseyle paylaşma gereği duymadığı bu beğenisi sadece Londra'daki tiyatro ve kütüphanelerle sınırlı kalmıyordu, sergiler de etkilemişti onu. Yine de ailesinden ayrılmak için bir bahane yaratmalıydı. Sıkılmadığını itiraf ediyordu fakat Paris'e gitme arzusuna karşı koyamıyordu. Her türlü gizemi ve güzelliği içinde barındıran bu şehir onu beklerken oyalanmanın ne anlamı vardı? Küçük ve güzel günlerini bitirdikten sonra Paris'teki eski dairesine yol almıştı. Oraya giderken tek planı eve kapanmak değildi aslında, dolaşmaktan nefret ediyordu ama burası sadece "dolaşılabilecek" bir şehir değildi. Tam anlamıyla bir kültürdü.

İlk günleri depresif bir biçimde evinde geçmişti. On dört yaşındaki bir cadı, Mugglelar'la dolu on sekizinci yüzyıldan kalma bir apartmanda pinekliyordu. Aslında burada yaşamak bile ayrıcalık sayılabilirdi. Dairenin ahşaplarından duvarlarına kadar her zerresi tarih kokmaktaydı. Hemen altındaki kafe ise 60'ların en uğrak mekanlarından biriydi. İlk üç gün sadece resim yapmıştı, Anja. Plakları, boyaları ve sınırsız alanıyla resim yapmak gerçekten onu bağlıyordu. Dışarı çıkması gerektiğiniyse ona hatırlatan tek şey basit bir araba kornası olmuştu. Arabalara hiç ilgisi olmamasına rağmen bu Porsche Spyder'ın sesi sanki onu dışarı çağırmıştı. Belki de tek sebep 50'lerden kalma ve ona James Dean'i hissettiren bir nesne olmasıydı. O günden sonrası tamamen bulanıktı Anja için. Nereleri gezdiğini, neler yaptığını hatırlasa da üstlerinde sanki derin bir bulut örtülüydü. Myra ve Achille'a yolladığı baykuşları sık tutması gerektiğinin defarkındaydı bu sırada, sadece geceleri, çok geç vakitte kendisini eski daireye atınca uzun mektuplar yazabiliyordu.

Hogwarst treni, gördüğü onca şeyden sonra basit ve kırmızı bir metal yığını olarak gözükmüştü gözüne. Döndüğüne inanmak istemiyordu. Zamana ihtiyacı vardı. Belki de bu yüzden kendisini attığı ilk yer Yasak Orman olmuştu. Beyaz teni geceye leke bırakırken ilerlemeye devam etti. Paris'teki eski bir mağazadan aldığı kısa, yeşil kadifeden elbisesi vardı üzerinde. Satıcının bozuk bir Fransızca'yla anlattığına göre bu 60'ların sonunda polislerin döverek öldürdüğü bir kıza aitti ve kız şarap parası bulabilmek için giysisini satmıştı. Açıkta olan kolları ve bacakları, İngiltere'nin şizofren havasına rağmen üşümüyordu. Saçlarını omuzlarına dökmüştü ve gözleri sürekli karanlığa bakıyordu. Sanki bir şey beklemekteydi, bu tuhaf orman ona bir şey getirecekti...


"Ah! Lanet olsun!"

Acı parmağını yakmıştı. İnce ellerini destek almak için dayadığı ağaçların birinden asice fırlayan keskin dal parmağını çizmişti. Küçük bir çizik olmasına rağmen Anja'nın incecik ve şeffaf bir örtü biçiminde bedenini saran derisi bu kesiğe yenik düşmüş ve kanamaya başlamıştı. Olduğu yerde duraksadı. Şuursuzca akan kanla aynı tonda olan dudaklarına parmağını götürdü ve hafifçe emdi. Kanın tadından iğrenirdi... Zaten bu işlem bir işe yaramamıştı. Kesik, ince ince kanamaya devam ediyordu. Sıcaklık şaşırtıcıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Klaus Joseph Solian

GezginGezgin
Klaus Joseph Solian



Mücadele Tarafı : Solians
Kan Durumu : Safkan.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyÇarş. Ekim 29, 2008 1:09 am

Tatil bitmiş olmalıydı ki Hogwarts'ın meşalelerle aydınlatılan krem rengi duvarlarının arasına sıkıştırılmış pencerelerden titrek bir ışık süzülüyordu. Bazen nefret ettiği bazen ise imrendiği öğrenciler yatakhanelerine ulaşmış şimdi uyuyorlardı muhtemelen. Valentiné nedense her zaman bu konuda bir istisna olmuştu; akşamları ne kadar uğraşırsa uğraşsın uyuyamamıştı asla. Bazen usulca mavili ortak salona iner ve kitap okurdu -ki bunu yaparken rastladığı tek kişi April olurdu. Altın sarısı saçlı, kalın çerçeveli gözlük kullanan April'in bu görünüşüne karşın olabildiğince sıcak bir kişiliği olmuştu zaten. Arada bir Valentiné ile akşama kalır ve konuşurlardı. Hogwarts'ta en sevdiği kişi olmalıydı o zamanlar. Ancak beşinci sınıfta ailesi onu okuldan almış ve evde yetiştirmeye karar vermişlerdi. Bu duruma üzülmüştü doğrusu yine de yalnızlığa çabuk alışmıştı. Gerçi April'in ayrılması onu bazı şeylere hazırlamış sayılırdı. Eğer öyle olmasaydı şu anda kendisine yabancı gelen ormanda yaşamaya bu kadar çabuk alışamazdı.

Ormanda yürürken eski anılarının aklına gelmesi sıkılmasını engelliyordu. Adımlarını tam olarak nereye attığını bilmeyen siyah saçlı genç çocuk aslında çıkışa ulaşıyordu yavaş yavaş. Etraf sessiz sayılmasa da o baykuşlarının seslerini, ormanda koşuşan at-adamlarının seslerini duymuyordu. Buralarda yine tanıdık bir sima görebilecek miydi? Vampir olmasına neden olan David kaçtıktan sonra arada bir onu ziyarete gelmişti ne de olsa. Aynı şekilde hâlini merak edenler de korkularını yenip yanına yaklaşmışlardı ancak şimdi hepsi zarar göreceklerinden yaklaşmıyorlardı. Herkesi esiri altına alan bu korku da neydi böyle?

Yaşlı bir söğüt ağacının yanından ayrıldıktan sonra karanlıkta gördüğü yeşil simaya doğru yürümeye başladı. Ah, gördüğü bu belirsiz şekil kanını içebileceği bir zavallıya mı aitti yoksa? Bu düşünce dudaklarının kan arzusuyla kıvrılmasına yetmişti. Hızlandırdığı adımlarıyla yaklaştığı gördüğü yeşil simanın zararsız görünümlü bir kıza ait olduğunu anlaması geri dönmesine neden olacaktı. Yine de eğer soyunu gizlerse bu sıkıcı akşamda konuşabileceği biri olma düşüncesi daha cazip gelmişti. Aynı zamanda duyduğu kokulara karşı koymakta zorlanmıştı ve bu geri dönmesini imkansızlaştırıyordu. Ah, karşı konulamaz kan ve ten kokusunun karışımı... Uzun zamandır duymadığı bir ihtiyacının olduğunu fark etmişti sanki. Valentiné bu ten kokusunun sahibini daha önce gördüğünü biliyordu; çıkaramıyordu ancak sahibini. Ormanın karanlığının siyah gölgeler düşürdüğü kahverengi saçlara sahip kıza sessizce yaklaşmıştı. Gizlenemeyen çekicilik... Solgun tenli kızın okuldayken kendisini etkilediğini hatırlayabiliyordu; ancak asla tanışmamışlardı. Kızın elini süsleyen koyu kırmızı kan rengini gördükçe kendisine hakim olmakta zorlansa da yapabiliyordu. Bedenini saran kan arzusu...


''Böyle bir saatte burada işin nedir?''

Basit ve kısa bir soruydu; üzerinde düşünülmesini gerekmiyordu. Buna rağmen kızdan çabuk bir cevap beklemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyÇarş. Ekim 29, 2008 1:45 am

Bir hareket hissediyordu, koşan birinin adımları ve nefesi. Yaklaşan şeyin ne olduğuna bakmak istedi ama tenine yayılan acı onu duraksatıyordu. Çoğu kişinin şımarıklık olarak gördüğü bu özellik, Anja'nın en zayıf yönüydü; bedeninin incinmesine asla dayanamıyordu. Kana bakmamaya çalıştı böylece acıyı daha az hissedecekdi. Elini sol yanına düşürdü ve ela gözlerini kaldırdı. Gölgeli ağaçların gizlediği bir silüetin varlığını şimdi tam anlamıyla hissediliyordu. Kim Hogwarts'ın ilk günü kalabalıkla haşir neşir olmak yerine Yasak Orman'a gelmiş olabilirdi ki? Kim Anja kadar tuhaf olabilirdi? Karanlığa doğru iki adım attı ve fildişi rengindeki bacaklarını yeniden toprağa mühürledi. Gelen kişi belirginleşmişti. Bu beden sanki Anja'ya aniden çarpan bir yıldırımdı. Bembeyaz ve parlak...

İki saniye, bu bedeni izlemek için yeterli bir süre olmasa da izledi. Kusursuz ve kil rengi derisi düzgün vücudunu sarıyordu. Daha önce hiçbir erkekte göremediği bir asaletle yüzüne düşen uzun saçlarının bir kısmı umarsızca ensesinde dalgalanmaktaydı. Cezbedici dudakları sanki tuhaf bir istekle ya da acıyla kıvrılarak hafif bir yol oluşturmuştu. Tanrıların özenle oyduğu bir heykel gibi kusursuz yüzü vardı... Tuhaf bir biçimde tanıdık gelen kusursuz bir yüz. Bir yandan daha önce böyle bir yüz görmediğine eminken, diğer yandan ona aşinaymış gibi hissediyordu. Gitgide kendisine sokulmakta olan bu genç adama attığı şaşkın ve hayranlık taşıyan bakışlar fark edilmiş olabilirdi. Kendisini toplamayı denedi ama kusursuz beden yaklaşmaya devam ediyordu. Sanki gecenin içinde usulca kayan bir buhar kümesi gibiydi. Anja, onun gözlerini fark ettiğinde nefesi kesildi. Bir çift yıldızdan ödünç alınmışa benzeyen bu gözler altın parlaklığındaydılar. Tüm bunlar... Düşünmesini zorlaştıran bu mükemmeliyet... *Şüphesiz bir vampir*


''Böyle bir saatte burada işin nedir?''

Sesi tüm melodileri utandırabilirdi. Yumuşak, güvenli ve çekici. Yeniden yutkundu. Sol yanında usulca kanayan eli henüz aklına gelmişti. Saldırgan olmadığını anladığı bu canlıya attığı bakışlardan çekindi. Gözlerinin yumuşaklığına bakılırsa aç değildi. Tüm acısını unutmuştu. Ona hesap soran bu güzel yaratık adını sorma gereği bile duymamıştı. Belki de vampirin bölgesine girmişti. Bu düşünceye gülmek istedi ama mimikleri hareket etmiyordu. Sol elini kaldıracak gücü bulduğunda onu diğer elinin içine aldı ve öylece durdu. Vampirler hakkında sahip olduğu bilgiler bir bir aklından geçmekteydi şimdi. Şimdi tamamen yanıbaşına gelmişti ve bedeninden yayılan ferah koku Anja'yı sarhoş etti.

"Orası," diye mırıldandı Anja başıyla ışıklı şatoyu işaret ederek "bugün benim için fazla gürültülü."

Basit bir soruya basit bir cevap. Neden daha fazla konuşamıyordu. Ona kim olduğunu sormak istiyordu ama yapmadı. Bu tanıma hissini bir tülü çözemiyordu. Gözleri artık vampirinkilerle temastaydı. Bu vahşiliğin izlerini taşıyan ama tuhaf bir biçimde uysal olabilen bakışlar kesinlikle alışıldık değildi. Ne yapıyordu böyle? Ondan etkilenmemeliydi.

"Aynı soruyu sana sormama izin verir misin?"

Cesaretine kendisi bile şaşırdı. Normalde çok cüretkar bir insan olsa da gecenin bu saatinde onu kuşkusuz bir biçimde etkileyen bu vampire karşı fazla ileri gitmemeliydi aslında. Burada ne arıyor olabilirdi ki? Avlanmak, barınmak... Anlamamış numarası yapma konusunda normalde başarılı olsa da şimdi hissizleşmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Klaus Joseph Solian

GezginGezgin
Klaus Joseph Solian



Mücadele Tarafı : Solians
Kan Durumu : Safkan.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyPerş. Ekim 30, 2008 1:13 am

Ayın cılız ışıklarının vurduğu masum yüze baktı; genç kızın soluk teniyle yeşili andıran saçları gecenin karanlığında âdeta parlıyordu. İri, yeşil gözleri yüzündeki kusursuzluğa uyum sağlıyordu. Ve kokusu... Valentiné uzun süre boyunca insan içine çıkmadığından bu cezbedici kokuyu unutmuştu. Saflığın ve temiz bir ruhun kokusu... Sırf bu koku yüzünden kıza daha fazla yaklaşmak istese de onu korkutmak istemiyordu. Uzun zamandır ilk kez bu yakın olduğu birinin gitmesini istemezdi elbette. Kan ihtiyacı duymadığı halde solgun tenli kızın kanı onu cezbediyordu; ancak bu kadar masum birine saldıramayacağından kendisine engel olmaya çalışıyordu. İlk kez herhangi bir konuda bu kadar zorlandığını hissediyordu. Bu kızda onu çeken şey neydi ki? Sıradan biriydi işte...

"Orası, bugün benim için fazla gürültülü."

Sarı gözlerini kızın başıyla işaret ettiği yere çevirdi. Her zamanki görkemliğiyle eski okul yer almaktaydı. Tanımadığını sandığı kızın gizemli ses tonundan kim olduğunu çıkartabilmişti; Anja... Zamanında kendisini etkileyen kız olabildiğince değişmişti. Gerçi kim aynı kalmıştı ki? Valentiné sırf onunla göz göze gelmek için zindanlarda gezinirdi bazen. Buna rağmen çekingenliğini aşıp Anja'yla doğru dürüst konuşamamıştı. Anja'nın kendisini tanımamış olmasını umursamıştı; zaten böyle bir şey beklemiyordu, ısırıldıktan sonra çok değişmişti ne de olsa.

"Aynı soruyu sana sormama izin verir misin?"

Anja'nın onun bir vampir olduğunu anladığını zannetmişti. Konuşurken belli olan dişlerinden ya da bir yılanın gözlerini andıran soğuk, sarı gözlerinden anlamış olacağını düşünmüştü. Söylediklerinde ciddi olamazdı değil mi?

''Orası, her zaman için bana göre fazla tehlikeli bir yer. İstemediğim şeyleri yapabilirim. Bu nedenle hiç oraya uğramıyorum.''

Pek açık olmasada anlatmak istediklerini belirtebilmişti ve ona göre önemli olan da buydu. Hogwarts'a ısırıldıktan sonra gidememişti hiçbir zaman her zaman istemediği kişilere zarar vermekten korkmuştu; eh, herkes gibi onun da saklamaya çalıştığı korkuları yok değildi. Vampir olması bütün duygularının veya düşüncelerinin yok olması demek değildi zaten, sadece çoğu kişi öyle düşünüyordu.

''Bir süre daha burada duracağımıza göre sana kendimi tanıtmamda sakınca yoktur umarım. Adım Valentiné.''

Onun kendini tanıtma anlayışı buydu; sadece adını söylemesi... Uzatmaya gerek duymamıştı.

*Mini out: Sonlara doğru kötü yazdım sanırım. Kusura bakmayıp idare ediver.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyPerş. Ekim 30, 2008 8:38 pm

''Orası, her zaman için bana göre fazla tehlikeli bir yer. İstemediğim şeyleri yapabilirim. Bu nedenle hiç oraya uğramıyorum.''

Ah, bu tuhaf hüzün. Genç adamın melek yüzüne attığı bakışları daha da derinleştiren bu sözler, gayet açıktı Anja için. Hogwarts'la bir ilgisi olmalıydı. Bir vampir kan için kimseyi kullanmaktan çekinmezdi ya da Anja bugüne kadar öyle sanrılar üretmişti. Oysa bu vampir Hogwarts'takilere zarar vermekten korkuyordu. Orayla ilgili bir geçmişi mi vardı? Belki de...

''Bir süre daha burada duracağımıza göre sana kendimi tanıtmamda sakınca yoktur umarım. Adım Valentiné.''

Kalbi ritmini kaybetmişçesine çarpıyordu. Vampir bunu fark etmişse -ki tam olasılık fark etmişti- heyecanını anlayabilmiş demekti. Bu güzel yaratıkla geçirebileceği, vaad edilmiş dakikalar... Nefesi kesilerek gözlerini diktiği ağaçtan ayırıp yeniden karşısındaki yaratığa dikti. Artık onun bir adı da olmuştu: Valentiné.
Baktığı bu altın gözler, biçimli ve asilce kıvrılmış olan dudaklar, kusursuz burun. Altında gizlediği bir insanı sanki ustaca örtmekteydi. Ona çağrışım yapan bu adla birleştirilince anlam kazanan bir bütünlüktü. Gecenin içinde yıldızlara parlamayı öğreten yaratığı gözleriyle araştırıyordu şimdi. Altında yatan insanı görmek gibi çılgınca bir arzu vardı içinde. Başından beri ona anımsatılan bu âşinalığın bir anlamı olmalıydı. Kesik anılar... Vampirin içindeki insanı daha önce görmüştü, yavaş yavaş emin oluyordu. Onu Hogwarts'ta görmüştü. İkisinin de uzak durdukları o şatoda bir zamanlar bulunmuştu. Valentiné... Adı gibi bir anda Anja'ya aşkı çağrıştıran genç vampir.
Birbirlerine bakıyorlardı. Esen hafif rüzgar Anja'nın saçlarıyla oynaşarak yoluna devam ediyor ve Valentiné'in yüzüne çarpıyordu. Gerçekten tehlikeli bir durum. Issız bir ormanda vampirin tekine kokusunun böylesine cüretkarca çarpmasına izin vermek delilik olabilirdi. Yine de kokusunun onu etkilemiş olabilceğini aklına getirmemişti. Anja sadece sıradan bir kızdı, hepsi bu. Oysa Valentiné eski Yunan heykellerini kıskandıracak derecede güzeldi. Bu etkilenme tehlikeliydi Anja için. Aynı zamanda yasaktı. Achille'e ihanet etmek... *Hayır, bunu istemiyorum.*
Adımlarına gem vuramaması ne kadar kötü bir durum. Vampirin belli ki temkinli bir biçimde aralarında bıraktığı mesafeyi kapatmakta olduğunu şimdi fark ediyordu. Sanki ona doğru çekiliyordu. Altın sarısı gözlerindeki cazibe ya da biçimli göğsünden yayılan ferah koku Anja'yı delirtiyordu. *İstiyorum.*
Şuursuzca yürüdü ve tam beş buçuk adımlık mesafeyi de kapatarak vampirle nefes mesafesine geldi. Yüzü, ancak onun göğsünün hizasındaydı. Rüzgarın arsızca dağıttığı bu müthiş koku, ay ışığına gerek duymadan parlayan bu mükemmel yüz. Daha da yakından bu kadar etkileyici olabileceğini tahmin edemezdi. Yeşil gözlerindeki bakış kontrolünün dışında büyülenmiş birinin bakışlarına ait olmuştu. Valentiné acaba onu efsunladığının farkında mıydı? Sözler ne kadar da boş geliyordu. Genç adamın dudaklarından çıkan yumuşak kelimeler az önce ruhunu okşamıştı. Kaskatı bir biçimde baktığı bu yüz, beynindeki bulutları dağıtmaya yeterli geliyordu, bu kadar yakın mesafeden, insalığın tüm basitliklerinden arınan bu melek yüz sanki hiç olamadığı kadar insandı. Gerçek berraklaştı... Valentiné, defalarca zindanlarda gördüğü içine kapanık Ravelnclaw. Tabi ki! Şaşkınlık bedenini sardı. Gözleri öylesine tuhaf bir tutkuyla bakıyordu ki bu normal bir vampire karşı burun buruna dururken onu av yapabilecek müthiş koz olabilirdi. Umrunda değildi. Onu tanımıştı. Hogwarts'tayken ilgisini cezbetmeyen genç, şimdi onu deli ediyordu. Hem de böylesine kısa bir zamanda.
Dakikalar kovalaşmaktaydı. Bir şey söylemeliydi ama dudaklarını aralayamıyordu. Aralarsa çıkabilecek sesin teslimiyetinden korkuyordu. Merak içini kemirmekteydi. Ona dokunma arzusuna nasıl karşı gelecekti? Rüzgar, Valentiné'in uzun saçlarını bir kez daha havalandırdı ve yüzüne dağıttı. *Kendine gel.*


"Seni tanıyorum."

Söyleyebildiği tek şey bu olmuştu. İnce beyaz bacaklarını oynatamıyordu, olduğu yerde, Valentiné'in göğsünün tam dibinde kalmıştı. Gözlerini hiç ayırmadığı bu yüz onu görmeden on dakika önce içtiği sigaranın dumanı kadar beyazdı. Karşı gelemediği tüm şeylere lanet ederken kıpırdayan elini hissetti. Yarası hâlâ taze ama kanı hafiften dinmiş olan ince parmağı bir saniye sonra masal yaratığının yüzündeydi. Müthiş bir soğukluk... *Ona dokundum.*
Bu sarhoşluğun etkisiyle kendisinden geçebilirdi. İki yüz yıllık bir şaraptan daha da iyiydi. Sanki Valentiné'nin onu hırpalamasını istiyordu, belki de ısırmasını... Genç adamın hafifçe aralık olan dudaklarının ardında gizlenmiş sivri dişleri cezbediciydi, nahoş...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Klaus Joseph Solian

GezginGezgin
Klaus Joseph Solian



Mücadele Tarafı : Solians
Kan Durumu : Safkan.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyCuma Ekim 31, 2008 11:09 pm

İnsan kızın kalp ritmi hızlanmıştı. Valentiné, onun ince, şeffaf derisinin ardındaki tüm damarları görebiliyordu. Akan sıcak ve güzel kanı... Nefes almaya devam ederse kızın kokusu onu deli edecekti. Oysa son hatırladığında, Anja bu kadar tahrik edici kokmuyordu. Ne kadar da savunmazsızdı. İstese, kızı tek bir dokunuşuyla öldürebilirdi, atılıp ince, güzel kokulu boynuna yapışarak hayatını emebilirdi. Oysa kendisini dizginliyordu. Genzini yakan bu kokuyu mazoşistçe yeniden içine çekti.
Anja'nın onu tanımış olma ihtimali neydi? Tecrübesiz bir vampir bile olsa insanlara güzel göründüğünü biliyordu. Evet, insan gözleri için fazla güzeldi. Tıpkı kırılgan genç kız gibi.
Aralarında temkinle bıraktığı mesafeye şükrediyordu. Neyse ki bu mesafe vardı ve çılgınca bir hareket yaparak kızın boynuna kapanmasını engelliyordu. Aslında bu sadece Valentiné'nin kendisini avutma biçimiydi. Sarı gözleri Anja'yı korkutmuş olabilir miydi? Ona yeniden bakmaya cesaret ettiğinde genç yüzde korkudan eser olmadığını gördü. Aksine etkilenme, merak, hatta hayranlık. İnsan gözlerinden bunları okumak kolaydı. Gerçekten onu etkilemiş miydi? Korkutmak yerine etkilemişti öyle mi? Bu düşünceyle irkildi. Bir yanı onu etkilemiş olmanın zevkini sürerken diğer yanı ondan uzak durması gerektiğini haykırıyordu. Hogwarts'tayken Anja'nın yüzünde bu bakışı yakalamış olabilmek için her şeyi yapabilirdi oysa şimdi... O bir yaratıktı.
Bir adım gerileme ihtiyacı hissetti. Bu mesafe bile az gelir olmuştu, kontrolsüzce bir şeyler yapmaktan korkuyordu. Yapmamalıydı. Anja ise sanki bunun olmasını istiyormuşçasına -Valentiné'in gözünde- zayıf olan bacaklarını sürükleme başladı. İnce hatlarının her zerresinden büyülenmişlik okunuyordu. Genç kız, Valentiné'ye doğru çekilirken, o kıpırdamadı. Yaklaşmasını istiyordu, yürüdükçe havalandırdığı bu koku, çiçeğimsi ve sıcak koku... Başı dönüyordu. Midesi uzun bir aradan sonra ilk kez bulanmıştı ama iğrenmeden dolayı değil, bu çarpıcı etkiden dolayı. *Bu fazla yakın!*
Kız, yaydığı bu müthiş kokuyla beraber Valentiné'nin göğüs hizasında durmuştu. Gözlerindeki bakışlar sabitti, ondan gözlerini kaçırmalıydı ama yapmadı. Olayları kontrolüne alma yetisini kaybetmişti. Olacaktı, yapıyordu işte. Anja hayatında rastladığı en delirmiş varlık olmalıydı. Bir saniye sonra her şey karardı. Yüzünde hissettiği bu sıcacık parmak, cılız bir biçimde kanayan incecik derisiyle onu uyuşturmuştu. Şimdi kanın kokusundan daha fazla ona çarpan bir şeyler vardı. Bir yıldan uzun zamandır tatmadığı bu sıcaklık, Anja'nın teni. Yutkunamadı bile. Kızın irkilip elini çekmesini bekliyordu. Ne de olsa Valentiné'nin teni buz gibiydi, korkunç. Olmadı, Anja parmağının hafif dokunuşuyla parmaklarını yüzünde dolaştırıyordu. Hoşuna mı gitmişti?


"Seni tanıyorum."

Bu mümkün müydü? Anja, onu Hogwarts'tan hatırlıyordu. İçi ürperdi. Rüzgarın acımasız elleri kızın kokusunu halen burnuna dolduruyordu. Konrolü dışında aniden üzerine atılabilirdi. Susamıştı, avladığı yabani hayvanlar Anja'nın taze bedeniyle kıyas bile olamazdı. Acı çekiyordu. Acı çekiyordu...
Bu manzarayı bozan şey aniden hissettiği hışırtı oldu. Hisleri kontrolü dışında güçlüydü. Bir insanın takip edemeyeceği hızda arkasını döndü. Anja'dan ayrılan teni alev alev yanıyordu. Gözleri geceyi hızla yokladı. İki metre arkasındaki bu bedeni daha önce nasıl fark edememişti? Bir erkeğin kokusu, onu gördü. Fark edilmenin verdiği telaşla ya da başka bir sebepten, kendisini beceriksizce açık etmişti. İçi unuttuğu kıskançlık duygusuyla buruldu. Anja'nın bir zamanlar sevgilisi olan beşinci dönem Slytherin. Oradaydı. Eğer kalbi buz tutmamış olsaydı şuan delicesine çarpardı.


"Onu sen getirdin!"

Haykırışı kendisini bile şaşırtıyordu. Kontrolü yitmişti. Anja'nın yüzündeki şaşkın ve ilk kez olarak korkmuş ifadeye aldırmadan taşlaşan yüzüyle ona delice bir bakış attı. Onu izletmişti, ne için? Bir vampirle konuşma cesaretini gösterebildi diye mi? Yoksa bu bir iddia mıydı? Öfke bedenini katılaştırdı. Gözleri sadece Anja'nın şeffaf derisinin altında akan kanı görebiliyordu. Çiçeğimsi koku yavaş yavaş leziz bir av kokusuna dönmüştü. Kendisine göre bile hızlı olan bir hamleyle aniden kızın kırılgan omuzlarına yapıştı, dişlerini büyük bir açlık, öfke ve pişmanlık karışımıyla bu narin boyuna sapladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jaska Ilmarinen

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.



Mücadele Tarafı : FYEO

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyC.tesi Kas. 01, 2008 11:00 pm

"O ucubeyi unuttuğunu sanıyordum, Lionel"

Öfkeli sesi duyar duymaz sesin geldiği yöne çevirdi başını. Küt kesimli sarı saçlı kıza baktı; kahkülleri nedeniyle kaşlarını göremediyse de çatılmış olduğuna emindi. Lio'nun kaçıncı sevgilisiydi Maria? Yakışıklılığını kullanmayı iyi bilen biriydi Lionel. Bugüne kadar tavlamak isteyip de tavlayamadığı kız olmamıştı. Hogwarts'ın güzel kızları Lio'nun üzerine o kadar düşüyordu ki, ilk başta çekingen olan Lionel, kızların bu ilgisiyle kısa zamanda değişmişti. Hogwarts'ta adının çıkmasını da önemsemiyor gibi görünmesi kızların dikkatini daha bir çekmesini sağlamıştı. Kızın hala ona öfkeli bakışlar attığını fark edince, dudaklarına hafif bir gülümseme yerleştirdi. Hogwarts'ın büyük kapısının önünde duruyorlardı. Henüz iki dakika önce bir şölen başlamıştı. Bunu önemsemiyordu Lionel. Anja'yı görmüştü, dışarı çıkarken. Ve ne olursa olsun onunla konuşmalıydı. Maria'da Anja'nın peşinden gitmekte olduğunu fark etmişti. Ama böylece durmaya devam ederlerse biricik aşkı Anja'yı kaçırması mümkündü. Elini dağınık olan saçlarına götürdükten sonra hafif bir gülümseme bıraktığı dudaklarını araladı ve muhteşem yüz hatlarına yakışmayacak derecede soğuk bir ses tonuyla mırıldandı:

"Seni ilgilendirmez, şölene dön."

Dışarıdan bakan biri Lio'yu kibar biri sanabilirdi. Çoğu zaman öyleydi zaten ama şimdi kibar olup olmamayı düşünecek değildi. Sert bir sesle emir vermişti oldukça güzel vücut kıvrımlarına sahip olan kıza ve kız da bir robotmuşcasına arkasını dönüp kapıdan uzaklaşmış ve şölene dönmek adına ilerlemeye başlamıştı. Bir süre arkasından baktı Lionel. Kaçırdığı şeyi tam olarak algıladığı zaman ufak bir pişmanlık dalgası yayıldı fakat bu dalga yerini Anja'ya olan sevgisine bıraktı. Maria'yı istediği zaman tavlayabilirdi. Bunun için bir bakış atması yeterli olurdu. Bu derece kendine güveniyordu Lionel.
*Kısa saçlı kızları sevmem zaten.*

Az önce Anja'nın çıktığı kapıdan o da çıktı. Kız görünürde yoktu ama nereye gittiğini biliyordu. Anja'yı kendisinden çok daha fazla tanıyordu. Elbette yasak ormana gitmişti. Şölene katılmayacağından adı gibi emindi... Kalabalık ortamları sevmezdi Anja. Neden peşinden gidiyordu? Anja ondan nefret ediyor gibi görünüyordu, değil mi? *Oh, bu doğru değil* diye mırıldandı kendine. Ve ardından yasak ormana daldı.
Burası cici çocuk sayılabilecek Lionel için fazlasıyla tehlikeli bir yerdi. Lio'nun yakışıklı görünümünün ardında bir korkak yatıyordu ama iş Anja olunca bu korkuyu görmüyormuş gibi yapmaktan başka çaresi yoktu. Onunla konuşmalıydı. Ayrıldıklarından beri Anja ondan kaçmıştı ama bu kadar yeterliydi. Ne pahasına olursa olsun konuşacaktı ve Anja'nın asi tavırları ona engel olamayacaktı. Geçmişte yaptığı bir salaklık yüzünden hala cezalandırılıyordu. O kıvırcık saçlı Fransız hatun olmasa şu an Anja ile birlikte olabilirlerdi. Olabilirler miydi? Lionel ayrıldıktan sonra çapkın olmamıştı ki. Önceden beri böyleydi ve Anja için değişmemişti. Anja da bunun farkındaydı ve onu böyle kabul etmişti. En azından Lionel öyle sanıyordu, o güne kadar.

Ama şimdi, kız isterse bu huylarından vazgeçebilirdi. Çünkü ayrıldıktan sonra epey pişman olmuştu bütün kızları elde edebileceğine inanan Lionel. Anja onun tek aşkıydı ve diğer kızların beceremediği bir şeyi beceriyor, kalbini acıtıyordu. Diğerleri sadece bir oyundan ibaretti. Bir yandan yasak ormanın içlerine doğru ilerliyor bir yandan da Anja ile ne konuşacağını düşünüyordu. Ne söyleyecekti? Bir yıl sonra karşısına çıkıp özür mü dileyecekti? Tam bir saçmalık olurdu.

"Ah! Lanet olsun!"

Sesi duyduğu an adımlarını hızlandırmıştı. Anja'nın sesini nasıl unutabilirdi? Normalde de acı çektiğini belirten bir ses tonuna sahip olduğunu düşündüğü kızın şimdi gerçekten de acı çektiği belli oluyordu. Ve gördü. Hemen önündeki ağaca yapıştı. Görünmesini önlüyordu ağaç. Mavi gözlerini kıza dikmişti. Her zamanki gibi büyüleyici görünüyordu. Gecenin içinde belli olan beyaz teni öyle muazzam görünüyordu ki, o an ağacın arkasında saklanmaktan vazgeçmeyi ve yeşil elbiseli kıza koşmayı düşündü. Ama bir şey onu engelliyordu. Çıkmaması gerektiğini fısıldayan bir melek hissediyordu. Anja karanlığın içine doğru iki adım daha attı. Görüşünü engelliyordu önündeki ağaçlar. Biraz daha ilerleyerek yine bir ağacın arkasına saklandı. Normalde kimse onun kararlarına yön veremezdi ama bu sese kulak vererek akıllılık ettiğini hemen sonra başka bir çocuğun belirmesiyle anladı.

Gelen kişinin bir şeyler mırıldandığını biliyordu ama kulakları maalesef ne mırıldandığını duyabilecek kadar mükemmel değildi. Çocuğa nefretle baktı. Burada ne işi vardı? Anja'nın yeni bir sevgilisi olduğunu biliyordu. Onun bu çocuk olduğunu düşündü. Buluşmak için yasak ormanı mı seçmişlerdi? *Bu tam anlamıyla delilik* diye düşünürken kendisinin de yasak ormanda olduğu gerçeği aklına geldi. Üst dudağına oranla daha kalın olan dudağını ısırdı. Ses çıkarmamalıydı. Eğer tahmin ettiği şey olursa, geldiği gibi fark ettirmeden uzaklaşacaktı. Ya da karşılarına dikilip Anja'dan hesap soracaktı. Ama ne hakla? Kendisi de başka kızlarla çıkıyordu sonuçta. Hesap sorma hakkının olması için Anja'ya olan sadakatinin kanıtlanmış olması gerekirdi. Sadakat? Lionel için ne kadar da uzak bir kelime...

Artık konuşulanları duyamıyordu. Anja hafifçe arkasını dönerek tam da Lionel'in bulunduğu yeri işaret etmişti. Ama gördüğünü sanmıyordu, şatodan bahsettiğine emindi. Sadece izliyordu artık Lionel. Herhangi bir yorumda bulunmak istemese de kendiliğinden gelişen yorumlara açık bir manzaraydı, görmekte olduğu manzara. Bir süre öylece dikildi. Ne işi vardı burda? Maria'yla gitmeliydi. Az önce kötülediği küt saçlarını özlediğini fark etti. *Ah bu yanlış seçimlerim..*
Anja'nın yüzündeki ifadeyi tanıyordu. Hayranlık kokan bir yüz ifadesi... Lionel ile tanıştığında ona da böyle bakıyordu. Tanıştıkları zamanı hatırladıklarında orantılı yüzüne bir gülümseme yayıldı ve bu gülümseme gamzesinin görünmesini sağladı. Gerçek dünyaya döndüğünde ise, Anja'nın bakmakta olduğu kişinin kendisi olmadığı gerçeği ile yüzleşti. Sinirlerinin gerildiğini fark etti. Hayatında ilk defa birini kıskanıyordu. Kızı kaybetmeyi kendisi seçmişti ve şimdi acı çekiyordu. Bu düşünceler içinde boğulurken çocuğun sesini ilk defa duydu. Aşırı derecede güzel bir sese sahipti ve bu, Lio'nun nefretini kazanması için başka bir etkendi.

"Onu sen getirdin!"

Çocuğun haykırışına karşılık Lionel kaskatı kesilmiş bir biçimde ağaçla bütünleşmişti. Bahsettiği kişi o muydu? Nasıl algılayabilirdi ki? Yani.. Eğer insanüstü bir varlık değilse-bir vampir. Vampir söylentilerini anımsayınca kanının çekildiğini hissetti. Uzun ve ince parmaklarını ağacın gövdesine bastırıyordu. Artık çıkmaması için hiçbir neden yoktu, ama kıpırdayamıyordu. Bir vampir ha? Anja'nın diğer kızlar gibi olmadığını biliyordu ama bir vampirle karşılaştığında konuşmayı sürdürecek ve bağırarak kaçmayacak kadar tuhaf olması gerekmezdi! Belki de bu yüzden bu kadar bağlıydı ona... O kadar tuhaftı ki, onu istiyordu. Elde edemediği için, onun olmadığı için. Kızın yüzündeki şaşkın ifadeyi görebiliyordu. Ve... Korkmuştu. Çocuk ani bir hareketle kızı omuzlarından yakaladı ve...
Daha fazlasına bakamadı Lionel. Öfke bütün vücudunu sarmıştı. Dişler, kan, ah... Cüppesinin iç cebindeki asayı eline aldı. Onu öldürecekti. Öldürecekti. Öldürmeliydi.
Anja'ya zarar vermişti. Kızın hala nefes aldığını görebiliyordu ama-
Koşmaya başladı. Hiç bu kadar hızlı koştuğunu anımsamıyordu. Çocukla yüzyüze geldiğinde, ağzından akan kanı gördü. Asasını tam da göğsüne denk gelicek şekilde tuttu.

"Ona zarar verdin. Cezanı çekeceksin."

Sesi çok soğuk çıkmıştı. Öfkeli değilmiş, bu çok normal bir olaymış gibi. Ama gözleri gerçek hislerini anlatmaya yetiyordu. Masmavi gözleri öfkeden koyulaşmış ve büyümüştü. Ve acı vardı sanki, derinlerde. Dosdoğru çocuğun koyu renkteki gözlerine bakıyordu. Ona da saldıracak mıydı? Saldırsa bile kendisinde asa vardı. Bunları düşünürken vampir uzaklaşmaya başlamıştı. Lionel de herhangi bir harekette bulunmamayı tercih etti. İstemiyordu. Korktuğundan değil de hemen Anja'yı yasak ormandan uzaklaştırmak isteyişinden kaynaklanıyordu bu. Vampir ona zarar veremeyecek bir mesafeye ulaşınca hemen yerde yatan kıza doğru eğildi.

Boynuna bakmak istemese de engel olamadı. Sağ elindeki asasını yere bıraktı ve ellerini kızın boynuna götürdü, nefes alıyordu. Daha sonra iki eliyle kızın yanaklarını kavradı, sıcaktı. Kırmızı dudakları hiç bu kadar çekici görünmemişti ama şimdi kızdan yararlanmak çok adice olurdu. Burada olmasaydı, Anja ile konuşmak için peşinden ilerlemeseydi ne olurdu? Muhtemelen kız yaralanmazdı. Sonuçta vampir, Lio'nun varlığını fark ettikten sonra saldırmıştı. Bunları düşünmemeye çalışarak tekrar kıza odaklandı. Anja'dan beklenmeyecek derecede masum görünüyordu... Düşmüş bir melek gibi...

Çocuğun bakışlarını üzerinde hissettiğinde kafasını hafifçe kaldırdı. Yüzüne düşen saçlarının arasından ona baktı. Sadece erkeklerin anlayabileceği bir şey vardı aralarında. Kıskançlık duygusu bu sefer vampir çocuğu esir almış gibi görünüyordu. Bundan garip bir mutluluk duymuştu nedense. Ve emindi, şimdilik güvende olduklarından.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gilda Bonacelli

Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.Şu an Muggle'sınız. Lütfen bir rütbe edinin.
Gilda Bonacelli



Mücadele Tarafı : Jesus Christ
Rp Sevgilisi : Eskiden buralar hep dutluktu.
Kan Durumu : Süper.

Gecenin Gizi Empty
MesajKonu: Geri: Gecenin Gizi   Gecenin Gizi EmptyC.tesi Kas. 01, 2008 11:50 pm

Anja, vampirin soğuk tenini parmak uçlarında hissederken uyuşmuştu. İlk kez bir vampire dokunuyordu ve böyle olabileceğini tahmin etmemişti. Bu pürüzsüz, güzel kokulu ten, leylak rengi göz kapakları, ince dudaklar. Rüzgarın oyunuyla ağaçlar hışırdıyordu. Ellerinin arasındaki yüz birden kayıp gitti. Hışırtılardan mı ürkmüştü? Anja telaşla Valentiné'nin hareketlerini takip etmeye çalıştı ama bu imkansız bir hal almıştı. Genç vampir gözlerinin takip edemeyeceği kadar hızlıydı. Yüzünü yeniden görebildiğinde öfkeyle kasılmış olduğunu fark etti. Az önce soluğunu hissettiği melek yüzü şimdi tam anlamıyla bir taşa dönmüştü. Altın sarısı gözler artık sıcacık değil, buz gibiydi. Dudaklarını ısırdı. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Belki de ona hiç dokunmamalıydı. Belki bu gereğinden fazla bir yakınlı-

"Onu sen getirdin!"

Anlayamamış bir ifadeyle Valentiné'ye bakıyordu. Bu ses, mükemmeliyetinden hiçbir şey kaybetmemesine rağmen az önce duyduğu davetkar fısıltılardan tamamen farklıydı. Şimdi sözcükleri irdeleyecek durumda değildi. Valentiné'nin gözleriyle yeniden çarpıştığında ilk olarak korktuğunu hissetti. Öfkenin en uç noktasıydı. Ne yapacağını bilemeden bir süre durdu ve ani bir hareketle vampiri ürküten noktaya baktı. Valentiné'den aşağı kalır yanı olmayan bembeyaz bir ten, kumral saçların ardına gizlenmiş mavi gözler, umarsız bir yakışıklılık... Lionel?
Acı...
Acının anlamı neydi? Yoksa Anja bunu ilk kez olarak bu gece mi tadıyordu? Valentiné'nin omuzlarından tutması bir saniye sürmüştü. Ve yanan boynu. Nefes alamadı, çığlık atamadı. Sadece çektiği acıyı hissediyordu. Teni yanıyordu, Valentiné'nin vahşi ve soğuk parmaklarının arasında sıkışmıştı. Gözlerine inen buğulu perdeden seçebildiği tek şey beyaz ve kırmızıydı. Ten ve kan... Zehir bedenine yayılırken olduğu yere yığılıp kaldı. Hissizleşse bile soğuk parmakların onu terk ettiğini fark edebiliyordu. Neler oluyordu? Ne olacaktı? Bilmiyordu.


"Ona zarar verdin. Cezanı çekeceksin."

Çok uzaklardan gelen bir inilti, yakarıştan uzak ve soğuktu. Lionel'ın pürüzsüz sesi artık boğuk geliyordu. Bu sesi bir senedir yakından duymamıştı. Duyma fırsatını vermemişti ona. Kaçmıştı, kaçmıştı, kaçmıştı... Gözlerinden akan sıcak şeyi fark etti. Duyduğu acı inlemesine fırsat bırakmasa da ağlamasına engel olamıyordu. Sadece göğsünün inip çıktığını fark ediyordu. Buğu çekilmek yerine hafifçe kararmaya başlamıştı ama görüşü daha netti. Kıvırcık Fransız, Lionel'ın yanağındaki çukur, Valentiné'nin vahşi sesi... Göremiyordu. Az önce Lionel gözünün önünde ısırığa maruz kalan birine rağmen vampirin tekine meydan mı okumuştu? Birkaç saniye evvel boynu yanıyordu ama şimdi yangın tüm bedenine yayılmıştı. Yine de hisleri geri dönmüş olmalıydı. Lionel boynunu kavramıştı, ardından yanaklarını. Heyecandan ısınan tenini hissediyordu. İrkildi, bir yılın ardından... Valentiné'yi artık hissedemiyordu. Gitmiş miydi? Tahmin edilen olmuştu. Başından beri biliyordu, anlamıştı. Ne olabilirdi ki? Bir vampiri böylesine tahrik etmesinin sonucu ne olabilirdi? Ona dokunmuştu, muhtemelen kokusu dayanılmazdı. Yine de Valentiné neden hemen tahrik olmamıştı? İlk temastan sonra tamamen sakindi. Hışırtı, onu delirten şey bu olmuştu. Sözler anlamlanmaya başladığında bulanık olan zihnine rağmen gerçek beyninde çaktı. Lionel...
Birden his güçlendi. Tanıdık bir koku onu sarmalamıştı. Boynundaki dayanılmaz yanmaya rağmen inlememeyi başarabiliyordu. Lionel'in kollarındaydı. Daha doğrusu Lionel, bir vampirin önünden avını kaçırıyordu. Şimdi etraf tamamen bulandı. Genç adamın daha önce kollarında bir kızla bu kadar hızlı koştuğuna şahit olmamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Gecenin Gizi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Sessiz gecenin esintisi ~

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kurgular Sayfası-